Biz! ..
45 saniyelik bir depremde
on binlerce evladını, kefensiz, tabutsuz, törensiz,
gecenin karanlığına gömmüş Türkiye halkı! ..
O 45 saniyede, 45 yılda öğrenemeyeceğimiz kadar çok şey öğrendik.
O gece anladık; insanları depremin değil,
rant hırsıyla göz yumulan bir vahşi betonlaşmanın öldürdüğünü! ..
Ve aynı şiddetteki bir depremin, Japonya’da kayıpsız atlatılırken, Türkiye’de neden onbinlerce can aldığını! ...
Cinayeti; “daha az malzeme, daha çok kar” diye diye,
binalar, siteler diken ve buna göz yuman sistemin; arsızca verilen, ahlaksızca alınan rüşvetin; sorumsuzca atılan imzanın işlediğini ve bu yanlış gidişte bizim de payımız olduğunu o gece öğrendik! ..
Son nefeslerine kadar kurtarıcı bekleyen kurbanlarımızın ölümleri, doğanın öfkesinden değil, devletin acizliğindendi; bunu asla unutmayacağız!
Ne acıdır ki Türkiye tarihinin en umut verici sivil toplum hareketi, o 45 saniyede doğdu... O korkunç can pazarında, feryatlar, iniltiler arasında biz, dayanışmayı öğrendik... “Yurttaş” olmanın, yardıma koşmanın, hesap sormanın sırrına erdik...
Celp emri beklemeden yardıma koşan gönüllülerden dev gibi bir ordu gibi aktık deprem bölgesine...
“Türk’e Türk’ten başka dost yok” sözünün, düşmanlık pompalayıp iktidar perçinlemek için kullanılan koca bir yalan olduğunu anladık! ..
Din, dil, ırk, millet siyaset farklılıklarını aştık... İnsanlık ailesinin olağanüstü dayanışmanın onurunu yaşadık...
Üzerinden bir yıl geçti... Bölgede yaralar hala kanıyor.
Deprem riski, hala beton bir kılıç gibi sallanıyor tepemizde...
Evlerimiz, muhtemel tabutlarımız gibi görünüyor gözümüze...
17 Ağustos gecesi keşfettiğimiz o yurtaşlık bilincini, o sivil enerjiyi; şimdi hesap sormak, herşeyi yeni baştan kurmak, yaraları sarmak ve yeni depremlerden korunmak için seferber etmek zorundayız.
Yurttaşı örgütlenmeye, devleti göreve çağırıyoruz:
1- Türkiye’nin her yerinde, her mahallede, her köyde, her beldede afete karşı örgütlü ve hazırlıklı olmak zorundayız. Tüm yurttaşları yeni bir deprem için duyarlı olmaya ve mutlaka örgütlenmeye çağırıyoruz.
2- Dünya yüzünde, ölü ve kayıp sayısı bilinmeyen bir başka deprem yoktur. İlgilileri gerççek rakamları açıklamaya çağırıyoruz!
3- Felaketin sorumluları –ama gerçek sorumluları- hakkında ne işlem yapıldı, kimler yargı önüne çıkarıldı, çıkarılmayanlar kimler? Bu konuda da kesin bir açıklama istiyoruz!
4- Afetle ilgili malzeme ve para yardımının miktarı nedir? Sadece gelmiş “Acil Yardım Fonları”nın değil, şu anda harcanmakta olan ve önümüzdeki dönemlerde harcanacak “Yeniden Yapılanma Fonları”nın da kullanım ve denetiminin saydamlaşmasını, yurttaşa hesap verilmesini istiyoruz!
5- Afetzedelerin, hakları ve talepleri konusunda ilgililer ne düşünmektedir? Bu konuda bilgilenmek istiyoruz!
6- Ve son olarak devleti, anayasanın kendisine yüklediği görevi yerine getirmeye; afetlere karşı can ve mal güvenliğimizi sağlamaya çağırıyoruz!
Ve biz o 45 saniye içinde on binlerce evladını gecenin karanlığına gömmüş Türkiye halkı...
16 ve 17 Ağustos günlerinde herkesi karalar giymeye, evine, balkonuna, işyerine kara bayraklar asıp, otomobiline, minibüsüne, otobüsüne kara kurdelalar takmaya ve o felaket gecesini sokakta geçirmeye, kaybettiğimiz canlarımızı anmaya çağırıyoruz! Çünkü acımız büyük... Hiç unutmuyoruz, sorumluları affetmiyoruz!
