Edaa Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antoloji.com

  • mehmet akif ersoy

    28.12.2006 - 20:55

    Efendiler Efendisi seviyoruz Seni..

  • mehmet akif ersoy

    28.12.2006 - 20:39

    Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
    Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
    Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım! ..
    - Boğamazsın ki!
    - Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
    Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
    Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
    Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
    Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
    Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
    Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
    Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
    Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
    Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
    Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
    Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
    İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu

  • akıl

    28.12.2006 - 20:31

    'Akıl tamamlandığında söz noksanlaşır'

  • herkes

    28.12.2006 - 19:54

    Herkes kendini dusunurse, herkes dusunuLmus olur..((:

  • sus

    28.12.2006 - 17:50

    Sustum! dilime ihanet edip!

  • gılgamış destanı

    28.12.2006 - 17:34

    erken saatların bahçede gezinen güneşi
    susmuş ruhun gömüsü, tek kavuştağı ağıtın,
    ağaçsız deniz üstündeki yol gösterici, sen,
    yön belirten ışık, geleceği söyleyen çanak,
    anlat bana gılgamış’ın başından geçenleri,

    o ki, uykusuz dal dolu akik bir sağrak,
    lâcivert taşından bir kap, evcil yağ dolu,
    saçı sunmuştu sana, ilk ağlayışında,
    o ki, üçte bir insan, üçte iki tanrı,
    renkli sedire uzandı artık, yatacak

    yüce kıal gılgamış, uruk’un başa duvarcısı,
    bilge tanrıça nibsun’un oğlu, hangi esinle
    aradı ölümsüzlüğü ağzında ırmakların,
    sen, dağı ovayı yıkan, geçmişteki gelecek,
    anlat bana onun ikinci kez ağlayışını,

    yiğitler de, erenler de ay’a benzetirler,
    gittikçe büyür, ışır, solup gider sonra,
    sürülerle yıldız geçer omuz başından,
    her şeyi bilendi o, gizleri görürdü,
    yüreğin sesi tohumsuz yağmura döner.

    ekip biçme, sıcak soğuk bitmez durdukça dünya,
    gece, başını kanadının altına koydu mu,
    susar otların altındaki gizemli çıtırtı,
    sağanağa tutulan güçlü dağ arpası titrer,
    ölümlü gılgamış’ın dönüşünü anlat bana.

    homurdanan arslan ufaldıkça ufalır,
    şöyle tuttu mu kuyruğundan çöl faresi dersini
    silkeler ölümünü, yeleli baş tuzbuz,
    kente dönerken avaz avaz yükselir gök, sallan,
    karılarını kapar soyluların bu kez,
    bırakmaz ilk geceyi ekin biçmiş sevgiliye,
    eşit bir güç yarat, erinç bağışla bize.

    yaz aylarını gezdiren ışık duyulmaz kışın,
    bir gözde yıldız vardır, ötekinde günah,
    yarılmış incirdeki ısı erimez asmada,
    sağ elin düzeni ayrı, sol elin ayrı,
    iki kocaman ağaç bilmelisin: yakın-ırak,
    doğa’nın yasası başkadır, kentin başka,
    yükselen yakarılarla duvarı karıştırma.

  • gılgamış destanı

    28.12.2006 - 17:32

    ÖLÜMSÜZLÜĞÜN ARANDIĞI BİR DESTAN: GILGAMIŞ DESTANI

    Gılgamış destanı Nuh Tufanı'nın anlatıldığı ilk yazılı eserdir. Uruk kentinin kralı Gılgamış'ın yaşamını anlatan destan, kimilerine göre kutsal kitapların da kaynağıdır.

    Çoğu tarihçi, tarihin, çivi yazısını bulan Sümerlilerle başladığını söyler. M.Ö. 4 bininci yılın ikinci yarısında Aşağı Mezopotomya'da yaşayan; Ur, Uruk, Kiş, Eridu, Lagaş ve Nippu gibi önemli kentler kuran Sümerlerden geriye, o dönemi yansıtan pek çok eser kalmıştır. Bunlardan belki de en önemlisi, içinde Nuh Tufanı'nın da anlatıldığı Gılgamış Destanı'dır. Sümer diliyle 'Sha Nagba İmuru' yani 'Her şeyi görmüş olan' Gılgamış, bugün Gaziantep'in Suriye'ye sınır ilçesi Karkamış'ın o dönemki adıyla, Uruk kentinin kralıdır.

