Dilini bir binek bil.
Seni gül bahçelerine de götürebilir.
Balçık deryalarına da sürükleyebilir.
Kalbini kirli, paslı ya da parlak bir ayna bil.
Bütün güzelliklere karşı kör de kalabilir
Güneşle parlayan, güneşi yansıtan bir talihe sahip de olabilir.
Güneş ışığını bir cam prizmadan geçirdiğimizde, renkler ayrışarak yedi renk ortaya çıkar: kırmızı, kavuniçi, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor.
Bu 7 renk yan yana geldiğinde renk çemberi oluşur. Renk çemberi, renk bilgisinin temelidir.
Güneş ışığında depo olmuş bu renk gruplarını
gökkuşağında da gözlemleyebilirsiniz.
Sadaka, bildiğimiz üzere, bir insanın ihtiyaç halinde gördüğü başka insanlara kendi malından verdiği birşeyin adıdır; ama, kök anlamı itibarıyla, 'sadaka'nın 'vermek'le hiç mi hiç alâkası yoktur. Sadaka, kök anlamı itibarıyla, 'sadakat'le, 'sıdk'la, tasdik'le akrabadır. Ve bu kelimeyi bildiğimiz sadaka anlamında defalarca kullanan Kur'ân, bildiğimiz 'sadaka' ile bildiğimiz 'sadakat' ve 'tasdik' arasındaki anlam akrabalığına da çeker dikkatimizi. Sadaka, sadakattir gerçekten. Zira, sadaka, 'Mülk O'nundur' sözünü gerçekten bilerek ve inanarak mı söylediğimizin, mülkün Malikinin gerçekten Allah olduğunu tasdik edip etmediğimizin bir sınanması hükmündedir. Kendisinde olanı gerçekten O'ndan bilen biri, bunu 'sadaka' ile teyid ve tasdik eder. Zira, ancak Verenin O olduğunu bilen bir insan gönül rahatlığıyla ve karşılığında maddî-manevî hiçbir menfaat beklemeksizin başkalarına verebilir.
Açıkçası, her sadaka verişimizde, sadakatimizi teyid ederiz esasında. Her sadaka, bir sadakat teyididir. Sadaka, 'Mülk O'nundur' hakikatine sadakatin meyvesidir.
Madem öyle, muhtaçların giderek arttığı zor bir zamanda sadakatimizi gösterelim.
Madem öyle, gereğince ve yeterince veremiyorsak, kendimizi 'Mülk O'nundur' hakikati noktasında yepyeni bir talimden geçirelim.
Havalar ısınıp kollar, bacaklar ortaya çıkınca hafif de olsa bir bronzluk çekiyor insanın canı. Tatile çıkmaya daha zaman var, üstelik güneşlenecek yer bulmak da pek kolay değil. Bu durumda devreye yapay güneş ışığı yani solaryum giriyor.
Solaryum makineleri, UV ışını üreten lambalardan oluşan yapay bronzlaştırıcılardır. Güneş ışınları, gün ışığı, enfraruj ve ultraviyole ışınlarından oluşur. Bunlardan gün ışığını görebilir, diğerlerini göremeyiz. Ultra viyole ışınları UVA, UVB ve UVC olarak adlandırılır. UVC ışınları zararlıdır, bu yüzden ozon tabakası tarafından filtre edilir. UVA ve UVB ışınları bronzlaşmada en çok rol oynayan ışınlardır. UVA ışınları pigmentlerin renk değiştirmesini yani bronzlaşmayı sağlar. UVB ışınları ise çok güçlü ve yakıcı ışınlardır; aynı zamanda yeni pigment oluşumunu ve üst derinin kalınlaşmasını sağlarlar. Solaryumda kullanılan ışınlar da aynı doğadaki mantıkla çalışmaktadır. UVA lamba ve reflektörleri yüze uygulamada kullanılır. UVB lambaları ise UVA lambaları ile birlikte solaryum yatakları veya kabinlerinde uygulanır
