yılbaşı gecesi, şiirlerini okuma etkinliği için 'alternatif bir yılbaşı etkinliği olsun diye değil, yerin boş olmamasından kaynaklı bu gece şiirler okunmuştur.' demiştir. gecenin sonunda da, of not being a jew adlı kitabı, bütün dinleyicilere ücretsiz olarak dağıtılmıştır. kitabın içindeki boşlukların zamanla doldurulacağı meselesi de, ilginç bir meseledir. bu açıdan metis'in murathan mungan kitaplarında yaptığı yayın politikalarını çağrıştırmaktadır. yanılmıyorsam, şule yayınları dışında bir tek, adam yayınları'ndan şiirlerinin bir seçki olarak sunulduğu 'çatlıycak kadar aşkî' kitabı vardır. bir de en son bir kitapçıda rastlamış olduğum üzere, 'bir masal ismet özel'i' adlı bir kitap çıkmıştır onun hakkında.
internette de okuduğum üzere, hakkında inanılmaz zıtlıklarda görüşlerin olduğu enteresan bir şahsiyettir kendisi. şu anda yazıyor olan ve adları 'genç şair' nitelemesini barındıran birçok şairi etkilediği aşikardır. şiiri, şiire götürür bence. dizelerinin karmaşıklığı ve çarpaşıklığı anlaşılmaz oluşundan değil, içindeki anlam katmanlarından bazılarının kendini zamanla ifşa ettiğindendir. şiirlerini okumak için referans alınacak kelimelerden biri, bana kalırsa, 'algı'dır. ilk okuyuşta taklit edilebilir gibi görünen bu zor ve sert şiir, şiir denilen dünyanın içine girdikten sonra, bir tokat hatta şaplak misali yüzünüze çarpar. bir yerden okudum ve çok sevdim bu benzetmeyi; turgut uyar'ın uzaktan öğrencisidir. bu, ne turgut uyar'dan bir şey götürür, ne ismet özel'den. bahsettiğim öğretmen-öğrenci ilişkisi şiiri için düşünülürse, 'öğrenen-öğreten' meselesinden başka bir yere kayacaktır ve şimdilerde metinlerarasılık diye tabir edilen şeye oldukça güzel malzemeler hazırlar.
siyasi duruşundaki meselelerin değişkenliğine bakıldığında, bence şu anda gelmiş olduğu yer en vahim yerdir. marksistlikten islamcılığa geçiş sürecinde, söylemlerinde ve fikirlerinin özünde aslında çok büyük değişikliklere rastlanmaz. marksistken söylediği birçok şeyi, sadece başka bir inanç sistemiyle (burada marksizmi bir inanç sistemi yapmıyorum, tabir ettiğim yer islam) yorumlamış ve bunun üzerinden fikirlerini inşa etmiştir. ama islamcılıktan (müslümanlıktan demek daha doğru olacak sanırım) türklük-müslümanlık gibi bir yere kayması, bence onun fikir dünyasında önemli gediklere yol açmıştır. ama, röportajları ve düzyazıları okunduğu vakit, ismet özel'in sesinden ve aslında savunduğu fikirlerden çok da vazgeçmemiş olduğunu görebiliyoruz. ismet özel; taraf olmaktan çekinmeyen ve 'karşı' olmayı bir nevi görev addeden bir figür olarak çıkıyor karşımıza.
ne olursa olsun, ismet özel'in gelişimini-değişimini-söylemlerini onunla aynı dönemde yaşıyor olarak görmek, bence bir şanstır. türkiye şiiri için de, uzun yıllar vazgeçilmez bir şair-figür olarak kalacaktır. (buradaki figür kelimesi de, duruş kelimesiyle yan yana okunabilir.)
seyhan müzik'ten 'ateş oldum' adlı bir albümü yakın zamanda çıkan ve sesinin 'oralar'da akan bir ırmağa benzediğini düşündüğüm müzisyen. değeri/kadri popüler kültür kavramıyla harman bir toplum tarafından bilinmiş midir, orası meçhul. ama yetenek ve yeterlik gidip asıl bekleyenini bulur mu, bunun cevabı muğlak değil. evet, gider ve bulur. bir insan, hayatının bir yerinde yasemin göksu'nun sesine çarpmalıdır. bu kadar da net konuşuyorum.
