Cay Keyfi Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antolo ...

  • ırak savaşı

    09.05.2004 - 14:58

    www.zalimler.tr.cx

    Site'nin içeriği biraz ağır! Bir gün yolum düşmeli oralara.....Hesap sormaya, Irak içerikli! !

  • ariel sharon

    08.05.2004 - 23:11

    Devlet yönetmenin insani vasıflardan arındırılarak gerçekleştirilmesine canlı bir örnek...
    Asker olarak oralara düşmek isterdim.... Veya bir Filistinli'nin yüreği ve diline sahip olmak isterdim O'nu daha iyi anlatabilmek! ! ! için...
    Sözler yetersiz kalıyor....
    Bir gün karşılaşmak isterdim.......

  • mangal

    08.05.2004 - 12:16

    Şimdi beni aldı hayaller :) Açıktım...
    Hayatımızın en kısa anları olarak nitelendirebileceğimiz ama yaşadıklarımızla en güzel anlarımızdan bir kısmını oluşturu 'mangal keyfi'... Mangal bu bakımdan anlamlıdır.

  • imam-ı gazali

    08.05.2004 - 11:32

    İmam-ı Gazali’ye sorarlar:
    -İlimde ki bu yüksek makama nasıl eriştiniz? ...
    Şu cevabı verir:
    -Bilmediklerimi sormaktan çekinmeyerek

  • ebu hanife

    08.05.2004 - 11:10

    İmam-I Azam hazretleri, üzerine doğru gelmekte olan bir hayvana yol vererek kenara çekildiğinde, yanındakiler neden böyle yaptığını sormuşlar.
    Hazret,düşünmeden cevap vermiş
    -Onun boynuzları var, benim ise aklım.

  • ebu hanife

    08.05.2004 - 10:45

    Ebu Hanife Ve Sual
    Bir kadın, ebu hanife’ye bir mesele danıştı. ama cevabını alıp gittikten sonra tekrar gelerek:

    “ey imam! diye sordu. sakın bana allah’ın emrine aykırı bir fetva vermiş olmayasın? ”

    Ebu hanife hazretleri:

    “Sorduğun soru, sana fetva verirken benim de aklımdan geçti, dedi. ama şunu iyi bil ki, bana danışmaya gelenlerin hiçbirine, rabb’ime danışmadan cevap vermedim.”

  • neyzen tevfik

    08.05.2004 - 10:10

    Aşağıdaki yazılarda Neyzen Tevfik'in nüktelerini okuma imkanınız var....

    Hamam Sefasi
    Bir gün Neyzen arkadasi çayci Haci ile Ibrahim Pasa Hamamina gitmislerdi.Keyif bu ya, hamamda âlem yapma arzusuna kapildilar.Yani hamamda raki içmek,birkaç gün ardi ardina demlenmek istediler. Iki dost ufak bir damacanaya o devrin çok meshur rakilarindan olan ve Büyükada'daki manastirda bir papazin çektigi rakidan- ki o yillarda buna 'papazin düzü' derlerdi- doldurttular.Bardak,kadeh,fincan alma lüzumunu görmediler.Hamam taslari ne güne duruyor? Rakiyi da kurnalardan birine döktüler,basina geçip taslarla içmeye basladilar.
    Neyzen çaldi,Haci okudu.Haci okudu,Neyzen çaldi.Böylece günü geçirdiler.Raki tükenince etirttiler.Üçüncü gün pestemallari da attilar.Çirilçiplak, ney çalarak,okuyarak,siir söyleyerek günü geçirdiler. Hamamin sicakligi da onlari bol bol terletiyor ve bu yüzden içki tutmuyor,adamakilli sarhos olamiyorlardi. Ne yapmali? Neyzen hemen kararini verdi, sirtina bir pestemal alarak sokaga firladi. Direklerarasindaki Sokrat eczanesine kosarak büyük bir sise eter aldi. Hamama dönünce eteri,rakiyi kurnaya döker.Baslarlar içmeye...
    Taslar çoktan kurnanin dibinde,rakinin içinde, kim çikaracak? Esasen tasa ne hacet var, beygir gibi egilip içmek dururken? ? ? Egilip lakir lakir içerler...Bu cümbüs dört gün sürer. Nasil oluyorsa, iki kafadar Adem. Havva, Seytan ve Cennet hakkinda bir bahse, bir münakasaya giriyorlar.
    Iki çiplak Adem'in cennettte nasil gezdigini, elbisesini,donu olup olmadigini konusuyorlar.Ve nihayet Adem'inde cennette kendileri gibi çiplak yasadigina hükmediyorlar. Madem ki Adem Babamiz çiplak gezerdi, onlar niçin gezmesin? 'Gezerim,gezemezsin' derken Neyzen firlayarak 'Ben gezerim, iste Sehzadebasi'na gidiyorum! ' diyerek hamamin kapisindan sokaga ugruyor.Neyzenin çikamayacagina inanan Haci, belki disarda,soguklukta gizlenmistir düsüncesiyle Neyzen'in pesinden -kontrol kaygisiyla- çikiyor. Fakat Neyzen'in sokaga çiktigini ögrenince, o da firliyor.Neyzen önde Haci arkada, ikiside çiplak,sakallar uzamis Sehzadebasi'na kadar geliyorlar.
    'Dinleyen her zerreye bir hitabim var benim
    Kâinat isminde hiçten bir kitabim var benim.
    Ya hitabimdan okusun ya kitabimdan beni,
    Yazdigim efsânede on alti bâbim var benim!
    Hey'etimde müttefik magrible masrik,veche yok,
    Gayr-i mer'i zerrede bin aftâbim var benim`'
    Tabutta yatardi
    Hayri Yenigün anlatiyor: Bir gün Büyük Postane arkasinda, Tefeyyüz kütüphanesinin karsisindaki Ismail'in koltuk meyhanesine ugrar Neyzen'in nerede yatip kalktigini sorar.Meyhaneci Ismail: ' Burada, Hocapasa Camii'nin bir tabutlugu var, oraya gider.Bir tabutun kapagini kaldirir, içine girer,kapagi da üstüne çeker vce rahat rahat uyur.'
    Padisahçilik
    Abdülhamid döneminde,sariklilarin kahvehanelerde oturmalari yasaklanmis.Neyzen,Fevziye kiraathanesinde basinda sarik nargile içerken içeriye bir kaç polis,bir kaç komiser,bir kaç hafiye girer.Baslarinda da Mesihat (Seyhülislamlik) müfettisi...
    Neyzen'i karakola götürmek isterlersede bizimki yerinden kimildamaz.Bir yandan da o ünlü küfürlerinin hiç gün yüzü görmemislerini birbiri ardinca siralamaktadir.
    Cadde ana baba gününe döner.Seyre gelen gelene...Baska hafiye ve polisler de ortaya çikar; hep birlikte Neyzen'in kollarina yapisarak sürüklemeye kalkisirlar.Neyzen bir ara ellerinden siyrilip bir masanin üzerine çikar,caddeye dönüp avazi çiktigi kadar bagirir: ' Padisahim çok yasa, Sevketinle bin yasa! '
    Müfettis,komiserler,polisler çil yavrusu gibi dagilirlar.Neyzen masadan inip nargilesinden bir nefes çektikten sonra kendi kendine ' Ulaaan, amma da enayi seylermis ha! ' der.

