Gidişinin üstünden kaç çığlık geçtiği umurumda değil. Nefes alıp vermediğini bilmiyorum şu an. Morgda olabilirsin, ya da ruhu satılık herhangi bir kızın koynunda. Ne fark eder? Bu kez senden değil, benden söz edeceğiz. Bu kez oyunun kuralını değiştireceğiz. Belki sormayacaksın neden “Parisienne Moonlight” yerine “Suspicious Minds” dinlediğimi. Eh, nereden bilebilirsin ki dün senin damlattığın yaşları bugün Elvis’in silebileceğini? Sen şimdiye dek benim hayatıma dair neyi bilebildin ki?
Burada işler biraz karışık. Bazı ödevlerim var. Çözümlemem gereken bazı sorular. Sana, bana, hayata dair. Artık sen, ben ve biz’de dışarı çıkabilmek istiyorum çünkü. Eğer şu an, tam olarak şu an ölürsem, cesedimi soru işaretlerim kaldırmasın istiyorum. Kırdığım kalp sayısı yokluğunla doğru orantılı olarak artıyorsa ve yapıştıramayacaksam bir daha hiç birini geri, en azından sayıları artmasın istiyorum. Dünyada seni en çok isteyen hatun olarak, bu dünyada en çok seni unutmayı istiyorum. Duyuyorum güldüğünü. Nasıl kahkaha attığını duyuyorum. Ama olduğum yere çöküp ağlamayacağım bu defa. Çünkü ağladığımda sarılabileceğim birilerinin olduğunu biliyorum artık. Sırf bana bunları hissettirdiğin için alnının orta yerine bir kurşun sıkabilecek birileri. Nasıl emin olabildiğimi sorma. Hiçbir zaman, hiçbir şeyden emin olmadım sana duyduğum o kutsal his dışında. Hala da değilim. Gerçekten sevilip sevilmediğimi, oyuncak yerine konulup konulmadığımı, ne denli öneme sahip olduğuma dair hiçbir eminlik duygusu yok içimde. Ancak artık kime daha az güveneceğimi ayırt edebiliyorum. Kimseye güvenmiyorum belki, ama en az güvensizlik duyduğum adamlardan biri sayesinde hiçbir işe yaramayacak bu satırları yazıyorum. Hiçbir zaman okumayacak olman bir şeyi değiştirmez. Nasıl ki hiçbir zaman sevmemiş olman, sevgimi değiştirmedi.. İçimdeki hisleri gömmemin tek sebebi, seninle nefes alamıyor olmam. Sensiz nefes alabileceğimi sanıyorum sadece. Eğer başaramazsam, küreği kendi ellerimle uzatacağım sana. Kendi ellerinle göm katline göz yumduğun bedenimi diye. Eğer başarırsam, ardıma dönüp haline gülmeyeceğim bile. Çünkü eğer başarırsam, adının hiçbir harfi yaklaşamayacak o günden sonra kaderime.
Tek başıma savaşmıyorum. İçimde de, yanımda da kalabalık bir ordu var. Fahişeler, sarhoşlar, şizoidler ve aldatılmış kadınlar. Arkamda bir kovboy var. O ve ben, onun bir kovboy olduğuna inandığımız sürece dünyanın en güçlü kovboyu olmaya aday. Karşımda sen, sağımda solumda görünmez bir ordu. Arkamda beyazı gözümü alan, karanlığı kanıma karışan bir adam. Eğer düşersem, o tutacak. Eğer bir kere daha düşmeme sebep olursan, adımı toprağa senin kanınla yazacak! Önümde, ardımda birer adam var şimdi. Eğer tam olarak şu an tetiğe basabilirsem, hayat benim için çok daha farklı olacak.
Bazı insanlar kahkaha atarken gözlerimin kısılmasını, ağladıkça gözlerimin kızarmasına tercih ediyorlar. Bazı insanlar gülümseyişimin rengini, gözyaşımın tadından daha çok seviyorlar. Öyleyse devam etsin “Sükût” çalmaya, belki bir gece olsun rahat uyurum. Hüzünden daha çok yakışan şeyler de varmış bir kadına, son zamanlarda ruhumun nefes almasını sağlayanlar öyle diyorlar. Sen, onların kim olduğunu asla bilemeyeceksin. Çünkü sen bittiğinde, ben hayatımı onlarla paylaşıyor olacağım. Göremeyeceksin.
Son ziyaretimde gözüme takıldı, odanın duvarına kocaman bir soru işareti çizmişsin. Son geldiğimde aklıma takıldı, nasıl da fark edememişim, sen beni hiçbir zaman sevmemişsin. Son günlerde kalbime kazındı, ben seni değil birilerini sevebilmeyi istemişim onca zamandır. Şimdi bir silah olsa elimde, aynada sen ve ben, cinayeti intihara tercih ederim. Bu ne işe yarar bilmiyorum ama en azından bir süre de bunu deneyelim.
Kovboylar siyah giyermiş, hatunları gök rengi. Yeni öğrendim. Matem rengi değil, güneş rengiymiş bana en çok yakışan. Ondan öğrendim. Beyaz giysem ne fark eder siyahımdan soyunup, ölüler de beyaz giyer. Oysa o, ölümüme karşı çıkıyor. Gariptir, o beni yaşatmayı benim istediğimden daha çok istiyor. Hiçbir zaman kendim için yaşayamadım bu hayatı. Uğruna yaşadıklarımsa hep bana ölümü layık gördüler. Oysa bu defa, beni isteyen biri için savaşmak istiyorum. Bu defa en azından onun için denemek istiyorum. Gün gelecek, güneş salına salına kendini gösterirken mavi bir sonsuzlukta, ben başımda kovboy şapkam, pembe dudaklarım, sonsuza yürüyen ayaklarımı süsleyen çizmelerim ile gri ruhlu bir kovboyun kolunda yürüyor olacağım. Gün gelecek, çok yakın, seni unutacağım.
Okunmayacak bir mektup için, haddinden fazla kelime öldürdüm belki. Son satırları kazırken tırnaklarımla, şarkılar pansuman yapıyor yaralarıma. Yine de, tekrar düşecek, daha çok kanayacak olsam bile tekrar deneyeceğim şimdi. James Blunt dinlemeyeceğim, “Goodbye My Lover”.. Biz birbirimize veda edeli çok zaman geçti. Şimdi bu vedanın hayatımda bir nokta değil, olsa olsa bir virgül olabileceğine inanma vakti. Şimdi asıl senin önüne koca bir nokta koyup, kendi adıma satırbaşı yapma saati geldi..
