Edaa Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antoloji.com

  • Hat Sanatı

    07.01.2007 - 18:15

    1- Kufi yazı: İslam yazısının en eski örneği olan bu yazı, İslamiyetin zuhurunda Arap yarımadasının birçok yerinde kullanılmakta idi. Nitekim ilk Kur'an-ı kerimler bu yazı ile yazılmıştır. Düz çizgiler ve köşelerden oluşan bir yazı çeşididir. Kufi denilen yazının en temelli karakteri geometrik olmasıdır.
    2- Sülüs: Sülüs yazı hicretin 4. yılında ortaya çıkmıştır. Kufi yazıdaki düz ve köşeli şekiller bu yazıda yerini yuvarlaklığa ve eğri çizgilere bırakmıştır. Sülüs yazının, bir santim veya daha fazla genişlikte açılmış kalemle yazılmış olanına “ celi sülüs ” adı verilir. Büyük levhalar, kitabeler ve birçok mezar taşları bu yazıyla yazılmıştır.
    3- Nesih: Nesih,sülüs türünün gövde oluşları bakımından en ilkel olan şeklidir. Nesih yazısının gövdesi,sülüs ve celi tiplerine göre çok yalındır. Kalem uç genişliği sülüsünkinin üçde biri kadardır. Kur'an-ı kerim, Delail, En'am, Hadis kitapları, Tefsirler ve Divanların yazılmasında bu yazı kullanılmıştır.
    4- Muhakkak: Sülüs yazıdaki harflerin yatay kısımlarının daha genişletilmesi sonucunda ortaya çıkmış bir yazı çeşididir.
    5- Rika': Buna, nesih yazının dişsiz, yuvarlak ve kıvrak bir çeşidi diyebiliriz. İcazetler bu yazı ile yazıldığı için “ icazet yazısı ” da denilir.
    6- Tevki: Sülüs yazının daha değişik ve ufaltılmış bir türüdür. Daha ziyade resmi evrakta kullanılmıştır.
    7- Ta'lik: Bütün harfleri yuvarlağımsı olan bu yazı, her şeyden evvel çizgilerin bir musikisidir. İran'da icad edilmiştir. Bir santim veya daha fazla genişlikte açılmış kalemle yazılmış olanına “ celi ta'lik ” adı verilir.

  • ferman

    07.01.2007 - 18:08

    Ferman, kelime itibariyle emir, irade, buyruk anlamlarını taşır, islamiyeti kabul ettikten sonra ilhanlılar tarafından kullanılan bu kelime, Osmanlılar'a da onlardan geçmiştir. Kısaca ferman; herhangi bir konuda Sultan'ın 'Alamet-i Şerif' denilen tuğralı emri demektir. Üzerinde padişahın kendi el yazisi ile bir ibare de bulunan fermanlara 'Ferman-i Hümayun' denir.
    Osmanlilar'da divani hat ile yazilmasi gelenek olan fermanlar kisaca su sirayla kaleme alinirlardi:

    En üst kisma davet, ki bir dua metninden oluşur. Bunun altinda tugra kismi, onun altinda ise esas metin kismi bulunur. Bu kisim ferman gönderilen kisinin isim ve sifatlarini tasiyan övgü sözleri, konuya giris cümlesi, fermanin çikarilma sebebi, padisahin yapilmasi istenen seyi emrettiginin ifadesi, isin açiklanmasi, ihtar ve israr sözleri, son satirda ise tarih bölümlerinden olusur.

    Günümüzde, antik değer taşıyan orjinal fermanlar gibi onların iyi kopyalari da büyük ilgi görmektedir. Oldukça zor bir yazi olan divani hat ile yazilan ferman kopyalari, orjinaline uygun kagit ve mürekkep kullanilarak, usta hattatlar tarafindan hazırlanmaktadir

  • kör

    06.01.2007 - 22:08

    Bir kör e rengi nasil Anlatabilirsin ki?

  • Karar Verdim

    06.01.2007 - 19:30

    Eve bir bezbol sopası almak istiyorsun, farkındayım. Sahte arkadaşlar için, yalancı gözyaşları için, gereksiz laubalilikler için. Al ve birşey olduğunda suçu benim üstüme at: Biz, biraraya geldiğimizde anlamlı bahaneler oluştururuz, korkma, bunu, kimseye itiraf etmem. Şiddetin yolaçtığı her türlü maceraya, açıksözlülüklere düşkünüm bilirsin. Ağzımdan kimse laf alamaz. Suçu benim üstüme at. Suç beni bağlamaz. Suç bana çarpmaz.

