Ali Yuva Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antoloj ...

  • Dilaver Cebeci

    08.05.2005 - 23:43

    TÜRKİYEM
    Baş koymuşum Türkiyemin yoluna
    Düzlüğüne yokuşuna ölürüm
    Asırlardır kır atımı suladım
    Irmağının akışına ölürüm

    Sevdalıyım yangın yeri bu sinem
    Doksan yıldır çile çekmiş hep ninem
    Pınarlardan su doldurur Eminem
    Mavi boncuk takışına olurum

    Düğünüm, derneğim, halayım, barım,
    Toprağım, ekmeğim, namusum, arım
    Kilimlerde çizgi çizgi efkarım,
    Heybelerin nakışına ölürüm

  • Dilaver Cebeci

    08.05.2005 - 23:41

    Nur Dağından Gelenler
    Onlar bu dünyaya niye geldiler
    'Li ya'budun' diye diye geldiler.

    Konaklı,sofralı tuğralıydılar
    Bir dilim ekmekle doya geldiler.

    Eline,beline,diline sahip
    Kalpleri nurla yuya geldiler.

    Burçlar her taraftan çağırıyordu
    Onlar yıldız ile aya geldiler.

    Ünlü şehirlerde ünsüz gezdiler
    Bazen de bir sessiz köye geldiler.

    Kutlu seferlerden zaferle dönüp
    Ala sayvanlarda toya geldiler.

    Din-ü devlek ile mülk-ü millete
    Asi olmadılar uya geldiler.

    Hem yüzleri hem sözleri güzeldi
    En güzel sözleri duya geldiler.

    Yedi göbek nesepleri helaldi
    Helal rızıkları yiye geldiler

    Dağları Tanrı'ydı,Süphan'dı,Nur'du,
    Göklerin sesini duya geldiler.

    Hasret
    Şu dumanlı doruklarda
    Boz şahinler uçmaz gayrı
    Gözelerden ağı çıkar
    Alperenler içmez gayrı

    Obam yurdum talan oldu
    Destanlarım yalan oldu
    Yollar birer yılan oldu
    Kervanlarım geçmez gayrı

    Hani mavi denizlerim
    Üç kıtada nal izlerim
    Kör mü oldu bu gözlerim
    Çaşıtları seçmez gayrı

    Hasret Türküsü
    Bekleme, ağlama, beni çağırma
    Tükendi dermanım gelemiyorum
    Bu dağlar harami, yollar ejderha
    Yitirdim yönleri bulamıyorum

    Ezel meclisinde divan kurmuşlar
    Çamurumu çile ile karmışlar
    Yazıp çizip ak alnıma vurmuşlar
    Hasret fermanımı silemiyorum

    Gündüzler, ağ atıp tuttular beni
    Geceler, zindana attılar beni
    Çağdaş şehirlerde sattılar beni
    Zincirlerden azat olamıyorum

  • Dilaver Cebeci

    08.05.2005 - 23:33

    Ellerini Bana Verecek misin?
    Dost kentleri yıkıp sana gelmişim
    Esirin olmayı şeref bilmişim
    Bilsen ıssızlıktan nasıl yılmışım

    Bu sessiz dünyama girecek misin
    Ellerini bana verecek misin

    Gül yüzünü geceler dokurum
    Şiirimsin günde binkez okurum
    Dara düştüm sağım solum uçurum

    Şimdi bu müşkülüm görecek misin
    Ellerini bana verecek misin

    Ümitler dal-budak, ümitler sıcak
    Ellerinki karanlığı kovacak
    Bir rahmet bekliyorum yağdı yağacak
    Bu kısır toprağı sürecek misin
    Ellerini bana verecek misin

    Güllü Kız
    ne ağla, ne kız güllü,
    hep gül gibi gülümse,
    bahar güllü, yaz güllü.
    yanakların gül kokar,

    eda güllü naz güllü.
    ben nice güller gördüm,
    senin gibi az güllü.
    parmakların güldendir
    gül suyu mürekkebin
    gül dalından kalem al
    güle güle yaz güllü.

    Güven
    Koç yiğidim, Bahadırım, Ozanım
    Alp Dadaşım, Yağız Efem, Ozanım
    Bir nârada dokuz tümen bozanım,

    Tuğ kaldırıp yürüyecek Bozkurtum!
    Tanrım Türk'ü koruyacak Bozkurtum!

    Dört yaman sızım var inceden ince;
    Vatanca, Bayrakça, Törece, Dince...
    Ay-yıldızın ışığını görünce,

    Arsız otlar çürüyecek Bozkurtum!
    Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurtum!

    Yeline de Ergenekon yeline!
    Kurban olam kutlu ülkü yoluna!
    Yetmiş körük milyon oldu biline!

    Demir dağlar eriyecek Bozkurtum!
    Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurtum!

    Bizim ilde doğan olur baz olur,
    Kara taşa pençe vursa iz olur.
    Bir yiğide yedi kâfir az olur!

    Orduları kürüyecek Bozkurdum!
    Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurdum!

    Yola çıktık Tanrıkurtlar yolundan,
    Yandık piştik 'Kızıl Elma' derdinden.
    Günde bin kez Gükbörünün ardından

    Beş yüz köpek ürüyecek Bozkurtum!
    Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurtum!

    Dokuz ışık kör zulmeti yaranda
    Dokuz sene şölen olur Turanda
    Ol Yezdan'ın va'di Kur'an'da

    Soysuz eller kuruyacak Bozkurtum!
    Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurtum!

