Yıl 1980. Güvenlik güçlerinin ev baskınları had safhada. O günlerde polis bir ihbar üzerine solcu olarak bilinen birinin evini basmış. Tabii ilk iş olarak evdeki kitapları karıştırmaya başlamışlar. Polislerden biri kütüphanede Lenin'in kitaplarından birini bulmuş. Artık hangisiyse kitabın üzerinde Vladimir İlyiç Lenin'in kısaltılmış hali olarak VI Lenin yazıyormuş. Eleman heyecana kapılıp başlarındaki amirine gidip 'Amirim' demiş, 'Biz bunun birincisiyle başa çıkamadık, bakın herifler altıncısını çıkarmışlar! '
Yine aynı dönem. Bu kez başka bir eve baskın düzenlenmiş. Bu baskında güvenlik güçlerinin amiri bastıkları evin sahibini karşısına almış azarlıyormuş: 'Ulan vatan haini, ulan Moskof uşağı, hadi anandan babandan utanmadın, bari şu duvarına resmini astığın ak sakallı dedenden utan! ' Duvardaki ak sakallı dede ise, Karl Marx'ın o çok bilinen resmiymiş.
1980 öncesi Ankara - Keçiören'de bir marketin camında 'Nefis Rus salatası geldi' yazıyormuş. Bu yazıyı gören ülkücüler marketi basmışlar ve sahibini 'Bu yazı yarın ordan inecek' diye tehdit etmişler. Ertesi gün marketin vitrininde yeni bir yazı varmış: 'Nefis Amerikan salatası geldi! '
fırat eğitim merkezi güvender yayınlarına bağlıdır..çok kaliteli bir dersanedir..dershane ücretleri de tuzludur..başarı bakımından türkiyede en fazla derece çıkartan dershanedir..dökümanalara gelince onlar da kalitedir..
çanakkalede fransızların mezarlıklarını gezerken bir müslümana rastladım..adı ali doau..hikayesi ise şöyleydi..buna(fransada bulunan müslüman askerlerden birisidir) fransız hükümeti,çanakkaleyi geçip istanbula giderek esaret halinde olan halifeyi kurtarmak için gittiklerini söylemiş..bunun gibi daha bir çok kişi var..savaşta ölmüş ve fransız mezarlığına gömülmüş..
türkiyenin her geçen yıl yaklaştığı durum..güneydoğu anadolu bölgesi artık yavaş yavaş çöl olmaya başladı..tema vakfının çalışmaları ve gap projesi sayesinde bunu atlatabilecek bir potansiyele sahip...vakit geçmeden harekete geçilmesi lazım.
çikolatanın değişik söyleniş şekilleri vardır..çaklıt,çuklata gibi söyleniş biçimleri daha çok çocukların ağzından düşmez..0-10 yaş gurubu çikolataya çok büyük ilgi gösterir...bilim adamlarının yaptığı araştırmada insanların çikolata yediklerinde mutlu olduklarını ve mutluluk hormonunun salgılandığını ispatlamışlardır....
walt disney,ilk defa çizgi film sektöründe kendini göstermiş ve dünyanın en çok oscar kazanan kişisi durumundadır..30 oscar ödüllü walt disney daha sonra büyümeye başlamış,disneyland gibi eğlence merkezlerini açmıştır...
gobi,taklamakan,büyük sahra,arizona,tih çölleri vardır..dünyanın en büyük çölü büyük sahra çölüdür..libyada bulunur..avrupa kıtası kadar büyüklüğü vardır..dünyanın en yüksek ve en düşük sıcaklıklarına buralarda rastlamak mümkün..akrep, yılan,çiyan, deve,kaktüs gibi canlıları barındırır..serap görme olasılığı yüksektir..
ilk defa finlandiyada 1991 de çiftçilerin telsizle haberleşme girişimleri sonucu cep telefonu bulunmuş...nokia firması finlandiyada kurulan dünyanın ilk telekomünikasyon şirketidir...
dünyanın en çok devlet adamı eskiten efsaneleşmiş,idol haline gelmiş devlet başkanı..rauf denktaş devlet adamı eskitmede castrodan sonra ikinci gelir...
'Bugünkü Fransız ozanlarının en önemlilerinden biri diye biliniyor. Önceleri, Dada akımının öncüleri arasında sayılıyordu, sonradan Bréton, Eluard, Soupaux ile birlikte bu yüzyılın en önemli şiir akımı olan Sürrealizm'in kurucularından biri oldu. Bugüne değin şiir, roman, eleştiri, deneme, çeviri olarak 61 kitap yayımladı.
Aragon'un ünü, öte yandan, İkinci Dünya Savaşında gizli karşı koyma hareketiyle daha bir büyümüştür. Le Paysan de Paris adlı romanı, gerçeküstücülüğün en güzel örneklerinden biri olarak gösterilmektedir.
Charles d'Orléans'dan, Victor Hugo'ya değin uzayan bir şiir çizgisini sürdürür gibidir Aragon. En önemli kitapları: Le traité du style, Les Cloches de Balé, Créve-Coeur, La Diane Française, Les Yeux d'Elsa, En Etrange Pays dans mon lui-même, Les Yeux et le Mémoire, Le Roman İnachevé'dir.
Aragon açık yazan ozanlardandır, birçok şiirleri bu yüzden şarkı haline getirilmiştir. Aragon, romancı olarak da ün yapmıştır. Çağdaş romanların arasında önemli bir yer tutar. Birkaç çevirisi de vardır.'
