Zekeriya Temizel, 1948 yılında Tokat'ta doğdu.
1970 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun olan Temizel, 1971-1972 yıllarında, Maliye Bakanlığı'nda Gelirler Kontrolörü olarak çalıştı. Daha sonra maliye müfettişi ve Maliye Başmüfettişi oldu.
1977-79 yıllarında AİTİA Maliye Enstitüsü Lisans Üstü Eğitim programında vergi muhasebesi ve Türk vergi sistemi konusunda dersler veren Temizel, 1980-82 yıllarında Strasbourg Louis Pasteur üniversitesinde lisansüstü eğitimi yaptı. Temizel, 'Vergi Sistemleri ve Avrupa Ekonomik Topluluğu Ülkelerinin Ekonomik Bütünleşmesi' konulu tez ile DEA aldı.
Temizel, 1983 yılında araştırma için bulunduğu Fransa'da Avrupa Para Sistemi ve Avrupa Topluluğu Ortak Tarım Politikası konularında incelemeler yaptı.
Temizel, 1984 yılında Gelirler Genel Müdürlüğü'nde Daire Başkanlığı'na getirildi. 1986 yılında OECD Mali İşler Bölümü'nde 'Çokuluslu şirketlerin vergilendirilmesi ve transfer fiyatları' konusunda 6 ay süre ile staj yaptı ve 'Bilgisayar stratejilerinin belirlenmesi ve yönetimde bilgisayar kullanılması' konusunda akademikeğitimlere katıldı.
1988 yılında Gelirler Genel Müdür Yardımcılığı görevini üstlenen Temizel, 1989 yılında İstanbul Defterdarlığı'na, 1992 yılında ise Gelirler Genel Müdürlüğü'ne atandı. Temizel, 1993 yılında ise Maliye Bakanlığı Müşaviri oldu.
24 Aralık 1995 seçimlerinde DSP İstanbul Milletvekili olarak TBMM'ye giren Temizel, 55 ve 56. hükümetler döneminde Maliye Bakanlığı yaptı. Bakanlığı döneminde, Mali Milat olarak bilinen vergi düzenlemesine de imza attı.
Bakanlık görevinden 18 Nisan 1999 seçimlerinde DSP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı için istifa eden Temizel, bu seçimleri kazanamadı.
Zekeriya Temizel, 31 Mart 2000 tarihinde, yeni oluşturulan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) Başkanlığı'na getirildi. Temizel, 21 Şubat 2001 ekonomik krizinde, Dünya Bankası Başkan Yardımcılarından Kemal Derviş'in ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığı'na getirilmesinin ardından, 3 Mart 2001'de bu görevinden istifa etti.
Temizel, evli ve 2 çocuk babası. Fransızca ve Almanca bilen Temizel'in ombudsmanlık konusunda araştırmaları ve bu konuda yayımlanmış bir kitabı bulunuyor.Temizel'in ayrıca Fransa'da 'Avrupa Para Sistemi' ve 'Avrupa Topluluğu Ortak Tarım Politikası' konularında incelemeleri var.
global dünyanın yeni sahipleri
korkulması gereken garip insanlar
çok çalışkan insanlar
avustralyanın ortasındaki ayers kayaları onlar için çok kutsaldır
imar bank
türk ticaret bankası
sümerbank
osmanlıbank
pamukbank(son moda)
körfez bank
esbank
interbank
yaşarbank
bank kapital
egebank
egs bank
yurtbank..........
halkın elit tabakasının iktidara gelmesini savunan görüş
çoğunlukla plütokrasi ile karıştırılr
plütokrasi zengin kişilerin iktidarı ele geçirmesi düşüncesidir
Reggae’nin en transantal ve ikonik figürüdür. Bob Marley Jamaika’dan çikan ve uluslararasi alanda ünlenen ilk sanatçidir. Marley’in müzigi Jamaika’nin sadece günlük ritmi ve canliligini degil, ayni zamanda samimi kisiliklerini de yansitiyordu. Onun inanç dolu müzigi sadece içinde bulundugu çevreyi ve dönemi degil, onun zekasinin piriltilarini kesfeden, daha sonraki tüm nesilleri etkiledi.
Robert Nesta Marley 1945’te Jamaika’da, St. Ann's Parish köyünde dogdu. Orta halli beyaz bir babayla oldukça genç siyah bir annenin ogluydu. Kingston’da müzik kariyerine baslamak için 14 yasinda evi terk etti, yerel sanatçi Rastafarian Joe Higgs’in ögrencisi oldu. 1962’de ilk kisaçalari ‘Judge Not’i yayinladi.
1963’te arkadaslari Peter Tosh, Bunny Livingstone, Junior Braithwaite, Beverly Kelso ve Cherry Smith ile birlikte Teenagers grubunu kurdu. Bu grup daha sonra Wailing Rudeboys olarak en sonunda da kisaca Wailers olarak tanindi. Ilk albümleri, “I’m Still Waiting”i, prodüktör Coxsone Dodd'un efsanevi stüdyosu One’da doldurdular. Braithwaite ve Smith gruptan ayrildiklarinda, vokale Marley geçti ve 1964’ün basinda ‘Simmer Down’ parçalari Jamaika listelerinde üst siralara yükseldi. Bu parçayi ‘Let Him Go (Rude Boy Get Gail) ’, ‘Dancing Shoes’, ‘Jerk in Time’, ‘Who Feels It Knows It’ ve ‘What Am I to Do’ gibi parçalar izledi. 66’da Dodd’tan ayrilmadan burada 70 parça kaydettiler.