    İlk yazılış tarihi M.Ö. 2500-3000 yılları arasında olduğu tahmin edilen destan, Sümerce 12 tane kil tablete yazılmıştır. İlk yazılımın dışında destan, daha sonra Babil döneminde iki kez daha yazılmıştır. Toplam 2 bin 900 satır olduğu tahmin edilen destanın en önemli bölümleri eksiktir. Sadece yüzde 60'ı tam olarak bulunan şiir formatında yazılmış destanın bazı dizelerinin başı ve sonu yoktur. Destanın Sümerce yazımının anlaşılması oldukça zordur. M.Ö. 1800 yıllarında Babil kralı Hamurabi zamanında tekrar yazılan Gılgamış Destanı'nın üç tableti bulunamamıştır. Destanın son yazılım tarihi tam olarak bilinemese de, son ozanının, Kassitler çağında yaşamış Sin Lekke Unnini adında bir sanatçı olduğu kabul edilmektedir.

    Destanın kahramanı Uruk Kralı Gılgamış, dörttü üçü tanrı, dörtte biri insan olan bir varlıktır. Gılgamış halk tarafından çok sevilir ama, kral aynı zamanda sert, güçlü ve mağrurdur. Halk bu öfkeli kralın burnu biraz sürtülsün düşüncesiyle tanrılardan yardım ister. Dualar boşa gitmez ve tanrıça Aruru, yarı vahşi bir yaratık olan Enkidu'yu yeryüzüne gönderir. Enkidu destanın ikinci önemli karakteridir. Fakat Enkidu'nun kırlarda yaptığı kıyımlar Gılgamış'tan çok dilekte bulunan Uruk halkının başına bela olur. Gılgamış, Enkidu'yu yola getirmek için güzel bir fahişe yollar ve ehlileşmesini sağlar. Kadının peşinden kente gelen Enkidu krallar gibi ağırlanır, güzel kokularla yıkanır, kentlilere özgün elbiseler giyer, oturup kalkma dersleri alır. Tanrının isteğinin aksine Gılgamış'la Enkidu çok iyi arkadaş olurlar.

    Güçlerini sınamak için yola koyulan ikili, kendilerine hasım olarak, korkunç sesiyle bile insanları öldürebilen Sedir ormanının korucusu dev Huvava'yı seçer. Ancak devin gürleyişi karşısında Enkidu korkudan dona kalır. Gılgamış ise etkilenmez ve devi öldürür. Bunu gören tanrıça İştar, Gılgamış'a aşık olur. Fakat Gılgamış tanrıça İştar'ı, fahişe gibi davranıp her önüne gelenle hatta hayvanlarla bile birlikte olduğu için aşağılar ve reddeder. Tanrıçanın intikam almak için Uruk kentine yaptığı saldırılar ise iki kahraman tarafından bertaraf edilir.

    Günün birinde Enkidu ölüme yenik düşer. Dostunu yitirdiği için çılgına dönen Gılgamış, kendisinin de bir gün öleceği gerçeği ile karşılaştığından paniğe kapılır. Ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek için 'tufan'ı yaşamış ve ölümsüzlüğe ermiş olan Utnapiştim'i görmeye gider. Utnapiştim, binbir zorlukla Mutlular Adası'ndaki evine gelen Gılgamış'ı geri çevirmez ve ona tufanı anlatır. Tanrılar bir tufan ile insanları yok etme kararı alırlar. Ancak Utnapiştim, tanrı Ea'nın uyarısı üzerine ailesini, çeşitli zenaat erbabını, hayvan ve bitki türlerini içine alacak yedi bölümden oluşan bir gemi inşa eder. Yedi gün, yedi gece süren ve yeryüzünün sularla kaplandığı tufan sonunda Utnapiştim'in gemisi Nisir Dağı'nın tepesinde karaya oturur.

