Var Mısın? Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antol ...

  • türk-kürt kardeştir

    29.07.2004 - 10:39

    tüm insanlık kardeştir
    bunu türke kürde indirgeyemeyiz
    etnik kimlik artık önemini kaybetmektedir
    sınır kavramı ortadan kalkmaktadır
    neo-liberal sistemde ekonomi artık herşeye egemen olmuş durumdadır
    bizim burda diyebilceğimiz kültürel milliyetçilik olabilir
    kültürün yaşatılması konusunda
    gerisi önemli değildir zaten
    avustralyada bulunan mozaik yapı osmanlı devletinin etnik yapısını andırıyor
    172 ülkeden insan bulunuyor avustralyada
    türk-kürt kardeştir
    ama bengüb de diyor ya türkler kendi içlerinde birbirini öldürüyor ne türkü ne kürdü
    artık yozlaşan toplum milliyette sınır tanımaz
    bir özbek bir kırgız bir tacik
    ben türküm demiyor
    ben özbeğim ben kırgızım ben tacikim diyor
    bu da millet unsurun sınır kavramından ibaret hale geldiğini gösteriyor

  • mason

    28.07.2004 - 14:47

    ayrıntılı bilgi için
    www.mason.org.tr

  • masonluk

    28.07.2004 - 14:43

    Masonluğun tarihi üzerinde ciltler dolusu kitap yazanlar olmuştur.

    Bu tarihçe hem çok ayrıntılıdır, hem de hayli karmaşıktır.

    Sitemizde Masonluğun tarihi ile ilgili olmak üzere sadece bir özet vermekle yetineceğiz.


    Kimileri Masonluğun tarihini 18. yüzyılda başlatır. Bu durumda, doğrudan ve yalnızca Çağdaş Masonluk göz önüne alınıyor ve Masonluğun bundan daha eski kaynakları göz ardı ediliyor demektir.

    'Masonluk' kavramını çok daha geniş tutarak tarihçesini 'Yapıcılık Mesleği ve Sanatı'nın Tarihi' ile bağdaştıranlar da vardır. Bu tarih ise, kimine göre 13. yüzyılda, kimine göre ondan en az 2500 yıl kadar daha önce başlar.

    Masonluğun tarihine ilişkin başka benimseyişler de görülür. Eğer Masonluk 'tüm insanların ve tüm toplumların barış ve mutluluğunun, gönenç ve esenliğinin sağlanmasını amaç edinmiş bir kurum' olarak tanımlanırsa, bu kurumun tarihinin insanların ve toplumların barış ve mutluluğu, gönenç ve esenliği yitirmiş oldukları bir dönemde başladığı söylenebilir. Bu durumda Masonluğun en az altı bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu varsayılabilir.

    Aslında tüm bunlar, bir kurum olarak Masonluğa kesin bir başlangıç tarihi biçilemeyeceğini, 'Masonluk' denilince bundan her ne anlaşılıyorsa başlangıç tarihinin de buna göre alınabileceğini gösterir.

    Masonluğu en geniş anlamında benimseyecek olursak, bu kurumun tarihini üç genel aşamaya bölebiliriz:

    Antik Çağ ve öncesi: Bunu 'Masonluğun Eski Kaynakları'nın Dönemi' olarak nitelendirebiliriz. Masonluğun genel tarihi bakımından bu dönemde hem spekülâtif nitelikli kaynaklar hem de yapıcılık mesleği ve sanatının tarihsel kökeni yer alır.
    Orta Çağ ve ertesi: Özellikle 'Geleneksel Yapıcılık Mesleği ve Sanatı'nı içeren bu aşamayı 'Operatif Masonluk Dönemi' olarak anıyoruz. Bu dönemde, önceleri spekülâtif nitelikli kaynaklardan pek az söz edilebilir. Fakat sonraları spekülâtif öğeler Operatif Masonluğa oranla daha ağırlıklı olmaya başlar.
    18. yüzyıl ve sonrası: Masonluğun çağımızdaki tanımını kazandığı bu son aşamaya ise 'Spükülâtif Masonluk Dönemi' adını veriyoruz.
    SİTEMİZİN BU BÖLÜMÜNDE YALNIZCA
    SPEKÜLÂTİF MASONLUK DÖNEMİNİ İNCELEYECEĞİZ.

    Fakat siz özel olarak Operatif Masonluk Dönemi'ne
    ya da Masonluğun Eski Kaynakları'na
    ilişkin bilgiler de edinmek isterseniz,
    BİZE YAZIN.

    e-mail: [email protected]

    İstediğiniz bilgileri size özel olarak da iletelim.


    Spekülâtif Masonluğun başlangıcını da kesin bir tarihe bağlama olanağı yoktur. Ancak '17. yüzyıl ortalarından 18. yüzyıl başlarına kadar' diye bir dönemden söz edilebilir.

    17. yüzyıl ortalarında, Avrupa'da yüzyıllarca uygulanmış geleneksel yapıcılık mesleği ve sanatı (Operatif Masonluk) zayıflamaya yüz tutmuştu. Bu meslek ve sanatın üyeleri Türkçe'de 'özgür mason' anlamına gelen bir unvan ile anılırdı. Epeyce zamandan beri bu mesleğin birimlerine (localara) yer yer meslek ve sanat ile hemen hemen hiçbir ilgisi olmayanlar da üye olarak alınıyor, bu kişilere 'kabul edilmiş mason' deniyordu.

    Yapıcılık mesleği artık gelenekselliğini yitirmeye başlamıştı. Çünkü mesleğin üst aşaması olan mimarlık artık yüksek okullarda öğretilir olmuştu. Okuldan yetişenlerin yapıtları çok daha sade bir görünümde olmakla birlikte, fakat çok daha kullanışlı oluyor, çabuk bitiyor ve çok daha ucuza çıkıyordu. Bu nedenle geleneksel meslek çekiciliğini yitirmekteydi. Localar ekonomik sorunlar ile de karşılaşıyor, iş bulmakta güçlük çekiyordu. Dolayısıyla hemen hemen her Avrupa ülkesinde özgür masonların sayısı azalıyordu. Buna karşılık kabul edilmiş masonlar giderek artıyordu.

    Kabul edilmiş masonların localardaki çalışmaları salt spekülâtif (düşünsel) nitelikliydi. Gerek yapıcılık (inşaat) işlerine gerekse üyesi oldukları locanın yönetimine karışmazlardı. Sadece loca üyelerinin genel kültür bakımından eğitimine katkıda bulunurlardı. Bu arada, kendi görüşlerini, inanışlarını, benimseyişlerini, önceden üyesi oldukları bir başka kurum varsa bunun ilke ve geleneklerini localara getirmeye uğraşıyorlardı.

    Operatif Masonluk'ta hiçbir zaman ve hiçbir yerde bir merkezî yönetim organı oluşturulmamıştı. Her loca kendi başına, bağımsız olarak çalışırdı. Nitekim localarda spekülâtif çalışmalar yapan kabul edilmiş masonların etkinlikleri de bir bütünlük içinde değildi. Hatta aralarında iletişim bile kurulmamıştı.

    O tarihlerde henüz hiçbir Avrupa ülkesinde halk kurumlarının oluşmasına izin yoktu. 18. yüzyıl başlarında İngiltere'deki kabul edilmiş masonlar, yapıcılık mesleği ve sanatının iyice zayıflamasından yararlanmayı düşündüler. 1717 yılında, Londra'da kabul edilmiş masonların çoğunlukta olduğu dört locayı bir araya getirerek, federatif bir düzende birleşme kararı aldılar. Kurulan örgüte Londra Büyük Locası adı verildi.

    Bu olay, tarihte Spekülâtif Masonluğun kuruluşu olarak kabul edilir.
    Operatif Masonluk döneminde her loca bağımsız olarak çalışırdı ama tüm locaların ortaklaşa benimsemekte olduğu geleneksel yasalar vardı. Londra Büyük Locası kurulduktan sonra, bu yeni örgütün çatısı altında Masonluğun Yasaları yeni baştan düzenlendi. Bundan kısa bir süre sonra da Londra Büyük Locası adını değiştirdi; İngiltere Büyük Locası adını aldı.

    'Masonluğun Yasaları' olarak anılan kurumsal kurallar, hiçbir ülkenin ulusal yasalarına aykırı ya da ulusal yasalara oranla öncelikli değildir. Masonluğun yasaları, yalnızca mason localarının çalışmalarını düzenleyen, çoğunlukla mesleki nitelik taşıyan, bir bölümü de masonları töresel yükümlülüklere bağlayan tüzüklerdir.