Mutlu kal demeyeceğim, hayat senin. İlgilenmiyorum. Dediğim gibi, şimdi senin adının üzerini çiziyorum. Söyleyeceklerim bitti. Gidiyorum. Masalım ise, hiç başlamamıştı zaten. Şimdi görebiliyorum…
Bu bulanti, Benim yazgim, Ellerimde duruyorlar sevgiliden geri çevrilen Çiçekler gibi…
Bu sarhosluk Benim ruhum Görüntümü bozuyorlar yüzümde çikan Kirli sakallar gibi
Ben bir düs gibi gezdim bütün gönül sahralarini Kollarimda zincirler Yasam tuzsuz ve bütün kadinlarim yabanci Azgelismis gibi. Sözde yakacaktim, ne varsa senden geri kalan hatiralarimi Iste bu kadar eksigim ben.
Fransizca ögrenmeliyim Edith Piaf'in sarkilarini fisildamak için sana, 'hayati pembe görüyorum beni kollarinin arasina aldiginda' demeliyim sana Fransizca. Gün isiyana dek koyup basimi omzuna, yeniden asik olmaliyim her saat basi sana- bu defa Fransizca… Gölgemiz vurmali titrek mumlarin duvardaki yansimalarina… Arada bir yummalisin gözlerini kaybolmayayim diye gözlerinin elasinda… Ve direncimi yitirene dek öpmelisin beni, tabii ki Fransizca…
Tam dört sise tarihi yitik sarap devirmis olmaliyiz, Ikisi kirmizi, ikisi beyaz ve dogal olarak Fransiz.
Zifiri karanlik gecenin tam ortasinda, Akreple yelkovan kucaklastiginda, Silip geçmisi ve gelecegi, Yalniz o 'an'i yasamaliyiz, Sen-ben-ve bir de yalnizligimizin katili 'ask'imiz…
Unutup tüm sözcükleri -anlamlarini biliyor sandigimiz, Uzun uzun birbirimize susmaliyiz. Susamaliyiz birbirimize sevgilim durup durup susamaliyiz, Ve çekip kendine birden beni öpmelisin apansiz…
Agzimdaki sarabin kirmizisi karismali Dilinde kalmis beyaz saraba, Öyle tutkulu sarilmaliyim sana Ve Piaf'in agzindan'dinle kalbimin sesini' demeliyim sana Fransizca.
(…yitene dek dans etmeliyiz bütün gece Daçe Ve fonda Piaf'tan La Vie En Rose…)
Bütün hazlari tattim,kitaplari okudum Ah,kandirmadi; kaçmak,kurtulmak istiyorum. Bir baska köpükle gök arasindaki kuslar Orada simdi kimbilir ne kadar sarhoslar Deniz çekiyor,deniz kim tutabilir beni; Gözlerde aksi yanan o eski bahçeler mi? Geceler! Mahzun isigi mi yoksa lambanin, Beyaz kagida vurur,korkar dokunamazsin; Ne o,ne de çocuguna meme veren taze; Gidecegim,ey gemi,bilinmedik ellere, Demir al sallayarak direklerini sizlar Yürek ümitle,ama sonra her seyi anlar, Belki de firtinalari çagiran direkler, Su anda,rüzgarla gelecek ölümü bekler, O zaman ne yelken,ne de ümit...ama sen yine Kalbim,gemicilerin sarkisini dinle.
Can yoldasin olmazsa olmasin Yalnizim diye hayiflanmayasin, Egilmis üstüne gökyüzü masmavi Bir anne sefkatine müsavi. Üç adim ötede deniz Dosttur, ne öfkesi ne durgunlugu sebepsiz. Bir derdin varsa açabilirsin agaçlara Agaç yaprak verir, sir vermez rüzgâra Ve kis, yaz, Dalda kus eksik olmaz Dag basinda duman Yalnizlik nedir göreceksin Öldügün zaman.
kösesinde sessiz hayatla 'oya'lanirken kadin dinledi de etrafini yanagina bir damla tuz birakti…
konusacak:
/ ben Ask'tan bahsediyorum /
hani su asirlardir çözülmeyen muammadan sultan sofralarini kiskandiran lokmadan yaprak kipirdatmadan kopan firtinadan…
ben bir kizil düsten bahsediyorum gecelerimize savrulan görüldügü yerde vurulan ve yine de ölmeyen…
ayni pencereden baktiginiz için hayata birbirinizi sevdiginiz insanlardan bahsetmiyorum 'içinsiz' bir duygudan, bütün saglam pencereleri terk etmekten gönül adimlariyla güle oynaya 'bilinmeyen' bir pencerede bulusmaktan bahsediyorum
ben yüzümüzü çize çize geçen yillarin ardinda hep ayni kalan öpmedigimiz yerini birakmadigimiz ama yine de doyamadigimiz ve aglamakken asil isi gülümseyebilen hasretten bahsediyorum…
cennetle cehennemin bulusmasindan bir krali dilenci dilenciyi kral eden zamanlarin ayniligindan ve bu aynilik aynasinin varlik hanenizi isitan alevinden bahsediyorum
nihayet yasadigi kentin kuslariyla konusmaya alismis bir adamdan bahsediyorum yillar önce babaannesinin uzattigi mendilde biraktigi son göz yasini alip, bir agustos sabahi omuzlarima akitmasindan…
ahh ben ömür yollarinin hanidir bekledigi O yolcudan bahsediyorum Ask'tan yani…
hayati bedenine kapatan insan! ya sen ne'den bahsediyorsun?
