Yazar olmasının yanında bir de tarihçi kişiliği vardır...
Kızıl Sultan lakabını Türk tarih kitaplarından kaldırılmasını sağlayan çalışmalar Üstada aittir.
Vatan haini ilan edilen Sultan Vahdettin'i de o gerçek kimliğine büründürmüştür..
Nur içinde yatsın...
Ömer Seyfettin'in hikayerlerine konu olan ve Osmanlı hayranlığı bizim batı hayranlığımızın tersi bir tarzdadır. Anlatımda ülke insanlarının batıya hayran olmasını algılayadığını ifade eder. Bir o kadar da komik düşünceleri vardır...
Yaşlı ninenin evindeki sanduları mezarlık, yağmur suyunun akıntılarını birikmesi için bırakılan leğenlerin içindeki suların Mekke ve Medine'den gelme kutsal sular olduğunu sanır. Ve arkadaşına Osmanlı'nın en gizli ve esrarlı mabetine ulaştığını söyler ve bunu bütün ömür boyunca sır olarak saklayacağını ifade eder.... Bu şekilde devam eden bir hikaye...
Bizim batı hayranlığını dış şekilde aramamızın bir örneği olarak düşnülebilir. O da Osmanlı'yı bir sanduka 'da veya duvarda asılı olan potre'de yahut bir nargile de sanır.... Bu onu cezbetmiştir.
Bizde de bu şekilde bir batılı hayranlığı mevcuttu uzun zaman...Hala bitmedi...
Batı, serüveninde önce tanrıların varlığını kabul ettiği Tanrı'ya itaat etti..
Sonra trajedilerinde ve mitolojilerinde onları yarı insan haline getirdi... Erupides, Aishklos, Sophokles derken, insan tanrı'nın koyduğu kadere karşı gelmeye başladı Oidipus ile...
Zamanla bu başkaldırı Hristiyanlığın gelişine kadar devam etti. Hiristiyanlık geldi, tekrar eski düzene geri dönüldü. Bireyin ilahi kuralları kabullenmesi devam etti...
Fransız ihtilalinden önceki dönemlerde Dante ile başlayan akımla insan aklı ön plana almaya başladı. bu süreç devam etti ve aklı ön plana alan insan kendi hayat kurallarını koyup 'Sezar'ın hakkı Sezar'a ' deyip ilahi kuralları bir yana attı.. Sonra insanların önüne izm'le sürülmeye başladı...
Kapitalizme karşı başlayan ve adı günümüzde özgürlük olarak bilinen kavram kapitalizmi yıkamayınca değişim geçirip kapitalizm içinde bireylerin özgürlüğü adı altında serüvenini sürdürdü... Pragmatizm, kominizm derken insan nihilizm 'e de adım atar oldu. Biri bitince bir izm üretmek gerekli idi. Bundan sonra nereye gider bu süreç onu zaman gösterecek...
Yeni Dünya Düzeni dedikleri kavram en son sunulan yol mu?
“Nefsini bilen Rabbini bilir” hadis-i şerifinin manası derin. İnsan kadar derin. İnsan ne kadar derin olduğunu görüp de yüzeyden uzaklaştığı kadar, bu sözün manasına erecek.
Nefs, insanoğlunun varlığının, yeryüzüne niçin geldiğinin ve nereye gideceğinin sırlarını taşıyor. Kişinin kendisine en yakın duran nefsini, tanımakla erişebileceği sırlar.
Nefsi tanımak için tarih boyunca ve dünyanın dört bir yanında çeşitli usullere başvurulmuş. Nefs, farklı isimler altında sürekli incelenmiş, anlaşılmaya çalışılmış. Şeytanın da bu işlere çokça müdahil olup, çoğu kimseyi yoldan çıkardığı aşikâr.
Bu konudaki bilgiler ancak Peygamber Efendimiz s.a.v.'den gelmişse kıymetlidir. Bu nedenledir ki, Efendimiz s.a.v.'den gayrısını mürşid tanımayan İslâm tasavvufu bu konuda en güvenilir kaynaktır.
Bu konu başka hiçbir şeye benzemez. Sözkonusu olan varoluşun sırrıdır, “hakikat” ilmidir. Bu ilme vakıf olmaktan daha değerli bir şey var mı?
Bu ilme ulaşmak için gayret etmek, teslim olmak, bağlanmak gerek.
Fakat yol zor ve çetin. Tek başına ilerlenemeyecek kadar karışık, çetrefilli ve tehlikeli. Zaten böyle olması gerekmez mi? Ulaşılacak olan “En Kıymetli” olansa...
İnsan, ilâhi isimlerin fiilî tecellisi olan kainatın küçük bir nüshası ve gözbebeğidir. Alemin esrarlı derinliklerini mıknatıs gibi kalbinde toplayabilecek bir gönül aynasına sahiptir. Cevherleri kainatın her zerresiyle alakadardır. Ötelere ait sonsuz sırların yumağıdır. Çünkü ötelerden gelmiş, ötelere gidecek.
Bu sevda unutulur mu?
İnsan, Arş-ı Alâ'nın üzerinde Rabbi'nin tecellileriyle mest olup seyran ederken araya perdeler girmiş. Şu sıralarda gurbet hayatı yaşıyor. Fakat sevgilinin cemaliyle kendinden geçmiş, aşk derdiyle bir hoş olup yanmış yakılmış. Gurbet hayatı ona bir zindandan farksız. Güle aşık bülbül gibi gülzâra kanat çırpıyor. Mahbuba kavuşup vuslata ermeden ona rahat yok. Öyle bir sevgiliye tutulmuş ki, cennetin bin senelik en mesut hayatı bile, onu bir an görmenin zevkine denk değil.
Fakat kimi ruhlar, gurbette tanışıp buluştuğu nefs -i emmareye aşık olunca, onun çektiği karanlık perde arkasında her şeyini unuttu. Ne hakiki sevgili, ne de asıl memleket kaldı. Cadıya benzeyen nefsini dünya güzeli diye sevdi. Gurbeti vatan, bu mezbeleyi mesken, bu ayrılığı kavuşma, bu karanlığı aydınlık, bu gerilemeyi ilerleme, bu hapishaneyi cennet sandı. Hayvanî nefsin esiri olup hürriyetini kaybetti. En yüce mertebelere çıkıp melekleri dahi geride bırakacak kabiliyete sahipken, aşağıların aşağısında kalıp insan suretinde bir hayvana dönüştü.
Şimdi insanı gurbete düşüren bu uzun yolculuğun kısa öyküsünü ve dönüş yollarını anlatalım.
Asıl vatandan gurbete
Yolculuğa çıkmadan evvel, insan Allahu Tealâ'nın ezeli ilminde bir suret idi (Alem-i A'mâ) . Sonra Ruhlar Alemi'ne indi. Elest Bezmi'nde aşkı tanıdı. Ardından, henüz şekil ve cisme bulanmamış bir ruh olarak inişe devam etti. Bir çok menzillerden geçip dünyada karar kıldı. Mertebesine göre Arş, Kürsî ve yedi göğü mekân tutmuşken, o ulvi alemlerden bu süflî aleme indirildi. Ta ki kemâl kazanıp asli makamına geri dönsün veya daha yükseğine çıksın.
Ama kemâl kazanma aletsiz olmayacağı için, Allahu Tealâ ona bu süflî alemden maddi bir beden yarattı. “Hayvanî nefs ” adı verilen bir kuvvetle bedenini donattı. Böylece insanî ve hayvanî nefsin buluşmasıyla iki alemden en güzel bileşim meydana geldi.
İki alemin lâtifeleri
Cenab -ı Mevlâ, o alemlerle irtibata kabiliyetli “lâtife” (çoğulu letaif) denen ruhanî cevherleri insanın vücuduna yerleştirdi. Bunlardan beş tanesi, geldiği Emr Alemi'ne, diğer beşi de şu an içinde yaşadığı Halk Alemi (Yaradılmışlar Alemi) 'ne aittir. Emr Alemi'ne ait olan lâtifeler sırasıyla Kalp, Ruh, Sır, Hafâ ve Ahfâ'dır.
Hayvanların mahrum olduğu bu lâtifeler, insana insanlık ufku olan ulvî alemlere yeniden yükselmesi ve Sevgili'ye kavuşması için verilmiştir.
Halk Alemi'ne ait olan lâtifeler ise, Nefs, Toprak, Su, Ateş ve Hava'dır. Bunlar da insana dünyevî ihtiyaçlarını görmesi ve ruha tabi olup ahiret amellerini işlemesi için verilmiştir.
Ulvî lâtifelerin sultanı Ruh, süflî lâtifelerin sultanı ise Nefstir.
Bedenin ana rahminde teşekkülünden sonra bu iki aleme ait lâtifeler birleşmişlerdir. Güveye giden gelinin ağladığı gibi Ruh da doğuşunda Nefsle birleştiği için ağlar. Aslî vatandan uzaklaştığı için ağlar.
Vücudun muhtelif yerlerinde bulunan lâtifeler, ampülün içindeki elektrik gibidirler. Varlıkları eserleriyle anlaşılır. Elle tutulup gözle görülmezler. Tamamen manevi varlıklardır.
Her lâtifenin insan bedeninde bir yeri, bir de hariçte makamı vardır. Emr Alemi'ne ait lâtifelerin makamları Arş'ın üzerinde, Mülk Alemi (Halk Alemi) 'ne ait lâtifelerin ise Arş'ın altındadır.
Mertebelerine göre her bir lâtifenin, asıl makamıyla arasında irtibat mevcuttur. Kalp, ulvî ve süflî alemlerle bu irtibatların merkezi mesabesindedir. Her iki alemden gelen his, haber ve müşahedeler kalpte toplanır.
Nefsini temizleyenlerin yükseliş ve inişi
Nefislerini kötü vasıflardan temizleyip terbiye eden Nebi ve veliler, bu makamlara bizatihi yükselirler. Hz. Peygamber s.a.v., Melekût Alemi'ne iştiyak duyduğu zaman “ Erıhnî yâ Bilâl: Rahatlat bizi ey Bilâl” buyurdu.
Hz. Bilâl'in okuduğu ezanın ardından namaz ile göklerin ötesine, Melekût Alemi'ne yükselen Efendimiz s.a.v., müşahede ve ince manalara dalar, o alemde seyr ü sülûk eden ashabını da irşad ederdi. Mülk Alemi'ne dönmek istediği zaman da Hz. Aişe validemize: “ Kellimnî yâ Humeyrâ: Ey gül yüzlü benimle konuş” derdi. Böylece Mülk Alemi'nde seyreden ashabını irşad eder ve dünya ile de meşgul olurdu.
Devrinin kutuplarından Bursalı Üftade Hazretleri, bir gün müridi Aziz Mahmud Hüdayî Hazretleri'ne ders verirken içeriye biri girmiş, dua istemişti. Gelen zatın hatırını kıramayan Üftade Hazretleri, o gittikten sonra müridi Hüdayî'ye şöyle dedi: “Bu dua işi her ne kadar sevap olsa da, beni makamımdan indirdi. Göklerin üzerindeydim, yere indim.” (Vakıât -ı Üftâde)
Hazret, Mülk Alemi'nin ehliyle ancak onların makamına indikten sonra konuşabiliyordu. İmam-ı Rabbanî Hazretleri başta olmak üzere bir çok veliler yükseldikleri alemleri tafsilatıyla kitaplarında anlatmaktadırlar.
NEFS NEDİR?
Kur'an -ı Kerim'de üçyüze yakın yerde “ nefs ” kelimesi geçmektedir. Bu kelime, filozoflar, kelâm, fıkıh ve tefsir alimleri tarafından muhtelif manalarda kullanılmış; ruh, can, kalp, ceset, benlik, bir şeyin hakikati, özü ve bütünü gibi yirmiyi aşkın mana verilmiştir. Aslında nefsin mahiyeti tam olarak kelimelere dökülemeyecek kadar derindir. O yüzden nefsi en iyi kavrayanlar kâmil velilerdir.
Nefs kelimesi, sufiler arasında muhtelif makamlara göre, farklı manalarda kullanılmıştır. Fakat genel olarak bu kelime tasavvuf dilinde iki manaya gelir.
Hayvanî nefs, insanî nefs
Birincisi: “Bir şeyin özü, zatı, kendisi” anlamındadır. Buna ‘hayvanî nefs' de denir.
Hayvanî nefs, Halk Alemi (Yaradılmışlar Alemi) ' ndendir. İnsanî nefsin bineği ve bütün şehvetlerin kaynağıdır. His, hareket ve hayat menbaıdır. Beş duyu organı ve diğer kuvveler vasıtasıyla hayatı, eşyayı kavrar.
İkincisi: “Rabbin emrinden olan insanî ruh, manevi sıfat” anlamındadır. Hayvanlarda bulunmayan bu nefse, konuşan insanî nefs, nefs -i nâtıka da denir. Emr Alemi'ndendir. Allahu Tealâ tarafından insana üfürülen ruh, bedene taalluk edince ‘ nefs ' adını alır. Yeri iki kaşın arasıdır. İnsanın içi ve dışıyla irtibatlıdır. Asıl hakimiyeti beyin ve manevi bir lâtife olan ‘kalp' üzerindedir. Yürek dediğimiz kanı pompalayan maddi kalple de irtibatlıdır.
Bu nefs hayvanî nefse mağlup olursa, hayvanların aşağısında şeytanların mertebesine düşebilir. Mevlâ'nın yardımıyla hayvanî nefse galip gelirse, ruhanileşip meleklerden üstün mertebelere çıkabilir.
Nefsin lüzumu ve faydaları
Konuyla ilgili olarak akla şu sual gelebilir: Nefs ve şeytan olmasaydı da, hepimiz cennete gitseydik olmaz mıydı?
Böyle bir soru, öğrenmek kasdıyla değil de itiraz maksadıyla olsaydı, Allah korusun, imanı götürürdü. Çünkü Allah'ın takdirine rıza göstermek imanın şartlarındandır. O neylerse güzel eyler. Ayrıca mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Bizler O'nun işlerindeki hikmetleri tam manasıyla kavrayamayız.
Ancak, kömür ruhlarla elmas ruhları birbirinden ayırmak Allah'ın hikmet ve adaletinin gereğidir. Eğer nefs ve şeytan olmasaydı, Hz. Ebubekir r.a. ile Ebu Cehil'in makamı bir olacaktı. Oysa bunların biri elmas, diğeri kömür. Ayrıca, şu imtihan dünyasının kurulmasının da bir manası kalmayacaktı.
Nefs ve şeytan faydalı birer alet mesabesindedir. Tıpkı ateş veya bıçak gibi. Ateşi evimizi ısıtmakta, yemeğimizi pişirmekte, etrafımızı aydınlatmakta ve daha bir çok faydalı işlerde kullanırız. Ama dikkat edilmezse ateş insanın evini yakar. Bıçak elini doğrayabilir. Fakat kimse ateş evimi yakar, bıçak elimi doğrar diye bunları kullanmaktan vazgeçmez.
Aynen bunun gibi, nefsin sayısız faydaları, yanlış kullanıldığı taktirde de büyük zararları vardır. Mesela nefs yaratılmasaydı insan ve hayvanlarda yeme, içme, evlenme, üreme arzusu olmayacaktı. Yaşamak ve hayatta kalmak için barınma, ısınma, tehlikelere karşı korunma, düşmanla savaşma, ihtiyaçları giderme, icat ve keşiflerde bulunma gibi yetenekler de bulunmayacaktı. Kısacası hayat olmayacaktı.
Daha da önemlisi, nefs ve şeytanla mücahede kalmadığı için, mümin ahirete yönelik amellerden mahrum kalacaktı. Büyük cihat sevabı kazanamayacak, mertebesi yükselmeyip sabit kalacak, cennet ve Cemâlullah'tan yoksun olacaktı.
Nefs ve diğer lâtifeler
Fakat bunca faydalarına rağmen nefs, başıboş bırakıldığı zaman azgın bir at gibi binicisini helâke sürükler. Zira onun istekleri bitmek tükenmek bilmez. İnsanı şehvetlerinin esiri olan bir hayvan haline getirmek için uğraşır. Bu yüzden bizlere acıyıp, merhamet eden Rabbimiz, nefse hakim olup zararlı arzularından korunmamız için kalbin bir şubesi olarak aklı yarattı. Peygamberleri vasıtasıyla da önümüze bir kitap koyup, iyilik ve kötülüğün ne demek olduğunu gösterdi.
Akıl, Allah'ın emirlerini ve nefsin, şeytanın arzularını inceler. İyiyle kötüyü, Allah'ın emrine uygun olanla olmayanı birbirinden ayırt eder. Ruhun bir başka alt kolu olan vicdan da doğruyu, güzeli, hakikati kalbe bildirir. Ayrıca ruh vasıtasıyla hafıza, mürşid, melek ve doğrudan Allah'dan gelen tesirler de kalpte toplanır. Beyin vasıtasıyla beş duyu organından gelen tesirler ile nefsin ve şeytanın telkinleri de kalpte toplanır.
Gelen bilgi ve telkinleri değerlendiren kalp; aklın, vicdanın veya topyekün ruhun dediklerini tercih ederse, nefsin arzularını yerine getirmez. Yani beyin vasıtasıyla kendisine bağlı olan el, ayak, ağız, dil gibi uzuvlara nefsin isteğini yaptırmaz. Şehvet, gazap ve aklî hilelerin esaretinden kurtulur. Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanır. Namus, haya, takva, sabır, kanaat, şecaat, neşe, huzur, müsamaha, lütuf, yumuşaklık, vakar, metanet ve güzel suret sahibi olur. Lâtifeleri zikirle cilalanır, geldiği ulvi alemlere yükselerek Rabbine vasıl olur. Ebedi saadete ulaşır.
Nefsin hakimiyeti
Şayet kalp nefse tabi olursa, o zaman hayvanî nefs; toprak, su, hava, ateş lâtifelerinin yardımıyla ruh lâtifesinin yolunu keser. İnsanı mütemadiyen aşağılara doğru çeker. Toprak, ibadette gevşekliğe ve Allah'ın emirlerine uymamaya sevk eder. Su, riya ve münafıklığa götürür. Ateş, gazap, kin, hiddet, intikama yöneltir. Hava ise, kibir ve benliğe sevk eder. Böylece nefs, askerleriyle birlikte akıl ve diğer lâtifeleri emrine alır.
Bu şekilde nefsinin emrine giren insan, yırtıcı hayvanlar gibi hiddetlenir, kızar, dövmek ve sövmekle etrafındakilere saldırır. Şehvet galebe edince, hayvanlar gibi boğazının ve eteğinin düşkünü olur. Firavun'un kendisini tanrı olarak ilan ettiği gibi, o da her şeyde üstünlük ve efendilik iddiasına geçer. Kulluk ve tevazudan hoşlanmaz. Bütün ilimlere heves eder, her şeyi bildiği iddiasına kalkışır. Alim dendiği zaman sevinir, cahil dendiği zaman canı sıkılır. Bu şahsın bir de şeytanlık vasfı vardır ki, bununla akıl ve düşüncelerini kötülükte kullanır. Aldatma ve hile yollarına baş vurur, kötülüğü iyilik gibi göstermeye çalışır. İşte bu da şeytanlık ahlâkıdır.
Nefs ve ötelere ait tablolar
Söz konusu çirkin huyların hepsinin berzah aleminde bir resmi vardır. Keşif ya da rüyada görülen hınzır, merkep vs. hayvanlar şehveti temsil ederler. Köpek hiddeti, tilki hile ve aldatmayı temsil eder. Nefsin sıfatlarına göre daha başka hayvanlar veya canavarlar suretinde de tezahür edebilir.