Ayni sene 10 Subat’ta Marley, daha sonra I-Threes grubuyla ünlenen Rita Anderson ile evlendi. Marley yilin geri kalan kismini Newark’ta bir fabrikada çalisarak geçirdi.
Ekimde Jamaika’ya geri dönen Marley, Wailers’i düzenledi ve Livingstone ve Tosh ile birlikte “Bend Down Low” albümünü çikardi. 68’in basindan itibaren Wailers prodüktör Danny Sims ile birlikte çalisti. Bir sonraki sene prodüktör Lee 'Scratch' Perry’in ev grubu Upsetters ile çalismaya basladilar. Bu dönemde aralarinda ‘My Cup’, ‘Duppy Conqueror’, ‘Soul Almighty’ ve ‘Small Axe’ gibi klasiklerin oldugu birçok çalisma yapti. Upsetters’in basçisi Aston 'Family Man' Barrett ve kardesi Carlton daha sonra Wailers grubuna katildi.
73’te çikardiklari “Catch a Fire” Wailers’in Jamaika disinda çikan ilk albümü oldu, bu albüm dünya çapinda dikkat çekti. Bunu takip eden “Burnin”den çikan ‘I Shot the Sheriff’ parçasi top 10 listelerine girdi. Livingstone ve Tosh kendi solo kariyerlerini kurmak için gruptan ayrildi. Marley de I-Threes’e katildi. Grubun diger elemanlari Rita Marley, Marcia Griffiths ve Judy Mowatt idi. Bu grupla birlikte 75’te “Natty Dread” albümünü çikardi. Bu albümden ‘No Woman No Cry’ Amerika listelerinde top 40’a girdi. 76’da Amerika’da top 10’e çikan “Rastaman Vibration” albümünü çikardi.
Marley, ünü Jamaika disina tastikça kendi ülkesinde mistik bir yer edinmeye basladi. Kendi ülkesinde bir sair ve ermis gibi karsilandi. Bazi çevrelerde onun gücü bir tehlike olarak görüldü ve 3 Aralik 1976’da bir suikast girisimi sonunda yaralandi ve bir seneligine Jamaika’dan ayrildi. 77’de “Exodus” albümünü çikardi. Bunun ardindan “Kaya”, “Babylon by Bus”, “Survival” albümlerini çikardi. 80 yilinda Marley’in beynini ve cigerlerini etkileyen bir kanser hastaligina yakalandigi anlasildi. Ölmeden önce çikardigi son albüm “Uprising” oldu ve 1981 yilinda, 36 yasinda öldü.
Ölümünden sonra piyasaya çikan “Redemption” ve “Legend” albümleriyle Marley’in müzigi yasamaya devam etti.
Türkiye’de Cumhuriyetle birlikte devreye sokulan “tek dil, tek ulus” yaratma politikası kapsamında, bu amaca ulaşmak için devletin bütün imkanları seferber edilerek etnik olarak Türk olmayanların Türkleştirilmeye, asimile edilmeye çalışıldığı artık herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Bu uygulamanın en can alıcı noktası, okullarda öğretilen uydurma tarih olmuştur. Türklerin dışında diğer bütün halkları inkar eden, onlara yer vermeyen bu eğitim sistemi umarım yakında değişecektir.
Daha ortaya atıldığı ilk yıllarda çürütülmesine rağmen, halen daha Güneş Dil Teorisinden medet umanlar var. Bilimsel hiçbir dayanağı olmayan bu teorinin hala bazı kişiler tarafından ciddi tezler olarak sunulması, çeşitli yerlerde yayınlanması, “tek dil, tek ulus” politikasının hala daha ciddi olarak sürdürüldüğünü, Türklerin dışındaki diğer halkları asimile edip yok etme çabasının canlı olduğunu gösteriyor. Kürtlerin Dağ Türkleri olmadığını kabul etmek zorunda kalan ve yenilgiye uğrayan bu sözde bilim adamları (!) bu kez Lazların Türk olduğunu ispatlamaya çalışmaktadırlar. Bu çabaların en pişkincesini, amacına ulaşmak için bir halka hakaret etmekten bile çekinmeyen Prof. Kırzıoğlu göstermektedir. Türkiye’de ciddi bilim adamları tarafından hiçbir şekilde kaale alınmayan Kırzıoğlu’nun mantıksız argümanlara dayanan iddialarına maalesef bir çok kişi tarafından inanılmaktadır.
Türkiyenin kültürler mozaiği olduğunu yazıp duran aydınlar (!) gerçekte Türkiye’nin bir etnik mozaik olduğunu içselleştirememektedirler. Daha düne kadar Kürtlerin dağ Türkleri olduğu saçmalığına inanılan, bundan bir sene öncesine kadar Kürtçenin bir dil olup olmadığının ciddi olarak televizyonda tartışılabildiği bir ülkede, neden Güneş Dil Teorsisi gibi bir saçmalığın hala halk arasında canlı olduğu, neden Kırzıoğlu gibi sözde bilim adamlarına inanıldığı rahatça anlaşılabilir.