Rüyada ruh bedenden ayrılır mı meselesine gelince; ruh, madde gibi belli bir yeri ihraz etmez. Madde, boşlukta bir yer işgal eden veya Newton'un görüşüne göre yer çekimine tabi olan hacimli bir şeydir. Ruh ise bütün bunlardan müberradır. Çünkü o, âlem-i halka değil âlem-i emre aittir. Avamca anlayışımızla ifade edecek olursak, ruh, Cenab-ı Hakk'ın 'kün' demesiyle olan bir varlıktır; görüp kavrayacağımız, yakalayıp tutabileceğiniz bir şey değildir. O, şuurlu bir kanundur ve bir manada hayyizden (vüs'at, mekan, yön) müstağnidir. Bir anda değişik yerlerde temessül edebilir. Tıpkı bin aynayı güneşe mukabil tuttuğunuz zaman bu aynalar içinde güneşin temessülünü gördüğünüz gibi, ruhu da, nuraniyeti ve ruhaniyeti itibarıyla bin insanın mir'at-ı ruhunda görmek mümkündür. Ama bu her zaman böyle olur demek de değildir. O, dilediğinde olur. Onun için Efendimiz bir gecede belki bir milyon insanın rüyasına girer ve onlara temessül eder. Bu açıdan, ruhun bedenden ayrılması meselesi bahis mevzuu değildir. Kur'an, uykuya 'sübât' demektedir (Bkz: Nebe Sûresi, 78/9) ki, o da, değişik faktörlerden ötürü bünyeye adem-i merkeziyet havasının hakim olması ve dinlenmek üzere, seni uyutmayan ve gözlerini açık tutan mekanizmanın devreden çıkmasından ibarettir. Ne var ki, bu durumda da ruh, bedenle alakasını kesmemektedir. Çünkü beden hâlâ bütün fonksiyonlarını icra etmekte ve teneffüsünü sürdürmektedir.
Öyleyse rüya halindeyken ruhun çıkması bahis mevzuu değildir. Uykuyla insanın gözleri âlem-i şehadete kapandığı için, bu defa ruh, âlem-i gayba açılan gözlerle âlem-i misali müşahede etmektedir.
Evet, ruhu iyi anlarsak rüya halindeyken onun bedenden ayrılmadığını da anlamış oluruz.
Mehmet Akif'in: 'Doğrudan doğruya Kur'an'dan alarak İlhâmı Asrın idrakine anlatmalıyız İslâm'ı.' şeklinde güzelce ifade ettiği özlemi, Bediüzzaman, Risale-i Nur'la kısmen gerçekleştirmiştir. Hadîs-i Şeriflerin de Kur'an'ın tefsiri olduğunu ve ondan ayrı sayılmaması gerçeğini unutmaksızın Bediüzaman, İslâm'ın esas meseleleri ile meşguldür. İsrailiyat, menkıbeler, âdetler yönü ile fazla meşgul olmaz. Risale-i Nur, iman hakikatlerini, akla yaklaştırarak aklî delillerle izah ikna etmeye çalışır.Akla hi- tab ederken kalbi, duyguları ve nafsi ihmal etmez. Bundan dolayı okuyanların nefislerini tezkiye edip ahlâklarını düzeltmesi,Müellif'in, rızâ-yı ilahiden başka bir tesir altında kalmamasından ileri gelir. Risale-i Nur'da Bediüzzaman,mevzuya girerken ona esas teşkil eden, hareket noktası olan ayeti veya ayetleri yazar.Bazen misallerin de yardımıyla ayetin hedefi olan hidayetin aydınlığına ulaştırır ve yazılanın, ilgili ayetin yüzlerce, binlerce inceliklerinden biri olduğunu söyler.
Dostum,
evin varsa bir sıfır koymalısın varlıklar hanene,
İşin varsa bir sıfır daha koymalısın,
İş seninse üç sıfır daha koymalısın,
İşin iyi gidiyorsa üç sıfır daha,
Araban varsa bir sıfır,
Yazlığın varsa bir sıfır daha,
Daha sıralanabilir sıfırlar hanesi...
Ancak, Sağlığın varsa bir koyarsın başına, bütün
sıfırlar anlamlı bir değere ulaşır. Yoksa
sonuç sıfırdır, hiç uğraşmayasın boş yere...'
