Alpaslan Akdağ Adlı Üyenin Nedir Yazıları - A ...

  • sanat

    28.11.2019 - 22:55

    Zaman; çiçeklere, börtü-böceklere, soysuzlara methiyeler dizme zamanı değil, zulmün acıtan parametrelerini, hayatın bütünsel boyutunu ve haksızlığın çıplak suretini yazınla/şiirle yüzlere çarpma zamanıdır. Sanat, bunun için vardır...

  • hakikat

    31.05.2015 - 00:26

    yaşamak, kalp ve nabız vuruşunun sayısal çokluğuyla değil hak ve hakikatin daimi arayışıyla anlam kazanır...

  • kavga

    17.08.2012 - 09:35

    İlk Yumruk

    ilk yumruğu ben yedim her kavgada
    ilk kaçan
    ben değildim
    yeminler olsun ki
    şu kanlı meydanlar şahidimdir!

    2001/

    Alpaslan Akdağ

  • dert

    14.08.2012 - 14:14

    Dertlerini sev, çünkü sen yaşadıkça onlar eşiğini terk etmeyecektir!

  • iktidar

    14.08.2012 - 14:12

    İktidarların ilk icraatı, muhalif sesleri hadım etmektir...

  • sevmek

    03.08.2012 - 13:22

    SEVMEK İLAÇTIR YARAMA VE BİR LOKMA EKMEKTİR...

  • ilham

    03.08.2012 - 12:04

    İlham, beynin kıvrımlarından, kalbin kılcallarına doğru döşenmiş fay hatlarıdır...a.akdağ

  • yumruk

    16.07.2012 - 11:13

    İlk Yumruk

    ilk yumruğu ben yedim her kavgada
    ilk kaçan
    ben değildim
    yeminler olsun ki
    şu kanlı meydanlar şahidimdir!

    2001/

  • aşkta sadakat

    28.05.2012 - 14:04

    Sadakat Manifestosu

    bütün
    hurilerini
    haram
    kıldım
    nefsime
    yeryüzünün
    biri hariçti...

    2001/

    Alpaslan Akdağ

  • kavga

    10.05.2012 - 09:49

    Kavgalarda Yenilmek

    kavgada yenilgiyi
    kavgadan kaçmaya tercih ederim
    yenilgi
    güçsüzlüktür belki
    ama kavgadan kaçmak
    korkaklık değil de nedir?

    1996/

    Alpaslan Akdağ

  • hayat?

    17.04.2012 - 13:44

    Yaşamın Özeti

    hayatımız
    çetrefil t/uzakların itinayla döşendiği
    çift şeritli bir yoldur;
    doğumla gelir insan
    ve gider;
    ağır
    aksak
    adımlarla
    z/amansız bir ölüme…

    1999/

  • şu an ne dinliyorum

    17.04.2012 - 10:24

    özer ürün/ melle isa...

  • şiirsel anlatım

    02.04.2012 - 14:34

    Şiir; az, özlü, damıtılmış membalardan kristalize edilmiş sözlerle, anlamın engin deryasında yüklü gemileri ustaca yürütmektir.

    Her güzel şiir, çağlarının, devirlerinin insani bir soluğudur ve yalnızca, hırçın atların alaca toynaklarıyla çiğnenmemiş o bakir toprakların koynunda filizlenir katıksız ve sevda kokulu şiir tohumları…

    Biz şiiri karnımız doysun diye değil ruhumuzu doyursun diye yazdık. Ki “tüm meslekler yıpratır ama şairlik müstesna” der eskiler. Çünkü şair midesi için değil kendisinin ve tüm yaralı/örselenmiş/ötekileştirilmiş ruhların sağaltılması, yüceltilmesi ve aydınlatılması için çalışır, çalışmalıdır…

    Şiir kalesinin soylu duvarları öyle ince ve öyle özenle döşenmelidir ki, tuğlalardan herhangi birinin çekilip alınmasıyla duvarın yıkılması nasıl kaçınılmaz ise, mısralardan birinin şiirin tam ortasından çekilip alınması ile de şiir/eser öylece bozulmalıdır. Güçlü, y/etkin ve olgun bir şiirin altın kuralıdır bu.

