bir şey var
hep içimde
hem için için
buğulanıyor
bir şey var
hem usumda
hem usul usul
aydınlanıyor
bir şey var
hem kanımda
hem kana kana
yudumlanıyor
bir şey var
hem canımda
hem cana cana
katıklanıyor
bir şey var
her düşümde
hem düşe düşe
ayaklanıyor
bir şey var
her gecemde
hem kara kara
düşündürüyor
bir şey var
her lâfımda
hem boza boza
ezberleniyor
bir şey var
tam şuramda
hep parça parça
tamamlanıyor
Olmuyor,
Zaten ne yapsam hep yanlış duruyor..
ve bana en çok “yalnızlık” dokunuyor…
Olmuyor,
İhanetlerim hiç bitmiyor,
Sancılı anılar dinmiyor…Olmuyor,
Biraz uzun ve çokça kısa geliyor,Yaptıklarımın altında eziliyor,Yapacaklarımın üstünde havalanıyorum..
Olmuyor,
Zaten kimi sevsem hep yanlış duruyor..
Ve bana en çok “sevmek” dokunuyor…
Olmuyor,
Sevmelerim hiç bitmiyor,
Ağrılı anlar dinmiyor…
Olmuyor,
Biraz dar ve çokça bol geliyor,
Umutlarımın arşivinde kayboluyor,
yenilerini unutuveriyorum..
Olmuyor,
Zaten hangi rüyadan uyansam hep yanlış okunuyor,
Ve bana en çok “ihtimal”ler dokunuyor…
Olmuyor,
Yaşlar hiç bitmiyor,
Mavi geceler dinmiyor…
Olmuyor,
Biraz doğru ve çokça saçma geliyor,
Kaderimden kaçıyor,
Fallara hiç düşünmeden kanıyorum..
Olmuyor,
Zaten kime inansam hep yanlış çıkıyor..
Ve bana en çok “keşke”ler dokunuyor…
Olmuyor,
Sözler hiç bitmiyor,
Kanayan kabuslar dinmiyor…
Olmuyor,
Biraz yaşam ve çokça ölüm geliyor,
Kendimi bir yandan kandırıyor,
Diğer yandan vuruyorum..
Üşütmüşüm, birkaç gündür evde, durmadan akan burnumla başbaşayım.
Bunu bile özlemişim.
Gri gökyüzüne saklanıp, sokak ortasında rüzgara saçlarımı emanet etmeyi,
üşümeyi, panjuruma pıtır pıtır çarpan yağmur tanelerini, akşamüzerleri
evin içine dolan sarımsı ışığı, morumsu bulutları, kırmızı şemsiyemi,
kahverengi ceketimi, paket mendillerimi…
Çok şeyi özlemişim, kendimi mesela…
Her yıl bu vakitlerde hayatıma yön veren kararlar alışımı, kendimi
sarsışımı, hırsımı, korkusuzluğumu, vahşi ve anlamsız yalnızlığımı,
yalınlığımı…
Bu mevsime en çok yalınlık yakışıyor belki de.
Takvimimde yalınlık var yine
İslâm alimleri, şehitleri, kendilerine uygulanan dünyevî hükümler ve Allah katındaki durumları itibariyle üç kısma ayırmışlardır.
İ'la-yı kelimetullah yolunda ve savaş meydanında vefat eden ya da malını, canını ve ırzını korurken haksız yere öldürülen kimseler hem dünya ve hem de ahiret bakımından şehittirler.
Bu durumdaki şehitler yıkanmaz, üzerlerindeki elbiseler çıkarılmaz, öylece namazları kılınarak gömülürler. İnanmadığı halde müslüman görünen ve müslümanların yanında savaşırken öldürülen kimseler de dünyevî kıstaslar açısından şehit sayılırlar, yıkanmadan namazları kılınarak elbiseleriyle gömülürler. Fakat, bunlar, dünya hükümleri bakımından şehit sayılsalar da Allah katında şehit sevabı alamayacaklardır.
Bazıları da vardır ki, Allah katında şehittirler ve şehit mükâfatı alacaklardır; ancak bunlar, diğer ölüler gibi yıkanır, kefenlenir ve namazları kılınarak defnedilirler.