    Edep
    Tanidigi bir subayi ziyarete,kislaya gider.Subayin ricasi üzerine askerlere ney çalar.Sonunda aska gelip zeybek oynamaya
    durur.Pantolonun dügmelerini iliklemeyi unuttugunu gören erlerden biri ' Efendi amca,edep yerin açikta kalmis ' der.Neyzen oyunu kesip keserek ellerini kaldirarak Tanri'ya seslenir: ' Çok sükür sana, nihayet karsima edebim oldugunu söyleyen bir kulunu çikardin '

    Hangisini içer
    Yesilayci bir profesör, 'içkinin zararlari' konulu bir konferans veriyormus.Konusmasinin bir yerinde dinleyicilere sormus:
    ' iki kovadan birine raki digerine su doldurup bunlari bir esegin önüne koysak, esek hangisinden içer acaba ' Dinleyiciler hep bir agizdan ' Suyu ' demisler. ' Neden suyu içer' demis profesör, Neyzen hemen atilmis ' Esekliginden '
    Ahmet Rasim milletvekilligi döneminde bu espriyi Mustafa Kemal'e anlatmis.M.Kemal bunu çok begenmis.
    Atatürk beraberindekilerle bir aksam çiftliginde içerken,az ötede dolasan bir köylü çocugunu yanina çagirarak sormus:
    -Biz ne yapiyoruz?
    -Raki içiyorsunuz.
    -Söyle bakalim, iki kovadan birine raki digerine su doldursak,bunlari esegin önüne koysak,esek hangisini içer?
    -Rakiyi!
    -Aman,demis,sebebini sormayalim! ! !

    Yiyip içmek için mi?
    Neyzen,bir gün Mazhar Osman'la karsilasir.
    -içmeye devam ediyormusun,Neyzen?
    -Neden sordunuz,Beni tedavimi edeceksiniz,yoksa yemege mi çagiracaksiniz?

    Sise çekerken
    Neyzen,bel agrilarindan yakinmaktadir.Tanidik doktorlardan biri: 'En iyisi sise çekmek' der, 'agrilardan kurtarir seni'
    Ertesi gün bir dostu,Neyzen'i kaldirima uzanmis,elinde raki sisesini tepesine dikmis sekilde görünce:
    -Üstad,rakiyi birakacagini söyleyip duruyordun,bakiyorum azaltacagina ölçüyü büsbütün kaçirmissin.
    Neyzen,dostunu yattigi yerden söyle bir süzer:
    -Bu sefer doktor tavsiyesiyle içiyorum.Bel agrilarindan sikayet ediyordum; doktor 'sise çek' dedi.

    Nasil görüyor?
    Birinci dünya savasinda iki gözünü kaybeden bir tanidigiyla söylesmektedir.Tanidigi sorar:
    -Durumu nasil görüyorsun Tevfik'cigim? . Neyzen 'karanlik' diyecekken vazgeçer,
    -Sizin gördügünüz gibi,diye cevap verir.

    Yol veririm
    Meyhanenin tuvaletine giderken,daracik koridorda bir kabadayi ile karsilasir.Birinden birinin kenara çekilmesi gerekmektedir.
    Neyzen, ' Müsaade et,geçeyim ' der.Sarhos kabadayi, 'Sen kime kafa tutuyorsun babalik, ben senin gibi cigeri iki para etmezlere yol vermem ' diye aksilenir.Bizimki hemen kenara çekilir, ' Ben veririm ' der.

    Herkesin Bildigini
    Basin çevrelerinde taninmis bir hanim,Neyzen'le karsilasinca,
    -Askolsun,benim için asifte filan gibi sözler söylemissiniz?
    Neyzen elini sinek kovalar gibi sallamis;
    -Hanim,sen beni tanimiyorsun.Ben herkesin bildigi seyleri söylemem.

    Kime uygunsa...
    Moralinin bozuk oldugu bir gün,hoslanmadigi bir adam masasina çöker ve münasebetsiz laflarla Neyzeni kizdirir.Adam bir ara;
    -Üstad,bugüne kadar hiçbir yerde neden görev almadiniz acaba? diye sorunca,dayanamaz!
    -Senin gibi himbillarin yerine geçmemek için der.

    Pislige bulasmamak
    Savas vurguncularindan birinin dedikodusu yapilmaktadir.
    -Tonla parasi var...Herifin bir eli yagda,bir eli balda...Nereye gitse,hemen yol açiyorlar.
    Neyzen sorar:
    -Gerçekten kenara çekiliyor mu herkes?
    -Çekiliyor
    -Demek cebindeki pislige bulasmak istemiyorlar...

    Benzetmede hata olmaz!
    Kafayi iyice bulmus,yalpalayarak giderken bir tanidiga rastlar.
    -Yazik dostum,yazik,canina hiç acimiyorsun.Bu gidisle sen fazla yasamazsin.
    Neyzen adamin yüzüne bakip gülümser.
    -Ömür denilen,içi su dolu fiçiya benzer,içindeki,azar azar da kullansan,hepsini de bosaltsan,mutlaka biter.