Aydınlanma; gerçekleri öğrenmek, öğretmek, tartışmak ve yalana, desinformasyona, şarlatanlığa karşı bilinçli ve bıkmadan mücadele etmek, bunları aktif bir şekilde halka sunmakla sağlanır. Anadolu halkı bu tip sözde bilim adamlarının saçmalıklarına kendi bilgi ve mantık gücü ile bağışıklık kazanana kadar, bilgi seviyesi bu tiplerin saçmalıklarını rahatlıkla ortaya koyabilecek seviyeye gelene kadar onlarla mücadele etmek gerekir. Yoksa bir kenara çekilip ben nasıl olsa doğrusunu biliyorum deyip kayıtsız kalmakla aydınlanma sağlanamaz. Zira bunlar işte bu boşluktan yararlanmaktadırlar.
Lazca üzerinde ilk çalışmayı yapan Alman dilbilimci Rosen’in 1943 yılında yayınladığı çalışmasının giriş kısmından, Lazların tarihlerini bilmediklerini, Yunan ajanı olararak suçlanmaktan korktukları için kendi dillerinde yazmadıklarını belirtiyor.
Lazların benlik yitiminin müslümanlaştırılmayla birlikte başladığı söylenebilir. Hala hristiyanlıktan kalma bazı gelenekleri olmasına rağmen, bunları neden yaptıklarına dair herhangi bir fikirleri yoktur. Bunun dışında bildikleri en eski sülale adlarının, köy adlarının bile ne anlama geldiğine dair en ufak bir fikirleri yoktur ve ne anlama geldiğini sormazlar da. Bölgedeki kilise kalıntılarının da Rumlardan kaldığını, kendilerinin kalübeladan beri müslüman olduklarını sanırlar. Ama gerçekte bunlar kendi atalarının kiliseleriydi. Lazlar yaklaşık 1200 yıl hristiyan olarak yasamışlar ve 17-18. yüzyılda islamlaştırılmışlardır. Müslümanlaşmayla başlayan kimlik yitimi, Cumhuriyet dönemindeki sistemli Türkleştirme politikası ile iyice pekiştirilmeye çalışılmıştır.
Lazlar ikinci en önemli benlik yitimini ‘’tek dil ve tek ulus’’ yaratma prensibi üzerine kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, Anadolu halklarını Türkleştirme, asimilasyon politikası ile yaşamışlardır.
Bu yazının amacı, bu yok etme ve asimilasyon politikasına hizmet eden yayınların en pişkincesini yapan sayın Fahrettin Kırzıoğlu’nun 1994’te yayınlanan ‘’Karadeniz Bölgesindeki Türk Boyları: Lazlar ve Hemşinlilerin Tarihçesi’’ başlıklı yayınındaki Lazların Tarihi ve kökeni hakkındaki iddialarına kısa da olsa cevap vermektir
Okuyucunun konuyu daha rahat takip edebileceği düşünülerek Kırzıoğlu’nun iddialarının başına F.K kısaltması konmuş ve cümleler köşeli parantez içine alınmıştır.
F. K:[Anadolu’nun kuzeydoğusunda, Çoruk solundaki Balkar sıradağları ile Karadeniz arasındaki çok sarp ve ormanlık dereler bölgesinde kurulan Rize ili ve çevresinin, bilinen ilk hâkim âhalisi, “yuvarlak başlı, bitişken dilli” ve Türk ırkıyla akrâbâ “ASYANİKLER”den idi.Okul kitaplarında öğretilen Ortaasya Türkistan’dan gelen Sümerliler, Elamlılarile soydaş sayılan Hurriler, M.Ö.3500 yıllarında Azerbaycan ve Doğu Anadolu’ya yerleşerek: Kür, Aras, Çoruk ırmakları ile Yukarı Dicle ve Fırat boylarında yurt tutmuşlardır. Hürriler’in Van gölü çevresindeki baş tanrılarına göre Khaldili denilen kolu, küçük beylikler halinde yaşıyordu. Güney komşuları Asurlular’ın bunlar ile sürekli savaşları vardı. Ülkelerine Asur dilince Urartu) denilen bu Asyanik ve iyi madenci, çağın en usta su yolu (ark) ustaları ve koca taşlardan harçsız kaleler yapan kavim bu yüzden Urartular diye tanınmaktadır]
Asyanik’lerin kimler olduğuna geçmeden önce “yuvarlak başlılık” ve “bitişken dil (eklemeli dil) ” terimlerine kısaca değinmek gerekir.
Türklerin geneli veya hepsi yuvarlak başlı olabilir. Türklerin yuvarlak başlı olması her yuvarlak başlının Türk olduğu ve her yuvarlak başlı olmayanın da Türklerden olmadığı anlamına gelmez. Antropolojide temel olarak 2 kafatası yapısı ve bunların türevleri vardır (detay için bkz: http://www.dienekes.com/blog/)
Buradan şu mantık çıkar: Dünya üzerindeki farklı etnik kökenden olan insanlar zorunlu olarak bu kafatası yapısından birine sahip olmak zorundadır. Bir örnekle açıklamak gerekirse; eğer elinizde üç veya beş elbise varsa ve ortada 30 kişi varsa, bu otuz kişiden bir kaçı birbirine benzeyen elbise giymek zorundadır. Eğer Kırzıoğlu, kafatası biçimini, savını ispatlayan delillerden biri olarak sunmak istiyorsa Lazların genelinin yuvarlak başlı olmadığını hatırlatmak gerekir. Lazların kafa yapısı, genelinin, yuvarlak değildir. Lazlar antropolojik olarak dolichosephal (uzun kafalı) Kafkasoid grubuna dahildir.