    Hasret
    Şu dumanlı doruklarda
    Boz şahinler uçmaz gayrı
    Gözelerden ağı çıkar
    Alperenler içmez gayrı

    Obam yurdum talan oldu
    Destanlarım yalan oldu
    Yollar birer yılan oldu
    Kervanlarım geçmez gayrı

    Hani mavi denizlerim
    Üç kıtada nal izlerim
    Kör mü oldu bu gözlerim
    Çaşıtları seçmez gayrı

  • Dilaver Cebeci

    08.05.2005 - 23:30

    Dönence
    Hani kısrak memelerinden ufukları sağardık
    Esrik dolunaylar öperdi çekik gözlerimizden
    Gökten firuze yağardı hep yollara düşerdik
    Böyle kirli değildi maviler
    Denizler böyle soluksuz...
    Topla çadırları apakayım burdan gidelim...

    Bir divane kirmene sarardık sonsuz mesafeleri
    Alp eren dağlara yaslanırdık korkulardan âzâde
    Uçmaktan ırmaklar gelir çimerdik sularında
    Önce kubbeler yıkıldı üstümüze
    Gökler çökecek birazdan...
    Eğerle atları apakayım burdan gidelim.

    Sallanır dururdu güneş bir tuğun saçaklarında
    Göğçek ormanlarda göğerirdi sevdamız
    Oturur bengü taşlara adımızı vururduk
    Böyle sert değildi kayalar
    Uçurumlar böyle dipsiz...
    Giyindir çocukları apakayım burdan gidelim

    Bir yaz gecesinde çıkalım samanyoluna
    Ata bergüzerı yıldızlara konalım
    Bir ince yağmur yağsın uyansın kervansaraylar
    Böyle ürkek değildi bakışların
    Kirpiklerin böyle ıslak...
    Haydi sil gözlerini apakayım burdan gidelim...

    Dokuzlama (Atsız Yabgu Katında)
    Gök yeleli Bozkurtlar, kutlu ülkü erleri!
    Atsız Yabgu önünde dizleyin yağız yeri!

    Üçbin yılın süzdüğü temiz duru bir pınar
    Ya Üçoktur ya Bozok, o da bizlerden biri,

    Uçup gitti Cennete, hak Yalavaç katına,
    Ordan Özge menzil yok, ne ileri ne geri.

    Gidişi bir faninin burdan göçüşü değil,
    Sanki Hıtay üstüne Tanrıkut'un seferi...

    Kaldırdak dokuz tuğu tam hedefe yönelttik
    Tanık olsun yıldızlar, bu Aralık gökleri!

    Ilgar ile yürüyen şu tümenler onundur...
    Bilekler katı pulat, pençeler iri iri...

    Narası yankılanır hala karşı dağlarda,
    Sıyra-kılıç, dört nala, bu Çiçi'nin askeri...

    O bir Ural havası Türk illeri üstünde,
    Daha bin yıl solunur göğüslerden içeri.

    Gök yeleli Bozkurtlar, kutlu ülkü erleri!
    Atsız Yabgu önünde dizleyin yağız yeri!

    Dündar Taşer Sagusu
    'Aman karlı dağlar ne olur
    Esker ağam gelende yaralarım ey olur.'

    Dündar Ağam, çoh görestim hardasan?
    Eller sanir bir karanluk gordasan
    Mene göre Tanrı nerde ordasan,

    Get Cennette nebileri gör ağam,
    Muhammedin sağ yanında dur ağam.

    Ilduz ahar, yuhudaki er bilmez,
    Yol nicedür, degeneksiz kör bilmez
    Yadlar helbet gadir bilmez, ar bilmez,

    Beş bin yıldur biz tanışuh hey ağam,
    Esker ağam, yiğit ağam, beğ ağam,

    Nece yıldur, bir işıhlı düşüm var,
    Durağım yoh; beyle böyük işim var.
    Hele bahın, ne çileli başım var;

    Abu Felek merd ağamı apardı,
    Ciğerimin bir parasın kopardı

    Her gavgede duzah olur, al olur,
    Ülkü içün boz tikenler gül olur.
    Rehmet yağar ifak sular sel olur,

    Şahin kuşu ucalardan av gollar,
    Turan ilde düğümlenür sarp yollar.

    Bahar gelür, mökkem buzlar çözülür,
    Gözelerden duru sular sözülür
    Durmak olmaz! Dündar Ağam üzülür,

    Allah deyip, öz yurtlara varalım,
    Zalımların bayrağını cıralım

    Ataş yanıp tütün göğe ağanda,
    Delü kurtlar düşmanını boğanda,
    Tanrıdağ'da bayaz aylar doğanda

    Dündar Ağam, Ötüken'de toy edek,
    Kara kımız göl olanda pay edek.

    Beyle yazdım, Türklük bunu tez bilsin
    Türkmen bilsin, Yörük bilsin, Uz bilsin.
    Kafkas ilde bala bilsin, kız bilsin,

    Dündar Ağam heç çıkmasın ürekten,
    Sayasında dertleşirih iraktan.

  • abdullah çatlı

    05.05.2005 - 19:13

    Ve bir gün düşlerimde gördüm seni
    Bir isyan tohumu olup düşüyordun toprağa...
    İnadına öfkelerim yeşeriyordu hesapsızca,
    Yarınlarıma umut, dünlerime şeref veriyordun...