poe-tik-ler I Masallarimiz ayni düslerimiz bir Ayni atesin yaktigi agitlardan geliyoruz Kentin en uzak köseleri Hüznün ele verecek seni Öyle mahzun bakma çocuk 'Devletin ve milletin bekasi' zedelenir
Orda aska yardim ve yatakliktan Sabikalidir siir
II Aci ata yadigâridir Bin yillik bir tarihi var Beni bana kirdirir Kehribar bir tespih gibi Çek çek bitmez Kimi zaman yasayip yasamamak Birbirine esittir
Orda zembereksiz bir saat Kirik bir keman gibidir siir
III Hüznü bir bohça gibi vurup sirtina Söyle hangi acisiydin viran evlerin Kanli bir mendil kaldi geride Serin bir su yavru bir kus gibiydi Meçhulümüzdür nasil bir ölüme gelin gittigi
O mendilin kokusunda Kanin dördüncü halidir siir
IV Maskeler atilmis roller ve replikler Derin bir uykuya dalmistir Bir sarkida aglarken Bir çiçegi sularken Onlarla konusur görürsem seni
Demektir Siir yeni çigliklara hazirliyor kendini
V Hepsi de yarali bir cerenin resmidir Açilirsa bir sayfasi unutulmus defterin Orda herkes kendi payina düsen Bir yanginla karsilasacak Ve görülecek Kaç kadin ezilmis ayak altinda O canavar evlerin
De ki O defterin dipnotlaridir düsünde düs görür siir
VI Piyasa sartlari nedir Istatistik yasalari ne söyler bilmem ama Bir avuntu bulunur her zaman Pesin fiyatina taksitle Biraz etik estetik Biraz kolesterol biraz turnusol Vazife ulufe biraz felsefe Bunca havar hiç rayting yapmiyor demek Vatanperver bir münevver olarak Sizin bu konuda bakisiniz kaç amper
Belki de Turnusolün sudaki rengidir siir
VII Daha yirmi dört saat Hayati tehlikesi var diyor doktor Durmadan morfin yapiyorlar Kurtulsa da izi kalirmis Yüregini ezmis aklinin paletleri
Bir saatin tik-taklaridir orda Besinci mevsimin adidir siir
VIII Biz mi tasiriz asklari Asklar mi bizi Simdi hangi kentte Yagdigini unuttugum bir yagmur Ertelenmis bir askin saçlarini yikiyor
O günden beri Öznesi yaralidir siirin
IX Orda yildizlar daha parlaktir Aynalar daha ayna Yasamaya basladigin an Biraz daha koyulasir agaçlarin yesili
Orasi Siirin kendini göndere çektigi yerdir
X Sensiz pasli bir çivi gibi duruyorum Bir duvarin yüzünde Atese ve rüzgâra dair bir dize kusan Bu geceyi teslim al Bir selam uçur bana Hâlâ bir sabah serinligi ise adresim
Adimi ararken.... Sararmis bir fotografin ardindan bakiyorsun hayata, bir bilsen seni hayata aksettiren ayna; siyrilip gitmeni bekliyor tutundugu/n çerçeveden...
Izleri kaybetmeden... Saçlarinin kizilligina tutunarak ilerliyorum bu ölüm pazarinda...ne çok karanlik varmis ne çok aydinlik sana ulasmak için...
Senin sesini yaziyorum... Sesin sesime degsin diye uzandigim her kapida unutulmus can kiriklari ve eski kelimeler. Bir rüyadan düser gibi uyaniveriyorum hayata...Gögsümde kirik bir keman....
Hayale üstün gelen... Içime bakiyorsun, yagmur yagiyor... pikapta eski bir sarki sana dair 'mani oluyor halimi takrire hicabim..'yitip giden sadece kelimelerin mi? ..kelimelerimle büyüyorsun oysa,
Ellerin büyüsü gibi... Bak burada hayat seni bekliyor...
arinmiyor kangren düsler yagmur sularina bata çika
yara almis bir söz öncesi firtinasinda kopuyor hiçlik
limanda demirli bir enkaz yürek…darmadagin ayartilan ates böceklerinin sönmüs isiltisinda sürüyor gece
ritimsiz çalan eksik bir senfoninin virtüözünün kayip enstrümani
dolunayda dönüstü dualar bedduaya azat edilemeyen bir suçlunun ayagina vuruldu zincir nefesinde issizlik kokusu var
yilanlarin kol gezdigi bir kuyuya atilmis çoklugum ve yoklugum agzima sürülen biber aci da degil üstelik likörün nanelisi aymaz benim sarhoslugumu
nefretin kusmugunda ilerler sefaleti sitemlerin
irmaklarda yikanmayan kurusu çamurun zifiri karanlik bir gecede sivanir gözlerime
lanetli bir düs safsatasinda bogulan siir istirabin inleyen delinmis sesinde sairin sözleri kan tükürür yarasalar içimdeki seviye
galibiyetin yenilgisini avuçlar çoban üzerine serper denizlerin ...siler rengini mavinin
nihayete yaklastikça her baslangiç labirent daralir kaybolur kapilar ellerinde yanan aylarin son günü romanin son sayfasina düser gözlerin son incisi islak sayfalarda yalnizlik dogar ayrilikla
durdurulamayan bir basinaligin sinsi beklentisi eski bir hikayede bulusur eskimeyen bir seylerle
noktayi koyamadigin öykü biteli öyle çok oldu ki
girdabin tam ortasinda delirir zaman kendinden yana ruhunu çalar bebeklerinden gözlerine dalip
intiharini çizer gökyüzüne issizlik sürer gün griye döner
aylardan yalnizlik günlerden griye düser söz dün ölür...siir çildirir…sair delirir
esrârına takıldım sözün delilik biliyorum ki siz de benden az deli_değil_siniz bundan kendime pâye çıkarıyorum sanmayın ki siz de benden az dâhi_değil_siniz zihnimin rengi ebrûli beni kıskanıyorsunuz ki siz de benden az renkli_değil_siniz
Desem ki yanlış bir hayatı yaşıyorum Sensizlik en büyük yanlışlığı günlerimin.
Desem ki yalnız bir ömre mahkumum, Ben olmak en kötü yalınlığı bu dünyanın.
Bilsem ki ruhumu evde bırakmak mümkün Alıp bütün yaşanmışlıklarımı giderim uzaklara Bilsem ki uzaklar yakın değil geride bırakılanlara, ya da unutmak diye bir şey mümkün, 'sürgün'lük dokunmaz bu kadar kanıma...
Desem ki: 'ucuz kelimeler var zihnimde, Aşkın dönüştürse onları nağmelere' Yazılmamış bir şiir doğar da serpilir mi kağıttan bahçelerime.
Bilsem ki bir an durup düşünmeden öylece, sevmek, yaralamayacak ruhumu, Aşkı ölümsüz kılmak için çabalamam artık.
Bilsem ki kelimelerimi sahiplenen sensin Sıcak bir meltem ısıtır sarı sonbaharları Yaprak yaprak uçuşur etekleri sevdamın
Desem ki: 'hayatı nasıl yaşayacağıma karar vermedim sonunu düşünmeden başladığım cümleler yarım kalıyor' Şiirlerim 'yok'luğunda takılıp kalıyor istediğim ne sensin ne de sesin sadece söküp atmak hem varlığını hem 'yok'luğunu yüreğimden.
