Issız bir evde, Korkudan ağlayabilseydim; Gözlerimi çıkarabilsem de, Yiyebilseydim; Senin sesin için yapardım Bunları, Yaşlı portakal ağacı sesin; Senin şiirin için yapardım Bunları, Çığlık çığlığa fışkıran şiirin. Baksana, Maviye boyuyorlar hastaneleri, Senin için; Kıyıdaki kenar mahalleleri Ve okullar, Senin için büyüyorlar; Tüy salıyorlar, Yaralı melekler; Pullar örtünüyor, Düğün balıkları; Deniz kestaneleri, Göğe uçuyorlar; Siyah tülleriyle terzi dükkanları: Kanla doluyorlar, kaşıklarla, Senin için; Ve, Yutuyorlar, Yırtılmış kurdeleleri; Öz canlarına kıyıyorlar, Öpüşe öpüşe; Ve ak sadeler giyiniyorlar. Bir şeftali ağacı Giyinip de, Kuş gibi seğirtirken sen; Kasırga gibi fırıl fırıl, Bir pirinç gülüşüyle gülerken; Türküler çağırdığında; Allak bullak ederken, Atardamarlarını, Dişlerini, gırtlağını, Parmaklarını; Vay ne şirindin, Kahrolurdum ben Kahrolurdum ben Kızıl göller için: Güz ortasında bir şahbaz at Ve kana belenmiş bir tanrıyla, Beraber yaşadığın. Kahrolurdum ben, Mezarlıklar için: Gece, sesi kısılmış Çanlar arasından, Suyla, mezarlarla küllenmiş Nehirler gibi geçen; Nehirler: Hasta asker koğuşları sanki, Tıklım tıklım dolu; Ve matem yağlı ölüme, Çürük taçlı mermer şifreli ölüme, Nehir nehir gelen ölüme doğru; Birdenbire taşıveren nehirler. Gece, ayakta, ağlaya ağlaya, Boğulmuş çarmıhların geçişini Seyrederken sen; Kahrolurdum seni görmek için: Bak, Ölüm nehrinin önünde ağlıyorsun Perperişan; Garip kalmış köşelerde başın, Durmaz ha, durmaz gözlerin Ağlar yaşın yaşın. Gece ve çıldırasıya yalnız, Külleri ısıra ısıra; Dumanı, gölgeyi, unutmayı: Siyah bir huniyle yığabilseydim, Trenlerin, gemilerin üstüne; Filizlendiğin ağaç için, Yapardım bunları, Topladığın, Yaldızlı su yuvaları için; Sarmaşık için, Yapardım bunları; Gecenin sırrını sana ileterek, Kemiklerini saran Sarmaşık için. Islak soğan kokusu gelen Şehirlerden, Seni bekliyorlar; Boğuk bir sesle, Şarkı söyleyerek Geçesin diye. Yeşil kırlangıçlar, Saçlarının arasına yapıyorlar, Yuvalarını; Dilsiz sperma sandalları, Peşin sıra geliyorlar; Sümüklü böcekler, haftalar, Yelkenleri düşürülmüş serenler, Kirazlar da, Dönüveriyorlar ossaat: Gözükünce solgun başın, On beş gözlü başın, Al kan içindeki ağzın. Şehrin otellerini, İsle doldurabilseydim; Hıçkıra hıçkıra, Yok edebilseydim Çalar saatları; Ezik dudaklarıyla yaz ayı, Evine nasıl gelecek, Göreyim diye Yapardım bunları; Yığın yığın insanların, Melil mahzun tantanalarıyla Ülkelerin, İşlemez sabanların, Gelincik çiçeklerinin; Mezar kazıcıların, süvarilerin, Kanlı haritaların, gezegenlerin, Evine nasıl geldiklerini Göreyim diye; Yapardım bunları. Küllerle örtülü dalgıçların, Uzun bıçaklarla delik deşik olmuş Meryem Ana tasvirlerini Sürüte sürüte gelen maskelerin; Damarların, köklerin, hastanelerin, Karıncaların, su gözelerinin, Evine nasıl geldiklerini