    Şair kendini savunmaz, şiiri savunur. Kelamın büyüsünü ustaca bir kurguyla kullanmak ve oluşturulan kelimeler kuyusundan gelecek kuşaklara/ardıllara içilebilecek arı-duru- buzul sulardan avuç içi kadar bile olsa sunabilmek gayesiyle çırpınmaktır. Harflerin sarraflığıdır belki, bulutlardan süt sağmaktır birazda..

    Şiir; hayal deryasının kuytuluklarında sosyal-ekonomik-siyasi olayların örselenmiş/ hırpalanmış ruhumuzdaki kesik yaraların dikiş tutmaz izlerini, ilhamın büyüsünden ve katıksız sevdaların kucaklar dolusu mutluluğundan, kederlerin, ayrılığın, zorbalığın ve yoksulluğun inançlı ve körpe ruhlarda açtığı derin kesiklerden, kırılmalardan ve yaralardan izler taşımalıdır.

    Doğru işleri takdir edebilmenin yanında Şairin muhalif bir duruşu olmalı. Postmodern zamanın şu kaypak ve albenili zemininde; yerlere düşmeden, el etek öpmeden, onurundan ve özgünlüğünden asla ödün vermeden, hep sorgulamalı, aramalı, gediğine eksik konulmuş bir taş/söz/cevap var ise onu bularak ısrarla yerine koymaya çalışmalıdır…

    Dil şairin ekmeğidir. S/öz suyudur, tuzudur. Toplumun asla yüz vermeyeceği, günübirlik, lümpen, entel, yozlaşmış ve müstehcen kelimelere şair kesinlikle yüz vermemeli. kalıcı, yılların acımasızlığına ve mimlenmişliğine direnebilecek has kelimeleri bilge bir telkari titizliğiyle, ustalıkla işlemeli ve onu insan/toplum yararına kullanmalıdır.

    Öykünmek, körü körüne bir taklit değil; yerelden ulusala, ulusaldan evrensele ulaşabilmenin beyindeki/yürekteki ilk kıvılcımlarıdır. Edebiyatın kadim, sonsuz ve derin okyanusunda boğulmamak için çırpınan her genç kalem, bir deniz fenerine rastladığında kulaçlarını ve yönünü o tarafa doğru çevirir. Kaçınılmaz bir gerçekliktir bu. Aslolan o uzak deniz fenerine ulaştıktan sonrasıyla yetinmeyip, kendi gideceği yönü, mesafeyi ve muhtemel riskleri hesaplayabilmek ve ona göre denenmemiş özgün/yalın/rasyonel bir rota çizebilmektir. Sonrasında kaleme alacağı her yeni şiirini bir önceki şiirinden daha olgun bir tatla okuyucularına sunabilmek için…

    Zorlu bir arayıştır şiir. Ham sözü olgun bir meyva tadına varana dek sabırla işleyerek ona sonsuz edebi değerler katma sanatıdır. Kelimelerin ardınca yalınayak koşmak ve sözün kör karanlık kuyusundan iğneyle su taşımaktır susuz bozkırlara. Hayatımızdaki nice sorulara yanıt verebilmenin, haksızlıklardan ve zorbalıklardan korkusuzca hesap sorabilmenin, yapılan bireysel yanlışlıklara göz yumulmuşsa eğer özeleştiri yapıp hesap verebilmenin, sorgulamanın, ideal bir dünyanın tesisi için yeni yol/yöntem ve arayışların ardına düşme isteğidir…

    Bir şairin sevdiklerine verebileceği en güzel armağanı şiiridir. Her kim ki insanlık kalesinin o soylu/kadim duvarlarına bir tuğla koymuş ise, ona önyargılardan arındırılmış bir saygı duymak lazım. Sağlam bir şiiri var eden okurunun ona biçtiği değer ve okurken ondan aldığı edebi haz ile ölçülür. Duygusuz, şoven, kurgusuz, basit, kuru laf canbazlığını, günü birlik aşklarını, hayvani içsel dürtülerini ve ucuz söz oyunlarını şiir diye kitlelere (egemen medyanın da emsalsiz desteğiyle) cilalayarak sunanlar, şimdiden edebi mezarlıktaki kimsesizler bölümünden bir yer ayartsın kendine…