Soru: İlişkiden sonra ölmek istiyorum
Yanıt: Canın ne istiyorsa onu yap ama başını belaya sokma! .. (yalniz cok guzel bi yanit,saol cok yardimci oldun)
Soru: Merhaba Haydar bey. Benim sorunum çok büyük. Kendimden küçüklere ilgi duyuyorum ve onlarla ilişkiye girmek istiyorum. Daha önce de böyle ilişkilerim oldu. Artık buna dayanamıyorum. Artık kendimi sapık gibi hissediyorum çünkü bunun normal bir davranış olmadığını biliyorum. Ama elimde değil. Her cinsel ilişkiden sonra ölmek istiyorum. Kimseye derdimi anlatamıyorum. Lütfen bana yardımcı olun yoksa canıma kıyacağım. Rumuz: Leyla
Yanıt: Sevgili okurum. Önüne koymuş baklavaları yiyorsun yiyorsun, miden şişmiş karnın doyunca pişman oluyorsun. Bir başka zaman yeniden yiyorsun ve ardından ölmek istiyorum gibi laflar ediyorsun. Ama kendinden küçük dediğin çocukların yaşları kaç? Örneğin 11-12 mi? 21-22 mi? Yahu sen kaç yaşındasın onu bile yazmamışsın. Örneğin; sen 50 yaşındasın. 30 yaşındaki gençlere mi ilgi duyuyorsun? Bir mektup yazarken, bir uzmandan yanıt beklerken ona ayrıntılı bilgi verin ki doğru öneriler alın. Bir falcıya gittiğinizde bile yüz yüze geliyorsunuz, ananızın, babanızın adını ve yaşını söyleyecek kadar bilgi veriyorsunuz ama doktora gelince 'ben ne yapayım? ' cümlesiyle bağlıyorsunuz. Ne yapacaksın. Canın ne istiyorsa onu yap. Başını belaya sokma. Bekârsan evlen. Evlenirken kendi yaşıtlarından birini seç. Eğer arkadaşların 18 yaşından büyükse sapık değilsin. Ama 15 yaşından küçükse normal değilsin bunu böylece bil.
imdat!
tiyatro, yetiş imdadıma!
uyuyorum. uyandır beni
karanlıkta kayboldum, yol göster bana ya da bir ışık yak
tembelim, utandır beni
yorgunum, kaldır beni
ilgisizim, vur bana
aldırış etmiyorum, yok et bu halimi
korkuyorum, cesaret ver bana
cahilim, öğret bana
canavarım, insancıllaştır beni
yüksekten atıyorum, gülmekten öldür beni
edepsizim, alaşağı et beni
kafasızım, değiştir beni
yaramazım, cezalandır beni
baskın ve zalimim, savaş benimle
ukalayım, alay et benimle
avamım, eğit beni
suskunum, çöz beni
artık hayal kurmuyorum, bir korkak ya da budala gibi davran bana
unuttum, bana hafıza yükle
kendimi yaşlı ve tükenmiş hissediyorum, çocukluğu coştur benim için
ağırım, müzik ver bana
üzgünüm, mutluluk getir bana
sağırım, fırtınada acılara çığlık attır
kışkırtıldım, bilgeliği göster bana
zayıfım, dostluğun ışığını yak
körüm, bütün işıkları bir araya topla
çirkinliğin boyunduruğu altındayım, galebe güzelliğin girmesini sağla
nefretle kuşatıldım, sevginin tüm gücünü ver bana
Firefox 1.5, gelişmiş bir arabirime sahiptir. Virusleri, casus yazılımları ve kendiliğinden açılan pencereleri engeller. Web sayfalarını şimdiye kadar alışık olduğunuzdan daha hızlı gezmenizi sağlar. Daha da güzeli, kullandığınız tarayıcıdaki favori listelerinizi kolaylıkla aktarıp, kurulumu tamamladıktan sonra hemen kullanmaya başlayabilirsiniz. Yeni tarayıcımız bir çok güzel özellikle birlikte geliyor: Bir pencerede çoklu sayfa gösterimi, Aktif favori listesi, ve entegre gelen arama teknolojisi. Bizim kanımızca firefox ile interneti gezme zevkiniz değişecek, daha da zevkli bir hal alacak.
