Eskiden Osmanlı devrinde, bazı filmlerde rastladığımız gibi çeşitli mahalle yiğitleri olurdur, Bunlar bir haksızlık olduğunda adaletin yerine getirilmesi için bilek ve yüreklerini kullanırdı. Bu işten başka bir işleri de olmaz idi. Geçimlerini halkın yardımı ile sağlarlardı.
Cumhuriyet devrinde kabadayılık içerik değiştirdi.Artık farklı işlerden para kazanır oldular. Meyhana, kumarhane vb. Zamanla bu iş boyut değiştirdi bu kabadayıların yerini mafya aldı. Her türlü kural tanımamazlık genel kural oldu...
PHP 5 yolda..
Yeni bir programdan bahserdiyorlar :) bu programlarda olmasa zaten derdi büyük olcak insanların...10 saniyede hotmail hack... (Çok büyük marifet(!) sanki adamın mailini hacklemek)
Osmanlı Devleti'nde önemli bir konuma sahip idi. Bunu anlamamızı sağlayan olay ise; İngilizlerin borç verilmesine karşılık vakıfların kapatılmasını istemesi! !
UNICEF, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından çocuk haklarının korunması adına tanıtım ve savunu çalışmaları yapmak, çocukların temel ihtiyaçlarının karşılanması için kurulmuş bir kuruluş. Bu isim hep aklıma insaf sözcüğünü getirmiştir....
Çocukları, küçüklükten yetiştirirler idi. Özellikle gelişimleri için pilav, süt,bal eksil edilmezdi. Ve bu çocuklar günlük olarak mermerlere vurma eğitimi alırlardı. Bir müddet sonra mermeri kıran birey savaşa götürülür ve savaşta ön safta yer alırdı. Özellikle atları tokatlamaları ile meşhurdurlar. Karşı atlı birlik saldırıya geçtiğinde araya karışıp at'a attıkları tokatla atları öldürdükleri bilinir. At'a bunu yapabilen suvariyi artık ne yapabilir diye düşüncemizi zorlamamıza gerek yok...
Nalşibendi Tarikatı'nın saydığın şahıslarla ne kadar ilgisi olabilir diye düşünüyorum ve yazdıklarının bir bilgi eksikliği taşıdığını söylüyorum... Nakşibendi Tarikatı'nın başı o kişiler değil ki onlar yaygınlaştırdın. 1982'den sonra Sultan Muhammed Raşit zamanında yaygınlaşmıştır.
Sürekli takip etmeniz gereken çeşitli siteler var...
www.securityfocus.com (Özellikle bu site dünya bilişim devlerinin buluşma mekanı)
www.cyber-warrior.com
www.cehennem.com
www.hackermerkezi.com
www.yenitayfa.com
www.sanalkorsan.net
www.netkabus.com
www.catb.org/~esr/faqs/hacker-howto.html
www.hack.gr
Özellikle mynet mail kullanıcılarının dikkat etmesi gereken çeşitli uyarılar var...
Mynet maillerinize baktı iseniz ve bunlar önemli ise, okuyan birileri olursa başınıza sorun çıkabilir. Başlat>Bul>Dosyalar ve Klasörler sekmelerine tıklayarak aranacak olan dosya adına 'webmail', konuma ise windowsun yüklü olduğu sürücüyü seçin (C) ve gözat yapıldığında mailleriniz okunur. Şifreleme, kullanıcı adı girmelerine gerek kalmadan bunu yapabilirler.
Siz maillerinizi okuduktan sonra yapmanız gereken Internet Explorer'ın üstüne sağ tıklayıp dosyaları sil yapmanızdır...
Yahoo ve hotmailden mail aldığınızda koyduğunuz şifre ve gizli soruya cevabınız özel karakterler içersin.. Çünkü şifre kırıcılar tarama yaparken sıra ile yol alırlar.. Misal;
Ahmet şifresi ile '(Ahmet') '' şifresinin yazılımındaki farktır. İkinci şifrede özel karakterlere yer verilmiştir.
Verdiğim sitelerden, çeşitli konulardan haberdar olursunuz. Bilgisayarınızın eksikliklerini korumanın yollarını, sitenizi korumanın yollarını, site yapımı, püf noktalar, web hack, şifre kırma, programlama, irc hack (Gerçi 2002 yılı için kullanılabilen komutlar) , php, asp dilleri ve açıkları,trojan, dos saldırıları, messenger key :)) , ıcq hack,mail bomber, sms bomber (turkcell için kullanılamıyor) , web tasarım vb. konularda bilgi sahibi olabilir ve dilediğiniz sorulara yanıt bulabilme imkanınız olur.
Hacker Türkçesi korsan manasında kullanılmaktadır...
İlk hacker gubu mit tarafından 1960 yılında kurulmuştur Türkiye'de..
Türkiye hackerlık konusunda dünyada 6.sıradadır. İlk iki sıra Amerika ve İsrail... (siteleri hacklemek bakımından)
Lakin ülkemizde bazı hackerlar dünya 3.'lüğünü ele geçirmiş durumda.. 25 saniyede 1500 site (yanlış anımsamıyorsam) çökertti en son...
Hacker olabilmek için bilgisayasarı sevmek durumundasınız. Linux, bilgisayar güvenlik sistemleri, ms dos, html, java, asp, php ve diğer önemli dilleri bilmek durumundasınız. Beraberinde iyi bir İngilizceniz olması gerekiyor... Arada Accessdriver programlarını kullanmasını bileceksiniz :)))))))))) (Ne marifet ne marifet)
İrc hackleme işlerine gelince, kullanılan modlar genelde işe yaramaz... Son sürümlerde bu açık kapatılmıştır. PASSWORD nicki ile girersiniz ve kendinizi bot olarak tanıtıp nick hacklersiniz. Bazen Oper'de hackleme şansınız olur. Ama biraz koşulllar size yardım edecek! ! Adamın nicki şifresizse çabanız boşadır. Ve adam yeni chat yapıyorsa yine boşa kürek sallarsınız. Admin rolü oynamanızda pek bir işe yaramamakta. büyük serverlarda hemen ensenizde olurlar. Küçük serverlar ise otomatik olarak size kill atar ve kendinizi dışarda bulursunuz...
Mail hacklemek konusunda hotmail'in bir açığı var idi en son çalışma ile onu kapadılar sanırım.
Devlet sitelerine bulaşmamanız tavsiyeler arasında yer almaktadır :)
KİZİROĞLU
Kiziroğlu, Köroğlunun hasmıdır. Bir gün Köroğlu, karısı Nigar Hanım'la çadırında otururken bir ara dışarıya çıkar; bakar ki bir toz duman kalkmış üstlerine doğru geliyor. Bunun Kiziroğlu Mustafa Bey olduğunu anlar Köroğlu, yerine göre bileğini; yerine göre aklını kullanmasını bilen bir kişiymiş. Hemen içeri girer. Karısı Nigar Hanım'a 'Bana bir kahve pişir.' der ve sazını alır. Bu sırada Kiziroğlu da çadırın dışına gelmiş, içerden gelen türküyü dinlemeye başlamıştır.
Aldı Köroğlu:
Bir hışmınan geldi geçti
Kiziroğlu Mustafa Bey
Hışmı dağı deldi geçti
-Kim kim?
-Hanım kim?
-Nigar kim?
Kiziroğlu Mustafa Bey.
Bir Bey oğlu
Bir Han oğlu
Bir at biner ala paça
Mecal vermez kırat kaça
Az kalsın ortamdan biçe
-Kim kim?
-Hanım kim?
-Nigar kim?
-Kiziroğlu Mustafa Bey
Bir Bey oğlu
Bir Han oğlu
Aldı Köroğlu bir daha
söyledi:
Vay ben ona eş olaydım
Peh! peh! peh! peh!
Anadan onbeş olaydım
-Ağam kim?
-Paşam kim?
-Nigar kim?
-Hanım kim?
-Kiziroğlu Mustafa Bey.
Bir beyin oğlu
Zor beyin oğlu
Hay edende haya teper
Peh! peh! peh! peh!
Huy edende huya teper
Hey! hey! hey! hey!
Köroğlu'nu çaya teper
-Ağam kim?
Paşam kim?
Nigar kim?
Hanım kim?
-Kiziroğlu Mustafa Bey
Bir Beyin oğlu
Zor beyin oğlu
Bu hikayenin uzun bir metni şu şekildedir;
Kiziroğlu nam salmış bir beydir. O'nun gibi bir bey olarak oğlu Mustafa Bey varlığını devam ettirir. Bulunduğu yerlere adalet götürmektedir. Köroğlu'da döneminde adaletle hükmeden, adaletsizlikleri ortadan kaldıran bir beydir. Mustafa Bey köyünde olmadığı bir zaman buraya gelir ve burada adaletsizlik var diye orada bir kale kurar ve varlığını burada sürdürmeye devam eder.
Mustada Bey geri gelir.Bakar ki, memleketinde bir kale var ve bu kalenin sahibini öğrenir. İki Bey kendilerini daima kötü bellemişlerdir. Güreşe tutuşurlar, at üstünde kılıçla savaşırlar yenişemezler.