Bir diğer nokta bitişik dillilik (eklemeli dil) savı. Yine yukardaki kafa yapısı mantığını kullanalım. Genel anlamda her bitişik dilin, genetik olarak da bu dillerin aynı olduğu ileri sürülemez ve buradan, bütün bitişik dilleri konuşanların aynı etnik kökenden olduğu gibi basit bir genellemeye gidilemez.
Sayın Kırzıoğlu Lazcanın da bitişik (eklemeli) dil olduğunu düşünerek Türkçe ile kökensel bağ kurmaya çalışmaktadır. Ama Lazca Türkçeden tamamen farklıdır. Lazca bir fiil dili ve ön eklemeli bir dildir. Ön eklerin sayısı 52’dir. İkincisi Lazcada Türkçeden farklı olarak üç hatta dört tane sessiz harf yan yana gelebilmektedir.
Dilbilimsel olarak Lazca ile Türkçe arasında kökensel bağı gösterecek herhangi bir ilişki yoktur. Dil bilimciler arasında da Lazca ile Türkçe arasında herhangi bir bağ kuran da yoktur. Bu sadece Sayın Kırzıoğlu ve onun bilim dışı iddialarına iltifat edenler tarafından yapılmaktadır. İlerde yer adları konusunda da göreceğimiz gibi, Sayın Kırzıoğlu’nun Lazca bilgisinden de bîhaber olduğu açıkça anlaşılmaktadır (Lazca gramer yapısı için bkz. Lazuri Grameri: Kojima ve Bucaklişi 2003) .
Aşağıda verilen dil sınıflamasına bakıldığında Türkçenin Altaik Dil gurubuna dahil olduğu görülmektedir. Kırzıoğlu Türklerin Asianik olduğu konusunda haklıdır ama bu zaten bilinen bir şeydir. Eğer Orta Asyadaki Türki halklara bakarsanız Türklerin kökensel olarak sarı ırktan oldukları görülür. Giulietta Di Benedetto et al., (2001) ‘e in DNA Diversity and Population Admixture in Anatolia[1] makalesinde Türklerin Mongoloid gen pool’una (moğol gen havuzuna) dahil olduğunu ortaya koymuştur. Aynı makalede Türkiye’de‘’mongol gen havuzuna’’ dahil olanların oranının % 33 olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu, şu anlama gelir. Türkiye’de anne ve baba veya sadece bunlardan biri genetik olarak mongoloid genetik gruba (mongoloid gen havuzu) na dahildir ve bunların toplam oranı % 33’ tür. Buradan Türkiye’de anne, baba veya bunlardan birinin asianik gen havuzuna dahil olanların nüfusunun 23-24 milyon civarında olduğu sonucu çıkmaktadır. [devamı»»]
EKMELEDDİN İHSANOĞLU MEHMET AKİF ERSOYUN VASİYETİNİ YERİNE GETİRMİŞ VE ONUN TERCÜME ETTİĞİ MEALİ YAKMIŞTIR
İKÖ (İslam Konferansı Örgütü) Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, ünlü şair Mehmet Akif Ersoy’un Kuran-ı Kerim mealini yıllar önce 17 yaşında bir gençken yaktığı ortaya çıktı. Prof. İhsanoğlu, 1961’de yaşanan bu olayla Mehmet Akif Ersoy’un bu yöndeki vasiyetinin yerine getirildiğini bir yıl önce TEMPO Dergisi’ne açıkladı. İhsanoğlu, Tempo Dergisi muhabiri Nilüfer Kas’a aynen şöyle dedi:
‘Mehmet Akif’in bir vasiyeti vardı. Akif yaptığı bu tercümeden memnun değildi. Vasiyet yerine getirilmiştir. Benim diyeceğim budur. Bu konu tarihe mal olmuştur. Bu insanlara saygılı olmamız lazım.’
van hooijdonk
03.08.2004 - 13:47örnek futbolcu
fenerbahçeye kısa sürede çok şey verdi
beyefendi birisi
herkesin sevdiği bir futbolcu
zekeriya temizel
03.08.2004 - 13:45Zekeriya Temizel, 1948 yılında Tokat'ta doğdu.
1970 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun olan Temizel, 1971-1972 yıllarında, Maliye Bakanlığı'nda Gelirler Kontrolörü olarak çalıştı. Daha sonra maliye müfettişi ve Maliye Başmüfettişi oldu.
1977-79 yıllarında AİTİA Maliye Enstitüsü Lisans Üstü Eğitim programında vergi muhasebesi ve Türk vergi sistemi konusunda dersler veren Temizel, 1980-82 yıllarında Strasbourg Louis Pasteur üniversitesinde lisansüstü eğitimi yaptı. Temizel, 'Vergi Sistemleri ve Avrupa Ekonomik Topluluğu Ülkelerinin Ekonomik Bütünleşmesi' konulu tez ile DEA aldı.
Temizel, 1983 yılında araştırma için bulunduğu Fransa'da Avrupa Para Sistemi ve Avrupa Topluluğu Ortak Tarım Politikası konularında incelemeler yaptı.
Temizel, 1984 yılında Gelirler Genel Müdürlüğü'nde Daire Başkanlığı'na getirildi. 1986 yılında OECD Mali İşler Bölümü'nde 'Çokuluslu şirketlerin vergilendirilmesi ve transfer fiyatları' konusunda 6 ay süre ile staj yaptı ve 'Bilgisayar stratejilerinin belirlenmesi ve yönetimde bilgisayar kullanılması' konusunda akademikeğitimlere katıldı.