Daha hızlı gezinebilirsiniz.
Otomatik güncellemeler ile her zaman en son sürümü kullanıyor olma garantisi
Sekmeli sayfa ile bir pencerede birden fazla siteyi gezebilme
Geliştirilmiş Pop-up Engelleyicisi
Entegre Arama sistemi
Güçlü güvenlik yapısı
Kişisel Veriler iz bırakmayacak şekilde temizleyebilirsiniz. (Y) (;
Aktif Favoriler Listesi
Yazılıma kolay erişim
Firefox u kendinize göre ayarlayabilirsiniz.
-Felsefecilerin çoğunluk ateist oldukları yönünde bir kanaat var.
Bu kanaat entelektüel kültürümüzle felsefeciler arasındaki uçurumun ürünüdür. Felsefe tarihinde ateist felsefeciler var. Ama beşerî ve özgür tefekkür yapan her akımda olabilir bu. Filozofların ezici çoğunluğu, mutlaka müesses dinlerdeki gibi olmasa da bir biçimde Tanrı’ya, ya da bir temel prensibe veya kâinatın onu var kılan bir temel ruha sahip olduğuna inanmaktadır. Belki bu inançlarını ifade ediş biçimleri basmakalıp olmadığı için genel toplum tarafından dışlanmışlar. Spinoza’ya bakın mesela. Bir 17. yüzyıl düşünürü. Yahudi cemaati tarafından dışlanmış. Ne Hıristiyanlığın ne de Yahudiliğin genel telakkisine uygun bir Tanrı telakkisi var. Ama bir felsefeci açısından bakıldığında en temel Tanrı inancı ondadır.
-Yani felsefenin dinlerle bir sorunu yok mu diyorsunuz?
Dindarlığı, donmuş bir kalıplar ve alışkanlıklar sistemi olarak değerlendirirseniz, bununla felsefenin bir sıkıntısının olmaması mümkün değil. Ama bu çeşit bir dindarlıkla dinin de sıkıntısı olmalıdır. Şuuru ve tefekkürü olmayan bir dini yaşayışın, o dine fevkalade zararı vardır. Din evvela tefekkürdür. Tefekkürü besleyen de felsefedir. İlahi vahiy ile beşeri akıl arasında bir alışveriştir, din adına tefekkürle buluşmak. Bu, fanatizmin olmadığı bir dindir. Din felsefeden yararlandığı gibi felsefe de dinden istifade eder. İnanan bir filozofun, ufkunun çok geniş olacağını düşünüyorum. Dinî alanın farkına varmaya çalışan bir felsefe de geniş ufuklu bir felsefedir.
zeki insanlar
25.12.2006 - 14:47Beyazit Öztürk
hulki cevizoğlu
25.12.2006 - 14:41cetin ceviz..
gri
25.12.2006 - 14:30tarafsiz renk..
dil
25.12.2006 - 14:24Dilini bir binek bil.
Seni gül bahçelerine de götürebilir.
Balçık deryalarına da sürükleyebilir.
Kalbini kirli, paslı ya da parlak bir ayna bil.
Bütün güzelliklere karşı kör de kalabilir
Güneşle parlayan, güneşi yansıtan bir talihe sahip de olabilir.
gökkuşağı
25.12.2006 - 14:22Güneş ışığını bir cam prizmadan geçirdiğimizde, renkler ayrışarak yedi renk ortaya çıkar: kırmızı, kavuniçi, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor.
Bu 7 renk yan yana geldiğinde renk çemberi oluşur. Renk çemberi, renk bilgisinin temelidir.