Bu ülkede yaşayan herkesi, 17 Ağustos gecesi evden çıkarken tüm ışıklarını yakmaya çağırıyoruz! Çünkü sorularımızın yanıtları karanlıkta kalmasın istiyoruz, bize saydam bir aydınlıkta hesap verilsin istiyoruz!
Ve o gece saat tam 03.02’de herkesi, düdüklerini ve benzeri uyarı araçlarını çalmaya çağırıyoruz! Çünkü sesimizi, en sağır kulaklar bile duysun, hala gaflet uykusunda uyuyanlar varsa, artık uyansınlar istiyoruz! Ve hep bir ağızdan tekrarlıyoruz:
UYUMA TÜRKİYE BEN UYUMUYORUM
17 Ağustos Etkinlikleri Çalışma Grubu
17 Ağustos Anma Etkinlikleri Çalışma Grubu’nu oluşturan sivil toplum kuruluşları:
Ağ 17 Gönüllüleri, Afete Karşı Sivil Koordinasyon, Avrupa Gençlik Forumu (AEGEE-İstanbul) , Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi, Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB) , Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) , Dayanışma Gönüllüleri, Dep-Der Koordinasyon Kurulu, Doğa ile Barış Derneği,
Gönüllü Arama Kurtarma Dernekleri Ortak Çalışma Grubu,
Helsinki Yurttaşlar Derneği, İFSAK,
İnsev, İstanbul Tabip Odası Afet Çalışma Grubu, İzmit Kent Kurultayı, Kadınlarla Dayanışma Vakfı, Kuzguncuklular Derneği, Tarih Vakfı, Toplum Sağlığı Vakfı (TOSAV) , Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) , Üniversiteli Gönüllüler Çalışma Grubu, Sosyal – Kültürel Yaşamı Geliştirme Derneği (SKYGD)
unutmayalım unutturmayalım
5 sene önce oldu daha 5 gün gibi
45 saniyede olan oldu
tam 75000'in üzerinde ölü bana göre 100000
tam 10 bin bina yıkıldı
kaba bir matematik hesabıyla ölen kişileri her ev başına 4 kişiden hesaplasak ki bunların çoğu apartmandı ortalama 4 'ü rahatlıkla söyleyebiliyoruz(bir apartmanda türkiye'de ortalama 100 kişi oturuyor)
bu sayı 75 binin üzerinde idi
deprem afet bölgesi olmaması için sayın ecevitler en büyük para kaynağından mahrum kalmamak için ölü sayısı 17 binde bırakıldı..
......................
işte hala akıllanmadık, ne değişti?
Sıcak bir Ağustos gecesi Uykuyla ve sıcakla verdiğim mücadelede galip gelmek üzereyim.
Aman Allah'ım, o da ne!
Gök gürültüsüne benzeyen kulakları yırtarcasına bir ses ve ardından sanki topraktan fışkırmak istercesine dipten yukarı kuvvetli bir darbe. Ve takip eden korkunç bir sallantı ona eşlik eden ve bir okadar dehşet verici gürültüyle birlikte. Panikle fırlıyorum yataktan ama ayakta durmak imkansız. Emekliyerek yattığım odanın kapısına geliyorum ve tutunarak zorda olsa kalkıp kapının tavanına elimle bastırıyorum sanki yıkılcak olsa evi ben tutacakmışım gibi.
Allah'ım yoksa kıyamet bu mu?
Bir yandan kelime-i şahadet getiriyor bir yandanda etrafımda kopan çatlayan birşeyler varmı diye bakıyorum. Şükür şimdilik bina ayakta ama daha nekedar bu sallantıya dayanabilir? bilinmez. Ve hayatımın en uzun 45 saniyesini yaşıyorum saniyeler saatmişcesine. Şükür nihayet sallantılar durdu Anne ve Babamla yıkılan eşyalar üzerinden atlayarak dışarı çıkmayı başarıyoruz. Toz duman ve bağırışan ağlayan insanlar. Panik hemde çok büyük bir panik. Ve günün ilk ışıkları ile endişemiz korkumuz birkat daha artıyor. Yıkılmış sanki bir akordiyon gibi üst üste geçmiş apartmanlar, alevler içinde kalmış enkazlar ve enkazların altından gelen kurtarın haykırışları. Yok, yok, yok, offf ne yapacağız ne yapabilirizki sevdiklerimiz tonlarca ağırlığındaki betonların altında. Ya diğerleri kimsenin birbirinden haberi yok. Ardından Tüpraş paniği, insanlar enkazdaki yakınlarını bırakarak akın akın yaya, arabayla bölgeyi terk ediyor.