    Spekülâtif Masonluk kurulur kurulmaz, Operatif Masonluk döneminden kalma geleneklerin ve yöntemlerin hiç değiştirilmeksizin uygulanmasını isteyenler ile çağdaşlaşmadan yana olanlar arasında uyuşmazlıklar çıktı. Bu arada çağdaş Masonluk Kıta Avrupası'na da geçmiş, yaygınlaşmaya başlamıştı. Fakat yakın gelecekte kendi içinde bölünmeye uğrayacağı belliydi.

    Spekülâtif Masonluk İngiltere'de ilk kez örgütlenirken Operatif Masonluk ile iç içe olması öngörülmüştü. Bu nedenle de öğretim kapsamı hayli sınırlı bir düzeyde tutulmuştu. Kıta Avrupası'nda kurulan yeni localar ise Operatif Masonluk ile ilgilenmiyorlardı. Bu bakımdan Spekülâtif Masonluk İngiltere ile Kıta Avrupası'nda birbirinden farklı özellikler taşıyordu.

    Kısa bir süre sonra, masonlar arasında çağın yazarlarının, düşünürlerinin ve bilim adamlarının giderek artışıyla birlikte, Spekülâtif Masonluğun kurulduğu sıralarda oluşturulmuş bulunan öğretiminin yetersiz görülmesine başlandı.

    Batı dünyasının tarihte 'Aydınlanma Çağı' olarak anılan döneme girmeye hazırlandığı 18. yüzyıl ortalarında, fırsatını bulan ve çevresinde birkaç yandaşı olan her mason bu kurumu kendi benimseyişleri ya da eğilimleri doğrultusuna çekmek istiyordu. Bu kişilerden çoğu, Masonluk'taki standart üç dereceyi (çırak, kalfa ve üstat dereceleri) yetersiz buluyor, bunların üzerine kendi görüşlerine uygun olarak birtakım 'yüksek dereceler' ekliyordu.

    Bunun sonucunda Masonluk'ta birbirinden farklı çok sayıda çalışma sistemi ve yöntemi oluştu. Bunların her biri ayrı bir 'rit' olarak anıldı. Tarih boyunca kurulmuş olan mason ritlerinin toplam sayısının altı yüzü aştığı söylenir. Bunlardan çoğu yeterince yanygınlaşamadı. Diğerleri de ya önceleri gördüğü ilgiyi yitirip ortadan kalktı ya da değişime uğradı. Aralarında birleşen mason ritleri de oldu. Günümüze ancak on kadar mason riti gelebildi.

    Bu noktada, biraz geriye dönmek, Masonluğun tarihindeki önemli bir olgudan söz etmek gerekiyor.

    Masonluğun 18. yüzyılın ilk yarısındaki gelişimi sırasındaki önemli etkenlerden biri, 1688 yılında İngiltere tahtından düşürülerek yurt dışına kaçmak zorunda bırakılmış olan İskoç asıllı Stuart Hanedanı'nın durumuydu. Stuart yandaşları Fransa'da toplanmış, birçok spekülâtif mason locası kurmuşlardı. Böylelikle Spekülâtif Masonluk'ta İskoç Masonluğu olarak anılan sistem doğmuştu. Bu sistemin en önemli özelliklerinden biri, 'yüksek dereceler'e geleneksel üç dereceden daha çok değer verilişi, geleneksel üç derecede çalışan localardan oluşan 'büyük loca'nın dışında bir de 'yüksek dereceler otoritesi' kurulmasıydı. Dolayısıyla İskoç Masonluğu, böyle bir örgütlenmeye kesinlikle karşı olan İngiliz Masonluğu ile zıtlaşıyordu.

    Stuart hanedanının politik emelleri daha 18. yüzyılın yarısına varılmadan suya düştü. Bundan böyle İskoç Masonluğu'nu benimseyen localar da politikanın etkisinden sıyrıldılar. Fakat, Fransa'da kurulmuş olan İskoç Masonluğu artık Avrupa'nın hemen hemen her yerinde benimsenmiş, Amerika kıtasına bile uzanmıştı. Aynı sıralarda kendi içindeki uyuşmazlığı gideremeyen İngiliz Masonluğu ise ikiye bölünmüştü.

    18. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'daki masonlar İskoç Masonluğu'nu kendi anlayışlarına göre önemli bir değişime uğrattılar. Özgürlükçü, kesinlikle laik ve insancı (hümanist) nitelikli bir Masonluk anlayışı geliştirdiler. Buna da Fransız Masonluğu adı verildi. Fransız Masonluğu'nun en önemli özelliklerinden biri de, birkaç mason ritini birden aynı çatı altında toplamasıydı.

    Genel tarihte olduğu gibi Masonluğun tarihinde de önemli bir yer tutmuş olan Prusya Kralı Büyük Frederik İskoç Masonluğu'nu derleyip toplamaya girişti. Büyük Frederik'in buyruğu üzerine kurulan mason ritine Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti adı verildi. Sonradan bu rit, dünyadaki en yaygın mason ritlerinden biri oldu.

    Derken Büyük Fransız Devrimi patlak verdi. Devrim öncesinde kimileri kralcı, kimileri cumhuriyetçi olan masonlar localarında birbirlerine girmişti. Bunun sonucunda Fransa'daki tüm mason locaları kapandı. Fransız masonların son büyük üstadı olan Orléans Dükü de giyotin ile idam edilenler arasındaydı. Bu devrim yalnızca Fransa'da değil, Kıta Avrupası'nın diğer birçok ülkesinde de mason locaların durgun bir döneme girmelerine neden olmuştu.

    Ancak 19. yüzyıl başlarında Kıta Avrupası'nda yeniden toparlanan mason locaları bu kez daha hızlı bir gelişime yöneldi. İngiltere tahtı kendi ülkesindeki Masonluğa el koydu ve İngiliz Masonluğu İngiltere Birleşik Büyük Locası adı altında bütünleşmeyi sağladı. Aynı zamanda büyük üstat olan Büyük Britanya kralı, mason localarını İngiltere'nin uluslararası ekonomik politikasını yürütmede yararlı bir araç olarak kullanmaya girişti. Başta Amerika Birleşik Devletleri'ndeki büyük localar olmak üzere, birçok ülkedeki mason örgütleri İngiltere Birleşik Büyük Locası'nı destekleyince Anglosakson Masonluğu oluştu.

    19. yüzyılın ortalarında çeşitli ritlerin Masonluk'ta ortaya çıkardığı çekişmeler duruldu. Anglosakson Masonluğu, İskoç Masonluğu ve Fransız Masonluğu ayrı ayrı kendi yollarını tuttu. Artık Masonluğun evrensel amaçları, ilkeleri ve öğretim kapsamı hemen hemen belirginleşmişti. Sadece yöntemler arasında birtakım farklar vardı. Bunlar da ancak birer ayrıntı olarak nitelendirilebilirdi. Fakat, Masonluk'ta öteden beri çözümlenememiş olan 'din ve inanç' konusu ile 'örgütlenme yöntemi' konusunu bir sonuca bağlamak gerekiyordu.

    Bu konuda Fransız Masonluğu bir atılım göstererek 'din ve inanç' konusunun Masonluğun ilgi alanı dışında tutulması gerektiğini, Masonluğun öğretimi kapsamında herhangi bir dinsel inanç çağrışımı yaratabilecek hiçbir öğe bulunmaması gerektiğini ileri sürdü. Tüzüklerini ve Fransa'daki localarda kullanılan ritüelleri de buna göre değiştirdi. Bunun üzerine, İngiltere Birleşik Büyük Locası başta olmak üzere Anglosakson Masonluğu topluluğunu oluşturan büyük localar, Fransız Masonluğu sistemini uygulamakta olan mason örgütlerini, masonik bakımdan 'düzensiz' hatta 'Masonluğa zararlı' olarak ilân etti. Böylece Masonluğun tarihinde, dünya çapında yaygın bir bölünme doğdu. Anglosakson Masonluğu topluluğunda yer alan büyük localar, bundan böyle İngiltere Birleşik Büyük Locası tarafından düzenli olarak tanınmayan mason örgütleriyle ilişkilerini kesti.

    19. yüzyıl sonlarına doğru Fransa'dan başlayarak birçok ülkede kadınların da Masonluğa kabul edilmelerine başlandı. Sonradan, yalnızca kadınların üye olabildikleri locaların yanı sıra, erkeklerin ve kadınların bir arada üye olarak alındıkları 'karma localar' ve bunların oluşturduğu büyük localar kuruldu.