Güneş ışığında depo olmuş bu renk gruplarını
gökkuşağında da gözlemleyebilirsiniz.
sadaka
25.12.2006 - 14:13Sadaka Sadakattir
Sadaka, bildiğimiz üzere, bir insanın ihtiyaç halinde gördüğü başka insanlara kendi malından verdiği birşeyin adıdır; ama, kök anlamı itibarıyla, 'sadaka'nın 'vermek'le hiç mi hiç alâkası yoktur. Sadaka, kök anlamı itibarıyla, 'sadakat'le, 'sıdk'la, tasdik'le akrabadır. Ve bu kelimeyi bildiğimiz sadaka anlamında defalarca kullanan Kur'ân, bildiğimiz 'sadaka' ile bildiğimiz 'sadakat' ve 'tasdik' arasındaki anlam akrabalığına da çeker dikkatimizi. Sadaka, sadakattir gerçekten. Zira, sadaka, 'Mülk O'nundur' sözünü gerçekten bilerek ve inanarak mı söylediğimizin, mülkün Malikinin gerçekten Allah olduğunu tasdik edip etmediğimizin bir sınanması hükmündedir. Kendisinde olanı gerçekten O'ndan bilen biri, bunu 'sadaka' ile teyid ve tasdik eder. Zira, ancak Verenin O olduğunu bilen bir insan gönül rahatlığıyla ve karşılığında maddî-manevî hiçbir menfaat beklemeksizin başkalarına verebilir.
Açıkçası, her sadaka verişimizde, sadakatimizi teyid ederiz esasında. Her sadaka, bir sadakat teyididir. Sadaka, 'Mülk O'nundur' hakikatine sadakatin meyvesidir.
Madem öyle, muhtaçların giderek arttığı zor bir zamanda sadakatimizi gösterelim.
Madem öyle, gereğince ve yeterince veremiyorsak, kendimizi 'Mülk O'nundur' hakikati noktasında yepyeni bir talimden geçirelim.
solaryum
25.12.2006 - 13:30Havalar ısınıp kollar, bacaklar ortaya çıkınca hafif de olsa bir bronzluk çekiyor insanın canı. Tatile çıkmaya daha zaman var, üstelik güneşlenecek yer bulmak da pek kolay değil. Bu durumda devreye yapay güneş ışığı yani solaryum giriyor.
Solaryum makineleri, UV ışını üreten lambalardan oluşan yapay bronzlaştırıcılardır. Güneş ışınları, gün ışığı, enfraruj ve ultraviyole ışınlarından oluşur. Bunlardan gün ışığını görebilir, diğerlerini göremeyiz. Ultra viyole ışınları UVA, UVB ve UVC olarak adlandırılır. UVC ışınları zararlıdır, bu yüzden ozon tabakası tarafından filtre edilir. UVA ve UVB ışınları bronzlaşmada en çok rol oynayan ışınlardır. UVA ışınları pigmentlerin renk değiştirmesini yani bronzlaşmayı sağlar. UVB ışınları ise çok güçlü ve yakıcı ışınlardır; aynı zamanda yeni pigment oluşumunu ve üst derinin kalınlaşmasını sağlarlar. Solaryumda kullanılan ışınlar da aynı doğadaki mantıkla çalışmaktadır. UVA lamba ve reflektörleri yüze uygulamada kullanılır. UVB lambaları ise UVA lambaları ile birlikte solaryum yatakları veya kabinlerinde uygulanır
yalnızlık
25.12.2006 - 13:04Yalnizliktan migdem bulanir, gel desem gelirmisin?
ruh
25.12.2006 - 12:54Rüyada ruh bedenden ayrılır mı?