Mustafa Bey'in atı Ala Paça'da, Köroğlu'nun atı Kırat'la güreşmektedir. Ala Paça, Kıratı yener. Bunun üzerine Mustafa Bey, benim atım O'nun atını yenerken ben böyle durursam olur mu der. Ve Köroğlu'nun üstüne atlar. Tam öldüreceği sırada, Köroğlu, kendisine izin vermesini ve akrabaları, hatunu ile helalleşmek için müsade etmesini diler.
Köroğlu sazı eline alıp;
Bir atı var Ala Paça peh peh peh
Mecal vermez Kırat peh peh peh
Az kaldı ortamdan biçe
Ağam kim, Paşam kim, nigar kim
Hanım kim
Kiziroğlu Mustafa Bey
bir beyin oğlu
zor beyin oğlu
şeklinde söylenirken, Mustafa Bey kapıya gelmiştir ve sözleri duymuştur. Utanır kendi halinden ve içeri girer. Köroğlu artık herşeyin son bulduğunu düşünmektedir. Mustafa Bey, Köroğluna; 'Sen benden daha yiğitsin' der. Köroğlu; 'Sen yiğit ve mertsin' karşılığını verir ve burada senin gibi biri varken bizleirn durması uygun düşmez diyerek batıya gider.
Ali Cengiz Oyunu
Hile ile iş yapanların dalaverelerine ve akla gelmeyecek tuzaklarına Ali Cengiz oyunu denilir. 'Filânca falancaya bir Ali Cengiz oyunu oynadı ki...' diye başlayan cümlelerin arkasında şeytanın bile aklına gelmeyecek hileler, düzenbazlıklar anlatılır. Bu deyimin menşei eski bir halk hikâyesine dayanır.
Nâkılân-ı âsâr ve râviyân-ı şeker-güftâr şu gûnâ rivayete bu yolla hikâyet ederler ki; eski zamanda bir sehhâr adam gayb ilimleriyle uğraşarak istediği şekle girebilmenin tılsımını keşfetmiş. Cifr, remil, falcılık, yıldız ve kıyafet ilimlerine de vakıf olan bu adam, sihirbazlıkta o derece ileri gitmiş ki canını eğlendirmek ve halka marifetini göstermek üzere bık sık şekil değiştirmeye ve insanları hayrette bırakan oyunlar çıkarmaya başlamış. Hattâ bu oyunu menfaatleri için kullanmakta ve halkı aldatmakta da üstüne yokmuş. Söz gelimi hanımına 'Bahçede bir keçimiz var, pazara götürüp salıver.' der, sonra da bahçeye gidip keçi kılığına girer, hanımı kendisini sattıktan sonra yine insan olup eve dönermiş.
Bu sihirbaz adamın bir huyu da isteyen herkese sihrini öğretmekmiş. Ne var ki marifetini her kime öğretse, sonra ona bir oyun yaparak mat eder, öldürürmüş. Mesela oyunu öğrenen kişi kanarya olsa, sihirbaz bir atmaca olup onu avlar; öğrenen ağaç olsa, sihirbaz ateş olur onu yakarmış. Devrin padişahı bu gidişata dur demek isteyince tellallar çığırtıp u düzenbazı kendi huzurunda mat edene kızım vermeyi vaadetmiş. Herkes bu tehlikeli sınavdan kaçarken Ali Cengiz adında fakir bir derviş bu işe talip olmuş.
Ali Cengiz, sihirbazdan oyunu öğrenmek üzere kurs almaya başlamış. Ne var ki sureta ahmak gibi davranıp asla öğrendiğini göstermiyormuş. Böylece sihirbaz, Ali Cengiz'i kolay lokma görüp oyunu en ince ayrıntısına kadar anlatmaktan çekinmemiş.
Sınav, padişahın cuma selamlığından sonra yapılacakmış. Ali Cengiz bir koç kılığına girip meydana gelmiş. Sihirbaz derhal bir kurt olmuş. Ali Cengiz su olup kurdu boğmak isteyince sihirbaz kendini ateşe çevirmiş. Bir müddet ikisi de kılıktan kılığa girmişler. Sonunda Ali Cengiz bir çiçek olup padişahın kucağına düşmüş. Sihirbaz bir eşekarısı olup üzerine konmuş. Ali Cengiz derhal darı olup yere yayılmış. Sihirbaz hemen tavuk kılığına girmiş ve darıları toplamaya başlamış. O darıları yiyedursun Ali Cengiz arkadan bir tilki olup tavuğu boğmuş.
Sihirbazın cenazesinin def(n) edildiği gün Ali Cengiz ile padişahın kızının kırk gün kırk gece sürecek düğünleri başlamış. Ne var ki Ali Cengiz'in sol elinden iki parmağı eksikmiş artık. Yine de onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.
Not: Ali Cengiz kelimelerinin 'âl-i Cengiz (Cengiz soyu) ' çağrışımından yola çıkarak bu deyimin Anadolu'daki Moğol istilâsıyla da bir alâkası bulunduğunu söylemek mümkündür
Orada kalmasını sağlıklı bir şekilde ortaya koyamayan kişi, hayatta mücadelesini sadece şikayetle geçiren biri olarak sona erdirir.... Ve okul bittikten sonra şu vicdan azabını işitir ' Ne gereksiz tembelliklere, kavgalara, üzüntülere girmişim '....
Alması gereken dersi, o an içerisinde değil, iş işten geçtikten sonra almıştır ve bir koca zaman heder edilmiştir...
10 senedir (ev) öğrenciyim, ortaokuldan beri :)
Hasret dışında, herşey boş ve anlamsız...
Şairin dediği gibi, ' Ben gurbette değilim, Gurbet benim içimde'
Ellerin çıktı ve göğün ortasına geldi
Tarlada
Bakışı gittikçe yer toprağına
Çakılan
Bu kadar beklerken habersizdi
Ve hatta onlar da habersizdiler
Sular mı anladı
Dağlar mı sezdi
Yoksa birdenbire bir çiçek mi
Bir gün
Herhangi bir an
Ama bir çelik an
Herşey
Ve hepsi başlarını kaldırdılar
Ve hemen ellerinin gölgesi düştü yüzlerine
Karmakarışık belirsiz uzun
Geçti ve geçti gölgesi
Zerdüştün ayaklarından bir kartalın
Lokomotif
Gaflet
Padişah kılındın
Bir gövde mülkünde
Ömür ve devlet idin
Kara zünnar belinde
Bir yürüdün bin düştün
Gölge içinde yüzün
Kara leke o siyah
Neyi gölgesi düşün
Uyanış
Gece yarısı uyandın
Nerede düğüm, aradın
Yanıyor akıl ve alem
Vakit kapı vuruyor
Nefes alıyor veriyor eşya
Mekan hem, hem zaman kayıyor
Çatıyı çatmış biri
Ete can katmış biri
Derken
Yürek aklın koynuna giriyor
Kıdem
Kim baş eğik girdi
De eli boş döndü?
Düşüş
Kim başı dik girdi
Kibir ilinde yitti
Korku
Tevbe onuma, kalın boynuma
Tevbe bunuma, ince boynuma
Reca
Bohçam boş
Öteberim eksik
Azığım kuru
Canım aç
Yüzüm sana çevrili
Adımım sana
Irmaklarına
Bir lokma suyla geldin, su denmez
Kabul ola affola
Meç İki
Ve solmadan güller
Lahitler verdim
Sokağımızda yatan bir serinlik vardı
Saklambaç bile oyna(ya) mazdı çocuklar
/bir dağ çekilir bir serinlik vardı
aralanıverince o küçük
sedef süslemeli kapı
sandım ki yine o görünecek
kaplayacak bütün karşımı
küçükken rüyamda gördüğüm
o güzeller sultanı/
Bir ara bağlıyorlar beni
Yoksa gidiyorum ki mezarları sallıyayım
Menziller
Sözün ve yolun başçeşmesi ruhumun
Canım içre sevinç verir sözlerin
Baktığın dağların düşüncesi bile ağlatır beni
Hür olurum buyruklarını bir bir donansam sultanım.