Gazalî rh.a.'in dediği gibi, putperestlerin taşlara tapmasına kızan adamın gözünden gayb perdesi kalkıp da kendi hali görünseydi, bakacaktı ki kendisi bir hınzırın önünde eğilmiş duruyor. Bazen dize gelerek secde, bazan da rükû ediyor. Onun emirlerini yerine getiriyor, yemek, içmek ve şehevî arzularından neyi istiyorsa onu tedarik ediyor. Veya saldırgan bir köpeğin karşısında eğilmiş ona tapıyor, emirlerini titizlikle yerine getiriyor.
Hilkatin tersyüz edilişi
Bu adam basiret ve insafla bakarsa, ömrü boyunca nefs ve şehveti uğrunda çalıştığını hemen anlar. Akıl ve ulvî lâtifelerini nefsinin emrine vermekle galibi mağlup, efendiyi köle, padişahı hizmetçi yapmış olur. Allah, merkebi üzerine binip yularından tutarak sürmek veya sırtında yük taşımak için yaratmıştır. Şayet bu şahıs kalkar da merkebi kendi sırtına bindirir, boynuna taktığı esaret yularını da merkebe verirse, yaradılış gayesini ters çevirmiş olur. İşte bu zulmün son haddidir.
Nefsin esaretine girip hürriyetini kaybeden ruh, malik olduğu itibar ve yüksek kıymetleri unutup, duygularının ve şehvetlerinin girdabına kapılmıştır. Gönül nefsin istilasıyla puthaneye dönmüş, Allahu Tealâ'nın zatî tecellilerinden mahrum kalmıştır. Yüzü O'nun aşk ve sevgisinden dünyanın maddesine dönmüş, Allah sevgisi yok olmuştur. O aslî vatanı asla hatırına gelmeyip, ilk geldikleri ve son gidecekleri asıl ülkesini büsbütün unutarak terketmiştir. Kalp, Ruh, Sır, Hafâ, Ahfâ gaflete girmiş ve harap birer şehir haline gelmişlerdir. Böylece Kur'an -ı Kerim'de ifade buyurulduğu gibi, insanların çoğu hayvanların mertebesine düşmüş ve hatta onlardan da beter hale gelmişlerdir.
Nefsin tabibi
Nefsin hilesiyle kalp ve diğer lâtifeler koma halindedir. Zehirli yemler beden kafesindeki kekliği öyle uyuşturmuş ki, uykusundan uyanamaz. Artık kâmil bir mürşidden başka onları Emr Alemi'nden haberdar edecek, zikir kamçısıyla onları uyandıracak hiçbir kuvvet yoktur. Mürşid, sesiyle, bakışıyla aslî vatandan bahs eder. Dilsiz dilsizle konuştuğu gibi, kâmil üstad da lâtifelerle dilsiz konuşur, onlara nereli olduklarını hatırlatır.
Nebilerin ve bütün mürşidlerin yaptıkları iş, işte budur. Yüce alemlerin kandilini yakarak gönülleri aydınlatmaktır. Ta ki insanoğlu nasıl bir çamur deryasında yüzdüğünü görsün. Sonra da kabiliyetini işleterek asıl ülkesine dönmeyi arzu etsin.
NEFSİN MERTEBELERİ
Emr Alemi'nden rabbanî bir lâtife olan insanî nefs, sıfatlarına göre farklı isimler alır. Hayvanî nefsin tesirinden uzaklaştıkça sıfatı değişir, mertebesi de yükselir. Nihayet tamamen billurlaşıp Rabbi'ne vasıl olur.
İnsan, aşağıda ismi geçen mertebelerden sadece birinde olabilir. Üst mertebelere yükselebildiği gibi, geri de düşebilir. Bu mertebe ve isimleri sırasıyla görelim:
Nefs-i Emmâre: Kötü his ve huyları, çirkin vasıfları barındırır. Şehvet düşkünü hayvanî nefsin hükmü altında olmakla, hayvanların yoluna girmiştir. Kötü işleri güzel görür. Hesap ve ahiret derdi yoktur. Sadece keyfini düşünür.
Bu nefsin eserinden kibir benlik, hırs, şehvet, kıskançlık, cimrilik, kin, intikam, hiddet gibi huylar çıkar. Allah'ın düşmanıdır. Hadis-i kudside: “Nefsine düşmanlık et, çünkü o benim düşmanımdır.” buyrulmu ştur. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yusuf a.s.'ın diliyle: “Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça kötülüğü emreder.“ (Yusuf, 53) buyrulmaktadır.
Bu nefsin bütün huyları bir kişide toplanırsa, o kişi şeytanların mertebesine düşer. Nefs -i emmarenin sahibi, ya fasık, ya münafık ya da kâfirdir. İtikadı düzeltmek, samimi tevbe ve terbiye ile tedavi olur. Tezkiye edilmezse, cehennem ateşiyle temizlenmesi kaçınılmazdır.
Bu nefs sahibi, günah işlediğinde pişman olup tevbe eder, kendisini kınar, yapmamak için karar verir. Fakat günah önüne gelince duramaz, yine içine düşer. Sonra pişman olur. İyilik ve kötülük arasında gider gelir.
Kendini beğenme, çekişme, gizli riya, makam ve şehvet tutkusu gibi nefs-i emmârenin bazı vasıfları bu mertebede de bulunur. Fakat nefs hakkı hak; batılı batıl görür. Yine bilir ki, bu sıfatlarla huzurdan uzaktır. Fakat onlardan kurtulamıyor.
Hali muhabbet, gidişi tarikat, mahalli Kalp'tir. Alemi Berzah Alemi'dir. Nefsiyle mücahedede sabit olursa Misal Alemi'dir. Uykuyla uyanıklık arasında –genellikle oturma halinde- Misal Alemi'nden bir çok manalar temessül eder. Bu mertebede nefs ve şeytan birleşip vesveseyle kalbe saldırırlar. Tedavisi rabıta ve zikirdir.
Nefs-i Mülhime: Allahu Tealâ nefsin isyan ve itaatini vasıtasız ilham ettiği için bu makamda nefsin adı mülhime olmuştur. Nitekim Kur'an'da: “Sonra da o nefse isyan ve itaati ilham edene yemin ederim” (Şems, 8) buyrulmuştur.
Nefs, tevbe, zikir, rabıta ve mücahedeyle günahların ağırlığından ve şehvet bağından kurtulunca, ilham ve feyiz almaya kabiliyet kazanır. Devamlı olarak kâmil mürşidden kalbine ilhamlar gelir. Bu mertebede hayvanî nefs tamamen ıslah olur. Haramdan kaçar, hayırlara koşar.
Alemi Ruhlar Alemi, mahalli Ruh'tur. Ruhunda ilâhi aşk ateşi parlamaya başlar. İlim, tevazu, yumuşaklık, kanaat, mertlik, sabır, belaya tahammül gibi, güzel hasletler belirir. Visal rüzgarları esmeye başlar. Fakat şeytan ona açık ve bariz bir şekilde saldırmaya ba ş lar. Kendini ve amellerini beğendirir, insanları küçük ve değersiz gösterir, ümitsizliğe düşürür, Allah'ın azabına karşı ona emniyet hissi verir. Bu makamda mürşidin himmeti olmazsa tehlikeye düşebilir.
Nefs-i Mutmainne: Cenab -ı Mevlâ'nın “Ey tatmin olmuş Nefs” (Fecr, 27) hitabıyla ıstıraptan kurtulup huzura eren nefstir. Her türlü şek ve şüpheden temizlenip rahatlamış, ayne'l - yakîne ve kâmil imana ulaşmıştır. Kötü huylardan tamamen pak olmuş, fenalıklara arzusu kalmamıştır. Seyri, Allah ile gerçekleşmiş (seyr-i meallah) , velilik mertebesine ulaşmıştır. Alemi, Muhammedî Hakikat, mahalli Sır'dır. Manevi tecellilerin mazharıdır. Sıfatları, tevekkül, incelik, cömertlik, yumuşaklık, güler yüz, tatlı dil, kusurları bağışlama, hamd, şükür, müşahede, teslimiyet ve rızadır.
Nefs-i Râdiyye: İster bela, ister sefa, Allah'ın bütün fiillerinden razı olan, O'ndan başka her şeyi gözünden silip atan ve sadece Rabbi'nin rızasına nazarını diken nefstir. Bu nefse: “Razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön” (Fecr, 28) kelâmıyla hitab edilmiştir. Seyri Allah'tadır (Seyr -i fillâh) . Alemi Lâhut (Ruhanîler) Alemi; mahalli, Sırrın Sırrı'dır. Beşerî sıfatlardan büsbütün yok olmakla fenâya varmıştır. Fakat bu makama varanlar arif değil, velidirler. O yüzden başkasını irşad edemezler. Şeytan onların şeklinde başkalarının rüyalarına girip yoldan çıkarabilir.
Nefs-i Mardıyye: Allahu Tealâ'nın razı olduğu nefstir. Ariflerin makamıdır. Bekabillâh burada tahakkuk eder. Muhtaç olduğu ilimleri bütünüyle alıp, mana aleminden bu görünen madde alemine dönmüştür. Dış itibariyle diğer insanlardan ayırdedilmez. Fakat iç itibariyle bütün cisimleri altına çevirecek bir tılsım gibidir. Kendine lütfedilen marifet bilgisinden dünya halkına ikram eder. İlâhi bilgi dairesinin mahremidir. Onun müşahedesine yabancı bir diyar yoktur. Kendisine üfürülen ruh ile görür, bilir. Sesini uzaklardan işittirir. Mürşidinden izin almak kaydıyla irşadı sahihtir. Bunların kıyafetinde şeytan başkasının rüyasına giremez. Seyri Allah'tan (Seyr-i anillâh) 'dır. Alemi şu görünen maddi alem, mahalli Hafâ'dır.
Nefs-i Kâmile: Seçkin, saf, tertemiz nefstir. Allah'ın en seçkin dostları olan Gavs ve Kutupların makamıdır. Seyirleri Allah'ladır (Seyr-i billâh) . Alemleri; kesrette (çoklukta) vahdet, vahdette kesrettir. Mahalleri Ahfâ'dır. Önceki bütün nefislerin güzel vasıflarını üzerinde toplamışlardır. Her halleri ibadet ve zikirdir. Bir an Allah'tan gafil olmazlar. Onların muradı Allah'ın murad ettiği şeydir. Rızaları da öfkeleri de Mevlâ iledir. Allah için olan işleri yaparlar. Bunun için çevrenin ayıplaması ve çekiştirmesinden ürkmezler.
Cenab-ı Hak onlarla alemlere ikramda bulunur, belaları def eder. Saliklerin gönüllerinde onlar sayesinde haller zuhur eder. Allah'ın emirlerine riayet edenleri kendi öz çocuklarından çok severler. Ama herkese merhamet ve şefkatle bakarlar. İnsanların kusurlarına bakmazlar. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar.
Pak ve tertemiz yüzleri huzur ve aydınlık saçar. Onları görenler Allah'a yönelirler. Mübarek yüzlerine edeple bakmak bile ibadettir. İnce ve lâtif sözleri katıksız hikmet bilgisidir. Gayet ince, zarif, yumuşak ve alçak gönüllülükle telkinde bulunurlar. Sıradan bir nazarları dahi dünya ve içindekilerden üstündür.
Bu dünyada onların kapısında bulunmaktan daha büyük devlet ne olabilir? Onlar olmadan bunca sarp yollar nasıl aşılır?
Beden ve ruhtan oluşan insan, sadece dünyevî varlıklar olan hayvanlar ile sadece uhrevî ve nuranî varlıklar olan melekler arasında yer alır. Her iki tarafın özelliklerini de barındırmış ve varlık sahnesine yaradılmışların en üstünü olarak çıkarılmıştır.
İmanı, güzel ahlâkı ve salih amelleri ile meleklerin kendisine secde edebileceği, imrenilecek bir makama yükselen insanoğlu, heva -hevesi ve şehvetiyle hareket ettiğinde de hayvanlardan daha aşağı bir konuma düşme durumuyla yüz yüzedir.
Fahri Alem s.a.v. Efendimiz insanoğlunun bu özelliğine işaret ederek şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak, hem şeytanın hem de meleğin insanoğlu üzerinde yönlendirici etkisi vardır. Şeytanın etkisi kötülüğe sevketmeye ve hakkı yalanlamaya, meleğin etkisi ise hayra ve hakkı tasdike yöneliktir.”
Hakiki insan olmak, insanlığı bulmak isteyen kişi, bu etkileri tanımak, gönlünde kurduğu denetim ile kendisini belli yönlere sevketmek isteyen bu unsurları bilmek, birbirinden ayırdetmek zorundadır. Kendisini yükselten işlerin peşinden gitmek, alçaltan duygularını ise susturmak ancak böyle mümkün olacaktır.
“Gönlün hayra meyli” diye ifade edilen niyet, kalbin yönelişini ve havatırın etkisini tayin bakımından oldukça önemli bir husustur. Birbirine zıt temayüller ve karşıt unsurların baskısı altında bulunan insanoğlu, bunlardan hangisi kuvvetli ise onun hakimiyeti altında girerek o istikamette davranış sergiler.
İnsan için sürekli olarak biri akıldan, diğeri heva ve hevesden kaynaklanan iki yönlendirici etkiden aklın davetine uyan iman ve tevhide erer; heva ve hevesin çağrısına uyan da sapıklık ve dalâlete düşer. “Ruhu akıl, nefsi ise arzular yönlendirir.” sözüyle buna işaret edilmiştir.
Buna göre nefs ile ruh veya melek ile şeytan insanların kalplerini hedef alarak onu ele geçirmenin amansız bir savaşı içindedir. İmtihan için yaradılmış olan insanoğlunun sırrı işte bu noktada toplanmaktadır.
Ruh ile nefsin kesişme noktasında yer alan kalp, kendisine hayat veren bu iki unsurdan galip gelenin mahiyetine bürünür.
Savaşın galibi nefs olunca, hakimiyet de nefse geçer ve kalp nefs ile örtülür. Eğer bu kavgada nefs değil de ruh üstünlük sağlarsa, bu sefer kalp onun mahiyetine dönüşür. Bu durumda kalp, içine yayılacak olan nurla nefsi de değiştirecek ve işte o zaman kalp asıl hüviyetiyle kendini gösterecektir. Kalbin sürekli ilâhi alemlere yönlenip oraya doğru yükselme çabası, hem dinî duygunun ta kendisi, hem de tasavvufun gayesidir.
Tasavvuf, insanı Allah aşkıyla kendini aşmaya ve melekî hasletlerle donanmaya çağırır. Aslında varlığımızın şahsiyet kazanması, bizi güzel ahlâka götüren bu yükselme ve yücelme mücadelesinde gizlidir. Bu terakkide başarı, öncelikle kalbin nefsanî etkilerden boşaltılmasına, ardından bu boşluğun iyilikler ve güzelliklerle doldurulmasına bağlıdır. Bu iki önemli ameliyeden ilkine ‘nefsin tezkiyesi' yani “fenâ”, diğerine ‘kalbin tecliyesi ' veya “bekâ” adı verilmiştir.
Müberra dinimiz İslâm'ın ayrdedici vasıflarından biri de, insanı olduğu gibi, yani gerçek kimliği ile kabul etmesidir. Beşer tabiatında bulunmayan şeyleri ona sun'i bir şekilde yüklememesidir. İslâm dini bu anlayışla insanoğlunu terbiye etmeyi amaçlamış, onu fıtrî yapısıyla yücelikler arasında bocalatmamıştır. Bu gayenin gerçekleşebilmesi için de insanın kendi nefsini tanımasını ana ilke olarak benimsemiştir.
Mana itibariyle nefs iki şeye delalet eder. Birincisi, nefs insanın hakikati ve kendisi demektir. Diğeri de insandaki şehvet ve gazap kuvvetini ifade eden nefstir. Tasavvuf erbabı nefs terimini genellikle bu ikinci manada kullanır. Kendisiyle mücahede edilmesi istenen, tezkiye ve terbiye edilmesi gereken nefs, budur.
Bu hale göre, insanın sıfatı mahiyetindeki nefsin terbiye edilerek faydalı ve olumlu bir hale kavuşturulması gerekmektedir. Nefs mücahedesinden anlaşılan da budur. Yani insanda bulunan gazap kuvveti, şehvet kuvveti, akıl kuvveti gibi temel güçleri ifrat ve tefritten korumak, mutedil bir yapıda tutmaktır. Yoksa bu güçlerin inkârı veya ihmali söz konusu olamaz.
İnsanın asıl benliği (ruh) ile Rabbi arasına giren nefs, bir cihetiyle terbiye ve tezkiye edilerek şeref kazanırken, diğer cihetiyle de hayatın kaynağı ve dinamik güç niteliğindedir. Eğer bu nefsî güçler tefrit haline düşerse hayat durur. Uyumsuzluk ve dengesizlikler başlar. Oysa Yüce Rabbimiz kullarını bu güçlerle hem imtihan etmekte, hem de hayata bağlamaktadır.
İnsanın sıfatı mahiyetindeki nefsin birçok mertebesi vardır. Bunlar, Nefs -i Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiyye, Mardiyye, Safiyye veya Kâmile mertebeleridir. Nefsin bu yedi makamı onun terbiye edilişi esnasında kazandığı sıfatlardır.
Fahr -i Cihan s.a.v. bir hadisi-i şerifinde “Nefsini bilen Rabbi'ni bilir” buyurarak, kişinin Rabbi'ne hakiki kul olabilmesinin yolunun, nefsini tanımasından geçeceğini ifade etmiştir.
Her nefs terbiye edilerek salih bir karakter kazanabilir. Hadis-i şerifte beyan edildiği üzere, “Her insan bir fıtrat üzere doğar. Sonra annesi babası onu yahudileştirir, hıristiyanlaştırır, mecusileştirir.” (Müslim) . Bu mukaddes haberin işaretinden de anlaşılıyor ki, insanlar çevrelerinin etkisiyle hayır ve şer istikametlerinde yönlendirilebilir. Bu itibarla nefs terbiyesinin lüzumu ve önemi açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
Rabbanî alimlerin tariflerinde nefs: “Kula ait illetli vasıfların kaynağı, kötülüklerin menbaı ve içten vuran özelliği ile ruhun asıl alemine yükselmesine mani olan tabii kuvvet” şeklinde tanımlanmıştır. “Muhakkak ki nefis sürekli kötülüğü emredicidir.” (Yusuf, 12) ayet-i celilesi, onun bu vasfının en güzel ifadesidir.
İşte nefsin tezkiye ve terbiyesi, onun temizlenmesi gereken tarafının kalbe yaptığı bu menfi etkiyi ortadan kaldırma gayret ve mücadelesidir.
Ruhu cennetten ana rahmine, oradan bedene bürünmüş olarak dünyaya indirilen insanoğlu, bu aslî cevheriyle Rabbi'ni tanıyan ve O'na “Evet, sen bizim Rabbimizsin” cevabını verebilecek letafet ve özelliğe sahiptir.
Tezkiyeden maksat, onu insan olmanın getirdiği bu tesirlerden, alışkanlıklardan, önyargılardan arındırmak ve Rabbimiz'in murad ettiği kâmil insan nitelikleriyle donatabilmektir. Diğer bir tabirle fıtrat denilen aslî özelliğe kavuşturabilmektir.
Tezkiye işleminde nefsin isteklerinin öldürülmesinin değil, dizginlenmesinin önemli olduğu unutulmamalıdır. Akılsız ruh nasıl eksik ise, hevasız nefs de öylece eksiktir. Bunlar meşru zeminlerde tatmin edilmeli veya daha ulvi değerlere yönlendirilerek yüceltilmelidir. Böylece herşeyin yerli yerine oturduğu bir itidal çizgisine getirilmelidir. Bunun aksi durumunda yani bastırıldığında, nefs zorlayıcı olur. Bir başka zeminde hemen ortaya çıkacak sorunlar sebep olur.
Şahsiyet kazanmada erişilmesi gereken hedef, şehvet, öfke ve akıl gibi nefse ait kuvvetlerin, sınırlarını aşmadan adalet ölçülerinde tutulmasıdır.