Rüyada ruh bedenden ayrılır mı meselesine gelince; ruh, madde gibi belli bir yeri ihraz etmez. Madde, boşlukta bir yer işgal eden veya Newton'un görüşüne göre yer çekimine tabi olan hacimli bir şeydir. Ruh ise bütün bunlardan müberradır. Çünkü o, âlem-i halka değil âlem-i emre aittir. Avamca anlayışımızla ifade edecek olursak, ruh, Cenab-ı Hakk'ın 'kün' demesiyle olan bir varlıktır; görüp kavrayacağımız, yakalayıp tutabileceğiniz bir şey değildir. O, şuurlu bir kanundur ve bir manada hayyizden (vüs'at, mekan, yön) müstağnidir. Bir anda değişik yerlerde temessül edebilir. Tıpkı bin aynayı güneşe mukabil tuttuğunuz zaman bu aynalar içinde güneşin temessülünü gördüğünüz gibi, ruhu da, nuraniyeti ve ruhaniyeti itibarıyla bin insanın mir'at-ı ruhunda görmek mümkündür. Ama bu her zaman böyle olur demek de değildir. O, dilediğinde olur. Onun için Efendimiz bir gecede belki bir milyon insanın rüyasına girer ve onlara temessül eder. Bu açıdan, ruhun bedenden ayrılması meselesi bahis mevzuu değildir. Kur'an, uykuya 'sübât' demektedir (Bkz: Nebe Sûresi, 78/9) ki, o da, değişik faktörlerden ötürü bünyeye adem-i merkeziyet havasının hakim olması ve dinlenmek üzere, seni uyutmayan ve gözlerini açık tutan mekanizmanın devreden çıkmasından ibarettir. Ne var ki, bu durumda da ruh, bedenle alakasını kesmemektedir. Çünkü beden hâlâ bütün fonksiyonlarını icra etmekte ve teneffüsünü sürdürmektedir.
Öyleyse rüya halindeyken ruhun çıkması bahis mevzuu değildir. Uykuyla insanın gözleri âlem-i şehadete kapandığı için, bu defa ruh, âlem-i gayba açılan gözlerle âlem-i misali müşahede etmektedir.
Evet, ruhu iyi anlarsak rüya halindeyken onun bedenden ayrılmadığını da anlamış oluruz.
risale-i nur
25.12.2006 - 12:46Mehmet Akif'in: 'Doğrudan doğruya Kur'an'dan alarak İlhâmı Asrın idrakine anlatmalıyız İslâm'ı.' şeklinde güzelce ifade ettiği özlemi, Bediüzzaman, Risale-i Nur'la kısmen gerçekleştirmiştir. Hadîs-i Şeriflerin de Kur'an'ın tefsiri olduğunu ve ondan ayrı sayılmaması gerçeğini unutmaksızın Bediüzaman, İslâm'ın esas meseleleri ile meşguldür. İsrailiyat, menkıbeler, âdetler yönü ile fazla meşgul olmaz. Risale-i Nur, iman hakikatlerini, akla yaklaştırarak aklî delillerle izah ikna etmeye çalışır.Akla hi- tab ederken kalbi, duyguları ve nafsi ihmal etmez. Bundan dolayı okuyanların nefislerini tezkiye edip ahlâklarını düzeltmesi,Müellif'in, rızâ-yı ilahiden başka bir tesir altında kalmamasından ileri gelir. Risale-i Nur'da Bediüzzaman,mevzuya girerken ona esas teşkil eden, hareket noktası olan ayeti veya ayetleri yazar.Bazen misallerin de yardımıyla ayetin hedefi olan hidayetin aydınlığına ulaştırır ve yazılanın, ilgili ayetin yüzlerce, binlerce inceliklerinden biri olduğunu söyler.
iğreti gelin
25.12.2006 - 02:22ödünç geldim, emanetsin elimde
yasak döşeklere ömrüm serilir
ali derim, dünya döner dilimde
usul yaklaş, çocuk kalbim kırılır
çocuk uyur, er uyanır koynumda
duyulsun ki ibret olsun aşkımız
eğretiyim, bana yer yok düğünümde
kırk düğüne bedel günahımız
sağlık
25.12.2006 - 01:50Dostum,
evin varsa bir sıfır koymalısın varlıklar hanene,
İşin varsa bir sıfır daha koymalısın,
İş seninse üç sıfır daha koymalısın,
İşin iyi gidiyorsa üç sıfır daha,
Araban varsa bir sıfır,
Yazlığın varsa bir sıfır daha,
Daha sıralanabilir sıfırlar hanesi...
Ancak, Sağlığın varsa bir koyarsın başına, bütün
sıfırlar anlamlı bir değere ulaşır. Yoksa
sonuç sıfırdır, hiç uğraşmayasın boş yere...'