Yaşadıkca filim karesi gibi beynime kazılmış bu görüntüleri unutamayacağım.
cem yılmazın doritos reklamıyla herkesin diline dolanmıştır
belli bir noktadan sonra iğrenç espri yapan kişiler tarafından baygınlık verecek kadar yaygınlaşınca sağlımızı tehdit eder hale gelmiştir
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben öteliyim
Açma pencereni perdeleri çek..
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin agaçları söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçegini eziyor gibi
..........
..........
Binali Yıldırım
1955 yılında Erzincan'da doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşa ve Deniz Bilimleri Fakültesi'nden mezun oldu ve aynı bölümde yüksek lisans yaptı.
1978-1993 yılları arasında Türkiye Gemi Sanayi Genel Müdürlüğü ve Camialtı Tershanesinde çeşitli kademelerde yöneticilik yaptı.
1990-1991 yılları arasında İsveç'te bulunan Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) ne ait Dünya Denizcilik Üniversitesinde (WMU) Denizde Can ve Mal Güvenliği Yönetimi konusunda ihtisas eğitimi aldı. Bu eğitim sırasında toplam 6 ay İskandinav ülkeleri ve Avrupa'da çeşitli ülke limanlarında Denizcilik İdaresi Uzmanları ile birlikte kontrollerde bulundu.
1994-2000 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deniz Otobüsleri İşletmeleri (İDO) da Genel Müdürlüğü görevinde bulundu.
Bu görevi sırasında İstanbul'da toplu taşımacılığın denize kaydırılması yönünde önemli projelere imza attı.
Başta İstanbul-Yalova ve Bandırma hatlarının açılarak, Adnan Menderes ve Turgut Özal hızlı feribotlarının sefere konulması olmak üzere İstanbul'a kazandırılan toplam 29 iskele/terminal, 22 deniz otobüsü ve 4 feribotla IDO'yu alanında dünyanın en büyük şirketleri arasına soktu.
1999 yılında deniz toplu taşımacılığı ve turizme katkılarından dolayı uluslar arası 'Skal' kulübü tarafından verilen kalite ödülüne layık görüldü.
Halen uluslar arası denizlerde yolcu ve yük taşımacılığı ile denizcilik konularında danışmanlık yapan şirketinde çalışmalarını sürdürmektedir.
Muhtelif sivil toplum kuruluşlarında üyeliklerin yanı sıra Piri Reis Denizcilik Vakfı ve Refahiye Kültür ve dayanışma Derneği Başkanlık görevini sürdürmektedir.
Evli ve üç çocuk babasıdır. İngilizce ve Fransızca bilmektedir.
22 Temmuz 2004 tarihinde, Yakup Kadri Ekspresinin raydan çıkması sonrasında, Demiryolları tarihinde hiç olmadığı kadar tartışılır olmuştur. Bu tartışma, 11.8.2004 tarihinde Başkent Ekspresiyle Adapazarı Ekspresinin çarpışmasıyla meydana gelen kazadan sonra da artarak devam etmektedir. Basınımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın, meslek örgütlerinin demiryolları meselesini enine boyuna tartışması şüphesiz sevindiricidir.
Ancak, zaman zaman olay kaza bağlamının dışına çıkılarak, değişik mecralara çekilmekte, demiryollarının ülkemiz için varlığı ve zorunluluğu sorgulanmaktadır. Hatta daha da ileri gidilerek, bütün trenlerin durdurulmasının istenmesi noktasına kadar gelmektedir.
Kamuoyunu doğru bilgilendirmek amacıyla aşağıdaki açıklamanın yapılması zorunlu görülmüştür.
1- Demiryollarına 1946 sonrasındaki Cumhuriyet hükümetleri tarafından yeterince önem verilmediği, yatırım yapılmadığı doğrudur. Bilinmelidir ki, bir ülkede demiryollarının gelişmesi, bu ulaşım sisteminin devlet politikası olmasına bağlıdır. Tren kazalarından sonra, kaza nedenleri daha ortaya çıkmadan, demiryollarının ihmal edilmişliğinin faturasını TCDD İdaresine ve şu anda olağanüstü çabayla hizmet veren demiryolculara çıkarılması insaf ölçüleriyle bağdaşmamaktadır.
