ÖZGEÇMİŞ
1975 Diyarbakır Çermik nüfusuna kayıtlı. İlk- orta ve lise öğrenimini aynı yerde tamamladı. 2002 Yılında Dicle Üniversitesi Çermik Meslek Yüksek Okulu Büro Yönetimi ve Sekreterlik Bölümü, 2006’da ise Anadolu Üniversitesi İşletme Fa ...
ÖZGEÇMİŞ
1975 Diyarbakır Çermik nüfusuna kayıtlı. İlk- orta ve lise öğrenimini aynı yerde tamamladı. 2002 Yılında Dicle Üniversitesi Çermik Meslek Yüksek Okulu Büro Yönetimi ve Sekreterlik Bölümü, 2006’da ise Anadolu Üniversitesi İşletme Fa ...
© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Alpaslan Akdağ Nedire Yazılan Yorumlar Sayfası
22 Şubat 2025 Cumartesi - 12:02:31
sanat
28.11.2019 - 22:55Zaman; çiçeklere, börtü-böceklere, soysuzlara methiyeler dizme zamanı değil, zulmün acıtan parametrelerini, hayatın bütünsel boyutunu ve haksızlığın çıplak suretini yazınla/şiirle yüzlere çarpma zamanıdır. Sanat, bunun için vardır...
hakikat
31.05.2015 - 00:26yaşamak, kalp ve nabız vuruşunun sayısal çokluğuyla değil hak ve hakikatin daimi arayışıyla anlam kazanır...
kavga
17.08.2012 - 09:35İlk Yumruk
ilk yumruğu ben yedim her kavgada
ilk kaçan
ben değildim
yeminler olsun ki
şu kanlı meydanlar şahidimdir!
2001/
Alpaslan Akdağ
dert
14.08.2012 - 14:14Dertlerini sev, çünkü sen yaşadıkça onlar eşiğini terk etmeyecektir!
iktidar
14.08.2012 - 14:12İktidarların ilk icraatı, muhalif sesleri hadım etmektir...
sevmek
03.08.2012 - 13:22SEVMEK İLAÇTIR YARAMA VE BİR LOKMA EKMEKTİR...
ilham
03.08.2012 - 12:04İlham, beynin kıvrımlarından, kalbin kılcallarına doğru döşenmiş fay hatlarıdır...a.akdağ
yumruk
16.07.2012 - 11:13İlk Yumruk
ilk yumruğu ben yedim her kavgada
ilk kaçan
ben değildim
yeminler olsun ki
şu kanlı meydanlar şahidimdir!
2001/
aşkta sadakat
28.05.2012 - 14:04Sadakat Manifestosu
bütün
hurilerini
haram
kıldım
nefsime
yeryüzünün
biri hariçti...
2001/
Alpaslan Akdağ
kavga
10.05.2012 - 09:49Kavgalarda Yenilmek
kavgada yenilgiyi
kavgadan kaçmaya tercih ederim
yenilgi
güçsüzlüktür belki
ama kavgadan kaçmak
korkaklık değil de nedir?
1996/
Alpaslan Akdağ
hayat?
17.04.2012 - 13:44Yaşamın Özeti
hayatımız
çetrefil t/uzakların itinayla döşendiği
çift şeritli bir yoldur;
doğumla gelir insan
ve gider;
ağır
aksak
adımlarla
z/amansız bir ölüme…
1999/
şu an ne dinliyorum
17.04.2012 - 10:24özer ürün/ melle isa...
şiirsel anlatım
02.04.2012 - 14:34Şiir; az, özlü, damıtılmış membalardan kristalize edilmiş sözlerle, anlamın engin deryasında yüklü gemileri ustaca yürütmektir.
Her güzel şiir, çağlarının, devirlerinin insani bir soluğudur ve yalnızca, hırçın atların alaca toynaklarıyla çiğnenmemiş o bakir toprakların koynunda filizlenir katıksız ve sevda kokulu şiir tohumları…
Biz şiiri karnımız doysun diye değil ruhumuzu doyursun diye yazdık. Ki “tüm meslekler yıpratır ama şairlik müstesna” der eskiler. Çünkü şair midesi için değil kendisinin ve tüm yaralı/örselenmiş/ötekileştirilmiş ruhların sağaltılması, yüceltilmesi ve aydınlatılması için çalışır, çalışmalıdır…
Şiir kalesinin soylu duvarları öyle ince ve öyle özenle döşenmelidir ki, tuğlalardan herhangi birinin çekilip alınmasıyla duvarın yıkılması nasıl kaçınılmaz ise, mısralardan birinin şiirin tam ortasından çekilip alınması ile de şiir/eser öylece bozulmalıdır. Güçlü, y/etkin ve olgun bir şiirin altın kuralıdır bu.