Bilirim ki o zaman dokunmaz bu kadar ne 'sürgün'lük ne 'yabancılık' ne de 'yalınlık'
kelimeler mi yaktı beni..? ben mi kelimeleri, şimdi hatırımda değil. gözlerimi süzsen bu gece.. yormasan beni..?
tende bir kıpırtı hâli.. âşinâ olmadığım bir vakit ve hâl gibi. can özünü getirir mi, ey canımın sâhibi?
kelimeler mi yıktı beni..? ben mi kelimeleri, şimdi hatırımda değil. gönlümü öpsen bu gece.. üzmesen beni..?
bende bir yıkıntı hâli.. âşinâ olmadığım bir vakit ve hâl gibi. kurban hayra sayılır mı, ey canımın sâhibi?
hediyem hazır.. kordelâlar bağlayacağım rengârenk. al katacağım sûretime, renksiz çıkmak istemem hücremden. korkuyorum da kuzu gibi, bir yandan hevesleniyorum sevdiğinden emin olarak beni. teselli buluyorum incilerimde, avutuyorlar çağlanlar gibi.
tekliğinde tükeneyim, yok olayım bir hiç gibi, râzıyım. ses istemem giderken, ben gittiğimi bilmezken, gittiğimi vurmazsanız yüzüme ürkmem. şimdi biraz sessizlik lûtfen…
19.03.2009 - 15:18
En son online olduğu tarih: 01.02.2009 Saat 15:59
beri seni bekliom wallayi
14.11.2008 - 02:45
'Bir hançer gibi saplandın bedenime, nereye kaçsam çaresiz nereye kaçsam boş. Bütün yollar beni sana götürür, ancak orada olabilirim sarhoş...'
11.07.2007 - 20:01
Gidişinin üstünden kaç çığlık geçtiği umurumda değil. Nefes alıp vermediğini bilmiyorum şu an. Morgda olabilirsin, ya da ruhu satılık herhangi bir kızın koynunda. Ne fark eder? Bu kez senden değil, benden söz edeceğiz. Bu kez oyunun kuralını değiştireceğiz. Belki sormayacaksın neden “Parisienne Moonlight” yerine “Suspicious Minds” dinlediğimi. Eh, nereden bilebilirsin ki dün senin damlattığın yaşları bugün Elvis’in silebileceğini? Sen şimdiye dek benim hayatıma dair neyi bilebildin ki?
Burada işler biraz karışık. Bazı ödevlerim var. Çözümlemem gereken bazı sorular. Sana, bana, hayata dair. Artık sen, ben ve biz’de dışarı çıkabilmek istiyorum çünkü. Eğer şu an, tam olarak şu an ölürsem, cesedimi soru işaretlerim kaldırmasın istiyorum. Kırdığım kalp sayısı yokluğunla doğru orantılı olarak artıyorsa ve yapıştıramayacaksam bir daha hiç birini geri, en azından sayıları artmasın istiyorum. Dünyada seni en çok isteyen hatun olarak, bu dünyada en çok seni unutmayı istiyorum. Duyuyorum güldüğünü. Nasıl kahkaha attığını duyuyorum. Ama olduğum yere çöküp ağlamayacağım bu defa. Çünkü ağladığımda sarılabileceğim birilerinin olduğunu biliyorum artık. Sırf bana bunları hissettirdiğin için alnının orta yerine bir kurşun sıkabilecek birileri. Nasıl emin olabildiğimi sorma. Hiçbir zaman, hiçbir şeyden emin olmadım sana duyduğum o kutsal his dışında. Hala da değilim. Gerçekten sevilip sevilmediğimi, oyuncak yerine konulup konulmadığımı, ne denli öneme sahip olduğuma dair hiçbir eminlik duygusu yok içimde. Ancak artık kime daha az güveneceğimi ayırt edebiliyorum. Kimseye güvenmiyorum belki, ama en az güvensizlik duyduğum adamlardan biri sayesinde hiçbir işe yaramayacak bu satırları yazıyorum. Hiçbir zaman okumayacak olman bir şeyi değiştirmez. Nasıl ki hiçbir zaman sevmemiş olman, sevgimi değiştirmedi.. İçimdeki hisleri gömmemin tek sebebi, seninle nefes alamıyor olmam. Sensiz nefes alabileceğimi sanıyorum sadece. Eğer başaramazsam, küreği kendi ellerimle uzatacağım sana. Kendi ellerinle göm katline göz yumduğun bedenimi diye. Eğer başarırsam, ardıma dönüp haline gülmeyeceğim bile. Çünkü eğer başarırsam, adının hiçbir harfi yaklaşamayacak o günden sonra kaderime.
Tek başıma savaşmıyorum. İçimde de, yanımda da kalabalık bir ordu var. Fahişeler, sarhoşlar, şizoidler ve aldatılmış kadınlar. Arkamda bir kovboy var. O ve ben, onun bir kovboy olduğuna inandığımız sürece dünyanın en güçlü kovboyu olmaya aday. Karşımda sen, sağımda solumda görünmez bir ordu. Arkamda beyazı gözümü alan, karanlığı kanıma karışan bir adam. Eğer düşersem, o tutacak. Eğer bir kere daha düşmeme sebep olursan, adımı toprağa senin kanınla yazacak! Önümde, ardımda birer adam var şimdi. Eğer tam olarak şu an tetiğe basabilirsem, hayat benim için çok daha farklı olacak.
Bazı insanlar kahkaha atarken gözlerimin kısılmasını, ağladıkça gözlerimin kızarmasına tercih ediyorlar. Bazı insanlar gülümseyişimin rengini, gözyaşımın tadından daha çok seviyorlar. Öyleyse devam etsin “Sükût” çalmaya, belki bir gece olsun rahat uyurum. Hüzünden daha çok yakışan şeyler de varmış bir kadına, son zamanlarda ruhumun nefes almasını sağlayanlar öyle diyorlar. Sen, onların kim olduğunu asla bilemeyeceksin. Çünkü sen bittiğinde, ben hayatımı onlarla paylaşıyor olacağım. Göremeyeceksin.
Son ziyaretimde gözüme takıldı, odanın duvarına kocaman bir soru işareti çizmişsin. Son geldiğimde aklıma takıldı, nasıl da fark edememişim, sen beni hiçbir zaman sevmemişsin. Son günlerde kalbime kazındı, ben seni değil birilerini sevebilmeyi istemişim onca zamandır. Şimdi bir silah olsa elimde, aynada sen ve ben, cinayeti intihara tercih ederim. Bu ne işe yarar bilmiyorum ama en azından bir süre de bunu deneyelim.