vedat türkali'nin romanlarında, kahramanlarına şükrü haraçoğlu diye söylettiği zamanın başbakanı ve bir dönem fenerbahçe başkanlığı yapmış despot kişilik.
zeki demirkubuz'un izleklerinden biri olan (belki de en önemlisi) albert camus romanının adı... roman birebir uyarlanırsa bence mersault karakterini dünyada iki kişi çok iyi oynar: ilki barfly'da bukowski'yi de oynayan mickey rooke ve duvara karşı'nın cahit'i birol ünel.
'varsın böyle geçsin yalancı günler
varsın canımı alsın yine yalnızlık
seninle doluyken baktığım dünler
yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık? '
(bir ahmet kaya şarkısı.)
okuduğum okulun sonu üniversite diye bitmesine rağmen bahar şenliklerinde onların etkinliklerini kendi etkinliklerimize tercih ettiğim lise... ön bahçe konserleri her ne kadar biraz rahatsızsa da ortamı çok güzeldir ve hele liseyi taşrada okumuşsanız orda olduğunuz saatler boyunca iç geçirirsiniz. bu sene laço tayfa, mor ve ötesi, bülent ortaçgil ve erkin koray konserlerini orada büyük bir zevkle dinledim.
perdesiz gitarın mucidi, uzun yıllar bülent ortaçgi'in grubunda çalan müzisyen, ismail h. demircioğlu ve djivan gasparyan gibi müzisyenlerle ortak kaset çıkaran şarkıcı-besteci ve üstün bir gönül adamıdır. bütün telli çalgıları kendi yorumuyla dönüştüren ve nefis çalan, sesi oldukça iç deşici nev-i şahsına münhasır bir insandır. konserine bir giden bir daha bir daha gitmek isteyecektir.
tanıdığım herkesten daha canlı, daha var olduğunu hissettiğim hayatımın iç sesidir. herkesten daha çok ete kemiğe bürünmüştür benim için. bir dehanın elinden çıkmış bir karakterdir ve belki de dünya edebiyatının en çok öykünülmüş kahramanıdır. aslında hiçbir şeyin kahramanı değildir, kendi hayatı dahil.
raskolnikov candır...
sabah uyandığında 'bugün yunanistan'ı mı, yoksa bulgaristan'ı mı alsam acaba? ' diye düşünüyor mu, açıkçası çok merak ediyorum... kendini dahi sanan ama aslında tarih boyunca zulmetmişlerin sadece elinde arasıra kalem tutan halinden başka bir şey değil.. o çok anlamlı kuruma, biri anca bu kadar yakışmayabilir...
ölüm haberini a takımı'nda izlediğim geceyi hiç unutmadım, unutamam.. türküleri her zaman içimi deşmiştir. onun yaşadığı döneme şahitlik etmiş olmam, kendi hesabıma büyük bir şanstır. bir şarkıda, bazen ciltlerce kitabın söyleyemeceği şeyi söylemeye kadir çok müstesna bir sanatçıdır...
'bir yaralı döşten gayrı ne'm kaldı? '
öğrenci evleri elbette ki, her zaman kirlidir. halıların üzerinde bilumum malzeme bulunabilir. (erkek öğrenci evleri için) banyo her zaman kıl yumaklarıyla doludur. temizlik, anca evden bir elemanın sevgilisinin eve gelmesiyle olur. kız, aynı şehirdeyse bütün işler zaten ona ve arkadaşlarına yaptırılır. yok eğer başka bir şehirdeyse, o gelmeden önce misafir edecek olan geceden evi pirupak eder.yemek çoğunlukla, kaçınılmaz olan menemen, makarna, patates üçlüsünden herhangi biri olur. kırmızı et kapıdan bile giremez. bütün yemeklere tavuk konulur. kapının önü ayakkabı doludur. ve hepsi iğrenç kokar. çay her saat kaynamaktadır. bir tekel bayiinin yakınlarda oluşu herkese güven verir. çünkü oraya her an koşulabilir ve tekel bayiici(ki genelde orta yaşın üzerinde olurlar) öğrencileri tanıdığı için onlara 'yeğenim' diye hitap eder. bir öğrenci evinin başına gelebilecek en büyük felaket, elemanların ailelerinden birinin o şehre gelmesidir. bütün kanıtlar yok edilir, boş bira şişeleri iade edilir, arkadaşlar az gelip giderler, akşamdan herkes odasına çekilip uyur, müziğin sesi susar.