2- Ulaştırma Bakanlığımız tarafından demiryollarına, kazalar nedeniyle değil, bir ulaştırma politikası olarak önem ve öncelik verilmiştir. Zira, Demiryollarına 2002 yılında ayrılan ödenek 111 Trilyon TL iken, 2003 yılında bu rakam 423 Trilyon TL’ye, 2004 yılında ise 951 Trilyon TL’ye yükselmiştir. Yarım asır sonra ilk defa demiryolları ulaşım sektöründe öncelikli sektör haline gelmiştir. Bu ise, ülkemizde yeniden demiryollarının devlet politikası olduğunun bir göstergesidir.
3- Devletimizin verdiği yatırımla ve demiryolcuların özverili çalışmalarıyla TCDD’nin ayağa kalkmaya çalıştığı bir dönemde, yaşadığımız iki elim kaza toplumun her kesimini olduğu gibi camiamızı da derinden yaralamıştır. Kaza sonrasında sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin demiryollarının gelişimine “katkı” sağlama yerine, yapılan yatırımları ve iyileştirmeleri gölgede bırakma çabaları anlaşılır gibi değildir.
4- Demiryollarımız bütün ihmal edilmişliğine rağmen ülkemizin en güvenli ulaşım sistemidir. Bu güvenin sarsılmasının ülkemiz insanına hiçbir faydası dokunmayacağı gibi, yapılan çalışmaları da sekteye uğratacak boyutlara ulaşması endişe vericidir.
5- Ayrıca;
a. Bir Sendika başkanının, kaza yapan Başkent Ekspresinin lokomotifinde klima olmadığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Söz konusu lokomotif de dahil, E 52000 tipi lokomotiflerimizin tamamına klima takılmıştır.
b. Yine aynı sendika başkanı tarafından ileri sürülen Başkent Ekspresinin çarpışması anında, makinistlerden ikisinin de yemek ısıtmak için arka kabine geçtikleri iddiası kaza spekülasyonundan ibarettir. Cumhuriyet Savcılığı tarafından tespit edilemeyen bu durumun Sendika Başkanı tarafından nasıl tespit edildiğinin sorulması gerekir.
c. Bir gazetede yer alan “Tren yolu mu, yaya yolu mu? ” başlıklı haberde, “Sincan tren istasyonunda rayları adeta yaya yoluna çeviren yayalara karşı hiçbir önlem alınmaması ölümlü kazalara davetiye çıkartıyor” ifadesi yer almaktadır. Sincan tren istasyonunda yaya alt geçidi bulunmaktadır.
şöyle bir tcdd haritasına baktığımızda,ilk olarak orta karadenizde,güneydoğu akdenizde,doğu anadolunun orta kesimlerinde tren ağının günümüzde dahi olmadığını görürüz.
bunda tabiki neden olarak gösterilecek engebeli alanlardır
iki dirhem bir çekirdek
17.08.2004 - 18:31iskender pala
nehmet ali talat
17.08.2004 - 18:31doğu akdeniz üniversitesinde doktora yapıyordu..
tezi ise annan planı idi..
oktay sinanoğlu
17.08.2004 - 18:30bye-bye türkçe'de anlatılması gerekenleri koca bir kitaba yayan,daldan dala atlayan biraz da olayları izah etmede yetersiz kalan bilim adamı...
oktay sinanoğlu
17.08.2004 - 18:28nobel ödülüne aday gösterilmesi gündeme gelen değerli bir bilim adamı..
şüphe
17.08.2004 - 18:27içine kurt düşmek
bu işte bir bit yeniği var
şüphe
17.08.2004 - 18:27kaygılanmak
ray
17.08.2004 - 18:26demiryolu
biliyor muydunuz
17.08.2004 - 16:5417 ağustos ve daha sonraki günlerde namaza başlayanların sayısında büyük bir artış olduğunu....
biliyor muydunuz
17.08.2004 - 16:53kandilli rasathanesinin tüm marmarayı etkileyecek bir deprem beklediğini...
biliyor muydunuz
17.08.2004 - 16:51100 bin kişinin öldüğünü....
biliyor muydunuz
17.08.2004 - 16:51bugün 17 ağustos marmara depreminin beşinci yıldönümü olduğunu....
öss sonuçları
17.08.2004 - 12:40öss sonuçları tercih sonuçları ve puan sonuçları olmak üzere ikiye ayrılır..