    Bulunur ama?
    Neyzen'in bir arkadasi meyhaneye girer ve garsona sorar;
    -Bizim Neyzen burada mi?
    -Burada beyim,Sagdan besinci masa.
    O masada Neyzen'i göremeyen adam geri döner:
    -Gitmis...
    -Affedersiniz beyim,kabahat bende.Masanin altina bakin dememistim,size...

    Evin yolu

    Aksaray'da bir ev kiralar.Yeni tasindigi siralar,geceleri meyhaneden dönerken ara sokak içindeki evini bulmakta güçlük çekmektedir.Bir gece,karsisina çikan bekçi'ye:
    -Bekçi baba,Neyzen Tevfik buralarda bir yerde oturuyor.Sen evini biliyormusun?
    -Neyzen Tevfik sensin ama beyim!
    -Ben sana kimim diye sormadim,Neyzen Tevfik'in evini sordum...

    Agzina içki koymamis! ! !
    Sait Halim Pasa,Neyzen'i seven bir kisiymis.Bu yüzden ona izaz ve ikramda bulunurmus.Pasanin sofrasinda fena sarhos olup sizdigi bir gecenin sabahinda,pasa,Neyzen'den bir daha içki içmeyecegine dair kesin söz istemis.Neyzen'de, Pasayi son derece saygiyla sevdigi için,istenilen sözü ciddiyetle vermek zorunda kalmis.Bu söze göre Neyzen agzina bir daha raki koymayacak! ! !
    Bir dahaki çagrilisinda Pasanin karsisina zil zurna sarhos çikmis.Pasa onun bu halini görünce esefle sormus:
    -Hani söz vermistin? Bir daha agzina içki koymayacaktin?
    Neyzen,yemin ederek agzina bir damla içki koymadigini söyleyince,pasa derin bir hayrete düserek:
    -inanman,söyle yakin gel de bana bir 'hoh' de,bakalim.
    Neyzen iyice sokulup.pasanin burnuna,olanca gücünle bir 'hoh' demis.Lâkin hayret,gerçekten de Neyzen'in agzi içki kokmuyor! Pasa saskin,saskin:
    -Bu nasil is Neyzen? deyince,Neyzen onu kahkahadan kirdiran cevabi veriyor:
    -Sen kokusunu alip da anlamayasin diye içkiyi altimdan tenkiye ettirdim.Insan biraz kendine hükmedip de aldigini çikarmazsa,iste böyle,tipki yukaridan içmiscesine mest oluyor pasam! ! !

    Kirk yillik ölü
    Dr.Fahrettin Kerim Gökay 'içkinin zararlari' konulu konferansini vermektedir. Bir ara:
    -Rakinin her kadehi,hayatimizi bir saat kisaltir,der.
    Dinleyiciler arasinda olan Neyzen yerinden firlayip bagirir:
    -Eyvah,yandik!
    -Hayrola?
    -Hesap ettim,meger ben öleli tam kirk yil olmus! ! !

    Kovmanin nazikçesi
    Bir arkadasiyla Beyoglu'nda gezerken Ubeydullah Efendiyle karsilasirlar.(Ubeydullah Efendi,ünlü Jön Türkler'dendi.Son yillarda Besiktas Evlendirma Memuruydu) Neyzen,Ubeydullah Efendiye sorar:
    -Hocam,Hazreti Adem'le Hazreti Havva'nin nikahlarini hangi imam kiydi?
    -Davetliler arasinda degildim,bilmiyorum.
    -Peki,Adam'la Havva cennetten niye kovuldular?
    -Bir münasebetsizlik etmislerdir.
    -Ne gibi?
    Ubeydullah Efendi dayanamaz:
    -Sizin bu aksam yaptiginiz gibi.
    -Peki,acaba nasil kovuldular?
    -Defol...Yoksa sana haddini bildiririm simdi!
    Neyzen,ardindan bastonunu sallayarak kosan Ubeydullah Efendi ile arayi açtiktan sonra durup seslenmis:
    -Böyle nazikçe kovmasini biliyordun da,benimle ne diye bir saat ugrastin üstad?

    Hangi Anahtar?
    Danibütün geçinen bir dostu sorar:
    -Beni tanirsin...Cennetin anahtari sende olsa beni oraya almaz miydin?
    Neyzen,karsisindakini bastan ayaga söyle bir süzdükten sonra gülümser:
    -Bende Cennetin degil de Cehennemin anahtari olsaydi,senin için daha hayirli olurdu.Belki seni oradan çikarirdim!

    Gelin gibi...
    Son hizla giden taksinin soförüne sesleniyor:
    -Aman oglum,n'olur biraz yavasla.
    -Merak etme baba,biz bu taksiyle gelin tasiyoruz.
    -Desene biz de düzülecekler arasindayiz! ! !

    Meyheneye girmeden...
    Es dostunun israri karsisinda,bir daha meyhaneye girmeye tövbe eder.Bir kaç gün sonra, vakt-i kerahet (demlenme zamani) zamani gelince dayanamaz.Bir at kiralayip solugu Langa'da Kosti'nin meyhanesinde alir.Attan inmeden,kapidan seslenip içkisini getirtir.Meyhanedeki tanidiklari seslenirler:
    -Hoca,böyle at üstünde içki içilirmi? Hele atini bagla gel de usulünce içki içip sohbet edelim.
    -Yoo,gelemem yaniniza.Meyhaneye girmeye tövbeliyim!

    Delilik ayricaligi...
    Sirkeci'de Necdet Rüstü Efe ile karsilasir.Ayaküstü konusurlarken Neyzen,cumhurbaskani Ismet Inönü'nün diktatörlügünden söz etmeye baslar.Necdet Rüstü,dönemin her tasin altindan çikan polislerinden birinin köse basinda durup kendilerine kulak kabarttigini görünce tedirgin olur,kisa kesmeye çalisir.O sirada polis biyik altindan gülümseyerek yanlarindan uzaklasir.Olup bitenler Neyzen'in gözlerinden kaçmamistir.
    -Polisten korktun degil mi? Bana bir sey yapamaz,çünkü ben deliyim.Bu yüzden dokunulmazligim var.Fakat bu delilik imtiyazini kazanip içimi rahat dökebilmek için neler çektim,bilemezsin.

