'You are my angel come from above to bring me love! ! '
massive attack kendi tarzındaki gruplar içinde bir numaradır.
aksini söyleyen varsa ayıp ediyodur :)
'… besbelli, kısa bir zaman sonra, bir zamanlar ‘boğaz’ dediğimiz o cennet yer, kara bir çamurla sıvalı kalyon leşlerinin, parlak dişlerini gösteren hayaletler gibi parladığı bir zifiri bataklığa dönüşecek. sıcak bir yaz sonunda ise, bu bataklığın, kçük bir kasabayı sulayan alçakgönüllü bir derenin tabanı gibi yer yer kuruyup çamurlaşacağını, hatta binlerce geniş borudan şelaleler gibi gürül gürül akan lağımların suladığı yamaçlarda otların ve papatyaların yeşereceğini tahmin etmek zor değil. kız kulesi’nin bir tepenin üstünde korkutucu gerçek bir kule gibi yükseleceği bu derin ve vahşi vadide yeni bir hayat başlayacak..
… ama asıl hazırlıklı olmamız gereken şey, bütün istanbul’un koyu yeşil lağım şelaleleriyle suluyacağı bu lanet çukurda, tarih öncesinin yer altından fokurdayan zehirli gazlar, kuruyan bataklıklar, yunus, kalkan ve kılıç leşleri, ve yeni cennetlerini keşfeden fare orduları içerisinde çıkacak yepyeni bir salgın hastalığıdır. biliyorum ve uyarıyorum: o gün, dikenlitellerle karantinaya alınacak bu hastalıklı bölgede olup biten felaketler hepimizin içine işleyecek.
bir zamanlar, boğaz’ın ipek sularını gümüş gibi ışıldatan mehtabı seyrettiğimiz balkonlardan gömülemedikleri için alelacele yakılan ölülerden çıkan mavimsi dumanın aydınlığını seyredeceğiz artık. boğaz kıyılarındaki erguvan ve hanımellerinin bayıltıcı serinliğini koklayarak rakı içtiğimiz masalarda çürüyen ölülerin genzimizi yakan o küfle karışık kekre kokusunun tadını alacağız. balıkçıların sıra sıra dizildiği o rıhtımlarda boğaz akıntılarının ve bahar kuşlarının huzur veren şarkılarını değil, bin yıl süren genel aramaların korkusuyla denize dökülmüş çeşit çeşit kılıçları, hançerleri, paslanmış pala ve tabanca ve tüfekleri ele geçirip ölüm korkusuyla birbirlerine girenlerin haykırışları duyulacak. bir zamanlar deniz kıyısındaki köylerinde yaşayan istanbullular, akşam evlerine yorgun argın dönerlerken yosun kokusunu duymak için otobüs pencerelerini fayrap açmayacaklar; tam tersi, çürümüş ölü ve çamur kokusu sızmasın diye alevlerle aydınlanan aşağıdaki o korkunç karanlığı seyrettikleri belediye otobüslerinin pencere kenarlarına gazete ve kumaş parçaları sıkıştıracaklar…
… şehrin ışıklarına dönerken, felaket anlarında ölümü karşılamanın en mutlu yolunun bu olduğunu düşünerek uzak bir sevgiliye acıyla sesleneceğim: canım, güzelim, kederlim, felaketler zamanı gelip çattı, gel bana, nerede olursan ol, ister sigara dumanıyla dolu bir yazıhanede, ister çamaşır kokan bir evin soğanlı mutfağında, ister dağınık mavi bir yatak odasında, nerede olursan ol, vakit tamam, gel bana; yaklaşan korkunç felaketi unutmak için perdeleri çekili yarı karanlık bir odanın sessizliğinde bütün gücümüzle birbirimize sarılarak ölümü beklemenin zamanı geldi artık.'