1988 yılında Gelirler Genel Müdür Yardımcılığı görevini üstlenen Temizel, 1989 yılında İstanbul Defterdarlığı'na, 1992 yılında ise Gelirler Genel Müdürlüğü'ne atandı. Temizel, 1993 yılında ise Maliye Bakanlığı Müşaviri oldu.
24 Aralık 1995 seçimlerinde DSP İstanbul Milletvekili olarak TBMM'ye giren Temizel, 55 ve 56. hükümetler döneminde Maliye Bakanlığı yaptı. Bakanlığı döneminde, Mali Milat olarak bilinen vergi düzenlemesine de imza attı.
Bakanlık görevinden 18 Nisan 1999 seçimlerinde DSP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı için istifa eden Temizel, bu seçimleri kazanamadı.
Zekeriya Temizel, 31 Mart 2000 tarihinde, yeni oluşturulan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) Başkanlığı'na getirildi. Temizel, 21 Şubat 2001 ekonomik krizinde, Dünya Bankası Başkan Yardımcılarından Kemal Derviş'in ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığı'na getirilmesinin ardından, 3 Mart 2001'de bu görevinden istifa etti.
Temizel, evli ve 2 çocuk babası. Fransızca ve Almanca bilen Temizel'in ombudsmanlık konusunda araştırmaları ve bu konuda yayımlanmış bir kitabı bulunuyor.Temizel'in ayrıca Fransa'da 'Avrupa Para Sistemi' ve 'Avrupa Topluluğu Ortak Tarım Politikası' konularında incelemeleri var.
ziya gökalp
03.08.2004 - 13:43bir kürt nasıl türkçülüğün esaslarını yazabilir şaşılacak durum
hastanede ölürken tanrıya küfür ederek ölmüştür
yaratılış
03.08.2004 - 13:42hilkat
aborjin
03.08.2004 - 13:33aborjinler kadar olamadık
adamlar zihinsel telepati yapıyor
aborjin
03.08.2004 - 13:32global dünyanın yeni sahipleri
korkulması gereken garip insanlar
çok çalışkan insanlar
avustralyanın ortasındaki ayers kayaları onlar için çok kutsaldır
ğayril mağdubi aleyhim
03.08.2004 - 13:31ve leddaliyn..amin
mafyalardan uzak durun
03.08.2004 - 12:26arabaya binerken emniyet kemerinizi bağlayın
batan bankalar
03.08.2004 - 11:55imar bank
türk ticaret bankası
sümerbank
osmanlıbank
pamukbank(son moda)
körfez bank
esbank
interbank
yaşarbank
bank kapital
egebank
egs bank
yurtbank..........
sosyalizm
03.08.2004 - 11:27Marksist-Leninst bir çizgiye kayan çoğu kişi hubermanın bu kitabını okuyarak sosyalist olma yolunda büyük adımlar atmıştır
aşk
03.08.2004 - 11:19hayatın temeli
film ve müzik sektörünün ilham kaynağı
edebiyatın temeli de aşka dayanır
gizemli bir tutkudur aşk
sosyalizm
03.08.2004 - 10:55hubermanın sosyalizmin alfabesi adlı kitabı yeni başlayanlar için tavsiye edilir
aristokrasi
03.08.2004 - 10:41halkın elit tabakasının iktidara gelmesini savunan görüş
çoğunlukla plütokrasi ile karıştırılr
plütokrasi zengin kişilerin iktidarı ele geçirmesi düşüncesidir
aborjin
03.08.2004 - 10:35türkiyeye de birkaç tane getirmek lazım
zarar gelmez onlardan
aborjin
03.08.2004 - 10:34aborjin teknolojisi abd'nin silikon vadisine taş çıkartır nitelikte
ekmek arası
03.08.2004 - 09:36köfte
fırat üniversitesi
03.08.2004 - 09:35elazığın üniversitesi
bob marley
02.08.2004 - 18:50BOB MARLEY
Reggae’nin en transantal ve ikonik figürüdür. Bob Marley Jamaika’dan çikan ve uluslararasi alanda ünlenen ilk sanatçidir. Marley’in müzigi Jamaika’nin sadece günlük ritmi ve canliligini degil, ayni zamanda samimi kisiliklerini de yansitiyordu. Onun inanç dolu müzigi sadece içinde bulundugu çevreyi ve dönemi degil, onun zekasinin piriltilarini kesfeden, daha sonraki tüm nesilleri etkiledi.
Robert Nesta Marley 1945’te Jamaika’da, St. Ann's Parish köyünde dogdu. Orta halli beyaz bir babayla oldukça genç siyah bir annenin ogluydu. Kingston’da müzik kariyerine baslamak için 14 yasinda evi terk etti, yerel sanatçi Rastafarian Joe Higgs’in ögrencisi oldu. 1962’de ilk kisaçalari ‘Judge Not’i yayinladi.