Noam Chomsky, 1928 yılında Philadelphia’da yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Dil alanında Zellig Harris’in etkisinde kalan Chomsky, Pensilvanya Üniversitesi’nde matematik ve felsefe eğitimi görerek “Felsefe doktoru” ünvanı almasına rağmen, çalışmalarının büyük bölümünü 1951-1955 yılları arasında Harvard Üniversites’nde tamamlamıştır. 1955 yılından beri Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde ders veren Chomsky, 1976 yılından beri enstitü profesörü olarak görev yapmaktadır.
20. yüzyılın en önemli ve en etkili dil bilimcilerinden olan Noam Chomsky, dil eğitimini deneysel (ampirik) davranışsallığıyla Amerikan dilbilimine 1930’lu ve 40’lı yıllarda damgasını vuran Leonard Bloomfield ve dil alanında yaptığı çalışmalardan ziyade siyasi tutumuyla takdir ettiği Zellig Harris’den almıştır.
Chomsky, dilbilimindeki uzmanlığıyla, “dil”in yapısal özelliğinden çok daha fazlasına sahip olduğunu göstermiştir. Chomsky, ayrıca dile yeni bir anlayış getirerek, dili özgürce kullanmanın ve yaratıcılığın edinilecek bir şey olmadığını, tam tersine insanda doğuştan var olan bir üstünlük olduğunu belirtmiştir. Chomsky dil formasyonu konusunda yapısalcı bir yaklaşım benimsemiştir. Bu yaklaşım dili incelerken dili kullanmanın, bir kültürün parçasıyken o kültürü incelemenin imkansızlığını kabul ve temsil eder. Bu görüşteki bazı isimler arasında Jacques Derrida gibi postyapısalcılar ve Claude Levi-Strauss sayılabilir.
Chomsky’nin ilk kitabı olan “Sözdizimi Yapıları” (Syntactic Structures) 1957 yılında yayınlanmıştır. Çağdaş yapısal dilbilimi kuramcılarının savundukları tezleri eleştiren bu kitap, o zamana kadar gelmiş dilbilim kuramlarının yeniden düşünülmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
1960’lı yıllarda Amerika aleyhtarı olarak faal bir şekilde eylemlere katılan Chomsky, Vietnam savaşına karşı yapılan gösteri ve yürüyüşlerde aktif olarak yer aldı. O dönemde Amerika aleyhinde yazdığı yazılar tepki çekmesine rağmen, büyük kiteleler tarafından tanınmasında etkili oldu.
1960’lı yılların ortalarında dilbilim üzerine yaptığı çalışmalarla yükselen bir değer olan Chomsky, Amerika’nın Vietnam savaşındaki tutumuna eleştirel bir yaklaşım getirmesi ve karşı çıkmasıyla çalışma arkadaşlarını bir hayli şaşırtmıştır. 1966 yılında yazdığı “Entellektüellerin sorumluluğu” adlı denemesinde, “Birleşik Devletler, gücünü ve sınırsız denetimini mümkün olabildiği kadar genişletmeyi kendine hak görüyor” diyerek Amerika’nın Çinhindi’ndeki politikasını eleştirmiştir.
O dönemden başlayarak, dilbilim alanındaki çalışmalarını sürdürmekle birlikle, Birleşik Devletlerin dış politikasına ve medyaya eleştiri getiren en tanınmış aydınlardan biri haline gelen Chomsky, Amerika’nın 1975 yılında Vietnam’dan çekilmesiyle birlikte kendini kitap ve makale yazmaya adadı. Bu dönemde verdiği tüm eserler değerli olmakla birlikte, aralarından bazıları özellikle dikkatleri çekti. 1979 yılında Edward Herman ile birlikte kaleme aldığı iki ciltlik “İnsan Haklarının Siyasal Ekonomisi” (The Political Economy of Human Rights) adlı kitabı Endonezya’nın Doğu Timor’a karşı yaptığı savaşa, Kamboçya’da Pol Pot’un yükselişine ve Latin Amerika’daki kanlı diktatörlük rejimine Amerika’nın verdiği desteği ortaya koyuyordu.
1980’li yıllarda da Amerika’nın dış politikasını kıyasıya eleştiren eserler vermeye devam eden Chomsky, Birleşik Devletler ordusunun Haiti ve Bosna’ya yaptığı çıkartmaları ve Birleşmiş Milletlerin Bosna’ya karşı uyguladığı silah ambargosunu da eleştirmiştir.
Medyayı da devletin siyasi tutumunu sınırsızca desteklediği için eleştiren Chomsky’nin kendisi de özellikle sağ kesim tarafından komunizme karşı çok yumuşak bir tutum içerisinde olduğu ve tüm enerjisini Amerikan politikası ile Amerikan politikası yüzünden kurban durumuna düşen kimseler için harcadığı gerekçesiyle eleştirilmiştir.
Anarşistlerin büyük bir bölümünün “Direkt müdahalenin” anaşist politikacılar tarafından uygulanabilecek tek yöntem olduğunu savunmasına rağmen, Chomsky anarşizmin siyasi felsefesinin belirli bir takım politik taktikler dikte ettiğine inanmamaktadır. Amerikan Demokratik Sosyalistleri’nin bir üyesi olan Chomsky bu görüşünü şöyle savunmaktadır: “En basit anarşik fikir, bir otoritenin yasallığını ispat etmesidir. Eğer yasallığını ispat edemiyorsa, elenmelidir. Bazen bir otorite sistemi kendini haklı çıkartabilir. Ancak haklı çıkartamazsa ve yeterli derece önemliyse bunun altını kazımanız gerekir. Bu tamamen o andaki koşullara bağlıdır. Anarşizmin içinde size nasıl ilerleyeceğinizi söyleyen bir şey yoktur.”