Öğrenci Severek Seçme sınavı.bir de bunun abisi var severek seçilen öğrenciler giriyor o sınava.Öğrenci Yamultma Sınavı.ne diyelim allah acısın o öğrencilere
biligisayarlar bildiğimiz hesap makineleridir aslında.insanların saatler ya da günler ve hatta haftalar içinde yapabilecekleri hesaplamaları ve de işlemleri daha kısa sürede yapabilen hesap makineleri.yazılımların onlara ne yapmaları gerektiğini söyleyen alettirler.hiç bir şekilde bağımsız olarak düşünemezler,işlem yapamazlar ya da yorumlayamazlar.
algoritma çoğu zaman insanda matematik ya da bilgisayarla ilgili bir çağrışım yapsa da,tanımı şuna yakın birşeydir:belli bir işin yapılabilmesi için izlenilmesi gereken en basit,en kısa ve de en hesaplı yöntemler bütünüdür.algoritmada yapılması gereken işlerin sırası çok önemlidir.
Hesaplanması çok zor ve de zaman alıcı üstel fonksiyonlarını kendisine uğraş edinmiş matematik dalıdır.Eğer bugün bilgisayarlar ya da hesap makineleri çok zor gözüken bazı işlemleri yapabiliyorlarsa bunu logaritmaya borçludurlar.Aynı şekilde çeşitli istatistik ve de hesaplamalı alanlarda son derece önemlidir logaritma.
Trigonometri,matematiğin üçgenleri inceleyen bilim dalıdır.Çok zor bir ders ya da uğraş olmakla ün salmasına rağmen.Son derece basit,anlaşılır ve eğlenceli bir konudur.Ama maalesef bu görüşüme çoğu arkadaş katılmayacak bunu da biliyorum..
muhteşem bir kitap.ihsan oktay anarın başka hiç bir kitaba benzemeyen şaheseri.iyi bir yönetmen tarafından iyi oyuncalarla filmi çekilse tüm dünyada ilgi uyandırırdı heralde..
'alice in wonderland' ve de 'through the looking glass' her zaman kimilerince lewis caroll ın saçmalıklarla dolu çocuk kitabı olarak bilinir.ve yine kraliçe victoria tarafından sevilmiş felan deniliyor.aslında bu kitap da victoria dönemi çok ağır şekilde eleştiriliyor.lütfen kitabı okumuş arkadaşlar yorum yapsın.bunların dışında kitap da çok zekice hazırlanmış diyaloglar ve de kurgular var.son olarak bazı kitapları çevirmek çok zor ve hatta bazen imkansız gibidir.işte alice in wonderland de çevirisi çok zor kitaplardan biridir.mümkünse orjinali okunmalı.
alice koştu bir tavşanın peşinden
papyonlu ve aceleci
uzun kulaklarının rüzgarda bıraktığı izden
zamanın yuttuğu sözcüklerinin ardından
o da yetişmek istedi
bir masaya
çok şey vaad etmeyen
yuvarlak, kurabiye kokularının sallındığı masaya
yolu bilmeden koştu alice peşinden
ardında olmalıydı bir şeyin
en azından sanmalıydı
sandı
kapılardan geçmeliydi
uygun kapılardan, büyümek istediğinde ki yine sandı alice büyümesi gerektiğini, küçüldü kapılar
küçülmek istediğinde ki yine sandı ki alice küçülmesi gerekiyordu, kapılar çok büyüdü
büyük kapılardan geçti alice küçücük kalarak, görünmeyerek, yok olmasına ramak kalarak
sandı ki alice böylesi en iyiydi, kapıdan geçmişti...
renkli mantarların bahçesinde dinledi türlü ezgileri birileri ona fısılda dı duymak istediğini sandığı ezgileri
alice sandığı herşeyi bulabiliyordu, alice alice alice sandığı herşeyi buluyordu, sandığı herşey onu buluyordu
alice ardındaydı bişeyin
izlerini kaybettiği şeyin izindeydi
bir solukta yıkılacak biri yerde biri gökte iki başlı kraliçenin süvarileri hiç soluk alınmadığından yıkılmadan duruyorlardı
duvarın üzerindeyse alice bulduğunu sandı
bir yumurtanın aşşağı fırlattığı sözcüklerinin altında
alice sandı, sözcükler ardında olduğunun iziydi
oysa yumurta sözcüklerinin peşi sıra duvardan düşmekteydi
alice alice...