    Masonluk 20. yüzyıla dünya çapında kesinlikle ikiye bölünmüş olarak girdi. Bir yanda Masonluğun eski geleneklerini olduğu gibi korumak gerektiğini savunan 'tutucu' nitelikli kanat yer alıyordu. Anglosakson Masonluğu bu kanadın en büyük bölümünü oluşturuyordu. Diğer yanda ise sürekli olarak çağdaşlaşmayı öngören liberal mason örgütleri bulunuyordu.

    Birinci Dünya Savaşı, özellikle Avrupa'daki mason örgütlerini çok yıprattı. Savaş ertesinde oluşan komünist ülkeler blokunda bütün mason örgütleri kapatıldı. Avrupa'daki bazı büyük localar, 1921 yılında bir araya gelerek 'Uluslararası Masonluk Birliği' adını taşıyan bir örgüt kurdu. Böyle bir örgütlenmeyi 'masonik gelenek ve yöntemlere aykırı' olarak niteleyen İngiltere Birleşik Büyük Locası, bu örgütü parçalayabilmek için elinden geleni yaptı.

    İkinci Dünya Savaşı da Avrupa'daki mason örgütlerini hayli yıprattı. Zaten Faşizm İtalya ve İspanya'da mason örgütlerini ortadan kaldırmıştı. Buna bir de Almanya'da Nazizm eklendi. Çoğunluğu Avrupa'daki büyük localardan oluşan Uluslararası Masonluk Birliği pek zayıfladı ve 1950 yılında dağıldı.

    1961 yılında ise, aslı Fransızca olan adının uzunluğu nedeniyle baş harfleri alınıp kısaca CLIPSAS olarak anılan bir diğer uluslararası mason örgütü kuruldu. Tutumlarında Liberal Masonluk ilkelerini benimsemiş olan büyük localardan çoğu bu yeni örgüte üye oldu. Dünya yüzündeki mason örgütlerinin büyük çoğunluğu ise Anglosakson Masonluğu topluluğu içinde yer almakta olduğu için, bu kez İngiltere Birleşik Büyük Locası bu yeni uluslararası örgüt ile pek uğraşmadı.

    Günümüzde Masonluğun dünya yüzündeki en büyük kitlesel gücü Amerika Birleşik Devletleri'ndedir. Bu ülkenin her eyaletinde ayrı bir büyük loca kurulmuştur. Tüm ülkede dört binden çok loca, iki buçuk milyon kadar mason vardır.

    Günümüzde İngiltere Birleşik Büyük Locası, dünyanın en büyük mason örgütü olma niteliğini sürdürmektedir. Bu büyük locaya bağlı locaların sayısı 8500, üyelerinin sayısı ise 650 bin dolayındadır. İskoç Masonluğu ile hiçbir ilgisi olmayan İskoçya Büyük Locası'nın ise 1200 kadar locası ve 300 bin dolayında üyesi vardır.

    Masonluk'taki örgütlenme tarzları bakımından Avustralya ve Kanada, Amerika Birleşik Devletleri'ne benzer. Bu ülkelerin de her eyaletinde ayrı bir büyük loca kurulmuştur. Kanada'da toplam 1500 kadar loca ve 180 bin dolayında mason vardır. Avustralya'da ise, Yeni Zelanda ile birlikte 2800 kadar loca ve 200 bin dolayında mason bulunmaktadır.

    Fransa'daki masonik etkinlikler İngiltere'ye oranla çok daha yoğun olmakla birlikte, Fransız Masonluğu kitlesel gücü bakımından Anglosakson Masonluğu ile baş edebilecek boyutta değildir. Günümüzde Fransa'da sekiz ayrı büyük loca vardır; bunlardan biri Anglosakson Masonluğu topluluğu içinde yer alır. Bu ülkedeki locaların toplam sayısı 2500, masonların toplam sayısı ise 200 bin dolayındadır.

    Bugün için, yukarıda sayılmış olanların dışında 100 binden fazla masonun bulunduğu başka bir ülke yoktur. Brezilya'da 20'den çok mason örgütü vardır; ama masonların toplam sayısı ancak 80 bin kadardır. Almanya'da Masonluk yeni yeni kendini toparlamakta olduğundan, bu ülkede ancak 800 dolayında loca ve 45 bin kadar masonun varlığından söz edilebilmektedir.

    Burada saymamış olduğumuz diğer ülkelerden her birindeki masonların sayısı ise pek ender olarak 20 binin üzerine çıkar. Dünya'daki masonların toplam sayısının 6 Milyon kadar olduğu söylenmektedir.

  • masonluk

    28.07.2004 - 14:40

    Masonluk'taki dünya görüşü oluşturulurken, uygarlık tarihi boyunca gelmiş geçmiş felsefelerin birçoğundan yararlanılmıştır.

    Masonluk bunlardan hiçbirine bağlanmamıştır. Hiçbirini en iyisi ve en doğrusu olarak benimsememiştir. Günümüzde geçerliliğini sürdüren felsefesel öğeleri öğretimi kapsamına almış, ancak bunları amaçları doğrultusunda ve ilkelerine uygun bir yaklaşımla korumuş, bunlara ritüellerinde yer vererek kendine özgü bir öğretim oluşturmuştur.

    Masonluk'ta herhangi bir dogma ya da doktrin yoktur.


    Masonluğun amaçları, ilkeleri ve ritüellerinde yer alan felsefesel öğretimi, gerekli ve yararlı oldukları, çağdaşlıklarını korudukları sürece geçerlidir. Bunlar, yüzyıllar boyunca, zamanın, çeşitli düşünce akımlarının, bilginin artışı ve gelişiminin, toplumsal olayların etkisiyle değişimlere uğramış, yenilenmiştir.

    Bu nedenle,

    Masonluk'ta çağdaş uygarlığın koşul ve gereksinmelerine uygun bir dinamik felsefe, insancı (hümanist) nitelik taşıyan ve sosyal adaleti öncelikli tutan bir dünya görüşü vardır.


    MASONLUK'TAKİ DÜNYA GÖRÜŞÜ ÇOK GENİŞ BİR KONUDUR.
    BUNU BİRKAÇ AŞAMADA ANLATMAMIZ GEREKİYOR.


    1. Felsefesel düşünme ilkeleri;

    2. Simgeler ve simgecilik;

    3. İnançlar ve gizemcilik (mistisizm):

    4. Ulusallık ve evrensellik.

    SİTEMİZİN BU SAYFASINDA
    YUKARIDAKİLERDEN YALNIZCA İLKİ YER ALIYOR.

    Diğer konular için ilgili başlık altındaki sayfaya bakın.


    Her felsefe, kendi yargılarının en doğrusu ve en üstünü olduğunu savunur. Birçoğu bu kadarla da kalmayıp, kendisiyle çelişkili olan felsefeleri küçümser.

    Aslında genel olarak felsefeye hiç de yakışmayan bu tutuma 'felsefesel bağnazlık' denilebilir.

    Her felsefe zamanla eskir. Kendini yenileyemezse geçerliğini ve etkisini yitirir. Çağlar boyunca kendini sürekli olarak yenileyen, her bakımdan geçerliğini sürdürebilen bir felsefe sistemi görülememiştır.

    Masonluk'ta, felsefesel düşünme ve değerlendirme yöntemi üzerinde hiçbir sınırlama yoktur. Hiçbir kanıya tüm yönleriyle iyice anlaşılmadan körü körüne yandaş ya da karşıt olunmaz. Bu yüzden de tüm felsefelere karşı ön yargısız ve olumlu bir tutum takınılmıştır.

    Herhangi bir felsefeye bağlanmak, ilkelerini olduğu gibi kabullenmek, doğru ve geçerli olup olmadıklarını tartışmamak, bu ilkeleri eleştiriden arınmış tutmak, evrimsel doğrultudaki gelişmenin önüne bir engel koymak demektir. Böyle bir tutum Masonluğun amaçları ile ters düşer; temel ilkeleri ile bağdaşmaz.

    Buna karşın, Masonluğun dünya görüşünün kapsamında, diğerlerine oranla daha ağırlıklı olan felsefeler vardır. 'Akılcılık' (Rasyonalizm) , 'Olguculuk' (Pozitivizm) , 'Doğalcılık' (Natüralizm) ve 'İnsancılık' (Hümanizm) bunların başında gelir.

    Masonluk, yukarıda saydığımız ve benzeri felsefeleri, kendi amaç ve ilkeleri doğrultusunda birleştirmiş, kendine özgü felsefesel düşünme ilkelerini bunların birçoğundan yararlanarak oluşturmuştur.

    Masonluk'taki felsefesel düşünme ilkeleri, Masonluğun Temel İlkeleri'nde olduğu gibi bir üçleme oluşturur. Bu düşünme ilkelerinden her biri, diğer ikisini bütünler.