    Gözlerimizi, kulaklarımızı ve bireysel algılarımızı tersyüz ederek beynimizin kıvrımlarına “usta” diye gösterilen/dayatılan/sokulan nice şair müsveddesi var ki, zamanla adı bile hatırlanmaz olmuştur. Çok yazmak bir ölçüde şairin üretkenliğine işaret edebilir. Ancak; çok söz bazen de anlamı/konuyu/temayı sıradanlaştırabilir. “Sözün fazlası molozdur.” kavlince az söz, az şiir, ama öz ve mükemmel bir şiirin peşinden koşmalıdır şair. Bu yaklaşımı edebi kısırlık olarak görmek isteyenler, bozuk plak gibi aynı nakaratları allayıp süsleyerek piyasaya sürerek üretken olduğunu varsayanlar, Ahmed Arif’ten ders almalılar biraz. Kendine has kokusunu en sert rüzgarlara bile direnerek, gelecek kuşaklara/yarınlara tüm zorluklara/badirelere/yasaklamalara rağmen taşımıştır O. Her şiir soyludur ve insanlık için önemli bir yapı taşıdır. Yazmak bu sebeple elzemdir…

    Şair yalnız doğar, yalnız ölür.Yalnızlık silinmez/kaçınılmaz kara bir leke gibi yapışmıştır ve yazılmıştır alnına. Kalabalıklar içinde bile hep yalnızlık sancısı çeker. Yaşamına anlam katan sevdikleri/değerleri/halkı/umudu da olmasa hepten çıldıracaktır O. Yalnızlık şiirin iksiridir. kalabalığı gürültüyü, yarışa sürülmüş deli taylar/tazılar gibi koşuşturmacayı, kaosu, hengâmeyi sevmez. Dinginliği, huzuru ve sessizliği sever. Mısraların otantik kokusu Şehirlerde değil, görkemli dağlardan esen hoyrat rüzgarların doğal serinliğinde hissedilebilir ancak ve şiir dokunulmamış/sürülmemiş körpe topraklarda serpilir uç verebilir ancak…

    Halkın yalın diliyle söz tarlasını harman yerlerine yığarak, kelimeleri usulca toplayıp buğdayın una çevrilişidir biraz da. Dolambaçlı, çetrefil ve zifiri karanlık bir yolda el yordamıyla yürümeye çalışmak cesaret ister ve bu yiğit şairlere has bir tutumdur. Çünkü o toplumun el feneri, halkının yorgun/umutsuz/ve öfkeli gözlerinin yaşamsal ışığıdır…

    2012/

  • şiirsel anlatım

    02.04.2012 - 14:34

    Şiir; az, özlü, damıtılmış membalardan kristalize edilmiş sözlerle, anlamın engin deryasında yüklü gemileri ustaca yürütmektir.

    Her güzel şiir, çağlarının, devirlerinin insani bir soluğudur ve yalnızca, hırçın atların alaca toynaklarıyla çiğnenmemiş o bakir toprakların koynunda filizlenir katıksız ve sevda kokulu şiir tohumları…

    Biz şiiri karnımız doysun diye değil ruhumuzu doyursun diye yazdık. Ki “tüm meslekler yıpratır ama şairlik müstesna” der eskiler. Çünkü şair midesi için değil kendisinin ve tüm yaralı/örselenmiş/ötekileştirilmiş ruhların sağaltılması, yüceltilmesi ve aydınlatılması için çalışır, çalışmalıdır…

    Şiir kalesinin soylu duvarları öyle ince ve öyle özenle döşenmelidir ki, tuğlalardan herhangi birinin çekilip alınmasıyla duvarın yıkılması nasıl kaçınılmaz ise, mısralardan birinin şiirin tam ortasından çekilip alınması ile de şiir/eser öylece bozulmalıdır. Güçlü, y/etkin ve olgun bir şiirin altın kuralıdır bu.

    Şair kendini savunmaz, şiiri savunur. Kelamın büyüsünü ustaca bir kurguyla kullanmak ve oluşturulan kelimeler kuyusundan gelecek kuşaklara/ardıllara içilebilecek arı-duru- buzul sulardan avuç içi kadar bile olsa sunabilmek gayesiyle çırpınmaktır. Harflerin sarraflığıdır belki, bulutlardan süt sağmaktır birazda..