    Adam yerine koymuyorlar...
    Hüseyin Sehsuvar anlatiyor:'...küfürlere basladi.Sonra basini sola çevirip bana döndü:
    -Hüseyin,ben önüme gelene sövüyorum.
    -Söversin,
    -Bana bir sey yapmiyorlar? ? ?
    -Ne yapacaklar?
    -Ulan yoksa bunlar beni adam yerine mi koymuyorlar? ? ?

    Parasiz bilete karsilik
    Kadiköy'deki Opera sinemasinda bir hayir kurumu yararina konser verilmakteydi.Konsere ara verilince Neyzen eline bir sapka alarak siralari dolasir,para toplar.Sahneye çikar; sapkada toplanan büyük miktardaki parayi oradaki masanin üzerine bosaltir.Dinleyilere döner:
    -Muhterem topluluk,herbiriniz bu konsere bilet parasi ödeyerek geldiniz.Yalniz ben davetliydim,para ödemedim.Su masanin üstündeki,tarafimdan toplanmis paralari,bana verilen biletin karsiligi olarak hayir kurumuna birakiyorum..

    Iki kilo Raki
    Yüksel Bastunç,'bu fikra ne kadar dogrudur,bilinemiyor' diye yaziyor: 'Atatürk bir aksam Neyzen'i Florya'daki kösküne çagirtiyor.Bir iddiasi vardir:
    -Senin çok fazla içki içtigini söylüyorlar.Benim kadar içermisin?
    -Ne kadar içersiniz? der Neyzen
    -iki tane kiloluk raki içerim.
    M.Kemal kelimelere basa basa bu sözleri söylemistir.Neyzen'in gözünü korkutmak istemistir. 'Canim ne isterse,susuz,mezesiz' diye devam eder.
    Neyzen: 'Bende iki kilo içerim ama,öyle içmem.Kâse geliyor,iki kiloluk rakiyi Neyzen kâseye bosaltiyor.Digerleri Neyzen'in basini kâseye daldirip lakir lakir rakiyi içecegini zannediyorlar.Fakat Neyzenin isi bitmemistir.Bir somun ekmek bir de irice bir kasik geliyor.Neyzen ekmegi lokma lokma koparip kâsedeki rakiya bastiriyor.Lokmalar rakiyi iyice çekince,Neyzen çalakasik yanasiyor bu bade tridine.
    Yine anlatilanlara göre; M.Kemal,' Pes,pes ' diye bagirarak ayaga kalkmis ve elleriyle yüzünü kapatmis...

    Geri gelmeyeceklerse?
    Birinci Dünya Savasi yillari.Mahalle bekçilerinin davul çalarak topladigi bir kafile,askerlik subesine gitmek üzere yola koyuluyor.Kaldirimlarda biriken halk gidenleri ugurluyor:
    -Allah selamet versin,Allah selamet versin.
    Yemen,Çanakkale,Filistin gibi cephelere gidenlerin geri dönmeyeceklerini bilen Neyzen de bu yolculuk törenine katiliyor:
    -Allah rahmet eylesin,Allah rahmet eylesin! ! !

    Yüz karasi!
    Kadiköy'de Aksarayli Hamdinin gazinosunda bir yandan demlenir,bir yandan ney çalarken,yanina bir boyaci çocuk yanasir.
    -Amca,boyayim mi?
    Neyzen yerinde kalkar,para çikarip çocuga verdikten sonra yere sirtüstü uzanir:
    -Gel,yüzümü boya.
    Yüzü boyaninca,Kadiköy'deki baska bir meyhaneye,Papazin Bagi'na gider.Papazin Bagini mekan tutmus olan Ahmet Rasim,onu görünce:
    -Ne bu hal Neyzen? Kusdili Tiyatrosunda 'Arabin Intikami'nimi oynadin?
    Neyzen güler:
    -Merhamet insanin yüzünü bazen kara çikarir.
    Boyaciya acidigini söyleyip olayi anlattiktan sonra ekler:
    -Kainata bir de bu heybette görüneyim,dedim.Allah'a sükür ki böyle bir yüz karam oldu.Ya çikmazina boyansaydim? ? ?

    Simdiden belli!
    Sadrazam Sait Halim Pasa Neyzeni Yeniköy'deki yalisina davet eder.Yenilip içildikten,Neyzen'n Ney'i dinlenildikten sonra Pasa Neyzen'e pirlanta islemeli essiz bir ney armagen eder.
    Bizimki neyi eline alip inceler ve Pasa'ya geri varir.
    -Hayrola üstad begenmedin mi?
    -Çok begendim
    -Peki neden almiyorsun?
    -Ben yolsuz kalinca bu neyi satarim,yazik olur.Iyisi mi sen bana bes Lira ver,bu ney sende dursun...

    Yüzü gülmez...
    Sert,kavgaci,geçimsiz bir adam olan komsusu Tahsin Bey'le karsilasir.Tahsin Bey:
    -Bugün hanimi disçiye götürecegim.Dün gülerken gördüm,ön dislerinden ikisi çürümüs.
    -Yalan söylüyorsun
    -Neden yalan söyleyecekmisim?
    -Seninle yasayan insanin yüzü gülermi hiç?

    Fasulyeye benziyor
    Ikinci Mesrutiyet döneminde nazirliga getirilen bir zat,çok geçmeden yegeninin vali olarak atanmasini saglar. Karsilastiklarinda,Neyzen:
    -Masallah,kardesinizin oglu tipki fasulyeye benziyor.
    -Genç yasta vali oldu,neden fasulyeye benzesin?
    -Iste bende onun için benzetiyorum ya.Fasulye de siriga sarilarak büyür.

    Çalarken..
    Soruyorlar:
    -Neyzen,çalarken mi neselenirsin,yoksa neseli oldugun zaman mi çalarsin?
    Maliye Bakani hakkinda yolsuzluk dedikodularinin dolastigi bir dönemidir.
    Neyzen: ' Maliye Vekili degilim ki,çalarken zevk alayim '....