    Haykırmak istedim bir gün dünyaya
    Adını adınla anmak istedim!
    Asımın nesli diyorlardı bizlere
    Bedrin arslanları gibiydik
    Kürşadın delileri...
    Kartal olup uçtuk ömrün doruklarında
    Sürünenlerden, eğilenlerden olmadık....
    Bir somun ekmeği paylaştık kardeşcesine
    Yoklukda çokluk, ölülerde diri olduk...
    Toprağa düşen her damla kan
    Berekeri oluyordu yarının bebeklerine...
    Biz hep çıkarsız sevdik sevdiklerimizi
    Anamızın ak sütü gibi temizdi sevdalarımız...
    Kılıçların gölgesinde saflar donattık
    Ölümlerle eğlendik, ölümlerle dirildik!
    Ebu Cehil evladı cellatlar gördük
    Allahuekber! Deyip verdik son nefesimizi...
    Omuzlarımızdaki yük yüklerin en ağırıydı
    Melekleri yoldaş edindik...
    Demir parmaklıklar gördük, paslı ranzalar...
    Parçaladık prangaları, taş duvarları aştık!
    Ve bir gün düşlerimde gördüm seni
    Elinde sancak, dilinde Kelime-i Tevhid
    Koşuyordun koşanların ardından
    Varlığını armağan ediyordun Türk’ün varlığına...

    RAHAT UYU BÜYÜK REİS.........

  • Ötüken

    05.05.2005 - 17:31

    KUTLU ŞEHİR.......TÜRKLERİN KUTSAL ŞEHRİDİR.....ÖNEMİ COK BÜYÜKTÜR....

  • korsan kitap

    05.05.2005 - 17:20

    ARKASINDA BÜYÜK TERÖR ÖRGÜTLERİ VAR.....KESİNLİKLE SATIN ALMAYIN....SATTIRMAYIN....ALANADA MANİ OLUN....

  • korsan kitap

    05.05.2005 - 17:18

    bölücülere yardım demektir....kosan kitaptır kasettır...korsan olan herseyın ardında terör örgütleri vardır...bu işi yapan 3-5 gariban deildir....kesinlikle satın almayalım....aldırmayalım...3tane korsan kitap alana kadar 1tane orjınal al daha iyi....yada korsan satın alana kadar hic alma arkadaş....yarın ona verdigin para senin benin ogluma dağda kurşun olarak geri dönecektir bunu sakın unutma.....

  • efe

    30.04.2005 - 02:12

    Çoğunlukla EGE,AKDENİZ ve İÇANADOLU bölgelerinde yaşayan fakat hemen hemen tüm yörelerimizde görebilecegimiz KÖY YİĞİTLERİDİR...ÖZBE ÖZ TÜRKMEN YANİ YÖRÜK OLUP ilk defa SELÇUKLULAR ZAMANINDA asayişi saglayan bir askeri birlik oluşturmuşlardır....daha sonraları OSMANLI ZAMANINDA ise bagımsız KÖYYİĞİTLERİ olarak haksızlıklara baş kaldırmış ve zenginden alıp fakire dagıtmışlardır...KURTULUŞ SAVAŞI SIRASINDA İSE ENBÜYÜK ROLÜ OYNAMIŞ olup,KUVAYİ MİLLİYENİN çekirdegini oluşturmuşlardır...EFELERIN TÜRKE AİT OTANTİK YİGİTLİK OYUNLARI VARDIR...BUNADA ZEYBEK DENİR...

  • beyaz türk

    30.04.2005 - 01:55

    AVRUPAİİ özentisi olan....yaşam tarzı ve hayat felsefesi ile avrupalılıgı benimsemiş olan konuşurken bile FRANSIZCA,İTALYANCA gibi dilleri konuşan,avrupa hayranı ARİSTOKRAT TÜRKLERE BEYAZ TÜRK denir...

  • osman sınav

    27.04.2005 - 23:09

    aslen BURDUR un YEŞİLOVA ilçesindendir...ilkokulu bitirdikten sonra ailesi Denizliye taşınmış olup,orta ögrenimini denizlide sürdürmüştür..lise ögrenimini ise Aydın Sökede tamamlamıstır..Milliyetçi kültürle yetişmiş degerli bir sanatçımızdır...enbüyük ideali ise birgün Hüseyin Nihal Atsızın romanı olan BOZKURTLARIN DİRİLİŞİ adlı romanı sinemaya aktarmaktır...

  • haluk kırcı

    27.04.2005 - 22:37

    BIRAK BENİ EŞKİYA BELLESİNLER Beni hep kavgalarımdan bildiler...
    Yarım bıraktığım okul,
    Bir bir tembihleyen anam,
    Sevdiğim kız, sevdiğimi bilmeyen kız.

    Beni hep kavgalarımdan bildiler...
    Ulus’ta bir kasım akşamıydı
    Işığımı çaldı, kızıla çalan karanlık.
    Ak alnına, al kan damladı yiğidimin,
    Kahpece vurup, kahpece kaçtı parkalılar.
    İşte o akşam sıktım yumruklarımı.
    Eridi avuçlarımda,
    Anamdan miras merhamet.
    Şehit evi yüreğimde çelikleşen sevdama,
    Çifte su diye kan verdi Alperenler.
    Tabanca tutuşturup elime,
    Çıktı içimden tabutlarla masum düşler.
    Aynalara minnetsiz geçirdiğim gençliği;
    Meğer nice gömülenler hiç ölmemişler.
    Bir hoyrat diyemedim aşka dair,
    Kurşunların söylediği türküyü bildim anca;
    Yalnız, çaresiz, belimde tabanca.
    Sevdiğimden, sevdiğim için kaçtım.
    Anlaşılmak değildi derdim;
    Kitapların önünden hep mahcup geçtim.
    Gül dalında bulunsun isterdim, parmak izim.
    Bağışlayın beni!
    Babasına doymayan kızım.
    Kanıma kan, canıma can aldım,
    Acımadım, vurdum, gözümü kırpmadım,
    Her kavgamın gecesi rüyamda,
    Geleceğimin büyük ülkesinde,
    Kavga etmeyen çocuklar gördüm.
    Rabbim bilir ki; dinim, devletim,
    Bayrağım, ülküm için geçti ömrüm.
    Yine bir kasım günüydü...
    Bir hurda yığınında buldular beni,
    Senelerdir horozlanan tetikler,
    Öldükten sonra vurdular beni.
    Reisini dinlersen, yarım kalmamalı,
    Hayallerimizin gerçeğe hicreti.
    Koy düşmanlar ellerini zillesinler,
    Anlatmaktan ötesi düşer sana
    Bırak beni eşkıya bellesinler.