Kovboylar siyah giyermiş, hatunları gök rengi. Yeni öğrendim. Matem rengi değil, güneş rengiymiş bana en çok yakışan. Ondan öğrendim. Beyaz giysem ne fark eder siyahımdan soyunup, ölüler de beyaz giyer. Oysa o, ölümüme karşı çıkıyor. Gariptir, o beni yaşatmayı benim istediğimden daha çok istiyor. Hiçbir zaman kendim için yaşayamadım bu hayatı. Uğruna yaşadıklarımsa hep bana ölümü layık gördüler. Oysa bu defa, beni isteyen biri için savaşmak istiyorum. Bu defa en azından onun için denemek istiyorum. Gün gelecek, güneş salına salına kendini gösterirken mavi bir sonsuzlukta, ben başımda kovboy şapkam, pembe dudaklarım, sonsuza yürüyen ayaklarımı süsleyen çizmelerim ile gri ruhlu bir kovboyun kolunda yürüyor olacağım. Gün gelecek, çok yakın, seni unutacağım.
Okunmayacak bir mektup için, haddinden fazla kelime öldürdüm belki. Son satırları kazırken tırnaklarımla, şarkılar pansuman yapıyor yaralarıma. Yine de, tekrar düşecek, daha çok kanayacak olsam bile tekrar deneyeceğim şimdi. James Blunt dinlemeyeceğim, “Goodbye My Lover”.. Biz birbirimize veda edeli çok zaman geçti. Şimdi bu vedanın hayatımda bir nokta değil, olsa olsa bir virgül olabileceğine inanma vakti. Şimdi asıl senin önüne koca bir nokta koyup, kendi adıma satırbaşı yapma saati geldi..
Mutlu kal demeyeceğim, hayat senin. İlgilenmiyorum. Dediğim gibi, şimdi senin adının üzerini çiziyorum. Söyleyeceklerim bitti. Gidiyorum. Masalım ise, hiç başlamamıştı zaten. Şimdi görebiliyorum…
Bundan böyle senin gibi şerefsizlere karnım tok.
Hayat senin Romeo, ama artık Juliet yok.
01.07.2007 - 23:02
Ey sevgilim, kaç kez seni çagirdim, ama sen beni isitmedin
Kaç kez kez kendimi gösterdim, ama sen bana bakmadin
Kaç kez kendimi rayiha kildim, ama sen beni koklamadin
Kaç kez kendimi gida kildim, ama sen beni tatmadin
Nasil oluyor da dokundugun seylerde beni hissetmiyorsun [...]
Beni nasil görmüyorsun, nasil isitmiyorsun [...]
Ben tatli olan herseyden daha tatliyim
Arzulanir olan herseyden daha arzulanirim
Güzel olan herseyden daha güzelim
Ben Cemil ve Melih'im
Sev beni ve baska hiçbirseyi sevme, iste beni
Bütün endiselerden geç, ta ki yegane endisen kalayim
01.07.2007 - 23:01
Bu bulanti,
Benim yazgim,
Ellerimde duruyorlar sevgiliden geri çevrilen
Çiçekler gibi…
Bu sarhosluk
Benim ruhum
Görüntümü bozuyorlar yüzümde çikan
Kirli sakallar gibi
Ben bir düs gibi gezdim bütün gönül sahralarini
Kollarimda zincirler
Yasam tuzsuz ve bütün kadinlarim yabanci
Azgelismis gibi.
Sözde yakacaktim, ne varsa senden geri kalan hatiralarimi
Iste bu kadar eksigim ben.
01.07.2007 - 22:50
Tekmesiyle sisinene iflah olmaz katir derim
Durmadan yemin edene her sözünüz kitir derim.
Gönül ehli hâle bakar, dili tek reçete bilmez;
Insan, gönlüyle insandir, her gönül bir yatir derim.
Güle serenatlar yapmak bülbülün bir ibâdeti,
Ben de olsam dikenini yüregime batir derim.
Her gün dostun kapisinda gören benden sebep sorar
En öncelikli sebebim evvel - âhir hatir derim.
Bir dost sinamaya kalksa boynumu önünde görür
Amaç et ile kemikse iste sana satir derim.
Ölüm melegi koluma yâr gibi girerse bir gün
Yol azigim hazir durur, al terkine götür derim.
Yaradan bilir özümü, hiç esirgemem sözümü
Bedeli ölüm olsa da sözümü sen-satir derim…
Bahaeddin KARAKOÇ (Sürgün Vezirin Ask Nesideleri – Dolunay Yay. 2005 / Ankara)
01.07.2007 - 22:37
Fransizca ögrenmeliyim Edith Piaf'in sarkilarini fisildamak için sana,
'hayati pembe görüyorum beni kollarinin arasina aldiginda' demeliyim sana Fransizca.
Gün isiyana dek koyup basimi omzuna,
yeniden asik olmaliyim her saat basi sana- bu defa Fransizca…
Gölgemiz vurmali titrek mumlarin duvardaki yansimalarina…
Arada bir yummalisin gözlerini kaybolmayayim diye gözlerinin elasinda…
Ve direncimi yitirene dek öpmelisin beni, tabii ki Fransizca…
Tam dört sise tarihi yitik sarap devirmis olmaliyiz,
Ikisi kirmizi, ikisi beyaz ve dogal olarak Fransiz.
Zifiri karanlik gecenin tam ortasinda,
Akreple yelkovan kucaklastiginda,
Silip geçmisi ve gelecegi,
Yalniz o 'an'i yasamaliyiz,
Sen-ben-ve bir de yalnizligimizin katili 'ask'imiz…
Unutup tüm sözcükleri -anlamlarini biliyor sandigimiz,
Uzun uzun birbirimize susmaliyiz.
Susamaliyiz birbirimize sevgilim durup durup susamaliyiz,
Ve çekip kendine birden beni öpmelisin apansiz…
Agzimdaki sarabin kirmizisi karismali
Dilinde kalmis beyaz saraba,
Öyle tutkulu sarilmaliyim sana
Ve Piaf'in agzindan'dinle kalbimin sesini' demeliyim sana Fransizca.