yemek, bulaşık gibi sorumlulukların sıraları yapılır ama üçüncü gün bütün sıra bozulur. herkes aklına eseni yapar. parasızlık ve açlık bakidir. ama yine de hoştur, yaşanılasıdır, şiirseldir...
roll dergisinin mayıs sayısında kurt'le ilgili çok güzel bir soruşturma-araştırma yayınlandı, gerisi de gelecekmiş.. kapakta da kurt2ün bir hınzırlık fotoğrafı var.. ağzından su fışkırtırken.. bir de altıukırkbeşten çıkmış bir kurt cobain ve seattle olayı adlı kitap var.. kurt, o da hayatın arka bahçesinde.. bir tüfek.. kurş..u..n..
ucuzu makuldur.. halk arasında bu tür şaraplara köpeköldüren ya da itöldüren de denilir. içtiğiniz anda boğazınızdan aşağıya doğru bir yanma hissedersiniz. yeni içenlere mazot kıvamında gelebilir. ama bir kere alışılırsa hem keseyi zorlamaz hem de giderek güzelleşir, güzelleştirir... verilen isimler de çok enteresandır..(kalyon, efes güneşi, medele, tutku vs)
en şiirsel ölüm biçimi intiharla yaşamına son vermiş, çağdaş iran edebiyatının kurucularından sayılan, afyonkeş, hayatının büyük bir bölümün fransa'da geçirmiş bir yazar.. yky sanırım bütün kitaplarını bastı.. benim ilk düşünüşte aklıma gelenler; kör baykuş, diri gömülen, aylak köpek.(bu kitap da bana hep yusuf atılgan'ın aylak adam'ını çağrıştırır kaçınılmaz olarak)
ece ayhan yönetmen fellini ve amarcord için 'dipte bir şair' der... sait faik de 'dipte şair'dir benim için.. 'harita üzerinde bir nokta' öyküsünü hayatımın anlamını bulmuşçasına kendime ait bulmuştum... 'yazmazsam, deli olacaktım' diye bitirir öyküyü sait faik... ismi bile deniz, balıklar, rakı ve burgazada kokuyor... nevzat yalçın ölümünden sonra şu muhteşem şeyleri yazar: 'sana oktay rifat'ın orhan veli'ye teklif ettiği şeyi rahatça teklif edebilirim: al benim ciğerimi kullan, yüreğimi tak, bunda hilafım varsa namussuzum. ağlıyorum sait...'
mayıs sayılarında gayet güzel bir kurt cobain soruşturması başlatmış, ve bundan sonra da bunun süreceğini muştulamış, kapağında genelde ilgi çekici fotoğraflar bulunan, arka kapakta genelde politik öğeler barındıran, 'rollama' diye bir terimi türkçe'ye kazandırmış, eskiden express şimdi post express diye bir de kardeşi (ağabeyi demek daha doğru olur) bulunan bir müzik dergisi.. has, özgün ve güzel listeler yaparlar...