    Haluk KIRCI

  • kanuni sultan süleyman

    27.04.2005 - 22:34

    tüm dünyada SÜLEYMAN denilince korkulan kişi manasına gelen..tüm dünyanın kin duydugu...3 kıtaya hukmeden...nerdeyse tum dunyayı TÜRK topraklarına katan MUHTEŞEM SÜLEYMAN...O BİR EFSANEYDİ...SÜLEYMANIN TORUNLARI OLMAK GURUR VERICI

  • Hunlar

    27.04.2005 - 22:25

    bazı tarihcilere göre hunların oğuz türklerinin soyundan oldugu ileri sürülmektedir........

  • cengiz han

    27.04.2005 - 22:18

    'gelmiş geçmiş en büyük kan dökücü' sıfatından
    başlayarak 'gelmiş geçmiş en büyük lider' olarak bu gün de bilgeler
    tarafından kabul edilen Cengiz Han'ın bile, kendisine kılıç çekenler
    dahil düşmanlarını yalnızca bir kere de olsa bağışlama gibi günümüz
    liderlerinde dahi olmayan bir erdeme sahip olan bir şahsiyettir...

  • türk-kürt kardeştir

    27.04.2005 - 03:05

    70'Lİ YILLARIN İKİNCİ YARISINDA ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİNİN BİR KESİMİNE 'HALKLARA ÖZGÜRLÜK' DİYE BAĞIRTANLARIN BU GÜNLERİ MURAT ETTİKLERİNİ O GÜNLERDE BİLİYORDUK. BUNLAR O YILLARDAKİ YAZILARIMIZDA YAZILMIŞ, BELGELİDİR. İLK DELİKANLILIK ÇAĞLARIMIZDA YAŞITIMIZ KIZ ÇOCUKLARA SEVDALARIMIZI YANLIZ KALDIĞIMIZ ANLARDAKİ HÜLYALARIMIZA HAPSEDERKEN ÜLKEMİZE VE ÜLKÜMÜZE OLAN SEVDALARIMIZI PAYLAŞARAK BÜYÜTTÜK.. NEREDE DOĞDUĞUMUZUN HİÇ ÖNEMİ OLMAMIŞTI O YILLARDA.. ÖLESİYE ARKADAŞTIK ÜLKÜMÜZÜN YOLUNDA!

    AMA ŞİMDİ BİR PAKET SİGARAYI, BİR KUTU KİBRİTİ ALIRKEN BAKKALIN NERE DOĞUMLU OLDUĞUNU SEÇER OLDUK!

    BU KİMİN DE OYUNU İSE..
    KİM KİMİN OYUNUNA GELİYOR İSE DE..
    SONUNDA HERKES BİRŞEYLER KAYBEDECEK OLSA BİLE..
    KİM BUNUN SONUÇLARINDAN KORKMALI İSE O KORKSUN!
    BEN BU TOPRAKLAR İÇİN..
    BU TOPRAKLARDA YAŞAYACAK ÇOCUKLARIMIN HAK VE MENFAATLERİ İÇİN ÖLMEYE VE ÖLDÜRMEYE HAZIRIM!
    BENİ BU RUH HALİNE SOKANLAR DÜŞÜNSÜN SONUNU!
    NEREDE İNCE İSE ORADA KOPSUN!

  • ülkücülük

    27.04.2005 - 01:37

    ÜLKÜCÜLÜĞÜN TEMEL ESASLARI

    Gayemiz iyi bir Türk olmaktır. İyi bir Türk olmak, Türk'ün törelerini, dilini, dinini, ülküsünü iyi bilmek, iyi yaşamakla olur. Türk'ün gücü imanıdır. İmanının özü ise kendi öz kültürüdür. Türk kültüründe, milletin aynı kültür doğrultusunda yaşamasının sağlanması için, üç unsura kayıtsız şartsız bağlanılması gerekmektedir. Lider, doktrin, Teşkilat. Bu üç unsuru iyi bilmek, anlamak, yaşamak zorundayız. Bu üç unsur milletin birlik, dirlik ve güçlülüğünü sağlayan temel prensiplerdir. Türk kültüründe güçlü devlet kurabilme, Turan'ı gerçekleştirebilmek ve Kutlu Düzeni sağlamak için gerekli olan bu üç unsuru tek tek tetkit etmek gerekiyor.

    LİDER

    Liderlik, okullarda okuyarak, ihtisas yapılarak elde edilebilecek bir mefhum değildir. İnsanlar birbirinden ayıran bir özellik şahsi karakteridir. Bazı insanlar inançlarına tam anlamıyla bağlıdır. Yaşayış tarzını tamamen inançlarına göre düzenler. Duygularını ve düşüncelerini bu inanç istikametinde yönlendirir. Bu kişilerde bu inançlarına bağlılık karakteristik bir özelliktir. İşte Cenabı Allah bazı şahsiyetli insanlara, kendi kültür öğelerini iyi yaşama vasfını nasip etmiştir. Türk lideri de, Türk kültürünün bütün öğelerini en iyi bilen, en iyi uygulayan şahsiyet sahibi olmalıdır.