Peygamber Efendimiz, şöyle buyurmuştur: “Şehitler beştir: Vebaya tutulanlar, iç hastalıklarına yakalananlar, suda boğulanlar, göçük altında kalanlar ve Allah yolunda canından olanlar.” Ayrıca, aile ve çocuklarının geçimini sağlamak için helâl yoldan çalışıp kazanırken ölen kimseler ve ilim yolunda can verenler de ahiret şehidi sayılmışlardır. Doğum esnasında ölen mü'mine kadın ve karın ağrısından ya da apandisit sancısından ölen bir mü'min de şehit kabul edilir.
Ayrıca, yanarak ölme meselesi de çok önemlidir; bir sancıdan ölen ya da
yıkık altında kalıp öteye giden kimseler ahiret şehidi kabul edildiğine göre, yanarak ölen de şehitlik mertebesine ulaşmış olabilir.
Cevaplarını merak etmediğim sorular var ceplerimde, karşımda oturan siz.
Sormuyorum, artık meraksızım. Belki size göre ben eski halimden oldukça farksızım.
Dudaklarım aynı,
aynı kaşım gözüm, tenim, ellerim. Sadece sözcüklerim daha mor, daha bordo…
Kırılarak binlerce parçaya bölünmelere inat, güzel günlerin elbet bir zaman yolumuza serileceğine inanıyoruz. Saflık, iyimserlik, kadercilik… Ne demek istiyorsan de.
Dört yıllık arkadaşlarımla geçirilen müthiş bir felekten gece, buruk tatlarıyla geride kaldı. Seneye kimbilir nerede nasıl olacağız.
Her şey güzel olacak demişlerdi bana..
Bunun için yaşıyorum hala…
Birkaç kadeh içesim geldi yine. “İnleyen nağmeler ruhumu sardı” dedi usta, ağlamaklı gözleriyle. Dudaklarım mı titredi ne? Yok, titreyen ruhumun susturulmuş bir köşesiymiş yine. Vurdum ağzımın orta yerine, yansımam sarsıldı derince. Sinsice güldü, “acımıyor” diye haykırdı yüzüme. Korktum galiba, kötü kalpli değildin sen ne oldu, olan olmuş ya tutuklatmış kendini izinsiz düş yapımına başlamış diye.
Allah kurtarsın o halde…
İçelim biz…
Gelecek günlere..
Hayatımı basitleştirmeye çabaladıkça daha da düğümleniyor her şey. İçinde bulunduğum durumları gözlerimi kapatarak aşmaya çalışıyorum, deniyorum, susuyorum. Olmuyor ve her geçen gün yaşamıma yeni insanlar ekleniyor. Renksizliğimi bulandırıp geri veriyorlar ellerime sadece. Cansızlaştıkça cansızlaşıyor dünya. Zaten daha da erken kararıyor hava. İçimden hiçbir şey gelmiyor oysa.
Ölmek bile..
Sevmek bile..
Bu iz 'başarının izi' olabilir. Polisiye bir 'kanıt' olabilir. Ya da, bir 'günahın', bir 'suçun' izi olabilir...
Yani, sizin 'nerede olduğunuz' ya da 'neyin peşinde olduğunuz' önemlidir. Bulunduğunuz yerden, aklınızdaki niyetten 'varacağınız yer' bellidir...
Bugün sizlere konunun 'polisiye' yönü hakkında kimi notlar sunmak istiyorum.
Bilimadamlarının incelemelerinden yararlanan güvenlik güçleri, dünyanın pek çok ülkesinde, takip ettikleri izlerden başarılı sonçlara ulaşıyorlar.
Burada, Vergil'in şu sözünü de anımsamak gerekir: 'Başarıyorlar, çünkü başaracaklarını düşünüyorlar.'
William Shakespeare ise, başarının türlerine değiniyor. Buna, 'olumlu başarı' ve 'olumsuz başarı'diyebiliriz. Shakespeare'ın sözü şu: 'Kimileri günahları ile yükselir, kimileri meziyetleri ile kaybeder.'
Bunun örneklerini ülkemizden de verebiliriz.
BAŞARI BİR 'KISKANÇLIK PARATONERİ' OLABİLİR Mİ?
İlk bakışta, sanki insanlar 'sevapları' ile yükselebilirlermiş gibi düşünülüyor. Oysa, örneğin bir terörist 'işlediği günahları' ile örgütü içinde yükseliyor. Hırsız, daha çok günah işleyip, daha çok çalarsa 'usta hırsız' oluyor.