paranın cinleri'nde uzun uzadıya anlattığı mardin'de geçen çocukluğu ve ilkgençliğiyle, babasıyla mahsus ilişkisi(zliğ) iyle, ankarada okuduğu okul hayatı-tezi-oyunlarıyla, öyküleriyle, romanlarıyla, ama en çok da şiirleriyle enine boyuna incelenilmesi gereken bir edip, bir yazın adamıdır. bence beyaz türk'tür. müferrehliğin öteki'sidir. her ne kadar öteki kavramını daha değişik olarak içselleştirmişse de gece gezen, söyleşiye gittiği kentlerde konfora ekstra özen isteyen, sözünü budaktan sakınmayan, hiçkimsenin yanına yaklaşmadığı dönemlerde gündem gaztesinde yazılar yazan, 'kalbinin doğusu'na borcunu her daim ödemiş bir dünya'lıdır. diyarbakır'da, kültür- sanat festivali kapsamında kitap imzalarken ev arkadaşımın ona uzattığı 'yaz geçer' (ki kült şiirlerinin olduğu ve belki de en çok bilinen şiiri yalnız bir opera'nın olduğu kitaptır) kitabını yeni bir şiirmişçesine 'yaz geçmiyor, geçmiyor' diye imzalamıştı...
'masala inanmayan gerçeğe inanır mı? '
ismet özel
06.07.2006 - 23:25yılbaşı gecesi, şiirlerini okuma etkinliği için 'alternatif bir yılbaşı etkinliği olsun diye değil, yerin boş olmamasından kaynaklı bu gece şiirler okunmuştur.' demiştir. gecenin sonunda da, of not being a jew adlı kitabı, bütün dinleyicilere ücretsiz olarak dağıtılmıştır. kitabın içindeki boşlukların zamanla doldurulacağı meselesi de, ilginç bir meseledir. bu açıdan metis'in murathan mungan kitaplarında yaptığı yayın politikalarını çağrıştırmaktadır. yanılmıyorsam, şule yayınları dışında bir tek, adam yayınları'ndan şiirlerinin bir seçki olarak sunulduğu 'çatlıycak kadar aşkî' kitabı vardır. bir de en son bir kitapçıda rastlamış olduğum üzere, 'bir masal ismet özel'i' adlı bir kitap çıkmıştır onun hakkında.
internette de okuduğum üzere, hakkında inanılmaz zıtlıklarda görüşlerin olduğu enteresan bir şahsiyettir kendisi. şu anda yazıyor olan ve adları 'genç şair' nitelemesini barındıran birçok şairi etkilediği aşikardır. şiiri, şiire götürür bence. dizelerinin karmaşıklığı ve çarpaşıklığı anlaşılmaz oluşundan değil, içindeki anlam katmanlarından bazılarının kendini zamanla ifşa ettiğindendir. şiirlerini okumak için referans alınacak kelimelerden biri, bana kalırsa, 'algı'dır. ilk okuyuşta taklit edilebilir gibi görünen bu zor ve sert şiir, şiir denilen dünyanın içine girdikten sonra, bir tokat hatta şaplak misali yüzünüze çarpar. bir yerden okudum ve çok sevdim bu benzetmeyi; turgut uyar'ın uzaktan öğrencisidir. bu, ne turgut uyar'dan bir şey götürür, ne ismet özel'den. bahsettiğim öğretmen-öğrenci ilişkisi şiiri için düşünülürse, 'öğrenen-öğreten' meselesinden başka bir yere kayacaktır ve şimdilerde metinlerarasılık diye tabir edilen şeye oldukça güzel malzemeler hazırlar.
siyasi duruşundaki meselelerin değişkenliğine bakıldığında, bence şu anda gelmiş olduğu yer en vahim yerdir. marksistlikten islamcılığa geçiş sürecinde, söylemlerinde ve fikirlerinin özünde aslında çok büyük değişikliklere rastlanmaz. marksistken söylediği birçok şeyi, sadece başka bir inanç sistemiyle (burada marksizmi bir inanç sistemi yapmıyorum, tabir ettiğim yer islam) yorumlamış ve bunun üzerinden fikirlerini inşa etmiştir. ama islamcılıktan (müslümanlıktan demek daha doğru olacak sanırım) türklük-müslümanlık gibi bir yere kayması, bence onun fikir dünyasında önemli gediklere yol açmıştır. ama, röportajları ve düzyazıları okunduğu vakit, ismet özel'in sesinden ve aslında savunduğu fikirlerden çok da vazgeçmemiş olduğunu görebiliyoruz. ismet özel; taraf olmaktan çekinmeyen ve 'karşı' olmayı bir nevi görev addeden bir figür olarak çıkıyor karşımıza.