Chomsky, 80’lerden itibaren iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle medya alanına daha çok eğilmeye başlar. 1988’de Edward S. Herman’la birlikte yazdığı “Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir: Kitle İletişim Araçlarının Ekonomi Politiği adlı kitabı yayımlar. Chomsky, bu tarihten itibaren Antimedya hareketin en önemli temsilcilerinden biri haline gelir.
Massachusetts, Pennsylvania, Georgetown, Buenos Aires, McGill, Cambridge, Rovira Virgili, Tarragona, Columbia, West Ontario, Toronto, Harvard, Calcutta, Pisa üniversiteleri gibi birçok üniversiteden onursal ödüller alan Noam Chomsky, Amerikan Sanat ve Bilim Akademisi ve Ulusal Bilim Akademisi başta olmak üzere ABD'de ve yurtdışında birçok başka meslek örgütünün ve kurumun da üyesidir.
Prof. Chomsky, Amerikan Psikoloji Derneği'nin “Seçkin Bilimsel Katkılar Ödülü”, “Temel Bilimlerde Kyoto Ödülü”, “Helmholtz Madalyası”, “Dorothy Eldridge Barış Ödülü”, Bilişim dalındaki “Ben Franklin madalyası” gibi ödüllerin de sahibidir.
1799’da Tours’da dünyaya geldi. Basası Bernard François Balss elli bir yaşındayken on dokuz yaşındaki bir genç kızla evlenmişti;
Balzac’ın imparatorluk yönetiminde memur olarak çalışan ve Fransız Devrimi’nin evladı olan babası Bernard François Balss elli bir yaşındayken, ondokuz yaşındaki bir genç kızla evlenmişti. Bu evlilik 1799’da Tours’da doğacak olan Balzac’ın tüm yaşamı boyunca derin izler bıraktı. Zira Balzakc’ın romanlarında kötü evlilik yapmış kadınlar, özel yaşamın dramları ve çiftlerin yozlaşması vardı. “Dönemin ilerici ideallerine bel bağlamış liberal bir babanın karşısında, kuşkusuz zorla doğurmuş çocukları fazla sevmeyen ve yalnız bir yaşamın üzüntüsüyle kendi içine kapanan bir anne yer alıyor” Balzac’ın yaşamının ilk dönemlerinde.
Aile 1814’te Paris’e taşındı ve Honore de Charlemagne Lisesi’nin öğrencisi oldu. Babası onun noter olmasını istiyordu. Fakat Balzac babasının çizdiği hayatın dışına çıkarak, önce Hukuk okudu ve sonra da yazar olmaya karar verdi. Dönemin siyasi şartları ve moda olan Saint-Simonculuk onu da etkilemişti. Liberal bir babanın karşısında dönemin solculuğunu yaşamak Balzac’ın hayatında yalnızlık ve yoksulluğa sebep oldu. Ve bu da yazarlık hayatı boyunca etkin olacak ikinci durumu doğurmuştu.
İlk eseri Cromwell bir tiyatro eseriydi. O dönemde edebiyatta başarılı olmak için tiyatro eserleri yazmak, hikaye ile uğraşmak gerekiyordu. Cromwel de böyle bir şartta ortaya çıktı. Fakat eser tam bir başarısızlık örneğiydi. Bu dönem parasızlık dönemiydi Balzac için. O da takma adlarla kısa romanlar yazıyordu. Bu romanların genel karakteri de romantizme yergi içermesiydi.
Bu sıralar özel hayatı da çok çalkantılı geçiyordu. İki kız kardeşi evlendi ve bunlardan Laurence, evlilikte bir cehennem hayatı yaşadıktan sonra 1825’te terk edilmiş olarak öldü. Balzac’ın hayatının üçüncü aşaması da bu dönemde gerçekleşti. Kendisinden oldukça yaşlı bir kadın olan Laure’de Berny’e aşık oldu. “Bu kadın onda her şeyin yerini tutacaktı; anne, metres, onu topluma sokan ilk kişi ve yapacağı tehlikeli girişimlerdeki mali destekçisi. Madame Balzac, karışlaştığı ilk ‘otuz yaşındaki kadın’ idiyse, Madame Berny de Balzac’ın dünyasından hiç çıkmayan, olgun, çoğunlukla hayal kırıklığına uğramış (kendileri çoktan yaşadıkları halde) , esas olanı öğrettikleri genç insanları seven bütün o kadınların modeliydi: Madame de Mortsauf (Vadideki Zambak) veya Madame de Bargeton (Sönmüş Hayaller) .” İşte böyle bir zeminde özel yaşamı ile edebi kişiliği arasında gidip gelen hayatı onun ilerideki eserlerinin de ilhamı olacaktı. Zira bu dönem çok başarısız bir edebi yaşam söz konusuydu. Ve bundan sonraki hayatı da başarısızlıkların yargılanması üzerine inşa edilecek ve ileriki eserler de bu dönemin karakterleri çok usta bir üslupla anlatılacaktı.