Göreyim diye; Yapardım bunları. İçine kapanmış atlının Örümcekler arasında öldüğü Bir yatakla, Gecenin; Kinden, dikenlerden bir gülün, Sarıya çalan bir geminin, Rüzgarlı bir günle, bir bebeğin; Evine nasıl geldiklerini Göreyim diye: Yapardım bunları. Ben, Oliverio, Norah, Vicente Aleixandre, Delia, Maruca, Malva, Marina, Maria Luisa, Larco, La Rubia, Rafael Ugarte, Cotapos, Rafael Alberti, Carlos, Manolo Altolaguirre, Bebé, Molinari, Rosales, Concha Méndez, Ve daha da unuttuklarım; Evine nasıl gelecektik, Göreyim diye Yapardım bunları. Gel de taçlar takayım, Gel, sağlık esenlik delikanlısı, Gel, kelebek kıravatlı civan; Sen ey, Sonsuz hür siyah bir şimşek gibi: Pırıl pırıl insan; Madem, geç vakitlere dek, Kalınamıyor daha kayalıklarda; Bari aramızda konuşalım, Gel, Şöylece bir, olduğumuz gibi; Çiğ için olmadıktan sonra, Şiirlerde n'olacak yani? Bir ağu hançerin, İçimize işlediği bu gece için Olmadıktan sonra; Şiirlerde n'olacak yani? Bu tan kızıllığı için, Olmadıktan sonra; İnsanın vurulmuş yüreğinin, Ölüme hazırlandığı, Şu viran köşe için olmadıktan sonra Şiirlerde n'olacak yani? En çok gece, geceleyin: Kıyamet gibi yıldızlardır, Dolmuşlar hepten ırmağa; Bir kurdele gibiler, Fakir fukara dolu evlerin Pencerelerindeki.. Bir ölen var, Onların evlerinde; Bürolarda, hastanelerde belki, Belki asansör ve madenlerde, İşlerinden oldular. Onulur şey değil yaraları, Yaratıklar, Acı çekiyorlar. Her yanda dert yanış, Her yanda, Vay şuymuş vay bu; Pencereler, Göz yaşıyla dolu, Aşınmış eşikler, Göz yaşından; Yüklükler ıslak, Bir dalga gibi Halıları dişlemeye gelen Göz yaşından, Oysa ki yıldızlardır akar Uçsuz bucaksız bir nehirde. Federico, Dünyayı görüyorsun. Yolları görüyorsun, Sirkeyi görüyorsun; Birkaç ayrılıştan, Taşlardan, raylardan gayrı, Kimseciklerin kalmadığı, Köşeden: Duman ha deyince, Zalim tekerleklerine; Hoşça kalları görüyorsun, İstasyonlardaki.. Her yanda, sorunlar koyuyorlar, Çeşit çeşit insan var: Kanlı bıçaklı kör var, Öfkelisi, ümitsizi var, Yoksul var, tırnak ağaçları var; Şunun bunun sırtından, Geçinmek sevdasıyla; Harami var. Hayat böyle, Federico, Ey babayiğit, Ey kara sevdalı adam. Sana, Dostluğumun sunabileceği şey İşte bunlar.. Sen de epeyce şey biliyorsun Şimdiden. Yavaş yavaş, daha da, Öğreneceklerin var.
Bütün kitapları yakmalı Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır Kitaplara göre insan Karanlıkta yüzüne bin mumluk lamba tutulmuş Gözleri, yüreği kamaşmış insandır Aptaldır, hastadır, kahramandır Bütün kitapları yakmalı .......... ..........
erkekler kadınları, kadınlarsa seyrediilmeyi, seyredilişlerini, seyrederler...! ! .gönlün bilir, hayat her zaman bir MECNUN çıkarmaz karşına! ... Kızgın gözlerle nazar etsen de gök kubbenin arşına; Bu seyyah-ı fakir artık zor uğrar, Sevda alış-verişi bilmez gönül BUSENE! ....! ! .