ne olursa olsun, ismet özel'in gelişimini-değişimini-söylemlerini onunla aynı dönemde yaşıyor olarak görmek, bence bir şanstır. türkiye şiiri için de, uzun yıllar vazgeçilmez bir şair-figür olarak kalacaktır. (buradaki figür kelimesi de, duruş kelimesiyle yan yana okunabilir.)
yasemin göksu
08.03.2006 - 03:48seyhan müzik'ten 'ateş oldum' adlı bir albümü yakın zamanda çıkan ve sesinin 'oralar'da akan bir ırmağa benzediğini düşündüğüm müzisyen. değeri/kadri popüler kültür kavramıyla harman bir toplum tarafından bilinmiş midir, orası meçhul. ama yetenek ve yeterlik gidip asıl bekleyenini bulur mu, bunun cevabı muğlak değil. evet, gider ve bulur. bir insan, hayatının bir yerinde yasemin göksu'nun sesine çarpmalıdır. bu kadar da net konuşuyorum.
şükrü saraçoğlu
21.07.2004 - 18:37vedat türkali'nin romanlarında, kahramanlarına şükrü haraçoğlu diye söylettiği zamanın başbakanı ve bir dönem fenerbahçe başkanlığı yapmış despot kişilik.
yabancı
07.07.2004 - 20:35zeki demirkubuz'un izleklerinden biri olan (belki de en önemlisi) albert camus romanının adı... roman birebir uyarlanırsa bence mersault karakterini dünyada iki kişi çok iyi oynar: ilki barfly'da bukowski'yi de oynayan mickey rooke ve duvara karşı'nın cahit'i birol ünel.
ayrılık şarkıları
06.07.2004 - 16:10'varsın böyle geçsin yalancı günler
varsın canımı alsın yine yalnızlık
seninle doluyken baktığım dünler
yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık? '
(bir ahmet kaya şarkısı.)
salvador dali
27.06.2004 - 17:23yaşamış birinin bana rüya çizebilme yetisi olabildiğini kanıtlamış dahi-deli ressam.
galatasaray lisesi
23.06.2004 - 19:14okuduğum okulun sonu üniversite diye bitmesine rağmen bahar şenliklerinde onların etkinliklerini kendi etkinliklerimize tercih ettiğim lise... ön bahçe konserleri her ne kadar biraz rahatsızsa da ortamı çok güzeldir ve hele liseyi taşrada okumuşsanız orda olduğunuz saatler boyunca iç geçirirsiniz. bu sene laço tayfa, mor ve ötesi, bülent ortaçgil ve erkin koray konserlerini orada büyük bir zevkle dinledim.
erkan oğur
21.06.2004 - 16:43perdesiz gitarın mucidi, uzun yıllar bülent ortaçgi'in grubunda çalan müzisyen, ismail h. demircioğlu ve djivan gasparyan gibi müzisyenlerle ortak kaset çıkaran şarkıcı-besteci ve üstün bir gönül adamıdır. bütün telli çalgıları kendi yorumuyla dönüştüren ve nefis çalan, sesi oldukça iç deşici nev-i şahsına münhasır bir insandır. konserine bir giden bir daha bir daha gitmek isteyecektir.