Başarısız birkaç iş denemesinden sonra Balzac, “Şuanlar” adlı eserini kaleme alır. Bu eser tarihi bir romandır. Bunun hemen akabinde evlilik müessesesini sorgulayan Evliliğin Fizyolojisi ve Özel Yaşamdan Sahneler’i yayımlar. Yine bu dönemde Le Voleur’da “Paris Mektupları” adlı politik fıkralar yazmaya başlar. Modern gazeteciliğin doğuşuna tekabul eden bu dönemde, Balzac bir hayli ünlenir. Onun hayatında hep yer edecek bir meslektir artık gazetecilik. Otuz yaşının üzerinde gerçekleşen bütün bu olaylar, “bütünleşme ve onaylanma” düşleri olan Balzac’ı kamçılar ve çok cüretkar bir tutum içine sokar. Sık sık aristokratik çevrelere girip çıkmaya başlar. Ve hatta metres olarak Castries markizini isteyecek kadar götürür onu.
Balzac, bütün bunların verdiği hızla, günde on sekiz saat çalışmaktadır; haziran 1832’de delirmenin eşiğine gelir. Otobiyogratif bir roman olan Louis Lambert bu bunalımın izlerini taşır; yaralanmış, coşkulu ve romantik bir entelektüel tip olan Louis delirerek ölür.
Balzac aslında bu gidip gelmeler arasında artık bir efsaneye dönüşmüştür. Romanlar birbirini izler. Ve esas önemli olan dönemin şartlarıyla ilgili tahlilleridir. Balzac’a göre Fransız Devrimi adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri son vermek bir yana bunları daha güçlendirmiş, binlerce insanı dışlamış, marjinalleştirmiştir. “sefalet nedeniyle suç işleyenler, gelecekten umudu kalmamış gençler, Napolyon yasalarıyla çocuklaştırılmış kadınlar. Modern dünya acımasızdır; erkekler ve kadınlar bu dünyada acı çekmektedir. Liberalizm bencilliklerin artışını ve çıkarcı ahlakı teşvik etmiş bir yalandır. Köy hekimi (Köy Hekimi romanından) Benassiz, birey olarak acı çekmiş olduğu için, içinde bulunduğu toplumu eleştirel bir biçimde yansıtma gücüne sahip yaralı bir yürektir; Balzac’da en romantik olan şey acının vicdanı yarattığı gerçeğidir.” Gerçek dünyada yolunu şaşırmış dahi bir delinin arayışı olan Mutlak peşinde’de kişinin yıkıcı güçlerini ele alır.
Artık bir nevi kendini anlatmaya çalışır Balzac. Bu dönemden sonraki romanlarında hep bu izleri taşır. Ve en önemlisi başarısız dönemdeki kahramanları geri döndürerek onları yeniden hayata geçirmeye çalışır. Ve bu onun meşhur “İnsanlık Komedisi” modelini yaratacaktır. Bu yeniliği ilk “Goriot Baba”da uygulamaya geçirir.
1835’de La Chronique de Paris adlı bir gazeteyi satın olar. Fakat yine hızla yazmaktadır. Gününün çoğunluğunu yazmakla geçiren Balzac yine çıldırı noktasına gelir ve bu dönemde Vadideki Zambak ortaya çıkar. Hemen akabinde de bir kriz geçirir. Yine onun hayatında önemli bir yer işgal eden “sevgili” diye andığı Madame Berny ölür. La Chronique de iflas eder ve Balzac ile yayıncı Bulloz arasında ciddi sorunlar çıkar.
1836 sonunda “Yaşlı Kız”ı La Presse’e on iki fasikül halinde yayımlatarak yeni bir gazeteciliğin başlangıcını oluşturur. Balzac bir hayli yıpranmıştır artık. Fakat İnsanlık komedyası’na hızla devam eder. Bu arada üç sayı çıkacak bir gazetenin sahibi olur.
1845’te İnsanlık Komedyası için bir taslak hazırlar. Bu taslakta 137 roman ve 2000 kişilik karakter söz konusudur. Fakat Balzac bu projeyi hayata geçiremeden 18 Ağustos 1850 yılında ölmüştür.
Ömrünün son döneminde kaleme aldığı Cesar Brittoeau, Bette Abla, Esrarlı Bir Vakıa, İki Gelinin Hatıraları ve Kibar fahişeler onun doruk noktaya çıktığı romanlardır. Bu romanlar aynı zamanda romantik çağın gündüz ve geceden oluşan iki yüzüyle gösterdiği ve artık geceden başka bir şey olmayan bir dünyanın kesin kararmasını anlatan romanlardır. Yani kısaca Balzac romantik çağın sonunun romanın yazar ve arkasında bir çok haciz davası bırakarak ölür.
fidel castro
21.07.2004 - 12:19türkiye dışındaki tek ve ilk(daha sonra yapıldı mı bilmiyorum) atatürk büstü kübadadır ve castro tarafından diktirilmiştir
eleştiri
21.07.2004 - 12:15kritik
teoman
21.07.2004 - 12:03büyük hun imparatorluğunun kurucusu..mete hanın babası..
öylesine dalmak uzaklara
21.07.2004 - 12:01bazen dalarım öylesine uzaklara
düşünür
düşünür
düşünür.....
enteresan tarihler
21.07.2004 - 11:5917 ağustos 1999 çok enteresan bir tarihtir...
enteresan diyaloglar
21.07.2004 - 11:55Yıl 1980. Güvenlik güçlerinin ev baskınları had safhada. O günlerde polis bir ihbar üzerine solcu olarak bilinen birinin evini basmış. Tabii ilk iş olarak evdeki kitapları karıştırmaya başlamışlar. Polislerden biri kütüphanede Lenin'in kitaplarından birini bulmuş. Artık hangisiyse kitabın üzerinde Vladimir İlyiç Lenin'in kısaltılmış hali olarak VI Lenin yazıyormuş. Eleman heyecana kapılıp başlarındaki amirine gidip 'Amirim' demiş, 'Biz bunun birincisiyle başa çıkamadık, bakın herifler altıncısını çıkarmışlar! '
Yine aynı dönem. Bu kez başka bir eve baskın düzenlenmiş. Bu baskında güvenlik güçlerinin amiri bastıkları evin sahibini karşısına almış azarlıyormuş: 'Ulan vatan haini, ulan Moskof uşağı, hadi anandan babandan utanmadın, bari şu duvarına resmini astığın ak sakallı dedenden utan! ' Duvardaki ak sakallı dede ise, Karl Marx'ın o çok bilinen resmiymiş.
