Alpaslan Akdağ Adlı Üyenin Nedir Yazıları - A ...

  • can dostum

    22.12.2011 - 12:33

    aaahhh
    yazgımın
    armağanı
    can dostum!
    bilsen, nasıl kanar yeniden
    her sabah çoğalarak yeniden
    ruhumu kemiren, bu arsız yara...

  • dost

    22.12.2011 - 12:32

    aaahhh
    yazgımın armağanı can dostum!
    bilsen, nasıl kanar yeniden
    her sabah çoğalarak yeniden
    ruhumu kemiren, bu arsız yara.....

  • Kerbela ağıtları ve deyişleri

    21.12.2011 - 22:11

    ________ömrümce beladan ıraktım
    ________ölüm, beni kerbela’da buldu…...

  • kerbela

    21.12.2011 - 22:10

    ________ömrümce beladan ıraktım
    ________ölüm, beni kerbela’da buldu…..

  • ben

    20.12.2011 - 10:25

    bencilliğin başlangıç meridyeni...

  • ben

    20.12.2011 - 10:24

    söze, ben ile başlamak, en büyük kibirdir...
    anonim

  • devran

    24.11.2011 - 16:23

    dünya döner, kendi kavlince
    böyle buyrulmuş ol kitapta ferman
    ve devran döner, ağır
    oysa ki;
    dönmez gidenler
    bilinmez yazgısının ardına
    düşmüş
    gidenler.....

  • düş

    24.11.2011 - 16:21

    düş/erken ölür enkaz altlarında
    uzaklarda kalır el/van kokusu
    haritadan silinmiş bir ‘hayalet kent’i düşer ajanslar
    iri puntolarda kod adı erciş…

  • ayna

    23.11.2011 - 15:07

    aynalar değil, güzel kardeşim
    ölçeği küçültülmüş bir zelzeledir
    sahtekarlığımızı deşifre eden!

  • çirok

    23.11.2011 - 08:51

    ısrarlarımız karşısında dedemin' çirok mirok bilmezım, bilsem de sölemezım! ' dediği ve çok sonradan anlamının masal/hikaye olduğunu öğrendiğim ilk kürtçe kelimedir...

  • dağ

    21.11.2011 - 15:10

    dağlara sis yaraşır...

  • şiir

    17.11.2011 - 15:56

    şiir, şeytanın şarabıdır...
    st.agustine

  • hatır

    02.11.2011 - 11:07

    Düş Ülke’nin sıtması tutmuş beni ve künyem ayrılık
    Dilimin kimliği yok, uyruğum nedir bilmiyorum!
    Eski bir sandala sığınarak gecenin buhranından
    Yollara çıkıyorum düşlenen cennetin gül hatırına...

  • çalmak

    02.11.2011 - 11:05

    güzel olan ne varsa, ıskaladığımız
    çaldığımızdır aslında!
    dirhem
    dirhem
    hayatımızdan…

  • Araf

    28.10.2011 - 11:50

    ahirette, cennet ve cehennem arasında bir yer olmasıyla beraber
    mısralarımda kullanmayı sevdiğim güzel bir kelime...

  • diyarbakır

    06.05.2011 - 12:05

    Diyarbakır...

    mehmet altan'ın deyimiyle;

    Nar ağaçlarının, dar sokakların, fıskiyeli avluların, her mevsim için başka başka penceresi olan konakların, hanların, kervansarayların, kiliselerin, surların, köprülerin, camilerin şehri.

    Dicle’nin oğlu, medeniyetlerin anası, Mezopotamya’nın muhafızı.

    Yoksul bebeklerin, öfkeli gençlerin, kederli kadınların, güngörmüş ihtiyarların, acının, işkencenin, taziye evlerinin, cenaze alaylarının, Kürtçenin şehri.

    Şehir-i kadim...

  • 6 mayıs 1972

    06.05.2011 - 10:55

    deniz gezmiş,
    yusuf arslan
    ve hüseyin inan'ın haksızca idam edildigi ve
    egemenlerin utanç hanesine yazılmış kara bir günün celladi tarihi...

  • ayrılık

    29.04.2011 - 16:48

    çıkılan her yol
    gebedir
    el değmemiş ayrılıklara...