(…yitene dek dans etmeliyiz bütün gece Daçe
Ve fonda Piaf'tan La Vie En Rose…)
01.07.2007 - 22:32
Zat-i Hakk'da mahrem-i irfan olan anlar bizi
Ilm-i sir'da bahr-i bi-payan olan anlar bizi
Bu fena gülzarina talib olanlar anlamaz
Vech-i baki hüsnüne hayran olan anlar bizi
Dünye vü ukba'yi tamir eylemekten geçmisiz
Her taraftan yikilip viyran olan anlar bizi
Biz sol Abdal'iz birakdik egnimizden salimiz
Varligindan soyunup üryan olan anlar bizi
Kahr u lütfu sey'-i vahid bilmeyen çekdi azab
Ol azabdan kurtulup sultan olan anlar bizi
Zahid'a ayik dururken anlamazsin sen bizi
Cür'a-yi safi içip mestan olan anlar bizi
Arifin her bir sözünü duymaga insan gerek
Bu cihanda sanmaniz hayvan olan anlar bizi
Ey Niyazi katremiz deryaye saldik biz bu gün
Katre nice anlasin umman olan anlar bizi
Hakli koyup LAMEKAN ilinde menzil tutali
Misri'ya sol canlara canan olan anlar bizi
Niyâzi-i Misrî
01.07.2007 - 22:31
Bütün hazlari tattim,kitaplari okudum
Ah,kandirmadi; kaçmak,kurtulmak istiyorum.
Bir baska köpükle gök arasindaki kuslar
Orada simdi kimbilir ne kadar sarhoslar
Deniz çekiyor,deniz kim tutabilir beni;
Gözlerde aksi yanan o eski bahçeler mi?
Geceler! Mahzun isigi mi yoksa lambanin,
Beyaz kagida vurur,korkar dokunamazsin;
Ne o,ne de çocuguna meme veren taze;
Gidecegim,ey gemi,bilinmedik ellere,
Demir al sallayarak direklerini sizlar
Yürek ümitle,ama sonra her seyi anlar,
Belki de firtinalari çagiran direkler,
Su anda,rüzgarla gelecek ölümü bekler,
O zaman ne yelken,ne de ümit...ama sen yine
Kalbim,gemicilerin sarkisini dinle.
01.07.2007 - 22:30
Hayy, Dar!
Hayy, dar! Bu ten bana zar!
Kuslar uçar… Uçmak ki tayy!
Gül ise dirimdir. Zamir, der
saire her daim; hayy, dar!
Dil, ser sebeke, asikar! Vehm
ettikçe, mayi endise, varliga
sizar. Sayy ki, bosa çaba, bosa
tebessümlerdeki o ince ayar.
Leyl akar. Hani serin bahçeler,
çilgin, sere serpe, hani köpük
köpük leylaklar? Anladim, sehre
kabul edilmek' çin, herkes önce
öteki'nde uyuyan çocuga kiyar!
Seffaf örüntü. Bulutsu bag, eksik
tay. Insan riyâ, madde kâr. Ruhsa
zaman içre hep kirik bir fay!
Muhayyile, o islek hizar! Fisil-
dar: Nerde simdi sözlerdeki eski
vakar? An gelir, sükût da insani
yorar…
Sair! Ya git o çocugu uyar, ya gel
beni bu tahammül mülkünden kurtar!
Vural Bahadir Bayril
(Kasgar, 8)
01.07.2007 - 22:30
Can yoldasin olmazsa olmasin
Yalnizim diye hayiflanmayasin,
Egilmis üstüne gökyüzü masmavi
Bir anne sefkatine müsavi.
Üç adim ötede deniz
Dosttur, ne öfkesi ne durgunlugu sebepsiz.
Bir derdin varsa açabilirsin agaçlara
Agaç yaprak verir, sir vermez rüzgâra
Ve kis, yaz,
Dalda kus eksik olmaz
Dag basinda duman
Yalnizlik nedir göreceksin
Öldügün zaman.
Cahit Sitki TARANCI
01.07.2007 - 22:29
Bu, son sohbetimizdir ya kut!
Sen, renginden güzelsin
O kendinden...
-Bana seyriniz düstü...
Zor yollarinizdan
Elsiz kollarinizdan geçtim
'Evvel ü âhir' yalan
Kays'in daglarindan su içtim...
Kefaretini ödeyecektim acinin
Bir duasi, bin duasi, tîn duasi vardi
Edemedim
Tanri gelmisti / Halsizdim...
Masali bitirelim ya kut!
Beni kendimden geçir
Susamiyorum
O güzel
O hep güzel...
Gözlerimi bulamiyorum
Atese alinmayan gönül yitti
Öpmezse kalbimden, aglasin kalem
Baktigim her yerde Ask bitti...
'Allahü â'lem...'
Esra Güzelipek
01.07.2007 - 22:28
kösesinde sessiz
hayatla 'oya'lanirken kadin
dinledi de etrafini
yanagina bir damla
tuz birakti…
konusacak:
/ ben Ask'tan bahsediyorum /
hani su
asirlardir çözülmeyen muammadan
sultan sofralarini kiskandiran lokmadan
yaprak kipirdatmadan kopan firtinadan…
ben bir kizil düsten bahsediyorum
gecelerimize savrulan
görüldügü yerde vurulan ve yine de ölmeyen…
ayni pencereden baktiginiz için hayata
birbirinizi sevdiginiz insanlardan bahsetmiyorum
'içinsiz' bir duygudan,
bütün saglam pencereleri terk etmekten
gönül adimlariyla güle oynaya
'bilinmeyen' bir pencerede
bulusmaktan bahsediyorum
ben
yüzümüzü çize çize geçen yillarin ardinda
hep ayni kalan
öpmedigimiz yerini birakmadigimiz
ama yine de doyamadigimiz
ve aglamakken asil isi
gülümseyebilen hasretten bahsediyorum…
cennetle cehennemin bulusmasindan
bir krali dilenci
dilenciyi kral eden zamanlarin ayniligindan
ve bu aynilik aynasinin
varlik hanenizi isitan alevinden bahsediyorum
nihayet
yasadigi kentin kuslariyla konusmaya alismis
bir adamdan bahsediyorum
yillar önce
babaannesinin uzattigi mendilde biraktigi
son göz yasini alip, bir agustos sabahi
omuzlarima akitmasindan…
ahh ben ömür yollarinin hanidir bekledigi
O yolcudan bahsediyorum
Ask'tan yani…
hayati bedenine kapatan insan!
ya sen ne'den bahsediyorsun?