Raskolnikov
02.06.2004 - 16:16tanıdığım herkesten daha canlı, daha var olduğunu hissettiğim hayatımın iç sesidir. herkesten daha çok ete kemiğe bürünmüştür benim için. bir dehanın elinden çıkmış bir karakterdir ve belki de dünya edebiyatının en çok öykünülmüş kahramanıdır. aslında hiçbir şeyin kahramanı değildir, kendi hayatı dahil.
raskolnikov candır...
quentin tarantino
02.06.2004 - 16:12bütün filmleri büyük bir iştahla izleyen bir sinefil.
kemal alemdaroğlu
29.05.2004 - 18:08sabah uyandığında 'bugün yunanistan'ı mı, yoksa bulgaristan'ı mı alsam acaba? ' diye düşünüyor mu, açıkçası çok merak ediyorum... kendini dahi sanan ama aslında tarih boyunca zulmetmişlerin sadece elinde arasıra kalem tutan halinden başka bir şey değil.. o çok anlamlı kuruma, biri anca bu kadar yakışmayabilir...
tehlikeli oyunlar
29.05.2004 - 16:07tutunamayanlar'ın yazarı oğuz atay'ın bir kitabının ismi.
yağmur
29.05.2004 - 14:06'burada yağmur yağıyor günlerdir
ama sen yine de şemsiyeni almadan gel ilk otobüsle...'
mahsuni şerif
15.05.2004 - 18:57ölüm haberini a takımı'nda izlediğim geceyi hiç unutmadım, unutamam.. türküleri her zaman içimi deşmiştir. onun yaşadığı döneme şahitlik etmiş olmam, kendi hesabıma büyük bir şanstır. bir şarkıda, bazen ciltlerce kitabın söyleyemeceği şeyi söylemeye kadir çok müstesna bir sanatçıdır...
'bir yaralı döşten gayrı ne'm kaldı? '
öğrenci evinde yaşamak
15.05.2004 - 18:51öğrenci evleri elbette ki, her zaman kirlidir. halıların üzerinde bilumum malzeme bulunabilir. (erkek öğrenci evleri için) banyo her zaman kıl yumaklarıyla doludur. temizlik, anca evden bir elemanın sevgilisinin eve gelmesiyle olur. kız, aynı şehirdeyse bütün işler zaten ona ve arkadaşlarına yaptırılır. yok eğer başka bir şehirdeyse, o gelmeden önce misafir edecek olan geceden evi pirupak eder.yemek çoğunlukla, kaçınılmaz olan menemen, makarna, patates üçlüsünden herhangi biri olur. kırmızı et kapıdan bile giremez. bütün yemeklere tavuk konulur. kapının önü ayakkabı doludur. ve hepsi iğrenç kokar. çay her saat kaynamaktadır. bir tekel bayiinin yakınlarda oluşu herkese güven verir. çünkü oraya her an koşulabilir ve tekel bayiici(ki genelde orta yaşın üzerinde olurlar) öğrencileri tanıdığı için onlara 'yeğenim' diye hitap eder. bir öğrenci evinin başına gelebilecek en büyük felaket, elemanların ailelerinden birinin o şehre gelmesidir. bütün kanıtlar yok edilir, boş bira şişeleri iade edilir, arkadaşlar az gelip giderler, akşamdan herkes odasına çekilip uyur, müziğin sesi susar.
yemek, bulaşık gibi sorumlulukların sıraları yapılır ama üçüncü gün bütün sıra bozulur. herkes aklına eseni yapar. parasızlık ve açlık bakidir. ama yine de hoştur, yaşanılasıdır, şiirseldir...
kurt cobain
03.05.2004 - 22:21roll dergisinin mayıs sayısında kurt'le ilgili çok güzel bir soruşturma-araştırma yayınlandı, gerisi de gelecekmiş.. kapakta da kurt2ün bir hınzırlık fotoğrafı var.. ağzından su fışkırtırken.. bir de altıukırkbeşten çıkmış bir kurt cobain ve seattle olayı adlı kitap var.. kurt, o da hayatın arka bahçesinde.. bir tüfek.. kurş..u..n..