    Türk'lerde liderlik vasıflan ve Türk kültürü içerisinden çıkarılmış bazı öğeler şunlardır:

    Lider, özü sözüne uygun olan kimsedir.
    Lider, yüksek bir ahlakın, üstün bir seciyenin sahibi olan kişidir.
    Lider, ölüme giderken de inançlarından taviz vermeyen kişidir.
    Lider, teşhisinde yanılmayan, kolay kolay aldatılmayan, aldanması mümkün olmayan kişidir.
    Lider, milli olanı milli olmayana her zaman tercih eden, bu tutumunda her zaman kararlılık gösteren kişidir.
    Lider, her türlü haksızlığın karşısında başını dimdik tutan ve zorbalıklar önünde eğilmek nedir bilmeyen kişidir.
    Lider kişinin, sınıfların, baskı gruplarının yararına değil, öncelikle milletin menfaatlerini düşünmesini bilen kişidir.
    Lider, milli olmayan her düşüncenin, her ekonomik sistemin ve devlet anlayışının karşısında milli olanı büyük bir faziletle, korkusuzluk ve cesaretle savunmasını bilen kişidir.
    Lider, milleti meydana getiren dil, din, kültür, tarih ve soy birliğine, vatan kavramına sadakat ile bağlılık ile göstermenin bir zaruret olduğuna inanan kişidir.
    Lider, sosyal hafiflikleri değil, milli vakar ve üstünde tutulmasını isteyen ve bu konuda her türlü dikkat ve titizliği gösteren kişidir.
    Lider, gerek iç politikada, gerekse dış politikada olsun, millet ve devlet yararına alınması ve geliştirilmesi gereken meseleleri kendi politik ve kişisel çıkarları için bir araç olarak kullanmak heveskarlığına kapılmayan kişidir.
    Lider millet devlet felsefesini 'Devleti Ebed müddet' ilkesi doğrultusunda ve kendi soylu esprisi dahilinde yaşatmayı amaçlayan kişidir.
    Lider, milleti, devleti ve ülkeyi tehdit eden her alçakça girişimin tam zamanında karşısına dikilen kişidir.
    Lider, milletin ruh ve gönül yapısı ile sosyal alışkanlıklarını daima göz önünde bulundurarak, millete en yararlı olması gereken çare ve tedbirleri almada başarı gösteren kişidir.
    Lider, nazizme, faşizme olduğu kadar komünizme de, millet varlığı için tehlikeli gördüğü her türlü kozmopolit akım ve sistemlere de olmaz demesini, durdurucu, caydırıcı ve önleyici tedbirler koymasını bilen kişidir., Lider, günübirlik meselelerin yerine büyük ülküleri gerçekleştirmeyi, milletin, devletin ve ülkenin 10-15 yıl sonraki geleceğini değil, 50-100-200 ve hatta 500 yıl sonraki geleceğini düşünen bunun ilmi hesaplarını, aritmetiğini varsayımdan, ihtimallerden ötede değerlendirme cihetine yönelen kişidir.
    Lider, kanunların örf, gelenek ve adetlerle modern teknikte ilim ve uygarlık anlayışının birbirinin tamamlayıcıları olarak benimsenmesi üzerinde önemle duran kişidir. Bu gerçeğe inanan,iman eden kişidir.
    Lider, milli istiklal, toprak bütünlüğü, milletin birlik ve beraberliği yolunda ölümü bile ehvenden sayan kişidir.
    Lider, milletini çağların üstünden sıçratarak milletine bu ruh, bu inanç ve bu şuuru aşılayarak, onun ilim de, teknikte ve uygarlıkta en ileri milletlerin de önünde yer almasının mücadelesini veren kişidir.
    Lider, hiç bir ön yargı ve siyasi yatırım amacıyla yahut maddi menfaatleri karşılığında devlet sırlarını açıklamayan, bu zavallılığı, benimsemeyen kişidir.
    Lider, her türlü iftira, yalan ve hakaret ifade eden kelimeyi sözlüğünden çıkartıp atan kişidir.
    Lider, ön sezgisi kuvvetli, kararlı isabetli, fikir ve kanaatleri istisnasız bir şekilde en mükemmel, en iyi ve en doğru olan kişidir.
    Lider, güçlüklerden yılmaz, tehditlere papuç bırakmaz, vatanını bir pula satmaz.
    Lider, kavgadan kaçmaz, kaçırılmaz.
    Lider, dün neyi savunuyorsa, bugün de, yarın da yine aynı şeyleri savunarak savaşını sürdürür, daima ileriye bakar, ufku daima ilerisidir.
    Türk töresinde liderde aranan vasıflar bunlardır. Bu vasıflara sahip bulunan şahsiyetler daima hedefe varır. Türk İslam davasını sistemli hale getiren dava önderinde mutlaka bu vasıflar bulunmalı. Zira dünya milletleri kendi menfaatleri için başka milletler üzerinde hesaplar yapmaktadır. Bu vasıflara sahip şahsiyetler başka milletlerin kendi ülkelerindeki hesaplarını bozar. Bu vasıflara sahip olmayanlar ülkeyi başka milletlerin güdümüne bilerek veya bilmeyerek sokarlar.

    Cenabı Allah sevdiği Türk milletine en buhranlı günlerinde mutlaka kurtarıcı bir lider nasip etmiştir. Alparslan Türkeş yüzyılımızın bu vasıflara yegane sahip lideridir.Onun hayatı başlı başına bir mücadele başlı başına bir davadır. O lidere bağlılık ve teslimiyet, kendini Türk kabul edenlerin yapması gereken şeylerdir. Hele de bu Türk ufkunu Nizamı Alem'e yöneltmiş bir ülkücü ise, liderini iyi tanımalı ve ona teslimiyet bilinci ile bağlanmalıdır.