    BİLİM Doğanın ve evrenin gerçeklerine ilişkin gözlemleri değerlendirip bilgileri yöntemli bir şekilde tanımlayarak sınıflandıran, nedenleri ve aralarındaki ilişkileri araştıran, yasalarını belirlemeye çalışan nesnel birikimdir. Amacı, evreni ve doğayı hem bir bütün olarak hem de parçalarıyla birlikte anlamak ve açıklamaktır.

    AKIL: Birtakım düşünme ilkelerine göre düşünmek ve sonuç çıkarmak yeteneğidir. Gerçek ile 'herhangi bir temele dayanmayan bir düşünce ya da görüş' arasındaki farkı çıkarabilmek için akıl gereklidir. Akıl süzgeçinden geçirilip doğrulanmamış olan hiçbir düşünce ya da görüş, bilimsel yöntemle geliştirilmiş olsa bile, bir 'tasarım' olmaktan öteye gidemez.

    BİLGELİK: Tümüyle nesnel olan 'bilgi' ile öznel sayılabilen 'erdem'in birleşiminden oluşan olgunluktur. İnsanın öz varlığını bilmesinden doğan bir içsel aydınlıktır. Hevesleri frenlemek, şiddetli isteklere ve olumsuz tutkulara gem vurmak suretiyle, ruhsal bütünlüğe kavuşabilme olanağıdır.


    Masonluk bir 'bilim kurumu' değildir. Bu nedenle localar bilim ile uğraşmaz; bunu bilim adamlarına ve bilimsel kurumlara bırakır. Fakat localarda yapılan çalışmalarda, öncelikle bilimsel verilerden yararlanılır. Doğa, insan ve toplum 'bilimsel yöntem' ile şöyle incelenir.

    1. Gözlemler yaparak bilimsel bulgular elde edilir.

    2. Bunların üzerine 'hipotez' olarak anılan bir varsayım oluşturulur.

    3. Bulgularını uygulamaya koyarak bunun doğru olup olmadığını denenir.

    4. Doğru çıkıyorsa aynı koşullar altında yinelenişleri ya da aynı sonuçların elde edilip edilmediği sınama yoluyla araştırılır.

    5. Böylece bilimsel bulguların geçerliklerini ya doğrulanır ya da yadsınır.

    Akıl bilimin kaçınılmaz bütünleyicisidir. Çünkü bilim ancak akıl yolu ile kullanıldıkça gelişip ilerler. Akıl da bilimsel verilere dayandığı sürece yücelir ve olgunlaşır. Ancak akıl, nasıl ya da hangi amaçlarla kullanıldığı göz önünde tutularak, 'olumlu' ve 'olumsuz' olmak üzere ikiye ayrılır.

    Eğer insan, aklını, kendi bireysel ya da bir öğesi olduğu belli bir zümrenin çıkarları uğruna, bir takım tutkularını doyuma ulaştırmak için, başka insanlar için zararlı olabilecek etkiler ya da sonuçlar pahasına kullanacak olursa; bu kullanımın olumlu ve yararlı olduğu söylenemez. Aklın kullanımını olumlu ve yararlı kılan öğe 'bilgelik'tir.

    Masonluk'ta bilgelik, bireyin tinsel (manevî) eğitim ve yükselişi için gerekli görülür. Tartışma ve eleştiriye tolerans ile yer vermek, düşünce özgürlüğüne ve her türlü karşıt düşünceye saygı duymak, her yasada, her kuramda ve her ilkede mutlaka bir 'kesinsizlik' ya da 'yanılgı' payının bulunabileceğini kabul etmek, bilgeliğin göstergeleridir.

    Böylece Masonluk'taki felsefesel düşünme ilkelerini
    kısaca gözden geçirdik.

    Aslında bu konu daha birçok ayrıntıyı içerir.

  • masonluk

    28.07.2004 - 14:39

    Kaynak:www.mason-mahfili.org.tr
    Masonluğun tek ve kesin bir tanımını yapmak hemen hemen olanaksızdır.

    Bu tanım birbirinden farklı biçimlerde yapılabilmektedir. Çünkü Masonluğa hangi açıdan bakılırsa, tanımı da o bakımdan yapılır.

    Örneğin Masonluğun yalnızca amaçları göz önünde tutulur ve diğer özellikleri bir yana bırakılırsa, şöyle denilebilir:

    Masonluk, tüm insanların ve tüm toplumların barış ve mutluluğunu amaçlayan, bireylerin bu yolda ilerlemelerini sağlayan bir sistemdir.

    Böyle bir tanım yanlış değildir; ama noksandır.

    Çünkü Masonluğun amaçları tümünü tanımlamaya yetmez.

    Nitekim,

    Masonluk, amaçlarının yanı sıra ilkeleri, tarihçesi, kurumsal özellikleri, çalışma yöntemi, dünya görüşü (ya da felsefesi) ve her biri 'mason' olarak anılan üyelerinin bireysel niteliklerinin tümüyle bir bütündür.

    Bu yüzden,

    Masonluğun ne olduğunu anlayabilmek için, onu ayrıntılı bir tarzda incelemek gerekir.

    Masonluğun tanımını çok dar bir kapsamda tutanlar, hatta yalnızca 'mason' oldukları bilinen birkaç kişiyi örnek alıp Masonluğun tümünü yargılayanlar vardır.

    Bu yaklaşım, karmaşık yapısı olan bir şeyin tek bir parçasına bakarak bütününü bu parça ile özdeşleştirip açıklamaya benzer.

    Böyle yapılırsa, Masonluk hakkında yanlış bir izlenim edinilebilir, yanlış kanıya varılabilir. Çünkü Masonluğun tümü anlaşılmış olmaz; yalnızca bir yönünden söz edilmiş olur.

    Açıkça belirtmemiz gerekir ki, Masonluğun tümünü anlayabilmek için masonlar bile bu konuda yıllarca çalışmak gereksinme duymaktadır.

    Mason Nasıl bir İnsandır? …

    Her mason, toplumumuzun içindeki sıradan insanlardan biridir.

    Sizden farklı değildir. Ne yetkin (mükemmel) denilebilecek düzeyde çok üstün niteliklerle donanmıştır, ne de kötü bir kişidir.

    Her masonun, diğer tüm insanlar gibi, doğrularıyla birlikte yanılgıları, olumlu yönlerinin yanı sıra noksanlıkları vardır.

    Bir mason, Masonluğun amaç ve ilkelerini benimseyip bunları içine sindirerek sahiplendikçe, diğer masonlarla bilgi ve görüş alış verişi yaparak kendini geliştirdikçe daha olgunlaşabilir. Bu çabasını sürdürdükçe yetkinleşmeye doğru ilerleme olanağını elde eder.

    Hiçbir mason,
    hatta hiçbir mason örgütü,
    tek başına
    Masonluğun tümünü temsil edemez.

    Kimi masonların bireysel tutum ve davranışlarına, hatta belirli bir mason örgütünün özelliklerine bakarak Masonluğun evrensel boyuttaki tümü üzerinde bir yargıya varılamaz. Bu konuya çok yönlü ve geniş kapsamlı olarak bakılmalı, ancak ondan sonra bir değerlendirme yapılmalıdır.

    Hiç kimse,
    bir kurum ya da bir kişi hakkında
    onu iyice tanımadan,
    onu tüm yönleriyle bilmeden
    doğru bir yargıya varamaz.

    Masonluk hakkında bir övgü ya da yüceltmeye, bir eleştiri ya da kötülemeye girişmeden önce, bu konuda iyice bilgi sahibi olmak gerekir. Yoksa Masonluk hakkında söylenen kötüleyici sözler bir safsata olmaktan öteye gidemez.

    Nitekim, yıllarca masonların kendilerine yöneltilmiş çeşitli suçlamalara hiçbir yanıt vermemiş olmalarının bir nedeni de budur. Safsata ile uğraşıp zaman yitirmek istememişlerdir. Masonluğu kötüleyenler ile hiçbir sonuç vermeyecek demagojiye girmekten sakınmışlardır.

    Masonluğun Doğru Tanımı:

    Masonluğu doğru tanımlamanın zorluğundan söz edip konuyu geçiştiremeyiz.

    Noksan bile olsa, bazı tanımlar yapabilmeliyiz.

    İşte bu tanımlardan birkaçı:

    Masonluk, kendine özgü bir kuruluşu ve bir örgütlenme şekli olan, sosyal içerikli bir dernektir.

    Masonluk, olgunlaşmak ve yetkinleşme yolunda ilerlemek isteyenler için, düşünsel ve töresel, insancı (hümanist) nitelikli bir kurumdur.