1963’te arkadaslari Peter Tosh, Bunny Livingstone, Junior Braithwaite, Beverly Kelso ve Cherry Smith ile birlikte Teenagers grubunu kurdu. Bu grup daha sonra Wailing Rudeboys olarak en sonunda da kisaca Wailers olarak tanindi. Ilk albümleri, “I’m Still Waiting”i, prodüktör Coxsone Dodd'un efsanevi stüdyosu One’da doldurdular. Braithwaite ve Smith gruptan ayrildiklarinda, vokale Marley geçti ve 1964’ün basinda ‘Simmer Down’ parçalari Jamaika listelerinde üst siralara yükseldi. Bu parçayi ‘Let Him Go (Rude Boy Get Gail) ’, ‘Dancing Shoes’, ‘Jerk in Time’, ‘Who Feels It Knows It’ ve ‘What Am I to Do’ gibi parçalar izledi. 66’da Dodd’tan ayrilmadan burada 70 parça kaydettiler.
Ayni sene 10 Subat’ta Marley, daha sonra I-Threes grubuyla ünlenen Rita Anderson ile evlendi. Marley yilin geri kalan kismini Newark’ta bir fabrikada çalisarak geçirdi.
Ekimde Jamaika’ya geri dönen Marley, Wailers’i düzenledi ve Livingstone ve Tosh ile birlikte “Bend Down Low” albümünü çikardi. 68’in basindan itibaren Wailers prodüktör Danny Sims ile birlikte çalisti. Bir sonraki sene prodüktör Lee 'Scratch' Perry’in ev grubu Upsetters ile çalismaya basladilar. Bu dönemde aralarinda ‘My Cup’, ‘Duppy Conqueror’, ‘Soul Almighty’ ve ‘Small Axe’ gibi klasiklerin oldugu birçok çalisma yapti. Upsetters’in basçisi Aston 'Family Man' Barrett ve kardesi Carlton daha sonra Wailers grubuna katildi.
73’te çikardiklari “Catch a Fire” Wailers’in Jamaika disinda çikan ilk albümü oldu, bu albüm dünya çapinda dikkat çekti. Bunu takip eden “Burnin”den çikan ‘I Shot the Sheriff’ parçasi top 10 listelerine girdi. Livingstone ve Tosh kendi solo kariyerlerini kurmak için gruptan ayrildi. Marley de I-Threes’e katildi. Grubun diger elemanlari Rita Marley, Marcia Griffiths ve Judy Mowatt idi. Bu grupla birlikte 75’te “Natty Dread” albümünü çikardi. Bu albümden ‘No Woman No Cry’ Amerika listelerinde top 40’a girdi. 76’da Amerika’da top 10’e çikan “Rastaman Vibration” albümünü çikardi.
Marley, ünü Jamaika disina tastikça kendi ülkesinde mistik bir yer edinmeye basladi. Kendi ülkesinde bir sair ve ermis gibi karsilandi. Bazi çevrelerde onun gücü bir tehlike olarak görüldü ve 3 Aralik 1976’da bir suikast girisimi sonunda yaralandi ve bir seneligine Jamaika’dan ayrildi. 77’de “Exodus” albümünü çikardi. Bunun ardindan “Kaya”, “Babylon by Bus”, “Survival” albümlerini çikardi. 80 yilinda Marley’in beynini ve cigerlerini etkileyen bir kanser hastaligina yakalandigi anlasildi. Ölmeden önce çikardigi son albüm “Uprising” oldu ve 1981 yilinda, 36 yasinda öldü.
Ölümünden sonra piyasaya çikan “Redemption” ve “Legend” albümleriyle Marley’in müzigi yasamaya devam etti.
rubai
02.08.2004 - 18:48Rubai / Ömer Hayyam
Geç gençliğimin en güzel günleri
Unutmak için içerim şarabı
Acı mı gider hoşuma öylesi
Bu acılıktır ömrümün tadı
rubai
02.08.2004 - 18:48RUBAİ
Bilmem kime yahut neye uyduk gittik
Gâhi meye gâhi neye uyduk gittik
Erbâb-ı zekâ riyayı mezhep bildi
Bizler dili divâneye uyduk gittik
Yahya Kemal BEYATLI
laz
02.08.2004 - 18:46Türkiye’de Cumhuriyetle birlikte devreye sokulan “tek dil, tek ulus” yaratma politikası kapsamında, bu amaca ulaşmak için devletin bütün imkanları seferber edilerek etnik olarak Türk olmayanların Türkleştirilmeye, asimile edilmeye çalışıldığı artık herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Bu uygulamanın en can alıcı noktası, okullarda öğretilen uydurma tarih olmuştur. Türklerin dışında diğer bütün halkları inkar eden, onlara yer vermeyen bu eğitim sistemi umarım yakında değişecektir.
Daha ortaya atıldığı ilk yıllarda çürütülmesine rağmen, halen daha Güneş Dil Teorisinden medet umanlar var. Bilimsel hiçbir dayanağı olmayan bu teorinin hala bazı kişiler tarafından ciddi tezler olarak sunulması, çeşitli yerlerde yayınlanması, “tek dil, tek ulus” politikasının hala daha ciddi olarak sürdürüldüğünü, Türklerin dışındaki diğer halkları asimile edip yok etme çabasının canlı olduğunu gösteriyor. Kürtlerin Dağ Türkleri olmadığını kabul etmek zorunda kalan ve yenilgiye uğrayan bu sözde bilim adamları (!) bu kez Lazların Türk olduğunu ispatlamaya çalışmaktadırlar. Bu çabaların en pişkincesini, amacına ulaşmak için bir halka hakaret etmekten bile çekinmeyen Prof. Kırzıoğlu göstermektedir. Türkiye’de ciddi bilim adamları tarafından hiçbir şekilde kaale alınmayan Kırzıoğlu’nun mantıksız argümanlara dayanan iddialarına maalesef bir çok kişi tarafından inanılmaktadır.