  • 12 eylül

    28.04.2011 - 11:07

    İhtilal Mağduru Tebessüm

    cehennem kanatlı düşlerin kıyısında
    azılı cellatların iri kıyım elleri
    kıvrımları fersiz tenimizde sınar
    gün görmemiş işkencelerini, vardiyalarda.
    çekilmiş namluların metal sesine uyanır ve sonra
    bir nazlı seher ki, kınında suskun
    ecelin sıtmalı korkusu
    gezinir avlumuzda, çakırkeyif
    boşalır kanlı meydanlar, birdenbire
    ses kesilir
    söz yankılanır
    şimşek çakımında yırtılır şafak…

    dilinde, intikam saklıdır engereğin!
    kollar avını, çatallı dişleriyle
    gömülür kuşluk vaktinde, salâsız
    filinta yürekli gülendam bir yiğit
    gencecik yiğitler ki;
    çatılmış kaşlarında, dilsiz bir isyan
    dudağında iffetli bir gülüş, alaysı
    ve esmer teninde yuvalanmış
    şarapnel parçaları
    emperyal menşeili...

    pervasız kanattığımız şu marazlı topraklar
    yürütülmüş dağlar gibi
    yitip gidecek ayak altlarımızdan, yakındır
    yazgımızın son mührü, fermansız ölüm
    bir fedai narasıyla çekip te restini
    savuracak siyanür soluğunu, ağır
    savuracak,
    sabah poyrazlarının ipek uğultusunda
    dağlara-taşlara
    kurtlara-kuşlara fısıldayarak adını
    ve dipsiz
    ve keskin, bıçak sırtı uçurumlara
    rehin bırakarak simsiyah gölgesini…

    aldanma suskumuza ey dılo!
    bağırsam, sığmaz bendine avazım
    av/ucunda yastığımız kanar her gece
    ve mülteci yıldızlar düşer, nam-ı süreyya
    şehla nazarların dokunur büyüsü
    uzaklarda
    taaa uzaklarda
    sonsuz karanlığın kır/aç koynunda
    g/öçlerden viran olmuş
    satılık bir köy’e…

    kaç mevsim geçti, unuttuk ayaküstü
    aşk’larımız vardı,
    üzerine titrenmiş gül tadında
    saklı bir mücevherdi sanki, ürkek güvercin
    gülemiyorsak;
    kopartılan
    dişlerimizin
    utancındandır.
    kim çaldı dudaklarımızdan, söyle?
    hangi hırsız eniği?
    o ihtilal mağduru şen tebessümlerimizi...

    2011/

  • eylül

    21.04.2011 - 10:19

    kurutulmuş hazan mevsiminden bir ay eylül.hüzün ayı.ölüm ve ayrılıkların kol gezdiği bir salgın.hayatların ansızın kılıçla tam ortasından yarılıp ölüme terk edilişi. darbecilerin cirit attığı,jurnalciliğin meslekten sayıldığı ve beşi bir yerdelerin kızıl kanları tertemiz toprağa bulaştırdığı kanlı bir örtü eylül. geç gelip erken giden sevgili.bıyıkları terlememiş civanların nazenin tenlerinde otuz iki tekmili birden gün/ güneş yüzü görmemiş işkencelerin pervasızca denenmesidir eylül.oysa sırıtan yüzlerinizi süsleyen alçakça kahkahalarınızdı en çok korktuğumuz…