AFORİZMALAR DİYARI; kimbilir; ' Herşey bir AFORİZMALAR dizisinden ibaret! ' düşüncesindesindir! ! ! Bugün seversin, yarın sevilmediğini görürsün,Bugün özlersin, yarın aslında hiçte özlenmediğini fark edersin.Bugün gözyaşı dökersin, yarın bir damla gözyaşına bile değmediğini görürsün..Bugün önemsersin, yarın birde bakarsın hiç ama hiç önemsenmemişsin..Hiç değerli kılınmamışsın...Onun hayatında hiç üst sıralara konulmamışsın..İşte o zaman için sızlar,Ama sızlamasın,nasıl olsa herşey saçmalıktan ibaret,Boşver gitsin,Nasılsa sende boşverildin... 'Kim demiş gül yaşar dikenin himayesinde? Dikenin itibarı ancak gül sayesinde...'(Hz.Mevlana)
-~--~-~-~-~-~-~-~-~- ve rağmenler de olsa haykırabiliyorsak; yaşamın sarmalında sınandımı sevdan, kalpazankayalarda, uzaklarda uzak, kör gecelerde, kırık bir bardak.
ve yakılışın, öze dönüşün sevdan... uyandığınd tan alacasında, yamalı gönlünle,
tenin zihinselinde duyumsadın mı? ? ÖZDEĞERLERİN UYGARLIĞINDA YİTİMİN.... sualin; evrensel usla, gizemle, içsel çığlıkların söylemi, değişken, suskun... yabancısın, yabanlığında yaban... eğer; yabancılıkla yabancılaşırsa sevdan, çaprazlığın karmaşasında, ve dah sonrası, sonrasızlığınsa.... tekil sevda.... durgun su zehirler....! ! dağların bozkırında.... ve vuslat; karlarla bulutların dansında, gönül dağları karanfiller sarar düş mavisi baharlarda... hançerlenmeyen ay parıltısı buselerde... yaşam gökkuşağı; sevenim varsa, Sevebiliyorsam yaşamı. Güneş mutlu ediyorsa, Bulut saraıyorsa busemi, İçimde nefret de yoksa, İşte o gün Renkahenkim, gökkuşağı. Yağmurdan kaçmıyorsam, Kar yağınca iz bırakıyorsa sevdamız, En güzel gökkuşağıyım gökyüzündeki. yaşam doluyuz Fırtınadan sonrası.. Olabiliyorsak gökkuşağı...............
gözyaşlarımızdda balık ttuttuğumuz düşleri anımsayan,
hüzünlere inat her gün doğan güneşi duyumsamak var iken...
sanal ile gerçek biz yaşamın da bir bütün olduğu için; saygıyla, insanca,beklentisizce, sanal gürültüleri aşabilmek adına ve ddaha da ötesi, kendini gizleyerek, kimlik çelişkileri yaşayanlardan uzak olabilmek için, gerçek leri paylaşma nezaketi göstermemiz dileğiyle... böyle yargılayan lara da saygılar... Siz lütfedebilirmisiniz sanal ötesi SİZ insanı? ? ? hoşkalın...
10.06.2009 - 11:36
Yanık Şiir
Issız bir evde,
Korkudan ağlayabilseydim;
Gözlerimi çıkarabilsem de,
Yiyebilseydim;
Senin sesin için yapardım
Bunları,
Yaşlı portakal ağacı sesin;
Senin şiirin için yapardım
Bunları,
Çığlık çığlığa fışkıran şiirin.
Baksana,
Maviye boyuyorlar hastaneleri,
Senin için;
Kıyıdaki kenar mahalleleri
Ve okullar,
Senin için büyüyorlar;
Tüy salıyorlar,
Yaralı melekler;
Pullar örtünüyor,
Düğün balıkları;
Deniz kestaneleri,
Göğe uçuyorlar;
Siyah tülleriyle terzi dükkanları:
Kanla doluyorlar, kaşıklarla,
Senin için;
Ve,
Yutuyorlar,
Yırtılmış kurdeleleri;
Öz canlarına kıyıyorlar,
Öpüşe öpüşe;
Ve ak sadeler giyiniyorlar.
Bir şeftali ağacı
Giyinip de,
Kuş gibi seğirtirken sen;
Kasırga gibi fırıl fırıl,
Bir pirinç gülüşüyle gülerken;
Türküler çağırdığında;
Allak bullak ederken,
Atardamarlarını,
Dişlerini, gırtlağını,
Parmaklarını;
Vay ne şirindin,
Kahrolurdum ben
Kahrolurdum ben
Kızıl göller için:
Güz ortasında bir şahbaz at
Ve kana belenmiş bir tanrıyla,
Beraber yaşadığın.