Aşkın bin gözlü devasa bir baş imiş
Vur herbirini uykulardan sohbetin
Dinlen ey Zarif bilatedbir çok sözün açtın
Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın
Muntazam
Seni kamçılardan çıkardım
Tevbelerle başladı rahmet vuruşları
İnsan ağlar oldun yürekli göğüsler kurdun
Sesimi işkencelerden alırdın
Elimin altına dökerdin etlerini
Hızlı varışlara bile hazırım daha
Dayanırdı yelken bezleri saf saf insan enginlikleri
Bir geçmiş zaman kalkanı indi
Çınar ağaçlarından sahil sularına
Kalbim kalkıp indi gemilerden
Çok tarandım başka saçlar tarandım sokaklarda
Kabris kamburu çıkardı yıllar
Ve bir tek çıban çıkaran yoktu sancılarla
Habire vuran rüzgar
Kabirlerde su yollarında
Dehlizlerde
İç çekmeler
Sızlanmalar fısıltılar
Ne zora çekiyor zaman ki bildiler farkettim
Götürüp
Kelimeleri başka bir semte attılar beni
Üzgün melal içre ve aşık
Yürüdüğüm deniz sahillerindeyim
Yakın sabahlarda öğlelerde ve daha
Üç parıltısında günün
Devlerimi güreştirmek işim
üstüm başım heykel kırıkları
O Çocuk
Bahçeden çocuk sesleri geliyor
Hayatı dinliyorum
İçim yoruluyor, ruh yoruluyor
Büyük gözlü çocuk
İnsanın içine kadar bakıyor
Sorar gibi
- Nerede benim babam
Kendimi şöyle görürüm düşümde
İki ata birden binmişim
Biriyle kuzeye saldırıyorum
Ötekiyle
Alkan lalelerin
Kıpkızıl tutuştuğu sulara
Nerde babam
Karşısında yapayalnızsın
Duvar gibi dikilen
Bu sorunun
Okşuyorsun başını
Şehit çocuğunun
Bahçeden kuş sesleri geliyor
Sabahı dinliyorum
Bu sefer bezgin
Bir vakit
Darağaçları kurdum
Elimden fırlayıp gidiyor cellatlar
Silah olarak
Bir tek soru var elimde
Nerede babam, nerede
Sultan
Seçkin
Bir kimse değilim
İsmimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
Sana zorsa yanmaya razıyım
Kolaysa affı esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum
Sen Kuş Olur Gidersin Bir Trenle
Uzun bir geçmişimiz var
Hiç yorulmadan
En azından bir kere
eğlenceli beşik
ha biz varız
ha biz maskeli balo
Saygıya durup üstün bir gecede
Bir sır payı katlayıp
sade bir kahveden
Keyifsiz bir detayın hükmüyle
ha biz yokuz
ha biz seferde
Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Parka dolalım
Park bizi alır önce
Seyrimizden bir sabah kazanır
Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şöförle
Sayısız rampaya katlanır
ya güneşten daha zengin
sofraya diz çökeriz
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.
Kalıcı keser hammaddesi insan sahrası
Keser düzeltir ve yoluna verir
Upuzun yakıcı dili eski enli kelimelerin
İncelip ağırlaşarak çelik
İnce uçlarına doğru
Akıl almaz hızlanışlarla
Arka arkaya varışlarla
Yanağını yere koyup ağlıyan insanın kalbine yayılır
Karşı koyanı batırır basar geçer
Ne sağlam bırakır ne gelecek bırakır
Keser kılıç ağaç dalında asılıyken bile
Kabzadan alır rüzgarını
At biner gibi oturur et kemik içine
Kalbimiz iki parmağın arasında olana
Yöneldik kapısına
Safkan
Mahcub ve müştak
Kan Ve Toprak İçinde Yatırma Beni
Kavga
Taş ve sopa
İki köylü karşı karşıya
Kavak ağaçları şahit
Bir de ibibik kuşu
İncir yalnız
Badem yeşil kabuklu
Camdaki hayalinle
İki öfkeli boğa
Sevdalılar kapışıyor
Tabiatın ortasında
Irmak göz kırpıyor akıyor
Çoban köpeği şöyle bir bakıyor
Yaman indi omzuna sopa
Güçlü çarptı taş başına
Hayalin akıyor kanda
Yüzün zonkluyor yarada
Taş ve sopa
İki köylü karşı karşıya
Koşu
Mağaralar taştan yolcu örüyor
Böyle üstünlük görülmemiştir bir bebek
Göğü sevmeyi
Ve yerden korkmayı biliyor
Kendine bir ses bekliyor bir sarık
Aleme tanrı
Bir bebek susar nihayet
Sezer de ağaçların otların
Topraktan çıktığını
Bir bebek ağlar
Bir bebek mor ağzından
Bilinir söyleyince
Zerdüşt nereye gittiyse
Hep kartalı gördü
Ve güneş tek hüneriyle
Bir yaprağı kertenkeleyi çakıltaşını
Ve mor olduğunu suların
Beyin tırtıl
Taş taşlar taşların
Dipsiz süresiz seslerine tırmanır
Çünkü ses katlanır
Kazılır kayalara
Ses geçilir iki kaşın arasından
Sonsuz nefes alır
Ülkedir dudakta
Zerdüşt neredeyse
Kartal orada yığınak
O
Zincirli ayakların durmadan çıktığı
Tek bir basamak
Kaya gözlü ağaç saçlı
Taşın içindeki böcek
Bu ilk fırtına kapısında
Taşın içinde böcek
Taşır kendini yürür
Bedenini bir uçtan bir uca
Nabzı vurur dinler şaşırır
Çalışan eşyasını yakalar
Sorar fare kuş balık
Herşey kendi yerinde
Taşın içindeki böcek
Ki inanır
Ve çatlar taş
Gök eğilir
O geçer kartalıyla
Yüreği büyülenir burkulur
Gözleri gerilir
Ağzından bir donanmayla bekler
Mermer yerine şahlanır
Çizilir kanar
Bardağa ilk düşen damlasında
Uyuyan güvercin
Ve ilk taşan damlasında
Bir azgın güvercin
Bulutları saçlarından sürükler
Bayram yerlerini geçer hızla
Bir sabah kartalın bembeyaz kadınıyla
Dağlardan düzlere nehirlerle
Çırpınarak çığlıklar atarak
O
Durmadan saratustra
Artist milletizdir
Bizde defaten ölünür
ve kalkılır ki sofralardan
hamdüsenalarla palalarla
el yıkanmadan
ağız misvaklanmadan
zinhar vurulmaz ha
ne dosta ne düşmana
Evet
Evet hatırladım
Küçük basit şeyler
Yetiyor kederlenmeye
Ya mutluluğa
Efendim
I
Boynuna bir ip at
Kölen diye yollardan gezdir beni
II
Gözlerini süzüyorsun
Bir balık gibi akıyorsun kaldırımlarda
Bir daha yüreğini kaparsan bana
'Bu yaprağı parampaça yaparım'
Çiçekleri sarı yapraklar ve bir ocak ayı
Ağız ağıza sin ve cim harfleri
Ateş kararıyor, bu içimin alevleri
Acı çekiyorum elimden alınmışsın gibi
Bir mektup hikayemiz olacak
Baştan başa notalar bülbül ağızları
Dik kafalı bir baş görüyorlar
Başını eğmiş dalların yaprağında
Zayıf bir çocuk yüzü, gülümsüyor
Dikkatle bak, korku dolu bakışları
O boğulurken gülücükler
Saçılıyor
Ölüm bir kuş kaldırıyor mezarlıktan
Ak kanatları, hayat yok oluyor
Çıkıp geliyorsun
Kor gibisin, bir kar gibisin
Soruyorsun: Zarifoğlu bana dargın mısın
Yoksa uyardılar mı seni sevdamızdan
'Yaşamak' bir perde gibi kalkıyor aramızdan
Zamansız mekansız bir tünel başındayız şimdi
O mavi gözleri görmüş olmalıyım
Bir ikindi vakti kaskatı ellerimin altında
Uçuşlu saçlar bukleler
Üstünde uyuyan eller
Sevgim uzanıyor
Soluk soluğa uyandırıyor menekşeleri
Görüyorum kıpırdanışlarını
Uykunda gül açan yanaklarını
Güzelcin
Koşu koşuver nar gözlüm
Yuvarlak biçimli ayakların
Küheylan kolanı gibi kuşağın
Gürbüz kalçalarının üzerinde
Koştur azaplardan kaçalım
Koruklar üzümlenmiş mi bakalım
Bir söze iki gülüş bir öpücük
İki bedeni birbirine katalım
Ruhsatlım sevdamsın beri gel
Kanın höpürtülü başın dik
O seven yuyan bakışınla
İçimi yu mermer döşegel
Dorukta yeni ay ince işaret
Geceye bir şey olmaz gayri
Ne kem gözler gizlenir karanlığa
Ne evin sevincinden korkan bulunur
Asmalarda güneş ve çocuklarımız
Çardakta ıslak ve ekşi uyur
Bacın bazlama yağlasın sahan
Mutluyuz tüm dünyaya duyur
Güzelcin
Koşu koşuver nar gözlüm
Yuvarlak biçimli ayakların
Küheylan kolanı gibi kuşağın
Gürbüz kalçalarının üzerinde
Koştur azaplardan kaçalım
Koruklar üzümlenmiş mi bakalım
Bir söze iki gülüş bir öpücük
İki bedeni birbirine katalım
Ruhsatlım sevdamsın beri gel
Kanın höpürtülü başın dik
O seven yuyan bakışınla
İçimi yu mermer döşegel
Dorukta yeni ay ince işaret
Geceye bir şey olmaz gayri
Ne kem gözler gizlenir karanlığa
Ne evin sevincinden korkan bulunur
Asmalarda güneş ve çocuklarımız
Çardakta ıslak ve ekşi uyur
Bacın bazlama yağlasın sahan
Mutluyuz tüm dünyaya duyur
Işaret Çocuklari