Şu da unutulmamalıdır ki, nefsin tezkiyesi kişinin kendi başına kolay kolay üstesinden gelemeyeceği kadar zordur. Rabbani alimlerin ve Allah dostlarının manevi yardımlarına ihtiyaç vardır. Her eğitimin bir mektebi olduğu gibi, nefs tezkiyesinin mektebi de onların kapısıdır.
Rabbimiz bizleri nefsini bilen salih kullarından eylesin.
Cerir'in rivayet ettiğine göre Leys der ki:
' Adamın bir Hz. İsa'ya arkadaş olur, ona 'Senin yanında sana yoldaş olabilirmiyim' diye teklif eder. Teklifinin kabul edilmesi üzerine yola koyulurlar, bir nehrin kenarına varınca yemek molası için otururlar, yanlarında üç çörek vardır. İkisini yerler, birisi kalır, bu arada Hz. İsa nehre varıp su içmek üzere kalkar, su içip dönünce üçüncü çöreği bulamaz. Adama 'Çöreği kim aldı' diye sorar, adam bilmiyorum diye cevap verir.
Yemekten sonra arkadaşı ile birlikte yola koyulur. Yolda iki yavrulu bir geyik görürler. Hz. İsa yavrulardan birini çağırır, yavru Hz.İsa'nın daveti üzerine yanına gelince onu keser, etinin bir kısmını kızartarak yerler.
Yemekten sonra Hz. İsâ geyik yavrusunun kalıntılarına ' Allah'ın izni ile canlanıp kalk' der, yavru da derhal canlanıp kalkarak oradan uzaklaşıverir.
Bu olay üzerine Hz. İsâ yoldaşına 'Sana az önceki mucizeyi gösteren Allah için soruyorum, çöreği kim aldı? ' der. Adam yine 'Bilmiyorum' diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir nehrin yanına varırlar, Hz. İsâ adamın elinden tutarak su üstünde yürürler, karşıya geçerler. Nehri aşınca Hz. İsâ 'Az önceki mucizeyi sana gösteren Allah hakkı için sana soruyorum, üçüncü çöreği kim aldı? ' diye sorar, adam yine 'bilmiyorum' diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir çöle varırlar ve otururlar. Hz. İsâ bir yere kum ve yoprak yığar, meydana gelen yığına Allah'ın izni ile 'altın ol' der,yığın da altın olur. Hz. İsâ yığını üçe bölerek adama ' üçte biri benim, üçte biri senin, öbür üçte biri de çöreği alanın ' deyince adam 'çöreği alan bendim' diye gerçeği itiraf eder.
Bunun üzerine Hz. İsâ 'Altının hepsi senin olsun' diyerek ondan ayrılır.
Adam altının başında dururken çölde yanına iki yolcu gelir. Gelenler kendisini öldürüp altını almak isterler, adam 'Onu aramızda üçe bölüşürüz, şimdi önce biriniz şehre varıp yiyecek bir şey alsın' diye teklif eder. Adamın teklifi kabul edilerek gelenlerden biri şehre gönderilir.
Şehre giden adam yolda giderken 'Niye altını onlar ile bölüşeyim, alacağım yiyeceğe zehir katar, onları öldürürüm, böylece altının hepsi bana kalır' diye düşünür ve dediği gibi yapmak üzere şehirden aldığı yiyeceğe zehir katarak döner.
Altının Yanında kalanlar da 'Niye ona altının üçte birini verelim, dönünce onu öldürür ve altını ikimiz paylaşırız' diye konuşurlar. Adam dönünce onu öldürürler, fakat yiyeceği yeyince de kendileri ölür, böylece altın çöl ortasında ve her üçünün ölüsünün yanıbaşında sahipsiz kalır.
Daha sonra Hz. İsâ'nın yolu olay yerine yeniden uğrar, durumu görünce yanındakilere 'İşte dünya budur,ondan sakının' der.
''Ögrencilerinden biri Mevlana'ya sormus.
-Efendim, bu 4 kapi mes'elesini ben pek anlayamiyorum. Bana
anlayabilecegim bir lisanla anlatir misiniz? ... 'Simdi bak, karsi medresede dersini çalisan dört kisi var. Hepsi rahlelerine egilmis...
Sen git bunlarin hepsinin ensesine bir samar at, sonra gel
sana anlatayim.'
Adam gitmis birincinin ensesine bir tokat asketmis. Tokadi yiyen
derhal ayaga kalkip arkasini dönmüs ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlâna'nin
ögrencisini yere yikmis. Ögrenci dayagi yemis, geri dönecek ama
hocasina itaat var.Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat asketmis. O da derhal ayaga
kalkip elini kaldirmis. Tam tokadi vuracakken vazgeçip yerine oturmus.
Ögrenci devam etmis üçüncüye de bir tokat atmis. Üçüncü söyle bir
kafasini çevirip baktiktan sonra çalismasina devam etmis.
Dördüncü, tokadi yemesine ragmen hiç orali bile olmadan çalismasina
devam etmis.Ögrenci Mevlâna'ya dönmüs, olanlari anlatmis.
Mevlâna;
'Iste sana istedigin örnekler;
Birinci; seriat kapisini geçememis biri idi. Seriatta kisasa kisas
oldugu için tokadi yeyince kalkti. Aynisini sana iâde etti.
Ikinci; tarîkat kapisindadir. Tokadi yeyince o da kalkti tam tokadi
iade edecekti ki, tarikat ögretisinde verdigi söz aklina geldi. 'Sana
kötülük yapana bile iyilik yap'. Onun için döndü, yerine oturdu.
Üçüncü; mârifet kapisina kadar gelmistir. Iyinin ve kötünün tek
Yaradan'dan geldigini bilir, inanir. Yaradan bu kötülüge hangi iblisi
âlet etti diye merakindan söyle bir dönüp bakti.
Dördüncü; hakikat kapisini da geçmistir. Iyinin ve kötünün tek sahibi
oldugunu bilir. Onun için dönüp bakmadi bile.
Beyazıd Bestami Hz.leri anlatıyor:
'Benim zamanımda binlerce veli vardı.Hepsi de ibadet, riyazet, keşif ve keramet sahibi.Fakat asrın kutupluğu, bir demircinin, basit ve ümmî bir demircinin üzerindeydi.Ben bu işin sır ve hikmetine karşı hayretler içindeydim.Çoluk çocuğunun nafakası için geceli gündüzlü örs başından ayrılmayan demirciyi göreyim dedim bir gün..Dükkanına gittim.Selam verdim.
Beni görünce de çocuklar gibi sevindi..Ellerime sarıldı, uzun uzun öptü.Ve benden dua rica etti.Henüz keşif alemine girmemiş olduğu için makamından habersizdi.Benden dua isteyene dedim ki:'Ben senin ayaklarından öpeyim de sen bana dua et.' Dedi:'Benim sana dua etmemle içimdeki dert hafiflemez ki! ' Sordum:'Derdin ne, söyle,bir çare arayalım? ' Cevap verdi:'Acaba kıyamet gününde bunca insanın hali ne olur? Bunu düşünmekten, buna yanmaktan başka derdim yok! ' Demirci bunu söyledi ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Beni de ağlattı. O vakit içimde bir nida duydum:
'Bunlar nefsim nefsim diyen hodbinlerden değildir; bunlar, ümmetim ümmetim diyenlerdendir...'
Hemen içimdeki hayret silindi.Kutupluk makamının bu demirciye niçin verildiğini sezer gibi oldum. Anladım ki, böyleleri, Ezeller ve Ebedler Peygamberinin kalbine doğrudurlar; ve Onun hakikatine mazhardırlar. Demirciye sordum: 'İnsanların azap çekmesinden sana ne? ..'
Cevap verdi: 'Bana mı ne? Benim fıtratımın mayası, şefkat suyuyla yoğrulmuştur. Cehennem ehlinin bütün azabını bana yükleseler de onları bağışlasalar ben saadete ererim ve derdimden kurtulurum! ..'
Demircinin dükkanında saatlerce oturdum. Sohbet ettik. O, namazda okunmak için farz miktarından fazla sure ve ayet bilmiyordu. Onları öğrettim. Ve ben, evet, ben kırk yıldır elde edemediğim manevi derecelere yükseldim. İçim Allah'ın feyziyle doldu. O vakit büsbütün anladım ki, kutupluk sırrı başka bir mana...Faziletle, ilimle, ibadetle elde edilen iş değil...Sadece Alah vergisi...'
1) BESMELE
Resulullah a.s buyurdudular:
-Besmelesiz baslayan her is,hiçbir netice vermez.
-Herhangi bir müskül ve güçlüge rastlarsan Allah’in ismini an,Besmele çek:’’Bismillahirrahmanirrahim ve lahavle vela kuvvete illa billahil aliyyilazim’’cümlesini tekrarla.Allah seni her musibetten ve beladan kurtarir.
2) HAMD VE SÜKÜR
Resulullah a.s buyurdular:
-‘’Elhamdü lillah=Allah’a hamdolsun’’ demek en büyük tesekkürdür.Bunu söylemeyen sükretmemis olur.
3) SALEVATI SERIFE
Resulullah a.s buyurdular:
-Isteklerinin olmasini isteyen bana çokça salat ve selam göndersin.(Zorluklarin basarilmasi,rizkin bollugu ve istege ulasmak için en iyi vesile salat ve selamdir.)
4) IMAN-IBADET
Resulullah a.s buyurdular:
-Allah ibadetsiz imani,imansiz ibadeti ve isi kabul etmez.
5) TEHECCÜT NAMAZI
Resulullah a.s buyurdular:
-Bir kimse gece Teheccüt namazina niyet ederek yatsa da gece kalkamasa,niyetinin dogrulugu ve saglamligi degerinde sevap alir,uyudugu uyku da ona Allah’in bir sadakasi olur.
6) IHLAS
Resulullah a.s buyurdular:
-Ibadetini Allah’i görür gibi terbiye ve saygi ile yap.Sen onu görmüyorsun ama….Muhakkak ki O seni görmektedir.
-Gösteris maksadi ile yapilmadigi için gizli bir ibadetin açik yapilandan yetmis kat fazla sevabi vardir.
7) NAMAZ
Resulullah a.s buyurdular:
-Namaz; küfür ile insanlik arasinda bir perdedir.Onu terk edenler küfre yaklasmis olurlar.
-Iman sahibi ile imansiz arasinda bir fark vardir ki,o da namazdir.Namazini terk eden bir iman sahibi digerinden farksiz olur.
8) EVVABIN NAMAZI
Resulullah a.s buyurdular:
-Aksam namazini bitirip biraz konustuktan sonra alti rekat sünnet kilmaya devam edenlerin elli yillik küçük günahlari affolur
9) NAFILE ORUÇ
Resulullah a.s buyurdular:
-Recebin ilk gününde tutulan oruç üç yillik,ikinci gününde iki yillik,üçüncü gününde bir senelik küçük günahlar için kefaret olur.Diger günlerde tutulan oruç ise her gün için bir aylik küçük günahlarin affina vesile olur.
10) ZEKAT
Resulullah a.s buyurdular:
-Zekat vererek malinizi muhafaza,fakirlere sadaka vererek hastanizi tedavi; dua ve niyaz ile de bela ve musibetleri defetmis olursunuz.
-Bir maldan zekatin çikarilmasi o serveti azaltmaz.Bilakis onun bereketini çogaltmis olur.
-Zekat vermeyenlerin kildigi namaz kabul olmaz.
-Zekat vermeyenlerin imanini ve namazini Allah kabule layik görmez
11) SAHABE-I KIRAM
Resulullah a.s buyurdular:
-Peygamberden sonra bütün insanlarin en makbulü Ebubekir’dir.
-Ali,Fatma,Hasan ve Hüseyin benim ehlibeytimdir.Ebubekir ve Ömer ise,Allah’in ehlidir.Allah’in yakini olanlar,bana yakin olanlardan daha evvel gelir.
-Ali’den bahsetmek,onu anmak bir ibadettir.
-Ayse cennette de refikamdir.(esimdir)
-Eshabimdan birine küfür edene Allah lanet etsin
12) ILIM
Resulullah a.s buyurdular:
-Ilim ve din meselelerinin müzakeresi için toplanan bir mecliste hazir bulunmak bir sene müddetle ibadet etmekten daha sevapli ve hayirlidir.
-Bir alimin yüzüne bakmak ibadet makamina geçer.
-Dine hizmet maksadi ile ilim tahsil eyleyenler Allah’in indinde harp eden mücahitlerden daha ileridirler.
-Islam’in ve dinin rükünlerini ve sartlarini,Allah’in yap ve yapma dediklerini sorup ögrenmek her Müslüman’a farzdir.
-Allah için ilmi ve bilgiyi isteyenler,yiyecekleri ve riziklarini hiç ummadiklari yerden bulurlar.Bunu tekeffül eden Allah’tir.
13) KUR’AN OKUMAK
Resulullah a.s buyurdular:
-Sizden birisi Allah ile konusmak ve Ona yakin olmayi seviyorsa,tam bir kalp sükuneti içinde Kur’an okusun.
-Ümmetimin en makbul ibadeti bakarak Kur’an okumaktir.
14) IHLAS SURESI
Resulullah a.s buyurdular:
-Bin kere ‘’Ihlas’’ okuyan bir iman sahibi kendine cehennem atesinden kurtarmis olur.
15) YASIN-I SERIF
Resulullah a.s buyurdular:
-Her gece ‘’Yasin’’ okumaya devam eden bir kimse sehit olarak ölür.
-Bir kimse ana ve babasinin yahut onlardan bir tanesinin Cuma günü kabrini ziyaret edip ‘’Yasin’’ okusa günahlari affolunur.
16) ’’IZA VAKAA’’ SURESINI OKUMAK
Resulullah a.s buyurdular:
-Her gece ‘’Iza vekaa’’ suresini okuyan bir kimse fakir düsmez.
17) YATAGA YATARKEN
Resulullah a.s buyurdular:
-Yataga yatarken önce ‘’1 Fatiha’’ sonra ‘’3Ihlas’’ suresini okuyan bir kimse uykusunda ölümden baska her musibetten korunmus olur.
18) LA HAVLE^
Resulullah a.s buyurdular:
-‘’La havle vela kuvvete illa billahi devaün min tis’atin ve tis’ine daaen eyserüha elhemmü.’’
Bu zikre devam etmek doksan dokuz illetin devasi olur ki,bunlarin içinde en hafifi olanlar hüzün,keder,elem ve sikintisidir.
19) ZIKIR
Resulullah a.s buyurdular:
-Kiyamet gününde Allah’in indinde en makbul ve muteber olan kul; dünyada Allah’i çok zikredendir.
-Allah’in zikri için toplanan cemaat Cenabi Hak tarafindan af ve gufran müjdelenmedikçe dagilmamistir.
Resulullah a.s buyurdular:
-Hayruzzikri,Elhafiyyü.Hayrurrizki ma yekfii.
-Zikrin en hayirlisi gizli zikirdir.Rizkin en hayirlisi da kafi olanidir.(Menavi)
20) NEFSLE MÜCADELE
Resulullah a.s buyurdular:
-Hakiki mücahit; kendi nefsi ile mücadele ve harp eyleyen kimsedir.
21) EVLIYA
Resulullah a.s buyurdular:
-Her devirde benim ümmetimin eskileri vardir ki onlara ebdal ve sidiklar denir.Onlar hakkinda Allah’in inayet ve rahmeti o kadar büyüktür ki,sizler de o sayede yer ve içersiniz ve üzerinizde dolasan her türlü bela ve musibet de yine onlarin sayesinde defedilir.
22) NASIHAT-TEBLIG
Resulullah a.s buyurdular:
-Iyi hareketleri ve iyilikler yapmayi emredenler onu yapmislar ve iyiliklerde bulunmuslar gibi sevap kazanirlar.
-Hayirli islere ön ayak olan kimse o hayri kendi islemis gibi sevap kazanir.
-Allah bir kimseyi senin maddi ve manevi gayretin vasitasiyla hidayete eristirirse,bu senin için üzerine günes dogup batan her seyden hayirlidir.
23) GENÇLER
Resulullah a.s buyurdular:
-Allah,genç tövbekarlari sever.
-Gençliginde ibadet edenlerin; ihtiyarliginda ibadete baslayanlar üzerindeki üstünlügü; halka nazaran peygamberlerin üstünlügü derecesindedir.
-Allah; genç yaslarinda ibadet edenleri meleklerine göstererek sevincini ilan eyler.
-Cenab-i Hakk’in indinde tövbekar gençlerden sevgili bir sey yoktur.
24) HADIS
Resulullah a.s buyurdular:
-Ümmetimden kirk hadisimi tasiyan veya ezber eden kimseyi kiyamet gününde Cenab-i Hak alimler ve Salihler arasinda toplayacaktir.
25) ZORLUKTA OKUNACAK DUA
Resulullah a.s buyurdular:
-Büyük bir zorluga düstügünüz zaman ‘’Hasbünallahü ve ni’mel,vekil ‘’zikrine devam ediniz.
26) BABANIN DUASI
Resulullah a.s buyurdular:
-Bir babanin oglu için ettigi dua; bir peygamberin ümmeti için ettigi dua kadar makbuldür.
27) HATIM DUASI
Resulullah a.s buyurdular:
-Kur’an bastan sona kadar okunup bitirildigi (hatim edildigi) zaman derhal yapilan dua kabul olur.
28) IYILIK VE IHSAN
Resulullah a.s buyurdular:
-Ver ve doyur! Malin eksilecek diye korkma.Allah’in lütfu ile eksilmez bilakis artar.
-Sadaka veriniz.Zira sizi cehennem atesinden o kurtarir.
29) MÜSAFIRE IHSAN
Resulullah a.s buyurdular:
-Misafir rizki ile beraber gelir ve ev sahibinin günahlarini afva vesile olarak gider.
30) CÖMERTLIK
Resulullah a.s buyurdular:
-Cennet cömertlerin evidirt.
-Halkin muhabbetini kazanmak isteyen bir kimse,malini bol bol ihsan etsin.
31) DILENCILIK
Resulullah a.s buyurdular:
-Allah; rahatsiz edici,aç gözlü dilencilere düsmadir.
-Dilenciler; dilenciligin ne kadar hakir ve zelil oldugunu bilselerdi dünyada hiçbir dilenci kalmazdi.
-Fakir olmadigi halde dilenen kimsenin aldigi ve yedigi sey atestir.
-Üç günlük kuvvete malik olan kimsenin halktan dilendigi ve aldigi helal olmaz.
32) CIMRILIK
Resulullah a.s buyurdular:
-Cimrilerin azap görmeden cennete giremeyeceklerine Allah yemin etmistir.
-Para ve bolluk hususunda sizden fakir olanlara bakiniz.Daha zengin olanlara bakmayiniz,ki içinde bulundugunuz vaziyet size küçük ve az görünmesin.
33) ANA BABA HAKKI
Resulullah a.s buyurdular:
-Cennet; analarin ayaklari altindadir.
-Allah’in hosnutlugu ve rizasi ana ve babanin rizalarinda; gazabi ise yine onlarin gazaplarindadir.
-Bir kimse ana ve babasini üzecek bir is yaparsa bir büyük günah islemis olur.
-Ana ve babasina ve Allah’ina itaat eden cenneti aldadir.
-Ana ve babasina sevgi ile bakmak ibadet makamindadir.
-Ana ve babasina hizmet ve itaat edenin ömrünü Cenab-i Hak uzun ve mesut eyler.
-Ana ve babasina hem vücutça,hem de sözle iyilikte ve ihsanda bulunan,Allah için harbe gidenlerin edindigi ecri kazanir.
-Ana ve babaya karsi ihsanda bulunmak ömrü uzatir,rizki arttirir.Onlarin hayir ve dualari her kazayi red ve tard eder.