Kahrolurdum ben,
Mezarlıklar için:
Gece, sesi kısılmış
Çanlar arasından,
Suyla, mezarlarla küllenmiş
Nehirler gibi geçen;
Nehirler:
Hasta asker koğuşları sanki,
Tıklım tıklım dolu;
Ve matem yağlı ölüme,
Çürük taçlı mermer şifreli ölüme,
Nehir nehir gelen ölüme doğru;
Birdenbire taşıveren nehirler.
Gece, ayakta, ağlaya ağlaya,
Boğulmuş çarmıhların geçişini
Seyrederken sen;
Kahrolurdum seni görmek için:
Bak,
Ölüm nehrinin önünde ağlıyorsun
Perperişan;
Garip kalmış köşelerde başın,
Durmaz ha, durmaz gözlerin
Ağlar yaşın yaşın.
Gece ve çıldırasıya yalnız,
Külleri ısıra ısıra;
Dumanı, gölgeyi, unutmayı:
Siyah bir huniyle yığabilseydim,
Trenlerin, gemilerin üstüne;
Filizlendiğin ağaç için,
Yapardım bunları,
Topladığın,
Yaldızlı su yuvaları için;
Sarmaşık için,
Yapardım bunları;
Gecenin sırrını sana ileterek,
Kemiklerini saran
Sarmaşık için.
Islak soğan kokusu gelen
Şehirlerden,
Seni bekliyorlar;
Boğuk bir sesle,
Şarkı söyleyerek
Geçesin diye.
Yeşil kırlangıçlar,
Saçlarının arasına yapıyorlar,
Yuvalarını;
Dilsiz sperma sandalları,
Peşin sıra geliyorlar;
Sümüklü böcekler, haftalar,
Yelkenleri düşürülmüş serenler,
Kirazlar da,
Dönüveriyorlar ossaat:
Gözükünce solgun başın,
On beş gözlü başın,
Al kan içindeki ağzın.
Şehrin otellerini,
İsle doldurabilseydim;
Hıçkıra hıçkıra,
Yok edebilseydim
Çalar saatları;
Ezik dudaklarıyla yaz ayı,
Evine nasıl gelecek,
Göreyim diye
Yapardım bunları;
Yığın yığın insanların,
Melil mahzun tantanalarıyla
Ülkelerin,
İşlemez sabanların,
Gelincik çiçeklerinin;
Mezar kazıcıların, süvarilerin,
Kanlı haritaların, gezegenlerin,
Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye;
Yapardım bunları.
Küllerle örtülü dalgıçların,
Uzun bıçaklarla delik deşik olmuş
Meryem Ana tasvirlerini
Sürüte sürüte gelen maskelerin;
Damarların, köklerin, hastanelerin,
Karıncaların, su gözelerinin,
Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye;
Yapardım bunları.
İçine kapanmış atlının
Örümcekler arasında öldüğü
Bir yatakla,
Gecenin;
Kinden, dikenlerden bir gülün,
Sarıya çalan bir geminin,
Rüzgarlı bir günle, bir bebeğin;
Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye:
Yapardım bunları.
Ben, Oliverio, Norah,
Vicente Aleixandre, Delia,
Maruca, Malva, Marina,
Maria Luisa, Larco, La Rubia,
Rafael Ugarte, Cotapos,
Rafael Alberti, Carlos,
Manolo Altolaguirre, Bebé,
Molinari, Rosales, Concha Méndez,
Ve daha da unuttuklarım;
Evine nasıl gelecektik,
Göreyim diye
Yapardım bunları.
Gel de taçlar takayım,
Gel, sağlık esenlik delikanlısı,
Gel, kelebek kıravatlı civan;
Sen ey,
Sonsuz hür siyah bir şimşek gibi:
Pırıl pırıl insan;
Madem, geç vakitlere dek,
Kalınamıyor daha kayalıklarda;
Bari aramızda konuşalım,
Gel,
Şöylece bir, olduğumuz gibi;
Çiğ için olmadıktan sonra,
Şiirlerde n'olacak yani?
Bir ağu hançerin,
İçimize işlediği bu gece için
Olmadıktan sonra;
Şiirlerde n'olacak yani?