  • diyarbakır

    14.04.2011 - 16:05

    Diyarbakır
    Diyarbakır, Yukarı Mezopotamya da yaşayan çeşitli uygarlıkların etkileşim alanında yer alması nedeni ile tarihin her döneminde önemini korumuştur. 1946 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından Bismil, Silvan, Ergani yörelerinde yaptırılan araştırmalarda Paleolitik (Yontma Taş Çağı) döneme ait çakmak taşından yapılmış bazı aletler bulunmuştur. Çayönü höyükte yapılan kazılarda çıkan buluntular ise Neolitik (Yeni Taş Çağı) dönemin varlığını kanıtlamaktadır. Birkleyn Mağarası ve Eğil Kalesi’nde bulunan stel ve kitabelerde Asurlular’dan kalan eserler arasındadır. Arkeolojik alanların yanı sıra kentin geçmiş kimliğini simgeleyen ve dünyanın sayılı savunma yapıları arasında yer alan surlar da Diyarbakır tarihinin önemli belgelerindendir.
    Yüzölçümü 15355 kilometrekare olan Diyarbakır’ın tarım topraklarının büyük bir kısmında kuru tarım yapılmakta ve nadas uygulanmaktadır. 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı geçici sonuçlarına göre il nüfusu 1364209’dur. Merkez ilçenin yanısıra Bismil, Çermik, Çınar, Cüngüş, Dicle, Eğil, Ergani, Hani, Harzo, Kocaköy, Kulp, Lice ve Silvan Diyarbakır’ın ilçeleridir.
    Güneydoğu Anadolu’nun ikinci büyük kenti olan Diyarbakır, Eski ve Yeni Kent olmak üzere iki kesimden oluşur. Eski Diyarbakır surlarla kuşatılmış olup, dört kapalı bu surlar Anadolu’da ayakta kalan benzer yapıların en büyüğü ve en sağlamıdır. Kentin önemli tarihi yapıları bu surlar içindedir. Cumhuriyet döneminde planlı olarak surların dışında kurulan Yeni Kent ise, iki yanı ağaçlandırılmış caddeleri, müstakil evleri, parkları, resmi binaları ve büyük otelleri ile modern bir kent görünümünde olup, Eski Kent’le tezat oluşturmaktadır. İlin en önemli akarsuyu Dicle’dir.
    Dağlık Doğu Anadolu ile Mezopotamya düzlükleri arasında bir geçiş kuşağı üstünde bulunduğundan eskiden beri önemli kervan yollarının buluştuğu bir kavşak noktası olan Diyarbakır, günümüzde de Diyarbakır-Elazığ, Diyarbakır-Şanlıurfa, Diyarbakır-Mardin ve Diyarbakır-Bitlis gibi önemli karayollarının güzergahı üzerinde bulunmaktadır. Demiryolu 1935’te ilin merkezine ulaşmış, daha sonra il sınırları dışına çıkarak Kurtalan’a kadar uzanmıştır. Diyarbakır’ın hava ulaşımı yoluyla da Türkiye’nin büyük kentlerine bağlantısı vardır.
    Ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa bağlı olmakla birlikte, büyük girişimcilik potansiyeline sahip olan Diyarbakır, Gaziantep’in ardından bölgenin ikinci sanayi merkezidir. Ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa bağlı olmakla birlikte, büyük girişimcilik potansiyeline sahip olan Diyarbakır, Gaziantep’in ardından bölgenin ikinci sanayi merkezidir. Kalkınmada birinci derecede öncelikli iller arasında bulunan Diyarbakır’da küçük sanayi sitesi vardır. Bölgede geleneksel sanayi dallarının merkezi olan ve Bölge sanayiinde üretim ve pazarlama kapasitesini arttırmanın yanında; yem, et ve et ürünleri sanayilerine yönelmektedir.
    DİYARBAKIR KALESİ VE SURLARI
    Surların kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte, İ.S. 349 yılında Roma İmparatorlarından II. Constantinus zamanında kentin etrafının surlarla çevrilerek kalenin güçlendirildiği bilinmektedir. Diyarbakır Kalesi, 'Dış Kale' ve 'İç Kale' olmak üzere iki ana kısımdan meydana gelmiştir. Dış kale surlarının uzunluğu 5 km’den fazladır. Dış Kale, Dağ Kapı (kuzey) , Urfa Kapı (batı) , Mardin Kapı (güney) ve Yeni Kapı (doğu) olmak üzere dört kapı ile dışarıya açılır. Dış Kale’nin kuzeydoğu köşesinde ayrı bir sur ile çevrili İç Kale bulunmaktadır. İç Kale’de, Virantepe diye adlandırılan tepe üzerinde gerçekleştirilen kazılarda 13.yüzyılın başına ait bir Artuklu Sarayı ortaya çıkarılmıştır. Diyarbakır Kalesi üzerinde yer alan yazıtlar bize, kentin, Roma İmparatorluğu’ndan Osmanlı İmparatorluğu’na kadar olar tarihsel sürecinin belgelerini sunar. Yazıtlarla birlikte yer yer karşımıza çıkan kabartmalarda her dönemin estetik anlayışını ortaya koymaktadır.

    DİYARBAKIR ULU CAMİİ
    Türkiye’nin en eski camilerinden biridir. Saint Thoma kilisesine, çeşitli dönemlerde yapılan eklemelerle camiye çevrildiği bilinmektedir. Tarih boyunca pek çok değişikliğe uğramış olan camii kesme taştan inşaa edilmiş olup büyük ve gösterişli bir yapıdır. Diyarbakır Ulu Camii, planının yanı sıra bezemeleri ve mihrabı, şadırvanı, minaresi gibi mimari unsurları ile de Anadolu mimarisinde önemli bir yer tutmaktadır.