Şair kendini savunmaz, şiiri savunur. Kelamın büyüsünü ustaca bir kurguyla kullanmak ve oluşturulan kelimeler kuyusundan gelecek kuşaklara/ardıllara içilebilecek arı-duru- buzul sulardan avuç içi kadar bile olsa sunabilmek gayesiyle çırpınmaktır. Harflerin sarraflığıdır belki, bulutlardan süt sağmaktır birazda..
Şiir; hayal deryasının kuytuluklarında sosyal-ekonomik-siyasi olayların örselenmiş/ hırpalanmış ruhumuzdaki kesik yaraların dikiş tutmaz izlerini, ilhamın büyüsünden ve katıksız sevdaların kucaklar dolusu mutluluğundan, kederlerin, ayrılığın, zorbalığın ve yoksulluğun inançlı ve körpe ruhlarda açtığı derin kesiklerden, kırılmalardan ve yaralardan izler taşımalıdır.
Doğru işleri takdir edebilmenin yanında Şairin muhalif bir duruşu olmalı. Postmodern zamanın şu kaypak ve albenili zemininde; yerlere düşmeden, el etek öpmeden, onurundan ve özgünlüğünden asla ödün vermeden, hep sorgulamalı, aramalı, gediğine eksik konulmuş bir taş/söz/cevap var ise onu bularak ısrarla yerine koymaya çalışmalıdır…
Dil şairin ekmeğidir. S/öz suyudur, tuzudur. Toplumun asla yüz vermeyeceği, günübirlik, lümpen, entel, yozlaşmış ve müstehcen kelimelere şair kesinlikle yüz vermemeli. kalıcı, yılların acımasızlığına ve mimlenmişliğine direnebilecek has kelimeleri bilge bir telkari titizliğiyle, ustalıkla işlemeli ve onu insan/toplum yararına kullanmalıdır.
Öykünmek, körü körüne bir taklit değil; yerelden ulusala, ulusaldan evrensele ulaşabilmenin beyindeki/yürekteki ilk kıvılcımlarıdır. Edebiyatın kadim, sonsuz ve derin okyanusunda boğulmamak için çırpınan her genç kalem, bir deniz fenerine rastladığında kulaçlarını ve yönünü o tarafa doğru çevirir. Kaçınılmaz bir gerçekliktir bu. Aslolan o uzak deniz fenerine ulaştıktan sonrasıyla yetinmeyip, kendi gideceği yönü, mesafeyi ve muhtemel riskleri hesaplayabilmek ve ona göre denenmemiş özgün/yalın/rasyonel bir rota çizebilmektir. Sonrasında kaleme alacağı her yeni şiirini bir önceki şiirinden daha olgun bir tatla okuyucularına sunabilmek için…
Zorlu bir arayıştır şiir. Ham sözü olgun bir meyva tadına varana dek sabırla işleyerek ona sonsuz edebi değerler katma sanatıdır. Kelimelerin ardınca yalınayak koşmak ve sözün kör karanlık kuyusundan iğneyle su taşımaktır susuz bozkırlara. Hayatımızdaki nice sorulara yanıt verebilmenin, haksızlıklardan ve zorbalıklardan korkusuzca hesap sorabilmenin, yapılan bireysel yanlışlıklara göz yumulmuşsa eğer özeleştiri yapıp hesap verebilmenin, sorgulamanın, ideal bir dünyanın tesisi için yeni yol/yöntem ve arayışların ardına düşme isteğidir…
Bir şairin sevdiklerine verebileceği en güzel armağanı şiiridir. Her kim ki insanlık kalesinin o soylu/kadim duvarlarına bir tuğla koymuş ise, ona önyargılardan arındırılmış bir saygı duymak lazım. Sağlam bir şiiri var eden okurunun ona biçtiği değer ve okurken ondan aldığı edebi haz ile ölçülür. Duygusuz, şoven, kurgusuz, basit, kuru laf canbazlığını, günü birlik aşklarını, hayvani içsel dürtülerini ve ucuz söz oyunlarını şiir diye kitlelere (egemen medyanın da emsalsiz desteğiyle) cilalayarak sunanlar, şimdiden edebi mezarlıktaki kimsesizler bölümünden bir yer ayartsın kendine…