  • ilk hata

    06.01.2007 - 19:27

    Doğumunuz, hayatınız boyunca düzeltmeye çalıştığınız bir hatadır.

  • cehalet

    06.01.2007 - 19:13

    Bilgi tehlikeli bir şeydir, insanı cehalete sürükleyebilir! Hipotezlerini kolaylıkla tez olarak benimseyebilir insan. Bu hataya düşenler de iyi kötü bir şeyler bilenlerdir yalnızca...

    'Okumuş adam' olmanın getirdiği sorumluluk, kendi hezeyanlarını 'okumamışlara' dikte etmemek için imtina göstermektir en başta. Fikri sorulan, akıl danışılan birinin en sık söylemesi gereken şeyin 'bilmiyorum' olduğuna inanırım ben. Bu sayede akıl danışan kişi gerçeğin peşine kendi düşer. Kendi gerçeğini bulur. Çoğunlukla da 'cahil' doğruyu bulur. 'Cahil olmayan'sa yanlışın kuyruğunu bırakmak istemez bir türlü.

    Yazının başlığındaki 'CAHİL' değil tabi yukarıda bahsettiğim cahil. 'Saf Anadolu insanı' deyin ister, yahut 'şanslı doğmayan çoğunluktan birileri' deyin. Aynı şey eninde sonunda. Bir çoğunun aynı masaya oturup karşılıklı çay içmeye üşeneceği kişiler -ki bunu söylerken içim burkulsa da, böyle olmadığını iddia edenleri tenzih ederim- çoğunlukla...

    Gün gelir dünyanın sırrını çözdüğünü sanır her insan. Oysa sırlar çözülmek için değil, çözmeye çalışmamak içindir. Ben de herkes gibi her şeyi çözmüştüm bir zamanlar. Ne şanslıyım ki cevap anahtarı çok çabuk geçti elime ve kopya çektiğimi itiraf ederek sınavımın geçersiz sayılmasını talep ettim. Dilerim kabul edilmiştir isteğim.

  • seni seviyorum

    06.01.2007 - 19:02

    Eskiden, “seni seviyorum” diyen herkese inanırdım. Şimdi, “neden? ” diye soruyorum. Aldığım cevapları defterlerime not ediyorum. Benzer bahaneleri sunanları gruplayıp üzerlerinde düşünüyorum. Sevilesi bir adam olup çıktığıma inanasım gelmiyor bazen. Komplo teorilerine, psikolojiye ve abuk sabuk şeylere bağlıyorum insanların beni sevmesini.

    Sonra; sevmemiş, sevememiş olanları düşünüyorum, bir ara sevip sonra sevmemeye başlayanları. Yaptığım budalalıkların bedelleriydi bazıları, bazıları daha sevilesi adamlar, daha sevilesi şeyler bulup onların peşinden gitmişti.

    Hayat bir oyundu ama onlar birer oyuncak değillerdi. Oyuncuyum demektense oyuncak değilim demeyi seçenlerdi.

    Hayalperest, kaba ve kılıbık olmakla da suçlanmıştım. Kılıbık olmak dışındakiler biraz abartıydı. Ben de herkes kadar kaba, herkes kadar hayalperesttim. Hepimizin içindekiler hemen hemen aynıdır zaten. Bizi birbirimizden ayıran içimizdekileri sergileyip sergilemediğimiz ya da sergilerken kullandığımız üsluplardı.

    Sıkıntıyı sıkıntılar içinde yaşayan biri olmadım hiç. Güneşin tekrar doğmayacağını hayatımda sadece bir gece düşündüm. Sonra güneş doğdu ve bunu da doğru çıkmayan öngörülerim arasına ekledim. Göz yaşlarımı silip halime güldüm. Evden çıktım, bir fanatik aldım ve bir börekçiye gittim. Kahvaltı ederken puan cetveline, evvelki günün at yarışı sonuçlarına ve o günün galoplarına baktım. Kahvaltımı bitirip okula gittim ve hayat bildiği yoldan akmaya devam etti.

