Dilçem Xemgin Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakk ...

  • Baha Göktaş
    Baha Göktaş

    26.08.2010 - 12:04

    *********************************************************************

    Bir gülüş kadar içten
    Bir gülüş kadar gerçeğiz
    Kim olduğumuz, ne olduğumuz önemli değil
    Kendimizi ifade edebildigimiz yerdeyiz
    Sevildiğimiz kadar değil
    Sevebildiğimiz kadar değerliyiz!

    sevgi ve saygıyla

    http://gruplar.antoloji.com/leyla-bir-ozge-candir-siir-ve-paylasim-grubu

    ************************************************************************

  • Hamza Sizer
    Hamza Sizer

    17.04.2010 - 16:08

    bazen sevmeler nedensizdir...

  • Müslüm Ayhan
    Müslüm Ayhan

    28.06.2009 - 09:44

    Aşkın en güzel tarafı ayrılık olsa gerek ayrılık olmadan sevgi şiddatını yükseltmez.Ayrılıp yıne huzun yaşamakta yaşamın güzellıklerınden dır.
    Her ayrılıkta bır huzun var olduğu gıbı, sızdekı bu az rastlanan duygusallıkta sızde nıce guzel anlatılmaz güzel duygular olduğuna bılıncındeyım sıze başarılar d....

  • Cihan Genç
    Cihan Genç

    12.11.2008 - 01:44

    Doğum günün kutlu olsun, mutlu ol senelerce sana boncuktan kuş yaptım, konacak pencerene...

  • Adil Oğuz
    Adil Oğuz

    05.06.2008 - 15:32

    Birgün sıkılırda bir dosta arkadaşa ihtiyacın olursa başını kaldır yeter hememn yanında bulutların arkasındayım

  • Yusuf Can
    Yusuf Can

    18.09.2007 - 22:29

    asil dağkentlim o küçük ama koskocaman yüreğe sahip kente iyi bak.hakkarıyı gordum ve inan gordukten sonra tum önyargılarım değişti.bence ki cok samimiyim COLEMERG halkı kadar mutevazi ve misafirperver hic kimse yoktur

  • Fesih Serhat
    Fesih Serhat

    07.09.2007 - 17:50

    Pamuk tarlalarında kızgın güneş altında eriyen kadınlı
    erkekli bitkin ırgatlar... Ocakta aşı olsun diye beş meteliğe fındık toplamak
    zorunda kalan işçiler...

    İşçi kahvehanelerinde kötü demlenmiş çaylarını yudumlayarak iş bekleyen bitkin
    ameleler... Mezopotamya'nın avurtları çökmüş, alınlarında derin keder çizgileri,
    çatlak nasırlı elleriyle hayatlarını kazanmaya çalışan acılı insanları,
    kimsesizler... Kimsenin sahiplenmediği, adını bile anmadığı, seçimden seçime
    hayal meyal hatırladığı, belki de hiç hatırladığı bu ülkenin binlerce, on
    binlerce 'ne yaşar ne yaşamaz'ı... Çadırlarda, derme çatma barakalarda, her
    türlü güvenceden yoksun yaşamak zorunda bırakılan 'baldırı çıplakları'! Salt
    Kürt oldukları için korkunç baskılarla karşılaşan, aşağılanıp horlanan, fındık
    bahçelerinde, linç edilen/edilmeye çalışılan, ölen, öldürülen 'düz ovanın vatan
    hainleri'! Yoksullar, yoksullar, yoksullar...

    * * *

    Neden hep
    yoksullar ölür? Kim demiş, zengini de yoksulu da bir, ikisini de toprak alır
    diye? Her gün yaşıyor, görüyor, gazetelerden okuyor, TV'lerden izliyoruz: Kürt
    kır yoksulları; varlığı savaşa kurban edilmiş, topraklarına devletçe ya da
    korucularca el konulmuş, yerlerinden yurtlarından edilmiş 'biçareler', balık
    istifi gibi kamyonlara, kamyonetlere dolduruluyor, onlarcası trafik kazalarında
    yaşamını yitiriyor. Böylece her iş mevsimi toplu katliamlar yaşanıyor. Birçok
    aile yok oluyor. Aslında bir başka Kürt kırımı bu, bir başka zulüm!