1980 öncesi Ankara - Keçiören'de bir marketin camında 'Nefis Rus salatası geldi' yazıyormuş. Bu yazıyı gören ülkücüler marketi basmışlar ve sahibini 'Bu yazı yarın ordan inecek' diye tehdit etmişler. Ertesi gün marketin vitrininde yeni bir yazı varmış: 'Nefis Amerikan salatası geldi! '
Fem Dersaneleri
21.07.2004 - 11:46fırat eğitim merkezi güvender yayınlarına bağlıdır..çok kaliteli bir dersanedir..dershane ücretleri de tuzludur..başarı bakımından türkiyede en fazla derece çıkartan dershanedir..dökümanalara gelince onlar da kalitedir..
maksim gorki
21.07.2004 - 11:40muhbir,çocukluğum,benim üniversitelerim..gorkinin anısına rusyada bir ile gorki adı verilmiştir..
çalıkuşu
21.07.2004 - 11:34reşat nuri güntekin'in romanı...feride baş kahramandır..
çanakkale şehitleri
21.07.2004 - 11:26çanakkalede fransızların mezarlıklarını gezerken bir müslümana rastladım..adı ali doau..hikayesi ise şöyleydi..buna(fransada bulunan müslüman askerlerden birisidir) fransız hükümeti,çanakkaleyi geçip istanbula giderek esaret halinde olan halifeyi kurtarmak için gittiklerini söylemiş..bunun gibi daha bir çok kişi var..savaşta ölmüş ve fransız mezarlığına gömülmüş..
çöl
21.07.2004 - 11:22türkiyenin her geçen yıl yaklaştığı durum..güneydoğu anadolu bölgesi artık yavaş yavaş çöl olmaya başladı..tema vakfının çalışmaları ve gap projesi sayesinde bunu atlatabilecek bir potansiyele sahip...vakit geçmeden harekete geçilmesi lazım.
çikolata
21.07.2004 - 11:20çikolatanın değişik söyleniş şekilleri vardır..çaklıt,çuklata gibi söyleniş biçimleri daha çok çocukların ağzından düşmez..0-10 yaş gurubu çikolataya çok büyük ilgi gösterir...bilim adamlarının yaptığı araştırmada insanların çikolata yediklerinde mutlu olduklarını ve mutluluk hormonunun salgılandığını ispatlamışlardır....
Çizgi Film
21.07.2004 - 11:16walt disney,ilk defa çizgi film sektöründe kendini göstermiş ve dünyanın en çok oscar kazanan kişisi durumundadır..30 oscar ödüllü walt disney daha sonra büyümeye başlamış,disneyland gibi eğlence merkezlerini açmıştır...
çöl
21.07.2004 - 11:14gobi,taklamakan,büyük sahra,arizona,tih çölleri vardır..dünyanın en büyük çölü büyük sahra çölüdür..libyada bulunur..avrupa kıtası kadar büyüklüğü vardır..dünyanın en yüksek ve en düşük sıcaklıklarına buralarda rastlamak mümkün..akrep, yılan,çiyan, deve,kaktüs gibi canlıları barındırır..serap görme olasılığı yüksektir..
nokia
21.07.2004 - 11:10ilk defa finlandiyada 1991 de çiftçilerin telsizle haberleşme girişimleri sonucu cep telefonu bulunmuş...nokia firması finlandiyada kurulan dünyanın ilk telekomünikasyon şirketidir...
fidel castro
21.07.2004 - 09:41dünyanın en çok devlet adamı eskiten efsaneleşmiş,idol haline gelmiş devlet başkanı..rauf denktaş devlet adamı eskitmede castrodan sonra ikinci gelir...
louis aragon
20.07.2004 - 18:31'Bugünkü Fransız ozanlarının en önemlilerinden biri diye biliniyor. Önceleri, Dada akımının öncüleri arasında sayılıyordu, sonradan Bréton, Eluard, Soupaux ile birlikte bu yüzyılın en önemli şiir akımı olan Sürrealizm'in kurucularından biri oldu. Bugüne değin şiir, roman, eleştiri, deneme, çeviri olarak 61 kitap yayımladı.
Aragon'un ünü, öte yandan, İkinci Dünya Savaşında gizli karşı koyma hareketiyle daha bir büyümüştür. Le Paysan de Paris adlı romanı, gerçeküstücülüğün en güzel örneklerinden biri olarak gösterilmektedir.
Charles d'Orléans'dan, Victor Hugo'ya değin uzayan bir şiir çizgisini sürdürür gibidir Aragon. En önemli kitapları: Le traité du style, Les Cloches de Balé, Créve-Coeur, La Diane Française, Les Yeux d'Elsa, En Etrange Pays dans mon lui-même, Les Yeux et le Mémoire, Le Roman İnachevé'dir.