    Utnapiştim, Gılgamış'tan, genç kalmanın sırrının, denizin diplerinde bulunan bir bitkide olduğunu saklamaz. Kral sevinçle denizin diplerine dalar ve otu bulur. Ancak Gılgamış'ın yorgunluktan uykuya dalmasından yararlanan bir yılan, otu yutuverir. Destan, yılanların her bahar deri değiştirmesini bu olaya bağlamıştır. Ebediyen varolma şansını yitiren Gılgamış deliye döner. Çaresiz bir biçimde geldiği Uruk'ta artık Enkidu'nun ruhuyla kurduğu ilişkiden başka avuntusu kalmamıştır. Gılgamış, Enkidu'ya ölümden sonraki hayata dair yönelttiği sorularla biraz olsun teselli bulurken bilgeliğin dünyanın nimetlerinden yararlanmak anlamına geldiğini kavrar ve destan da sona erer.

  • büyümek

    28.12.2006 - 17:15

    büyüyelim de bize de günah yazsın melekler..

  • miguel de cervantes saavedra

    28.12.2006 - 17:09

    kullanılmış bedenleri sahiplenen
    kirlenmiş ruhları sevdiren
    sihirli bir gizemdir aşk

  • aşk

    28.12.2006 - 17:08

    'Habibi, Sen olmasaydin bu gokleri yaratmazdim'

  • miguel de cervantes saavedra

    28.12.2006 - 17:01

    1610 yılında ilk roman don kişot'u yazan adam.

  • don quijote / don kişot

    28.12.2006 - 16:56

    Don Kişot (Don Quijote) dünyayı kötülüklerden temizleme hevesiyle yollara düşen yaşlı bir adamdır. Fakat ikinci gün fena bir dayak yemiş olarak evine geri döner. Yaşı yetmişi geçmiş olan kahramanımız bütün hayatını şövalyelerin kahramanlıklarını anlatan kitaplar okuyarak geçirmiştir ve ilk hatasında vazgeçecek değildir, çünkü okuduğu hiçbir kitapta şövalyeler bu kadar çabuk pes etmezler.

    Don Kişot okuduğu tüm kitaplardan başka bir şey daha öğrenmiştir. Şövalyelerin hepsinin bir yaveri vardır. Yanına bir yaver alması gerektiğine karar vererek komşusu Sanço Panza'yı onunla birlikte gelmesi için ikna eder. Şövalyelikten kazanacağı krallığından ona bir ada verecektir. Sanço Panza canından çok sevdiği eşeğinden ve saflığından başka hiçbir şeyi olmayan bir köylüdür. Adayı kazanabilmek için Don Kişot'un tüm hayal perestliklerine göz yumar. Don Kişot'a hiçbir zaman gerçeği söylemez, çünkü bu durum hep ters etki yaratmakta ve efendisinden sopayı yemektedir. O yüzden Don Kişot'u yalanlarla avutur. Artık yeldeğirmenleri kötülük saçan dev olmuşlardır, küçük hanlar efsanevi kontların şatolarına dönüşmüştür. Sanço Panza, insanda sabitleşmiş bir fikire, karşı çıkacak kadar saf değildir

    Sadece Sanço Panza değil; sabitleşmiş fikirlere karşı çıkmaya kimse niyetli değildir. Herkes Don Kişot'un kafayı oynatmış bir ihtiyar olduğunu görünce, 'deliyle uğraşmaya gelmez' deyip Don Kişot'un istediklerini yapmaktadırlar. Birazda can sıkıntısından olsa gerek karşılarına çıkan herkes, Don Kişot'un inanarak oynadığı bu oyunu bozmaz, aksine ellerinden gelen yardımı esirgemezler. Zaten Don Kişot'un gerçeği görmeye niyeti yoktur. Gerçekle yüzleştiği anlarda bile Don Kişot kendi hayal dünyasından açıklamalar bulmaktadır. Ya kendisi büyülenmiştir, ya diğerleri...

    Gittikleri bir yerde büyük bir derebeyliğinin kontu, eğlence olsun diye Sanço Panza'ya gerçekten valilik yapacağı bir adayı bahşeder. Bir köylü çobanının nasıl valilik yapacağını merak etmektedirler. Sanço Panza vali olarak karşısına getirilen davalara dürüstlüğüyle yaklaşır ve adil kararlar verir. Ancak valilik yaptığı adanın kendinden önceki yaveri onun ayağını kaydırmayı başarır. Zaten makam ve koltuk sevdası taşımayan Sanço Panza valilik konusunda da hiç hırs yapmaz ve valiliği bırakarak efendisine geri döner..