  • neyzen tevfik

    06.05.2004 - 16:36

    Adam yerine koymuyorlar...
    Hüseyin Sehsuvar anlatiyor:'...küfürlere basladi.Sonra basini sola çevirip bana döndü:
    -Hüseyin,ben önüme gelene sövüyorum.
    -Söversin,
    -Bana bir sey yapmiyorlar? ? ?
    -Ne yapacaklar?
    -Ulan yoksa bunlar beni adam yerine mi koymuyorlar? ?

    Diğer nüktelerini başka zaman yazarım inşallah

  • neyzen tevfik

    06.05.2004 - 16:30

    Basin çevrelerinde taninmis bir hanim,Neyzen'le karsilasinca,
    -Askolsun,benim için asifte filan gibi sözler söylemissiniz?
    Neyzen elini sinek kovalar gibi sallamis;
    -Hanim,sen beni tanimiyorsun.Ben herkesin bildigi seyleri söylemem

  • namus

    06.05.2004 - 16:09

    Bİreyden bireye değişkenlik göstermekte günümüzde... Özellikle kültürel yapının tutarsızlık kazanması ile hakkında türlü yorumlar geliştirilen bir kelime..
    Bence kimse kimseye dayatma yapmadan durumu kendi yapısalcılığı içinde değerlendirmeli.Bu namus kavramının tamamen ortadan kaldırılması anlamına da gelmiyor. Var olması, korunması, değer olarak aktarılması gerekmektedir.

  • fethullah gülen

    06.05.2004 - 12:17

    Allah başımızdan O'nun gibileri eksik etmesin. Ortaya koyduğu ürünler ile bir nesil yetiştirip bu ülkenin geleceğini tayin etmek için hazır hale getirdi...

  • ırak savaşı

    04.05.2004 - 19:06

    Gitti Saddam, geldi Amerika...

  • hilâl

    04.05.2004 - 17:51

    Bir Hilal uğruna Ya Rab ne güneşler batıyor....

  • nurullah ataç

    26.04.2004 - 16:55

    Çevirmen. 80'i aşkın dergiye dağılmış, 4 bini aşkın yazıya imza atmış denemeci

  • ilim

    22.04.2004 - 16:08

    İlim İlim bilmektir
    İlim kendi bilmektir
    Sen kendini bilmezsen
    Ya nice okumaktır

    Maddi ve manevi her ilimden gaye, Yaradanı daha iyi anlayabilmektir. Buna yaklaştırmayan ilim boş bir emektir.

  • ufo

    21.04.2004 - 23:31

    Bir efsane olabilir yahut koca bir yalan....

  • otuzbeş yaş şiiri

    21.04.2004 - 17:54

    Bir psikolojik tahlil bireyin kendi içerisinde... Hayata dair sorgulama....

  • kıbrıs sorunu

    21.04.2004 - 12:32

    Megalo İdea

    Kıbrıs Yunanistan ‘ın Megalo İdea ülküsü içinde yer aldığı için II.Dünya Savaşı sonrası sömürgeci devletlerin sömürgelerini terk etmeye başlaması üzerine Yunanistan Kıbrıs ‘ı İngiltere den istedi. Yunanistan ele geçirdiği Türk topraklarındaki Türklere baskıyı arttırarak göçe zorladı. Türkiye bu duruma karşı çıktı. Üstelik Kıbrıs coğrafi olarak Yunanistan a çok uzak ve Anadolu’nun yanı başındaydı. Ve İskenderun körfezinden kopan bir kara parçasıydı. Türkiye ’nin güvenliği ile ilgili bir konumdaydı. Yunanistan’ın ele geçmesi halinde Türkiye batıdan ve güneyden Yunan kuşatması altına girmiş olacak ve Türkiye nin Akdeniz ve Ege ye açılması mümkün olmayacaktı.
    Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlama hayalleri, 1964, 1967 baskıları ile devam etti. Kıbrıs halkı bu buhranlı dönemleri yaşadı... Baskılar, tecavüzler, ölümler birbirini takip etti. Daha sonrasında Kıbrıs harekatı yapıldı Ecevit ve Erbakan hükümeti tarafından...
    Gel zaman git zaman, yıllar sonra Kıbrıs sorunu yine önümüzde... Bilmiyorum belki ülkemizin milli politikasının bireylere aksetmemesinden kaynaklanmış olsa gerek. Kıbrıs ideallerinin değiştiğini düşünüyoruz. Lakin onlar yıllardır aynı idealler etrafından yetiştirdi nesillerini. Biz de ise gelen bir önceki milli politikayı değiştirerek büyük bir marifet gerçekleştirdiğini sandı...
    Önümüzde bir Kıbrıs sorun var. Hayırlısı olsun diyelim. Tarih dersi vermek dileğinde değilim.

  • kıbrıs sorunu

    21.04.2004 - 12:13

    Kıbrıs’ ın Tarihi

    Eski adı Alasya olan Kıbrıs’ a Mısır firavunları, Asurlular, Persler hakim olmuş yunanlılar ticari üsler kurmuşlardır. M.Ö. 4. yy ‘da Persler den Makedonyalı İskender ‘e sonra da Roma hakimiyetine geçen Kıbrıs 395 yılında Doğu Roma (Bzans) ’ nın payına düşmüştür. Yedinci asırda İslam Emevi Halifesi Muaviye, Adayı ele geçirmiş olmasına rağmen Bzanslılar geri almayı başarmıştır.

    III.Haçlı Seferinde İngiliz Kralı Aslan Yürekli Richard Bzans Valisini Ada’dan kovarak Fransız Lusignan hanedanını yönetime getirdi.(1191)

    Böylece Katolik yönetim kurulmuş oldu. Bu dönemde Kıbrıs Mısır Türk Memluklu Sultanlığına bağlandı.(1250-1517) 15.yy’ da Venedikliler Adayı işgal ederek sömürgeleştirdiler.