Aragon açık yazan ozanlardandır, birçok şiirleri bu yüzden şarkı haline getirilmiştir. Aragon, romancı olarak da ün yapmıştır. Çağdaş romanların arasında önemli bir yer tutar. Birkaç çevirisi de vardır.'
louis aragon
20.07.2004 - 18:31LOUIS ARAGON (3 Ekim 1897, Paris - 24 Aralık 1982, Paris)
Siyasal eylemci ve komünizm yanlısı şair, romancı ve deneme yazarı
namus
20.07.2004 - 18:27günümüzde değer verilmeyen şey
noam chomsky
20.07.2004 - 18:27DGM'ye ifade vermek ve iki panele katılmak üzere İstanbul'a gelmişti
noam chomsky
20.07.2004 - 18:26NOAM CHOMSKY KİMDİR?
Noam Chomsky, 1928 yılında Philadelphia’da yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Dil alanında Zellig Harris’in etkisinde kalan Chomsky, Pensilvanya Üniversitesi’nde matematik ve felsefe eğitimi görerek “Felsefe doktoru” ünvanı almasına rağmen, çalışmalarının büyük bölümünü 1951-1955 yılları arasında Harvard Üniversites’nde tamamlamıştır. 1955 yılından beri Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde ders veren Chomsky, 1976 yılından beri enstitü profesörü olarak görev yapmaktadır.
20. yüzyılın en önemli ve en etkili dil bilimcilerinden olan Noam Chomsky, dil eğitimini deneysel (ampirik) davranışsallığıyla Amerikan dilbilimine 1930’lu ve 40’lı yıllarda damgasını vuran Leonard Bloomfield ve dil alanında yaptığı çalışmalardan ziyade siyasi tutumuyla takdir ettiği Zellig Harris’den almıştır.
Chomsky, dilbilimindeki uzmanlığıyla, “dil”in yapısal özelliğinden çok daha fazlasına sahip olduğunu göstermiştir. Chomsky, ayrıca dile yeni bir anlayış getirerek, dili özgürce kullanmanın ve yaratıcılığın edinilecek bir şey olmadığını, tam tersine insanda doğuştan var olan bir üstünlük olduğunu belirtmiştir. Chomsky dil formasyonu konusunda yapısalcı bir yaklaşım benimsemiştir. Bu yaklaşım dili incelerken dili kullanmanın, bir kültürün parçasıyken o kültürü incelemenin imkansızlığını kabul ve temsil eder. Bu görüşteki bazı isimler arasında Jacques Derrida gibi postyapısalcılar ve Claude Levi-Strauss sayılabilir.
Chomsky’nin ilk kitabı olan “Sözdizimi Yapıları” (Syntactic Structures) 1957 yılında yayınlanmıştır. Çağdaş yapısal dilbilimi kuramcılarının savundukları tezleri eleştiren bu kitap, o zamana kadar gelmiş dilbilim kuramlarının yeniden düşünülmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
1960’lı yıllarda Amerika aleyhtarı olarak faal bir şekilde eylemlere katılan Chomsky, Vietnam savaşına karşı yapılan gösteri ve yürüyüşlerde aktif olarak yer aldı. O dönemde Amerika aleyhinde yazdığı yazılar tepki çekmesine rağmen, büyük kiteleler tarafından tanınmasında etkili oldu.
1960’lı yılların ortalarında dilbilim üzerine yaptığı çalışmalarla yükselen bir değer olan Chomsky, Amerika’nın Vietnam savaşındaki tutumuna eleştirel bir yaklaşım getirmesi ve karşı çıkmasıyla çalışma arkadaşlarını bir hayli şaşırtmıştır. 1966 yılında yazdığı “Entellektüellerin sorumluluğu” adlı denemesinde, “Birleşik Devletler, gücünü ve sınırsız denetimini mümkün olabildiği kadar genişletmeyi kendine hak görüyor” diyerek Amerika’nın Çinhindi’ndeki politikasını eleştirmiştir.
O dönemden başlayarak, dilbilim alanındaki çalışmalarını sürdürmekle birlikle, Birleşik Devletlerin dış politikasına ve medyaya eleştiri getiren en tanınmış aydınlardan biri haline gelen Chomsky, Amerika’nın 1975 yılında Vietnam’dan çekilmesiyle birlikte kendini kitap ve makale yazmaya adadı. Bu dönemde verdiği tüm eserler değerli olmakla birlikte, aralarından bazıları özellikle dikkatleri çekti. 1979 yılında Edward Herman ile birlikte kaleme aldığı iki ciltlik “İnsan Haklarının Siyasal Ekonomisi” (The Political Economy of Human Rights) adlı kitabı Endonezya’nın Doğu Timor’a karşı yaptığı savaşa, Kamboçya’da Pol Pot’un yükselişine ve Latin Amerika’daki kanlı diktatörlük rejimine Amerika’nın verdiği desteği ortaya koyuyordu.
1980’li yıllarda da Amerika’nın dış politikasını kıyasıya eleştiren eserler vermeye devam eden Chomsky, Birleşik Devletler ordusunun Haiti ve Bosna’ya yaptığı çıkartmaları ve Birleşmiş Milletlerin Bosna’ya karşı uyguladığı silah ambargosunu da eleştirmiştir.
Medyayı da devletin siyasi tutumunu sınırsızca desteklediği için eleştiren Chomsky’nin kendisi de özellikle sağ kesim tarafından komunizme karşı çok yumuşak bir tutum içerisinde olduğu ve tüm enerjisini Amerikan politikası ile Amerikan politikası yüzünden kurban durumuna düşen kimseler için harcadığı gerekçesiyle eleştirilmiştir.