Yasin okunan tütsü tüten çarşilardan
Geçerdi babam
Başinda yagmur halkalari
Anam yeşil hirkalar görürdü düşünde
Daha ilk güzelliginde
Alnini iki dagin arasina germiş
Bir devin gögsüne benzer
Gögsünden dualar geçermiş
Çarşilar ellerinde ekmek igneleri
Cami avlularina açilan
Havuz sularina kapilan çocuklar
Görmeden güneşin bütün renklerini
Götürmezlerdi dükkandaki babalarina
Ocaktan akan kaynar yemekleri
Nenelerinin koydugu avuç taslarina
Başi ve yüregi şahbaz
Kaleleri agirlayan kadinlarin
Süslerini kemerlerini
Başlarini agirlaştiran
Agir siyah şelale saçlarini
Tutunca gençleşirdi erkekler
Sonra insan o ki denizde
Küçük ve büyük nehirde
Bedeni islatan afsunlu suda
Önce niyet sonra yikanirdi
Zaman dert getirdi sulara
Içinde eski baliklarin yattigi kayalar
Savaşan insanlarin elinde
Ince yontulup taşindi balta mizrak şekline
Anam kanlari kuruyan
Kavga ayiran bir kargi elinde
Kara ocagin taşlarina
Işaret koydu çocuklarini
Belinde gezdiren babamin
Beyaz yazilarla kazindigi adlari
Yüregi korkuyla kuvvetlendi babamin
Unutup genç gelen günleri
Zamanin sürerken çektigi günleri
Çetin bilmecelerle
Sürdü atini şehirlere
Yün ören at güden kadinlar
Ormanlara tepeden egilen toprak evlerde
Küçük pencereli karanlik dar odalarda
Uzaktan uzayip gelen kurt seslerinin
Uzaga çekilip giden
Ayazda donan gülmeler içinde
Ormanlarda süt emziren anne
Unuttu gittikçe uzayan çocugunu
Hep kaçarmiş şehirlerin
Demir daglarina
Uyuyunca toprak beşigimde
Sahipsiz kalan
Ellerimden kayan aydinlik günlerim
İstanbul
Bir tohumdan daha az değil
Fatihin büyük güvercin kanatları
Meleklerin sık aralıklarla
Dokunduğu toprak
Güzel buyruklar
Gürbüz havalar
Boğaziçi bir akımdır
Bir akan sudur
Nice dergahlar
Dinler gibi nabzını
Yeni doğan çocukların
Yamaçlarda mezarlıklar
Sever gibi bazıları
Açık havada gömülmeyi
Çocuklar Topkapıda
Sedef kabzalı kılıçlar ellerinde
Rahlelerde Kur’an
Tefsir
Arapça
Farsça
Dikkatle önünü iliklemede
Padişah ve şehzade
Açiliyor dev bir kapi
Dikiliyor dev gibi bir sütun
Sütun başi sütun ayagi
Dibinde dilek şikayet sahipleri
Birer gürz gibi sag ellerinde
Iradeleri
Bir ellerinde arzuhalleri
Ogullarim
Dikkat edin
Hak yemeyin
Ogullarim
Mümkündür
Topal bir karinca
Mihnettir
Ogullarim
Mümkündür ki
Bir baş kesilir avluda
Akin, akan kanla
Cihangir
Taş yokuşlar
Eyüp
Sila sila Medine
Aci
Bu tortu
Karartir camlari
Yorar küpleri
En berrak sular bile
Ve kapaniyor saray kapisi
Saklaniyor
Sari sari altinlar
Korkup
Şimdi birden Eminönü kalabaligi
Kimseyi tanimazsin
Kiyafetinden
Yüz çizgisinden
Katil efendi
Hirsiz baş köşede
Haksiz hakli
Şer belali
Örtünmüş güneş
Çoktandir, yüzü nerde
Ya o ay
Kara bir zibin biçmiş kendine
Bir düş
O buyruk
Şefaat
Gürbüz hava
O güzelleri Istanbulun
Dönüyor demir teker
Çabuk akan tez giden
ilk geyik avında ölenler
çarpıntı başlarıdır insanlığın
Uzakta, ta burada
Ünlü bir can sıkıntısını
Ufalar bir zümrüt sakal
Yeldeğirmeni
ve uçuşan leylekler
beyaz saçlı atın
kar yıllığını rüzgar hallerini
kahraman atın
madalya anına bitişik
dört nala koşan sesi
oradan uzaktan ta buradan
siyah
çatık kaşlı gelincik tohumlarına
benzer sezişleriyle
gelişir yapılı kaygılar
II
bir ayıp giyotin
çün ağaç sağa dönmez
soldan kuşatılır
çün ağaç şaşırır
ağaç ölür
Ama sapına kadar
Bilhassa büyük
Erkek
Tam erkek bir el
Yani kolun ucuna kadar gelmiş de
Yumruk bile olmuş
ve bilhassa bu büyük bir el
beynelmilel büküp yapma çelikleri
gündelik insanı kaldırıp
bir de tanrıya şarkısını söylerse
Belirli bir yapısı
belli bir geçmişi olan
nereye değdiğini bilen
düğün yapısı fırçasıyla
toprak ve topraktan sonrasını
aynı çığlığı atan
ve karalar içinde
III
haydi
şu kaçar su durur mu
gök içimizden bir zenci çağırır
zenci zenci
bir büyük geniş başlı
şikayet mi ne olur
açık açık çağırır aşkını
burda mı daha mı uzakta
bütün bir geceye
dayar alnını
öyle ki alın
mübarek bir şeydir
Busat
Artist milletizdir
Bizde defaten ölünür
ve kalkılır ki sofralardan
hamdüsenalarla palalarla
el yıkanmadan
ağız misvaklanmadan
zinhar vurulmaz ha
ne dosta ne düşmana
Çoğalmak
Çocuklarımızla
Atlara biniyorduk
Dönüp bakarken geçmişe - kumandalı
Atlara biniyorduk
Benim çok çocuğum oldu
Kadınım sen onların yüzlerini
Çalılardan kolla
Bütün çıplaksın - omuzların
Birbirine içiçe iki saat rakkası
Gelecekte kumandalı - dönüyor
Güneşi alıyor - alıyor gövden
Karanlık eşyada bulup
Ürkünce parlayıp koşan hayvanda bularak
Çocuklarımızlaysa - seçerek beni
İçinin çağırması bir kır hayvanı düzlüğüyle
Bedensel - seçerek ve buyruk üzerine
İçine alışın doyuruşun
O erkek giysilerine giydirişin
Doğanın çizdiğini
Çizip kanattığını hiç görmedim seni
Çalı eğildi yumuşadı batan taş
Kabuklar düz bir sıyrılma oldu
İşte en başta ve değişen dünyada - durmadan 'sen'
kalabilirlikle
Güzel kılınan sen
Beni de kutsal sıvama
Yangın var, bağrım yanık, herkes şaka sanıyor,
Yanıyor avuçlarım bir kor gibi yanıyor.
Ya... Rabbim neydi bu hal, başa gelenler neydi?
Ya ben cehennemdeyim, ya Cehennem bendeydi,
Denizlere atılsam deniz kurtarmaz beni,
Ufuklara uzansam ufuk da sarmaz beni.
Liderimiz uzaylı, silahımız ok bizim
Hilede, iftirada üstümüze yok bizim.
Bal, sirke, soğan, şeker, et, süt, nane, sarımsak;
Katar çorba yaparız, hünerimiz çok bizim
Yukarıdaki başlıkta birilerinin hünerlerinden bir parça...
Şahı Nakşibend, İmam-ı Rabbani, Abdülkadir Geylani ile başlayan Sadatı Kiram'ın son incisi.... Yaşamakta olup, devrimizin Gavsıdır. Rabb-ü Teala başımızdan eksik etmesin veli kullarını
mafya
03.07.2004 - 15:28Eskiden Osmanlı devrinde, bazı filmlerde rastladığımız gibi çeşitli mahalle yiğitleri olurdur, Bunlar bir haksızlık olduğunda adaletin yerine getirilmesi için bilek ve yüreklerini kullanırdı. Bu işten başka bir işleri de olmaz idi. Geçimlerini halkın yardımı ile sağlarlardı.
Cumhuriyet devrinde kabadayılık içerik değiştirdi.Artık farklı işlerden para kazanır oldular. Meyhana, kumarhane vb. Zamanla bu iş boyut değiştirdi bu kabadayıların yerini mafya aldı. Her türlü kural tanımamazlık genel kural oldu...
hacker
02.07.2004 - 13:18PHP 5 yolda..
Yeni bir programdan bahserdiyorlar :) bu programlarda olmasa zaten derdi büyük olcak insanların...10 saniyede hotmail hack... (Çok büyük marifet(!) sanki adamın mailini hacklemek)
vakıf
01.07.2004 - 15:23Osmanlı Devleti'nde önemli bir konuma sahip idi. Bunu anlamamızı sağlayan olay ise; İngilizlerin borç verilmesine karşılık vakıfların kapatılmasını istemesi! !
unicef
01.07.2004 - 15:11UNICEF, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından çocuk haklarının korunması adına tanıtım ve savunu çalışmaları yapmak, çocukların temel ihtiyaçlarının karşılanması için kurulmuş bir kuruluş. Bu isim hep aklıma insaf sözcüğünü getirmiştir....
osmanlı tokatı
01.07.2004 - 15:05Çocukları, küçüklükten yetiştirirler idi. Özellikle gelişimleri için pilav, süt,bal eksil edilmezdi. Ve bu çocuklar günlük olarak mermerlere vurma eğitimi alırlardı. Bir müddet sonra mermeri kıran birey savaşa götürülür ve savaşta ön safta yer alırdı. Özellikle atları tokatlamaları ile meşhurdurlar. Karşı atlı birlik saldırıya geçtiğinde araya karışıp at'a attıkları tokatla atları öldürdükleri bilinir. At'a bunu yapabilen suvariyi artık ne yapabilir diye düşüncemizi zorlamamıza gerek yok...