Haydar dümen
25.12.2006 - 01:48Soru: İlişkiden sonra ölmek istiyorum
Yanıt: Canın ne istiyorsa onu yap ama başını belaya sokma! .. (yalniz cok guzel bi yanit,saol cok yardimci oldun)
Soru: Merhaba Haydar bey. Benim sorunum çok büyük. Kendimden küçüklere ilgi duyuyorum ve onlarla ilişkiye girmek istiyorum. Daha önce de böyle ilişkilerim oldu. Artık buna dayanamıyorum. Artık kendimi sapık gibi hissediyorum çünkü bunun normal bir davranış olmadığını biliyorum. Ama elimde değil. Her cinsel ilişkiden sonra ölmek istiyorum. Kimseye derdimi anlatamıyorum. Lütfen bana yardımcı olun yoksa canıma kıyacağım. Rumuz: Leyla
Yanıt: Sevgili okurum. Önüne koymuş baklavaları yiyorsun yiyorsun, miden şişmiş karnın doyunca pişman oluyorsun. Bir başka zaman yeniden yiyorsun ve ardından ölmek istiyorum gibi laflar ediyorsun. Ama kendinden küçük dediğin çocukların yaşları kaç? Örneğin 11-12 mi? 21-22 mi? Yahu sen kaç yaşındasın onu bile yazmamışsın. Örneğin; sen 50 yaşındasın. 30 yaşındaki gençlere mi ilgi duyuyorsun? Bir mektup yazarken, bir uzmandan yanıt beklerken ona ayrıntılı bilgi verin ki doğru öneriler alın. Bir falcıya gittiğinizde bile yüz yüze geliyorsunuz, ananızın, babanızın adını ve yaşını söyleyecek kadar bilgi veriyorsunuz ama doktora gelince 'ben ne yapayım? ' cümlesiyle bağlıyorsunuz. Ne yapacaksın. Canın ne istiyorsa onu yap. Başını belaya sokma. Bekârsan evlen. Evlenirken kendi yaşıtlarından birini seç. Eğer arkadaşların 18 yaşından büyükse sapık değilsin. Ama 15 yaşından küçükse normal değilsin bunu böylece bil.
akiLLanacam ben yarabbim((:
3. baski:P
sahtiyan
25.12.2006 - 01:34kanimda yuksek promil bu gecenin Sonu kürtaj..
na na na ayip ötesi (:
deve
25.12.2006 - 01:27en Cok Soru sorulan hayvan.
tiyatro
25.12.2006 - 01:09tiyatro, bir memleketin kültür seviyesinin aynasıdır.
Mustafa kemal
tiyatro
25.12.2006 - 01:05imdat!
tiyatro, yetiş imdadıma!
uyuyorum. uyandır beni
karanlıkta kayboldum, yol göster bana ya da bir ışık yak
tembelim, utandır beni
yorgunum, kaldır beni
ilgisizim, vur bana
aldırış etmiyorum, yok et bu halimi
korkuyorum, cesaret ver bana
cahilim, öğret bana
canavarım, insancıllaştır beni
yüksekten atıyorum, gülmekten öldür beni
edepsizim, alaşağı et beni
kafasızım, değiştir beni
yaramazım, cezalandır beni
baskın ve zalimim, savaş benimle
ukalayım, alay et benimle
avamım, eğit beni
suskunum, çöz beni
artık hayal kurmuyorum, bir korkak ya da budala gibi davran bana
unuttum, bana hafıza yükle
kendimi yaşlı ve tükenmiş hissediyorum, çocukluğu coştur benim için
ağırım, müzik ver bana
üzgünüm, mutluluk getir bana
sağırım, fırtınada acılara çığlık attır
kışkırtıldım, bilgeliği göster bana
zayıfım, dostluğun ışığını yak
körüm, bütün işıkları bir araya topla
çirkinliğin boyunduruğu altındayım, galebe güzelliğin girmesini sağla
nefretle kuşatıldım, sevginin tüm gücünü ver bana
en cok sevdigim sanat dali..
erkek kaprisi
25.12.2006 - 00:49kadin: seviselimmi askim?
erkek: hayir havamda deilim (((:
nargile
25.12.2006 - 00:45humm kavunlusu gzldir..