17 ağustosu anmak
17.08.2004 - 09:58Biz! ..
45 saniyelik bir depremde
on binlerce evladını, kefensiz, tabutsuz, törensiz,
gecenin karanlığına gömmüş Türkiye halkı! ..
O 45 saniyede, 45 yılda öğrenemeyeceğimiz kadar çok şey öğrendik.
O gece anladık; insanları depremin değil,
rant hırsıyla göz yumulan bir vahşi betonlaşmanın öldürdüğünü! ..
Ve aynı şiddetteki bir depremin, Japonya’da kayıpsız atlatılırken, Türkiye’de neden onbinlerce can aldığını! ...
Cinayeti; “daha az malzeme, daha çok kar” diye diye,
binalar, siteler diken ve buna göz yuman sistemin; arsızca verilen, ahlaksızca alınan rüşvetin; sorumsuzca atılan imzanın işlediğini ve bu yanlış gidişte bizim de payımız olduğunu o gece öğrendik! ..
Son nefeslerine kadar kurtarıcı bekleyen kurbanlarımızın ölümleri, doğanın öfkesinden değil, devletin acizliğindendi; bunu asla unutmayacağız!
Ne acıdır ki Türkiye tarihinin en umut verici sivil toplum hareketi, o 45 saniyede doğdu... O korkunç can pazarında, feryatlar, iniltiler arasında biz, dayanışmayı öğrendik... “Yurttaş” olmanın, yardıma koşmanın, hesap sormanın sırrına erdik...
Celp emri beklemeden yardıma koşan gönüllülerden dev gibi bir ordu gibi aktık deprem bölgesine...
“Türk’e Türk’ten başka dost yok” sözünün, düşmanlık pompalayıp iktidar perçinlemek için kullanılan koca bir yalan olduğunu anladık! ..
Din, dil, ırk, millet siyaset farklılıklarını aştık... İnsanlık ailesinin olağanüstü dayanışmanın onurunu yaşadık...
Üzerinden bir yıl geçti... Bölgede yaralar hala kanıyor.
Deprem riski, hala beton bir kılıç gibi sallanıyor tepemizde...
Evlerimiz, muhtemel tabutlarımız gibi görünüyor gözümüze...
17 Ağustos gecesi keşfettiğimiz o yurtaşlık bilincini, o sivil enerjiyi; şimdi hesap sormak, herşeyi yeni baştan kurmak, yaraları sarmak ve yeni depremlerden korunmak için seferber etmek zorundayız.
Yurttaşı örgütlenmeye, devleti göreve çağırıyoruz:
1- Türkiye’nin her yerinde, her mahallede, her köyde, her beldede afete karşı örgütlü ve hazırlıklı olmak zorundayız. Tüm yurttaşları yeni bir deprem için duyarlı olmaya ve mutlaka örgütlenmeye çağırıyoruz.
2- Dünya yüzünde, ölü ve kayıp sayısı bilinmeyen bir başka deprem yoktur. İlgilileri gerççek rakamları açıklamaya çağırıyoruz!
3- Felaketin sorumluları –ama gerçek sorumluları- hakkında ne işlem yapıldı, kimler yargı önüne çıkarıldı, çıkarılmayanlar kimler? Bu konuda da kesin bir açıklama istiyoruz!
4- Afetle ilgili malzeme ve para yardımının miktarı nedir? Sadece gelmiş “Acil Yardım Fonları”nın değil, şu anda harcanmakta olan ve önümüzdeki dönemlerde harcanacak “Yeniden Yapılanma Fonları”nın da kullanım ve denetiminin saydamlaşmasını, yurttaşa hesap verilmesini istiyoruz!
5- Afetzedelerin, hakları ve talepleri konusunda ilgililer ne düşünmektedir? Bu konuda bilgilenmek istiyoruz!
6- Ve son olarak devleti, anayasanın kendisine yüklediği görevi yerine getirmeye; afetlere karşı can ve mal güvenliğimizi sağlamaya çağırıyoruz!
Ve biz o 45 saniye içinde on binlerce evladını gecenin karanlığına gömmüş Türkiye halkı...
16 ve 17 Ağustos günlerinde herkesi karalar giymeye, evine, balkonuna, işyerine kara bayraklar asıp, otomobiline, minibüsüne, otobüsüne kara kurdelalar takmaya ve o felaket gecesini sokakta geçirmeye, kaybettiğimiz canlarımızı anmaya çağırıyoruz! Çünkü acımız büyük... Hiç unutmuyoruz, sorumluları affetmiyoruz!