Nakşibendi Tarikatı
01.07.2004 - 14:56Nalşibendi Tarikatı'nın saydığın şahıslarla ne kadar ilgisi olabilir diye düşünüyorum ve yazdıklarının bir bilgi eksikliği taşıdığını söylüyorum... Nakşibendi Tarikatı'nın başı o kişiler değil ki onlar yaygınlaştırdın. 1982'den sonra Sultan Muhammed Raşit zamanında yaygınlaşmıştır.
hacker
01.07.2004 - 14:42Sürekli takip etmeniz gereken çeşitli siteler var...
www.securityfocus.com (Özellikle bu site dünya bilişim devlerinin buluşma mekanı)
www.cyber-warrior.com
www.cehennem.com
www.hackermerkezi.com
www.yenitayfa.com
www.sanalkorsan.net
www.netkabus.com
www.catb.org/~esr/faqs/hacker-howto.html
www.hack.gr
Liste çoğaltılabilir...
hacker
01.07.2004 - 14:37Özellikle mynet mail kullanıcılarının dikkat etmesi gereken çeşitli uyarılar var...
Mynet maillerinize baktı iseniz ve bunlar önemli ise, okuyan birileri olursa başınıza sorun çıkabilir. Başlat>Bul>Dosyalar ve Klasörler sekmelerine tıklayarak aranacak olan dosya adına 'webmail', konuma ise windowsun yüklü olduğu sürücüyü seçin (C) ve gözat yapıldığında mailleriniz okunur. Şifreleme, kullanıcı adı girmelerine gerek kalmadan bunu yapabilirler.
Siz maillerinizi okuduktan sonra yapmanız gereken Internet Explorer'ın üstüne sağ tıklayıp dosyaları sil yapmanızdır...
Yahoo ve hotmailden mail aldığınızda koyduğunuz şifre ve gizli soruya cevabınız özel karakterler içersin.. Çünkü şifre kırıcılar tarama yaparken sıra ile yol alırlar.. Misal;
Ahmet şifresi ile '(Ahmet') '' şifresinin yazılımındaki farktır. İkinci şifrede özel karakterlere yer verilmiştir.
hacker
01.07.2004 - 14:10Verdiğim sitelerden, çeşitli konulardan haberdar olursunuz. Bilgisayarınızın eksikliklerini korumanın yollarını, sitenizi korumanın yollarını, site yapımı, püf noktalar, web hack, şifre kırma, programlama, irc hack (Gerçi 2002 yılı için kullanılabilen komutlar) , php, asp dilleri ve açıkları,trojan, dos saldırıları, messenger key :)) , ıcq hack,mail bomber, sms bomber (turkcell için kullanılamıyor) , web tasarım vb. konularda bilgi sahibi olabilir ve dilediğiniz sorulara yanıt bulabilme imkanınız olur.
hacker
01.07.2004 - 13:42Hacker Türkçesi korsan manasında kullanılmaktadır...
İlk hacker gubu mit tarafından 1960 yılında kurulmuştur Türkiye'de..
Türkiye hackerlık konusunda dünyada 6.sıradadır. İlk iki sıra Amerika ve İsrail... (siteleri hacklemek bakımından)
Lakin ülkemizde bazı hackerlar dünya 3.'lüğünü ele geçirmiş durumda.. 25 saniyede 1500 site (yanlış anımsamıyorsam) çökertti en son...
Hacker olabilmek için bilgisayasarı sevmek durumundasınız. Linux, bilgisayar güvenlik sistemleri, ms dos, html, java, asp, php ve diğer önemli dilleri bilmek durumundasınız. Beraberinde iyi bir İngilizceniz olması gerekiyor... Arada Accessdriver programlarını kullanmasını bileceksiniz :)))))))))) (Ne marifet ne marifet)
İrc hackleme işlerine gelince, kullanılan modlar genelde işe yaramaz... Son sürümlerde bu açık kapatılmıştır. PASSWORD nicki ile girersiniz ve kendinizi bot olarak tanıtıp nick hacklersiniz. Bazen Oper'de hackleme şansınız olur. Ama biraz koşulllar size yardım edecek! ! Adamın nicki şifresizse çabanız boşadır. Ve adam yeni chat yapıyorsa yine boşa kürek sallarsınız. Admin rolü oynamanızda pek bir işe yaramamakta. büyük serverlarda hemen ensenizde olurlar. Küçük serverlar ise otomatik olarak size kill atar ve kendinizi dışarda bulursunuz...
Mail hacklemek konusunda hotmail'in bir açığı var idi en son çalışma ile onu kapadılar sanırım.
Devlet sitelerine bulaşmamanız tavsiyeler arasında yer almaktadır :)
ruhi su
30.06.2004 - 14:12KİZİROĞLU
Kiziroğlu, Köroğlunun hasmıdır. Bir gün Köroğlu, karısı Nigar Hanım'la çadırında otururken bir ara dışarıya çıkar; bakar ki bir toz duman kalkmış üstlerine doğru geliyor. Bunun Kiziroğlu Mustafa Bey olduğunu anlar Köroğlu, yerine göre bileğini; yerine göre aklını kullanmasını bilen bir kişiymiş. Hemen içeri girer. Karısı Nigar Hanım'a 'Bana bir kahve pişir.' der ve sazını alır. Bu sırada Kiziroğlu da çadırın dışına gelmiş, içerden gelen türküyü dinlemeye başlamıştır.
Aldı Köroğlu:
Bir hışmınan geldi geçti
Kiziroğlu Mustafa Bey
Hışmı dağı deldi geçti
-Kim kim?
-Hanım kim?
-Nigar kim?
Kiziroğlu Mustafa Bey.
Bir Bey oğlu
Bir Han oğlu
Bir at biner ala paça
Mecal vermez kırat kaça
Az kalsın ortamdan biçe
-Kim kim?
-Hanım kim?
-Nigar kim?
-Kiziroğlu Mustafa Bey
Bir Bey oğlu
Bir Han oğlu
Aldı Köroğlu bir daha
söyledi:
Vay ben ona eş olaydım
Peh! peh! peh! peh!
Anadan onbeş olaydım
-Ağam kim?
-Paşam kim?
-Nigar kim?
-Hanım kim?
-Kiziroğlu Mustafa Bey.
Bir beyin oğlu
Zor beyin oğlu
Hay edende haya teper
Peh! peh! peh! peh!
Huy edende huya teper
Hey! hey! hey! hey!
Köroğlu'nu çaya teper
-Ağam kim?
Paşam kim?
Nigar kim?
Hanım kim?
-Kiziroğlu Mustafa Bey
Bir Beyin oğlu
Zor beyin oğlu
Bu hikayenin uzun bir metni şu şekildedir;
Kiziroğlu nam salmış bir beydir. O'nun gibi bir bey olarak oğlu Mustafa Bey varlığını devam ettirir. Bulunduğu yerlere adalet götürmektedir. Köroğlu'da döneminde adaletle hükmeden, adaletsizlikleri ortadan kaldıran bir beydir. Mustafa Bey köyünde olmadığı bir zaman buraya gelir ve burada adaletsizlik var diye orada bir kale kurar ve varlığını burada sürdürmeye devam eder.
Mustada Bey geri gelir.Bakar ki, memleketinde bir kale var ve bu kalenin sahibini öğrenir. İki Bey kendilerini daima kötü bellemişlerdir. Güreşe tutuşurlar, at üstünde kılıçla savaşırlar yenişemezler.
Mustafa Bey'in atı Ala Paça'da, Köroğlu'nun atı Kırat'la güreşmektedir. Ala Paça, Kıratı yener. Bunun üzerine Mustafa Bey, benim atım O'nun atını yenerken ben böyle durursam olur mu der. Ve Köroğlu'nun üstüne atlar. Tam öldüreceği sırada, Köroğlu, kendisine izin vermesini ve akrabaları, hatunu ile helalleşmek için müsade etmesini diler.
Köroğlu sazı eline alıp;
Bir atı var Ala Paça peh peh peh
Mecal vermez Kırat peh peh peh
Az kaldı ortamdan biçe
Ağam kim, Paşam kim, nigar kim
Hanım kim
Kiziroğlu Mustafa Bey
bir beyin oğlu
zor beyin oğlu
şeklinde söylenirken, Mustafa Bey kapıya gelmiştir ve sözleri duymuştur. Utanır kendi halinden ve içeri girer. Köroğlu artık herşeyin son bulduğunu düşünmektedir. Mustafa Bey, Köroğluna; 'Sen benden daha yiğitsin' der. Köroğlu; 'Sen yiğit ve mertsin' karşılığını verir ve burada senin gibi biri varken bizleirn durması uygun düşmez diyerek batıya gider.
ruhi su
30.06.2004 - 14:01ÇANAKKALE
İmdi seferberlik ilan olanda
Bir od düştü, cümle cihan ağladı
Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Of, gençliğim eyvah!