    Masonluk, öncelikle akıl verilerine dayanarak ve bilimsel yöntemlerle gerçekleri araştırma yöntemi ve sanatıdır.

    Masonluk, amaçlarının gerçekleştirilmesine gönül vermiş, ilkelerini içtenlikle benimsemiş, 'mason' denilen kişilerin topluluğudur.

    Masonluk, özgür düşüncelerin üretildiği, bunların özgürce görüşülüp tartışıldığı bir ortamdır.

    Masonluk iyiyi, doğruyu, güzeli benimsemeyi öncelikle tutan bir yaşam biçimidir.

    Fakat Masonluk tek başına bunlardan hiçbiri değildir.

    Masonluk bunların hepsidir; hatta çok daha fazlasıdır.

    Masonluğa bir olumsuz ön yargı ile bakanlar, masonları çeşitli bakımlardan suçlayıp onları ve Masonluğu kamu oyunun gözünde küçük düşürmeye çalışanlar, sözlüklere Masonluğun tanımı için birtakım başka karşılıklar da yerleştirmişlerdir.

    Öyle ki, Masonluk yer yer 'kötülük', 'dinsizlik', 'şeytanlık', 'tanrıtanımazlık', 'düzenbazlık', 'çıkarcılık' ve bunlara benzer çeşitli olumsuzluklarla eş anlamlı gibi gösterilmiştir.

    Masonluğu birtakım doktrinlerle özdeşleştirenler, masonları belirli bir ulusun uyduları gibi göstermeye çalışanlar da olmuştur.

    Masonluğun ne olduğunu ve ne olmadığını bilmeyenlerce kötülenmesinde, çok kötü bir şey olduğunun sanılmasında, bir zamanlar kasıtlı olarak yapılmış yukarıdaki gibi mecazî tanımların, ipe sapa gelmez suçlamaların etkisi vardır.

    Böyle kasıtlı tanımların ve nitelendirmelerin yapılmış olması, Masonluğun amaçlarının ve ilkelerinin, birtakım kişilerin ve belirli zümrelerin görüşlerine ters düşmesi, işlerine gelmeyişi, hatta çıkarlarını zedelemesidir.

    Masonluğa saldıranların ve masonları kötüleyenlerin en büyük korkusu, Masonluğun ne olduğunun ve ne olmadığının toplumda iyice ve açıkça anlaşılmasıdır.

    İşte şimdi biz, bunu yapıyoruz:

    Masonluğun ne olduğunu herkese açıkça anlatıyoruz.
    Masonluk üzerine örtülmüş sis perdesini kaldırıyoruz.

    Bu açıklamaları yapışımızın nedeni yanlış anlaşılmasın.

    Masonluğa saldıranlara ve masonları suçlayanlara yanıt vermekte değiliz.

    Masonluğun ne olduğunu, bu konudaki gerçekleri
    öğrenmek isteyenlere bilgi vermek istiyoruz.

    Eğer siz bu konuda gerekli bilgileri edinmek istiyorsanız, şu soruların yanıtlarını bulmalısınız:

    - Masonluğun amaçları nelerdir?

    - Masonluğun ilkeleri nelerdir?

    - Masonluğun dünya görüşü nasıldır?

    - Masonluk'taki örgütlenme sistemi nasıldır?

    - Masonluk'ta ne gibi çalışmalar yapılır?

    - Masonluğun tarihçesi nedir?

    Eğer konuya özellikle Türkiye açısından bakmak istiyorsanız, şu soruların yanıtlarını bulmak da sizin için önemli olacaktır:

    - Türkiye'de Masonluk nasıl kurulmuş, nasıl gelişmiştir?

    - Türkiye'deki Masonluğun yabancı ülkelerdeki Masonlik ile ne gibi bir ilişkisi vardır?

    - Türkiye'deki Özgür Masonluğun özellikleri nelerdir?

    Sitemizde bu soruların yanıtlarını özetlenmiş olarak bulacaksınız.

    Fakat anlattıklarımız size yetersiz gelebilir.

  • erzurum

    28.07.2004 - 14:03

    doğu anadolunun en gelişmiş şehirlerinden biridir..
    dadaş diyarı olarak bilinir
    buradan birçok ünlü kişi çıkmıştır
    say say bitmez

  • enteresan diyaloglar

    27.07.2004 - 10:59

    'Sanatçı bir akimilatör gibi, önce şarş sonra deşarş...' => Müslüm Gürses

    Hocamız her yönü ile Beşiktaş'ı çok iyi biliyor. Şu an kasetlerden takımı izliyor. Sergen'e karşı ayrı bir ilgisi var. Ben de Sergen ile görüştüm ve rejime başladı. Bundan sonra çekirdek yemeyecek. Kendisine bakacak...' => Kıvanç Oktay

  • enteresan diyaloglar

    27.07.2004 - 10:57

    :) 100 Hamsi
    Dursun Temel'e sormus: Uşagum oruçlu oruçlu kaç hamsi yiyebilursun? Temel: 100 tane yerim valla... Dursun: Hadi oradan yesen yesen 1 tane yersin geriye kalan 99 hamsiyi oruçsuz yersin... Bu espri Temel in acaip hoşuna gitmis.Yolda Cemal i görmüs ve hemen sormus: Usagum oruçlu oruçlu kaç hamsi yiyebilursun? Cemal: 50 tane yerim ben... Temel: Tüh be usagim 100 deseydun sana müthis bir espiri yapacaktum...

  • galileo galilei

    27.07.2004 - 10:33

    İlk teleskobu 1600'lerde Lippershey adlı optisyen yaptı
    Galile teleskobu bulan ilk kişi değildir
    Galile ilk astronomik teleskopu bulan ve kullanan kişidir

    Galileo'nun astronomi bilimine de sayısız katkıları olmuştur.İlk astronomik teleskop Galileo tarafından Venedik'te yapılmıştır(1609) .(İlk teleskobu 1600'lerde Lippershey adlı optisyen yaptı.) Sonuç olarak teleskobu gökyüzünü incelemek için kullanan ilk bilim adamıdır.Alet bir org borusundan ibarettir.İki mercek sisteminden oluşur: A) OBJEKİF:Yakınsak mercek sistemidir,cismin görüntüsünü odak düzlemine düşürür. B) OKÜLER(Cam) :Iraksak bir mercek sistemidir.İlk görüntü okülerin arkasında odaktan biraz uzaktadır.Aletin ayarı,son görüntü görüş alanına gelinceye kadar objektif ile oküler arasındaki uzaklığın değiştirilmesiyle yapılabilir.Sistem günümüzde operalarda kullanılan dürbünlerle benzerlik taşımaktadır.Zaten bu teleskobu dürbün olarak da adlandırmak mümkündür.Galileo'nun yaptığı bu ilk teleskop cisimleri ancak 3 kat büyütebiliyordu. Daha sonra 30 kat büyütebilen bir teleskop yapmayı başardı.Fakat bu oran günümüz teknolojisi için çok düşük bir rakamdır.Üstelik görüş alanı da dardı.Buna rağmen 17.yy. astronomisinde büyük gelişme sağlamıştır.Bugün Amerikan Tarih Müzesi'nde sergilenmektedir.

    Galileo teleskobuyla gökyüzünü inceleyerek Ay yüzeyindeki dağları ve kraterleri gördü, o güne kadar bilinmeyen bazı yıldızları keşfetti.Venüs'ün evrelerini ve Güneş lekelerini ilk gözleyen kişidir.Galileo'nun en büyük başarısı kuşkusuz Jüpiter'in dört uydusunu tespit etmesidir.Adları Io,Europa,tolgaaa ve Callisto'dur ve Galileo uyduları olarak anılırlar; dürbünle görülecek kadar parlaktırlar.

  • galileo galilei

    27.07.2004 - 10:29

    Kopernik' in görüşleri, tipik Rönesans adamı, ozan-düşünür Bruno (1548-1600) ' nun engizisyon alevlerinde diri diri yakılmasına, bir başka İtalyan Tommaso Campenalla (1568-1639) nın zindanlarda çürütülmesine, Galileo Galilei (1564-1642) nin yargılamalarla ölüp ölüp dirilmesine yol açmıştı.