    İşte
    hemencecik unutulan, siyasi hafızalarda iz bırakmayan bir haber: 'Katliam gibi
    kaza! ' 'Sıvasın Kangal ilçesinde fındık işçilerini taşıyan minibüsle meyve yüklü
    kamyonun çarpışması sonucu kan gölüne dönen karayolunda en az 20 Kürt işçisi
    hayatını kaybetti! '

    İşte kanıksanmış bir başka haber: 'Fındık işçileri
    kaza yaptı. 22 yaralı. Kırıkkale-Kayseri karayolunun Hasandede beldesinde
    meydana gelen trafik kazasında, 22 kişi yaralandı. Diyarbakır'ın Ergani
    ilçesinden, Adapazarı'na Kürt fındık işçilerini götüren Ramazan Toka'nın
    kullandığı minibüs Hasandede rampasından aşağı inerken devrildi.' Her gün böyle
    onlarca olay... Onlarca ölüm yolculuğu... Geri çevrilmiş, varsıllarca 'veto'
    yemiş hayatların bildik hik‰yesi... Ancak, ' Katliam gibi', değil, katliamın ta
    kendisi olan biten! Pamuğa, fındığa, fıstığa, tarlaya, çapaya, bağa, bostana
    giden yüzlerce yoksul ancak güzel insanın trajedisi... Acı ve yoksulluğun
    kısalttığı öyküsü...

    * * *

    Neden hep yoksullar ölür? Neden kimse
    sahiplenmez yoksulları ve neden ölüm, Kürtleri bulur hep; Kürt yoksullarını,
    ayağı topraktan kesilmiş, göçebeleştirilmişleri...

    Gördüğümüz, tanık
    olduğumuz olaylarda birçok ortak nokta var öne çıkan: Birincisi,'katliam gibi
    kaza' kurbanlarının Kürt, ağırlıkla kır yoksullarından oluşmasıdır... İkincisi,
    yaşamak için ucuz iş güçlerini satmak zorunda bırakılan, bunun için yollara
    düşen yurtsuzlar; yani varlıkları ellerinden alınmış göçebe insanlardır...
    Üçüncüsü, herbiri benzer biçimde ve benzer araçlarla yaşamını yitirmiştir. Aşırı
    yoksulluk ve olanaksızlık; onlarca insanın, kadınlı, çocuklu ailenin bir tek ve
    son derece sağlıksız taşıta binmesini zorunlu kılmış ve bu da toplu ölümlere yol
    açmıştır... Dördüncüsü, tüm bunların sorumlusu devlettir.

    Evet, neden
    hep yoksullar ölür? Yoksullar neden görülmez? Linç çemberindeki fındık işçisi,
    tarladaki ırgat, beton döken, harç karan amele neden bilinmez? Ve neden, bunca
    acıya, trajediye rağmen satırbaşlarında kalır her şey... Her şey uçup gider.
    Soran olmaz; sorunlarına eğilen, çözüm bulan, bulmaya çalışan...

    * *
    *

    Zorluklar büker bellerini, birde ilgisizlik... Özgürlük/güzellik
    kavgası yürüten ütopya sahipleri, hümanistler de sormaz kendilerini... Emekleri
    daim, hayatları kısa, 'mevsimlik' olan bu kır yoksulu gezgin/göçebe insanları
    sevdikçe/ayrımsız sahiplendikçe güzelleşir her şey, her şey anlamını bulur.
    Siyaset, örgüt 'varlık'laşır. Gittikçe, gezdikçe, naylon çadırlarının konuğu
    oldukça, ölen, parçalanan yoksul bedenlerin yaralarını sardıkça/sarabildikçe,
    zorluklarını paylaştıkça, sorunlarına çözüm buldukça/aradıkça; hayatları da
    emekleri gibi daim olabilir ancak...

    Bir de, alınlarındaki ve
    ellerindeki derin izlerin anlamını okudukça, saygı duydukça... Ve bir de onlar,
    o mevsimlik ömürlerini bile linç tehdidi altında yaşamak durumunda kalan
    yoksullar, yoksul kadın ve çocuklar, bizleri affettikçe, bürokratik,
    yabancılaşmış pratiğimizin özeleştirisini görebildikçe.

  • Veysi Dino Dildar
    Veysi Dino Dildar

    08.05.2007 - 20:02

    slaw heval
    em hertım usa dıbejın
    BIJİ AZADİ BIMRE BINDESTİ
    pışti şevén teri ronahi té

Toplam 8 mesaj bulundu