Bu tan kızıllığı için,
Olmadıktan sonra;
İnsanın vurulmuş yüreğinin,
Ölüme hazırlandığı,
Şu viran köşe için olmadıktan sonra
Şiirlerde n'olacak yani?
En çok gece, geceleyin:
Kıyamet gibi yıldızlardır,
Dolmuşlar hepten ırmağa;
Bir kurdele gibiler,
Fakir fukara dolu evlerin
Pencerelerindeki..
Bir ölen var,
Onların evlerinde;
Bürolarda, hastanelerde belki,
Belki asansör ve madenlerde,
İşlerinden oldular.
Onulur şey değil yaraları,
Yaratıklar,
Acı çekiyorlar.
Her yanda dert yanış,
Her yanda,
Vay şuymuş vay bu;
Pencereler,
Göz yaşıyla dolu,
Aşınmış eşikler,
Göz yaşından;
Yüklükler ıslak,
Bir dalga gibi
Halıları dişlemeye gelen
Göz yaşından,
Oysa ki yıldızlardır akar
Uçsuz bucaksız bir nehirde.
Federico,
Dünyayı görüyorsun.
Yolları görüyorsun,
Sirkeyi görüyorsun;
Birkaç ayrılıştan,
Taşlardan, raylardan gayrı,
Kimseciklerin kalmadığı,
Köşeden:
Duman ha deyince,
Zalim tekerleklerine;
Hoşça kalları görüyorsun,
İstasyonlardaki..
Her yanda, sorunlar koyuyorlar,
Çeşit çeşit insan var:
Kanlı bıçaklı kör var,
Öfkelisi, ümitsizi var,
Yoksul var, tırnak ağaçları var;
Şunun bunun sırtından,
Geçinmek sevdasıyla;
Harami var.
Hayat böyle, Federico,
Ey babayiğit,
Ey kara sevdalı adam.
Sana,
Dostluğumun sunabileceği şey
İşte bunlar..
Sen de epeyce şey biliyorsun
Şimdiden.
Yavaş yavaş, daha da,
Öğreneceklerin var.
Pablo Neruda
08.06.2009 - 08:42
Biri gelir sorarsa
Beni sana sorarsa
Gitti der misin?
Gittigimi söyler misin?
Gidiyorum ben sana
Benimle gider misin?
Özdemir Asaf
22.10.2008 - 11:14
Sevda Üstüne
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır
Kitaplara göre insan
Karanlıkta yüzüne bin mumluk lamba tutulmuş
Gözleri, yüreği kamaşmış insandır
Aptaldır, hastadır, kahramandır
Bütün kitapları yakmalı
..........
..........
Bedri Rahmi Eyüboğlu
13.08.2008 - 09:46
ezgilerin kıskandığı arzu dokunaklı, ıslak buseler sessiz ten gülgoncası çığlık..
.............istatistik ve bikini benzeşirlerrrrrrrrrrr.....Ayrıntıyı sergileyip, gerçeği gizlerler...
karlıydı dağların,
ve yüksek,
ve uzak,
ve sarmal,
ve çıplak,
ve ürkünç,
SEVDA YÜREĞİNE UZANMIŞ DAĞLARIN
ıssızlıklarda ışıksız buseler,
gönül pencersi gözler,
sevişirken diller...
karartılar kopuk,
ve tekil....
ve yalın,
yıldız uykusuz geceyi bıçakladığında,
yalnızlığında baharın kumsalında,
sis geceler ulaşılmazlığında,
serapken çöl ıssızlığında
gizemli güzelliğinin kıyısında,
yağmursuz ıslandığında,
duvara silahını astığında,
baltanı gömdüğün karanlığında,
kirlenmemiş sevdalandığında
yaşamın bitimsiz sarmalında....
karanlıklara sevda rüzgarımız estiğinde erirken karlar dağlarıında,
düşlerimiz bululutları kucakladığında...
eriyelim biz bize...
ironi; iyimserlik,
umut,
sevgi,
zarafet............ÖZLEM...SSS
13.08.2008 - 09:28
erkekler kadınları,
kadınlarsa seyrediilmeyi,
seyredilişlerini,
seyrederler...! ! .gönlün bilir,
hayat her zaman bir MECNUN çıkarmaz karşına! ...