Gözlerimizi, kulaklarımızı ve bireysel algılarımızı tersyüz ederek beynimizin kıvrımlarına “usta” diye gösterilen/dayatılan/sokulan nice şair müsveddesi var ki, zamanla adı bile hatırlanmaz olmuştur. Çok yazmak bir ölçüde şairin üretkenliğine işaret edebilir. Ancak; çok söz bazen de anlamı/konuyu/temayı sıradanlaştırabilir. “Sözün fazlası molozdur.” kavlince az söz, az şiir, ama öz ve mükemmel bir şiirin peşinden koşmalıdır şair. Bu yaklaşımı edebi kısırlık olarak görmek isteyenler, bozuk plak gibi aynı nakaratları allayıp süsleyerek piyasaya sürerek üretken olduğunu varsayanlar, Ahmed Arif’ten ders almalılar biraz. Kendine has kokusunu en sert rüzgarlara bile direnerek, gelecek kuşaklara/yarınlara tüm zorluklara/badirelere/yasaklamalara rağmen taşımıştır O. Her şiir soyludur ve insanlık için önemli bir yapı taşıdır. Yazmak bu sebeple elzemdir…
Şair yalnız doğar, yalnız ölür.Yalnızlık silinmez/kaçınılmaz kara bir leke gibi yapışmıştır ve yazılmıştır alnına. Kalabalıklar içinde bile hep yalnızlık sancısı çeker. Yaşamına anlam katan sevdikleri/değerleri/halkı/umudu da olmasa hepten çıldıracaktır O. Yalnızlık şiirin iksiridir. kalabalığı gürültüyü, yarışa sürülmüş deli taylar/tazılar gibi koşuşturmacayı, kaosu, hengâmeyi sevmez. Dinginliği, huzuru ve sessizliği sever. Mısraların otantik kokusu Şehirlerde değil, görkemli dağlardan esen hoyrat rüzgarların doğal serinliğinde hissedilebilir ancak ve şiir dokunulmamış/sürülmemiş körpe topraklarda serpilir uç verebilir ancak…
Halkın yalın diliyle söz tarlasını harman yerlerine yığarak, kelimeleri usulca toplayıp buğdayın una çevrilişidir biraz da. Dolambaçlı, çetrefil ve zifiri karanlık bir yolda el yordamıyla yürümeye çalışmak cesaret ister ve bu yiğit şairlere has bir tutumdur. Çünkü o toplumun el feneri, halkının yorgun/umutsuz/ve öfkeli gözlerinin yaşamsal ışığıdır…
2012/
şiirsel anlatım
02.04.2012 - 14:34Şiir; az, özlü, damıtılmış membalardan kristalize edilmiş sözlerle, anlamın engin deryasında yüklü gemileri ustaca yürütmektir.
Her güzel şiir, çağlarının, devirlerinin insani bir soluğudur ve yalnızca, hırçın atların alaca toynaklarıyla çiğnenmemiş o bakir toprakların koynunda filizlenir katıksız ve sevda kokulu şiir tohumları…
Biz şiiri karnımız doysun diye değil ruhumuzu doyursun diye yazdık. Ki “tüm meslekler yıpratır ama şairlik müstesna” der eskiler. Çünkü şair midesi için değil kendisinin ve tüm yaralı/örselenmiş/ötekileştirilmiş ruhların sağaltılması, yüceltilmesi ve aydınlatılması için çalışır, çalışmalıdır…
Şiir kalesinin soylu duvarları öyle ince ve öyle özenle döşenmelidir ki, tuğlalardan herhangi birinin çekilip alınmasıyla duvarın yıkılması nasıl kaçınılmaz ise, mısralardan birinin şiirin tam ortasından çekilip alınması ile de şiir/eser öylece bozulmalıdır. Güçlü, y/etkin ve olgun bir şiirin altın kuralıdır bu.