sadece sandı, ardında olduğu tat bir çaya batırılmış, kraliçenin olmayan dilinin üzerinde olmayan bir tat bırakarak eriyordu, zaman olmayanı varetmeye yetmiyordu
alice zamanın peşinde zamanın tüm izlerini kaybetti oysa
zaman alice’in sandıklarını var etmeye yetmedi
çaya batırılmış bir kurabiyenin akreple yelkovanın dişsiz ağzında çürüyüşü gibi alice çürüdü
sözcükler peşinden gelmediler...
muhteşem müzik yapan fransız bir grup.yaptıkları müziği bir kalıba sokmak çok zor,dinlediğiniz zaman anlıyorsunuz bunu.'moon safari' ve 'talkie walkie' albümleri dinlemeye fazlasıyla değer.
carlos fuentes
06.05.2007 - 14:42'artemio cruz un ölümü' kitabı çok güzeldir
Eyfel Kulesi
06.04.2007 - 19:06şu eyfele çıkmalı Parise bir bakmalı
sendikalı işçi
06.04.2007 - 19:03ee onlar sendikalı ise ben de harranlıyam
zaman makinesi
04.04.2007 - 16:38teoride belki
pratikte asla
no surprises
04.04.2007 - 16:36radiohead grubunun unutulmaz şarkılarından biri..dinlerken etkilenmemek mümkün değil..
pınar altuğ
04.09.2006 - 19:43kara dul
DTP demoktratik toplum partisi
03.09.2006 - 22:15bir gün gelecek,bu güzel ülkemiz için pis işler peşinde olan hainleri kanlarıyla boğacağız..
massive attack
16.05.2006 - 03:58'You are my angel come from above to bring me love! ! '
massive attack kendi tarzındaki gruplar içinde bir numaradır.
aksini söyleyen varsa ayıp ediyodur :)
white snake
05.05.2006 - 20:01is this love adlı şarkıları çok güzeldir.
kara kitap
20.04.2006 - 04:12'… besbelli, kısa bir zaman sonra, bir zamanlar ‘boğaz’ dediğimiz o cennet yer, kara bir çamurla sıvalı kalyon leşlerinin, parlak dişlerini gösteren hayaletler gibi parladığı bir zifiri bataklığa dönüşecek. sıcak bir yaz sonunda ise, bu bataklığın, kçük bir kasabayı sulayan alçakgönüllü bir derenin tabanı gibi yer yer kuruyup çamurlaşacağını, hatta binlerce geniş borudan şelaleler gibi gürül gürül akan lağımların suladığı yamaçlarda otların ve papatyaların yeşereceğini tahmin etmek zor değil. kız kulesi’nin bir tepenin üstünde korkutucu gerçek bir kule gibi yükseleceği bu derin ve vahşi vadide yeni bir hayat başlayacak..
… ama asıl hazırlıklı olmamız gereken şey, bütün istanbul’un koyu yeşil lağım şelaleleriyle suluyacağı bu lanet çukurda, tarih öncesinin yer altından fokurdayan zehirli gazlar, kuruyan bataklıklar, yunus, kalkan ve kılıç leşleri, ve yeni cennetlerini keşfeden fare orduları içerisinde çıkacak yepyeni bir salgın hastalığıdır. biliyorum ve uyarıyorum: o gün, dikenlitellerle karantinaya alınacak bu hastalıklı bölgede olup biten felaketler hepimizin içine işleyecek.