    Efendisi Don Kişot içinde şövalyelik günleri sayılıdır çünkü köyünden iki eski arkadaşı Don Kişot'un evine dönmesi için ona bir oyun oynamak hazırlığındadırlar. Oyun basittir: Biri şövalye kılığına girerek Don Kişot'a meydan okuyacaktır ve yenmesi durumunda rakibi şövalyeliği bırakacaktır. Don Kişot zaten çok yaşlı biri olduğu için yenmek problem olmaz ve Don Kişot, Sanço Panza ile birlikte evine geri döner.

    Hikaye burda bitiyor. Daha doğrusu yazar Cervantes, hikayenin melodram etkisini güçlendirmek için Don Kişot'un akıllanarak öldüğünü hikayenin sonuna ekliyor. Tüm bu hikaye, körü körüne bir idealizmin insanı nasıl hayal perestliğe sevk ettiği ve onu ölüme götürdüğü üzerine hüzünlü bir komedi oluşturuyor.

  • sanal ortam

    28.12.2006 - 16:11

    merhabe hoş bayan tanışabilir miyiz?

    Dallama in the holeee! Geçiniz...

    İnternet ortamında özellikle erkekler için (biraz iyimser olmak istedim “
    özellikle” falan kullanarak, ama yok sırf erkekler için be) en sancılı ve zor
    kısımdır; hasta oldukları karşı cinse “tanışmak için atılan ilk mesaj” kısmı. Adeta bir sırat köprüsüdür. Aslında en büyük olay karşı cinsin o an için suratından küçük bir gülücük kapmaktır. İşin püf noktası budur. Bu meşakkatli bölümleri geçerek “ hatun hava yollarından” bir bilet siz de kapabilirsiniz. Tabii bu bilet sizin beceri seviyenize göre gidiş-dönüş de olabilir; tek gidiş de olabilir.

    Ama tabi sempatik olacağım derken, işi sıçıp batırmak da vardır:

    - inanmıyoruumm yaa! Güzellik kavramı sizinle beraber başka bir anlam kazanmakta farkında mısınız?

    sahte sempatik olma çabaları altındaki kıromsu gerçeklik! Geçiniz..

    Bir de retorik tarzda sorularla karşısındakini afallatma taktikleri vardır ki bunlar hele hiç sökmez.:

    ya pardon ama siz gerçekmisiniz? (dikkat ederseniz soru eki olan “ mi “ yi bile ayrı yazmayı bilmiyor arkadaş, işi çok zoorr çokk)

    Cevabı olmayacağını bile bile itici sorular sormak! Geçiniz...

    “ yonja, myspace ya da 80630 moronu lugatı” nda yaygın olarak kullanılan belli başlı dizeler vardır:

    - gözlerinden süzülen bir damla yaş olup, şu fotondaki gamzelerine akarak dolmak, yerleşmek isterdim ahh ahh!
    zarrttt! Lan ben hadi neyse, bir şey diyemiyorum artık sana arkadaşım! Geçiniz... (ayrıca cümlenin sonundaki “ ahh ahh “ eklentisi durumu daha da vahimleştirmektedir; rezalet canım rezalet)

    Hele ki sakın cool kelimeler kullanarak komplike ve marjinal cümleler kuracağım diye rezil rüsva olmayın. Kendinizi daha da küçük ve salak durumlara düşürmeyin:

    - yaşam... belki... orada bir yerde... tesadüfler... seninle tanışmak belki onlardan biri...

    sen... bir.. malsın...! geçiniz....

    Ayrıca daha yaratıcı olayım derken ofsayta düşen gençlerimiz vardır ki halleri içler acısıdır:

    - selam, nasıl bi gidimle muzdaripsiniz *[B-) (burada arkadaşımız, hem “ nasıl gidiyo” formatına biraz yaratıcılık sosu katmak istemiş, hem de cümlenin sonunda yaptığı “ afacan ve sempatik smayli” ile işin iyice cılkını çıkarmıştır)

    Herkes bu kadar yaratıcı olmayı başarabilse; halamın bıyıkları olurdu! Geçiniz...

    Başka numunelik bir model olarak “ parayı hazmedememiş ayı “ modeli vardır. Bunlar parasını, arabasını veya varlıklarını her fırsatta belirterek rant sağlama çabasındadırlar:

    - ya inanır mısın geçen benim Ferrari ile gidiyorum Nişantaşı’nda, bir baktım Gucci’de süper bir gömlek var. fiyatı da çok ucuz 2 milyar! Durdum hemen aldım. Şu fotonda giydiğin gucci tarzında kıyafetleri görünce bu anımı hatırladım valla... (anını yiyim senin! !)