Mozilla Firefox
25.12.2006 - 00:43Firefox 1.5, gelişmiş bir arabirime sahiptir. Virusleri, casus yazılımları ve kendiliğinden açılan pencereleri engeller. Web sayfalarını şimdiye kadar alışık olduğunuzdan daha hızlı gezmenizi sağlar. Daha da güzeli, kullandığınız tarayıcıdaki favori listelerinizi kolaylıkla aktarıp, kurulumu tamamladıktan sonra hemen kullanmaya başlayabilirsiniz. Yeni tarayıcımız bir çok güzel özellikle birlikte geliyor: Bir pencerede çoklu sayfa gösterimi, Aktif favori listesi, ve entegre gelen arama teknolojisi. Bizim kanımızca firefox ile interneti gezme zevkiniz değişecek, daha da zevkli bir hal alacak.
Daha hızlı gezinebilirsiniz.
Otomatik güncellemeler ile her zaman en son sürümü kullanıyor olma garantisi
Sekmeli sayfa ile bir pencerede birden fazla siteyi gezebilme
Geliştirilmiş Pop-up Engelleyicisi
Entegre Arama sistemi
Güçlü güvenlik yapısı
Kişisel Veriler iz bırakmayacak şekilde temizleyebilirsiniz. (Y) (;
Aktif Favoriler Listesi
Yazılıma kolay erişim
Firefox u kendinize göre ayarlayabilirsiniz.
intihar
25.12.2006 - 00:20hayata oLan aboneLIGimi iptaL ediyorum!
eSpeRanZa bu hayatta aboneligin bitirildi ve en kısa zamanda kayitlarin silinecek.
super (:
ispanyolca
24.12.2006 - 23:45iSpanyolca ticaret ve seyahat için en yararlı dillerden biridir ve 300 milyon insan tarafından konuşulmaktadır.
benim 4 cü dilim UiIiI (:.. konuSmak cok zevkli ve Frasizcadan basit.
dördüncü dil (:
felsefe
24.12.2006 - 23:21-Felsefecilerin çoğunluk ateist oldukları yönünde bir kanaat var.
Bu kanaat entelektüel kültürümüzle felsefeciler arasındaki uçurumun ürünüdür. Felsefe tarihinde ateist felsefeciler var. Ama beşerî ve özgür tefekkür yapan her akımda olabilir bu. Filozofların ezici çoğunluğu, mutlaka müesses dinlerdeki gibi olmasa da bir biçimde Tanrı’ya, ya da bir temel prensibe veya kâinatın onu var kılan bir temel ruha sahip olduğuna inanmaktadır. Belki bu inançlarını ifade ediş biçimleri basmakalıp olmadığı için genel toplum tarafından dışlanmışlar. Spinoza’ya bakın mesela. Bir 17. yüzyıl düşünürü. Yahudi cemaati tarafından dışlanmış. Ne Hıristiyanlığın ne de Yahudiliğin genel telakkisine uygun bir Tanrı telakkisi var. Ama bir felsefeci açısından bakıldığında en temel Tanrı inancı ondadır.
-Yani felsefenin dinlerle bir sorunu yok mu diyorsunuz?
Dindarlığı, donmuş bir kalıplar ve alışkanlıklar sistemi olarak değerlendirirseniz, bununla felsefenin bir sıkıntısının olmaması mümkün değil. Ama bu çeşit bir dindarlıkla dinin de sıkıntısı olmalıdır. Şuuru ve tefekkürü olmayan bir dini yaşayışın, o dine fevkalade zararı vardır. Din evvela tefekkürdür. Tefekkürü besleyen de felsefedir. İlahi vahiy ile beşeri akıl arasında bir alışveriştir, din adına tefekkürle buluşmak. Bu, fanatizmin olmadığı bir dindir. Din felsefeden yararlandığı gibi felsefe de dinden istifade eder. İnanan bir filozofun, ufkunun çok geniş olacağını düşünüyorum. Dinî alanın farkına varmaya çalışan bir felsefe de geniş ufuklu bir felsefedir.
söz
24.12.2006 - 23:17Kimi söz vardır söylenmiştir ve değiştirmiştir çağını; kimi söz vardır, derinden etkilemiştir insanları, insanlığı.
Toplam 443 mesaj bulundu