Anarşistlerin büyük bir bölümünün “Direkt müdahalenin” anaşist politikacılar tarafından uygulanabilecek tek yöntem olduğunu savunmasına rağmen, Chomsky anarşizmin siyasi felsefesinin belirli bir takım politik taktikler dikte ettiğine inanmamaktadır. Amerikan Demokratik Sosyalistleri’nin bir üyesi olan Chomsky bu görüşünü şöyle savunmaktadır: “En basit anarşik fikir, bir otoritenin yasallığını ispat etmesidir. Eğer yasallığını ispat edemiyorsa, elenmelidir. Bazen bir otorite sistemi kendini haklı çıkartabilir. Ancak haklı çıkartamazsa ve yeterli derece önemliyse bunun altını kazımanız gerekir. Bu tamamen o andaki koşullara bağlıdır. Anarşizmin içinde size nasıl ilerleyeceğinizi söyleyen bir şey yoktur.”
Chomsky, 80’lerden itibaren iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle medya alanına daha çok eğilmeye başlar. 1988’de Edward S. Herman’la birlikte yazdığı “Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir: Kitle İletişim Araçlarının Ekonomi Politiği adlı kitabı yayımlar. Chomsky, bu tarihten itibaren Antimedya hareketin en önemli temsilcilerinden biri haline gelir.
Massachusetts, Pennsylvania, Georgetown, Buenos Aires, McGill, Cambridge, Rovira Virgili, Tarragona, Columbia, West Ontario, Toronto, Harvard, Calcutta, Pisa üniversiteleri gibi birçok üniversiteden onursal ödüller alan Noam Chomsky, Amerikan Sanat ve Bilim Akademisi ve Ulusal Bilim Akademisi başta olmak üzere ABD'de ve yurtdışında birçok başka meslek örgütünün ve kurumun da üyesidir.
Prof. Chomsky, Amerikan Psikoloji Derneği'nin “Seçkin Bilimsel Katkılar Ödülü”, “Temel Bilimlerde Kyoto Ödülü”, “Helmholtz Madalyası”, “Dorothy Eldridge Barış Ödülü”, Bilişim dalındaki “Ben Franklin madalyası” gibi ödüllerin de sahibidir.
noam chomsky
20.07.2004 - 18:25bir amerikalı amerikayı bu kadar sert eleştirebilir..
abiyogenez
20.07.2004 - 18:21Canlıların cansız maddelerden meydana geldiğini savunan görüş.
Honore de Balzac
20.07.2004 - 18:131799’da Tours’da dünyaya geldi. Basası Bernard François Balss elli bir yaşındayken on dokuz yaşındaki bir genç kızla evlenmişti;
Balzac’ın imparatorluk yönetiminde memur olarak çalışan ve Fransız Devrimi’nin evladı olan babası Bernard François Balss elli bir yaşındayken, ondokuz yaşındaki bir genç kızla evlenmişti. Bu evlilik 1799’da Tours’da doğacak olan Balzac’ın tüm yaşamı boyunca derin izler bıraktı. Zira Balzakc’ın romanlarında kötü evlilik yapmış kadınlar, özel yaşamın dramları ve çiftlerin yozlaşması vardı. “Dönemin ilerici ideallerine bel bağlamış liberal bir babanın karşısında, kuşkusuz zorla doğurmuş çocukları fazla sevmeyen ve yalnız bir yaşamın üzüntüsüyle kendi içine kapanan bir anne yer alıyor” Balzac’ın yaşamının ilk dönemlerinde.
Aile 1814’te Paris’e taşındı ve Honore de Charlemagne Lisesi’nin öğrencisi oldu. Babası onun noter olmasını istiyordu. Fakat Balzac babasının çizdiği hayatın dışına çıkarak, önce Hukuk okudu ve sonra da yazar olmaya karar verdi. Dönemin siyasi şartları ve moda olan Saint-Simonculuk onu da etkilemişti. Liberal bir babanın karşısında dönemin solculuğunu yaşamak Balzac’ın hayatında yalnızlık ve yoksulluğa sebep oldu. Ve bu da yazarlık hayatı boyunca etkin olacak ikinci durumu doğurmuştu.
İlk eseri Cromwell bir tiyatro eseriydi. O dönemde edebiyatta başarılı olmak için tiyatro eserleri yazmak, hikaye ile uğraşmak gerekiyordu. Cromwel de böyle bir şartta ortaya çıktı. Fakat eser tam bir başarısızlık örneğiydi. Bu dönem parasızlık dönemiydi Balzac için. O da takma adlarla kısa romanlar yazıyordu. Bu romanların genel karakteri de romantizme yergi içermesiydi.
Bu sıralar özel hayatı da çok çalkantılı geçiyordu. İki kız kardeşi evlendi ve bunlardan Laurence, evlilikte bir cehennem hayatı yaşadıktan sonra 1825’te terk edilmiş olarak öldü. Balzac’ın hayatının üçüncü aşaması da bu dönemde gerçekleşti. Kendisinden oldukça yaşlı bir kadın olan Laure’de Berny’e aşık oldu. “Bu kadın onda her şeyin yerini tutacaktı; anne, metres, onu topluma sokan ilk kişi ve yapacağı tehlikeli girişimlerdeki mali destekçisi. Madame Balzac, karışlaştığı ilk ‘otuz yaşındaki kadın’ idiyse, Madame Berny de Balzac’ın dünyasından hiç çıkmayan, olgun, çoğunlukla hayal kırıklığına uğramış (kendileri çoktan yaşadıkları halde) , esas olanı öğrettikleri genç insanları seven bütün o kadınların modeliydi: Madame de Mortsauf (Vadideki Zambak) veya Madame de Bargeton (Sönmüş Hayaller) .” İşte böyle bir zeminde özel yaşamı ile edebi kişiliği arasında gidip gelen hayatı onun ilerideki eserlerinin de ilhamı olacaktı. Zira bu dönem çok başarısız bir edebi yaşam söz konusuydu. Ve bundan sonraki hayatı da başarısızlıkların yargılanması üzerine inşa edilecek ve ileriki eserler de bu dönemin karakterleri çok usta bir üslupla anlatılacaktı.