Bu ülkede yaşayan herkesi, 17 Ağustos gecesi evden çıkarken tüm ışıklarını yakmaya çağırıyoruz! Çünkü sorularımızın yanıtları karanlıkta kalmasın istiyoruz, bize saydam bir aydınlıkta hesap verilsin istiyoruz!
Ve o gece saat tam 03.02’de herkesi, düdüklerini ve benzeri uyarı araçlarını çalmaya çağırıyoruz! Çünkü sesimizi, en sağır kulaklar bile duysun, hala gaflet uykusunda uyuyanlar varsa, artık uyansınlar istiyoruz! Ve hep bir ağızdan tekrarlıyoruz:
UYUMA TÜRKİYE BEN UYUMUYORUM
17 Ağustos Etkinlikleri Çalışma Grubu
17 Ağustos Anma Etkinlikleri Çalışma Grubu’nu oluşturan sivil toplum kuruluşları:
Ağ 17 Gönüllüleri, Afete Karşı Sivil Koordinasyon, Avrupa Gençlik Forumu (AEGEE-İstanbul) , Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi, Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB) , Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) , Dayanışma Gönüllüleri, Dep-Der Koordinasyon Kurulu, Doğa ile Barış Derneği,
Gönüllü Arama Kurtarma Dernekleri Ortak Çalışma Grubu,
Helsinki Yurttaşlar Derneği, İFSAK,
İnsev, İstanbul Tabip Odası Afet Çalışma Grubu, İzmit Kent Kurultayı, Kadınlarla Dayanışma Vakfı, Kuzguncuklular Derneği, Tarih Vakfı, Toplum Sağlığı Vakfı (TOSAV) , Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) , Üniversiteli Gönüllüler Çalışma Grubu, Sosyal – Kültürel Yaşamı Geliştirme Derneği (SKYGD)
17 ağustos 1999
17.08.2004 - 09:50unutmayalım unutturmayalım
5 sene önce oldu daha 5 gün gibi
45 saniyede olan oldu
tam 75000'in üzerinde ölü bana göre 100000
tam 10 bin bina yıkıldı
kaba bir matematik hesabıyla ölen kişileri her ev başına 4 kişiden hesaplasak ki bunların çoğu apartmandı ortalama 4 'ü rahatlıkla söyleyebiliyoruz(bir apartmanda türkiye'de ortalama 100 kişi oturuyor)
bu sayı 75 binin üzerinde idi
deprem afet bölgesi olmaması için sayın ecevitler en büyük para kaynağından mahrum kalmamak için ölü sayısı 17 binde bırakıldı..
......................
işte hala akıllanmadık, ne değişti?
17 ağustos 1999
17.08.2004 - 09:47Sıcak bir Ağustos gecesi Uykuyla ve sıcakla verdiğim mücadelede galip gelmek üzereyim.
Aman Allah'ım, o da ne!
Gök gürültüsüne benzeyen kulakları yırtarcasına bir ses ve ardından sanki topraktan fışkırmak istercesine dipten yukarı kuvvetli bir darbe. Ve takip eden korkunç bir sallantı ona eşlik eden ve bir okadar dehşet verici gürültüyle birlikte. Panikle fırlıyorum yataktan ama ayakta durmak imkansız. Emekliyerek yattığım odanın kapısına geliyorum ve tutunarak zorda olsa kalkıp kapının tavanına elimle bastırıyorum sanki yıkılcak olsa evi ben tutacakmışım gibi.
Allah'ım yoksa kıyamet bu mu?
Bir yandan kelime-i şahadet getiriyor bir yandanda etrafımda kopan çatlayan birşeyler varmı diye bakıyorum. Şükür şimdilik bina ayakta ama daha nekedar bu sallantıya dayanabilir? bilinmez. Ve hayatımın en uzun 45 saniyesini yaşıyorum saniyeler saatmişcesine. Şükür nihayet sallantılar durdu Anne ve Babamla yıkılan eşyalar üzerinden atlayarak dışarı çıkmayı başarıyoruz. Toz duman ve bağırışan ağlayan insanlar. Panik hemde çok büyük bir panik. Ve günün ilk ışıkları ile endişemiz korkumuz birkat daha artıyor. Yıkılmış sanki bir akordiyon gibi üst üste geçmiş apartmanlar, alevler içinde kalmış enkazlar ve enkazların altından gelen kurtarın haykırışları. Yok, yok, yok, offf ne yapacağız ne yapabilirizki sevdiklerimiz tonlarca ağırlığındaki betonların altında. Ya diğerleri kimsenin birbirinden haberi yok. Ardından Tüpraş paniği, insanlar enkazdaki yakınlarını bırakarak akın akın yaya, arabayla bölgeyi terk ediyor.