34) IYI ARKADAS
Resulullah a.s buyurdular:
-Arkadaslarinizin en hayirlisi kendi görünüsü ile size, Allah’i hatirlattirandir.Sözleri sizin ibadetinizi ve islerinizi çogaltir.Is ve hareketleri de ahiret gününü akliniza getirir.
35) SEYAHAT
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Seyahat ediniz.Sagliginizi arttirir.
-Iyi ahlak sahibi ve zengin olanlarla seyahate çikiniz.
36) DARGINLIK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir Müslüman ‘in, diger bir Müslüman ile konusmayi terk etmesi(darginligi) kanini dökmek gibidir.
37) BÜYÜKLERE HÜRMET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Büyüklerinize hürmet için ayaga kalkiniz.
-Yasi ilerlemis iman sahibi bir ihtiyara ikramda ve saygida bulunmak Allah’i tazim etmektir.
38) ISIM
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir kimsenin üç oglu olur da,birisine olsun Muhammed ismini vermezse cahillik etmis olur.
39) KOMSULUK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Komsusu aç ve kendisi tok bulunan bir merhametsiz; tam bir iman sahibi degildir.
40) CÖMERTLIK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Sizin en iyiniz yemek yediren kimsedir.
-Cömertin yemegi sifa,cimrinin yemegi ise hastalik getirir.
41) GEÇIM
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Aklin basi halk ile iyi geçinmektir.
42) GIZLI IBADET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Gizli olan ibadetler açik olandan ileridir.Fakat halk görsün de onlar da yapsin niyeti ile olan asikar ibadetler daha ileridir.
43) MÜ’MININ ARTIGI
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir iman sahibinin yiyip içtiginden artanini yemek sifadir.
44) YUMUSAK HUY
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Müminin yumusak huyu o kadar fazladir ki,ilk bakista ahmak zannedilir.
45) SÜNNETIM
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Benim yaptiklarimi (sünnetlerimi) yapmayan benden degildir.
46) AZ KONUSAN
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Lüzumsuz isleri ve sözleri birakmak insandaki Islamlik duygusunun güzelligine alamettir.
47) GÖNÜL TOKLUGU
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Allah’in yaptigi taksime ve verdigine kanaat gösterip razi olmak gönül tokluguna sahip olmaktir.
48) MERHAMET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Acimayanlara acinmaz.
49) SABIR
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Sabir,Cennet hazinelerinden bir hazinedir.
-Hastalik zamaninda sabretmek ve Allah’in inayetini beklemek bir ibadettir.
50) ISTIHARE,ISTISARE,IKTISAT
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Islerine baslarken istihare edenler perisan olmaz.Danisip fikir alanlar pisman olmazlar.Bir evin geçiminde fazla ve fuzuli sarfetmeyip idareli davrananlar da yokluga ve sefalete düsmezler.
51) EMANETE RIAYET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Sana emanet birakilan her seyi sahibine iade et.Sana fenalik eden kimseye de fenalik etme.
52) YALAN,IFTIRA
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Allah’in en çok sevdigi is; yalandan,iftiradan,küfürden,günahlardan korunmaktir.
53) DILINI KORUMAK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Adem oglunun basina gelen günahlarin en çogu dilindendir.
54) LÜZUMSUZ KONUSMAK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bos sözlerden sükut edip susmak ibadetlerin en iyisidir.
-Söz söylemeye bir lüzum yoksa susmak alimlere ziynet verir ve cahillerinde ayiplarini örter.
-Susmak iyi ahlakin birinci vasfidir.
-Bos sözler söylemeyip susan insan her iki dünyanin gailelerinden kurtuldu demektir.
-Kendi iyiligini arzu edenler dillerini tutsunlar.
55) AFFETMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Musa (a.s) Allah’a (c.c) sormus:’’Ya Rabbi,senin indinde sana ibadet edenlerin en iyisi ve degerlisi kimdir? Allah da buna su cevabi vermistir:’’Kendisine fenalik edene cezasini vermek imkanini ve iktidarini buldugu halde onu affeden kimsedir.
56) ÖFKE
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Sirke bali bozdugu gibi hiddet de imani bozar.
57) KENDINI KÜÇÜK GÖRMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir kimse Allah korkusu ile kendisini küçük görür ve öyle gösterirse Allah onu büyültür ve yükseltir.
-Kendini küçük görmeyen dindar olamaz.
58) DAVETE ICABET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Dügün gibi hayirli bir toplantiya davet edilince gidiniz.Rüsvet olmamak üzere verilen bir hediyeyi de reddetmeyiniz.Hak ve ruhsatiniz olmadikça kimseyi dövmeyiniz.
59) VAKTINDE NAMAZ
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Allah ‘in birinci sevdigi is; vakti gelir gelmez kilinan namazdir.Ikincisi,ana ve babanin emirlerine itaat ile onlara karsi ihsanda bulunmaktir.Üçüncüsü de Allah rizasi için ve bir karsilik beklemeden harbe gitmektir.
60) AGLAMAK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Aglamak gözden ve kalpten olursa Allah’tan; dilden olursa seytandir.Seytan sesinden çekininiz.
61) SIKINTININ SEBEBI
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Allah’a kulluk vazifelerini yapmayan,bunda kusur edenleri Allah da gam ve kedere düsürür.
62) IBADETTE IHLAS
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Allah’a daima karsinda görüyormussun gibi titreyerek ve tam bir huzur içinde ibadet et.Çünkü sen her ne kadar onu görmüyorsan da muhakkak o seni görüyor.
63) IBADET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Benim sefaatime bel baglama:ibadet et.
64) TÖVBE
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Günahindan dolayi tövbe eden kimse günah islememis gibi olur.Fakat bir taraftan tövbe eder,diger taraftan günah islemekte devam ederse,Allah’la alay etmis olur.
-Bir kimse bütün varligi ve kalbi ile ‘’Estagfirullah’’ kelimsini tekrar tekrar zikre devam ederse; ALLAH; o kimsenin sikintisini defederek sikintisini feraha çevirir.Hiç ummadigi yerden kendisine rizik gönderir.
-Allah’a,günde yüz defa tövbe ve istigfar ediniz.
65) DÜNYAYI DÜSÜNMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir kimse uykudan kalkar kalkmaz en evvel dünyayi düsünürse,Allah onun islerini bozar ve rahatini kaçirir.
-Dünyaya,esyaya ve süse muhabbet beslemeyiniz.
66) ÖLÜRKEN YASIN
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Ölüm emareleri gürünen hastanin üzerine (Yasin) okuyunuz.
67) BORÇ
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Borçlu olarak ölenlerin elleri mezarlarinda basli bulunur.Borcunu ödemedikçe onlari baska bir sey açmaz.
-Sizin en hayirliniz alacaklisini incitmeden borcunu ödeyendir.
68) DÖVMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Hakki olmadigi halde adam dövenler ve baskasinin malini çalip çirpanlar yahut bunun için emir ve isaret verenler bizden degildir.
-Emrinde bulunan bir kimseyi haksiz yere döven kimse kiyamet gününde hapis edilerek ceza görür.
69) ALDATMAK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Dünya islerinde ve alis verisinde:yahut dine ait islerde olsun ümmetime hile yapan kimseye Allah lanet etsin.
70) YALAN
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Yalanla iman bir arada bulunmaz.
-Yalan,insanin yüzünü kara eder.Iki kisinin arasini bozmak kabir azabina mucip olur.
-Yalandan çekininiz,çünkü yalan ve iman bir arada bulunmaz.
-Bir defa yalan söyleyen üç kere mel’undur.
71) HARAM YEMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Haram yemekten çekininiz.Çünkü onun bir kismi zina yapmaktan da fenadir.
72) HASET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Haset etmekten çekininiz.Nasil ates odunu yakip bitiriyorsa haset de bir insani öyle mahfeder.
73) KENDINI BEGENMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Kendini begenmek; yetmis senelik ibadeti giderir.
74) ADAM ÖLDÜRMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir Müslümani öldürmek kafir olmak kadar günahtir.Ona sögüp saymak ise fenaliga mucip olur.Bir müminin de din kardesi ile üç günden ziyade kinli ve dargin bulunmasi caiz olmaz.
75) ZINA
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Gözlerin zinasi haram olan seye bakmaktir.
-‘’Sakin bir erkek,yaninda mahremi olmadikça yabanci bir kadinla yalniz kalmasin.’’(Buhari,Nikah 111)
‘’Resulullah a.s Hz Ali ‘ye (r.a) buyurdular ki;
‘’Ey Ali,bakisina bakis ekleme.Zira ilk bakis sanadir,ama ikinci bakis aleyhinedir.’’(Tirmizi,Edep 28)
-dilin zinasi söylenmemesi icap eden sözleri söylemektir.
-Bir kimse (helal diyerek) zina ederse imani gider.fakat pismanlikla tövbe ederse affolunur.
-Zina yapmak fakirlige sebep olur.
76) LUTILIK(HOMOSEKSÜELLIK)
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Benim ümmetimden Lut kavminin isini isleyenler olursa,öldükleri zaman onlarin cesetleri Allah tarafindan Lut kavmi arasina karistirilip kiyamet gününde de onlarla birlikte kalkarlar.
-Lut kavminin çirkin hareketlerini yapanlar mel’undurlar.
77) IÇKI
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Çogu sarhosluk veren seyin azi da haramdir.
-Sarap içenin,kalbinden iman nuru çikar.
-Bir kimsenin sarhosluk verici bir sey içerse,Allah onun kirk günlük namazini kabul etmez.
78) BIYIKLAR
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Dudaklari görününceye kadar biyiklarini alttan kisaltmayan bizden degildir.
-Biyiklarini kesmeyerek dudaklari üzerine örtecek kadar uzatan kimsenin duasini Cenabi Hak kabul etmez.
79) LÜZUMSUZ TOPLANTI
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Vakit geçirmekten baska bir ise yaramayan toplantilardan çekininiz.
80) KÖTÜ ARKADAS
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Günah isleyen asi ve günahkar arkadaslardan uzak olunuz.Yoksa sizin de onlardan oldugunuz anlasilir.
81) IKI YÜZLÜ
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Iki yüzlülerin ziyafetlerine ve davetlerine gitmeyiniz.
82) SOFU GÖRÜNMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Halka karsi alim ve dindar görünmek için sofu elbiseleri giyip gezmekten ve bundan hasil olacak söhretlerden uzak bulununuz.
83) SABAH UYKUSU
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Sabah namazi il günes dogmasi arasindaki zaman riziklarin dagtilmasi vaktidir.Bu sirada uyumak rizkin bir kismini kaybettirir.
84) SAKA
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Ben latife ve saka ederim.Fakat dogru sözden ayrilmam.
85) FAKIRLIK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Ihtiyaç içinde ve fakir olanlar; Allah’in kismetine ve verdigine itiraz ederek isyan ederlerse bu hal kafirlige kadar yakin olur.
86) KAFIRE BENZEMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Kendilerini kafirlere benzetenler bizden degildirler.
87) GÜL
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Benim kokumu almak isteyenler kirmizi gül koklasinlar.
88) ALIM
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Kendisinin alim oldugunu söyleyen cahildir.
89) CENNETE GIRMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir kimse muhakkak cennete gidecegini iddia ederse,cehenneme gider.
90) EVLENMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Evleniniz ve çogaliniz.Çünkü ben diger ümmetlere karsi sizin çoklugunuzla övünürüm.
-Nikahin hayirlisi kolaylikla olanidir.
-Allah; evlilerin ayrilmasini sevmez
91) KADININ CENNETE GIRMESI
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Kadin bes vakit namazini kilar,ramazan orucunu tutar ve vücudunu muhafaza ile kocasina itaat ederse azap duymadan cennete gider.
-Bir erkek karisindan hosnut oldugu halde ölürse,o kadin cennete gider.
92) IYI DOST
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Iyi dostlar edinmek insanin saadet ve selametindendir.
93) ZIYAFET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Birbirinize karsilikli yemek yediriniz.Ziyafet veriniz.Bu hal rizkin artmasini mucip olur.
94) DÜRÜST TÜCCAR
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Dogru taninan bir tüccar kiyamet gününde Allah’in arsinda atesten korunur.
-Korkak tüccar ticaretinden kazanamaz,cesur olan bol bol riziklanir.
95) SOL EL ILE YEMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Sol el ile yemek yemeyiniz.Bunu seytan yapar.
96) INSANLARIN ARASINDA BULMAK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Halkin arasini bul; velev yalan ile olsun buna çalis.
97) SELAM
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Halkin en cimri olani rastladigi din kardeslerine selam vermeyendir.
98) GÜNAH
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir kimse güle güle günah islerse,aglaya aglaya cehenneme gidecektir.
99) KAHKAHA
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Kahkaha ile gülmek seytandan,tebessüm etmek ise Allah’tandir.
100) TEDAVI
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir hastalik çikinca tedaviye devam edin.Çünkü Allah kullarina deva olmayan hastalik vermemistir.
Bİr izm miadını doldurunca meydana gelen boşluğu hemen telafi için kullanılan ve kullanım süresi çıktığından beri süresiz olacağa benzeyen bir ek...
Bu dünya izmlerden çektiğini hiçbirşeyeden çekmedi.
Rabıta, karanlıkta kalan bilginin mürşid tarafından aydınlığa kavuşturulması manasına gelir.
Dini çevrede ise, manevi terbiye için müridin mürşidine gönül bağı ile bağlanmasıdır.
Ölüm rabıtası, mürşid rabıtası şeklinde kısımlara ayrılır.
Kadınlardan 250 gram fazla et parçasına sahip olması dolayısı ile, birçok konuda belki erkeklere artı avantajlar kazandırmıştır.
Diğer taraftan erkekler bu fazlalık yüzünden et beyinli, et kafalı gibi sözlere muhatap olmuşlardır.
Tarihin gölge düşmüş yaprakları arasından Bediüzzaman Ebû’l İz İbni İsmail İbni Rezzaz El Cezeri bize bakarken, bunları söylemek hiç de kolay değil. Çünkü Artuklu Türklerinin Diyarbakır’da hüküm sürdüğü yıllarda Artukoğulları Sultanı Mahmut bin Mehmet bin Kara Aslan’ın sarayında 32 yıl mühendislik yapan Cezeri’nin buluşları, asırlar sonra hayat bulan birçok teknik aracın temelini oluşturdu.
Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemekle birlikte 1136-1206 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen Cezeri’nin su saatleri, su robotları, otomatik termos gibi birçok teknik ve mekanik buluşu yaşadığı dönemde de izleyenleri şaşırtırdı. Ama asıl ilginç olan Cezeri’nin bilgisayarın dayandığı sistemin ve sibernetik biliminin temellerini atan bilim adamı olmasıdır. Ebû’l İz El Cezeri, bilgisayarın babası olarak bilinen İngiliz matematikçi Charles Babbage’den 6 yüzyıl önce aynı sisteme dayalı makineler ve otomatik aletler yaptı ve bunları çalıştırdı; sibernetiğin kurucusu olarak bilinen nörolog Ross Ashby’den 800 yıl önce de sibernetik ve otomatik makinelerin kendi kendine çalışması konusunda bilimsel çalışmalar yaptı; bu bilimin temellerini attı.
Dünya bilim tarihi açısından bugünkü sibernetik ve robot biliminde çalışmalar yapan ilk bilim adamı olan Ebû’l İz El Cezeri, çalışmalarını Artukoğulları Sultanı için yazdığı Kitab’ül-Cami Beyn’el İlmi ve el-Ameli’en Nafi fi Sınaati’l Hiyel (Mekanik Hareketlerden Mühendislikte Faydalanmayı İçeren Kitap) adlı eserinde ortaya koydu. 50’den fazla cihazın kullanım esaslarını, yararlanma olanaklarını çizimlerle gösterdiği bu olağanüstü kitapta Cezeri, “Tatbikata çevrilmeyen her teknik ilmin, doğru ile yanlış arasında kalacağını” söyler. Bu kitabın orijinali günümüze kadar ulaşamadıysa da, bilinen 15 kopyasından 10’u Avrupa’nın farklı müzelerinde, 5 tanesi Topkapı ve Süleymaniye kütüphanelerinde yer almaktadır.
Kısaca Kitab-ül Hiyel adıyla bilinen eseri 6 bölümden oluşur. Birinci bölümde binkam (su saati) ile finkanların (kandilli su saati) saat-ı müsteviye ve saat-ı zamaniye olarak nasıl yapılacağı hakkında 10 şekil; ikinci bölümde çeşitli kap kacakların yapılışı hakkında 10 şekil, üçüncü bölümde hacamat ve abdestle ilgili ibrik ve tasların yapılması hakkında 10 şekil; dördüncü bölümde havuzlar ve fıskiyeler ile müzik otomatları hakkında 10 şekil; beşinci bölümde çok derin olmayan bir kuyudan veya akan bir nehirden suyu yükselten aletler hakkında 5 şekil; 6. bölümde birbirine benzemeyen muhtelif şekillerin yapılışı hakkında 5 şekil yer alır.
Teorik çalışmalardan çok pratik ve el yordamıyla ampirik çalışmalar yapan Cezeri’nin kullandığı bir başka yöntem de yapacağı cihazların önceden kağıttan maketlerini inşa edip geometri kurallarından yararlanmaktı. İlk hesap makinesinden asırlar önce aynı sistemle çalışan benzer bir mekanizmayı, geliştirdiği saatte kullanan Cezeri, sadece otomatik sistemler kurmakla kalmamış, otomatik olarak çalışan sistemler arasında denge kurmayı da başarmıştı. Cezeri, Jacquard’ın otomatik kontrollü makinelerin ilki sayılan otomatik dokuma tezgahından 600 yıl önce değişik haznelerdeki suyun seviyesine göre ne zaman su dökeceğine, ne zaman meyve ve içecek sunacağına karar veren otomatik hizmetçiyi geliştirdi. Bazı makinelerinde hidro mekanik etkilerle denge kurma ve harekette bulunma sistemine yönelen Cezeri, bazılarında ise şamandıra ve palangalar arasında dişli çarklar kullanarak karşılıklı etkileme sistemini kurmaya çalıştı. Kendiliğinden çalışan otomatik sistemlerden sonra su gücü ve basınç etkisinden yararlanarak kendi kendine denge kuran ve ayarlama yapan dengeyi oluşturması, Cezeri’nin otomasyon konusundaki en önemli katkısıdır.
Bugün sibernetiğin ve bilgisayarın ilk adımlarını attığı ve ilk robotu yapıp çalıştırdığı kabul edilen Ebû’l İz El Cezeri, Anadolu’da yaşadı.
necip fazıl kısakürek
31.01.2004 - 23:17Yazar olmasının yanında bir de tarihçi kişiliği vardır...
Kızıl Sultan lakabını Türk tarih kitaplarından kaldırılmasını sağlayan çalışmalar Üstada aittir.
Vatan haini ilan edilen Sultan Vahdettin'i de o gerçek kimliğine büründürmüştür..
Nur içinde yatsın...
pierre loti
30.01.2004 - 12:48Ömer Seyfettin'in hikayerlerine konu olan ve Osmanlı hayranlığı bizim batı hayranlığımızın tersi bir tarzdadır. Anlatımda ülke insanlarının batıya hayran olmasını algılayadığını ifade eder. Bir o kadar da komik düşünceleri vardır...
Yaşlı ninenin evindeki sanduları mezarlık, yağmur suyunun akıntılarını birikmesi için bırakılan leğenlerin içindeki suların Mekke ve Medine'den gelme kutsal sular olduğunu sanır. Ve arkadaşına Osmanlı'nın en gizli ve esrarlı mabetine ulaştığını söyler ve bunu bütün ömür boyunca sır olarak saklayacağını ifade eder.... Bu şekilde devam eden bir hikaye...