Esra Güzelipek
01.07.2007 - 22:26
poe-tik-ler
I
Masallarimiz ayni düslerimiz bir
Ayni atesin yaktigi agitlardan geliyoruz
Kentin en uzak köseleri
Hüznün ele verecek seni
Öyle mahzun bakma çocuk
'Devletin ve milletin bekasi' zedelenir
Orda aska yardim ve yatakliktan
Sabikalidir siir
II
Aci ata yadigâridir
Bin yillik bir tarihi var
Beni bana kirdirir
Kehribar bir tespih gibi
Çek çek bitmez
Kimi zaman yasayip yasamamak
Birbirine esittir
Orda zembereksiz bir saat
Kirik bir keman gibidir siir
III
Hüznü bir bohça gibi vurup sirtina
Söyle hangi acisiydin viran evlerin
Kanli bir mendil kaldi geride
Serin bir su yavru bir kus gibiydi
Meçhulümüzdür nasil bir ölüme gelin gittigi
O mendilin kokusunda
Kanin dördüncü halidir siir
IV
Maskeler atilmis roller ve replikler
Derin bir uykuya dalmistir
Bir sarkida aglarken
Bir çiçegi sularken
Onlarla konusur görürsem seni
Demektir
Siir yeni çigliklara hazirliyor kendini
V
Hepsi de yarali bir cerenin resmidir
Açilirsa bir sayfasi unutulmus defterin
Orda herkes kendi payina düsen
Bir yanginla karsilasacak
Ve görülecek
Kaç kadin ezilmis ayak altinda
O canavar evlerin
De ki
O defterin dipnotlaridir düsünde düs görür siir
VI
Piyasa sartlari nedir
Istatistik yasalari ne söyler bilmem ama
Bir avuntu bulunur her zaman
Pesin fiyatina taksitle
Biraz etik estetik
Biraz kolesterol biraz turnusol
Vazife ulufe biraz felsefe
Bunca havar hiç rayting yapmiyor demek
Vatanperver bir münevver olarak
Sizin bu konuda bakisiniz kaç amper
Belki de
Turnusolün sudaki rengidir siir
VII
Daha yirmi dört saat
Hayati tehlikesi var diyor doktor
Durmadan morfin yapiyorlar
Kurtulsa da izi kalirmis
Yüregini ezmis aklinin paletleri
Bir saatin tik-taklaridir orda
Besinci mevsimin adidir siir
VIII
Biz mi tasiriz asklari
Asklar mi bizi
Simdi hangi kentte
Yagdigini unuttugum bir yagmur
Ertelenmis bir askin saçlarini yikiyor
O günden beri
Öznesi yaralidir siirin
IX
Orda yildizlar daha parlaktir
Aynalar daha ayna
Yasamaya basladigin an
Biraz daha koyulasir agaçlarin yesili
Orasi
Siirin kendini göndere çektigi yerdir
X
Sensiz pasli bir çivi gibi duruyorum
Bir duvarin yüzünde
Atese ve rüzgâra dair bir dize kusan
Bu geceyi teslim al
Bir selam uçur bana
Hâlâ bir sabah serinligi ise adresim
Insana dair her çiglik
De ki siirdir biraz
A.Hicri Izgören
01.07.2007 - 22:25
SARKI
Adimi ararken....
Sararmis bir fotografin ardindan bakiyorsun hayata, bir bilsen seni hayata aksettiren ayna; siyrilip gitmeni bekliyor tutundugu/n çerçeveden...
Izleri kaybetmeden...
Saçlarinin kizilligina tutunarak ilerliyorum bu ölüm pazarinda...ne çok karanlik varmis ne çok aydinlik sana ulasmak için...
Senin sesini yaziyorum...
Sesin sesime degsin diye uzandigim her kapida unutulmus can kiriklari ve eski kelimeler. Bir rüyadan düser gibi uyaniveriyorum hayata...Gögsümde kirik bir keman....
Hayale üstün gelen...
Içime bakiyorsun, yagmur yagiyor... pikapta eski bir sarki sana dair 'mani oluyor halimi takrire hicabim..'yitip giden sadece kelimelerin mi? ..kelimelerimle büyüyorsun oysa,
Ellerin büyüsü gibi...
Bak burada hayat seni bekliyor...
Umman Sahiner
01.07.2007 - 22:24
Sapli kalsin gögsümde
Kanima tesne hançerin,
Yaramdan damlar tekrar
Nasil olsa bir Hüseyin
Hüseyin bir ayna degil
ki kirilsin bir Yezid'e,
kan dökülsün ister hirkasi
Yezid bir bahane
Siri asikar bir Hüseyin
aska verirser'ini,
tebesir dairesinde Azrail'in
çözer zifaf dügmesini
Hüseyin kadar sivekar
kaç isim var dilinde,
kimseye ve herkese ait
bir baska menkibe
Sanir misin ki Hüseyin
kumlarin fisiltisidir bes,
yazilan sagdan sola
iki ve üç hecelik bir nefes
Hüseyin bir cinasli avazdir
kisiye özel bir temrin,
bengisuda bogmak gerekir
onu öldürebilmek için
Harelidir elbet Hüseyin
bir o kadar çocuk,
ates çemberi degil ki bu çizdigin
basbayagi bir bosluk
Hüseyin gece bir vakit
dokunmak gibidir günese,
eski yarasini Küfe'nin
yildizlar basmadan önce
Bencileyin külden bir Hüseyin
ezbere bilir ihaneti,
ruhuma sapladigin hançer
sehvetle ürpertir etimi
Hüseyin bir sirma kamerdir
tasviri nafile bir sehrayin,
zaten Kerbela'ya uçar
sureti haktan her Hüseyin
Hüseyin Ferhad
(Kasgar 36)
01.07.2007 - 22:23
arinmiyor kangren düsler
yagmur sularina bata çika
yara almis bir söz öncesi firtinasinda kopuyor hiçlik
limanda demirli bir enkaz
yürek…darmadagin
ayartilan ates böceklerinin
sönmüs isiltisinda sürüyor gece
ritimsiz çalan eksik bir senfoninin virtüözünün kayip enstrümani
dolunayda dönüstü dualar bedduaya
azat edilemeyen bir suçlunun
ayagina vuruldu zincir
nefesinde issizlik kokusu var
yilanlarin kol gezdigi bir kuyuya
atilmis çoklugum ve yoklugum
agzima sürülen biber aci da degil üstelik
likörün nanelisi aymaz benim sarhoslugumu
nefretin kusmugunda ilerler sefaleti sitemlerin
irmaklarda yikanmayan kurusu çamurun
zifiri karanlik bir gecede sivanir gözlerime
lanetli bir düs safsatasinda bogulan siir
istirabin inleyen delinmis sesinde sairin sözleri
kan tükürür yarasalar içimdeki seviye
galibiyetin yenilgisini avuçlar çoban
üzerine serper denizlerin
...siler rengini mavinin
nihayete yaklastikça her baslangiç
labirent daralir kaybolur kapilar
ellerinde yanan aylarin son günü
romanin son sayfasina düser gözlerin son incisi
islak sayfalarda yalnizlik dogar ayrilikla
durdurulamayan bir basinaligin sinsi beklentisi
eski bir hikayede bulusur
eskimeyen bir seylerle
noktayi koyamadigin öykü biteli öyle çok oldu ki
girdabin tam ortasinda
delirir zaman kendinden yana
ruhunu çalar bebeklerinden
gözlerine dalip
intiharini çizer gökyüzüne
issizlik sürer
gün griye döner
aylardan yalnizlik günlerden griye düser söz
dün ölür...siir çildirir…sair delirir
22.06.2006
Atilla Güler
01.07.2007 - 22:21
ARAMACA (bir)
Dogustan
Ama ise karsindaki
Nasil anlatirsin
Agaci?