    Galileo, serbest düşen cisimlerin(eğik atışlar dahil) ve eğik düzlem üzerindeki bir cismin hareketini inceleyen, bağıl hareket kavramını ortaya atan ve salınan bir sarkacın, zaman aralıklarını ölçmek için kullanılabildiğini kaydeden İtalyan fizikçisi ve gök bilimcisidir.Teleskobu keşfedişinden sonra'ben şimdi zaten aklımdan geçen bildiğim şeyin görünen ispatına sahibim 'demiştir. Galileo, astronomide birçok önemli keşif yaptı; Jüpiter'in dört uydusunu ve bir çok yeni yıldızı keşfetti, Ay'ın yüzeyini inceledi, güneş lekelerini ve Venüs’ün evrelerini keşfetti. Saman Yolunun çok sayıda yıldızdan ibaret olduğunu kanıtladı

    (Serway Fizik, s:50)

    Serbest düşen cisimlerin (eğik atışlar dahil) ve eğik düzlem üzerindeki bir cismin hareketini inceledi. Bütün cisimlerin,serbest bırakıldıkları zaman yere hemen hemen sabit ivme ile düşeceği iyi bilinir. Galileo’nun,eğik Pizza kulesinden aynı anda serbest bırakılan farklı iki ağırlığın yere yaklaşık olarak aynı zamanda çarptığını gözleyerek bu gerçeği ilk kez keşfettiği rivayet edilir. Bir demir para ile buruşturulmuş bir kağıt parçasını aynı anda bir yükseklikten bırakalım. Hava direnci yokken,her ikisi de aynı hareketi yapacaklar ve yere aynı zamanda çarpıcıklardır (Gerçek bir deneyde,hava direnci ihmal edilemez. Hava direncinin ihmal ediliği,idealleştirilmiş halde böyle bir hareket serbest düşme olarak tanımlanmaktadır. 2 Ağustos 1971'de böyle bir deney astronot Davit Scott tarafından Ay üzerinde yapıldı. Astronot bir bir çekiç ve bir şahin tüyünü aynı anda serbest bıraktı ve Ay'ın yüzeyine aynı anda düştüklerini gözledi. Bu gösteri deneyi Galileo'yu kesinlikle onaylamıştır.

    Galileo'nun mekanik bilimindeki başarıları,Nevton'un hareket yasalarının gelişmesinde önemli paya sahiptir.

    Bağıl hareket kavramını ortaya attı ve salınan bir sarkacın,zaman aralıklarını ölçmek için kullanılabileceğini kavradı. İtalyan fizikçi ve astronomudur. Teleskopu keşfedişinden sonra 'ben şimdi zaten aklımdan geçen bildiğim şeyin görünen ispatına sahibim' demiştir. Galileo astronomide birçok önemli keşif yaptı. Jüpiter'in dört uydusunu ve birçok yeni yıldızı keşfetti,ayın yüzeyini inceledi,güneş lekelerini ve Venüs'ün evrelerin keşfetti. Saman Yolu'nun çok sayıda yıldızdan ibaret olduğunu kanıtladı(AIP Niles Bohr Kütüphanesinin izniyle,Serway,Fizik 1 s: 50) Galile' den önce hiç kimse gökyüzünü dürbünle incelemedi. Elbette dürbün bulunmadığı için! O, gökyüzünü dürbünle inceleyerek Ay' da ki dağları, Jüpiter' in uydularını ve Venüs' ün evrelerini keşfetti.

    Hareket, çağlar boyu insanoğlunun dikkatini çekmiş ve açıklanmaya çalışılmıştır. Fırlatılan bir okun hareketi nasıl oluşur? Aristo' nun bulduğu açıklama şöyleydi: bir ok ya da benzeri cisim havaya atıldığı zaman önünde bulunan havanın yerini alır; hava, sürekli olarak okun arkasına geçer ve onu iterek yol almasını sağlar. Doğal olarak bir süre sonra okun önünden arkasına geçen hava gücünü yitirir ve giderek ok yere düşer...Aristoteles, bu açıklamayı aslında vakumun olanaksız olduğunu savunmak için yapmıştı. Öyle ya, hareket ancak havanın varlığında gerçekleşebilirdi. Ona göre eğer vakum diye bir şey olsaydı herhangi bir cismin hareketini değişmez b ir hızda ve doğrusal olarak sürdürmesi gerekirdi. Böyle bir şey de olanaksız olduğundan vakum da olamazdı. Bu açıklama, oku ileri doğru meleklerin ittiği düşüncesinden çok ileri olmasına karşın yanlıştı. Ama iki bin yıl kadar insanlara doğal geldi. İlk bakışta yeryüzündeki hareketi ile gökyüzündeki cisimlerin hareketi bir diğeriyle ilişkisiz olarak görünür. Gökcisimleri evrenin merkezi sayılan Dünya etrafında dolanır durur. Yeryüzündeki cisimler ise doğal olarak hareketsizdir, bir dış kuvvet etkisinde harekete başlatıldıklarında bir doğru üzerinde bir süre yol aldıktan sonra durdukları gözlenirdi. Bu iki hareket türü karşılaştırıldığında gökteki cisimlerin sürekli hareketi için bir dış etken, yani bir hareket ettirici aranır ve bu da felsefi tartışmalara konu edilirdi

    . Galileo şu soruyu soruyordu: Bir cisim, kendine etkiyen hiç bir kuvvet yoksa nasıl hareket eder? Bu soru, alışılmışın dışında bir soruydu. 16. yüzyıldan önce yaşamış bilim adamları, maddenin durgun halini onun doğal hali olarak düşündüler. İlk kez Galileo, maddenin doğal hal ve hareketine farklı bir yorumla yaklaşmıştır. Galileo, sürtünmesiz yüzeylerde hareket eden cisimlerle ilgili bir düşünce deneyi geliştirerek. hareket halindeki cismin durması onun doğal hali olmadığını. hiç durmadan yoluna devem etmesi gerektiğini söylemiştir. Ayrıca cisimler hareket halinde iken, durmaya ve hızlanmaya direnme (eylemsizlik) tabiatına sahip olduğu sonucuna da varmıştır.

    Her gün çevremizde gördüğümüz hareketi başka bir ortamda sınama sorusuydu. Günlük deneyin sınırlandırmalarına meydan okuyan bir soru. Çünkü yeryüzünde, ağırlığın etkilemediği, hava ya da suyun direnciyle karşılaşmayan hiçbir hareket yoktur. Galileo, sınırları zorluyordu. Tarihte ilk kez sistemli deneylerle doğayı sorguluyordu; görüngüleri soyutlayıp ayırarak basitleştirmeler yapmayı başardı. Buradan eylemsizlik ilkesini tanımladı.

    Bu ilke şöyle der: ' Kendisini hiç bir hareket nedeninin (sonra buna kuvvet denecektir) etkilemediği bir cisim, düzgün doğrusal bir hareket yapar.'

    Bilimin, doğa bilimlerinin belki de en önemli sorunu, çağlar boyu hareket sorunu oldu. Aristoteles bize düzgün hareketin, ancak onu sürdürecek bir kuvvet olduğu zaman olanaklı olduğunu söylemişti. Bu “hakikat” temelde gözlemlerle uyum içindeydi. Sonra, düşen nesnelerle ilgili gözlemlerinde daha kesin sonuçlar alan Galileo tam tersini söyledi. Ancak Aristo’nun bilimsel “hakikati” yüzyıllar boyu geçerli olmuştur.

    Modern bilimin doğru öyküsü bir İtalyan dahisiyle yani Galileo ile başladı. Hareket bilmecesine ilk el atan odur. Düşme yasalarını, sarkacı ve teleskopu bulan Galileo, aynı zamanda Kopernik sistemini savunuyordu. Teleskopun bilimsel önemini anlayan ve onu ilk kez 1609'da kullanan Galileo, Jüpiter'in çevresinde dönen uyduları keşfetti. Galileo, Jüpiter’in uydularının gezegen çevresinde dolaştıklarını görünce, bunun Güneş merkezli sistemin bir minyatürü olduğu düşüncesine ulaşmakta gecikmedi. Kopernik zamanında, hatta yüzyıllar sonra bile Kopernik kuramını doğrulayan kanıtlar pek ortada yoktu. Galile, Jüpiter'le ilgili gözleminin ışığında, benzeyişe dayanarak, Kopernik kuramının doğruluğunu ileri sürebilirdi. Bu yüzden suçlanmış ve 1616' da Engizisyon mahkemesine verilmişti. Engizisyon, evrenin merkezinin Güneş olduğu fikrini budalaca ve saçma bulmuştu! Papa 5. Paul us' un tavsiyesi ile Galilo bu görüşünden vazgeçmeye çağrılmıştı. O da Kopernik sistemini bundan sonra savunmayacağına söz vermiş, ant içmişti. Ama bir süre sonra Dünyadaki İki Büyük Sistem Hakkında Konuşmalar yayımlanınca (1632) , yeniden Engizisyon mahkemesine sevk edildi. Pişmanlık duyduğunu söylemesine karşın suçlu sayıldı; Papalılığın üç yıl gözetiminde bulunmasına ve her hafta bir kere pişmanlık ilahilerini yüksek sesle okumasına karar verildi. Mahkemenin kararından sonra 'Bununla birlikte, dönüyor' dedi. Bu büyük adam 1637' de kör oldu; 1642' de köşesine çekildi ve o yıl öldü. Kilise mensupları onun Hıristiyan mezarlığına gömülmesine bile izin vermemişlerdi. Fakat 19. yüzyılda yalnız İtalya' da değil, birçok ülkede adına anıtlar dikilmiştir.