Bizim batı hayranlığını dış şekilde aramamızın bir örneği olarak düşnülebilir. O da Osmanlı'yı bir sanduka 'da veya duvarda asılı olan potre'de yahut bir nargile de sanır.... Bu onu cezbetmiştir.
Bizde de bu şekilde bir batılı hayranlığı mevcuttu uzun zaman...Hala bitmedi...
fahişe
29.01.2004 - 19:48Bazılarının işi hakikaten zor... (Allah yardımcıları olsun)
Bazıları ise tehlike....
nihilizm
29.01.2004 - 18:53Batı, serüveninde önce tanrıların varlığını kabul ettiği Tanrı'ya itaat etti..
Sonra trajedilerinde ve mitolojilerinde onları yarı insan haline getirdi... Erupides, Aishklos, Sophokles derken, insan tanrı'nın koyduğu kadere karşı gelmeye başladı Oidipus ile...
Zamanla bu başkaldırı Hristiyanlığın gelişine kadar devam etti. Hiristiyanlık geldi, tekrar eski düzene geri dönüldü. Bireyin ilahi kuralları kabullenmesi devam etti...
Fransız ihtilalinden önceki dönemlerde Dante ile başlayan akımla insan aklı ön plana almaya başladı. bu süreç devam etti ve aklı ön plana alan insan kendi hayat kurallarını koyup 'Sezar'ın hakkı Sezar'a ' deyip ilahi kuralları bir yana attı.. Sonra insanların önüne izm'le sürülmeye başladı...
Kapitalizme karşı başlayan ve adı günümüzde özgürlük olarak bilinen kavram kapitalizmi yıkamayınca değişim geçirip kapitalizm içinde bireylerin özgürlüğü adı altında serüvenini sürdürdü... Pragmatizm, kominizm derken insan nihilizm 'e de adım atar oldu. Biri bitince bir izm üretmek gerekli idi. Bundan sonra nereye gider bu süreç onu zaman gösterecek...
Yeni Dünya Düzeni dedikleri kavram en son sunulan yol mu?
dost
29.01.2004 - 18:24Ölüm ölene bayram, bayramda sevinmek var
Oh ne güzel bayramda tahta ata binmek var.
Bazende ölüm size bir dost olur....
dost
29.01.2004 - 18:06Bana arkadaşını yahut dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim...
dost
29.01.2004 - 18:00Dost iftira atıldığı zaman belli olur der Türk atasözü...
dost
29.01.2004 - 17:59Herşeyimi tereddüte düşmeden emanet edebileceğim yegane insan..
dost
29.01.2004 - 17:58Düştüğümde bana yol göterecek olan....
nefis terbiyesi
26.01.2004 - 12:20EBEDİYET YOLCULUĞUNDA NEFS
AHMET SAFA
“Nefsini bilen Rabbini bilir” hadis-i şerifinin manası derin. İnsan kadar derin. İnsan ne kadar derin olduğunu görüp de yüzeyden uzaklaştığı kadar, bu sözün manasına erecek.
Nefs, insanoğlunun varlığının, yeryüzüne niçin geldiğinin ve nereye gideceğinin sırlarını taşıyor. Kişinin kendisine en yakın duran nefsini, tanımakla erişebileceği sırlar.
Nefsi tanımak için tarih boyunca ve dünyanın dört bir yanında çeşitli usullere başvurulmuş. Nefs, farklı isimler altında sürekli incelenmiş, anlaşılmaya çalışılmış. Şeytanın da bu işlere çokça müdahil olup, çoğu kimseyi yoldan çıkardığı aşikâr.
Bu konudaki bilgiler ancak Peygamber Efendimiz s.a.v.'den gelmişse kıymetlidir. Bu nedenledir ki, Efendimiz s.a.v.'den gayrısını mürşid tanımayan İslâm tasavvufu bu konuda en güvenilir kaynaktır.
Bu konu başka hiçbir şeye benzemez. Sözkonusu olan varoluşun sırrıdır, “hakikat” ilmidir. Bu ilme vakıf olmaktan daha değerli bir şey var mı?
Bu ilme ulaşmak için gayret etmek, teslim olmak, bağlanmak gerek.
Fakat yol zor ve çetin. Tek başına ilerlenemeyecek kadar karışık, çetrefilli ve tehlikeli. Zaten böyle olması gerekmez mi? Ulaşılacak olan “En Kıymetli” olansa...
İnsan, ilâhi isimlerin fiilî tecellisi olan kainatın küçük bir nüshası ve gözbebeğidir. Alemin esrarlı derinliklerini mıknatıs gibi kalbinde toplayabilecek bir gönül aynasına sahiptir. Cevherleri kainatın her zerresiyle alakadardır. Ötelere ait sonsuz sırların yumağıdır. Çünkü ötelerden gelmiş, ötelere gidecek.
Bu sevda unutulur mu?
İnsan, Arş-ı Alâ'nın üzerinde Rabbi'nin tecellileriyle mest olup seyran ederken araya perdeler girmiş. Şu sıralarda gurbet hayatı yaşıyor. Fakat sevgilinin cemaliyle kendinden geçmiş, aşk derdiyle bir hoş olup yanmış yakılmış. Gurbet hayatı ona bir zindandan farksız. Güle aşık bülbül gibi gülzâra kanat çırpıyor. Mahbuba kavuşup vuslata ermeden ona rahat yok. Öyle bir sevgiliye tutulmuş ki, cennetin bin senelik en mesut hayatı bile, onu bir an görmenin zevkine denk değil.
Fakat kimi ruhlar, gurbette tanışıp buluştuğu nefs -i emmareye aşık olunca, onun çektiği karanlık perde arkasında her şeyini unuttu. Ne hakiki sevgili, ne de asıl memleket kaldı. Cadıya benzeyen nefsini dünya güzeli diye sevdi. Gurbeti vatan, bu mezbeleyi mesken, bu ayrılığı kavuşma, bu karanlığı aydınlık, bu gerilemeyi ilerleme, bu hapishaneyi cennet sandı. Hayvanî nefsin esiri olup hürriyetini kaybetti. En yüce mertebelere çıkıp melekleri dahi geride bırakacak kabiliyete sahipken, aşağıların aşağısında kalıp insan suretinde bir hayvana dönüştü.
Şimdi insanı gurbete düşüren bu uzun yolculuğun kısa öyküsünü ve dönüş yollarını anlatalım.
Asıl vatandan gurbete
Yolculuğa çıkmadan evvel, insan Allahu Tealâ'nın ezeli ilminde bir suret idi (Alem-i A'mâ) . Sonra Ruhlar Alemi'ne indi. Elest Bezmi'nde aşkı tanıdı. Ardından, henüz şekil ve cisme bulanmamış bir ruh olarak inişe devam etti. Bir çok menzillerden geçip dünyada karar kıldı. Mertebesine göre Arş, Kürsî ve yedi göğü mekân tutmuşken, o ulvi alemlerden bu süflî aleme indirildi. Ta ki kemâl kazanıp asli makamına geri dönsün veya daha yükseğine çıksın.
Ama kemâl kazanma aletsiz olmayacağı için, Allahu Tealâ ona bu süflî alemden maddi bir beden yarattı. “Hayvanî nefs ” adı verilen bir kuvvetle bedenini donattı. Böylece insanî ve hayvanî nefsin buluşmasıyla iki alemden en güzel bileşim meydana geldi.
İki alemin lâtifeleri
Cenab -ı Mevlâ, o alemlerle irtibata kabiliyetli “lâtife” (çoğulu letaif) denen ruhanî cevherleri insanın vücuduna yerleştirdi. Bunlardan beş tanesi, geldiği Emr Alemi'ne, diğer beşi de şu an içinde yaşadığı Halk Alemi (Yaradılmışlar Alemi) 'ne aittir. Emr Alemi'ne ait olan lâtifeler sırasıyla Kalp, Ruh, Sır, Hafâ ve Ahfâ'dır.
Hayvanların mahrum olduğu bu lâtifeler, insana insanlık ufku olan ulvî alemlere yeniden yükselmesi ve Sevgili'ye kavuşması için verilmiştir.
Halk Alemi'ne ait olan lâtifeler ise, Nefs, Toprak, Su, Ateş ve Hava'dır. Bunlar da insana dünyevî ihtiyaçlarını görmesi ve ruha tabi olup ahiret amellerini işlemesi için verilmiştir.
Ulvî lâtifelerin sultanı Ruh, süflî lâtifelerin sultanı ise Nefstir.
Bedenin ana rahminde teşekkülünden sonra bu iki aleme ait lâtifeler birleşmişlerdir. Güveye giden gelinin ağladığı gibi Ruh da doğuşunda Nefsle birleştiği için ağlar. Aslî vatandan uzaklaştığı için ağlar.
Vücudun muhtelif yerlerinde bulunan lâtifeler, ampülün içindeki elektrik gibidirler. Varlıkları eserleriyle anlaşılır. Elle tutulup gözle görülmezler. Tamamen manevi varlıklardır.
Her lâtifenin insan bedeninde bir yeri, bir de hariçte makamı vardır. Emr Alemi'ne ait lâtifelerin makamları Arş'ın üzerinde, Mülk Alemi (Halk Alemi) 'ne ait lâtifelerin ise Arş'ın altındadır.
Mertebelerine göre her bir lâtifenin, asıl makamıyla arasında irtibat mevcuttur. Kalp, ulvî ve süflî alemlerle bu irtibatların merkezi mesabesindedir. Her iki alemden gelen his, haber ve müşahedeler kalpte toplanır.
Nefsini temizleyenlerin yükseliş ve inişi
Nefislerini kötü vasıflardan temizleyip terbiye eden Nebi ve veliler, bu makamlara bizatihi yükselirler. Hz. Peygamber s.a.v., Melekût Alemi'ne iştiyak duyduğu zaman “ Erıhnî yâ Bilâl: Rahatlat bizi ey Bilâl” buyurdu.
Hz. Bilâl'in okuduğu ezanın ardından namaz ile göklerin ötesine, Melekût Alemi'ne yükselen Efendimiz s.a.v., müşahede ve ince manalara dalar, o alemde seyr ü sülûk eden ashabını da irşad ederdi. Mülk Alemi'ne dönmek istediği zaman da Hz. Aişe validemize: “ Kellimnî yâ Humeyrâ: Ey gül yüzlü benimle konuş” derdi. Böylece Mülk Alemi'nde seyreden ashabını irşad eder ve dünya ile de meşgul olurdu.
Devrinin kutuplarından Bursalı Üftade Hazretleri, bir gün müridi Aziz Mahmud Hüdayî Hazretleri'ne ders verirken içeriye biri girmiş, dua istemişti. Gelen zatın hatırını kıramayan Üftade Hazretleri, o gittikten sonra müridi Hüdayî'ye şöyle dedi: “Bu dua işi her ne kadar sevap olsa da, beni makamımdan indirdi. Göklerin üzerindeydim, yere indim.” (Vakıât -ı Üftâde)
Hazret, Mülk Alemi'nin ehliyle ancak onların makamına indikten sonra konuşabiliyordu. İmam-ı Rabbanî Hazretleri başta olmak üzere bir çok veliler yükseldikleri alemleri tafsilatıyla kitaplarında anlatmaktadırlar.
NEFS NEDİR?
Kur'an -ı Kerim'de üçyüze yakın yerde “ nefs ” kelimesi geçmektedir. Bu kelime, filozoflar, kelâm, fıkıh ve tefsir alimleri tarafından muhtelif manalarda kullanılmış; ruh, can, kalp, ceset, benlik, bir şeyin hakikati, özü ve bütünü gibi yirmiyi aşkın mana verilmiştir. Aslında nefsin mahiyeti tam olarak kelimelere dökülemeyecek kadar derindir. O yüzden nefsi en iyi kavrayanlar kâmil velilerdir.
Nefs kelimesi, sufiler arasında muhtelif makamlara göre, farklı manalarda kullanılmıştır. Fakat genel olarak bu kelime tasavvuf dilinde iki manaya gelir.
Hayvanî nefs, insanî nefs
Birincisi: “Bir şeyin özü, zatı, kendisi” anlamındadır. Buna ‘hayvanî nefs' de denir.
Hayvanî nefs, Halk Alemi (Yaradılmışlar Alemi) ' ndendir. İnsanî nefsin bineği ve bütün şehvetlerin kaynağıdır. His, hareket ve hayat menbaıdır. Beş duyu organı ve diğer kuvveler vasıtasıyla hayatı, eşyayı kavrar.
İkincisi: “Rabbin emrinden olan insanî ruh, manevi sıfat” anlamındadır. Hayvanlarda bulunmayan bu nefse, konuşan insanî nefs, nefs -i nâtıka da denir. Emr Alemi'ndendir. Allahu Tealâ tarafından insana üfürülen ruh, bedene taalluk edince ‘ nefs ' adını alır. Yeri iki kaşın arasıdır. İnsanın içi ve dışıyla irtibatlıdır. Asıl hakimiyeti beyin ve manevi bir lâtife olan ‘kalp' üzerindedir. Yürek dediğimiz kanı pompalayan maddi kalple de irtibatlıdır.
Bu nefs hayvanî nefse mağlup olursa, hayvanların aşağısında şeytanların mertebesine düşebilir. Mevlâ'nın yardımıyla hayvanî nefse galip gelirse, ruhanileşip meleklerden üstün mertebelere çıkabilir.
Nefsin lüzumu ve faydaları
Konuyla ilgili olarak akla şu sual gelebilir: Nefs ve şeytan olmasaydı da, hepimiz cennete gitseydik olmaz mıydı?
Böyle bir soru, öğrenmek kasdıyla değil de itiraz maksadıyla olsaydı, Allah korusun, imanı götürürdü. Çünkü Allah'ın takdirine rıza göstermek imanın şartlarındandır. O neylerse güzel eyler. Ayrıca mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Bizler O'nun işlerindeki hikmetleri tam manasıyla kavrayamayız.
Ancak, kömür ruhlarla elmas ruhları birbirinden ayırmak Allah'ın hikmet ve adaletinin gereğidir. Eğer nefs ve şeytan olmasaydı, Hz. Ebubekir r.a. ile Ebu Cehil'in makamı bir olacaktı. Oysa bunların biri elmas, diğeri kömür. Ayrıca, şu imtihan dünyasının kurulmasının da bir manası kalmayacaktı.
Nefs ve şeytan faydalı birer alet mesabesindedir. Tıpkı ateş veya bıçak gibi. Ateşi evimizi ısıtmakta, yemeğimizi pişirmekte, etrafımızı aydınlatmakta ve daha bir çok faydalı işlerde kullanırız. Ama dikkat edilmezse ateş insanın evini yakar. Bıçak elini doğrayabilir. Fakat kimse ateş evimi yakar, bıçak elimi doğrar diye bunları kullanmaktan vazgeçmez.
Aynen bunun gibi, nefsin sayısız faydaları, yanlış kullanıldığı taktirde de büyük zararları vardır. Mesela nefs yaratılmasaydı insan ve hayvanlarda yeme, içme, evlenme, üreme arzusu olmayacaktı. Yaşamak ve hayatta kalmak için barınma, ısınma, tehlikelere karşı korunma, düşmanla savaşma, ihtiyaçları giderme, icat ve keşiflerde bulunma gibi yetenekler de bulunmayacaktı. Kısacası hayat olmayacaktı.
Daha da önemlisi, nefs ve şeytanla mücahede kalmadığı için, mümin ahirete yönelik amellerden mahrum kalacaktı. Büyük cihat sevabı kazanamayacak, mertebesi yükselmeyip sabit kalacak, cennet ve Cemâlullah'tan yoksun olacaktı.
Nefs ve diğer lâtifeler
Fakat bunca faydalarına rağmen nefs, başıboş bırakıldığı zaman azgın bir at gibi binicisini helâke sürükler. Zira onun istekleri bitmek tükenmek bilmez. İnsanı şehvetlerinin esiri olan bir hayvan haline getirmek için uğraşır. Bu yüzden bizlere acıyıp, merhamet eden Rabbimiz, nefse hakim olup zararlı arzularından korunmamız için kalbin bir şubesi olarak aklı yarattı. Peygamberleri vasıtasıyla da önümüze bir kitap koyup, iyilik ve kötülüğün ne demek olduğunu gösterdi.
Akıl, Allah'ın emirlerini ve nefsin, şeytanın arzularını inceler. İyiyle kötüyü, Allah'ın emrine uygun olanla olmayanı birbirinden ayırt eder. Ruhun bir başka alt kolu olan vicdan da doğruyu, güzeli, hakikati kalbe bildirir. Ayrıca ruh vasıtasıyla hafıza, mürşid, melek ve doğrudan Allah'dan gelen tesirler de kalpte toplanır. Beyin vasıtasıyla beş duyu organından gelen tesirler ile nefsin ve şeytanın telkinleri de kalpte toplanır.
Gelen bilgi ve telkinleri değerlendiren kalp; aklın, vicdanın veya topyekün ruhun dediklerini tercih ederse, nefsin arzularını yerine getirmez. Yani beyin vasıtasıyla kendisine bağlı olan el, ayak, ağız, dil gibi uzuvlara nefsin isteğini yaptırmaz. Şehvet, gazap ve aklî hilelerin esaretinden kurtulur. Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanır. Namus, haya, takva, sabır, kanaat, şecaat, neşe, huzur, müsamaha, lütuf, yumuşaklık, vakar, metanet ve güzel suret sahibi olur. Lâtifeleri zikirle cilalanır, geldiği ulvi alemlere yükselerek Rabbine vasıl olur. Ebedi saadete ulaşır.
Nefsin hakimiyeti
Şayet kalp nefse tabi olursa, o zaman hayvanî nefs; toprak, su, hava, ateş lâtifelerinin yardımıyla ruh lâtifesinin yolunu keser. İnsanı mütemadiyen aşağılara doğru çeker. Toprak, ibadette gevşekliğe ve Allah'ın emirlerine uymamaya sevk eder. Su, riya ve münafıklığa götürür. Ateş, gazap, kin, hiddet, intikama yöneltir. Hava ise, kibir ve benliğe sevk eder. Böylece nefs, askerleriyle birlikte akıl ve diğer lâtifeleri emrine alır.
Bu şekilde nefsinin emrine giren insan, yırtıcı hayvanlar gibi hiddetlenir, kızar, dövmek ve sövmekle etrafındakilere saldırır. Şehvet galebe edince, hayvanlar gibi boğazının ve eteğinin düşkünü olur. Firavun'un kendisini tanrı olarak ilan ettiği gibi, o da her şeyde üstünlük ve efendilik iddiasına geçer. Kulluk ve tevazudan hoşlanmaz. Bütün ilimlere heves eder, her şeyi bildiği iddiasına kalkışır. Alim dendiği zaman sevinir, cahil dendiği zaman canı sıkılır. Bu şahsın bir de şeytanlık vasfı vardır ki, bununla akıl ve düşüncelerini kötülükte kullanır. Aldatma ve hile yollarına baş vurur, kötülüğü iyilik gibi göstermeye çalışır. İşte bu da şeytanlık ahlâkıdır.
Nefs ve ötelere ait tablolar
Söz konusu çirkin huyların hepsinin berzah aleminde bir resmi vardır. Keşif ya da rüyada görülen hınzır, merkep vs. hayvanlar şehveti temsil ederler. Köpek hiddeti, tilki hile ve aldatmayı temsil eder. Nefsin sıfatlarına göre daha başka hayvanlar veya canavarlar suretinde de tezahür edebilir.
Gazalî rh.a.'in dediği gibi, putperestlerin taşlara tapmasına kızan adamın gözünden gayb perdesi kalkıp da kendi hali görünseydi, bakacaktı ki kendisi bir hınzırın önünde eğilmiş duruyor. Bazen dize gelerek secde, bazan da rükû ediyor. Onun emirlerini yerine getiriyor, yemek, içmek ve şehevî arzularından neyi istiyorsa onu tedarik ediyor. Veya saldırgan bir köpeğin karşısında eğilmiş ona tapıyor, emirlerini titizlikle yerine getiriyor.