    FATİH PAŞA CAMİİ
    Şehrin doğusunda yar alan yapı 1516-1520 yılları arasında Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Diyarbakır’daki ilk Osmanlı camisidir. Kurşunlu Camii diye de anılan eser, renkli (siyah-beyaz) kesme taştan inşaa edilmiştir. Çinilerle kaplı iç duvarlarının yanı sıra mihrab ve mimberi bezemeleri ile dikkati çeken bölümlerdir.
    MELEK AHMET PAŞA CAMİİ
    Urfa Kapı yakınında yer alan cami, 1587-1591 yılları arasında Melek Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Renkli kesme taştan (siyah- beyaz) inşaa edilen yapının iç mekanı 16.yüzyıl Osmanlı çinileri ile bezelidir.
    NEBİ CAMİİ
    Harput Kapısı yakınında yer alan yapının yapım tarihi bilinmemekle birlikte, Akkoyunlular tarafından inşa edildiği düşünülmektedir. Osmanlı döneminde de bazı eklemeler yapılan eserin yapımında kesme taş kullanılmış olup içi zengin çinilerle bezenmiştir.
    SEFA CAMİİ
    Şehrin kuzeybatısında yer alan cami 15. yüzyılda inşaa edilmiştir. Nesih ve Kufi yazılarla süslü olan minaresi taş işçiliğinin en güzel örneklerini yansıtmaktadır. Ayrıca yapının iç mekanı çinilerle süslüdür.
    ŞEYH MUATTAR CAMİİ
    Şehrin ortasında yer alan bu cami, 1500 yılında Akkoyunlu Sultanı Kasım Padişah tarafından inşaa ettirilmiştir. Bu nedenle Kasım Padişah Camii diye de anılmaktadır. Yapının en ilginç bölümü minaresidir. Diyarbakır’daki minarelerin hiçbirine benzemeyen bu ilginç minare dört sütun üzerine oturmaktadır.
    MESUDİYE MEDRESESİ
    1198 yılında Artuk Melikül Mesut Kutbudin Ebu Muzaffer Sokman zamanında inşaa edilmiştir. Kesme taştan iki katlı olarak inşaa edilen yapı taş işçiliğinin güzel örneklerini barındırmaktadır.
    CAHİT SITKI TARANCI MÜZESİ
    Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğduğu ev, Kültür Bakanlığı tarafından satın alınmış ve 1973 yılında müze olarak hizmete açılmıştır. Müzede 19.yüzyıl Diyarbakır yaşantısını canlandıracak etnografik malzemeler ile yazara ait özel eşyalar, fotoğraflar ve belgeler sergilenmektedir.
    DELİLER HANI
    Hüsrev Paşa tarafından 1527 yılında inşaa ettirilmiştir. Yapım malzemesi olarak renkli kesme taş (siyah-beyaz) kullanılan han İki katlıdır. Her yıl İslâm ülkelerinden Hicaz’a gitmek üzere bu handa toplanan hacı adaylarını eşlik edecek delillerin (rehber, kılavuz) burada kalmaları nedeniyle, halk tarafından Deliler hanı olarak adlandırılmaktadır. Yapı, restore edilerek 120 yataklı turistik, modern bir otel olarak hizmete açılmıştır.
    MALABADİ KÖPRÜSÜ
    Diyarbakır-Batman karayolu üzerinde, iki ilin sınırında, Batman Çayı üzerinde yer alan muhteşem bir Artuklu eseridir. Yazıtından, 1147-1148 tarihinde Artukluoğullarından Timurtaş Bin İlgazi tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Anadolu’daki taş kemerli köprüler içinde kemeri en geniş olan bu köprü, suyun iki yakasını düz bir çizgi üzerinden değil kırıklar yaparak birleştirmektedir. Kemerin iki yanında kervan ve yolcular için yapılan iki barınak odasına köprünün üzerinden inilmektedir.

    DİYARBAKIR'DA EL SANATLARI
    Diyarbakır’ın geleneksel el sanatları arasında kuyumculuk, ipekçilik ve bakırcılık önemli yer tutmaktadır. Kentte uzun bir geçmişi olan kuyumculuk günümüzde de önemini korumaktadır.
    Gümüş işlemeli nalın ve çekmeler, kişniş gerdanlık ve hasır bilezik Diyarbakır kuyuculuğuna özgü örneklerdir. İpek böcekçiliği ise Merkez, Kulp, Silvan, Lice ilçelerinde yapılmakta olup, ipekli kumaşlar, mendiller ve puşular ilginç örnekleri oluşturmaktadır. Çömlekçilik, saraçlık, keçecilik, kilim, cicim, heybe dokumacılığı, işlemeli peşkir, peştamal ve halı dokumacılığı İl’in diğer el sanatlarını oluşturmaktadır.

  • doğu

    07.04.2011 - 09:21

    doğu'sundayız
    bu kanayan coğrafyanın
    işte o yüzden her sancılı şafakta
    gündoğumu ilk bizim yüzümüze çarpar...

  • Amed

    17.02.2011 - 11:46

    sözlük anlamı ile diyarbekir' in eski ismi...
    bana göre; yerim,yuvam,yurdum içimde yangın yeri...
    her türlü kahrına rağmen, genede sevdasından vazgeçilmeyen esrarlı şehir...
    'beni sevmek, azap verir insana' diyen büyülü ve bereketli topraklar...
    dicle ve fırat'ın öz annesi...

  • kirlenme yarışı

    08.09.2009 - 08:53

    bütün renkler hızla kirleniyordu
    birinciliği beyaza verdiler....özdemir asaf

Toplam 57 mesaj bulundu