Çanakkale içinde bir uzun selvi
Kimimiz nişanlı, kimimiz evli
Of, gençliğim eyvah!
Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of, gençliğim eyvah!
iki dirhem bir çekirdek
14.06.2004 - 16:33Ali Cengiz Oyunu
Hile ile iş yapanların dalaverelerine ve akla gelmeyecek tuzaklarına Ali Cengiz oyunu denilir. 'Filânca falancaya bir Ali Cengiz oyunu oynadı ki...' diye başlayan cümlelerin arkasında şeytanın bile aklına gelmeyecek hileler, düzenbazlıklar anlatılır. Bu deyimin menşei eski bir halk hikâyesine dayanır.
Nâkılân-ı âsâr ve râviyân-ı şeker-güftâr şu gûnâ rivayete bu yolla hikâyet ederler ki; eski zamanda bir sehhâr adam gayb ilimleriyle uğraşarak istediği şekle girebilmenin tılsımını keşfetmiş. Cifr, remil, falcılık, yıldız ve kıyafet ilimlerine de vakıf olan bu adam, sihirbazlıkta o derece ileri gitmiş ki canını eğlendirmek ve halka marifetini göstermek üzere bık sık şekil değiştirmeye ve insanları hayrette bırakan oyunlar çıkarmaya başlamış. Hattâ bu oyunu menfaatleri için kullanmakta ve halkı aldatmakta da üstüne yokmuş. Söz gelimi hanımına 'Bahçede bir keçimiz var, pazara götürüp salıver.' der, sonra da bahçeye gidip keçi kılığına girer, hanımı kendisini sattıktan sonra yine insan olup eve dönermiş.
Bu sihirbaz adamın bir huyu da isteyen herkese sihrini öğretmekmiş. Ne var ki marifetini her kime öğretse, sonra ona bir oyun yaparak mat eder, öldürürmüş. Mesela oyunu öğrenen kişi kanarya olsa, sihirbaz bir atmaca olup onu avlar; öğrenen ağaç olsa, sihirbaz ateş olur onu yakarmış. Devrin padişahı bu gidişata dur demek isteyince tellallar çığırtıp u düzenbazı kendi huzurunda mat edene kızım vermeyi vaadetmiş. Herkes bu tehlikeli sınavdan kaçarken Ali Cengiz adında fakir bir derviş bu işe talip olmuş.
Ali Cengiz, sihirbazdan oyunu öğrenmek üzere kurs almaya başlamış. Ne var ki sureta ahmak gibi davranıp asla öğrendiğini göstermiyormuş. Böylece sihirbaz, Ali Cengiz'i kolay lokma görüp oyunu en ince ayrıntısına kadar anlatmaktan çekinmemiş.
Sınav, padişahın cuma selamlığından sonra yapılacakmış. Ali Cengiz bir koç kılığına girip meydana gelmiş. Sihirbaz derhal bir kurt olmuş. Ali Cengiz su olup kurdu boğmak isteyince sihirbaz kendini ateşe çevirmiş. Bir müddet ikisi de kılıktan kılığa girmişler. Sonunda Ali Cengiz bir çiçek olup padişahın kucağına düşmüş. Sihirbaz bir eşekarısı olup üzerine konmuş. Ali Cengiz derhal darı olup yere yayılmış. Sihirbaz hemen tavuk kılığına girmiş ve darıları toplamaya başlamış. O darıları yiyedursun Ali Cengiz arkadan bir tilki olup tavuğu boğmuş.
Sihirbazın cenazesinin def(n) edildiği gün Ali Cengiz ile padişahın kızının kırk gün kırk gece sürecek düğünleri başlamış. Ne var ki Ali Cengiz'in sol elinden iki parmağı eksikmiş artık. Yine de onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.
Not: Ali Cengiz kelimelerinin 'âl-i Cengiz (Cengiz soyu) ' çağrışımından yola çıkarak bu deyimin Anadolu'daki Moğol istilâsıyla da bir alâkası bulunduğunu söylemek mümkündür
Kitaptan bir bölüm...
gavsi sani
20.05.2004 - 14:44Gavsi_Sani, İkinci Gavs anlamına geliyor.... Aynı yerde yetişen ilk Gavs'tan sonra gelen Gavs olursa, O'na bu ünvan verilir.
öğrenci evinde yaşamak
16.05.2004 - 22:37Orada kalmasını sağlıklı bir şekilde ortaya koyamayan kişi, hayatta mücadelesini sadece şikayetle geçiren biri olarak sona erdirir.... Ve okul bittikten sonra şu vicdan azabını işitir ' Ne gereksiz tembelliklere, kavgalara, üzüntülere girmişim '....
Alması gereken dersi, o an içerisinde değil, iş işten geçtikten sonra almıştır ve bir koca zaman heder edilmiştir...
10 senedir (ev) öğrenciyim, ortaokuldan beri :)
Hasret dışında, herşey boş ve anlamsız...
Şairin dediği gibi, ' Ben gurbette değilim, Gurbet benim içimde'
cahit zarifoğlu
16.05.2004 - 13:51Kutsal Mavi Çocuk Şiiri
Ellerin çıktı ve göğün ortasına geldi
Tarlada
Bakışı gittikçe yer toprağına
Çakılan
Bu kadar beklerken habersizdi
Ve hatta onlar da habersizdiler
Sular mı anladı
Dağlar mı sezdi
Yoksa birdenbire bir çiçek mi
Bir gün
Herhangi bir an
Ama bir çelik an
Herşey
Ve hepsi başlarını kaldırdılar
Ve hemen ellerinin gölgesi düştü yüzlerine
Karmakarışık belirsiz uzun
Geçti ve geçti gölgesi
Zerdüştün ayaklarından bir kartalın
Lokomotif
Gaflet
Padişah kılındın
Bir gövde mülkünde
Ömür ve devlet idin
Kara zünnar belinde
Bir yürüdün bin düştün
Gölge içinde yüzün
Kara leke o siyah
Neyi gölgesi düşün
Uyanış
Gece yarısı uyandın
Nerede düğüm, aradın
Yanıyor akıl ve alem
Vakit kapı vuruyor
Nefes alıyor veriyor eşya
Mekan hem, hem zaman kayıyor
Çatıyı çatmış biri
Ete can katmış biri
Derken
Yürek aklın koynuna giriyor
Kıdem
Kim baş eğik girdi
De eli boş döndü?
Düşüş
Kim başı dik girdi
Kibir ilinde yitti
Korku
Tevbe onuma, kalın boynuma
Tevbe bunuma, ince boynuma
Reca
Bohçam boş
Öteberim eksik
Azığım kuru
Canım aç
Yüzüm sana çevrili
Adımım sana
Irmaklarına
Bir lokma suyla geldin, su denmez
Kabul ola affola
Meç İki
Ve solmadan güller
Lahitler verdim
Sokağımızda yatan bir serinlik vardı
Saklambaç bile oyna(ya) mazdı çocuklar
/bir dağ çekilir bir serinlik vardı
aralanıverince o küçük
sedef süslemeli kapı
sandım ki yine o görünecek
kaplayacak bütün karşımı
küçükken rüyamda gördüğüm
o güzeller sultanı/
Bir ara bağlıyorlar beni
Yoksa gidiyorum ki mezarları sallıyayım
Menziller
Sözün ve yolun başçeşmesi ruhumun
Canım içre sevinç verir sözlerin
Baktığın dağların düşüncesi bile ağlatır beni
Hür olurum buyruklarını bir bir donansam sultanım.
Aşkın bin gözlü devasa bir baş imiş
Vur herbirini uykulardan sohbetin
Dinlen ey Zarif bilatedbir çok sözün açtın
Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın
Muntazam
Seni kamçılardan çıkardım
Tevbelerle başladı rahmet vuruşları
İnsan ağlar oldun yürekli göğüsler kurdun
Sesimi işkencelerden alırdın
Elimin altına dökerdin etlerini
Hızlı varışlara bile hazırım daha
Dayanırdı yelken bezleri saf saf insan enginlikleri
Bir geçmiş zaman kalkanı indi
Çınar ağaçlarından sahil sularına
Kalbim kalkıp indi gemilerden
Çok tarandım başka saçlar tarandım sokaklarda
Kabris kamburu çıkardı yıllar
Ve bir tek çıban çıkaran yoktu sancılarla
Habire vuran rüzgar
Kabirlerde su yollarında
Dehlizlerde
İç çekmeler
Sızlanmalar fısıltılar
Ne zora çekiyor zaman ki bildiler farkettim
Götürüp
Kelimeleri başka bir semte attılar beni
Üzgün melal içre ve aşık
Yürüdüğüm deniz sahillerindeyim
Yakın sabahlarda öğlelerde ve daha
Üç parıltısında günün
Devlerimi güreştirmek işim
üstüm başım heykel kırıkları
O Çocuk
Bahçeden çocuk sesleri geliyor
Hayatı dinliyorum
İçim yoruluyor, ruh yoruluyor
Büyük gözlü çocuk
İnsanın içine kadar bakıyor
Sorar gibi
- Nerede benim babam
Kendimi şöyle görürüm düşümde
İki ata birden binmişim
Biriyle kuzeye saldırıyorum
Ötekiyle
Alkan lalelerin
Kıpkızıl tutuştuğu sulara
Nerde babam
Karşısında yapayalnızsın
Duvar gibi dikilen
Bu sorunun
Okşuyorsun başını
Şehit çocuğunun
Bahçeden kuş sesleri geliyor
Sabahı dinliyorum
Bu sefer bezgin
Bir vakit
Darağaçları kurdum
Elimden fırlayıp gidiyor cellatlar
Silah olarak
Bir tek soru var elimde
Nerede babam, nerede
Sultan
Seçkin
Bir kimse değilim
İsmimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
Sana zorsa yanmaya razıyım
Kolaysa affı esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum
Sen Kuş Olur Gidersin Bir Trenle
Uzun bir geçmişimiz var
Hiç yorulmadan
En azından bir kere
eğlenceli beşik
ha biz varız
ha biz maskeli balo
Saygıya durup üstün bir gecede
Bir sır payı katlayıp
sade bir kahveden
Keyifsiz bir detayın hükmüyle
ha biz yokuz
ha biz seferde
Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Parka dolalım
Park bizi alır önce
Seyrimizden bir sabah kazanır
Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şöförle
Sayısız rampaya katlanır
ya güneşten daha zengin
sofraya diz çökeriz
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.