Meziyetlerin de insanları yükselteceği genel inancına ters bir durum ise şudur. İşinizde çok başarılı olabilirsiniz. Ya da çok zengin bir işadamı olabilirsiniz. Bu durumda, 'Başarınız bir kıskançlık paratoneri' görevi de görebilir. Başarınız bir takım asalakları, teröristleri peşinize takabilir
Yasadışı çalışanlar 'günahları ile yükselecekler' siz ise 'meziyetleriniz ve çalışkanlığınızla kaybedeceksiniz! ..'
Böyle bir şey olabilir mi! ..
Ne yazık ki olabiliyor.
Bunun önüne geçecek kişiler ve kurumlar ise 'meziyetleri ve başarıları ile yükselmesi beklenen' güvenlik mensupları ve kurumlarıdır.
'HER TÜRLÜ TEMAS İZ BIRAKIR'
Polisiye konular kimi zaman roman gibi sürükleyici oluyor.
Bakınız bir Fransız kriminolog (suç bilimci) Edmond Locard, 1910 yılında ne demiş:
'Her türlü temas bir iz bırakır.'
Bu sözlerin 'çağdaş adil bilimin temel taşını oluşturduğu' ifade ediliyor. Bir kitaptan alıntı yapıyorum (Evans, Colin; En Şaşırtıcı 100 Polisiye Olay Nasıl Çözüldü? ; Sabah Kitapları, İstanbul, 1997, s. 243.)
'Fiziksel temas gerektiren herhangi bir suç işlendiği zaman, suçu işleyen kişi, olayın geçtiği yerde ya bir şeyler bırakır, ya da birşeyleri alıp götürür. Geride bıraktıkları saç teli, iplik, taş parçası, toz, deri dokusu, düğme, toprak gibi binlerce farklı nesne olabilir ve bu nedenle suç yerini araştıran görevlilerin çok dikkatli davranması gerekir; gözden kaçan bir kanıtın daha sonra ele geçmesi çoğu zaman olanaksızdır. (...) Çok dikkatli bir arama, ya da bazen suç yerinin tümüyle elektrik süpürgesiyle toplanıp temizlenmesi gerekir. Bulunan örnekler derhal sınıflandırılıp etiketlenir ve analiz için laboratuvara gönderilir.
Uzmanlar, 'Her elementin kendine özgü bir spektrumu olduğunu', yani bir 'ışık tayfı' olduğunu vurguluyorlar. Bir anlamda, bilimadamlarının söylediği, 'hiçbir madde kaybolmaz' teorisi bu.
Düşünebiliyor musunuz, her cisim, her madde, her canlı çıplak gözle görülmeyen bir 'ışık izi' çıkarıyor. Ve bu iz doğada kaybolmuyor. Bilimadamları ile onlardan yardım alan güvenlik güçleri, bu 'ışığın izini' laboratuvar ortamında yakalıyorlar.
Alıntıyı sürdürelim: 'Her elementin kendine özgü bir spektrumu olduğunu ve içinden bir ışık geçirdiği zaman bunun ortaya çıktığını keşfetmişler ve bu spektrumu, spektreskop denilen aygıtla, özümleme çizgileri adı verilen bir dizi koyu renk çizgi haline getirmeyi başarmışlardır.
BİNLERCE YIL ÖNCEKİ DaHİ...
Bir kriminolog olmayan ama çok uzak görüşlü bir devlet adamının -sanırım ciddi bir araştırma sonucu- söylediği şu sözlere kulak verelim:
'Tabiatta, biliniz ki hiçbir şey yok olmaz. Ne bir ses, ne bir söz, ne bir hareket... Yarın bizi saran tabiat unsurları içinde, binlerce ve binlerce sene evvel söylenmiş sözleri, olduğu gibi toplayıp tespit etmek imkanına elbette varılacaktır.'
bu adam kanal 6 dayken bi programinda yine birilerine laf sokuyodu.. garip garip sorularla birilerini got ediyodu ki reklam giriverdi.. geri geldiginde 'ben programimi izinsiz kesen bir kanalda bir dakka durmam' tarzi bir beyanatla ayrilmisti studyodan.. dikkat ettim en ufak bi mimik oynamasi bile olmamisti. sasirmistim epey..
don quijote / don kişot
25.12.2006 - 19:53yel degirmenlerine karsi savasmanin nesi erdem? Sahte sovalye senide..
yaşamak
25.12.2006 - 19:39basiretsizliğim mi sebep tüm olanlara..?
bu düğüm, ne zaman atılmış?