    1944 yılından beri fikirleriyle bütün Türk dünyası için hürriyet mücadelesi veren, doktrinleriyle de Türk Devleti'ni güçlü, kılmak milletinin mutlu olmasını sağlamak ve dünya insanlık aleminin gerçek adalete kavuşması için çizgisinden taviz vermeyen her türlü çileye rağmen Hak yolunda mücadeleye devam eden ve Türk milliyetçiliğinin milletimizin milli meselesi olmasını sağlayan 1300 yıl sonra Türk kurultayı yapan ve bu kurultayda Hakan'lık unvanı alan Dünya Türk'lüğünün değişmez Lider'i Alparslan Türkeş'tir. Makamı 'Başbuğ’luktur.

    TEŞKİLAT

    İnsanları milliyetçi, toplumcu fikir yapımızla aydınlatma, koordine etme ve ülkücünün yakın hedefinin iktidar olmasını temin için birer eğitim yuvası olan Ocaklarımız ve ocaklarımızda yetişen, yetişirken de devleti kurtarma, topraklarımızı vatan yapma, milletin milli değerlerini yüceltme, insanlara şahsiyet kazandırma ruhunu almış kadroları iktidar yapma vasıtası olarak da M.H.P her ülkücünün teşkilatıdır. Ocaklarımız birer ilim irfan yuvasıdır ve de öyle olmalıdır. Biz Ülkücüler bu ocaklarda devletimizin bekası için yetişmek ve hazır olda beklemek mecburiyetindeyiz. Çünkü devletine sahip çıkan, millet için çalışma arzusu taşıyanlar ülkücülerdir. Öyleyse ülkücülerden başkası devleti için var gücüyle çalışmazlar. Bizler kadrolarda yerimizi alarak, ocaklarda aldığımız ruhu iktidara taşımalıyız. Bu yol partilerden geçer. Var oluşlarının gayesi milli kurtuluş hamlesi olan tek siyasi vasıta Milliyetçi Hareket Partisi’dir.

    Çünkü Milli kurtuluş ve yükseliş davası diye kendi kültürümüzde bulduğumuz Dokuz Işık’ı doktrin halinde savunan ve iktidara geldiğinde uygulanacak tek çare olarak gören siyasi parti M.H.P’dir.

  • bozkurt

    27.04.2005 - 01:30

    BOZKURT DESTANI


    Destan Hakkında bilgi:

    Bilinen en önemli iki Göktürk Destanından birisidir. Bir bakıma, M.S. altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıl ortalarına kadar egemen olmuş bu Türk Devletinin Göktürklerin soy kütüğü ve var olma hikâyesidir. Ayrıca, Türk ırkının yeni bir dal hâlinde dirilişi de diyebileceğimiz Bozkurt Destanı, Bilge Kağan'ın Orhun Âbidelerindeki ünlü vasiyetinin ilk cümlesi olan: 'Ben Tanrıya benzer, Tanrıdan olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı irade ettiği için, kağanlık tahtına oturdum' cümlesi ile birlikte düşünülecek olursa soyun ve ırkın nasıl bir şekilde ilahileştirilmek istenildiğini de anlatmaktadırlar. Destan Çin kaynaklarında kayıtlıdır. Değişik söyleyişler durumunda ise de, çizgileri aynı fakat isimler üzerinde, anlatıştan doğma veya Çinlilerce yazılırken isimlerin Çince söylenmesinden meydana gelme değişikler yüzünden ayrı görünen belli üç söylenti şeklinde yazılmıştır.
    Birinci söyleyiş:

    Hun Ülkesinin kuzeyinde So adı verilen bir ülke vardı. Burada, Hunlarla aynı soydan olan Göktürkler otururdu. Bir gün Göktürkler So Ülkesinden ayrıldılar. Bu sırada başlarında Kağan Pu adlı bir yiğit vardı. Kağan Pu'nun on altı kardeşi bulunuyordu. On altı kardeşten birinin annesi bir kurttu.

    Annesi Göktürklerce en kutsal yaratıklardan biri olarak bilinen ve böyle kabul edilen bir kurt olduğu için delikanlı, rüzgârlara ve yağmura söz geçirir, bu iki kuvveti buyruğu altında tutardı.

    Bununla beraber, So Ülkesindeki yurtlarından ayrılan Göktürkler düşmanlarının baskınına uğradılar.

    Bu baskında düşmanlar bütün Göktürkler'i yok ettikleri gibi on altı kardeşten sadece birisi kurtulabildi. Kurtulan delikanlı annesi kurt olan idi.

    Bu delikanlının da, birisi yaz diğeri de kış ilâhının kızı olan iki karısı vardı. Baskından sonra her ikisinden ikişer oğlu oldu. Zamanla kalabalıklaşıp çoğalan halk, çocuklardan en büyüğünü kendilerine Hakan seçtiler; o zamanki adı Göktürk dilinde değildi. Hakan seçilir seçilmez Göktürkçe olmayan bu adını bıraktı ve Türk adını aldı.

    Ondan sonra Türk on kadınla evlendi, bir çok çocukları oldu. içlerinden Asena adını taşıyan biri hakanlık tahtına geçince boyun adı da Aşine oldu.

    İkinci söyleyiş:

    Hunların bir boyu olan ve adına Aşine denilen Türk boyu Hazar Denizinin batı taraflarında yerleşmişti. Türklerin ilk atası olarak biliniyordu. Rahat ve huzur içinde otururlarken bir gün ansızın düşmanların baskınına uğradılar. Baskının sonunda kimse sağ kalmadı.