ARAMACA (iki)
Insan
Insan olmadan
Neydi evveli?
ARAMACA (üç)
Annelerin
Neresindedir
Cennetin hakikati?
ARAMACA (dört)
'Üç' arti 'bir' in
Zarafeti
Züleyha'nin marifeti
Ya – Hu
nedir
Leyla'nin kerameti?
telde kelebek tozlari'ndan
Erdorum ACAROGLU
01.07.2007 - 22:19
Yasadigimiz hayattan alacagi varsa yasanmayanin
ne anlami kalir yalnizca yasadigini hatirlamanin
Kimse tasinacak kadar uzak degilse birbirine
dur, yine senden yakinini bulamazsin kendine
Siirden daha siyah bir sey olmali kelimelerde
yoksa küfür kafiyeli söylenecek sehirde
Sesini gölgeden çek, kül gibi yoksul kalsin da
günesin altinda mirildanacak seyler bulunur hala
Bakmanin sonu yok gözlerin nereye yetisebilir
dünyada yalnizca körlerin gözleri temiz kalabilir
Yeni doganin kulagina fisildayacak neyimiz var
vakitsiz gidenin ardindan dökecek neyimiz var
Hepimizin yerine balkondan düseni hatirla
siir bazen öyle de çarpabilir hayata
Ne gam gazel olmus olmamis, sikayet sayilsin da
Haydar Ergülen
01.07.2007 - 22:19
Sahil
Canan Özdemir'in hatirasina…
Degsen, kopuverecekti oysa
dalginligin lehimi. Sen, aksam
saatlerine akan manolya. Yokluk
hissi.
Köklerden dallara, kainatin geri çekilisi.
Bak, elbisemin içinde yalniz
ruhum var… ates ve altin
damlar gögün oluklarindan
simdi çocukluga.
Çilgin öteki! Kimse degil artik
kimsenin sahili buralarda!
Yaz seyreldi. Kelimeler hercai
melekler olan yaz. Kumsalda
köpükler prensesi görünmedi
bir daha.
Ah küçük kizkardes, ah bahtsiz manolya.
Bizse hüznümüzden baska neyiz ki
bu durmadan deri degistiren
insanlar arasinda?
Güzelim… güzelim… güzelim… elveda!
Vural Bahadir Bayril
(Ser Cisimler'den)
03.01.2007 - 05:57
sen müslüman mısın? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ?
02.01.2007 - 00:20
esrârına takıldım sözün
delilik biliyorum
ki siz de benden
az deli_değil_siniz
bundan kendime pâye
çıkarıyorum sanmayın
ki siz de benden az
dâhi_değil_siniz
zihnimin rengi ebrûli
beni kıskanıyorsunuz
ki siz de benden
az renkli_değil_siniz
30.12.2006 - 16:14
Desem ki yanlış bir hayatı yaşıyorum
Sensizlik en büyük yanlışlığı günlerimin.
Desem ki yalnız bir ömre mahkumum,
Ben olmak en kötü yalınlığı bu dünyanın.
Bilsem ki ruhumu evde bırakmak mümkün
Alıp bütün yaşanmışlıklarımı giderim uzaklara
Bilsem ki uzaklar yakın değil geride bırakılanlara,
ya da unutmak diye bir şey mümkün,
'sürgün'lük dokunmaz bu kadar kanıma...
Desem ki: 'ucuz kelimeler var zihnimde,
Aşkın dönüştürse onları nağmelere'
Yazılmamış bir şiir doğar da
serpilir mi kağıttan bahçelerime.
Bilsem ki bir an durup düşünmeden
öylece,
sevmek, yaralamayacak ruhumu,
Aşkı ölümsüz kılmak için çabalamam artık.
Bilsem ki kelimelerimi sahiplenen sensin
Sıcak bir meltem ısıtır sarı sonbaharları
Yaprak yaprak uçuşur etekleri sevdamın
Desem ki: 'hayatı nasıl yaşayacağıma
karar vermedim
sonunu düşünmeden başladığım cümleler
yarım kalıyor'
Şiirlerim 'yok'luğunda takılıp kalıyor
istediğim ne sensin ne de sesin
sadece söküp atmak
hem varlığını hem 'yok'luğunu
yüreğimden.
Bilirim ki o zaman
dokunmaz bu kadar
ne 'sürgün'lük
ne 'yabancılık'
ne de 'yalınlık'
27.12.2006 - 22:56
kelimeler mi yaktı beni..? ben mi kelimeleri, şimdi hatırımda değil. gözlerimi süzsen bu gece.. yormasan beni..?
tende bir kıpırtı hâli.. âşinâ olmadığım bir vakit ve hâl gibi. can özünü getirir mi, ey canımın sâhibi?
kelimeler mi yıktı beni..? ben mi kelimeleri, şimdi hatırımda değil. gönlümü öpsen bu gece.. üzmesen beni..?
bende bir yıkıntı hâli.. âşinâ olmadığım bir vakit ve hâl gibi. kurban hayra sayılır mı, ey canımın sâhibi?
hediyem hazır.. kordelâlar bağlayacağım rengârenk. al katacağım sûretime, renksiz çıkmak istemem hücremden. korkuyorum da kuzu gibi, bir yandan hevesleniyorum sevdiğinden emin olarak beni. teselli buluyorum incilerimde, avutuyorlar çağlanlar gibi.
ey sevgili, bekliyorum, al kollarına.. koru beni, sakla gölgene, uçur esirini. yâsinlerim tutsun ellerimden, eriştirsin ocağına. kirletti dünyâ çoktan, yunsunlar tenimi. kalabalıktı çok, çokluk yordu beni. varlık mıydı, yokluk muydu benliğim, bilemedim.
tekliğinde tükeneyim, yok olayım bir hiç gibi, râzıyım. ses istemem giderken, ben gittiğimi bilmezken, gittiğimi vurmazsanız yüzüme ürkmem. şimdi biraz sessizlik lûtfen…
Toplam 26 mesaj bulundu