    ' Galileo, teleskoptan yararlanarak, gökteki Samanyolulun aslında çıplak gözle birbirinden ayırt edemediğimiz çok sayıda yıldızdan oluşan bir küme olduğunu ortaya koydu. Güneş'teki lekeleri gözledi. Böylece eskiden beri inanılan, göksel cisimlerin pürüzsüz, kusursuz(yetkin) nesneler olduğu görüşünün yanlış olduğu ortaya çıkıyordu. Ay yüzeyindeki dağları saptadı; gölgelerini ölçerek kabaca bu dağların yüksekliklerini hesapladı. Bunlar yalnızca bir başlangıçtı, yüzyılın kalan bölümünde teleskop astronomide gerçek bir devrimi etkisi yapacaktı

    (Ş. Turan,TKT s: 156-157 ve Bilim Tarihî, C. Yıldırım, s:227-8)

  • ekşi sözlük

    27.07.2004 - 10:11

    az kaldı yazar olmama...çaylaklık çok kötü..
    birçok ünlü buraya üyedir

  • türk-kürt kardeştir

    27.07.2004 - 10:06

    şimdi türk-kürt mü kardeştir yoksa
    kürt-türk mü kardeştir bu noktayı açıklığa kavuşturmak gerekir bunu matnofa sormak gerekir
    sonuçta her ikisi de aynı şey
    bence de türk-kürt kardeştir..
    kuru milliyetçilik bu kardeşliği asla bozamaz
    etnik milliyetçiliğe hayır

  • nazar

    24.07.2004 - 17:01

    cem yılmaz geçenlerde bu konudan bahsetmişti..diyordu ki: 'ben nazara inanmıyorum ama nazar boncuğu takıyorum.çünkü ben nazara inanmasam da nazara inanan başka kişiler var ' demişti..gerçekten öyle..

  • galata kulesi

    24.07.2004 - 16:50

    cenevizliler tarafından yapılmıştır..eminönüne gelmeden önce haliçin kıyısındadır..istanbulun simgesi haline gelmiş yapılarından biridir..

  • hanım

    24.07.2004 - 14:49

    hitapta saygının ifadesi...

  • favori kitaplarım

    24.07.2004 - 14:48

    bütün kitaplar...

  • sakıp sabancı

    24.07.2004 - 13:43

    sıfırdan gelerek bu noktalara gelmiştir..koç gibi mirasın üzerine konmamıştır..

  • sakıp sabancı

    24.07.2004 - 13:42

    Sakıp Sabancı

    Hacı Ömer Sabancı Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı
    Sakıp Sabancı, 7 Nisan 1933 tarihinde Kayseri'nin Akçakaya köyünde fakir bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi.Çok genç yaşlarda, Bossa Un Fabrikası'nda veznedarlıkla iş hayatına başladı. Sırasıyla, çiftlik müdürü ve Bossa Tekstil İşletmesi Müdürü oldu. Babasının 1966 yılında vefatından sonra kurulan Sabancı Holding'in yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Halen bu görevi yanında Holding'e bağlı çok sayıda kuruluşun Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı ve Murahhas Üyeliklerini yapmaktadır.1964 yılından itibaren, 25 yıl müddetle Adana ve Kocaeli Sanayi Odaları, Türkiye Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği üyeliği ve başkanlığı yaptı. Muhtelif vakıflarda çeşitli zamanlarda görevler üstlendi.1986 yılında Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği TÜSİAD'ın Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı üstlenen Sakıp Sabancı, 1987-1990 yılları arasında Yüksek İştişare Konseyi Başkanlığını yaptı. Son dönemlerde sosyal ve kültürel içerikli çalışmalara yoğun zaman ayıran Sabancı, Türkiye'nin 52 yerleşim merkezinde 111 kalıcı eğitim, sağlık,spor ve kültür tesisi meydana getiren Hacı Ömer Sabancı Vakfı'nın başkanıdır.Sakıp Sabancı evli ve üç çocuk babasıdır..

    GÜNDEM GÜNDEM GÜNDEM 11 MAYIS 2001

    İzmir-Aydın Otoyolu’na Kaynak
    Türkiye 11 Mayıs 2001

    Akbank ve Sabancı Bank liderliğinde, İzmir-Aydın Otoyolu Projesi için 50 milyon dolarlık kredi sağlandı.

    Akbank'tan yapılan yazılı açıklamada, Ankara'da sözleşmesi imzalanan kredinin, projenin ikinci kısmının finansmanında kullanılacağı ve kullanım süresinin 1 yıl olduğu kaydedildi. Açıklamada, 5 yıl vadeli sendikasyon kredisinin geri ödemelerinin, sözleşme imza tarihinden itibaren 24. aydan başlamak üzere her 6 ayda bir 7 eşit taksitte yapılacağı belirtildi.

    GÜNDEM GÜNDEM GÜNDEM 1 HAZİRAN 2001

    Çilemez ne zaman dolacak!
    haberturk.com 1 Haziran 2001

    YALOVA'NIN İSİTFASINI ATV'DE CANLI YAYINDA İKEN ÖĞRENEN İŞADAMI SAKIP SABANCI, 'İNANAMIYORUM. TALİHSİZLİK. ÇİLEMİZ NE ZAMAN DOLACAK? OY HESABIYLA, SİYASETTEKİ KRİZ NEDENİYLE, BAZI İŞLERLE YAŞIYORUZ. DÜNYA BİZE NE DİYOR ACABA? ANLIYORUZ, GENÇ DEMOKRASİNİZ VAR.. AMA BÖYLE CIVITIKLIKLARDA OLUR MU! ! ZIRT BORSA KALKIP, İNİYOR... OY, OY.. TÜTÜN MESELESİ, BUĞDAY MESELESİ... GELİR KONUSUNDA YILLARIN YIĞDIĞI PROBLEMLER.. BÖYLE ŞEY OLMAZ' DİYE KONUŞTU! ! !
    Xx

  • sakıp sabancı

    24.07.2004 - 13:40

    çalışmak
    çalışmak
    çalışmak

  • sakıp sabancı

    24.07.2004 - 13:40

    Gül: 'O'na gösterilecek en büyük vefa, çalışmak, çalışmak, çalışmaktır'

  • çalışmak

    24.07.2004 - 13:37

    sakıp sabancı:
    çalışmak
    çalışmak
    çalışmak

  • çetin altan

    24.07.2004 - 12:08

    Çetin Altan

    1927 yılında İstanbul’da doğdu.Nurhayat ve Halit Altan’ın oğlu.Gazeteci Mehmet Altan ve Ahmet Altan’ın babası.Galatasaray Lisesi ve Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.1946 yılında Ulus gazetesende muhabir olarak mesleğe başladı.Milliyet, Akşam, Hürriyet, Güneş gazetelerinde fıkra yazarlığı yaptı.Halen Sabah gazetesinde yazıyor.1965-1969 yılları arasında TİP’ten İsitanbul milletvekili seçildi.Fransızca biliyor.Basın Şeref Kartı sahibi.