    Her nasılsa küçücük bir çocuk bu baskından sağ kalmış bir köşeye sığınmıştı. Düşmanlar onu da gördüler. Fakat, cılız ve küçük bir çocuk olduğu için kimse ondan korkmadı ve ona aldırmadı. Hattâ içlerinden acıyanlar bile çıktı. Ama düşman yine de her ihtimali düşünüp, çocuğu öldürmektense kolunu bacağını kesip orada öylece bırakmayı uygun gördü; düşündükleri gibi yaptılar.

    Kolunu bacağını kesip, yan ölü hâle getirdikleri çocuğu alıp bataklıkta bir sazlığa attılar; bırakıp gittiler.

    O sırada, nereden çıktığı bilinmeyen bir dişi Bozkurt göründü, geldi, çocuğu emzirdi. Yaralarını yalayıp iyi etti. O günden sonra da, avlanıp getirdiği yiyeceklerle çocuğu besleyip büyüttü, gücünü kuvvetini arttırdı.

    Zamanla Bozkurd'un beslediği çocuk gürbüzleşti.

    Günlerden sonra bir gün, baskın yapıp Asine soyunu yok eden düşman başbuğu, kolunu bacağını keserek sazlığa attıkları çocuğun yaşadığını öğrendi. Adamlar gönderip durumu öğrenmek, sağ kaldı ise öldürtmek istedi.

    Düşman başbuğunun gönderdiği asker geldiğinde, kolu bacağı kesik gencin yanında bir dişi Bozkurt gördü. Dişi Bozkurt tehlikeyi sezmişti, dişleriyle gerici yakaladığı gibi denizin öte yanına geçirdi; orada da durmayıp Altay Dağlarına doğru götürdü. Orada, her tarafı yüksek dağlarla çevrili bir yaylada bir mağaraya yerleştirdi, onunla evlendi; on oğlan doğurdu!

    Mağaranın bulunduğu yayla yeşillikti; serin gür suları, meyve ağaçlan, av hayvanları vardı. Oğlanlar orada büyüdüler, orada evlendiler. Her birinden bir boy türedi. Bunlardan birinin adı da Asine boyu idi.

    Asine, kardeşlerinin içinde en akıllı, en gözü pek, en yiğit olanı idi. Bu yüzden Türk Hakanı o oldu.

    Soyunu unutmadı. çadırının önüne her zaman, tepesinde bir kurt başı bulunan bir tuğ dikti.

    Aradan çok yıllar geçti. Aşine boyuna Asençe adlı bir başka yiğit hakan oldu. Bunun zamanında ise Aşine boyu, bulundukları yerden çıkıp daha güzel yurtlara yerleştiler.

    Üçüncü söyleyiş:

    Bir not halindedir. Çin devlet adamlarından Cjan-Ken'in, Milattan önce 119 yılında, Çine göre batı ülkelerinde yaptığı gezi sonunda gördüklerini ve duydukların yazıp o zamanki Çin împaratoruna sunduğu notlan arasında kayıtlıdır. Notu, Abdülkadir înan'ın, Türk Dili Araştırmalan Yıllığı (1954) ndaki Türk Destanlanna Genel bir bakış adlı yazısından olduğu gibi alıyoruz:

    'Hun Ülkesinde bulunduğum zaman duydum ki Usun Hanı, Gunmo unvanını taşıyor. Gunmo'nun babası, Hunlann batısındaki bir ülkeye sahipti. Gunmo'nun babası bir savaşta Hunlar tarafından öldürüldü. Yeni doğmuş olan Gun-mo'yu kırlara attılar. Kuşlar çocuğu sineklerden koruyor; bir dişi kurt sütüyle besliyordu. Hun Hakanı buna şaştı. Bu çocuğu saydı. Onu kendi terbiyesine aldı, büyüttü. Babasının ülkesini ona geri verdi.'

  • yılmaz güney

    27.04.2005 - 00:53

    YILMAZ GÜNEY... KİMDİR? ? ?
    Kitaplardan yorgun düşen beynimi biraz olsun rahatlatmak ve de memleketin ahvalini, malum medyanın penceresinden görebilmek gayesiyle ara sıra açarım televizyonu.. Bilinen özel tv kanalları içerisinde, etiketi üzerinde bulunan star, atv, brt, ntv vs'nin yanında özellikle 'dışı yeşil, içi kızıl' bir görünüm arzeden kanal 7, stv ve tgrt' yi özellikle takip eder ve kızıl komunistlerden daha fazla tahribat yapan bu 'suret-i hak'tan görünen şer cephesinin kitleleri nasıl uyuttuğuna hayretle şahit olurum.

    Dün gece, arşivlere dalmış, eski kitaplarımı karıştırırken sırf odanın içerisinde bir nebze ses olsun diye açmış olduğum kanalda İsmail TÜRÜT adlı Karadeniz'li türkücünün programı vardı.. Hani şu memleketinde 'Karadeniz'in Zeki MÜREN'i' olarak bilinen, ancak İstanbul'a gelince delikanlı uşak olan, Şevki YILMAZ'a methiyeler düzdüğü için hakkında dava açılan ve tüm bunların yanında arabasının plakasının 'MHP' olmasıyla övünen yanar döner İsmail TÜRÜT..Misafirleri ise geçenlerde gavuristanda 'apo'yu özledim' diye diye geberen Ahmet KAYA' nın kayınbiraderi ve iki de yeni yetme sanatçı (!) idi.. Bu yeni yetmelerden bir tanesinin içinin çirkinliği yüzüne öylesine vurmuştu ki, adeta 'insanın dışının görünüşü içinin aynasıdır' sözünün canlı bir tecellisi idi.. İşte İsmail TÜRÜT' te bu çirkinliğin farkına varmış olmalı ki; 'Rahmetli, büyük san'atçı Yılmaz GÜNEY' e ne kadar benziyorsun' demekten alamadı kendini... Aldığı cevap ise salondan bir hayli alkış topladı. Karikatüre benzeyen hırpani tip bitirim ağzıyla 'yüreğimiz benzesin ben benzemişim ne çıkar' diyordu...