Türkiyenin kültürler mozaiği olduğunu yazıp duran aydınlar (!) gerçekte Türkiye’nin bir etnik mozaik olduğunu içselleştirememektedirler. Daha düne kadar Kürtlerin dağ Türkleri olduğu saçmalığına inanılan, bundan bir sene öncesine kadar Kürtçenin bir dil olup olmadığının ciddi olarak televizyonda tartışılabildiği bir ülkede, neden Güneş Dil Teorsisi gibi bir saçmalığın hala halk arasında canlı olduğu, neden Kırzıoğlu gibi sözde bilim adamlarına inanıldığı rahatça anlaşılabilir.
Aydınlanma; gerçekleri öğrenmek, öğretmek, tartışmak ve yalana, desinformasyona, şarlatanlığa karşı bilinçli ve bıkmadan mücadele etmek, bunları aktif bir şekilde halka sunmakla sağlanır. Anadolu halkı bu tip sözde bilim adamlarının saçmalıklarına kendi bilgi ve mantık gücü ile bağışıklık kazanana kadar, bilgi seviyesi bu tiplerin saçmalıklarını rahatlıkla ortaya koyabilecek seviyeye gelene kadar onlarla mücadele etmek gerekir. Yoksa bir kenara çekilip ben nasıl olsa doğrusunu biliyorum deyip kayıtsız kalmakla aydınlanma sağlanamaz. Zira bunlar işte bu boşluktan yararlanmaktadırlar.
Lazca üzerinde ilk çalışmayı yapan Alman dilbilimci Rosen’in 1943 yılında yayınladığı çalışmasının giriş kısmından, Lazların tarihlerini bilmediklerini, Yunan ajanı olararak suçlanmaktan korktukları için kendi dillerinde yazmadıklarını belirtiyor.
Lazların benlik yitiminin müslümanlaştırılmayla birlikte başladığı söylenebilir. Hala hristiyanlıktan kalma bazı gelenekleri olmasına rağmen, bunları neden yaptıklarına dair herhangi bir fikirleri yoktur. Bunun dışında bildikleri en eski sülale adlarının, köy adlarının bile ne anlama geldiğine dair en ufak bir fikirleri yoktur ve ne anlama geldiğini sormazlar da. Bölgedeki kilise kalıntılarının da Rumlardan kaldığını, kendilerinin kalübeladan beri müslüman olduklarını sanırlar. Ama gerçekte bunlar kendi atalarının kiliseleriydi. Lazlar yaklaşık 1200 yıl hristiyan olarak yasamışlar ve 17-18. yüzyılda islamlaştırılmışlardır. Müslümanlaşmayla başlayan kimlik yitimi, Cumhuriyet dönemindeki sistemli Türkleştirme politikası ile iyice pekiştirilmeye çalışılmıştır.
Lazlar ikinci en önemli benlik yitimini ‘’tek dil ve tek ulus’’ yaratma prensibi üzerine kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, Anadolu halklarını Türkleştirme, asimilasyon politikası ile yaşamışlardır.
Bu yazının amacı, bu yok etme ve asimilasyon politikasına hizmet eden yayınların en pişkincesini yapan sayın Fahrettin Kırzıoğlu’nun 1994’te yayınlanan ‘’Karadeniz Bölgesindeki Türk Boyları: Lazlar ve Hemşinlilerin Tarihçesi’’ başlıklı yayınındaki Lazların Tarihi ve kökeni hakkındaki iddialarına kısa da olsa cevap vermektir
Okuyucunun konuyu daha rahat takip edebileceği düşünülerek Kırzıoğlu’nun iddialarının başına F.K kısaltması konmuş ve cümleler köşeli parantez içine alınmıştır.
F. K:[Anadolu’nun kuzeydoğusunda, Çoruk solundaki Balkar sıradağları ile Karadeniz arasındaki çok sarp ve ormanlık dereler bölgesinde kurulan Rize ili ve çevresinin, bilinen ilk hâkim âhalisi, “yuvarlak başlı, bitişken dilli” ve Türk ırkıyla akrâbâ “ASYANİKLER”den idi.Okul kitaplarında öğretilen Ortaasya Türkistan’dan gelen Sümerliler, Elamlılarile soydaş sayılan Hurriler, M.Ö.3500 yıllarında Azerbaycan ve Doğu Anadolu’ya yerleşerek: Kür, Aras, Çoruk ırmakları ile Yukarı Dicle ve Fırat boylarında yurt tutmuşlardır. Hürriler’in Van gölü çevresindeki baş tanrılarına göre Khaldili denilen kolu, küçük beylikler halinde yaşıyordu. Güney komşuları Asurlular’ın bunlar ile sürekli savaşları vardı. Ülkelerine Asur dilince Urartu) denilen bu Asyanik ve iyi madenci, çağın en usta su yolu (ark) ustaları ve koca taşlardan harçsız kaleler yapan kavim bu yüzden Urartular diye tanınmaktadır]
Asyanik’lerin kimler olduğuna geçmeden önce “yuvarlak başlılık” ve “bitişken dil (eklemeli dil) ” terimlerine kısaca değinmek gerekir.