şarap
03.05.2004 - 19:05ucuzu makuldur.. halk arasında bu tür şaraplara köpeköldüren ya da itöldüren de denilir. içtiğiniz anda boğazınızdan aşağıya doğru bir yanma hissedersiniz. yeni içenlere mazot kıvamında gelebilir. ama bir kere alışılırsa hem keseyi zorlamaz hem de giderek güzelleşir, güzelleştirir... verilen isimler de çok enteresandır..(kalyon, efes güneşi, medele, tutku vs)
sadık hidayet
03.05.2004 - 18:55en şiirsel ölüm biçimi intiharla yaşamına son vermiş, çağdaş iran edebiyatının kurucularından sayılan, afyonkeş, hayatının büyük bir bölümün fransa'da geçirmiş bir yazar.. yky sanırım bütün kitaplarını bastı.. benim ilk düşünüşte aklıma gelenler; kör baykuş, diri gömülen, aylak köpek.(bu kitap da bana hep yusuf atılgan'ın aylak adam'ını çağrıştırır kaçınılmaz olarak)
seyyah
03.05.2004 - 18:49'seyyah oldum, sözüm bildim, gizlendim içime
çığlık oldu gözlerim, kendimi vurdum...' (murat çelik)
sait faik abasıyanık
03.05.2004 - 18:39ece ayhan yönetmen fellini ve amarcord için 'dipte bir şair' der... sait faik de 'dipte şair'dir benim için.. 'harita üzerinde bir nokta' öyküsünü hayatımın anlamını bulmuşçasına kendime ait bulmuştum... 'yazmazsam, deli olacaktım' diye bitirir öyküyü sait faik... ismi bile deniz, balıklar, rakı ve burgazada kokuyor... nevzat yalçın ölümünden sonra şu muhteşem şeyleri yazar: 'sana oktay rifat'ın orhan veli'ye teklif ettiği şeyi rahatça teklif edebilirim: al benim ciğerimi kullan, yüreğimi tak, bunda hilafım varsa namussuzum. ağlıyorum sait...'
sabetayist
03.05.2004 - 18:32yalçın küçük'ün kullanmaktan bıkmadığı ve sanırım bıkmayı da düşünmediği kavram...
roll dergisi
03.05.2004 - 18:31mayıs sayılarında gayet güzel bir kurt cobain soruşturması başlatmış, ve bundan sonra da bunun süreceğini muştulamış, kapağında genelde ilgi çekici fotoğraflar bulunan, arka kapakta genelde politik öğeler barındıran, 'rollama' diye bir terimi türkçe'ye kazandırmış, eskiden express şimdi post express diye bir de kardeşi (ağabeyi demek daha doğru olur) bulunan bir müzik dergisi.. has, özgün ve güzel listeler yaparlar...
murathan mungan
03.05.2004 - 18:16paranın cinleri'nde uzun uzadıya anlattığı mardin'de geçen çocukluğu ve ilkgençliğiyle, babasıyla mahsus ilişkisi(zliğ) iyle, ankarada okuduğu okul hayatı-tezi-oyunlarıyla, öyküleriyle, romanlarıyla, ama en çok da şiirleriyle enine boyuna incelenilmesi gereken bir edip, bir yazın adamıdır. bence beyaz türk'tür. müferrehliğin öteki'sidir. her ne kadar öteki kavramını daha değişik olarak içselleştirmişse de gece gezen, söyleşiye gittiği kentlerde konfora ekstra özen isteyen, sözünü budaktan sakınmayan, hiçkimsenin yanına yaklaşmadığı dönemlerde gündem gaztesinde yazılar yazan, 'kalbinin doğusu'na borcunu her daim ödemiş bir dünya'lıdır. diyarbakır'da, kültür- sanat festivali kapsamında kitap imzalarken ev arkadaşımın ona uzattığı 'yaz geçer' (ki kült şiirlerinin olduğu ve belki de en çok bilinen şiiri yalnız bir opera'nın olduğu kitaptır) kitabını yeni bir şiirmişçesine 'yaz geçmiyor, geçmiyor' diye imzalamıştı...
'masala inanmayan gerçeğe inanır mı? '
mama said
03.05.2004 - 18:06harikulade bir metallica şarkısıdır...
'oğul, hayatın açık bir kitaptır
bitirmeden onu sakın kapatma...'
Toplam 65 mesaj bulundu