    Peki İsmail TÜRÜT' ün rahmetle andığı bu büyük san'atçı (!) Yılmaz GÜNEY kimdir? Adana'da (Yumurtalık'ta) genç, vatansever bir hakimi vurarak öldüren eli kanlı, kızıl bir katil...Türkiye'de bilhassa basın ve san'at dünyasında bir isim ortaya atılır ve o isim bir müddet sonra şişirilerek şöhret haline getirilir. Her şöhretin bir bedeli vardır. Bu bedel ikibinli yıllarda her ne kadar 'başka yollarla' ödeniyorsa da 1960' ların Türkiye'sinde durum değişiktir. Yeni şöhret kendini şöhret yapanların fikir ve emellerine birinci dereceden hizmet etmekle yükümlüdür. Hele ki bu şöhret de, aynı fikirleri savunuyorsa ondan daha büyük şair, ondan daha büyük romancı, ondan daha büyük tiyatrocu ve sinemacı yoktur.. İşte Yılmaz GÜNEY denen bu kızıl katilde 60'lı yıllardan itibaren bu metodlarla şöhret edilenlerden birisidir. Yılmaz GÜNEY malum metodlarla, malum basın organları tarafından bir efsane haline getirilmek istenirken, onun bilinen fikri yapısı TÜRK MİLLETİ tarafından farkedilmişti.. Zaten O' da bunu saklama gereği hissetmedi. 1970' li yıllarda, yani komunistlerin teoriden pratiğe geçtikleri kızıl günlerde Yılmaz GÜNEY' de yoldaşlarından geri kalmamış ve bu eylemlerinden dolayı Türk Mahkemelerince yargılanmaktan kurtulamamıştır. Gerçi sıkıyönetim mahkemesinden kurtarmıştır yakasını ama Türk Milleti tarafından lanetlenmiştir. Yumurtalık Hakimi Sefa MUTLU' yu vurması ise bu laneti perçinlemiştir...

    Yılmaz GÜNEY, Sefa MUTLU adlı bu hakimin katili olarak cezasını çekerken hapishanede de boş durmamış, komunizmi ve kürtçülüğü destekleyen gazete ve dergilere yazılar yazmaktan geri kalmamıştır. Bu suçlardan dolayı mahkemesi sürerken 1981 yılında elini kolunu sallaya sallaya, çocuğu ve ikinci karısını da alarak yurtdışına çıkmıştır. Yımaz GÜNEY cezaevinde iken onu şöhret eden malum basın ve çevreler boş durmamış, bu adi kızıl katilin hapishane hayatı 'pehlivan tefrikaları' gibi çarşaf çarşaf gazetelere basılarak sahte bir kahraman oluşturulmuştur.. Ve malum kızıl medya o günden bu güne hiç mi hiç hız kesmemiş, bu sahte kahramanı gündemden indirmemiştir.. Hala bile bu soysuz, büyük bir san'atçı gibi televizyonlar arz-ı endam ettirilmektedir.Her zaman 'yol' unu bulan Yılmaz GÜNEY, yurt dışında servet edinmenin de yolunu bulmuş ve ömrünü kapitalistlerle, kara para kazananlarla mücadeleye adayan (!) bu büyük san'atçı (!) o yıllarda bile özel uçaklarla seyahet edecek kadar servet sahibi olmuştur. Her toplulukta hain, dolandırıcı, kaçakçı bulunabilir. Ama bunlar şöhret edilmezler. Bu da ülkemizin tezatlarından biri olsa gerek.

    Genç yaşta toprağın altına giren bir hakim ve onun geride bıraktıkları... Onlar bir serseri manyağın kurşunlarıyla kararan hayatlarına mı yansınlar, yoksa bu kızıl katilin ekranlarda büyük san'atçı gibi takdim edilerek yaralarının hergün kanatılmasına mı yansınlar..Hülasa; İsmail TÜRÜT, 'din afyondur' diyen karl marx' ın bu kızıl enciği için rahmet dileyeceği yerde, yukarıda ki fotoğrafta mezarı görülen Hakim Sefa MUTLU için rahmet dilesin...

    Tabi çalıştığı kanal buna müsade ederse ve tabi yüreği varsa....

    Vesselam, velikram..

    --ihsan barutcu---------

  • deli yürek

    26.04.2005 - 23:56

    Senaryosunu Ülkücülügüyle bilinen ÖMER LÜTFÜ METE,RACI SASMAZ ve BAHADIR ÖZDENERIN YAZDIGI ve bir ülkücü gencin yasam tarzını ve hayat felsefesini anlatan ADETA ÜLKÜCÜLER icin yazilmis televizyon dizisi....ve ayreten ülkücülerin izlerken kendilerini bulduklari dizi....

  • uçurumun kenarındayım hızır

    26.04.2005 - 23:47

    ülkücülügüyle bilinen,ayni zamanda deli yürek dizisinin senaryosunu yazan milliyetci kalem ÖMER LÜTFÜ METE nin yazmıs oldugu ünlü siirin BASLANGIC MISRASIDIR....

Toplam 45 mesaj bulundu