    Yavuz Sultan Selim ‘in 1517’de Mısır ‘ı alarak Doğu Akdeniz ‘i ele geçirmesiyle Kıbrıs; İstanbul-Mısır yolunun güvenliğini tehlikeye düşüren bir konuma geldi. Venedikliler Osmanlılara vergi ödeyeceklerini bildirmelerine rağmen Kıbrısta üslenen korsanlar Türk gemilerine saldırmaktaydılar. Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ‘ nın karşı çıkmasına rağmen, Padişah II.Selim, Şeyülislam Ebusuud Efendi, Piyale Paşa ve Lala Mustafa Paşa Ada ‘nın fethine karar verdiler. 1571 de Lala Mustafa Paşa komutasındaki donanma Kıbrıs’ı ele geçirdi. Anadolu’dan binlerce Türkmen Kıbrıs’a yerleştirildi. Venediklilerin Ortadoks Rum halka yaptıkları kötü muameleye ve mezhep baskısına son verildi. Kıbrıs Osmanlı devletinin bir İli (Sancak) durumuna getirildi.

    Osmanlı devleti ile Rusya arasında savaş çıkması üzerine 1878 ‘de İngiltere Osmanlılardan yana tavır koyacağını ileri sürerek. Hukuken Osmanlılara kalmak kaydıyla Ada ‘nın kendisine verilmesini istedi. Anlaşmaya göre Kıbrıs Osmanlı devletinin hukuki bir parçası olacak, İstanbul’ a vergisini ödeyecek fakat İngiltere tarafından yönetilecekti. Bunun sonunda İngiltere Berlin antlaşması’ nda Türkiye yi destekleyecekti. Ruslar işgal ettikleri Kars ve Artvin’i Türkiye ye geri verdikleri zaman Kıbrıs’ın yönetimi yeniden Osmanlılara bırakılacaktı. Ancak 1914 yılında Osmanlı Devleti İngiltere’ye karşı Almanya ile birlikte savaşa girince İngiltere Osmanlılarla yaptığı antlaşmayı tanımadığını ileri sürerek Kıbrıs ‘ı sömürgeleri arasına kattı.İngilizler Kıbrıs’taki Türk vakıf arazisine ve gayri menkullerine el koyarak Türkleri yoksullaştırma ve Ada dan göç etmeye zorladı. Bunun sonucu Türklerin mülkiyetindeki topraklar azalmış oldu. 1878 sonrası on binlerce Türk, Kıbrıs tan ayrılarak Türkiye ve İngiltere’ye göç edince Ada daki Türkler azınlığa düşmüş oldular. Kurtuluş Savaşı sonrası yapılan Lozan antlaşmasında Kıbrıs konusu gündeme getirilmemiştir.

  • akçaabat

    21.04.2004 - 11:36

    Akçaabat Sebatspor...
    Akçaabat Köfte ve Piyaz
    Akçaabat Sallaması
    Akçaabat Sıksara
    Akçaabat Satari Grubu
    Az ilerisinde Söğütlü Eğitim Fakültesi

  • adıyaman / menzil köyü

    18.04.2004 - 13:45

    Git ilim erbabından haikati sor...

  • adıyaman / menzil köyü

    18.04.2004 - 13:45

    Nasılda biliyorsun neyin, nerede olduğunu. Bir gün sana da nasip olur inş...

  • nazım hikmet

    18.04.2004 - 13:44

    Nazım Hikmet'in Pişmanlık ve Arayışları

    Tanınmış komünist Türk şairi Nazım Hikmet Ran'ın (1902/1963) , hayatı boyunca
    komünist ideoloji peşinde koşturarak zikzaklar içinde geçen bir ömür
    sürmüştür.Omrünün son yıllarına doğru, arkadaşı Mustafa Mehmed'e, arayış içinde ve
    pişmanlık dolu olduğunu ifade etmistir. Mustafa Mehmed, onunla Romanyadaki
    beraberlikleri ile alakalı olarak:1960'lardan önceydi. Nazım Hikmet Romanya'nın davetlisi olarak Bükreş e gelmişti. İsteği üzerine Bilimler Akademisinden beni buldular. Nazım
    Hikmet'in kaldığı otele gittim. Açık olan radyosundan Türkiye'yi dinliyordu.
    Sohbet sırasında saatine bakarak bana Bu gece Kadir Gecesi' dedi ve benden
    kendisini Türklerin bir araya geldikleri camiye götürmemi istedi. Ben o
    gecenin Kadir Gecesi olduğunun bile farkında değildim. Bir an tereddüt ettim
    ama Nazım'ın ricası Romanya'da bir emirdi. Rus eşi Vera, ben ve Nazım
    taksiyle caminin bulunduğu semte yöneldik. Arabayı rica ve minnetle caminin
    bulunduğu parka sokabildik.
    Biz camiye girdiğimizde Türkler mevlid okuyorlardı. Nazım mevlidi dinlerken
    coştu ve cemaate hitaben bir konuşma yaptı.
    Konuşmasında: Ben komünistim ama sizin burada bir araya gelmeniz beni çok
    duygulandırdı' dedi. O sıralarda kalp yetmezliğinden muzdarip olduğundan ben
    heyecanlanmasından dolayı bayağı endişelendim. Gerçekten de endişelerim
    yerindeydi. Konuşmasından sonra kendisini kriz yokladı. Eşi Vera ile ben
    Nazım'ı dışarıdaki banklardan birinin üzerine yatırdık. Vera yanında
    bulundurduğu ilaçlardan verdi ve daha sonra koluna girerek güç bela taksiye
    bindirdikBen Nazımın Romanya'da camiye gittiğini şimdiye kadar saklı tuttum. İşte ilk kez anlatıyorum...' diyerek Nazım'ın pişmanlık dolu hikayesini gözler önüne sermiştir.

  • trabzon

    18.04.2004 - 00:22

    Karadeniz ve havalisi tam 6000 yıldır Türk'tür.