    Onca yoldan geçip paçalarımı bunca kirletmişken eve dönüp annemin beni hala sevdiğini ve paçalarımdaki çamurları temizleyebildiğini görünce sevindim. Sonra bir kadın çıkıp geldi ve hayatımdan bir parça istedi; “al” dedim, “zaten sana ayırmıştım” Şimdi o kadın ne zaman gülümsese, güneşi ertesi sabah da görebileceğimi biliyorum.

    G.O

  • slogan

    06.01.2007 - 18:55

    Siir Kanima kariStigindan beri..

  • Arapça

    06.01.2007 - 18:44

    meshte2etlak (kadin erkege söylerse)
    meshte2etlik (erkek kadina söylerse)

    özledim demenin bile cinsiyeti var..

    ana kamen bmout fik (seni ölumune seviyorum)
    shu aam taaaemle (ne yaptin bugun)

    bknz: international Sevgili yapmanin Faydalari.. (:

  • rabıta

    06.01.2007 - 18:29

    rabita,bag,alaka,vuslat anlamlarina gelmektedir. rabita her ne kadar naksibendiyye tarikatina has bir ozellik olarak dikkati cekse bile aslinda butun tarikatlerede mahsusdur.tasavvufda rabitanin amaci,rabita-i huzurdur.yani salikin yani bu yola girmis sofinin daima huzuru ilah-i de bulundugu duygusunu saglamaktir.her an allah`i karsimizda goruyormuscasina yasamaktir.
    rabita birbakima baskalarina benzeme ve taklid arzusunun tezahuru olarak,tasavvufi egitimde bir arac olarak gorulmustur.
    rabita sevenle sevilenin bir olmasidir.
    genel anlamiyla rabita incelenmis ve uc kisima ayrilmistir.
    1-tabii rabita:evlat ve yakinlara duyulan sevgi bagi.
    2-bayagi rabita:mubah olup bazen de asiriya gidildigi zaman kerih gorulen dunyevi degerlere duyulan sevgi.
    3-mukaddes degerler ve ulvi seylere karsi gonul bagi:allah ve rasul sevgisi veya o`nun salih kullarindan birine duyulan sevgi.
    iste bu ucuncu derece tasavvuftaki rabitanin seklidir.

  • iskambil

    06.01.2007 - 18:13

    harikulade bir iskambil ilüzyonu

    *soru isaretinden sonraki boslugu kapatin.

  • Saddam Hüseyin'in idamı

    06.01.2007 - 17:59

    Saddam yüzünden hayatını kaybetmiş binlerce insanın on binlerce yakını yerine koydum kendimi. Ama o yüzüne karanlıklar geçirmiş halinden pek bir memnun celladın boynuna siyah bir bez parçası doladığı, sakallarına ak düşmüş ve sanki birden bire yüzüne bir nur gelmiş başka bir katilin, böyle bir an için, zamanın durduğu ve belki de biri tarafından hep öyle kalması istendiği o karede, kameraların zoom yaptığı ve görüntünün hepten bozulduğu, sanki bir resmin içinde cin sureti arar gibi, tüm karmaşadan ırak o soğukkanlı bakışları gözümün önünden gitmiyor. Birazdan öleceğini bilmek nasıl bir şey! Bir teslim oluş ki, tasmalı köpek misali, tüm bu olup bitenleri sessizlikle izleyiş ve seni hangi yöne doğru ittirirlerse hiç karşı koymadan ilerleyiş. Öte yandan öyle bir heybet ki, seni öldüreceklerin bile boyunun senden kısa durduğu, korktuğunu belli etmenin zaten bütün ölümlerden beter olduğu.. Ölmeye hazırlanmak, sağlığa zararlı (!) bir son sigara tüttürmek, bir çocuk gibi hüngür hüngür ağlamamak için kendini zor tutmak ve göz göre göre, dünyanın gözü önünde, tüm dikkatlerin kesildiği ve fotoğraflarının her bir açıdan çekildiği bir sahnede poz vermek nasıl bir şey! Anne bunu çocuklar izliyor, çocuklar birazdan ölecek adamın son görüntülerini izliyor. Bir insana öldürmek normal geldikten sonra, ölenin suçlu ya da masum olduğunun ne önemi var?

  • birgün mutlaka

    06.01.2007 - 15:51

    Ewet yalan soylememek erdemdir. Susmakta baska bir erdemdir. Susarak yalanlara gerek kalmadan ve kIrmadan anlasmakta baska bi boyutudur olayIn.
    Simdi bunLa ne aradIgImIn ne alakasI var dimi? ama var iste..var ve sen bunun ne kadar onemli oldugunu yada benimm ne cok onem werdigimi anlayamadIn.