cahit zarifoğlu
16.05.2004 - 13:32Kanat Kaparken
Kalıcı keser hammaddesi insan sahrası
Keser düzeltir ve yoluna verir
Upuzun yakıcı dili eski enli kelimelerin
İncelip ağırlaşarak çelik
İnce uçlarına doğru
Akıl almaz hızlanışlarla
Arka arkaya varışlarla
Yanağını yere koyup ağlıyan insanın kalbine yayılır
Karşı koyanı batırır basar geçer
Ne sağlam bırakır ne gelecek bırakır
Keser kılıç ağaç dalında asılıyken bile
Kabzadan alır rüzgarını
At biner gibi oturur et kemik içine
Kalbimiz iki parmağın arasında olana
Yöneldik kapısına
Safkan
Mahcub ve müştak
Kan Ve Toprak İçinde Yatırma Beni
Kavga
Taş ve sopa
İki köylü karşı karşıya
Kavak ağaçları şahit
Bir de ibibik kuşu
İncir yalnız
Badem yeşil kabuklu
Camdaki hayalinle
İki öfkeli boğa
Sevdalılar kapışıyor
Tabiatın ortasında
Irmak göz kırpıyor akıyor
Çoban köpeği şöyle bir bakıyor
Yaman indi omzuna sopa
Güçlü çarptı taş başına
Hayalin akıyor kanda
Yüzün zonkluyor yarada
Taş ve sopa
İki köylü karşı karşıya
Koşu
Mağaralar taştan yolcu örüyor
Böyle üstünlük görülmemiştir bir bebek
Göğü sevmeyi
Ve yerden korkmayı biliyor
Kendine bir ses bekliyor bir sarık
Aleme tanrı
Bir bebek susar nihayet
Sezer de ağaçların otların
Topraktan çıktığını
Bir bebek ağlar
Bir bebek mor ağzından
Bilinir söyleyince
Zerdüşt nereye gittiyse
Hep kartalı gördü
Ve güneş tek hüneriyle
Bir yaprağı kertenkeleyi çakıltaşını
Ve mor olduğunu suların
Beyin tırtıl
Taş taşlar taşların
Dipsiz süresiz seslerine tırmanır
Çünkü ses katlanır
Kazılır kayalara
Ses geçilir iki kaşın arasından
Sonsuz nefes alır
Ülkedir dudakta
Zerdüşt neredeyse
Kartal orada yığınak
O
Zincirli ayakların durmadan çıktığı
Tek bir basamak
Kaya gözlü ağaç saçlı
Taşın içindeki böcek
Bu ilk fırtına kapısında
Taşın içinde böcek
Taşır kendini yürür
Bedenini bir uçtan bir uca
Nabzı vurur dinler şaşırır
Çalışan eşyasını yakalar
Sorar fare kuş balık
Herşey kendi yerinde
Taşın içindeki böcek
Ki inanır
Ve çatlar taş
Gök eğilir
O geçer kartalıyla
Yüreği büyülenir burkulur
Gözleri gerilir
Ağzından bir donanmayla bekler
Mermer yerine şahlanır
Çizilir kanar
Bardağa ilk düşen damlasında
Uyuyan güvercin
Ve ilk taşan damlasında
Bir azgın güvercin
Bulutları saçlarından sürükler
Bayram yerlerini geçer hızla
Bir sabah kartalın bembeyaz kadınıyla
Dağlardan düzlere nehirlerle
Çırpınarak çığlıklar atarak
O
Durmadan saratustra
cahit zarifoğlu
16.05.2004 - 13:24Busat
Artist milletizdir
Bizde defaten ölünür
ve kalkılır ki sofralardan
hamdüsenalarla palalarla
el yıkanmadan
ağız misvaklanmadan
zinhar vurulmaz ha
ne dosta ne düşmana
Evet
Evet hatırladım
Küçük basit şeyler
Yetiyor kederlenmeye
Ya mutluluğa
Efendim
I
Boynuna bir ip at
Kölen diye yollardan gezdir beni
II
Gözlerini süzüyorsun
Bir balık gibi akıyorsun kaldırımlarda
Bir daha yüreğini kaparsan bana
'Bu yaprağı parampaça yaparım'
Çiçekleri sarı yapraklar ve bir ocak ayı
Ağız ağıza sin ve cim harfleri
Ateş kararıyor, bu içimin alevleri
Acı çekiyorum elimden alınmışsın gibi
Bir mektup hikayemiz olacak
Baştan başa notalar bülbül ağızları
Dik kafalı bir baş görüyorlar
Başını eğmiş dalların yaprağında
Zayıf bir çocuk yüzü, gülümsüyor
Dikkatle bak, korku dolu bakışları
O boğulurken gülücükler
Saçılıyor
Ölüm bir kuş kaldırıyor mezarlıktan
Ak kanatları, hayat yok oluyor
Çıkıp geliyorsun
Kor gibisin, bir kar gibisin
Soruyorsun: Zarifoğlu bana dargın mısın
Yoksa uyardılar mı seni sevdamızdan
'Yaşamak' bir perde gibi kalkıyor aramızdan
Zamansız mekansız bir tünel başındayız şimdi
O mavi gözleri görmüş olmalıyım
Bir ikindi vakti kaskatı ellerimin altında
Uçuşlu saçlar bukleler
Üstünde uyuyan eller
Sevgim uzanıyor
Soluk soluğa uyandırıyor menekşeleri
Görüyorum kıpırdanışlarını
Uykunda gül açan yanaklarını
Güzelcin
Koşu koşuver nar gözlüm
Yuvarlak biçimli ayakların
Küheylan kolanı gibi kuşağın
Gürbüz kalçalarının üzerinde
Koştur azaplardan kaçalım
Koruklar üzümlenmiş mi bakalım
Bir söze iki gülüş bir öpücük
İki bedeni birbirine katalım
Ruhsatlım sevdamsın beri gel
Kanın höpürtülü başın dik
O seven yuyan bakışınla
İçimi yu mermer döşegel
Dorukta yeni ay ince işaret
Geceye bir şey olmaz gayri
Ne kem gözler gizlenir karanlığa
Ne evin sevincinden korkan bulunur
Asmalarda güneş ve çocuklarımız
Çardakta ıslak ve ekşi uyur
Bacın bazlama yağlasın sahan
Mutluyuz tüm dünyaya duyur
Güzelcin
Koşu koşuver nar gözlüm
Yuvarlak biçimli ayakların
Küheylan kolanı gibi kuşağın
Gürbüz kalçalarının üzerinde
Koştur azaplardan kaçalım
Koruklar üzümlenmiş mi bakalım
Bir söze iki gülüş bir öpücük
İki bedeni birbirine katalım
Ruhsatlım sevdamsın beri gel
Kanın höpürtülü başın dik
O seven yuyan bakışınla
İçimi yu mermer döşegel
Dorukta yeni ay ince işaret
Geceye bir şey olmaz gayri
Ne kem gözler gizlenir karanlığa
Ne evin sevincinden korkan bulunur
Asmalarda güneş ve çocuklarımız
Çardakta ıslak ve ekşi uyur
Bacın bazlama yağlasın sahan
Mutluyuz tüm dünyaya duyur
Işaret Çocuklari
Yasin okunan tütsü tüten çarşilardan
Geçerdi babam
Başinda yagmur halkalari
Anam yeşil hirkalar görürdü düşünde
Daha ilk güzelliginde
Alnini iki dagin arasina germiş
Bir devin gögsüne benzer
Gögsünden dualar geçermiş
Çarşilar ellerinde ekmek igneleri
Cami avlularina açilan
Havuz sularina kapilan çocuklar
Görmeden güneşin bütün renklerini
Götürmezlerdi dükkandaki babalarina
Ocaktan akan kaynar yemekleri
Nenelerinin koydugu avuç taslarina
Başi ve yüregi şahbaz
Kaleleri agirlayan kadinlarin
Süslerini kemerlerini
Başlarini agirlaştiran
Agir siyah şelale saçlarini
Tutunca gençleşirdi erkekler
Sonra insan o ki denizde
Küçük ve büyük nehirde
Bedeni islatan afsunlu suda
Önce niyet sonra yikanirdi
Zaman dert getirdi sulara
Içinde eski baliklarin yattigi kayalar
Savaşan insanlarin elinde
Ince yontulup taşindi balta mizrak şekline
Anam kanlari kuruyan
Kavga ayiran bir kargi elinde
Kara ocagin taşlarina
Işaret koydu çocuklarini
Belinde gezdiren babamin
Beyaz yazilarla kazindigi adlari
Yüregi korkuyla kuvvetlendi babamin
Unutup genç gelen günleri
Zamanin sürerken çektigi günleri
Çetin bilmecelerle
Sürdü atini şehirlere
Yün ören at güden kadinlar
Ormanlara tepeden egilen toprak evlerde
Küçük pencereli karanlik dar odalarda
Uzaktan uzayip gelen kurt seslerinin
Uzaga çekilip giden
Ayazda donan gülmeler içinde
Ormanlarda süt emziren anne
