Mehmet Erdem - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

Soluk Soluğa 1

Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
Ama atıldı yine de serüvenlere
Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
Durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı.

Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
- ki onlar daima birer yalnızdılar

Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup
Gitmişti o kentten anımsamıyor artık
Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala
Sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği
Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine
Korkular geçiren o kız nerededir şimdi
Sensiz olursam yaşayamam diyen
O liseli kız hangi kentte kaldı
Ve o sarışın
O afeti devran bekler mi hala
Atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını

Üşüten bir acıydı belki her ayrılık
Her yolculuk yangınların başladığı yereydi
Ama vakti olmadı hesabını tutmaya
Aşkların, ayrılıkların ve acıların

İstese de kalamazdı vakti gelince
Geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda
Yürek burkulması ve hüzün ve keder
Aralıksız doldururdu acıların bohçasını
Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği
İçinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi
Ay bile soğuktur o zaman
Bir buz parçasıdır
Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler

Biraz da serüvendi yaşamak
Belki yatkındı büyük yolculuklara
Ki serüvenler daima büyük aşklar
Ve büyük yolculuklarla başlar

Anıları aşkları ve bir kenti
Bırakıp gidebilirdi apansız
Apansız başlardı yolculuklar
Hangi saatinde olursa günün
Ve hep kar yağardı nedense
Durmadan kar yağardı yol boyunca
Ve nasılsa yok olup giderdi hüzün
Kent görünmez olunca arkada
Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından
Ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun


Ne zaman yollara düşse biterdi acılar
..........
..........


Ahmet Telli


TALİHLİ ANAFOR

Veda eden gündüz,
boynu bükük ayrıldı akşamdan.
alelacele gelen davetsiz yağmur,
bir oldubittiydi
şiire düşen imge.
bir düştü tanrı,
höyük katında...
düş
tü..........
Avuçlarımdaki kelimeleri
her adım attığım
ayaklarımın izine bırakıyorum,
yitmemek için.
rüzgar,karanlık çamur,
siyah, kar....
İlk bıraktığım başlık'a dönüyorum.
bu şiire
ş
i
m
ş
e
k
düş
tü......
şimşek kül oldu.



Namusa mahsus masum cinayet!

Gökyüzünden aşağı
Doğanın namusuydu,
İki dağ arası yakılan ormanlar……
İçine uhde düşen su,küskün ateş,
Her kıvılcımda keskinleşen doğa…
Ayrılmaz üç dost,
Bir mart günü namertleşti,
Hakiye bürünmüş riyakar insan.
Yakılan orman,
Yalnız cenin,
Ciğeri paramparça olmuş kıraç toplum!
Yakaran hüzünlü doğa………..
Katili masum olan dünya…

03.10.2007/bir doğuş günü sabaha doğru
h.i.r
KURŞUNİ ŞEHRE BAHŞEDİLEN ŞİİR
menevişe

Çaresiz bir sessizlik,
bir akşamüstü bölerken
en dalgalı hüznümü,
Parçalarken utangaçlığımı,
Cesaretsizliğime bir asi düşer.
Kafiyelerin kifayetsizliği,
Ayartılmış şaraptı,transpoze edilen hayata.

En sessiz gününde ikizleşti Kızıldeniz!
İsa’nın çilesiydi aslolan insanın......

Şişedeki külde kurşuniydim,
ebru(li) bir saat kırılır.
giyotinlik mitos kente...

Ön ruhumda oturan
yargı,keşmekeş suda seker.
Yol boyunca,
Kovalayan türkü,
Buğulu gözler,ağlamaklı ses tellerinde.

Yosunlaşan zihnin inadı
yerçekiminedir,
kıraç ve çelik toprakların beyazlığı.

Savurdum havaya yalnızlığı, düşmedi.
Düşünmedi içimdeki.
Esrik bulutlara kafa tutan ben
Renksiz tenimi atıyorum, güneşe vurulmuş buza.

Kırıldım!
yürüyorum.........
çekip gittim.

09.11.2007


KELEBEK KO(R) KUSU
Uyan!
uğultu,aralıksız uğultu
ışığın ihtişamında intihar eden,
o ışık hızında nirengi kelebekler.
heyecenını karanlıkla ortak edemeyen,
siyah gözlü minik depresif.
sol kanadından vuruldu,
kanadı.
rüzgar bir teğet geçti içeri,sevincinin kurbanı olan hayvana.
uyandım.
uyan!
ve bir dize yaz
dört kelebekten birine.
uyan hazan!
ve bir dize yaz hüzne.
uyan!
bir ağıt yak,
yenik düşen zamana.

03.11.2007