Hilkatin tersyüz edilişi
Bu adam basiret ve insafla bakarsa, ömrü boyunca nefs ve şehveti uğrunda çalıştığını hemen anlar. Akıl ve ulvî lâtifelerini nefsinin emrine vermekle galibi mağlup, efendiyi köle, padişahı hizmetçi yapmış olur. Allah, merkebi üzerine binip yularından tutarak sürmek veya sırtında yük taşımak için yaratmıştır. Şayet bu şahıs kalkar da merkebi kendi sırtına bindirir, boynuna taktığı esaret yularını da merkebe verirse, yaradılış gayesini ters çevirmiş olur. İşte bu zulmün son haddidir.
Nefsin esaretine girip hürriyetini kaybeden ruh, malik olduğu itibar ve yüksek kıymetleri unutup, duygularının ve şehvetlerinin girdabına kapılmıştır. Gönül nefsin istilasıyla puthaneye dönmüş, Allahu Tealâ'nın zatî tecellilerinden mahrum kalmıştır. Yüzü O'nun aşk ve sevgisinden dünyanın maddesine dönmüş, Allah sevgisi yok olmuştur. O aslî vatanı asla hatırına gelmeyip, ilk geldikleri ve son gidecekleri asıl ülkesini büsbütün unutarak terketmiştir. Kalp, Ruh, Sır, Hafâ, Ahfâ gaflete girmiş ve harap birer şehir haline gelmişlerdir. Böylece Kur'an -ı Kerim'de ifade buyurulduğu gibi, insanların çoğu hayvanların mertebesine düşmüş ve hatta onlardan da beter hale gelmişlerdir.
Nefsin tabibi
Nefsin hilesiyle kalp ve diğer lâtifeler koma halindedir. Zehirli yemler beden kafesindeki kekliği öyle uyuşturmuş ki, uykusundan uyanamaz. Artık kâmil bir mürşidden başka onları Emr Alemi'nden haberdar edecek, zikir kamçısıyla onları uyandıracak hiçbir kuvvet yoktur. Mürşid, sesiyle, bakışıyla aslî vatandan bahs eder. Dilsiz dilsizle konuştuğu gibi, kâmil üstad da lâtifelerle dilsiz konuşur, onlara nereli olduklarını hatırlatır.
Nebilerin ve bütün mürşidlerin yaptıkları iş, işte budur. Yüce alemlerin kandilini yakarak gönülleri aydınlatmaktır. Ta ki insanoğlu nasıl bir çamur deryasında yüzdüğünü görsün. Sonra da kabiliyetini işleterek asıl ülkesine dönmeyi arzu etsin.
NEFSİN MERTEBELERİ
Emr Alemi'nden rabbanî bir lâtife olan insanî nefs, sıfatlarına göre farklı isimler alır. Hayvanî nefsin tesirinden uzaklaştıkça sıfatı değişir, mertebesi de yükselir. Nihayet tamamen billurlaşıp Rabbi'ne vasıl olur.
İnsan, aşağıda ismi geçen mertebelerden sadece birinde olabilir. Üst mertebelere yükselebildiği gibi, geri de düşebilir. Bu mertebe ve isimleri sırasıyla görelim:
Nefs-i Emmâre: Kötü his ve huyları, çirkin vasıfları barındırır. Şehvet düşkünü hayvanî nefsin hükmü altında olmakla, hayvanların yoluna girmiştir. Kötü işleri güzel görür. Hesap ve ahiret derdi yoktur. Sadece keyfini düşünür.
Bu nefsin eserinden kibir benlik, hırs, şehvet, kıskançlık, cimrilik, kin, intikam, hiddet gibi huylar çıkar. Allah'ın düşmanıdır. Hadis-i kudside: “Nefsine düşmanlık et, çünkü o benim düşmanımdır.” buyrulmu ştur. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yusuf a.s.'ın diliyle: “Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça kötülüğü emreder.“ (Yusuf, 53) buyrulmaktadır.
Bu nefsin bütün huyları bir kişide toplanırsa, o kişi şeytanların mertebesine düşer. Nefs -i emmarenin sahibi, ya fasık, ya münafık ya da kâfirdir. İtikadı düzeltmek, samimi tevbe ve terbiye ile tedavi olur. Tezkiye edilmezse, cehennem ateşiyle temizlenmesi kaçınılmazdır.
Nefs-i Levvâme: Kendini kınayan, kötüleyen, azarlayan nefstir. Nitekim Allahu Tealâ: “ Nefs -i Levvâme'ye (kendini kınayan nefse) yemin olsun ki” (Kıyame, 2) buyurmuştur.
Bu nefs sahibi, günah işlediğinde pişman olup tevbe eder, kendisini kınar, yapmamak için karar verir. Fakat günah önüne gelince duramaz, yine içine düşer. Sonra pişman olur. İyilik ve kötülük arasında gider gelir.
Kendini beğenme, çekişme, gizli riya, makam ve şehvet tutkusu gibi nefs-i emmârenin bazı vasıfları bu mertebede de bulunur. Fakat nefs hakkı hak; batılı batıl görür. Yine bilir ki, bu sıfatlarla huzurdan uzaktır. Fakat onlardan kurtulamıyor.
Hali muhabbet, gidişi tarikat, mahalli Kalp'tir. Alemi Berzah Alemi'dir. Nefsiyle mücahedede sabit olursa Misal Alemi'dir. Uykuyla uyanıklık arasında –genellikle oturma halinde- Misal Alemi'nden bir çok manalar temessül eder. Bu mertebede nefs ve şeytan birleşip vesveseyle kalbe saldırırlar. Tedavisi rabıta ve zikirdir.
Nefs-i Mülhime: Allahu Tealâ nefsin isyan ve itaatini vasıtasız ilham ettiği için bu makamda nefsin adı mülhime olmuştur. Nitekim Kur'an'da: “Sonra da o nefse isyan ve itaati ilham edene yemin ederim” (Şems, 8) buyrulmuştur.
Nefs, tevbe, zikir, rabıta ve mücahedeyle günahların ağırlığından ve şehvet bağından kurtulunca, ilham ve feyiz almaya kabiliyet kazanır. Devamlı olarak kâmil mürşidden kalbine ilhamlar gelir. Bu mertebede hayvanî nefs tamamen ıslah olur. Haramdan kaçar, hayırlara koşar.
Alemi Ruhlar Alemi, mahalli Ruh'tur. Ruhunda ilâhi aşk ateşi parlamaya başlar. İlim, tevazu, yumuşaklık, kanaat, mertlik, sabır, belaya tahammül gibi, güzel hasletler belirir. Visal rüzgarları esmeye başlar. Fakat şeytan ona açık ve bariz bir şekilde saldırmaya ba ş lar. Kendini ve amellerini beğendirir, insanları küçük ve değersiz gösterir, ümitsizliğe düşürür, Allah'ın azabına karşı ona emniyet hissi verir. Bu makamda mürşidin himmeti olmazsa tehlikeye düşebilir.
Nefs-i Mutmainne: Cenab -ı Mevlâ'nın “Ey tatmin olmuş Nefs” (Fecr, 27) hitabıyla ıstıraptan kurtulup huzura eren nefstir. Her türlü şek ve şüpheden temizlenip rahatlamış, ayne'l - yakîne ve kâmil imana ulaşmıştır. Kötü huylardan tamamen pak olmuş, fenalıklara arzusu kalmamıştır. Seyri, Allah ile gerçekleşmiş (seyr-i meallah) , velilik mertebesine ulaşmıştır. Alemi, Muhammedî Hakikat, mahalli Sır'dır. Manevi tecellilerin mazharıdır. Sıfatları, tevekkül, incelik, cömertlik, yumuşaklık, güler yüz, tatlı dil, kusurları bağışlama, hamd, şükür, müşahede, teslimiyet ve rızadır.
Nefs-i Râdiyye: İster bela, ister sefa, Allah'ın bütün fiillerinden razı olan, O'ndan başka her şeyi gözünden silip atan ve sadece Rabbi'nin rızasına nazarını diken nefstir. Bu nefse: “Razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön” (Fecr, 28) kelâmıyla hitab edilmiştir. Seyri Allah'tadır (Seyr -i fillâh) . Alemi Lâhut (Ruhanîler) Alemi; mahalli, Sırrın Sırrı'dır. Beşerî sıfatlardan büsbütün yok olmakla fenâya varmıştır. Fakat bu makama varanlar arif değil, velidirler. O yüzden başkasını irşad edemezler. Şeytan onların şeklinde başkalarının rüyalarına girip yoldan çıkarabilir.
Nefs-i Mardıyye: Allahu Tealâ'nın razı olduğu nefstir. Ariflerin makamıdır. Bekabillâh burada tahakkuk eder. Muhtaç olduğu ilimleri bütünüyle alıp, mana aleminden bu görünen madde alemine dönmüştür. Dış itibariyle diğer insanlardan ayırdedilmez. Fakat iç itibariyle bütün cisimleri altına çevirecek bir tılsım gibidir. Kendine lütfedilen marifet bilgisinden dünya halkına ikram eder. İlâhi bilgi dairesinin mahremidir. Onun müşahedesine yabancı bir diyar yoktur. Kendisine üfürülen ruh ile görür, bilir. Sesini uzaklardan işittirir. Mürşidinden izin almak kaydıyla irşadı sahihtir. Bunların kıyafetinde şeytan başkasının rüyasına giremez. Seyri Allah'tan (Seyr-i anillâh) 'dır. Alemi şu görünen maddi alem, mahalli Hafâ'dır.
Nefs-i Kâmile: Seçkin, saf, tertemiz nefstir. Allah'ın en seçkin dostları olan Gavs ve Kutupların makamıdır. Seyirleri Allah'ladır (Seyr-i billâh) . Alemleri; kesrette (çoklukta) vahdet, vahdette kesrettir. Mahalleri Ahfâ'dır. Önceki bütün nefislerin güzel vasıflarını üzerinde toplamışlardır. Her halleri ibadet ve zikirdir. Bir an Allah'tan gafil olmazlar. Onların muradı Allah'ın murad ettiği şeydir. Rızaları da öfkeleri de Mevlâ iledir. Allah için olan işleri yaparlar. Bunun için çevrenin ayıplaması ve çekiştirmesinden ürkmezler.
Cenab-ı Hak onlarla alemlere ikramda bulunur, belaları def eder. Saliklerin gönüllerinde onlar sayesinde haller zuhur eder. Allah'ın emirlerine riayet edenleri kendi öz çocuklarından çok severler. Ama herkese merhamet ve şefkatle bakarlar. İnsanların kusurlarına bakmazlar. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar.
Pak ve tertemiz yüzleri huzur ve aydınlık saçar. Onları görenler Allah'a yönelirler. Mübarek yüzlerine edeple bakmak bile ibadettir. İnce ve lâtif sözleri katıksız hikmet bilgisidir. Gayet ince, zarif, yumuşak ve alçak gönüllülükle telkinde bulunurlar. Sıradan bir nazarları dahi dünya ve içindekilerden üstündür.
Bu dünyada onların kapısında bulunmaktan daha büyük devlet ne olabilir? Onlar olmadan bunca sarp yollar nasıl aşılır?
nefis terbiyesi
26.01.2004 - 12:19NEFS VE TERBİYESİ
Beden ve ruhtan oluşan insan, sadece dünyevî varlıklar olan hayvanlar ile sadece uhrevî ve nuranî varlıklar olan melekler arasında yer alır. Her iki tarafın özelliklerini de barındırmış ve varlık sahnesine yaradılmışların en üstünü olarak çıkarılmıştır.
İmanı, güzel ahlâkı ve salih amelleri ile meleklerin kendisine secde edebileceği, imrenilecek bir makama yükselen insanoğlu, heva -hevesi ve şehvetiyle hareket ettiğinde de hayvanlardan daha aşağı bir konuma düşme durumuyla yüz yüzedir.
Fahri Alem s.a.v. Efendimiz insanoğlunun bu özelliğine işaret ederek şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak, hem şeytanın hem de meleğin insanoğlu üzerinde yönlendirici etkisi vardır. Şeytanın etkisi kötülüğe sevketmeye ve hakkı yalanlamaya, meleğin etkisi ise hayra ve hakkı tasdike yöneliktir.”
Hakiki insan olmak, insanlığı bulmak isteyen kişi, bu etkileri tanımak, gönlünde kurduğu denetim ile kendisini belli yönlere sevketmek isteyen bu unsurları bilmek, birbirinden ayırdetmek zorundadır. Kendisini yükselten işlerin peşinden gitmek, alçaltan duygularını ise susturmak ancak böyle mümkün olacaktır.
“Gönlün hayra meyli” diye ifade edilen niyet, kalbin yönelişini ve havatırın etkisini tayin bakımından oldukça önemli bir husustur. Birbirine zıt temayüller ve karşıt unsurların baskısı altında bulunan insanoğlu, bunlardan hangisi kuvvetli ise onun hakimiyeti altında girerek o istikamette davranış sergiler.
İnsan için sürekli olarak biri akıldan, diğeri heva ve hevesden kaynaklanan iki yönlendirici etkiden aklın davetine uyan iman ve tevhide erer; heva ve hevesin çağrısına uyan da sapıklık ve dalâlete düşer. “Ruhu akıl, nefsi ise arzular yönlendirir.” sözüyle buna işaret edilmiştir.
Buna göre nefs ile ruh veya melek ile şeytan insanların kalplerini hedef alarak onu ele geçirmenin amansız bir savaşı içindedir. İmtihan için yaradılmış olan insanoğlunun sırrı işte bu noktada toplanmaktadır.
Ruh ile nefsin kesişme noktasında yer alan kalp, kendisine hayat veren bu iki unsurdan galip gelenin mahiyetine bürünür.
Savaşın galibi nefs olunca, hakimiyet de nefse geçer ve kalp nefs ile örtülür. Eğer bu kavgada nefs değil de ruh üstünlük sağlarsa, bu sefer kalp onun mahiyetine dönüşür. Bu durumda kalp, içine yayılacak olan nurla nefsi de değiştirecek ve işte o zaman kalp asıl hüviyetiyle kendini gösterecektir. Kalbin sürekli ilâhi alemlere yönlenip oraya doğru yükselme çabası, hem dinî duygunun ta kendisi, hem de tasavvufun gayesidir.
Tasavvuf, insanı Allah aşkıyla kendini aşmaya ve melekî hasletlerle donanmaya çağırır. Aslında varlığımızın şahsiyet kazanması, bizi güzel ahlâka götüren bu yükselme ve yücelme mücadelesinde gizlidir. Bu terakkide başarı, öncelikle kalbin nefsanî etkilerden boşaltılmasına, ardından bu boşluğun iyilikler ve güzelliklerle doldurulmasına bağlıdır. Bu iki önemli ameliyeden ilkine ‘nefsin tezkiyesi' yani “fenâ”, diğerine ‘kalbin tecliyesi ' veya “bekâ” adı verilmiştir.
Müberra dinimiz İslâm'ın ayrdedici vasıflarından biri de, insanı olduğu gibi, yani gerçek kimliği ile kabul etmesidir. Beşer tabiatında bulunmayan şeyleri ona sun'i bir şekilde yüklememesidir. İslâm dini bu anlayışla insanoğlunu terbiye etmeyi amaçlamış, onu fıtrî yapısıyla yücelikler arasında bocalatmamıştır. Bu gayenin gerçekleşebilmesi için de insanın kendi nefsini tanımasını ana ilke olarak benimsemiştir.
Mana itibariyle nefs iki şeye delalet eder. Birincisi, nefs insanın hakikati ve kendisi demektir. Diğeri de insandaki şehvet ve gazap kuvvetini ifade eden nefstir. Tasavvuf erbabı nefs terimini genellikle bu ikinci manada kullanır. Kendisiyle mücahede edilmesi istenen, tezkiye ve terbiye edilmesi gereken nefs, budur.
Bu hale göre, insanın sıfatı mahiyetindeki nefsin terbiye edilerek faydalı ve olumlu bir hale kavuşturulması gerekmektedir. Nefs mücahedesinden anlaşılan da budur. Yani insanda bulunan gazap kuvveti, şehvet kuvveti, akıl kuvveti gibi temel güçleri ifrat ve tefritten korumak, mutedil bir yapıda tutmaktır. Yoksa bu güçlerin inkârı veya ihmali söz konusu olamaz.
İnsanın asıl benliği (ruh) ile Rabbi arasına giren nefs, bir cihetiyle terbiye ve tezkiye edilerek şeref kazanırken, diğer cihetiyle de hayatın kaynağı ve dinamik güç niteliğindedir. Eğer bu nefsî güçler tefrit haline düşerse hayat durur. Uyumsuzluk ve dengesizlikler başlar. Oysa Yüce Rabbimiz kullarını bu güçlerle hem imtihan etmekte, hem de hayata bağlamaktadır.
İnsanın sıfatı mahiyetindeki nefsin birçok mertebesi vardır. Bunlar, Nefs -i Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiyye, Mardiyye, Safiyye veya Kâmile mertebeleridir. Nefsin bu yedi makamı onun terbiye edilişi esnasında kazandığı sıfatlardır.
Fahr -i Cihan s.a.v. bir hadisi-i şerifinde “Nefsini bilen Rabbi'ni bilir” buyurarak, kişinin Rabbi'ne hakiki kul olabilmesinin yolunun, nefsini tanımasından geçeceğini ifade etmiştir.
Her nefs terbiye edilerek salih bir karakter kazanabilir. Hadis-i şerifte beyan edildiği üzere, “Her insan bir fıtrat üzere doğar. Sonra annesi babası onu yahudileştirir, hıristiyanlaştırır, mecusileştirir.” (Müslim) . Bu mukaddes haberin işaretinden de anlaşılıyor ki, insanlar çevrelerinin etkisiyle hayır ve şer istikametlerinde yönlendirilebilir. Bu itibarla nefs terbiyesinin lüzumu ve önemi açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
Rabbanî alimlerin tariflerinde nefs: “Kula ait illetli vasıfların kaynağı, kötülüklerin menbaı ve içten vuran özelliği ile ruhun asıl alemine yükselmesine mani olan tabii kuvvet” şeklinde tanımlanmıştır. “Muhakkak ki nefis sürekli kötülüğü emredicidir.” (Yusuf, 12) ayet-i celilesi, onun bu vasfının en güzel ifadesidir.
İşte nefsin tezkiye ve terbiyesi, onun temizlenmesi gereken tarafının kalbe yaptığı bu menfi etkiyi ortadan kaldırma gayret ve mücadelesidir.
Ruhu cennetten ana rahmine, oradan bedene bürünmüş olarak dünyaya indirilen insanoğlu, bu aslî cevheriyle Rabbi'ni tanıyan ve O'na “Evet, sen bizim Rabbimizsin” cevabını verebilecek letafet ve özelliğe sahiptir.
Tezkiyeden maksat, onu insan olmanın getirdiği bu tesirlerden, alışkanlıklardan, önyargılardan arındırmak ve Rabbimiz'in murad ettiği kâmil insan nitelikleriyle donatabilmektir. Diğer bir tabirle fıtrat denilen aslî özelliğe kavuşturabilmektir.
Tezkiye işleminde nefsin isteklerinin öldürülmesinin değil, dizginlenmesinin önemli olduğu unutulmamalıdır. Akılsız ruh nasıl eksik ise, hevasız nefs de öylece eksiktir. Bunlar meşru zeminlerde tatmin edilmeli veya daha ulvi değerlere yönlendirilerek yüceltilmelidir. Böylece herşeyin yerli yerine oturduğu bir itidal çizgisine getirilmelidir. Bunun aksi durumunda yani bastırıldığında, nefs zorlayıcı olur. Bir başka zeminde hemen ortaya çıkacak sorunlar sebep olur.