Şair kendini savunmaz, şiiri savunur. Kelamın büyüsünü ustaca bir kurguyla kullanmak ve oluşturulan kelimeler kuyusundan gelecek kuşaklara/ardıllara içilebilecek arı-duru- buzul sulardan avuç içi kadar bile olsa sunabilmek gayesiyle çırpınmaktır. Harflerin sarraflığıdır belki, bulutlardan süt sağmaktır birazda..
Şiir; hayal deryasının kuytuluklarında sosyal-ekonomik-siyasi olayların örselenmiş/ hırpalanmış ruhumuzdaki kesik yaraların dikiş tutmaz izlerini, ilhamın büyüsünden ve katıksız sevdaların kucaklar dolusu mutluluğundan, kederlerin, ayrılığın, zorbalığın ve yoksulluğun inançlı ve körpe ruhlarda açtığı derin kesiklerden, kırılmalardan ve yaralardan izler taşımalıdır.
Doğru işleri takdir edebilmenin yanında Şairin muhalif bir duruşu olmalı. Postmodern zamanın şu kaypak ve albenili zemininde; yerlere düşmeden, el etek öpmeden, onurundan ve özgünlüğünden asla ödün vermeden, hep sorgulamalı, aramalı, gediğine eksik konulmuş bir taş/söz/cevap var ise onu bularak ısrarla yerine koymaya çalışmalıdır…
Dil şairin ekmeğidir. S/öz suyudur, tuzudur. Toplumun asla yüz vermeyeceği, günübirlik, lümpen, entel, yozlaşmış ve müstehcen kelimelere şair kesinlikle yüz vermemeli. kalıcı, yılların acımasızlığına ve mimlenmişliğine direnebilecek has kelimeleri bilge bir telkari titizliğiyle, ustalıkla işlemeli ve onu insan/toplum yararına kullanmalıdır.
Öykünmek, körü körüne bir taklit değil; yerelden ulusala, ulusaldan evrensele ulaşabilmenin beyindeki/yürekteki ilk kıvılcımlarıdır. Edebiyatın kadim, sonsuz ve derin okyanusunda boğulmamak için çırpınan her genç kalem, bir deniz fenerine rastladığında kulaçlarını ve yönünü o tarafa doğru çevirir. Kaçınılmaz bir gerçekliktir bu. Aslolan o uzak deniz fenerine ulaştıktan sonrasıyla yetinmeyip, kendi gideceği yönü, mesafeyi ve muhtemel riskleri hesaplayabilmek ve ona göre denenmemiş özgün/yalın/rasyonel bir rota çizebilmektir. Sonrasında kaleme alacağı her yeni şiirini bir önceki şiirinden daha olgun bir tatla okuyucularına sunabilmek için…
Zorlu bir arayıştır şiir. Ham sözü olgun bir meyva tadına varana dek sabırla işleyerek ona sonsuz edebi değerler katma sanatıdır. Kelimelerin ardınca yalınayak koşmak ve sözün kör karanlık kuyusundan iğneyle su taşımaktır susuz bozkırlara. Hayatımızdaki nice sorulara yanıt verebilmenin, haksızlıklardan ve zorbalıklardan korkusuzca hesap sorabilmenin, yapılan bireysel yanlışlıklara göz yumulmuşsa eğer özeleştiri yapıp hesap verebilmenin, sorgulamanın, ideal bir dünyanın tesisi için yeni yol/yöntem ve arayışların ardına düşme isteğidir…
Bir şairin sevdiklerine verebileceği en güzel armağanı şiiridir. Her kim ki insanlık kalesinin o soylu/kadim duvarlarına bir tuğla koymuş ise, ona önyargılardan arındırılmış bir saygı duymak lazım. Sağlam bir şiiri var eden okurunun ona biçtiği değer ve okurken ondan aldığı edebi haz ile ölçülür. Duygusuz, şoven, kurgusuz, basit, kuru laf canbazlığını, günü birlik aşklarını, hayvani içsel dürtülerini ve ucuz söz oyunlarını şiir diye kitlelere (egemen medyanın da emsalsiz desteğiyle) cilalayarak sunanlar, şimdiden edebi mezarlıktaki kimsesizler bölümünden bir yer ayartsın kendine…