    Karadeniz'in en eski çağlardan itiaren bilinen ilk yerli halkı Orta Asya'dan göç ederek yerleşmiş olan Turani kavimleridir.Bunlardan bazıları,Amazonlar,Tibaneler,Kohlar.Gutlar ve Mosklardır.
    Kıtalar arası çok kiritik bir geçiş yolu özelliği taşımakta olan bölge muhtelif zamanlarda doğudan ve batıdan gelen değişik toplulukalrın saldırısına maruz kalmıştır.
    Değişik devlet ve milletlere mensup bu topluluklar bölgeyi;
    - Bazen sadee bir geçiş yolu olarak kullanmışlardır.
    - Bazen doğal güzellik ve kaynaklarını sömürmek için geçici küçük yerleşim merkezleri kurmuş ve elde ettikleri zenginlikleri esas memleketlerine götürmüşlerdir.
    - Veya bu merkezleri aynı serbest bölgeler gibi değişik kavimlerle olan ticaretlerinde kullanmışlardır.
    - Bazen de tamamen ele geçirerek sürekli olarak 'mülk edinme ve yerleşme'amaçlarını gütmüşlerdir.
    Bu yabancı kavim toplulukları ve devletere örnek olarak Etiler,Frigler,Persler,Makedonyalılar ve Bizansları gösterebiliriz.
    Bütün bunlar olurken tabiî Orta Asya'dan göçlerde kesilmemişti.Turani kavimler (Türkler) değişik zamanlarda,değişik yollardan geçerek bölgeye gelmeye devam ediyorlardı.
    Hazar Denizi'nin kuzay ve güneyden M.Ö. 1118 'de Koman Türkleri (Kayseri bölgesinden) M.Ö. 700'de Kimmerler,M.Ö 654'te Sakalar,M.Ö 395 'te Hunlar,M.Ö. 530 ^da Bulgar Türkleri 1057 de Türkmenler ve 12.yy 40.000 Koman ailesinin önce gürcistana oradanda doğu karadenize göç leri türk asıllarının göçlerine örnek olarak gösterilmiştir.
    Ticaret yapmak amacıyla zaman zaman bölgeye gelen yabancılar iç bölgelere gitmekten çekinerek sahillerde kısa süreli koloniler kurmuşlardır.Bu kolonilerde ticaretini yapmak için iş adamları ve hamallar ile koloniyi yönetecek olan idareciler,ayrıca onların güvenliği sağlayacak yeterli miktarda muhafız bulunuyordu.Bu koloni şeklindeki küçük yerleşim yerleri çoğu zaman emniyetli koyda hemen kıyısında inşa bir iskelenin etrafında yerleştirilen yerleşim binaları ve garinizonlardan teşekkül ediyor,korunaklı olması bakımndan da binaların etrafına surlar yapılıyordu.Bunlar sık sık gidip tekrar gelecekleri için binalara emniyet tedbiri gibiydi.
    Çünkü surların hemen dışı,sahile bir duvar gibi inen karadeniz dağları,dağları dorukları ve yaylalar hep Türkler(Oğuz,Türkmen,Çepni) tarafından iskan edilmişti.Taa Orta Asadan uzun kara yolundan gelmiş olan Türkler doğal olarak denize yabancı idi ve çok sık bir şekilde kendilerine ait toprakların imkanlarından yararlanmakta olan bu yabancı gruplara saldırarak onların ticaretlerinden paylarına düşeni almayı ihmal etmiyorlardı.
    Çok dar bir bölgeye sıkışan bu koloni şehir devletlerinde mahalli halk Turani,idareciler ise işgalci siyasi temayüllerine göre değişen ırklara mensup yanlılardı.
    Trabzonun ilk ismi,bölgenin ilk yerli mahalli halkı olan Turani kavimlerinde Tibarenlere izafeten Tibaran olduğu halde,nisbeten yakın tarihli Bizans-Rum devleti zamanında takılan Elence'den bozma Trapezus gibi yanlış olarak takılmış ve kaynak gibi gösterilmektedir.
    M.Ö. 4000. yıldan zamanımıza kadar geçen tam 6000 yıllık çok geniş bir zaman dilinmi içinde 1204-1280 yılları arasında sadece 76 yıl ve sadece Trabzonun belli yerlerine hükümran olabilmiş Elen - Rum-Yunanlıların bölgenin tümüne sosyal,siyasi ve kültürel mühür basabilmiş olmaları ve bunu iddia edebilmeleri mümkün değildir.Kaldı ki bu devlet bile bu 76 yıl içerisinde tam bağımsız olamamış sırasıyla Selçuk ve Moğollara vergi vererek,Sonrada Türkmen beylerine kız vermek suretiyle varlığını sürdürmeye çalışmıştır.
    Fakat bölgede 76 yıllık bir hükümranlık kurabilmiş olmalarına rağmen Ermenilerin Böyle bir hakimiyetleri ve belli bir zaman aralığında da olsa nufusça yoğunlukları yoktur.Kaldı ki tarihte kurulmuş olan bir ermeni devleti yoktur.Her çağda bir sığıntı gibi yaşadıkları bölgeyi egemenliği altında bulundurran devletin hakimiyeti altında hayatlarını devam ettirmişlerdir.Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış dönemlerinde uluslar arası her toplantıda doğu Anadolu'da ve kafkaslarda belirli bir bölgenin kendilerine bahşedilmesini istemişlerdir.En son SSCB yıkılması ile dağlar arasında denize çıkışı olmayan bugünkü ermenistana sahip olmuşardır.
    Onlarda bulundukları coğrafi konum itibariyle kendilerini dış dünyaya en kolay bağlayacak ona en yakın denize.yani karadenize ve dolayısıyla Trabzona gözlerini dikmişlerdir.Bu günkü Ermenistanın en büyük hedeflerinden birincisi karadenize inebilmek ve Trabzon limanlarında söz sahibi olabilmektir.Bu amaçla özellikler gözleri paradan başka hiç bir şeyi görmeyen bazı iş adamları ustaca kullanılabilmektedirler.Zaten ekonomik güçleri ancak bir kaç kişiyi zengin etmeye yeterlidir.Üç buçuk milyonluk bir ülke olan ermenistan ile yapılacak bir ticaretin tarihte olduğu gibi şimdide Trabzona en ufak faydası olamayacaktır.Çünkü mal alacak paraları yoktur.Üstelik yaşamak için Türkiyeye muhtaçtırlar ama TÜrkiye ve Azerbaycan aleyinde düşmaca tavırlarından bir türlü vaz geçmemektedirler.
    Atatürk'ün Kurtuluş'tan sonra 15 Eylül 1924 'te Trabzona'a ilk gelişinde söylediği ve halen Trabzon valisinin makam odasının giriş kapısı yanında duvara kazılı sözleri şöyledir: ' Kahramam evlatlara malik olan bu kımetli memleketimizi bir Ermenistan mahreci veya muhayyel bi Pontus Krallığı ülkesi yapmak talep ve tehditleri ne Meş'um idi..Şüphesiz o kabuslar ilelebet hayal olmuştur.'