Unuttu gittikçe uzayan çocugunu
Hep kaçarmiş şehirlerin
Demir daglarina
Uyuyunca toprak beşigimde
Sahipsiz kalan
Ellerimden kayan aydinlik günlerim
İstanbul
Bir tohumdan daha az değil
Fatihin büyük güvercin kanatları
Meleklerin sık aralıklarla
Dokunduğu toprak
Güzel buyruklar
Gürbüz havalar
Boğaziçi bir akımdır
Bir akan sudur
Nice dergahlar
Dinler gibi nabzını
Yeni doğan çocukların
Yamaçlarda mezarlıklar
Sever gibi bazıları
Açık havada gömülmeyi
Çocuklar Topkapıda
Sedef kabzalı kılıçlar ellerinde
Rahlelerde Kur’an
Tefsir
Arapça
Farsça
Dikkatle önünü iliklemede
Padişah ve şehzade
Açiliyor dev bir kapi
Dikiliyor dev gibi bir sütun
Sütun başi sütun ayagi
Dibinde dilek şikayet sahipleri
Birer gürz gibi sag ellerinde
Iradeleri
Bir ellerinde arzuhalleri
Ogullarim
Dikkat edin
Hak yemeyin
Ogullarim
Mümkündür
Topal bir karinca
Mihnettir
Ogullarim
Mümkündür ki
Bir baş kesilir avluda
Akin, akan kanla
Cihangir
Taş yokuşlar
Eyüp
Sila sila Medine
Aci
Bu tortu
Karartir camlari
Yorar küpleri
En berrak sular bile
Ve kapaniyor saray kapisi
Saklaniyor
Sari sari altinlar
Korkup
Şimdi birden Eminönü kalabaligi
Kimseyi tanimazsin
Kiyafetinden
Yüz çizgisinden
Katil efendi
Hirsiz baş köşede
Haksiz hakli
Şer belali
Örtünmüş güneş
Çoktandir, yüzü nerde
Ya o ay
Kara bir zibin biçmiş kendine
Bir düş
O buyruk
Şefaat
Gürbüz hava
O güzelleri Istanbulun
Dönüyor demir teker
cahit zarifoğlu
16.05.2004 - 13:17Açık Açık Çağırır Aşkını
I
Çabuk akan tez giden
ilk geyik avında ölenler
çarpıntı başlarıdır insanlığın
Uzakta, ta burada
Ünlü bir can sıkıntısını
Ufalar bir zümrüt sakal
Yeldeğirmeni
ve uçuşan leylekler
beyaz saçlı atın
kar yıllığını rüzgar hallerini
kahraman atın
madalya anına bitişik
dört nala koşan sesi
oradan uzaktan ta buradan
siyah
çatık kaşlı gelincik tohumlarına
benzer sezişleriyle
gelişir yapılı kaygılar
II
bir ayıp giyotin
çün ağaç sağa dönmez
soldan kuşatılır
çün ağaç şaşırır
ağaç ölür
Ama sapına kadar
Bilhassa büyük
Erkek
Tam erkek bir el
Yani kolun ucuna kadar gelmiş de
Yumruk bile olmuş
ve bilhassa bu büyük bir el
beynelmilel büküp yapma çelikleri
gündelik insanı kaldırıp
bir de tanrıya şarkısını söylerse
Belirli bir yapısı
belli bir geçmişi olan
nereye değdiğini bilen
düğün yapısı fırçasıyla
toprak ve topraktan sonrasını
aynı çığlığı atan
ve karalar içinde
III
haydi
şu kaçar su durur mu
gök içimizden bir zenci çağırır
zenci zenci
bir büyük geniş başlı
şikayet mi ne olur
açık açık çağırır aşkını
burda mı daha mı uzakta
bütün bir geceye
dayar alnını
öyle ki alın
mübarek bir şeydir
Busat
Artist milletizdir
Bizde defaten ölünür
ve kalkılır ki sofralardan
hamdüsenalarla palalarla
el yıkanmadan
ağız misvaklanmadan
zinhar vurulmaz ha
ne dosta ne düşmana
Çoğalmak
Çocuklarımızla
Atlara biniyorduk
Dönüp bakarken geçmişe - kumandalı
Atlara biniyorduk
Benim çok çocuğum oldu
Kadınım sen onların yüzlerini
Çalılardan kolla
Bütün çıplaksın - omuzların
Birbirine içiçe iki saat rakkası
Gelecekte kumandalı - dönüyor
Güneşi alıyor - alıyor gövden
Karanlık eşyada bulup
Ürkünce parlayıp koşan hayvanda bularak
Çocuklarımızlaysa - seçerek beni
İçinin çağırması bir kır hayvanı düzlüğüyle
Bedensel - seçerek ve buyruk üzerine
İçine alışın doyuruşun
O erkek giysilerine giydirişin
Doğanın çizdiğini
Çizip kanattığını hiç görmedim seni
Çalı eğildi yumuşadı batan taş
Kabuklar düz bir sıyrılma oldu
İşte en başta ve değişen dünyada - durmadan 'sen'
kalabilirlikle
Güzel kılınan sen
Beni de kutsal sıvama
osman yüksel serdengeçti
16.05.2004 - 13:11Yangın Var
Sevgili Kardeşim Rafet Baştav'a
Yangın var, bağrım yanık, herkes şaka sanıyor,
Yanıyor avuçlarım bir kor gibi yanıyor.
Ya... Rabbim neydi bu hal, başa gelenler neydi?
Ya ben cehennemdeyim, ya Cehennem bendeydi,
Denizlere atılsam deniz kurtarmaz beni,
Ufuklara uzansam ufuk da sarmaz beni.
osman yüksel serdengeçti
16.05.2004 - 13:09Hapishane Türküsü
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
İçtiğimiz gözyaşı, ekmeğimiz gam
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Her yeri kaplamış bir kara duman
Geçmiyor, geçmiyor şu kahpe zaman
Bir af çıkmazsa da halimiz yaman
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Feryadıma ses vermez, duvarlar dilsiz
Geçiyor baharlar çemensiz, gülsüz
Kötürüm gibiyim ayaksız, elsiz
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Hep de bize imiş feleğin cevri
Döndü gayrı dünya, değişti seyri
Bu devir alçaklar, korkaklar devri
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Herkesin derdi de başından aşkın
Her kimi gördümse serseri, şaşkın
Yemeksiz, gömleksiz, perişan, düşkün
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Bozulmuş düzeni, çalmıyor sazım
Geçmiyor, geçmiyor kimseye nazım
Ben bir Köroğlu'yum, nerde Ayvaz'ım
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Çıkar avluda volta vururum
Bu sefil hayatı böyle sürürüm
İflah etmez, ben bu yerde çürürüm
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Düşmüşüm yatağa hastayım, hasta
Gözlerim kapıda, kulağım seste
Yastayım kardaşlar yastayım yasta
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Geceler iner de, doğar yıldızlar
Köyümü andıkça yüreğim sızlar
Aklıma geliyor gelinler, kızlar
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Akşam olur, kapılar kitlenir
Kimi kumar oynar, kimi bitlenir
Buraya düşen her derde katlanır
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
Kimi esrar çeker, düşer dalgaya
Kimi bıçak çeker, girer kavgaya
...............................
Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
kadın ve nankörlük
16.05.2004 - 11:18Erbabiye
Liderimiz uzaylı, silahımız ok bizim
Hilede, iftirada üstümüze yok bizim.
Bal, sirke, soğan, şeker, et, süt, nane, sarımsak;
Katar çorba yaparız, hünerimiz çok bizim
Yukarıdaki başlıkta birilerinin hünerlerinden bir parça...
gavsi sani
15.05.2004 - 13:52Şahı Nakşibend, İmam-ı Rabbani, Abdülkadir Geylani ile başlayan Sadatı Kiram'ın son incisi.... Yaşamakta olup, devrimizin Gavsıdır. Rabb-ü Teala başımızdan eksik etmesin veli kullarını
bermuda şeytan üçgeni
09.05.2004 - 15:20İnsan Olmayanların Belgeselidir...
www.zalimler.tr.cx
Site'nin içeriği biraz ağır! Bir gün yolum düşmeli oralara.....Hesap sormaya, Irak içerikli! !
Toplam 303 mesaj bulundu