Türklerin geneli veya hepsi yuvarlak başlı olabilir. Türklerin yuvarlak başlı olması her yuvarlak başlının Türk olduğu ve her yuvarlak başlı olmayanın da Türklerden olmadığı anlamına gelmez. Antropolojide temel olarak 2 kafatası yapısı ve bunların türevleri vardır (detay için bkz: http://www.dienekes.com/blog/)
Buradan şu mantık çıkar: Dünya üzerindeki farklı etnik kökenden olan insanlar zorunlu olarak bu kafatası yapısından birine sahip olmak zorundadır. Bir örnekle açıklamak gerekirse; eğer elinizde üç veya beş elbise varsa ve ortada 30 kişi varsa, bu otuz kişiden bir kaçı birbirine benzeyen elbise giymek zorundadır. Eğer Kırzıoğlu, kafatası biçimini, savını ispatlayan delillerden biri olarak sunmak istiyorsa Lazların genelinin yuvarlak başlı olmadığını hatırlatmak gerekir. Lazların kafa yapısı, genelinin, yuvarlak değildir. Lazlar antropolojik olarak dolichosephal (uzun kafalı) Kafkasoid grubuna dahildir.
Bir diğer nokta bitişik dillilik (eklemeli dil) savı. Yine yukardaki kafa yapısı mantığını kullanalım. Genel anlamda her bitişik dilin, genetik olarak da bu dillerin aynı olduğu ileri sürülemez ve buradan, bütün bitişik dilleri konuşanların aynı etnik kökenden olduğu gibi basit bir genellemeye gidilemez.
Sayın Kırzıoğlu Lazcanın da bitişik (eklemeli) dil olduğunu düşünerek Türkçe ile kökensel bağ kurmaya çalışmaktadır. Ama Lazca Türkçeden tamamen farklıdır. Lazca bir fiil dili ve ön eklemeli bir dildir. Ön eklerin sayısı 52’dir. İkincisi Lazcada Türkçeden farklı olarak üç hatta dört tane sessiz harf yan yana gelebilmektedir.
Dilbilimsel olarak Lazca ile Türkçe arasında kökensel bağı gösterecek herhangi bir ilişki yoktur. Dil bilimciler arasında da Lazca ile Türkçe arasında herhangi bir bağ kuran da yoktur. Bu sadece Sayın Kırzıoğlu ve onun bilim dışı iddialarına iltifat edenler tarafından yapılmaktadır. İlerde yer adları konusunda da göreceğimiz gibi, Sayın Kırzıoğlu’nun Lazca bilgisinden de bîhaber olduğu açıkça anlaşılmaktadır (Lazca gramer yapısı için bkz. Lazuri Grameri: Kojima ve Bucaklişi 2003) .
Aşağıda verilen dil sınıflamasına bakıldığında Türkçenin Altaik Dil gurubuna dahil olduğu görülmektedir. Kırzıoğlu Türklerin Asianik olduğu konusunda haklıdır ama bu zaten bilinen bir şeydir. Eğer Orta Asyadaki Türki halklara bakarsanız Türklerin kökensel olarak sarı ırktan oldukları görülür. Giulietta Di Benedetto et al., (2001) ‘e in DNA Diversity and Population Admixture in Anatolia[1] makalesinde Türklerin Mongoloid gen pool’una (moğol gen havuzuna) dahil olduğunu ortaya koymuştur. Aynı makalede Türkiye’de‘’mongol gen havuzuna’’ dahil olanların oranının % 33 olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu, şu anlama gelir. Türkiye’de anne ve baba veya sadece bunlardan biri genetik olarak mongoloid genetik gruba (mongoloid gen havuzu) na dahildir ve bunların toplam oranı % 33’ tür. Buradan Türkiye’de anne, baba veya bunlardan birinin asianik gen havuzuna dahil olanların nüfusunun 23-24 milyon civarında olduğu sonucu çıkmaktadır. [devamı»»]
----------
ölüm cezası
02.08.2004 - 16:38en ilkel ceza
abd'nin rahatlıkla uygulayabildiği ama diğer devletlere reforma tabi tutarak dayatma yaptığı durum
prof. dr. ekmeleddin ihsanoğlu
02.08.2004 - 16:09EKMELEDDİN İHSANOĞLU MEHMET AKİF ERSOYUN VASİYETİNİ YERİNE GETİRMİŞ VE ONUN TERCÜME ETTİĞİ MEALİ YAKMIŞTIR
İKÖ (İslam Konferansı Örgütü) Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, ünlü şair Mehmet Akif Ersoy’un Kuran-ı Kerim mealini yıllar önce 17 yaşında bir gençken yaktığı ortaya çıktı. Prof. İhsanoğlu, 1961’de yaşanan bu olayla Mehmet Akif Ersoy’un bu yöndeki vasiyetinin yerine getirildiğini bir yıl önce TEMPO Dergisi’ne açıkladı. İhsanoğlu, Tempo Dergisi muhabiri Nilüfer Kas’a aynen şöyle dedi:
‘Mehmet Akif’in bir vasiyeti vardı. Akif yaptığı bu tercümeden memnun değildi. Vasiyet yerine getirilmiştir. Benim diyeceğim budur. Bu konu tarihe mal olmuştur. Bu insanlara saygılı olmamız lazım.’
klasikler
02.08.2004 - 16:01klasik denince akla ilk gelenler
tolstoy
dostoyevski
gorki
victor hugo
balzac
aytmatov
cervantes
.......................
Toplam 816 mesaj bulundu