    Şiir; hayal deryasının kuytuluklarında sosyal-ekonomik-siyasi olayların örselenmiş/ hırpalanmış ruhumuzdaki kesik yaraların dikiş tutmaz izlerini, ilhamın büyüsünden ve katıksız sevdaların kucaklar dolusu mutluluğundan, kederlerin, ayrılığın, zorbalığın ve yoksulluğun inançlı ve körpe ruhlarda açtığı derin kesiklerden, kırılmalardan ve yaralardan izler taşımalıdır.

    Doğru işleri takdir edebilmenin yanında Şairin muhalif bir duruşu olmalı. Postmodern zamanın şu kaypak ve albenili zemininde; yerlere düşmeden, el etek öpmeden, onurundan ve özgünlüğünden asla ödün vermeden, hep sorgulamalı, aramalı, gediğine eksik konulmuş bir taş/söz/cevap var ise onu bularak ısrarla yerine koymaya çalışmalıdır…

    Dil şairin ekmeğidir. S/öz suyudur, tuzudur. Toplumun asla yüz vermeyeceği, günübirlik, lümpen, entel, yozlaşmış ve müstehcen kelimelere şair kesinlikle yüz vermemeli. kalıcı, yılların acımasızlığına ve mimlenmişliğine direnebilecek has kelimeleri bilge bir telkari titizliğiyle, ustalıkla işlemeli ve onu insan/toplum yararına kullanmalıdır.

    Öykünmek, körü körüne bir taklit değil; yerelden ulusala, ulusaldan evrensele ulaşabilmenin beyindeki/yürekteki ilk kıvılcımlarıdır. Edebiyatın kadim, sonsuz ve derin okyanusunda boğulmamak için çırpınan her genç kalem, bir deniz fenerine rastladığında kulaçlarını ve yönünü o tarafa doğru çevirir. Kaçınılmaz bir gerçekliktir bu. Aslolan o uzak deniz fenerine ulaştıktan sonrasıyla yetinmeyip, kendi gideceği yönü, mesafeyi ve muhtemel riskleri hesaplayabilmek ve ona göre denenmemiş özgün/yalın/rasyonel bir rota çizebilmektir. Sonrasında kaleme alacağı her yeni şiirini bir önceki şiirinden daha olgun bir tatla okuyucularına sunabilmek için…

    Zorlu bir arayıştır şiir. Ham sözü olgun bir meyva tadına varana dek sabırla işleyerek ona sonsuz edebi değerler katma sanatıdır. Kelimelerin ardınca yalınayak koşmak ve sözün kör karanlık kuyusundan iğneyle su taşımaktır susuz bozkırlara. Hayatımızdaki nice sorulara yanıt verebilmenin, haksızlıklardan ve zorbalıklardan korkusuzca hesap sorabilmenin, yapılan bireysel yanlışlıklara göz yumulmuşsa eğer özeleştiri yapıp hesap verebilmenin, sorgulamanın, ideal bir dünyanın tesisi için yeni yol/yöntem ve arayışların ardına düşme isteğidir…

    Bir şairin sevdiklerine verebileceği en güzel armağanı şiiridir. Her kim ki insanlık kalesinin o soylu/kadim duvarlarına bir tuğla koymuş ise, ona önyargılardan arındırılmış bir saygı duymak lazım. Sağlam bir şiiri var eden okurunun ona biçtiği değer ve okurken ondan aldığı edebi haz ile ölçülür. Duygusuz, şoven, kurgusuz, basit, kuru laf canbazlığını, günü birlik aşklarını, hayvani içsel dürtülerini ve ucuz söz oyunlarını şiir diye kitlelere (egemen medyanın da emsalsiz desteğiyle) cilalayarak sunanlar, şimdiden edebi mezarlıktaki kimsesizler bölümünden bir yer ayartsın kendine…

    Gözlerimizi, kulaklarımızı ve bireysel algılarımızı tersyüz ederek beynimizin kıvrımlarına “usta” diye gösterilen/dayatılan/sokulan nice şair müsveddesi var ki, zamanla adı bile hatırlanmaz olmuştur. Çok yazmak bir ölçüde şairin üretkenliğine işaret edebilir. Ancak; çok söz bazen de anlamı/konuyu/temayı sıradanlaştırabilir. “Sözün fazlası molozdur.” kavlince az söz, az şiir, ama öz ve mükemmel bir şiirin peşinden koşmalıdır şair. Bu yaklaşımı edebi kısırlık olarak görmek isteyenler, bozuk plak gibi aynı nakaratları allayıp süsleyerek piyasaya sürerek üretken olduğunu varsayanlar, Ahmed Arif’ten ders almalılar biraz. Kendine has kokusunu en sert rüzgarlara bile direnerek, gelecek kuşaklara/yarınlara tüm zorluklara/badirelere/yasaklamalara rağmen taşımıştır O. Her şiir soyludur ve insanlık için önemli bir yapı taşıdır. Yazmak bu sebeple elzemdir…