çözülmeyecekse,
ne işim var burada?
yaşamak bir fiilse ve öznesi ben değilsem
kelimelerin büyüsü
25.12.2006 - 19:16kelimeler mi yaktı beni..? ben mi kelimeleri, şimdi hatırımda değil. gözlerimi süzsen bu gece.. yormasan beni..?
tende bir kıpırtı hâli.. âşinâ olmadığım bir vakit ve hâl gibi. can özünü getirir mi, ey canımın sâhibi?
kelimeler mi yıktı beni..? ben mi kelimeleri, şimdi hatırımda değil. gönlümü öpsen bu gece.. üzmesen beni..?
bende bir yıkıntı hâli.. âşinâ olmadığım bir vakit ve hâl gibi. kurban hayra sayılır mı, ey canımın sâhibi?
işte öyle bir şey
25.12.2006 - 19:07bir şey var
hep içimde
hem için için
buğulanıyor
bir şey var
hem usumda
hem usul usul
aydınlanıyor
bir şey var
hem kanımda
hem kana kana
yudumlanıyor
bir şey var
hem canımda
hem cana cana
katıklanıyor
bir şey var
her düşümde
hem düşe düşe
ayaklanıyor
bir şey var
her gecemde
hem kara kara
düşündürüyor
bir şey var
her lâfımda
hem boza boza
ezberleniyor
bir şey var
tam şuramda
hep parça parça
tamamlanıyor
biz
25.12.2006 - 18:55” Ruhuna balyoz yemiş yenikler diyarında, sürgüne yollanmış bedenlerin sahipleriyiz
biz. “
enteresan diyaloglar
25.12.2006 - 18:25Raziel sagt:
bayram'da yaklaştı elini öpmem mi gerekiyor şimdi senin((:?
[э ѕ ρ э я д п ѕ д ] Acıyorsam sana cehennem mekanm olsn Ama aşk olsun sana çocuk, Aşk olsun! sagt
yoksa parami lazim ha ((:
RaZieL sagt:
vallahi ufaktan bayram parası toplicam ben(: sömürge milletleri kadar sıskayım çünkü(:
hahah (:
zaten
25.12.2006 - 18:11Olmuyor,
Zaten ne yapsam hep yanlış duruyor..
ve bana en çok “yalnızlık” dokunuyor…
Olmuyor,
İhanetlerim hiç bitmiyor,
Sancılı anılar dinmiyor…Olmuyor,
Biraz uzun ve çokça kısa geliyor,Yaptıklarımın altında eziliyor,Yapacaklarımın üstünde havalanıyorum..
Olmuyor,
Zaten kimi sevsem hep yanlış duruyor..
Ve bana en çok “sevmek” dokunuyor…
Olmuyor,
Sevmelerim hiç bitmiyor,
Ağrılı anlar dinmiyor…
Olmuyor,
Biraz dar ve çokça bol geliyor,
Umutlarımın arşivinde kayboluyor,
yenilerini unutuveriyorum..
Olmuyor,
Zaten hangi rüyadan uyansam hep yanlış okunuyor,
Ve bana en çok “ihtimal”ler dokunuyor…
Olmuyor,
Yaşlar hiç bitmiyor,
Mavi geceler dinmiyor…
Olmuyor,
Biraz doğru ve çokça saçma geliyor,
Kaderimden kaçıyor,
Fallara hiç düşünmeden kanıyorum..
Olmuyor,
Zaten kime inansam hep yanlış çıkıyor..
Ve bana en çok “keşke”ler dokunuyor…
Olmuyor,
Sözler hiç bitmiyor,
Kanayan kabuslar dinmiyor…
Olmuyor,
Biraz yaşam ve çokça ölüm geliyor,
Kendimi bir yandan kandırıyor,
Diğer yandan vuruyorum..