Yaşadıkca filim karesi gibi beynime kazılmış bu görüntüleri unutamayacağım.
janjan
16.08.2004 - 13:05cem yılmazın doritos reklamıyla herkesin diline dolanmıştır
belli bir noktadan sonra iğrenç espri yapan kişiler tarafından baygınlık verecek kadar yaygınlaşınca sağlımızı tehdit eder hale gelmiştir
sibel kekilli
16.08.2004 - 10:21berlin film festivalinde fatih akın'ın yönettiği duvara karşı adlı film ile altın ayı ödülünü alan pornocu bayan
akrostiş
16.08.2004 - 10:13mona roza'da baş harfleri okuduğunuzda muazzez akkaya çıkar
akrostiş
16.08.2004 - 10:12Mona Roza
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben öteliyim
Açma pencereni perdeleri çek..
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin agaçları söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçegini eziyor gibi
..........
..........
Sezai Karakoç
hercai
16.08.2004 - 09:571. Hiçbir şeyde kararlı olmayan (kimse) , yeltek, gelgeç.
2. Aşkta değişken, vefasız.
hercai
16.08.2004 - 09:56yine gözüm yollarda, neredesin?
gündüzüm gece oldu, kederdeyim
bilemezsin kaç gece 'gelir' diye bekledim
gelmeyince derdime, yenileri ekledim
gel yarim ol, sevdalım ol,
sultanım ol, fermanım ol,
dertlerimin dermanı ol, hercai
dolu dolu sevdalar gözlerimde
gönlümde dolanırsın, hep o halinle
uçusuyor saçların, yaralanmış kalbime
yine sensin tek çare, şu zavallı halime
binali yıldırım
16.08.2004 - 09:53Binali Yıldırım
1955 yılında Erzincan'da doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşa ve Deniz Bilimleri Fakültesi'nden mezun oldu ve aynı bölümde yüksek lisans yaptı.
1978-1993 yılları arasında Türkiye Gemi Sanayi Genel Müdürlüğü ve Camialtı Tershanesinde çeşitli kademelerde yöneticilik yaptı.
1990-1991 yılları arasında İsveç'te bulunan Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) ne ait Dünya Denizcilik Üniversitesinde (WMU) Denizde Can ve Mal Güvenliği Yönetimi konusunda ihtisas eğitimi aldı. Bu eğitim sırasında toplam 6 ay İskandinav ülkeleri ve Avrupa'da çeşitli ülke limanlarında Denizcilik İdaresi Uzmanları ile birlikte kontrollerde bulundu.
1994-2000 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deniz Otobüsleri İşletmeleri (İDO) da Genel Müdürlüğü görevinde bulundu.
Bu görevi sırasında İstanbul'da toplu taşımacılığın denize kaydırılması yönünde önemli projelere imza attı.
Başta İstanbul-Yalova ve Bandırma hatlarının açılarak, Adnan Menderes ve Turgut Özal hızlı feribotlarının sefere konulması olmak üzere İstanbul'a kazandırılan toplam 29 iskele/terminal, 22 deniz otobüsü ve 4 feribotla IDO'yu alanında dünyanın en büyük şirketleri arasına soktu.
1999 yılında deniz toplu taşımacılığı ve turizme katkılarından dolayı uluslar arası 'Skal' kulübü tarafından verilen kalite ödülüne layık görüldü.
Halen uluslar arası denizlerde yolcu ve yük taşımacılığı ile denizcilik konularında danışmanlık yapan şirketinde çalışmalarını sürdürmektedir.
Muhtelif sivil toplum kuruluşlarında üyeliklerin yanı sıra Piri Reis Denizcilik Vakfı ve Refahiye Kültür ve dayanışma Derneği Başkanlık görevini sürdürmektedir.