    Parayı hazmedememiş ayı! Geçiniz...

    Burada kısaca genel yapılan hatalara dikkat çekerek, klasik ve klişe yollardan hala medet uman arkadaşlara bir nevi uyarı ve tüyolar vermeye çalıştım. Ha “neler yapmamız gerek üstad, bizi engin tecrübelerinle aydınlat” derseniz; “burada anlattığım yanlışları yapmayın yeter” derim. Açık, net, kendine güvenen, zekasını bir kaç cümle ile karşısındakine kabul ettirebilen biri olmanız size mutlaka artı puanlar kazandıracaktır. Karşınızdakini aptal yerine koymamanız da size bonus puanlar olarak geri dönecektir.

  • Succubus

    28.12.2006 - 13:12

    erkeklerin rüyalarina girip onlarla sevisen, bastan cikarici disi seytan.asik oldugu zaman tek esli oluyo ve sevdigi adami koruyo,seviyo deli gibi..incubus` un disi versiyonu

  • aşk

    27.12.2006 - 23:40

    Aşk denen efsunlu hâli başlatan gözse; onu görünür kılan, yaşatan, büyüten de sözdür. Söz hem örter aşkı hem gösterir.
    Aşk dile gelmek ister, söylenmek ister. Platon tam olarak ne demek istemiştir bilmiyorum ama platonik aşktan anlaşılan ‘sevdiğini söylememek’se buna itirazım var benim. Yeryüzünde söylenmemiş, sevgilin ve dahi hiç kimsenin haberi olmamış bir aşk var mıdır? Yahut ona aşk denir mi?
    Aşk, bir çift göz, zifir saçlar, içli bir bakış mıdır? Yahut güzel pembe memeler, dolgun kalçalar, ince bel midir? İnsan bunlar için mi âşık olur?
    Size bir sır vereyim mi? İnsan konuşabileceği birine âşık olur. Aşk fena hâlde konuşma arzusudur. Sevgililer durmaksızın konuşmak, isterler. Heyecanla, coşkuyla, gözlerini yıldız yapıp nehir gibi, ırmak gibi konuşurlar, anlatırlar.
    Konuşacak bir şey kalmadığında, aşk biter!

    Eğer sevgililerin konuşacak bir şeyleri yoksa ortada aşk da yoktur.

    Yalnızlığı gidermek değil midir bir yerde aşk dedikleri şey? Herkes bir başına olmayı ister çoğu zaman ama kapıyı anahtarla açmak koyar herkese. Konuşacak birini arar.

    O bazı başlangıçlarda olan susup bir şey diyememe donakalma durumu da gelecekteki nice konuşmalar için bir ‘es’tir sanki.

    Söylenmeyen şey unutulur. Üç beş yaşlarında yaptığınız yaramazlıkları anneniz, babanız, halanız, dedeniz o kadar çok anlatmıştır ki aklınıza kazınmıştır artık, yetmiş yaşına da gelseniz unutmazsınız. Oysa kimseye –kendinize bile- anlatmadğınız çok değil birkaç önceki bir olayı belleğinizin anımsaması çok zor olacaktır. Aşk, söylenmezse yalan olur, söner alevi.

    Söz yoksa, kelimeler yoksa aşkdan söz edemezsiniz.

    Aşkla olmadı mı evren, kelimelerle yaratmadı mı herşeyi Tanrı? “Kûn” demedi mi? Adem’e en başta sözcükler öğretilmedi mi?
    Aşk kelimelerle yaşar, kelimelerle doğar, kelimelerdir aşk..

  • giden sevgilinin bıraktıkları

    27.12.2006 - 23:35

    Ayrılık hallerinde sığınacak dostlar arar insan; rakı, sigara, arkadaş sohbeti…

    Arkadaşların teselli ederken kullandıkları joker kelimeleri vardır: “hayırlısı olsun”, “çivi çiviyi söker boş ver” gibi..

    Kimi sevgililer vardır beton çivisi gibidir, hiçbir yeni sevgili sökemez, sökmeye kalktığında senden de bi şeyler kopar, gider; bi şeyler mi dedim, çok şeyler gider çok..