Başarısız birkaç iş denemesinden sonra Balzac, “Şuanlar” adlı eserini kaleme alır. Bu eser tarihi bir romandır. Bunun hemen akabinde evlilik müessesesini sorgulayan Evliliğin Fizyolojisi ve Özel Yaşamdan Sahneler’i yayımlar. Yine bu dönemde Le Voleur’da “Paris Mektupları” adlı politik fıkralar yazmaya başlar. Modern gazeteciliğin doğuşuna tekabul eden bu dönemde, Balzac bir hayli ünlenir. Onun hayatında hep yer edecek bir meslektir artık gazetecilik. Otuz yaşının üzerinde gerçekleşen bütün bu olaylar, “bütünleşme ve onaylanma” düşleri olan Balzac’ı kamçılar ve çok cüretkar bir tutum içine sokar. Sık sık aristokratik çevrelere girip çıkmaya başlar. Ve hatta metres olarak Castries markizini isteyecek kadar götürür onu.
Balzac, bütün bunların verdiği hızla, günde on sekiz saat çalışmaktadır; haziran 1832’de delirmenin eşiğine gelir. Otobiyogratif bir roman olan Louis Lambert bu bunalımın izlerini taşır; yaralanmış, coşkulu ve romantik bir entelektüel tip olan Louis delirerek ölür.
Balzac aslında bu gidip gelmeler arasında artık bir efsaneye dönüşmüştür. Romanlar birbirini izler. Ve esas önemli olan dönemin şartlarıyla ilgili tahlilleridir. Balzac’a göre Fransız Devrimi adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri son vermek bir yana bunları daha güçlendirmiş, binlerce insanı dışlamış, marjinalleştirmiştir. “sefalet nedeniyle suç işleyenler, gelecekten umudu kalmamış gençler, Napolyon yasalarıyla çocuklaştırılmış kadınlar. Modern dünya acımasızdır; erkekler ve kadınlar bu dünyada acı çekmektedir. Liberalizm bencilliklerin artışını ve çıkarcı ahlakı teşvik etmiş bir yalandır. Köy hekimi (Köy Hekimi romanından) Benassiz, birey olarak acı çekmiş olduğu için, içinde bulunduğu toplumu eleştirel bir biçimde yansıtma gücüne sahip yaralı bir yürektir; Balzac’da en romantik olan şey acının vicdanı yarattığı gerçeğidir.” Gerçek dünyada yolunu şaşırmış dahi bir delinin arayışı olan Mutlak peşinde’de kişinin yıkıcı güçlerini ele alır.
Artık bir nevi kendini anlatmaya çalışır Balzac. Bu dönemden sonraki romanlarında hep bu izleri taşır. Ve en önemlisi başarısız dönemdeki kahramanları geri döndürerek onları yeniden hayata geçirmeye çalışır. Ve bu onun meşhur “İnsanlık Komedisi” modelini yaratacaktır. Bu yeniliği ilk “Goriot Baba”da uygulamaya geçirir.
1835’de La Chronique de Paris adlı bir gazeteyi satın olar. Fakat yine hızla yazmaktadır. Gününün çoğunluğunu yazmakla geçiren Balzac yine çıldırı noktasına gelir ve bu dönemde Vadideki Zambak ortaya çıkar. Hemen akabinde de bir kriz geçirir. Yine onun hayatında önemli bir yer işgal eden “sevgili” diye andığı Madame Berny ölür. La Chronique de iflas eder ve Balzac ile yayıncı Bulloz arasında ciddi sorunlar çıkar.
1836 sonunda “Yaşlı Kız”ı La Presse’e on iki fasikül halinde yayımlatarak yeni bir gazeteciliğin başlangıcını oluşturur. Balzac bir hayli yıpranmıştır artık. Fakat İnsanlık komedyası’na hızla devam eder. Bu arada üç sayı çıkacak bir gazetenin sahibi olur.
1845’te İnsanlık Komedyası için bir taslak hazırlar. Bu taslakta 137 roman ve 2000 kişilik karakter söz konusudur. Fakat Balzac bu projeyi hayata geçiremeden 18 Ağustos 1850 yılında ölmüştür.
Ömrünün son döneminde kaleme aldığı Cesar Brittoeau, Bette Abla, Esrarlı Bir Vakıa, İki Gelinin Hatıraları ve Kibar fahişeler onun doruk noktaya çıktığı romanlardır. Bu romanlar aynı zamanda romantik çağın gündüz ve geceden oluşan iki yüzüyle gösterdiği ve artık geceden başka bir şey olmayan bir dünyanın kesin kararmasını anlatan romanlardır. Yani kısaca Balzac romantik çağın sonunun romanın yazar ve arkasında bir çok haciz davası bırakarak ölür.
Toplam 816 mesaj bulundu