    D.A

  • hayat

    06.01.2007 - 15:49

    Karşımıza erken çıkmış insanları yolun dışına sürerken; bir gün geri dönüp, onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz? Hayat her zaman cömert davranmaz bize. Tersine, çoğu kez zalimdir.

    Her zaman aynı fırsatları sunmaz. Toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların, savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün…

    Bir akşamüstü yanımızda kimsecikler olmaz; ya da olması gerekenler yanımızdakiler değildir…

  • suskunluk

    06.01.2007 - 15:48

    Suskunluk da bir cevaptIr, bir adIm gelmeyene kosmamak esastIr. Nokta ve soru isareti aynI anda olmaz ve ben zaten sormuyorum...

  • mahşer

    06.01.2007 - 13:57

    İkinci sur’a üflendikten (nesha-i saniyeden) sonra insanların hepsinin diriltilerek kabirlerinden kalkıp muhakeme edilmeleri için toplandıkları yer anlamına gelir. Birinci neshada (sur’a ilk üflendiğinde) Allah’ın kalmasını dilediği melekler müstesna, canlıların hepsi ölecek, yerin ve göklerin nizamı bozulacaktır. Sonra göklerin ve genişletilen yerin nizamı başka bir şekilde sağlandıktan sonra ikinci nesha esnasında (sur’a ikinci defa üfürülünce) her insan ve cinnin ruhları, diriltilen bedenleri ile birleşir. Herkes, diriltildikten sonra, “mahşer” denilen yere sevkedilir ve burada toplanır. Diriltilen mahlukatın toplandıkları “mahşer” fevkalade geniş, düz, binasız ve yapısız yepyeni bir yer olacaktır. Peygamberimiz (s.a.v.) , “Kıyamet günü insanlar, halis undan yapılmış dümdüz ekmek gibi esmere yakın beyaz bir yer üzerinde toplanacaklardır” buyurmuştur. (Buhari)

    İnsanlar ve cinler, mahşerde toplandıktan sonra muhakeme olunmak için çeşitli korku ve sıkıntılar içinde uzun müddet bekletileceklerdir. Bu müddetin bin ila ellibin yıl arası olduğu söylenir. Mahşer yerinde Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) ’in yerine “Livaü’l-Hamd” sancağı verilecektir. Başta Hz. Adem olmak üzere bütün peygamberler, Resulullah (s.a.v.) ’in sancağı altında toplanacaklardır. (Tirmizi)

    Büyük bir adalet mahkemesi kurularak herkese dünya da yaptığı her iş sorulacak, amel defterleri verilecek ve mizan konulacaktır. Herkes küfr ve dalaletteki veya iman ve hidayetteki rehberleriyle birlikte çağırılacaktır. Bu konuda Kur’an da şöyle buyuruluyor: “O gün insan sınıflarından her birini rehberleriyle (izinden gittiği kimselerle birlikte) çağıracağız. Artık kimin kitabı (defteri) , sağından verilirse, onlar kitablarını en küçük haksızlığa uğratılmayarak okuyacaklardır.” (el-isra, 17/71) Herkese “amel defterini oku” denilecek (el-isra, 17/14) . Her insan da amel defterinde neler yazılı olduğunu anlayacaktır. “Yüce Allah, kula bu gün şahid olarak nefsin ve şahidler olarak Kiramen Katibin melekleri kafidir, der ve sonra ağzı mühürlenir ve azaları da dünyada neler yaptıklarını anlatır” (Müslim) . “O gün onların ağızlarını mühürleriz. işleyip kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şehadet eder” (Yasin, 36/65) .

  • efendi

    06.01.2007 - 00:24

    http://img451.imageshack.us/img451/8484/1708hv.jpg

    masallah..

  • sevgili

    06.01.2007 - 00:14

    Varsin Eller gönül yarasi
    kapanir sansin..
    Kabugun altinda Sevgili,
    Sen kanayansin..