    ESERLERİ
    Suçlanan Yazılar, Zurnada Peşrev Olmaz, Ben Milletvekili İken, Bir Yumak İnsan, Büyük Gözaltı, Bir Avuç Gökyüzü, Viski, Küçük Bahçe, Çemberler, Beybaba, Mor Defter, Tahtaravalli, Dilekçe, Yedinci Köpek, Islıkçı, telefon Kimin İçin Çalıyor

    Ben Milletvekili İken..
    Çetin Altan
    Afa Yayınları / Çetin Altan Dizisi
    'Bu kitap bir mücadelenin Meclis'te geçmiş dört yıllık bir bölümünden kamuoyuna tam olarak yansımamış bazı örnekleri göstermektedir sadece....
    Meclis tutanaklarında ciltleri dolduracak olan konuşmalardan bu kitaba sadece okuyuculara bir fikir vermek için birkaç tutam almakla
    yetindik....Okuyucuların, olayların ağırlığı altında Meclis anılarının kişisel yönlerinden ve sık sık başımdam geçenlerden söz etmek zorunda kalmış bulunmamı
    hoşgörüyle karşılayacaklarını ve bundan ötürü beni bağışlayacaklarını umuyorum.'
    - Çetin Altan -

    HAKKINDA YAZILANLAR

    Altan’ın Köyceğiz’i
    Türkiye 16 Temmuz 2001

    “Benim çağım değil 21. yüzyıl. Siz benim yaşıma yaklaştığınız zaman kaç dil birden kullanacak yeryüzünün bu megopollerinde yani. Yalnız Türkiye’nin olması artık mümkün değil yeryüzünün, yeryüzünün Fransa’nın da, Paris olması mümkün değil. Bütün dünya, herkesin olmaya başlayan bir yerden geçeceksiniz...” (Altanlar Meydanda, Ali Kırca, Birey Yay.)
    Yeni binyılın kendi çağı olmadığını söylerken, inceden inceye, yeni dünyaya ayak uyduramayanları ‘ti’ye alıyor Çetin Altan. Öyle ki, yarım asırdan bu yana oynattığı kalemiyle, dün olduğu gibi bugün de isabetli tesbitleri, irkiltici üslubu ve bilgisiyle, yarına hazırlanan insanlarımıza yol gösteriyor. Kaybettiklerimizin neden iyice bizden uzaklaştığı, kazanmamız gerekenlerin niye elimize geçmediği gibi çok bilinmeyenli denklemlerle uğraşıyor.

    Türkçe sihirbazı
    Yaşayan Türkçe’yi en iyi kullanan yazarlardan biri olan Çetin Altan, bugün 75 yaşında... Kaleminin ve beyninin kıvraklığı hâlâ yerinde. Öyle ki, günlük siyasi sorunlara çözüm getirirken, ya da toplumsal geri kalmışlığımızı anlatırken, ya da kültür-sanat gerçeğine bakışımızı yorumlarken, hep o bildik üslubunu kullanıyor. Biraz rahatsız edici de olsa kendi gerçeklerini söylüyor yıllardır.
    Ünlü yazar, bugünlerde piyasaya sunulan güzel bir kitapla gündemde. “İyi ki Şu Köyceğiz Var”la (İnkılap Yayınları) ilk defa farklı bir çalışmaya imza atan Altan, kendisi gibi yazar olan eşi Solmaz Kamuran’ın teşvikiyle olacak, Köyceğiz’i sunuyor okuyucularına; hem de bir şiir tadında. Petra Beck ile Solmaz Hanım’ın fotoğrafları eşliğinde, ülkemizin en güzel köşelerinden birini anlatan kitap, keyifli bir dil yolculuğuna çıkarıyor okuyucusunu. Yormadan ve ilk defa başımıza hiçbir şeyi kakmadan, öteki Çetin Altan’ı anlatıyor yazar.

    75. yıl armağanı
    “Köyceğiz’in insanları, esnafı, zanaatçıları gülecen dost bakışlı ve saat disiplini dışında gerilimsiz, sevimli... Köyceğiz... Dalyan... Yuvarlakçay... Gökova... Marmaris... Alabalık, kuzu tandır, mantar pane, soğuk karpuz... İyi oldu oralarda iki gün dolandığım... Haa.. Evet.. Ankara’da çete savaşları...”
    Bu minval üzere devam ediyor kitap. Biraz güldürerek ve ‘dokundurarak’ biraz da...
    Ege’nin en güzel ve en mütevazı kasabası olan Köyceğiz’e sevdalı biri Çetin Altan. Yazılarıyla şenlendirdiği Köyceğiz’in doğal güzelliklerini, zenginliklerini, insanlarının sevinç ve hüzünlerini anlatıyor kitabında...
    Usta yazarın 75. yaşına armağan ettiği kitabı okurken, İsviçre’de yayımlanan Finans Tidningen Dergisi yazarlarından Kot Svensson’un şu sözleri geldi aklıma:
    “Tıpkı Kafka gibi Altan da yolsuzluğun ve keyficiliğin, absürd ve ezilen ve hem günümüzün hem de dünün Türkiyesi olan bir dünyayı kara ve acı bir hümorla anlatabilmektedir. Bu güç ve beceri sadece gerçekten büyük olan yazarlara özgüdür.”
    * (0 212 514 06 10)

    Avukat da ‘yazar’
    Çetin Altan, 21 Haziran 1927 İstanbul doğumlu. A.Ü. Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Şiir ve küçük yazılarla basın dünyasına girdi. Yeni Adam, Çınaraltı, İstanbul dergilerinde yayınlanan denemelerini “Üçüncü Mevki”de (1946) topladı. Ankara Ulus’ta çalıştı. Milliyet’e geçti ve sırasıyla Akşam, Politika, Hürriyet, Güneş gazetelerinde yazdı. 1965-69 yıllarında milletvekilliği yaptı. Sabah gazetesindeki köşesinde yazı hayatını sürdürüyor. Kitapları Fransa, Güney Amerika, Romanya, Yunanistan, İspanya’da yayımlandı.
    Eserlerinden bazıları: Aşk, Sanat ve Servet, Bir Avuç Gökyüzü, Atatürk’ün Sosyal Görüşleri, Büyük Gözaltı, Kopuk Kopuk, Kullar ve Sultanlar, Nar Çekirdekleri, Tarihin Saklanan Yüzü, Zurnada Peşrev Olmaz..

  • bakkal

    24.07.2004 - 12:02

    bakkaliye de denir..çocukların şimdilerde, baba bakgala gidelim yerine
    baba markete gidelim,baba migrosa gidelim,carefoura gidelim demeye başladığı yavaş yavaş azalan dükkan.şimdilerde köylerde bile bakkal kalmamaya başladı.eğer küçük çaplı işletme yapan bakkalara iyilik yapılmak isteniyorsa dev alanlara kurulan
    mega,hiper,süper
    gibi paraya para demeyen büyük çaplı işletmelerin şehir dışına alınması gerekir.

  • candan erçetin

    24.07.2004 - 11:55

    Candan Erçetin

    Pop Müzik
    Doğum Yeri: Kırklareli
    Doğum Tarihi: 1963
    Kişisel Bilgiler: Candan Erçetin, İlk ve orta okulları Kırklareli’de okuduktan sonra Galatasaray Lisesi´ne girdi. Mezuniyetin ardından, Klasik Arkeoloji dalında İstanbul Üniversitesi´nde Yüksek Lisans öğrenimi gördü. 1979 yılında girdiği İstanbul Belediye Konservatuarı Şan bölümünü 1991 yılında bitirdi.

    Kariyeri: 1986 yılında 'Halley' adlı parça ile 'Klips ve Onlar' grubunun elemanı olarak Norveç´de yapılan Eurovizyon Şarkı Yarışması´nda Türkiye´yi temsil etti. Öğrenimi nedeniyle çeşitli şarkı yarışmaları dışında bir süre sahne çalışması yapmadı. Profesyonel müzik hayatına 1989 yılında Siyah & Gümüş adlı gece klübünde Ariie Antique ve Chansons söyleyerk başladı. Daha sonra Caz Bar (Paris Nights Cabaret) , Küfe (Restaurant) , Royal Bistro, Galatasaray Cemiyeti, Moda Deniz Klübü, Home store ve Swiss Hotel´de (La Com D´or Restaurant) uzun süreli sahne programlarını sürdürdü.

    İşkadını
    Şarkıcılığın yanısıra, Turizm & Organizasyon, Prodüksiyon, Promosyon ve Menajerlik alanlarında muhtelif çalışmalarda bulundu. Daha sonra Kanal D´de 94 Ekim ayında başlayan ve 17 hafta süren, Kol Düğmeleri adlı Erkek Magazin Programının sunuculuğunu yaptı. Candan Erçetin halen Galatasaray Lisesi´nde müzik öğretmenliğini sürdürmektedir. Sahne programının önemli bölümünü Fransız Chansonsları oluşurmakla beraber, repertuarında Türkçe, İngilizce, İtalyanca, Almanca, İspanyolca ve Yunanca nostaljik şarkılar da yer almaktadır.

    Yalan

    Geri döndüren gördün mü geçmişi
    boşa soldurdun o nazlı gençliği
    bir avuç toprak için yor kendini

    dünyada ölümden başkası yalan
    yalan başkası yalan

    zaman kendini benzetmez herkesi
    hesapsız açar baharlar pembeyi
    açmadığın dalda sözün geçer mi

    dünyada ölümden başkası yalan
    yalan başkası yalan

    sitem etme haberi yok dağların
    gözlerini ellerinle bağladın
    faydası yok geç kalınmış figanın

    dünyada ölümden başkası yalan
    yalan başkası yalan

Toplam 816 mesaj bulundu