    Ama kimisi de vardır ki cam çivisi gibidir, yeni sevgiliye bile gerek kalmaz, elinle sökersin, ufak bi iz, küçük bi nokta, zamanla silinir gider…

    Aynı metafordan devam edersek çok sevgili değiştiren birinin delik deşik olduğu; bir kaç sevgili bulunduranların da çivili yatak üstünde yattığı sonuçlarına ulaşabiliriz.

    (:

  • oyun

    27.12.2006 - 23:20

    “Sen kazandın; ama ben haklıydım” diye biten güzel bir Ezginin Günlüğü şarkısı vardı, adı: oyun.
    Oyunlarda her zaman haklıların kazanmadığını, ‘işte acı gerçek’ dercesine anlatan bir şarkı.
    ***
    Oyunlar yalnızca küçükken mi oynanır? Gazoz kapaklarıyla oyunlar oynardık, bilenler vardır; ya da misket/bilye oynamayı hemen herkes bilir. Onlara ne kadar değer verdiğimizi nasıl önemsediğimizi de hatırlarsınız. Büyüyünce gazoz kapaklarını/misketleri/bilyeleri attık, onların saçma değersiz şeyler olduğunu düşündük; fakat bu sefer başka şeyler biriktirdik, önemsedik: para.
    ***
    Adam asmaca diye bir oyun vardır bir de. Gerçi artık demode olmuş hatta ‘damsız AB’ye girme çabaları’ ile tedavülden kalkmış bir oyun bu. Onun yerine ‘adam beslemece’ oynanmakta; bu daha uzun sürüyor, oldukça sıkıcı ve bir yığın mızıkçısı var.
    Bunun yanında çokça oynanan sevilen bir oyun daha var: isim-şehir. O da çok populer, ‘bağdat, telafer, karikatür, soykırım’ falan yazılıyor.
    ***
    Oyunlar masum değil artık. En kötü ihtimalle zengin çocuk topunu alıp gitmiyor, zalim çocuk topları üzerinize atıyor.
    “Sen kazandın; ama ben haklıydım”

  • friedrich wilhelm nietzsche

    27.12.2006 - 23:10

    Nietzsche’yi pek bir sevmektesiniz. Peki anladız mı Nietzsche’yi? Anlayabildiniz mi? Onun acılarına ortak oldunuz mu dersem, bana kızmak şöyle dursun çok seversiniz beni. Zira depresif takılıyoruz, melankoliğiz, şizofreniz, deliyiz, deli olmak ayıp değil onur.
    Ne demiş amcamız: “bu akşam delirinceye dek morfin çekeceğim.” İyi, hoş, çek çekmesine; lakin derdin nedir be paşam? Hemen hatırlatalım, neydi Nietzsche amcamızın derdi? Ah bu Lou Salomé denen kadın yok mu? Aşık etmiş koskoca filozofu kendine. (E’nin şekilli olduğuna bakıp Salomé’nin Fransız olduğunu düşünmeyin; çünkü o bir Rus.) Hikâyemizde bir de Nietzsche’nin arkadaşı vardır: Ree. Alsana bermuda aşk üçgeni. İki adam da Salomé’yi sevmektedir. Salomé ise ikisini de oynatmaktadır. Salomé’nin bu iki adamı önüne katıp kırbaçladığını sembolize eden fotoğrafı bir çoğunuz bilirsiniz.
    Nietzsche’nin aşkı anskiyeteye dönüşür, evet anlar artık bu çoklu aşktan kendisine bir pay çıkmayacağını ve işte o zaman bu lafı eder: “bu akşam delirinceye dek morfin çekeceğim.” Peki çekmiş midir? Hayır. Ne demişler? İntihar edeceğim diyen asla intihar edemez. Onun gibi belki de. Ama bunu yapmaması onun (Nietzsche’nin) karizmasından bir şeyler eksiltmiş midir? Asla! İşte biz buyuz? Karizma peşindeyiz. Sihirli kelimemiz bu: karizma. Karizmamız sarsılmasından da ne olursa olsun. Tecavüze uğrayan kız bile karizması ayaklar altına alınmasın diye “direnemedim, tadını çıkardım” der. (örnek çok uç ama n’apayım en kıt okuyucuya bile ulaşmak zorundayım, bunun için çarpıcı misaller gerekli, af buyrun efendim.)
    Nietzsche morfin çekmez ama beyaz peynir ve kavun eşliğinde kafayı bir güzel çeker. Akabinde de Böyle Buyurdu Berduş’u yazar o kafayla. (bu kitaba daha sonra ‘berberler sürttürüyor mu’ bahsinde değineceğim.)
    Nietzsche’den laf açılmışken araya şunu da sıkıştırayım. Bugüne kadar bütün felsefecilerin gözünden kaçan hiçbirinin ama hiçbirinin dikkat etmediği bir husus söz konusudur ki bu tarafımdan tespit edilmiş olup birazdan sizlere sunulacaktır.
    Nietzsche’yi Nietzsche yapan bir fahişedir. Evet, evet bir fahişe. Eğer Nietzsche gençliğinde ilk cinsel deneyimi için geneleve gidip o fahişe ile ilişkiye girmeseydi, firengi mikrobunu kapyacaktı. Ve böyle bunalım edebiyatı, bunalım felsefesi yapamayacaktı. Tanrı’yı öldüremeyecekti.
    Konunun özeti şudur ki: hepimiz karizma peşindeyiz. Onun için her şeyi yapabiliriz. Moderniteye hoşt-modern deyip post-modernizme kucağımızı açmış bulunmaktayız. Depresif olmak süper bir şey. Hayatından memnun değilsen, anarşist tavırların varsa sen bir numarasın. Eğer bunun filmini yaparlarsa da “kült film” oluyor.
    Peki “ulan madem hayatından memnun değilsin değiştirmek için ne yapıyorsun, bira içip onunla bununla yatmaktan başka? ” diye de soramazsınız. Özgürlük, dinime küfreden müslüman olsa, sana ne ulan kalıpları hazırdır.
    Hasılı “delirinceye dek morfin çekeceğim” deyip burnumuzu bile çekemeden karizma yapıyoruz; gözünü seveyim post-modernizmin.(postumu yedim bekliyorum!)