Evli ve üç çocuk babasıdır. İngilizce ve Fransızca bilmektedir.
tcdd
16.08.2004 - 09:49DEVLET DEMİRYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
BASIN AÇIKLAMASI
15.08.2004
22 Temmuz 2004 tarihinde, Yakup Kadri Ekspresinin raydan çıkması sonrasında, Demiryolları tarihinde hiç olmadığı kadar tartışılır olmuştur. Bu tartışma, 11.8.2004 tarihinde Başkent Ekspresiyle Adapazarı Ekspresinin çarpışmasıyla meydana gelen kazadan sonra da artarak devam etmektedir. Basınımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın, meslek örgütlerinin demiryolları meselesini enine boyuna tartışması şüphesiz sevindiricidir.
Ancak, zaman zaman olay kaza bağlamının dışına çıkılarak, değişik mecralara çekilmekte, demiryollarının ülkemiz için varlığı ve zorunluluğu sorgulanmaktadır. Hatta daha da ileri gidilerek, bütün trenlerin durdurulmasının istenmesi noktasına kadar gelmektedir.
Kamuoyunu doğru bilgilendirmek amacıyla aşağıdaki açıklamanın yapılması zorunlu görülmüştür.
1- Demiryollarına 1946 sonrasındaki Cumhuriyet hükümetleri tarafından yeterince önem verilmediği, yatırım yapılmadığı doğrudur. Bilinmelidir ki, bir ülkede demiryollarının gelişmesi, bu ulaşım sisteminin devlet politikası olmasına bağlıdır. Tren kazalarından sonra, kaza nedenleri daha ortaya çıkmadan, demiryollarının ihmal edilmişliğinin faturasını TCDD İdaresine ve şu anda olağanüstü çabayla hizmet veren demiryolculara çıkarılması insaf ölçüleriyle bağdaşmamaktadır.
2- Ulaştırma Bakanlığımız tarafından demiryollarına, kazalar nedeniyle değil, bir ulaştırma politikası olarak önem ve öncelik verilmiştir. Zira, Demiryollarına 2002 yılında ayrılan ödenek 111 Trilyon TL iken, 2003 yılında bu rakam 423 Trilyon TL’ye, 2004 yılında ise 951 Trilyon TL’ye yükselmiştir. Yarım asır sonra ilk defa demiryolları ulaşım sektöründe öncelikli sektör haline gelmiştir. Bu ise, ülkemizde yeniden demiryollarının devlet politikası olduğunun bir göstergesidir.
3- Devletimizin verdiği yatırımla ve demiryolcuların özverili çalışmalarıyla TCDD’nin ayağa kalkmaya çalıştığı bir dönemde, yaşadığımız iki elim kaza toplumun her kesimini olduğu gibi camiamızı da derinden yaralamıştır. Kaza sonrasında sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin demiryollarının gelişimine “katkı” sağlama yerine, yapılan yatırımları ve iyileştirmeleri gölgede bırakma çabaları anlaşılır gibi değildir.
4- Demiryollarımız bütün ihmal edilmişliğine rağmen ülkemizin en güvenli ulaşım sistemidir. Bu güvenin sarsılmasının ülkemiz insanına hiçbir faydası dokunmayacağı gibi, yapılan çalışmaları da sekteye uğratacak boyutlara ulaşması endişe vericidir.
5- Ayrıca;
a. Bir Sendika başkanının, kaza yapan Başkent Ekspresinin lokomotifinde klima olmadığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Söz konusu lokomotif de dahil, E 52000 tipi lokomotiflerimizin tamamına klima takılmıştır.
b. Yine aynı sendika başkanı tarafından ileri sürülen Başkent Ekspresinin çarpışması anında, makinistlerden ikisinin de yemek ısıtmak için arka kabine geçtikleri iddiası kaza spekülasyonundan ibarettir. Cumhuriyet Savcılığı tarafından tespit edilemeyen bu durumun Sendika Başkanı tarafından nasıl tespit edildiğinin sorulması gerekir.
c. Bir gazetede yer alan “Tren yolu mu, yaya yolu mu? ” başlıklı haberde, “Sincan tren istasyonunda rayları adeta yaya yoluna çeviren yayalara karşı hiçbir önlem alınmaması ölümlü kazalara davetiye çıkartıyor” ifadesi yer almaktadır. Sincan tren istasyonunda yaya alt geçidi bulunmaktadır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
tcdd
16.08.2004 - 09:48şöyle bir tcdd haritasına baktığımızda,ilk olarak orta karadenizde,güneydoğu akdenizde,doğu anadolunun orta kesimlerinde tren ağının günümüzde dahi olmadığını görürüz.
bunda tabiki neden olarak gösterilecek engebeli alanlardır
Toplam 816 mesaj bulundu