Kızgın gözlerle nazar etsen de gök kubbenin arşına;
Bu seyyah-ı fakir artık zor uğrar,
Sevda alış-verişi bilmez gönül BUSENE! ....! ! .
13.08.2008 - 09:28
AFORİZMALAR DİYARI; kimbilir; ' Herşey bir AFORİZMALAR dizisinden ibaret! ' düşüncesindesindir! ! !
Bugün seversin, yarın sevilmediğini görürsün,Bugün özlersin, yarın aslında hiçte özlenmediğini fark edersin.Bugün gözyaşı dökersin, yarın bir damla gözyaşına bile değmediğini görürsün..Bugün önemsersin, yarın birde bakarsın hiç ama hiç önemsenmemişsin..Hiç değerli kılınmamışsın...Onun hayatında hiç üst sıralara konulmamışsın..İşte o zaman için sızlar,Ama sızlamasın,nasıl olsa herşey saçmalıktan ibaret,Boşver gitsin,Nasılsa sende boşverildin...
'Kim demiş gül yaşar dikenin himayesinde? Dikenin itibarı ancak gül sayesinde...'(Hz.Mevlana)
-~--~-~-~-~-~-~-~-~-
ve rağmenler de olsa haykırabiliyorsak;
yaşamın sarmalında
sınandımı sevdan,
kalpazankayalarda,
uzaklarda uzak,
kör gecelerde,
kırık bir bardak.
ve yakılışın, öze dönüşün
sevdan...
uyandığınd tan alacasında,
yamalı gönlünle,
tenin zihinselinde duyumsadın mı? ?
ÖZDEĞERLERİN UYGARLIĞINDA YİTİMİN....
sualin;
evrensel usla,
gizemle,
içsel çığlıkların söylemi,
değişken, suskun...
yabancısın, yabanlığında yaban...
eğer; yabancılıkla yabancılaşırsa sevdan,
çaprazlığın karmaşasında,
ve dah sonrası,
sonrasızlığınsa....
tekil sevda....
durgun su zehirler....! ! dağların bozkırında....
ve vuslat;
karlarla bulutların dansında,
gönül dağları karanfiller sarar düş mavisi baharlarda...
hançerlenmeyen ay parıltısı buselerde...
yaşam gökkuşağı;
sevenim varsa,
Sevebiliyorsam yaşamı.
Güneş mutlu ediyorsa,
Bulut saraıyorsa busemi,
İçimde nefret de yoksa,
İşte o gün
Renkahenkim, gökkuşağı.
Yağmurdan kaçmıyorsam,
Kar yağınca iz bırakıyorsa sevdamız,
En güzel gökkuşağıyım gökyüzündeki.
yaşam doluyuz
Fırtınadan sonrası..
Olabiliyorsak gökkuşağı...............
08.08.2008 - 12:50
Yüreğin Üşüdüğü Gün
Yüreğin üşüdüğü gün
sıcacık bir günü düşün
sıcacık bir bahar gününü
umudun büyüklüğünü
ve sonsuz maviliğini göğün
yüreğin üşüdüğü gün
bir çocuğun gülüşünü düşün
bir çocuğun beyaz düşünü
göveren dal uçlarını
çatlayan tomurcuğu
ve çiçeklenen yerini her öpüşün
yüreğin üşüdüğü gün
bir ormanın gümbürtüsünü düşün
bir ırmağın türküsünü
bulutların beyazlığını
güneşin kızıllığını
ve ısıtan yanını özğürlüğün
07.08.2008 - 16:39
siz değerli insan...! ? !
gözyaşlarımızdda balık ttuttuğumuz düşleri anımsayan,
hüzünlere inat her gün doğan güneşi duyumsamak var iken...
sanal ile gerçek biz yaşamın da bir bütün olduğu için;
saygıyla, insanca,beklentisizce,
sanal gürültüleri aşabilmek adına ve ddaha da ötesi,
kendini gizleyerek,
kimlik çelişkileri yaşayanlardan uzak olabilmek için,
gerçek leri paylaşma nezaketi göstermemiz dileğiyle...
böyle yargılayan lara da saygılar...
Siz lütfedebilirmisiniz sanal ötesi SİZ insanı? ? ?
hoşkalın...
Toplam 8 mesaj bulundu