    Şair yalnız doğar, yalnız ölür.Yalnızlık silinmez/kaçınılmaz kara bir leke gibi yapışmıştır ve yazılmıştır alnına. Kalabalıklar içinde bile hep yalnızlık sancısı çeker. Yaşamına anlam katan sevdikleri/değerleri/halkı/umudu da olmasa hepten çıldıracaktır O. Yalnızlık şiirin iksiridir. kalabalığı gürültüyü, yarışa sürülmüş deli taylar/tazılar gibi koşuşturmacayı, kaosu, hengâmeyi sevmez. Dinginliği, huzuru ve sessizliği sever. Mısraların otantik kokusu Şehirlerde değil, görkemli dağlardan esen hoyrat rüzgarların doğal serinliğinde hissedilebilir ancak ve şiir dokunulmamış/sürülmemiş körpe topraklarda serpilir uç verebilir ancak…

    Halkın yalın diliyle söz tarlasını harman yerlerine yığarak, kelimeleri usulca toplayıp buğdayın una çevrilişidir biraz da. Dolambaçlı, çetrefil ve zifiri karanlık bir yolda el yordamıyla yürümeye çalışmak cesaret ister ve bu yiğit şairlere has bir tutumdur. Çünkü o toplumun el feneri, halkının yorgun/umutsuz/ve öfkeli gözlerinin yaşamsal ışığıdır…

    2012/

  • ACEMİ

    08.03.2012 - 10:52

    Acemistan

    I-
    bol keseden
    bombalar yağardı yurdumun dağlarına
    kimseler görmezdi bu haksızlıkları
    oturup
    ağlardım
    çocuklar gibi…

    II.
    ummanın derinliklerinde unutulmuş
    gömülü bir batık gibiyim
    öylesine unutulmuş
    öylesine yalnız
    öylesine
    öyle…

    2001/

    Ütopya Dergisi 2001-Sayı/2

  • bir türküdür yaşamak

    21.02.2012 - 15:36

    'yaşıyor olmak
    yalnızca nefes alıp vermekten
    çok daha büyük bir çabayı gerektirir' pablo neruda

  • cinayet

    17.02.2012 - 15:01

    bir cinayet mahallinde suçüstüyüm sevgili!

  • aşk

    17.02.2012 - 14:09

    'Aşk iki şehirlidir;
    senin kalbin ve sevdiğinin kalbi.
    Bir şehir yanıyorken diğeri gül-gülistan ise o şehri tarumar etmeli...'

    NECİP SALACAN

  • şair

    12.01.2012 - 09:20

    şair; şiirin o soylu doruklarına ulaşmak için kendi yolunu/patikasını/poetikasını tırnaklarıyla kazıyandır...

  • şair

    12.01.2012 - 09:20

    şair; şiirin soylu doruklarına ulaşmak için kendi yolunu/patikasını/poetikasını tırnaklarıyla kazıyandır...

  • köpek

    06.01.2012 - 22:54

    ...
    artık
    öldürsen talim olmaz
    kuru ekmeğe
    dişlerine
    kan bulaşmış
    bir köpek…

  • köpek

    06.01.2012 - 22:52

    artık
    öldürsen talim olmaz
    kuru ekmeğe
    dişlerine
    kan bulaşmış
    bir köpek…

  • yaşamın amacı

    06.01.2012 - 22:50

    yaprağı olmayan ağacı
    köküne kibrit suyu döküp yakmalı
    onursuz
    ve korkakça tüketilmiş bir hayatı
    yaşanmış saymamalı hiç
    saymamalı…

    1997/

  • zulüm

    28.12.2011 - 21:22

    zulme sessiz kalmak. zalime davetiyedir... a.akdağ

Toplam 57 mesaj bulundu