  • teoman

    27.12.2006 - 23:00

    “yalnızım uçurum kıyısında
    hayat ve ölüm arasında
    tüm hayatım akıp geçiyor
    ayaklarımın altında”*
    hani o beraber izlediğimiz filmdeki gibi silemiyorum her şeyi, hani o beraber bağıra bağıra söylediğimiz şarkıdaki gibi “gelsin biri gitsin biri/..cem gelmişi geçmişi” de diyemiyorum.

    örgü kazaklar vardı ya eskiden, işte öyle söktük birbirimizi, dağınık ipleriz.. kediler oynuyor, farkında değiliz. tekrar alsak örsek, eskisi gibi olmaz biliyoruz.
    derin yaraladık. yetmedi, sürekli kabuğunu kaldırdık. iz kaldı. biliyorsun.
    senden önce.. senden sonra.. daha kaç vücut gerek bana, daha kaç bira, kaç sigara..
    bak kötü şeyler hep.

  • karabasan

    27.12.2006 - 22:12

    birden vucudun baSlio felaket sekilde titremeye
    bagirdini hiSsediosun ama Sesin Cikmio
    vucut tamamen kontrol Disi,
    baSlioosun biLdigin butun dualari sirayla okumaya (:

    'gelme diyorum Sana lanet sey, korkuyorummmm',GECe yarisi dogru aNNenin Yatagina kosuosun...(:

    Allahim ne Gunlerdi Ya.. (: ama sonra Alisiosun, korkmamaya baSliosun
    GelSede maCera olSa dioosun, ama artik o gelmio (: haha..

  • babam

    27.12.2006 - 21:56

    muLti Yetenek (:

  • Justin Timberlake

    27.12.2006 - 21:50

    I'm bringing sexy back (yeahhhh)
    Them other boys don't know how to act (yeahhhh)
    I think your special what� s behind your back (yeah)
    So turn around and I� ll pick up the slack. (yeah)

    (: iLk dinledigimde Gicik olmustum Bu sarkiya..

  • shania twain

    27.12.2006 - 19:10

    *soru isaretinden sonraki boslugu kapatin

  • futbol

    27.12.2006 - 18:55

    futbol fanatikleri

    Bknz: Seviyesiz inSan toplulugu..

Toplam 443 mesaj bulundu