Gözlerimizi, kulaklarımızı ve bireysel algılarımızı tersyüz ederek beynimizin kıvrımlarına “usta” diye gösterilen/dayatılan/sokulan nice şair müsveddesi var ki, zamanla adı bile hatırlanmaz olmuştur. Çok yazmak bir ölçüde şairin üretkenliğine işaret edebilir. Ancak; çok söz bazen de anlamı/konuyu/temayı sıradanlaştırabilir. “Sözün fazlası molozdur.” kavlince az söz, az şiir, ama öz ve mükemmel bir şiirin peşinden koşmalıdır şair. Bu yaklaşımı edebi kısırlık olarak görmek isteyenler, bozuk plak gibi aynı nakaratları allayıp süsleyerek piyasaya sürerek üretken olduğunu varsayanlar, Ahmed Arif’ten ders almalılar biraz. Kendine has kokusunu en sert rüzgarlara bile direnerek, gelecek kuşaklara/yarınlara tüm zorluklara/badirelere/yasaklamalara rağmen taşımıştır O. Her şiir soyludur ve insanlık için önemli bir yapı taşıdır. Yazmak bu sebeple elzemdir…
Şair yalnız doğar, yalnız ölür.Yalnızlık silinmez/kaçınılmaz kara bir leke gibi yapışmıştır ve yazılmıştır alnına. Kalabalıklar içinde bile hep yalnızlık sancısı çeker. Yaşamına anlam katan sevdikleri/değerleri/halkı/umudu da olmasa hepten çıldıracaktır O. Yalnızlık şiirin iksiridir. kalabalığı gürültüyü, yarışa sürülmüş deli taylar/tazılar gibi koşuşturmacayı, kaosu, hengâmeyi sevmez. Dinginliği, huzuru ve sessizliği sever. Mısraların otantik kokusu Şehirlerde değil, görkemli dağlardan esen hoyrat rüzgarların doğal serinliğinde hissedilebilir ancak ve şiir dokunulmamış/sürülmemiş körpe topraklarda serpilir uç verebilir ancak…
Halkın yalın diliyle söz tarlasını harman yerlerine yığarak, kelimeleri usulca toplayıp buğdayın una çevrilişidir biraz da. Dolambaçlı, çetrefil ve zifiri karanlık bir yolda el yordamıyla yürümeye çalışmak cesaret ister ve bu yiğit şairlere has bir tutumdur. Çünkü o toplumun el feneri, halkının yorgun/umutsuz/ve öfkeli gözlerinin yaşamsal ışığıdır…
2012/
ACEMİ
08.03.2012 - 10:52Acemistan
I-
bol keseden
bombalar yağardı yurdumun dağlarına
kimseler görmezdi bu haksızlıkları
oturup
ağlardım
çocuklar gibi…
II.
ummanın derinliklerinde unutulmuş
gömülü bir batık gibiyim
öylesine unutulmuş
öylesine yalnız
öylesine
öyle…
2001/
Ütopya Dergisi 2001-Sayı/2
bir türküdür yaşamak
21.02.2012 - 15:36'yaşıyor olmak
yalnızca nefes alıp vermekten
çok daha büyük bir çabayı gerektirir' pablo neruda
cinayet
17.02.2012 - 15:01bir cinayet mahallinde suçüstüyüm sevgili!
aşk
17.02.2012 - 14:09'Aşk iki şehirlidir;
senin kalbin ve sevdiğinin kalbi.
Bir şehir yanıyorken diğeri gül-gülistan ise o şehri tarumar etmeli...'
NECİP SALACAN
şair
12.01.2012 - 09:20şair; şiirin o soylu doruklarına ulaşmak için kendi yolunu/patikasını/poetikasını tırnaklarıyla kazıyandır...
şair
12.01.2012 - 09:20şair; şiirin soylu doruklarına ulaşmak için kendi yolunu/patikasını/poetikasını tırnaklarıyla kazıyandır...
köpek
06.01.2012 - 22:54...
artık
öldürsen talim olmaz
kuru ekmeğe
dişlerine
kan bulaşmış
bir köpek…
köpek
06.01.2012 - 22:52artık
öldürsen talim olmaz
kuru ekmeğe
dişlerine
kan bulaşmış
bir köpek…
yaşamın amacı
06.01.2012 - 22:50yaprağı olmayan ağacı
köküne kibrit suyu döküp yakmalı
onursuz
ve korkakça tüketilmiş bir hayatı
yaşanmış saymamalı hiç
saymamalı…
1997/
zulüm
28.12.2011 - 21:22zulme sessiz kalmak. zalime davetiyedir... a.akdağ
Toplam 57 mesaj bulundu