Şahsiyet kazanmada erişilmesi gereken hedef, şehvet, öfke ve akıl gibi nefse ait kuvvetlerin, sınırlarını aşmadan adalet ölçülerinde tutulmasıdır.
Şu da unutulmamalıdır ki, nefsin tezkiyesi kişinin kendi başına kolay kolay üstesinden gelemeyeceği kadar zordur. Rabbani alimlerin ve Allah dostlarının manevi yardımlarına ihtiyaç vardır. Her eğitimin bir mektebi olduğu gibi, nefs tezkiyesinin mektebi de onların kapısıdır.
Rabbimiz bizleri nefsini bilen salih kullarından eylesin.
Rabbimiz'in tevfik ve İnayeti ile...
öğüt
26.01.2004 - 12:02Dünyanın Hali
Cerir'in rivayet ettiğine göre Leys der ki:
' Adamın bir Hz. İsa'ya arkadaş olur, ona 'Senin yanında sana yoldaş olabilirmiyim' diye teklif eder. Teklifinin kabul edilmesi üzerine yola koyulurlar, bir nehrin kenarına varınca yemek molası için otururlar, yanlarında üç çörek vardır. İkisini yerler, birisi kalır, bu arada Hz. İsa nehre varıp su içmek üzere kalkar, su içip dönünce üçüncü çöreği bulamaz. Adama 'Çöreği kim aldı' diye sorar, adam bilmiyorum diye cevap verir.
Yemekten sonra arkadaşı ile birlikte yola koyulur. Yolda iki yavrulu bir geyik görürler. Hz. İsa yavrulardan birini çağırır, yavru Hz.İsa'nın daveti üzerine yanına gelince onu keser, etinin bir kısmını kızartarak yerler.
Yemekten sonra Hz. İsâ geyik yavrusunun kalıntılarına ' Allah'ın izni ile canlanıp kalk' der, yavru da derhal canlanıp kalkarak oradan uzaklaşıverir.
Bu olay üzerine Hz. İsâ yoldaşına 'Sana az önceki mucizeyi gösteren Allah için soruyorum, çöreği kim aldı? ' der. Adam yine 'Bilmiyorum' diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir nehrin yanına varırlar, Hz. İsâ adamın elinden tutarak su üstünde yürürler, karşıya geçerler. Nehri aşınca Hz. İsâ 'Az önceki mucizeyi sana gösteren Allah hakkı için sana soruyorum, üçüncü çöreği kim aldı? ' diye sorar, adam yine 'bilmiyorum' diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir çöle varırlar ve otururlar. Hz. İsâ bir yere kum ve yoprak yığar, meydana gelen yığına Allah'ın izni ile 'altın ol' der,yığın da altın olur. Hz. İsâ yığını üçe bölerek adama ' üçte biri benim, üçte biri senin, öbür üçte biri de çöreği alanın ' deyince adam 'çöreği alan bendim' diye gerçeği itiraf eder.
Bunun üzerine Hz. İsâ 'Altının hepsi senin olsun' diyerek ondan ayrılır.
Adam altının başında dururken çölde yanına iki yolcu gelir. Gelenler kendisini öldürüp altını almak isterler, adam 'Onu aramızda üçe bölüşürüz, şimdi önce biriniz şehre varıp yiyecek bir şey alsın' diye teklif eder. Adamın teklifi kabul edilerek gelenlerden biri şehre gönderilir.
Şehre giden adam yolda giderken 'Niye altını onlar ile bölüşeyim, alacağım yiyeceğe zehir katar, onları öldürürüm, böylece altının hepsi bana kalır' diye düşünür ve dediği gibi yapmak üzere şehirden aldığı yiyeceğe zehir katarak döner.
Altının Yanında kalanlar da 'Niye ona altının üçte birini verelim, dönünce onu öldürür ve altını ikimiz paylaşırız' diye konuşurlar. Adam dönünce onu öldürürler, fakat yiyeceği yeyince de kendileri ölür, böylece altın çöl ortasında ve her üçünün ölüsünün yanıbaşında sahipsiz kalır.
Daha sonra Hz. İsâ'nın yolu olay yerine yeniden uğrar, durumu görünce yanındakilere 'İşte dünya budur,ondan sakının' der.
öğüt
26.01.2004 - 11:58Mevlana'dan bir öğüt
''Ögrencilerinden biri Mevlana'ya sormus.
-Efendim, bu 4 kapi mes'elesini ben pek anlayamiyorum. Bana
anlayabilecegim bir lisanla anlatir misiniz? ... 'Simdi bak, karsi medresede dersini çalisan dört kisi var. Hepsi rahlelerine egilmis...
Sen git bunlarin hepsinin ensesine bir samar at, sonra gel
sana anlatayim.'
Adam gitmis birincinin ensesine bir tokat asketmis. Tokadi yiyen
derhal ayaga kalkip arkasini dönmüs ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlâna'nin
ögrencisini yere yikmis. Ögrenci dayagi yemis, geri dönecek ama
hocasina itaat var.Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat asketmis. O da derhal ayaga
kalkip elini kaldirmis. Tam tokadi vuracakken vazgeçip yerine oturmus.
Ögrenci devam etmis üçüncüye de bir tokat atmis. Üçüncü söyle bir
kafasini çevirip baktiktan sonra çalismasina devam etmis.
Dördüncü, tokadi yemesine ragmen hiç orali bile olmadan çalismasina
devam etmis.Ögrenci Mevlâna'ya dönmüs, olanlari anlatmis.
Mevlâna;
'Iste sana istedigin örnekler;
Birinci; seriat kapisini geçememis biri idi. Seriatta kisasa kisas
oldugu için tokadi yeyince kalkti. Aynisini sana iâde etti.
Ikinci; tarîkat kapisindadir. Tokadi yeyince o da kalkti tam tokadi
iade edecekti ki, tarikat ögretisinde verdigi söz aklina geldi. 'Sana
kötülük yapana bile iyilik yap'. Onun için döndü, yerine oturdu.
Üçüncü; mârifet kapisina kadar gelmistir. Iyinin ve kötünün tek
Yaradan'dan geldigini bilir, inanir. Yaradan bu kötülüge hangi iblisi
âlet etti diye merakindan söyle bir dönüp bakti.
Dördüncü; hakikat kapisini da geçmistir. Iyinin ve kötünün tek sahibi
oldugunu bilir. Onun için dönüp bakmadi bile.
öğüt
26.01.2004 - 11:15Beyazıd Bestami Hz.leri anlatıyor:
'Benim zamanımda binlerce veli vardı.Hepsi de ibadet, riyazet, keşif ve keramet sahibi.Fakat asrın kutupluğu, bir demircinin, basit ve ümmî bir demircinin üzerindeydi.Ben bu işin sır ve hikmetine karşı hayretler içindeydim.Çoluk çocuğunun nafakası için geceli gündüzlü örs başından ayrılmayan demirciyi göreyim dedim bir gün..Dükkanına gittim.Selam verdim.
Beni görünce de çocuklar gibi sevindi..Ellerime sarıldı, uzun uzun öptü.Ve benden dua rica etti.Henüz keşif alemine girmemiş olduğu için makamından habersizdi.Benden dua isteyene dedim ki:'Ben senin ayaklarından öpeyim de sen bana dua et.' Dedi:'Benim sana dua etmemle içimdeki dert hafiflemez ki! ' Sordum:'Derdin ne, söyle,bir çare arayalım? ' Cevap verdi:'Acaba kıyamet gününde bunca insanın hali ne olur? Bunu düşünmekten, buna yanmaktan başka derdim yok! ' Demirci bunu söyledi ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Beni de ağlattı. O vakit içimde bir nida duydum:
'Bunlar nefsim nefsim diyen hodbinlerden değildir; bunlar, ümmetim ümmetim diyenlerdendir...'
Hemen içimdeki hayret silindi.Kutupluk makamının bu demirciye niçin verildiğini sezer gibi oldum. Anladım ki, böyleleri, Ezeller ve Ebedler Peygamberinin kalbine doğrudurlar; ve Onun hakikatine mazhardırlar. Demirciye sordum: 'İnsanların azap çekmesinden sana ne? ..'
Cevap verdi: 'Bana mı ne? Benim fıtratımın mayası, şefkat suyuyla yoğrulmuştur. Cehennem ehlinin bütün azabını bana yükleseler de onları bağışlasalar ben saadete ererim ve derdimden kurtulurum! ..'
Demircinin dükkanında saatlerce oturdum. Sohbet ettik. O, namazda okunmak için farz miktarından fazla sure ve ayet bilmiyordu. Onları öğrettim. Ve ben, evet, ben kırk yıldır elde edemediğim manevi derecelere yükseldim. İçim Allah'ın feyziyle doldu. O vakit büsbütün anladım ki, kutupluk sırrı başka bir mana...Faziletle, ilimle, ibadetle elde edilen iş değil...Sadece Alah vergisi...'
öğüt
26.01.2004 - 11:13PEYGAMBERIMIZIN GENÇLERE 100 VASIYETI
1) BESMELE
Resulullah a.s buyurdudular:
-Besmelesiz baslayan her is,hiçbir netice vermez.
-Herhangi bir müskül ve güçlüge rastlarsan Allah’in ismini an,Besmele çek:’’Bismillahirrahmanirrahim ve lahavle vela kuvvete illa billahil aliyyilazim’’cümlesini tekrarla.Allah seni her musibetten ve beladan kurtarir.
2) HAMD VE SÜKÜR
Resulullah a.s buyurdular:
-‘’Elhamdü lillah=Allah’a hamdolsun’’ demek en büyük tesekkürdür.Bunu söylemeyen sükretmemis olur.
3) SALEVATI SERIFE
Resulullah a.s buyurdular:
-Isteklerinin olmasini isteyen bana çokça salat ve selam göndersin.(Zorluklarin basarilmasi,rizkin bollugu ve istege ulasmak için en iyi vesile salat ve selamdir.)
4) IMAN-IBADET
Resulullah a.s buyurdular:
-Allah ibadetsiz imani,imansiz ibadeti ve isi kabul etmez.
5) TEHECCÜT NAMAZI
Resulullah a.s buyurdular:
-Bir kimse gece Teheccüt namazina niyet ederek yatsa da gece kalkamasa,niyetinin dogrulugu ve saglamligi degerinde sevap alir,uyudugu uyku da ona Allah’in bir sadakasi olur.
6) IHLAS
Resulullah a.s buyurdular:
-Ibadetini Allah’i görür gibi terbiye ve saygi ile yap.Sen onu görmüyorsun ama….Muhakkak ki O seni görmektedir.
-Gösteris maksadi ile yapilmadigi için gizli bir ibadetin açik yapilandan yetmis kat fazla sevabi vardir.
7) NAMAZ
Resulullah a.s buyurdular:
-Namaz; küfür ile insanlik arasinda bir perdedir.Onu terk edenler küfre yaklasmis olurlar.
-Iman sahibi ile imansiz arasinda bir fark vardir ki,o da namazdir.Namazini terk eden bir iman sahibi digerinden farksiz olur.
8) EVVABIN NAMAZI
Resulullah a.s buyurdular:
-Aksam namazini bitirip biraz konustuktan sonra alti rekat sünnet kilmaya devam edenlerin elli yillik küçük günahlari affolur
9) NAFILE ORUÇ
Resulullah a.s buyurdular:
-Recebin ilk gününde tutulan oruç üç yillik,ikinci gününde iki yillik,üçüncü gününde bir senelik küçük günahlar için kefaret olur.Diger günlerde tutulan oruç ise her gün için bir aylik küçük günahlarin affina vesile olur.
10) ZEKAT
Resulullah a.s buyurdular:
-Zekat vererek malinizi muhafaza,fakirlere sadaka vererek hastanizi tedavi; dua ve niyaz ile de bela ve musibetleri defetmis olursunuz.
-Bir maldan zekatin çikarilmasi o serveti azaltmaz.Bilakis onun bereketini çogaltmis olur.
-Zekat vermeyenlerin kildigi namaz kabul olmaz.
-Zekat vermeyenlerin imanini ve namazini Allah kabule layik görmez
11) SAHABE-I KIRAM
Resulullah a.s buyurdular:
-Peygamberden sonra bütün insanlarin en makbulü Ebubekir’dir.
-Ali,Fatma,Hasan ve Hüseyin benim ehlibeytimdir.Ebubekir ve Ömer ise,Allah’in ehlidir.Allah’in yakini olanlar,bana yakin olanlardan daha evvel gelir.
-Ali’den bahsetmek,onu anmak bir ibadettir.
-Ayse cennette de refikamdir.(esimdir)
-Eshabimdan birine küfür edene Allah lanet etsin
12) ILIM
Resulullah a.s buyurdular:
-Ilim ve din meselelerinin müzakeresi için toplanan bir mecliste hazir bulunmak bir sene müddetle ibadet etmekten daha sevapli ve hayirlidir.
-Bir alimin yüzüne bakmak ibadet makamina geçer.
-Dine hizmet maksadi ile ilim tahsil eyleyenler Allah’in indinde harp eden mücahitlerden daha ileridirler.
-Islam’in ve dinin rükünlerini ve sartlarini,Allah’in yap ve yapma dediklerini sorup ögrenmek her Müslüman’a farzdir.
-Allah için ilmi ve bilgiyi isteyenler,yiyecekleri ve riziklarini hiç ummadiklari yerden bulurlar.Bunu tekeffül eden Allah’tir.
13) KUR’AN OKUMAK
Resulullah a.s buyurdular:
-Sizden birisi Allah ile konusmak ve Ona yakin olmayi seviyorsa,tam bir kalp sükuneti içinde Kur’an okusun.
-Ümmetimin en makbul ibadeti bakarak Kur’an okumaktir.
14) IHLAS SURESI
Resulullah a.s buyurdular:
-Bin kere ‘’Ihlas’’ okuyan bir iman sahibi kendine cehennem atesinden kurtarmis olur.
15) YASIN-I SERIF
Resulullah a.s buyurdular:
-Her gece ‘’Yasin’’ okumaya devam eden bir kimse sehit olarak ölür.
-Bir kimse ana ve babasinin yahut onlardan bir tanesinin Cuma günü kabrini ziyaret edip ‘’Yasin’’ okusa günahlari affolunur.
16) ’’IZA VAKAA’’ SURESINI OKUMAK
Resulullah a.s buyurdular:
-Her gece ‘’Iza vekaa’’ suresini okuyan bir kimse fakir düsmez.
17) YATAGA YATARKEN
Resulullah a.s buyurdular:
-Yataga yatarken önce ‘’1 Fatiha’’ sonra ‘’3Ihlas’’ suresini okuyan bir kimse uykusunda ölümden baska her musibetten korunmus olur.
18) LA HAVLE^
Resulullah a.s buyurdular:
-‘’La havle vela kuvvete illa billahi devaün min tis’atin ve tis’ine daaen eyserüha elhemmü.’’
Bu zikre devam etmek doksan dokuz illetin devasi olur ki,bunlarin içinde en hafifi olanlar hüzün,keder,elem ve sikintisidir.
19) ZIKIR
Resulullah a.s buyurdular:
-Kiyamet gününde Allah’in indinde en makbul ve muteber olan kul; dünyada Allah’i çok zikredendir.
-Allah’in zikri için toplanan cemaat Cenabi Hak tarafindan af ve gufran müjdelenmedikçe dagilmamistir.
Resulullah a.s buyurdular:
-Hayruzzikri,Elhafiyyü.Hayrurrizki ma yekfii.
-Zikrin en hayirlisi gizli zikirdir.Rizkin en hayirlisi da kafi olanidir.(Menavi)
20) NEFSLE MÜCADELE
Resulullah a.s buyurdular:
-Hakiki mücahit; kendi nefsi ile mücadele ve harp eyleyen kimsedir.
21) EVLIYA
Resulullah a.s buyurdular:
-Her devirde benim ümmetimin eskileri vardir ki onlara ebdal ve sidiklar denir.Onlar hakkinda Allah’in inayet ve rahmeti o kadar büyüktür ki,sizler de o sayede yer ve içersiniz ve üzerinizde dolasan her türlü bela ve musibet de yine onlarin sayesinde defedilir.
22) NASIHAT-TEBLIG
Resulullah a.s buyurdular:
-Iyi hareketleri ve iyilikler yapmayi emredenler onu yapmislar ve iyiliklerde bulunmuslar gibi sevap kazanirlar.
-Hayirli islere ön ayak olan kimse o hayri kendi islemis gibi sevap kazanir.
-Allah bir kimseyi senin maddi ve manevi gayretin vasitasiyla hidayete eristirirse,bu senin için üzerine günes dogup batan her seyden hayirlidir.
23) GENÇLER
Resulullah a.s buyurdular:
-Allah,genç tövbekarlari sever.
-Gençliginde ibadet edenlerin; ihtiyarliginda ibadete baslayanlar üzerindeki üstünlügü; halka nazaran peygamberlerin üstünlügü derecesindedir.
-Allah; genç yaslarinda ibadet edenleri meleklerine göstererek sevincini ilan eyler.
-Cenab-i Hakk’in indinde tövbekar gençlerden sevgili bir sey yoktur.
24) HADIS
Resulullah a.s buyurdular:
-Ümmetimden kirk hadisimi tasiyan veya ezber eden kimseyi kiyamet gününde Cenab-i Hak alimler ve Salihler arasinda toplayacaktir.
25) ZORLUKTA OKUNACAK DUA
Resulullah a.s buyurdular:
-Büyük bir zorluga düstügünüz zaman ‘’Hasbünallahü ve ni’mel,vekil ‘’zikrine devam ediniz.
26) BABANIN DUASI
Resulullah a.s buyurdular:
-Bir babanin oglu için ettigi dua; bir peygamberin ümmeti için ettigi dua kadar makbuldür.
27) HATIM DUASI
Resulullah a.s buyurdular:
-Kur’an bastan sona kadar okunup bitirildigi (hatim edildigi) zaman derhal yapilan dua kabul olur.
28) IYILIK VE IHSAN
Resulullah a.s buyurdular:
-Ver ve doyur! Malin eksilecek diye korkma.Allah’in lütfu ile eksilmez bilakis artar.
-Sadaka veriniz.Zira sizi cehennem atesinden o kurtarir.
29) MÜSAFIRE IHSAN
Resulullah a.s buyurdular:
-Misafir rizki ile beraber gelir ve ev sahibinin günahlarini afva vesile olarak gider.
30) CÖMERTLIK
Resulullah a.s buyurdular:
-Cennet cömertlerin evidirt.
-Halkin muhabbetini kazanmak isteyen bir kimse,malini bol bol ihsan etsin.
31) DILENCILIK
Resulullah a.s buyurdular:
-Allah; rahatsiz edici,aç gözlü dilencilere düsmadir.
-Dilenciler; dilenciligin ne kadar hakir ve zelil oldugunu bilselerdi dünyada hiçbir dilenci kalmazdi.
-Fakir olmadigi halde dilenen kimsenin aldigi ve yedigi sey atestir.
-Üç günlük kuvvete malik olan kimsenin halktan dilendigi ve aldigi helal olmaz.
32) CIMRILIK
Resulullah a.s buyurdular:
-Cimrilerin azap görmeden cennete giremeyeceklerine Allah yemin etmistir.
-Para ve bolluk hususunda sizden fakir olanlara bakiniz.Daha zengin olanlara bakmayiniz,ki içinde bulundugunuz vaziyet size küçük ve az görünmesin.
33) ANA BABA HAKKI
Resulullah a.s buyurdular:
-Cennet; analarin ayaklari altindadir.
-Allah’in hosnutlugu ve rizasi ana ve babanin rizalarinda; gazabi ise yine onlarin gazaplarindadir.
-Bir kimse ana ve babasini üzecek bir is yaparsa bir büyük günah islemis olur.
-Ana ve babasina ve Allah’ina itaat eden cenneti aldadir.
-Ana ve babasina sevgi ile bakmak ibadet makamindadir.