bir zamanlar, boğaz’ın ipek sularını gümüş gibi ışıldatan mehtabı seyrettiğimiz balkonlardan gömülemedikleri için alelacele yakılan ölülerden çıkan mavimsi dumanın aydınlığını seyredeceğiz artık. boğaz kıyılarındaki erguvan ve hanımellerinin bayıltıcı serinliğini koklayarak rakı içtiğimiz masalarda çürüyen ölülerin genzimizi yakan o küfle karışık kekre kokusunun tadını alacağız. balıkçıların sıra sıra dizildiği o rıhtımlarda boğaz akıntılarının ve bahar kuşlarının huzur veren şarkılarını değil, bin yıl süren genel aramaların korkusuyla denize dökülmüş çeşit çeşit kılıçları, hançerleri, paslanmış pala ve tabanca ve tüfekleri ele geçirip ölüm korkusuyla birbirlerine girenlerin haykırışları duyulacak. bir zamanlar deniz kıyısındaki köylerinde yaşayan istanbullular, akşam evlerine yorgun argın dönerlerken yosun kokusunu duymak için otobüs pencerelerini fayrap açmayacaklar; tam tersi, çürümüş ölü ve çamur kokusu sızmasın diye alevlerle aydınlanan aşağıdaki o korkunç karanlığı seyrettikleri belediye otobüslerinin pencere kenarlarına gazete ve kumaş parçaları sıkıştıracaklar…
… şehrin ışıklarına dönerken, felaket anlarında ölümü karşılamanın en mutlu yolunun bu olduğunu düşünerek uzak bir sevgiliye acıyla sesleneceğim: canım, güzelim, kederlim, felaketler zamanı gelip çattı, gel bana, nerede olursan ol, ister sigara dumanıyla dolu bir yazıhanede, ister çamaşır kokan bir evin soğanlı mutfağında, ister dağınık mavi bir yatak odasında, nerede olursan ol, vakit tamam, gel bana; yaklaşan korkunç felaketi unutmak için perdeleri çekili yarı karanlık bir odanın sessizliğinde bütün gücümüzle birbirimize sarılarak ölümü beklemenin zamanı geldi artık.'
öss
29.03.2006 - 06:20Öğrenci Severek Seçme sınavı.bir de bunun abisi var severek seçilen öğrenciler giriyor o sınava.Öğrenci Yamultma Sınavı.ne diyelim allah acısın o öğrencilere
bilgisayar
29.03.2006 - 06:15biligisayarlar bildiğimiz hesap makineleridir aslında.insanların saatler ya da günler ve hatta haftalar içinde yapabilecekleri hesaplamaları ve de işlemleri daha kısa sürede yapabilen hesap makineleri.yazılımların onlara ne yapmaları gerektiğini söyleyen alettirler.hiç bir şekilde bağımsız olarak düşünemezler,işlem yapamazlar ya da yorumlayamazlar.
algoritma
28.03.2006 - 04:33algoritma çoğu zaman insanda matematik ya da bilgisayarla ilgili bir çağrışım yapsa da,tanımı şuna yakın birşeydir:belli bir işin yapılabilmesi için izlenilmesi gereken en basit,en kısa ve de en hesaplı yöntemler bütünüdür.algoritmada yapılması gereken işlerin sırası çok önemlidir.
rekürsif fonksiyonlar
28.03.2006 - 04:26anlaşılması çok zor fonksiyonlardan biridir.özellikle C,C++ algoritmalarında çok kullanılırlar.kendi kendini çağıran fonksiyonlarda diyebilirz.
logaritma
28.03.2006 - 04:21Hesaplanması çok zor ve de zaman alıcı üstel fonksiyonlarını kendisine uğraş edinmiş matematik dalıdır.Eğer bugün bilgisayarlar ya da hesap makineleri çok zor gözüken bazı işlemleri yapabiliyorlarsa bunu logaritmaya borçludurlar.Aynı şekilde çeşitli istatistik ve de hesaplamalı alanlarda son derece önemlidir logaritma.
trigonometri
28.03.2006 - 04:12Trigonometri,matematiğin üçgenleri inceleyen bilim dalıdır.Çok zor bir ders ya da uğraş olmakla ün salmasına rağmen.Son derece basit,anlaşılır ve eğlenceli bir konudur.Ama maalesef bu görüşüme çoğu arkadaş katılmayacak bunu da biliyorum..
puslu kıtalar atlası
26.03.2006 - 03:10muhteşem bir kitap.ihsan oktay anarın başka hiç bir kitaba benzemeyen şaheseri.iyi bir yönetmen tarafından iyi oyuncalarla filmi çekilse tüm dünyada ilgi uyandırırdı heralde..
alice harikalar diyarında
22.03.2006 - 22:53'alice in wonderland' ve de 'through the looking glass' her zaman kimilerince lewis caroll ın saçmalıklarla dolu çocuk kitabı olarak bilinir.ve yine kraliçe victoria tarafından sevilmiş felan deniliyor.aslında bu kitap da victoria dönemi çok ağır şekilde eleştiriliyor.lütfen kitabı okumuş arkadaşlar yorum yapsın.bunların dışında kitap da çok zekice hazırlanmış diyaloglar ve de kurgular var.son olarak bazı kitapları çevirmek çok zor ve hatta bazen imkansız gibidir.işte alice in wonderland de çevirisi çok zor kitaplardan biridir.mümkünse orjinali okunmalı.
alice harikalar diyarında
21.03.2006 - 02:40Alice: Buradan gitmek için bana hangi yolu izlemem gerektiğini söyler misin?