Olmuyor,
Zaten ben hep yanlış duruyorum…
siz
25.12.2006 - 17:52Siz, aşık olduğum erkek olsanız
ve tam da karşımda otursanız
verir miydiniz ellerinizi bana
götürmem için sizi uzaklara
şehirden dışarıya ve hatta
bambaşka bir takımyıldızına
Siz, o olsanız
ve eski bir sokakta tam da
yıllar sonra otursanız karşımda
verir miydiniz sözcüklerinizi bana
saklamam için sizi satırlara?
özlemek
25.12.2006 - 17:50Üşütmüşüm, birkaç gündür evde, durmadan akan burnumla başbaşayım.
Bunu bile özlemişim.
Gri gökyüzüne saklanıp, sokak ortasında rüzgara saçlarımı emanet etmeyi,
üşümeyi, panjuruma pıtır pıtır çarpan yağmur tanelerini, akşamüzerleri
evin içine dolan sarımsı ışığı, morumsu bulutları, kırmızı şemsiyemi,
kahverengi ceketimi, paket mendillerimi…
Çok şeyi özlemişim, kendimi mesela…
Her yıl bu vakitlerde hayatıma yön veren kararlar alışımı, kendimi
sarsışımı, hırsımı, korkusuzluğumu, vahşi ve anlamsız yalnızlığımı,
yalınlığımı…
Bu mevsime en çok yalınlık yakışıyor belki de.
Takvimimde yalınlık var yine
şehit
25.12.2006 - 17:40İslâm alimleri, şehitleri, kendilerine uygulanan dünyevî hükümler ve Allah katındaki durumları itibariyle üç kısma ayırmışlardır.
İ'la-yı kelimetullah yolunda ve savaş meydanında vefat eden ya da malını, canını ve ırzını korurken haksız yere öldürülen kimseler hem dünya ve hem de ahiret bakımından şehittirler.
Bu durumdaki şehitler yıkanmaz, üzerlerindeki elbiseler çıkarılmaz, öylece namazları kılınarak gömülürler. İnanmadığı halde müslüman görünen ve müslümanların yanında savaşırken öldürülen kimseler de dünyevî kıstaslar açısından şehit sayılırlar, yıkanmadan namazları kılınarak elbiseleriyle gömülürler. Fakat, bunlar, dünya hükümleri bakımından şehit sayılsalar da Allah katında şehit sevabı alamayacaklardır.
Bazıları da vardır ki, Allah katında şehittirler ve şehit mükâfatı alacaklardır; ancak bunlar, diğer ölüler gibi yıkanır, kefenlenir ve namazları kılınarak defnedilirler.
Peygamber Efendimiz, şöyle buyurmuştur: “Şehitler beştir: Vebaya tutulanlar, iç hastalıklarına yakalananlar, suda boğulanlar, göçük altında kalanlar ve Allah yolunda canından olanlar.” Ayrıca, aile ve çocuklarının geçimini sağlamak için helâl yoldan çalışıp kazanırken ölen kimseler ve ilim yolunda can verenler de ahiret şehidi sayılmışlardır. Doğum esnasında ölen mü'mine kadın ve karın ağrısından ya da apandisit sancısından ölen bir mü'min de şehit kabul edilir.
Ayrıca, yanarak ölme meselesi de çok önemlidir; bir sancıdan ölen ya da
yıkık altında kalıp öteye giden kimseler ahiret şehidi kabul edildiğine göre, yanarak ölen de şehitlik mertebesine ulaşmış olabilir.
soramadığın soru
25.12.2006 - 17:07Cevaplarını merak etmediğim sorular var ceplerimde, karşımda oturan siz.
Sormuyorum, artık meraksızım. Belki size göre ben eski halimden oldukça farksızım.
Dudaklarım aynı,
aynı kaşım gözüm, tenim, ellerim. Sadece sözcüklerim daha mor, daha bordo…
herşey çok güzel olacak
25.12.2006 - 17:02Kırılarak binlerce parçaya bölünmelere inat, güzel günlerin elbet bir zaman yolumuza serileceğine inanıyoruz. Saflık, iyimserlik, kadercilik… Ne demek istiyorsan de.
Dört yıllık arkadaşlarımla geçirilen müthiş bir felekten gece, buruk tatlarıyla geride kaldı. Seneye kimbilir nerede nasıl olacağız.
Her şey güzel olacak demişlerdi bana..