    ----------

    GÜNÜMÜZDEKİ FAALİYETLER

    Son yıllarda koordineli olarak Pontus amaçlı faaliyetler artmıştır.ve bunalara hep masum ticaret ve turizm kılıfının ardına gizlemeye başlanmıştır.
    EN FAZLA DİKKAT ÇEKEN BAZI OLAYLAR.
    1.Karadeniz Bölgesinde Yunanistan (Perde arkasında Ermenistan ile birlikte) ortaklaşa faaliyet yürüterek bir ortodoskdevleti kurmak hayaliyle yoğun çalışma yapılmaktadır.
    Kendini iyi niyetli birer dost olarak göstererek özelelikle turistik gezi kültürel faaliyet ve ilişkileri araç olarak kullanmaktadırlar.Bölgemizde uzun zamandan beri gizli olarak devam eden paropaganda faalitleri artık pervasızca açıkatan yapılmaktadır.Bizim turiste iyi davranmamızı ve misafirperverliğimizi ustaca istismar ederek 'Karadeniz bölgesi'de yaşayan hekes Rumdur' psikolojisini yerlerştirmeye çalışıyorlar.Dürüst hoşgörü sahibi ve insana saygılı olan Türk Milleti çom sayıda Yunanlı şarkıcıyı Türkiyede çalıştırıyor,konserleri dinliyor ve televizyonlarda onlara şarkı söyletiliyor.Fakat Temmuz ayında Ebru Aydın ve Harun Kolçak 'ın 14 kişilik ekibi tek bir konser için yunanistana gitmek istemişti,ama vize olduğu halde sınırdan geri çevrildiler.Burada önemli nokta şudur.Bu konser ekibi Batı trakya Türkleri değil Sürmene'de Rumluk propagandası yapmak için gelenlerin arkadaşları Batı trakya dışında konser verdirmek amacıyla davet edilmişlerdir.
    2.Yorgo Andreadis'in faaliyetleri
    1880 yılında Karadenizden Batuma oranda selanik'e göç etmiş bir ailenin çocuğudur (Doğumu selanik 1936) Kendi ifadesine göre 1960dan eri tam 46 kez karadenize gelmiştir.Her yıl da düzenli olarak gelmeye devam etmektedir.Bölgede her taşın altında Rum aramaktadır.Bu gezilerinde edindiği çevre ve kurduğu dostluklar ilede her defasında organize ve karmaşık ilişkilerin içine girmektedir.
    Neredeyse her ay yazdığı Yunanistan hükümetinin desteklediği kitaplarla işin propaganda yömümü halletmekte ve çalışmaları için gerekli mali kaynağıda bu kitaplardan elde etmiş gibi gösterek 'asıl sponsorunu' bir anlamda gizlemektedir.
    Babası Kyriako Andreadis 1880 lerde göç ettikleri Batumda kurulmuş bulunan pontus ulusal meclisi üyesidir.Kitapların telif geliri ile Tonya Lisesi'ne Sümela Manastırı ve Foça müzesine destek sağlamaktadır.
    3.1996'ın 15 Ağustos'unda (Rumların iddaralarına göre bu tarih kutsal sümela yortusuna tesadüf etmektedir.)
    Aynı gün ve saatte gemi,uçak ve otobusle,Yunanistan,Rusya ve Güney Kıbrıstan gelen yüzlerce kişilik Rum kafilesi sözde tesadüfen aynı saatte Trabzon'da karşılaşarak çok sayıda papazla birlikte Sümelayı ziyaret etmişlerdir.
    4.Fakat 1997 Eylül'ünde bu defa çok daha organize ve planlı bir şekilde gelmişlerdir.
    Patrikhane'nin 'Karadenizi kurtarmak' gibi masum bir kılıfın arkasına saklanarak düzenlediği 'Vahiy ve Çevre' konulu uluslararası nitelikli toplantı malesef bazı yerli iş adamlarımızında desteği ile gerçeklerştirilebilmiş içinde Patriğinde bulunduğu gemi Trabzon limanına kadar gelmiş fakat aşırı duyarlı halkın sert tepkisi üzerine karaya ayak basamamışladır.
    'Karadenizi kurtarmak' (Kimden kurtaracaklarsa) adını verdikleri geziye Elefteros Venizelos Yunan gemisiyle geldiler.Elefteros Venizelos İzmiri işgal eden Yunanlı generalin adıdır.
    Patrik ve papazlar Trazonluların haklı tepkileri üzerine şehre girip ayin yapamadılar ama gemide dağıttıkları Yunanca Pontus haritalarıyla da melanetlerini gösterdiler.Gemide yaptıkları 2.Helen Kongresi adını verdikleri Toplantılarda görüşülen konular iki maddeden iberetti.
    -Karadenizde ortodoksluğu tehdit eden unsurların görüşülmesi.
    -İstanbul'un idari sattüsünün yeniden değerlendirilmesi.


    KAYNAKÇA:
    Nutuk Gazi Mustafa Kemal:
    Kültür Bakanlığı Yayınları.Ankara,1980

    Pontus Meselesi:
    Mesut Çapa.TKAE yayınları Ankara,1983
    Türk Kültür Tarihine Giriş:
    Sabahattin Özel, TTK Yayınları Ankara,1991
    Pontus Meselesi:
    Yılmaz Kurt.TBMM Yayınları.Ankara,1995
    Türk Yunan İlişkilerinin 101 Yılı:
    Murat Hatipoğlu TKAE Yayınları Ankara.1988
    İki Devrin Perde Arkası:
    Hüsamettin Ertürk İstanbul,1957
    Tirebolu Tarihi:
    Faruk Sümer
    Türkiye Tarihi:
    Yücel Sevim Cilt 1
    Büyük Türkiye Tarihi:
    Yılmaz Öztuna Cilt 3
    Sürmene Tarihi:
    Mehmet Bilgin,İstanbul,1990
    * Bu yazı Trabzon 1998 basımlı Hüseyin MÜMTAZ'ın yazmış olduğu kitaptan alıntıdır.

Toplam 303 mesaj bulundu