Cheshire Kedisi: Nereye gitmek istediğine bağlı bu.
Alice: Neresi olduğunun önemi yok!
Cheshire Kedisi: O zaman hangi yol olduğunun da bir önemi yok.
Alice: Sonunda herhangi bir yere varsın da.
Cheshire Kedisi: Elbette varacaksın. Eğer yeterince uzun yürürsen
alice harikalar diyarında
21.03.2006 - 02:32alice koştu bir tavşanın peşinden
papyonlu ve aceleci
uzun kulaklarının rüzgarda bıraktığı izden
zamanın yuttuğu sözcüklerinin ardından
o da yetişmek istedi
bir masaya
çok şey vaad etmeyen
yuvarlak, kurabiye kokularının sallındığı masaya
yolu bilmeden koştu alice peşinden
ardında olmalıydı bir şeyin
en azından sanmalıydı
sandı
kapılardan geçmeliydi
uygun kapılardan, büyümek istediğinde ki yine sandı alice büyümesi gerektiğini, küçüldü kapılar
küçülmek istediğinde ki yine sandı ki alice küçülmesi gerekiyordu, kapılar çok büyüdü
büyük kapılardan geçti alice küçücük kalarak, görünmeyerek, yok olmasına ramak kalarak
sandı ki alice böylesi en iyiydi, kapıdan geçmişti...
renkli mantarların bahçesinde dinledi türlü ezgileri birileri ona fısılda dı duymak istediğini sandığı ezgileri
alice sandığı herşeyi bulabiliyordu, alice alice alice sandığı herşeyi buluyordu, sandığı herşey onu buluyordu
alice ardındaydı bişeyin
izlerini kaybettiği şeyin izindeydi
bir solukta yıkılacak biri yerde biri gökte iki başlı kraliçenin süvarileri hiç soluk alınmadığından yıkılmadan duruyorlardı
duvarın üzerindeyse alice bulduğunu sandı
bir yumurtanın aşşağı fırlattığı sözcüklerinin altında
alice sandı, sözcükler ardında olduğunun iziydi
oysa yumurta sözcüklerinin peşi sıra duvardan düşmekteydi
alice alice...
sadece sandı, ardında olduğu tat bir çaya batırılmış, kraliçenin olmayan dilinin üzerinde olmayan bir tat bırakarak eriyordu, zaman olmayanı varetmeye yetmiyordu
alice zamanın peşinde zamanın tüm izlerini kaybetti oysa
zaman alice’in sandıklarını var etmeye yetmedi
çaya batırılmış bir kurabiyenin akreple yelkovanın dişsiz ağzında çürüyüşü gibi alice çürüdü
sözcükler peşinden gelmediler...
air
14.03.2006 - 02:35muhteşem müzik yapan fransız bir grup.yaptıkları müziği bir kalıba sokmak çok zor,dinlediğiniz zaman anlıyorsunuz bunu.'moon safari' ve 'talkie walkie' albümleri dinlemeye fazlasıyla değer.
Demokratik Toplum Hareketi/DTH
04.03.2006 - 16:51bilen biliyor zaten ne olduğunu..
'we will feast in your flesh! ! '
Radiohead
02.12.2005 - 18:09esrar kullanmadan,ot çekmeden kelleyi uçurmak isteyenler varsa,buyursun gelsin..melankolik,hüzünlü,terkedilmiş..
enteresan diyaloglar
11.11.2005 - 04:20baba:noldu olm,başvurdun mu LES sınavına?
ben:ya baba,LES ne işime yarayacak benim.daha okumayacam ben.
baba:lan olm sen ne manyak adamsın lan! !
Toplam 31 mesaj bulundu