  • bedri rahmi eyüpoğlu

    05.01.2007 - 20:41

    En azından üç dil bileceksin
    En azından üç dilde
    Ana avrat dümdüz gideceksin
    En azından üç dil bileceksin
    En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
    En azından üç dil
    Birisi ana dilin
    Elin ayağın kadar senin
    Ana sütü gibi tatlı
    Ana sütü gibi bedava
    Nenniler, masallar, küfürler de caba
    Ötekiler yedi kat yabancı
    Her kelime arslan ağzında
    Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
    Kök sökercesine söküp çıkartacaksın
    Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
    Her kelimede bir kat daha artacaksın

    En azından üç dil bileceksin
    En azından üç dilde
    Canımın içi demesini
    Kırmızı gülün alı var demesini
    Nerden ince ise ordan kopsun demesini
    Atın ölümü arpadan olsun demesini
    Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
    İnsanın insanı sömürmesi
    Rezilliğin dik alası demesini
    Ne demesi be
    Gümbür gümbür gümbür demesini becereceksin
    En azından üç dil bileceksin
    En azından üç dilde
    Ana avrat dümdüz gideceksin
    En azından üç dil
    Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
    Ne şu ne busun
    Oğlum Memiş
    Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.

  • necip fazıl kısakürek

    05.01.2007 - 20:36

    Güzel Allahım, Senden ne gelecekse gelsin;
    Sen ki, rahmetinle de kahrınla da güzelsin..

    Necip Fazıl Kısakürek

  • haklı çıkmak

    05.01.2007 - 20:19

    Haklı olmak ne kadar önemli! Haksızlığa uğradığımızda, nasıl kabarıyor göğüs kafesimizin içinde bir şeyler; damarlarımızda nasıl bir gerilme...Gücümüz yetiyorsa, açık bir savaşım başlatmak; yetmiyorsa, kararıp içe kapanmak için gerekçe oluyor haksızlığa uğramış olmanın haklılığı. Acı bir keyif. Hep duymaz mıyız (söylemez miyiz): “her şeyi kabul edebiliyorum da, haksızlığa hiç dayanamıyorum”. Neden acaba? Neden bu kadar önemli sürekli haklı olmak? Doyuramadığımız, doyuramayacağımız onca açlığımız varken, onların arasından sıyrılıp bu kadar yukarılara nasıl çıkabiliyor haklı olma tutukusu? Bir tür bağımlılık sanki... Haklı olmaktan alınan tad öyle çok ki, başka şeyler o tadı vermiyor. Hep haklı olma peşindeyiz.

    Oysa, haklı olma durumunun bir gerçekliği olduğu bile kuşkulu. Haklılık “göreceli”. Birinin kendini veya başkasını “haklı bulması” bir yargılamadan başka ne ki? Karşıt konumdaki iki kişinin de aynı anda kendini haklı görmesi sık rastlanan bir durum. Yukarıdan bakıldığında, ikisi de nasıl küçülüp önemsizleşiveriyorlar. Nasreddin Hoca haklıymış “ikiniz de haklısınız” derken...

    Bir de, haklı olmak ile mutlu olmak arasında seçim yapmak zorunda kalıp, haklı olmayı seçenler var. Canlarım benim!

    Dünyada bu kadar çok haklıya yer yok; ben hakkımdan vaz geçiyorum. Duyuruyorum...

  • masum

    05.01.2007 - 19:39

    “masumsun sen
    masumsun bana göre
    sarılmak istiyorken yorgun argın bedeninle
    ben meşgulum savaşlarda boyalarla gözlerimde”

    “ağladım boyam aktı
    her gün sana yenilişte
    biraz sev sakinleştir
    sevdiğinim ben işte
    boşver, sev, sakinleşir,
    sevgilin serzenişte”

  • şerefsiz

    05.01.2007 - 19:36

    bknz: Çerefsiz (:

  • şiir

    05.01.2007 - 19:31

    Tuttuğumda daha on yediydim
    Bir sevda dalı; istemeden kırmışım...
    Kırmızı bir darb-ı meselmişim
    Daha yaşken söylenmişim...

    Mişler...bakireymişler

    Tanrı şahidim olsun,
    Ben gözlerimi sakındım hep aşktan...
    Şeytana da hiç tapmadım
    Hiç çıkartmadım onu baştan...

    Rakamları hep zamanı hesaplamak için kulandım
    Mişleri saydım; kaç aşkı heba etti diye
    Her sevdanın sonunda biraz daha şaşırdım...

    Mişler...bakireymişler

    Demek Pegasus'u bulutlara gizlenirken vurmuşlar.
    İnanayım mı bilmiyorum...
    Bu aşkın sonunda da mişler var.

    Mişler... bakireymişler

Toplam 443 mesaj bulundu