-Ana ve babasina hizmet ve itaat edenin ömrünü Cenab-i Hak uzun ve mesut eyler.
-Ana ve babasina hem vücutça,hem de sözle iyilikte ve ihsanda bulunan,Allah için harbe gidenlerin edindigi ecri kazanir.
-Ana ve babaya karsi ihsanda bulunmak ömrü uzatir,rizki arttirir.Onlarin hayir ve dualari her kazayi red ve tard eder.
34) IYI ARKADAS
Resulullah a.s buyurdular:
-Arkadaslarinizin en hayirlisi kendi görünüsü ile size, Allah’i hatirlattirandir.Sözleri sizin ibadetinizi ve islerinizi çogaltir.Is ve hareketleri de ahiret gününü akliniza getirir.
35) SEYAHAT
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Seyahat ediniz.Sagliginizi arttirir.
-Iyi ahlak sahibi ve zengin olanlarla seyahate çikiniz.
36) DARGINLIK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir Müslüman ‘in, diger bir Müslüman ile konusmayi terk etmesi(darginligi) kanini dökmek gibidir.
37) BÜYÜKLERE HÜRMET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Büyüklerinize hürmet için ayaga kalkiniz.
-Yasi ilerlemis iman sahibi bir ihtiyara ikramda ve saygida bulunmak Allah’i tazim etmektir.
38) ISIM
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir kimsenin üç oglu olur da,birisine olsun Muhammed ismini vermezse cahillik etmis olur.
39) KOMSULUK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Komsusu aç ve kendisi tok bulunan bir merhametsiz; tam bir iman sahibi degildir.
40) CÖMERTLIK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Sizin en iyiniz yemek yediren kimsedir.
-Cömertin yemegi sifa,cimrinin yemegi ise hastalik getirir.
41) GEÇIM
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Aklin basi halk ile iyi geçinmektir.
42) GIZLI IBADET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Gizli olan ibadetler açik olandan ileridir.Fakat halk görsün de onlar da yapsin niyeti ile olan asikar ibadetler daha ileridir.
43) MÜ’MININ ARTIGI
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir iman sahibinin yiyip içtiginden artanini yemek sifadir.
44) YUMUSAK HUY
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Müminin yumusak huyu o kadar fazladir ki,ilk bakista ahmak zannedilir.
45) SÜNNETIM
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Benim yaptiklarimi (sünnetlerimi) yapmayan benden degildir.
46) AZ KONUSAN
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Lüzumsuz isleri ve sözleri birakmak insandaki Islamlik duygusunun güzelligine alamettir.
47) GÖNÜL TOKLUGU
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Allah’in yaptigi taksime ve verdigine kanaat gösterip razi olmak gönül tokluguna sahip olmaktir.
48) MERHAMET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Acimayanlara acinmaz.
49) SABIR
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Sabir,Cennet hazinelerinden bir hazinedir.
-Hastalik zamaninda sabretmek ve Allah’in inayetini beklemek bir ibadettir.
50) ISTIHARE,ISTISARE,IKTISAT
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Islerine baslarken istihare edenler perisan olmaz.Danisip fikir alanlar pisman olmazlar.Bir evin geçiminde fazla ve fuzuli sarfetmeyip idareli davrananlar da yokluga ve sefalete düsmezler.
51) EMANETE RIAYET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Sana emanet birakilan her seyi sahibine iade et.Sana fenalik eden kimseye de fenalik etme.
52) YALAN,IFTIRA
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Allah’in en çok sevdigi is; yalandan,iftiradan,küfürden,günahlardan korunmaktir.
53) DILINI KORUMAK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Adem oglunun basina gelen günahlarin en çogu dilindendir.
54) LÜZUMSUZ KONUSMAK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bos sözlerden sükut edip susmak ibadetlerin en iyisidir.
-Söz söylemeye bir lüzum yoksa susmak alimlere ziynet verir ve cahillerinde ayiplarini örter.
-Susmak iyi ahlakin birinci vasfidir.
-Bos sözler söylemeyip susan insan her iki dünyanin gailelerinden kurtuldu demektir.
-Kendi iyiligini arzu edenler dillerini tutsunlar.
55) AFFETMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Musa (a.s) Allah’a (c.c) sormus:’’Ya Rabbi,senin indinde sana ibadet edenlerin en iyisi ve degerlisi kimdir? Allah da buna su cevabi vermistir:’’Kendisine fenalik edene cezasini vermek imkanini ve iktidarini buldugu halde onu affeden kimsedir.
56) ÖFKE
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Sirke bali bozdugu gibi hiddet de imani bozar.
57) KENDINI KÜÇÜK GÖRMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir kimse Allah korkusu ile kendisini küçük görür ve öyle gösterirse Allah onu büyültür ve yükseltir.
-Kendini küçük görmeyen dindar olamaz.
58) DAVETE ICABET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Dügün gibi hayirli bir toplantiya davet edilince gidiniz.Rüsvet olmamak üzere verilen bir hediyeyi de reddetmeyiniz.Hak ve ruhsatiniz olmadikça kimseyi dövmeyiniz.
59) VAKTINDE NAMAZ
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Allah ‘in birinci sevdigi is; vakti gelir gelmez kilinan namazdir.Ikincisi,ana ve babanin emirlerine itaat ile onlara karsi ihsanda bulunmaktir.Üçüncüsü de Allah rizasi için ve bir karsilik beklemeden harbe gitmektir.
60) AGLAMAK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Aglamak gözden ve kalpten olursa Allah’tan; dilden olursa seytandir.Seytan sesinden çekininiz.
61) SIKINTININ SEBEBI
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Allah’a kulluk vazifelerini yapmayan,bunda kusur edenleri Allah da gam ve kedere düsürür.
62) IBADETTE IHLAS
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Allah’a daima karsinda görüyormussun gibi titreyerek ve tam bir huzur içinde ibadet et.Çünkü sen her ne kadar onu görmüyorsan da muhakkak o seni görüyor.
63) IBADET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Benim sefaatime bel baglama:ibadet et.
64) TÖVBE
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Günahindan dolayi tövbe eden kimse günah islememis gibi olur.Fakat bir taraftan tövbe eder,diger taraftan günah islemekte devam ederse,Allah’la alay etmis olur.
-Bir kimse bütün varligi ve kalbi ile ‘’Estagfirullah’’ kelimsini tekrar tekrar zikre devam ederse; ALLAH; o kimsenin sikintisini defederek sikintisini feraha çevirir.Hiç ummadigi yerden kendisine rizik gönderir.
-Allah’a,günde yüz defa tövbe ve istigfar ediniz.
65) DÜNYAYI DÜSÜNMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir kimse uykudan kalkar kalkmaz en evvel dünyayi düsünürse,Allah onun islerini bozar ve rahatini kaçirir.
-Dünyaya,esyaya ve süse muhabbet beslemeyiniz.
66) ÖLÜRKEN YASIN
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Ölüm emareleri gürünen hastanin üzerine (Yasin) okuyunuz.
67) BORÇ
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Borçlu olarak ölenlerin elleri mezarlarinda basli bulunur.Borcunu ödemedikçe onlari baska bir sey açmaz.
-Sizin en hayirliniz alacaklisini incitmeden borcunu ödeyendir.
68) DÖVMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Hakki olmadigi halde adam dövenler ve baskasinin malini çalip çirpanlar yahut bunun için emir ve isaret verenler bizden degildir.
-Emrinde bulunan bir kimseyi haksiz yere döven kimse kiyamet gününde hapis edilerek ceza görür.
69) ALDATMAK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Dünya islerinde ve alis verisinde:yahut dine ait islerde olsun ümmetime hile yapan kimseye Allah lanet etsin.
70) YALAN
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Yalanla iman bir arada bulunmaz.
-Yalan,insanin yüzünü kara eder.Iki kisinin arasini bozmak kabir azabina mucip olur.
-Yalandan çekininiz,çünkü yalan ve iman bir arada bulunmaz.
-Bir defa yalan söyleyen üç kere mel’undur.
71) HARAM YEMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Haram yemekten çekininiz.Çünkü onun bir kismi zina yapmaktan da fenadir.
72) HASET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Haset etmekten çekininiz.Nasil ates odunu yakip bitiriyorsa haset de bir insani öyle mahfeder.
73) KENDINI BEGENMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Kendini begenmek; yetmis senelik ibadeti giderir.
74) ADAM ÖLDÜRMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir Müslümani öldürmek kafir olmak kadar günahtir.Ona sögüp saymak ise fenaliga mucip olur.Bir müminin de din kardesi ile üç günden ziyade kinli ve dargin bulunmasi caiz olmaz.
75) ZINA
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Gözlerin zinasi haram olan seye bakmaktir.
-‘’Sakin bir erkek,yaninda mahremi olmadikça yabanci bir kadinla yalniz kalmasin.’’(Buhari,Nikah 111)
‘’Resulullah a.s Hz Ali ‘ye (r.a) buyurdular ki;
‘’Ey Ali,bakisina bakis ekleme.Zira ilk bakis sanadir,ama ikinci bakis aleyhinedir.’’(Tirmizi,Edep 28)
-dilin zinasi söylenmemesi icap eden sözleri söylemektir.
-Bir kimse (helal diyerek) zina ederse imani gider.fakat pismanlikla tövbe ederse affolunur.
-Zina yapmak fakirlige sebep olur.
76) LUTILIK(HOMOSEKSÜELLIK)
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Benim ümmetimden Lut kavminin isini isleyenler olursa,öldükleri zaman onlarin cesetleri Allah tarafindan Lut kavmi arasina karistirilip kiyamet gününde de onlarla birlikte kalkarlar.
-Lut kavminin çirkin hareketlerini yapanlar mel’undurlar.
77) IÇKI
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Çogu sarhosluk veren seyin azi da haramdir.
-Sarap içenin,kalbinden iman nuru çikar.
-Bir kimsenin sarhosluk verici bir sey içerse,Allah onun kirk günlük namazini kabul etmez.
78) BIYIKLAR
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Dudaklari görününceye kadar biyiklarini alttan kisaltmayan bizden degildir.
-Biyiklarini kesmeyerek dudaklari üzerine örtecek kadar uzatan kimsenin duasini Cenabi Hak kabul etmez.
79) LÜZUMSUZ TOPLANTI
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Vakit geçirmekten baska bir ise yaramayan toplantilardan çekininiz.
80) KÖTÜ ARKADAS
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Günah isleyen asi ve günahkar arkadaslardan uzak olunuz.Yoksa sizin de onlardan oldugunuz anlasilir.
81) IKI YÜZLÜ
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Iki yüzlülerin ziyafetlerine ve davetlerine gitmeyiniz.
82) SOFU GÖRÜNMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Halka karsi alim ve dindar görünmek için sofu elbiseleri giyip gezmekten ve bundan hasil olacak söhretlerden uzak bulununuz.
83) SABAH UYKUSU
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Sabah namazi il günes dogmasi arasindaki zaman riziklarin dagtilmasi vaktidir.Bu sirada uyumak rizkin bir kismini kaybettirir.
84) SAKA
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Ben latife ve saka ederim.Fakat dogru sözden ayrilmam.
85) FAKIRLIK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Ihtiyaç içinde ve fakir olanlar; Allah’in kismetine ve verdigine itiraz ederek isyan ederlerse bu hal kafirlige kadar yakin olur.
86) KAFIRE BENZEMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Kendilerini kafirlere benzetenler bizden degildirler.
87) GÜL
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Benim kokumu almak isteyenler kirmizi gül koklasinlar.
88) ALIM
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Kendisinin alim oldugunu söyleyen cahildir.
89) CENNETE GIRMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir kimse muhakkak cennete gidecegini iddia ederse,cehenneme gider.
90) EVLENMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Evleniniz ve çogaliniz.Çünkü ben diger ümmetlere karsi sizin çoklugunuzla övünürüm.
-Nikahin hayirlisi kolaylikla olanidir.
-Allah; evlilerin ayrilmasini sevmez
91) KADININ CENNETE GIRMESI
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Kadin bes vakit namazini kilar,ramazan orucunu tutar ve vücudunu muhafaza ile kocasina itaat ederse azap duymadan cennete gider.
-Bir erkek karisindan hosnut oldugu halde ölürse,o kadin cennete gider.
92) IYI DOST
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Iyi dostlar edinmek insanin saadet ve selametindendir.
93) ZIYAFET
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Birbirinize karsilikli yemek yediriniz.Ziyafet veriniz.Bu hal rizkin artmasini mucip olur.
94) DÜRÜST TÜCCAR
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Dogru taninan bir tüccar kiyamet gününde Allah’in arsinda atesten korunur.
-Korkak tüccar ticaretinden kazanamaz,cesur olan bol bol riziklanir.
95) SOL EL ILE YEMEK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Sol el ile yemek yemeyiniz.Bunu seytan yapar.
96) INSANLARIN ARASINDA BULMAK
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Halkin arasini bul; velev yalan ile olsun buna çalis.
97) SELAM
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Halkin en cimri olani rastladigi din kardeslerine selam vermeyendir.
98) GÜNAH
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir kimse güle güle günah islerse,aglaya aglaya cehenneme gidecektir.
99) KAHKAHA
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Kahkaha ile gülmek seytandan,tebessüm etmek ise Allah’tandir.
100) TEDAVI
Resulullah a.s buyurdurlar:
-Bir hastalik çikinca tedaviye devam edin.Çünkü Allah kullarina deva olmayan hastalik vermemistir.
quebec
23.01.2004 - 21:07Burada da karşıma çıktın ya.... Kanada'nın bir eyaleti..
Aramızda Kanadalı mı var?
necip fazıl kısakürek
22.01.2004 - 13:08Son Osmanlı Tokadı...
dil
22.01.2004 - 11:23Eline,diline, beline sahip ol...
Dil, değişik manalar içerse de, insan organları içinde en güçlü kas yapısına sahip organ...
izmler
22.01.2004 - 11:21Bİr izm miadını doldurunca meydana gelen boşluğu hemen telafi için kullanılan ve kullanım süresi çıktığından beri süresiz olacağa benzeyen bir ek...
Bu dünya izmlerden çektiğini hiçbirşeyeden çekmedi.
rabıta
20.01.2004 - 12:34Rabıta, karanlıkta kalan bilginin mürşid tarafından aydınlığa kavuşturulması manasına gelir.
Dini çevrede ise, manevi terbiye için müridin mürşidine gönül bağı ile bağlanmasıdır.
Ölüm rabıtası, mürşid rabıtası şeklinde kısımlara ayrılır.
hz.ali
16.01.2004 - 21:39bkz. Necip Fazıl'ın Hz.Ali
çile
16.01.2004 - 21:38' Fikrimin dostusunuz, Çilemin yabancısı'
erkek beyni
16.01.2004 - 13:28Kadınlardan 250 gram fazla et parçasına sahip olması dolayısı ile, birçok konuda belki erkeklere artı avantajlar kazandırmıştır.
Diğer taraftan erkekler bu fazlalık yüzünden et beyinli, et kafalı gibi sözlere muhatap olmuşlardır.
cezeri
16.01.2004 - 13:15Tarihin gölge düşmüş yaprakları arasından Bediüzzaman Ebû’l İz İbni İsmail İbni Rezzaz El Cezeri bize bakarken, bunları söylemek hiç de kolay değil. Çünkü Artuklu Türklerinin Diyarbakır’da hüküm sürdüğü yıllarda Artukoğulları Sultanı Mahmut bin Mehmet bin Kara Aslan’ın sarayında 32 yıl mühendislik yapan Cezeri’nin buluşları, asırlar sonra hayat bulan birçok teknik aracın temelini oluşturdu.
Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemekle birlikte 1136-1206 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen Cezeri’nin su saatleri, su robotları, otomatik termos gibi birçok teknik ve mekanik buluşu yaşadığı dönemde de izleyenleri şaşırtırdı. Ama asıl ilginç olan Cezeri’nin bilgisayarın dayandığı sistemin ve sibernetik biliminin temellerini atan bilim adamı olmasıdır. Ebû’l İz El Cezeri, bilgisayarın babası olarak bilinen İngiliz matematikçi Charles Babbage’den 6 yüzyıl önce aynı sisteme dayalı makineler ve otomatik aletler yaptı ve bunları çalıştırdı; sibernetiğin kurucusu olarak bilinen nörolog Ross Ashby’den 800 yıl önce de sibernetik ve otomatik makinelerin kendi kendine çalışması konusunda bilimsel çalışmalar yaptı; bu bilimin temellerini attı.
Dünya bilim tarihi açısından bugünkü sibernetik ve robot biliminde çalışmalar yapan ilk bilim adamı olan Ebû’l İz El Cezeri, çalışmalarını Artukoğulları Sultanı için yazdığı Kitab’ül-Cami Beyn’el İlmi ve el-Ameli’en Nafi fi Sınaati’l Hiyel (Mekanik Hareketlerden Mühendislikte Faydalanmayı İçeren Kitap) adlı eserinde ortaya koydu. 50’den fazla cihazın kullanım esaslarını, yararlanma olanaklarını çizimlerle gösterdiği bu olağanüstü kitapta Cezeri, “Tatbikata çevrilmeyen her teknik ilmin, doğru ile yanlış arasında kalacağını” söyler. Bu kitabın orijinali günümüze kadar ulaşamadıysa da, bilinen 15 kopyasından 10’u Avrupa’nın farklı müzelerinde, 5 tanesi Topkapı ve Süleymaniye kütüphanelerinde yer almaktadır.
Kısaca Kitab-ül Hiyel adıyla bilinen eseri 6 bölümden oluşur. Birinci bölümde binkam (su saati) ile finkanların (kandilli su saati) saat-ı müsteviye ve saat-ı zamaniye olarak nasıl yapılacağı hakkında 10 şekil; ikinci bölümde çeşitli kap kacakların yapılışı hakkında 10 şekil, üçüncü bölümde hacamat ve abdestle ilgili ibrik ve tasların yapılması hakkında 10 şekil; dördüncü bölümde havuzlar ve fıskiyeler ile müzik otomatları hakkında 10 şekil; beşinci bölümde çok derin olmayan bir kuyudan veya akan bir nehirden suyu yükselten aletler hakkında 5 şekil; 6. bölümde birbirine benzemeyen muhtelif şekillerin yapılışı hakkında 5 şekil yer alır.
Teorik çalışmalardan çok pratik ve el yordamıyla ampirik çalışmalar yapan Cezeri’nin kullandığı bir başka yöntem de yapacağı cihazların önceden kağıttan maketlerini inşa edip geometri kurallarından yararlanmaktı. İlk hesap makinesinden asırlar önce aynı sistemle çalışan benzer bir mekanizmayı, geliştirdiği saatte kullanan Cezeri, sadece otomatik sistemler kurmakla kalmamış, otomatik olarak çalışan sistemler arasında denge kurmayı da başarmıştı. Cezeri, Jacquard’ın otomatik kontrollü makinelerin ilki sayılan otomatik dokuma tezgahından 600 yıl önce değişik haznelerdeki suyun seviyesine göre ne zaman su dökeceğine, ne zaman meyve ve içecek sunacağına karar veren otomatik hizmetçiyi geliştirdi. Bazı makinelerinde hidro mekanik etkilerle denge kurma ve harekette bulunma sistemine yönelen Cezeri, bazılarında ise şamandıra ve palangalar arasında dişli çarklar kullanarak karşılıklı etkileme sistemini kurmaya çalıştı. Kendiliğinden çalışan otomatik sistemlerden sonra su gücü ve basınç etkisinden yararlanarak kendi kendine denge kuran ve ayarlama yapan dengeyi oluşturması, Cezeri’nin otomasyon konusundaki en önemli katkısıdır.
Bugün sibernetiğin ve bilgisayarın ilk adımlarını attığı ve ilk robotu yapıp çalıştırdığı kabul edilen Ebû’l İz El Cezeri, Anadolu’da yaşadı.
Toplam 303 mesaj bulundu