Bunun için yaşıyorum hala…
enteresan
25.12.2006 - 16:59Ütopik Hayaller Profesörü (:
kadeh
25.12.2006 - 16:56Birkaç kadeh içesim geldi yine. “İnleyen nağmeler ruhumu sardı” dedi usta, ağlamaklı gözleriyle. Dudaklarım mı titredi ne? Yok, titreyen ruhumun susturulmuş bir köşesiymiş yine. Vurdum ağzımın orta yerine, yansımam sarsıldı derince. Sinsice güldü, “acımıyor” diye haykırdı yüzüme. Korktum galiba, kötü kalpli değildin sen ne oldu, olan olmuş ya tutuklatmış kendini izinsiz düş yapımına başlamış diye.
Allah kurtarsın o halde…
İçelim biz…
Gelecek günlere..
karamsar
25.12.2006 - 16:51Hayatımı basitleştirmeye çabaladıkça daha da düğümleniyor her şey. İçinde bulunduğum durumları gözlerimi kapatarak aşmaya çalışıyorum, deniyorum, susuyorum. Olmuyor ve her geçen gün yaşamıma yeni insanlar ekleniyor. Renksizliğimi bulandırıp geri veriyorlar ellerime sadece. Cansızlaştıkça cansızlaşıyor dünya. Zaten daha da erken kararıyor hava. İçimden hiçbir şey gelmiyor oysa.
Ölmek bile..
Sevmek bile..
lütfen
25.12.2006 - 16:48Lütfen beni sever misiniz zahmet olmasSa..?
Maksadım sevginizin sıcaklığından faydalanmak sadece.
Galiba üşüyorum..
hulki cevizoğlu
25.12.2006 - 15:58Bir iz peşinde...
Bu iz 'başarının izi' olabilir. Polisiye bir 'kanıt' olabilir. Ya da, bir 'günahın', bir 'suçun' izi olabilir...
Yani, sizin 'nerede olduğunuz' ya da 'neyin peşinde olduğunuz' önemlidir. Bulunduğunuz yerden, aklınızdaki niyetten 'varacağınız yer' bellidir...
Bugün sizlere konunun 'polisiye' yönü hakkında kimi notlar sunmak istiyorum.
Bilimadamlarının incelemelerinden yararlanan güvenlik güçleri, dünyanın pek çok ülkesinde, takip ettikleri izlerden başarılı sonçlara ulaşıyorlar.
Burada, Vergil'in şu sözünü de anımsamak gerekir: 'Başarıyorlar, çünkü başaracaklarını düşünüyorlar.'
William Shakespeare ise, başarının türlerine değiniyor. Buna, 'olumlu başarı' ve 'olumsuz başarı'diyebiliriz. Shakespeare'ın sözü şu: 'Kimileri günahları ile yükselir, kimileri meziyetleri ile kaybeder.'
Bunun örneklerini ülkemizden de verebiliriz.
BAŞARI BİR 'KISKANÇLIK PARATONERİ' OLABİLİR Mİ?
İlk bakışta, sanki insanlar 'sevapları' ile yükselebilirlermiş gibi düşünülüyor. Oysa, örneğin bir terörist 'işlediği günahları' ile örgütü içinde yükseliyor. Hırsız, daha çok günah işleyip, daha çok çalarsa 'usta hırsız' oluyor.
Meziyetlerin de insanları yükselteceği genel inancına ters bir durum ise şudur. İşinizde çok başarılı olabilirsiniz. Ya da çok zengin bir işadamı olabilirsiniz. Bu durumda, 'Başarınız bir kıskançlık paratoneri' görevi de görebilir. Başarınız bir takım asalakları, teröristleri peşinize takabilir
Yasadışı çalışanlar 'günahları ile yükselecekler' siz ise 'meziyetleriniz ve çalışkanlığınızla kaybedeceksiniz! ..'
Böyle bir şey olabilir mi! ..
Ne yazık ki olabiliyor.
Bunun önüne geçecek kişiler ve kurumlar ise 'meziyetleri ve başarıları ile yükselmesi beklenen' güvenlik mensupları ve kurumlarıdır.
'HER TÜRLÜ TEMAS İZ BIRAKIR'
Polisiye konular kimi zaman roman gibi sürükleyici oluyor.
Bakınız bir Fransız kriminolog (suç bilimci) Edmond Locard, 1910 yılında ne demiş:
'Her türlü temas bir iz bırakır.'
Bu sözlerin 'çağdaş adil bilimin temel taşını oluşturduğu' ifade ediliyor. Bir kitaptan alıntı yapıyorum (Evans, Colin; En Şaşırtıcı 100 Polisiye Olay Nasıl Çözüldü? ; Sabah Kitapları, İstanbul, 1997, s. 243.)
'Fiziksel temas gerektiren herhangi bir suç işlendiği zaman, suçu işleyen kişi, olayın geçtiği yerde ya bir şeyler bırakır, ya da birşeyleri alıp götürür. Geride bıraktıkları saç teli, iplik, taş parçası, toz, deri dokusu, düğme, toprak gibi binlerce farklı nesne olabilir ve bu nedenle suç yerini araştıran görevlilerin çok dikkatli davranması gerekir; gözden kaçan bir kanıtın daha sonra ele geçmesi çoğu zaman olanaksızdır. (...) Çok dikkatli bir arama, ya da bazen suç yerinin tümüyle elektrik süpürgesiyle toplanıp temizlenmesi gerekir. Bulunan örnekler derhal sınıflandırılıp etiketlenir ve analiz için laboratuvara gönderilir.
Uzmanlar, 'Her elementin kendine özgü bir spektrumu olduğunu', yani bir 'ışık tayfı' olduğunu vurguluyorlar. Bir anlamda, bilimadamlarının söylediği, 'hiçbir madde kaybolmaz' teorisi bu.
Düşünebiliyor musunuz, her cisim, her madde, her canlı çıplak gözle görülmeyen bir 'ışık izi' çıkarıyor. Ve bu iz doğada kaybolmuyor. Bilimadamları ile onlardan yardım alan güvenlik güçleri, bu 'ışığın izini' laboratuvar ortamında yakalıyorlar.
Alıntıyı sürdürelim: 'Her elementin kendine özgü bir spektrumu olduğunu ve içinden bir ışık geçirdiği zaman bunun ortaya çıktığını keşfetmişler ve bu spektrumu, spektreskop denilen aygıtla, özümleme çizgileri adı verilen bir dizi koyu renk çizgi haline getirmeyi başarmışlardır.
BİNLERCE YIL ÖNCEKİ DaHİ...
Bir kriminolog olmayan ama çok uzak görüşlü bir devlet adamının -sanırım ciddi bir araştırma sonucu- söylediği şu sözlere kulak verelim:
'Tabiatta, biliniz ki hiçbir şey yok olmaz. Ne bir ses, ne bir söz, ne bir hareket... Yarın bizi saran tabiat unsurları içinde, binlerce ve binlerce sene evvel söylenmiş sözleri, olduğu gibi toplayıp tespit etmek imkanına elbette varılacaktır.'
kendini kandırmak
25.12.2006 - 15:48okula girerken: Ya su okulun guzelline bak, Canim okulum, ne kadarda özlemisim, seviyorum ben bu okulu yaa.. (bu kendini kandirmak olsa)
okul cikisi: hadi hadi biran önCe cikalim su alandan, bahce atmosferi bile tedirgin edici ((((:
seni seviyorum çünkü
25.12.2006 - 15:42Yasayabilmek icin buna ihtiyacim Var, uuf cok cikarci oldum (:
cünkü,
Sevilmeye en layik Olansin. (:
seni seviyorum çünkü
25.12.2006 - 15:39seni sevmek, beni mutlu edio.. (:
seni seviyorum çünkü
25.12.2006 - 15:38seni Sevmek Hosuma gidio (:
dua
25.12.2006 - 15:34Allah im Türk halkina Akil Ver.. (:
SALAKLIK
25.12.2006 - 15:32(:
hulki cevizoğlu
25.12.2006 - 15:09seviyorum bu adami yaa (:
• tepkileriyle yaran bir adam ayni zamanda..
bu adam kanal 6 dayken bi programinda yine birilerine laf sokuyodu.. garip garip sorularla birilerini got ediyodu ki reklam giriverdi.. geri geldiginde 'ben programimi izinsiz kesen bir kanalda bir dakka durmam' tarzi bir beyanatla ayrilmisti studyodan.. dikkat ettim en ufak bi mimik oynamasi bile olmamisti. sasirmistim epey..
eksisözlukten alintidir..(:
Toplam 443 mesaj bulundu