Mehmet Aktürk Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakk ...

  • Elif Eylül Ay Başoğlu
    Elif Eylül Ay Başoğlu

    27.05.2009 - 04:57

    BİR EŞKİYA MASALI

    'Çek silahını öldür beni
    Suçu sabit görüldü de
    Beni çok sevmişti de
    Namlu ucunu daya enseme
    Engel ol bir başkasını bu kadar sevmeme '



    Hep “uzak ülkelerden birinde” diye başlayan masallarla büyüdüm...
    Kocaman devlerle savaşıyor,yıllarca uyuyordum... kral babamın hergün yenisini almak zorunda kaldığı, gümüş patenlerim vardı... ve kimsenin bilmediği sırları....
    Cücelerden sadakati,kibrit satan kızdan, umudu parmaklarımın ucunda biriktirmeyi öğrendim.... ve asla vazgeçmemeyi... uzak ülkelere yelken açan prensesler bekledim...
    Gergefler işledim... büyülü göllerde yüzüp,meçhul ormanlarda kayboldum...
    Kocaman zindanlara kapatılıp,sırma saçlar uzattım.... kel bir oğlan çıkageldi birgün...
    Hiçbir şeyden korkmayan... kral babam kırk gün kırk gece sürecek düğün hayalleri kurarken, terkettim sarayı.... ya beklediğim prense ne olacaktı..? bunu yapamazdım...
    Kaçarken dipsiz bir kuyuya düşüverdim... içinde devasa kapılar ardında, atlastan yorganları,gümüş işlemeli yatakları,heryanı aydınlatan altın şamdanları olan kocaman odalar vardı... birde bütün bunların sahibi..orada ömrümün sonuna kadar kalabilirdim;
    Ama masal devam etmeliydi...
    Gözlerimi kapattım... açtığımda masmavi bir okyanus içinde muhteşem pullarla bezenmiş, uzunca bir kuyrukla yüzer buldum kendimi... yüzümü yalayan serin
    ıslaklık,derinlerde yerini gizemli bir karanlığa bırakıyordu.... karanlıkta yolumu aydınlatan inci bir kolyem vardı ve ona iliştirilmiş zümrüt yeşili tüy; bana tek bir dilek dileyebileceğimi hatırlattı....
    Ve ben gökten düşen şu üç elmanın, hiçbir zaman düşmemesini dileyecektim ki....
    Yasak suların korkunç muhafızları etrafımı sarmışlardı... meğer yasak sulardaymışım..
    Kötü bir sürprizdi... korkmuştum ve zümrüt yeşili tek dilek tüyümün ellerimin arasından
    Kayıp gittiğini anladığımda herşey anlamını yitirmişti... aslında yitip giden; üstüne titreyerek,binbir özenle büyüttüğüm düşlerimdi.... ve şimdi bana ne yapacakları çok ta önemli değildi.... daha önce hiç görmediğim kadar büyük ve ürkütücü bir zindana götürdüler beni... burada sadece karanlık ve hiçlik vardı...
    Hiçbir şey olamamakla cezalandırılıyordu demek yasak sulara böyle izinsiz girenler.....
    Hoş izin alınsa verirler miydi, orası tam bir muamma.....
    Boşlukta öylece asılı duruyordum.. kimsecikler yoktu etrafta.. kimseden yardım dilenecek gücümde yoktu...kime yada neye bilmiyorum ama çok kızmıştım...kızgınlığım duvarlara çarpıp geri dönüyordu..! dönüş daha da arttırıyor ve öfkem içime sığmıyordu...kendi devinimlerimle yarattığım masal, müthiş bir kabusa bırakmıştı yerini...
    Şimdi yeni bir masal yazmalıydım.... sadece benim olan....
    Gözlerimi kapattım.....
    Mavisi olmayan bir gökyüzünde, sesleri olmayan martıların çığlıklarında açtım gözlerimi...
    Denizi olmayan bir limandaydım... ne prensler, ne balkabağı, nede büyücüler yoktu....neredeydim... bu hangi coğrafya idi..! dehşete düşmüştüm.....
    Masal tadında kabuslar yaşıyordum ve bu kabuslar bitecek gibi değildi.....
    Sonra haritalara baktım, bu bilinmeyen coğrafyanın neresindeyim diye... yoktu...!
    Haritalarada kızdım, kıtaları olmayan ülkelere doğru uzun bir sefere çıktım...... ülkeleri olmayan şehirler,şehirleri olmayan yol boylarında kayıp bir mezar taşına benziyordum....
    Bu yitik, bu kayıp kentlerde sonunu göremediğim yollar tükenmek bilmiyordu.... yorulmuştum.... vazgeçmemeyi öğrendiğim güne lanetler yağdırıyordum....
    İçimi yağmalayan, işgal eden bu yetiyi bir cevher gibi işlemiştim....şimdi kurtulmak istemek pek anlamsızdı....


    Uyumak istedim bir süre....yıldızları olmayan bir gecede, nasıl uyunabilirse...
    Öylece boşluğa bakıp, uyanık kalakaldım.........



    Uyandığımda bir ressamla göz göze geldik... masal kaçkını bir ressam..! burada ne işi olduğunu sormadım... soramadım... incecik ipteki cambazlara benziyorduk...
    altımızda uçurumlar.... ikimizde nerede olduğumuzu bilmekten korkar gibiydik...
    Taştan heykeller kadar suskunduk...soğuk...hareketsiz...konuşsak herbir parçamız boşlukta savrulacaktı...suskunluk, O’nu bir buda heykeli kadar kutsallaştırıyordu....
    Ve cevaplar, içimizi kemiren asalaklara dönüşüyor,kocaman girdaplar oluşturuyorlardı....
    Derimizin altında birşeyler oluyordu...heryer talan,herşey paramparça olmuştu.....
    Hiçbir taş yerini bulamıyordu...insan ırkının yarattığı tüm gerçekler,aslında bir fiyaskoydu..
    Zihinaltı oyunlar oynayan,tuzaklar kuran,ihanet eden hain, insanın ta kendisi miydi...
    Ve insan bir kere daha mı yenilmişti kendine....
    Asıl gerçek buradaydı...
    Kendinle yaptığın savaşlardan,zafer çığlıkları atarak çıktığında, gerçekler artık saklanmıyordu senden.... picassonun Venüs’ e armağanı kadar çırılçıplak ve çekiciydi “gerçek”.... içsel kaygıların, düşsel yanılsamaların tam karşılığı değildi belki ama bütün bunların yansımasıydı gerçek......Ne yaman çelişkiydi bu....
    Nereden geldiğini anlayamadığım, dokunsam kırılacakmış gibi tuhaf bir sesle irkildim....
    Ben içimde biryerlerde boğuşurken, ressam sessizliği derin bir iç çekişiyle bozdu....
    Çıkan tını kutsallaşan heykeli ilahlaştırmıştı adeta....hala gözgözeydik...
    Sessizlik dayanılmaz çığlıklar atıyor ve biz hala bütün cevapları susuyorduk... anlamsızlığında bir anlamı olduğunu öğrenmiştik... var olan bütün anlamsızlıkların, yadsınamayacak gerçeklikler olduğunu da.....
    Bu masal kaçkını kutsal ressam,ne düşündüğümü merak ediyor muydu.....gizlerin içinde kayboluşunu böyle amansızca sorguluyor muydu....
    Gözlerimin içine öyle dikkat kesilmişti ki, gözlerim gözlerine her değdiğinde içimi kanatıyordu....mıh gibi yazılıyordu KAHVE gözleri gözlerime...
    Sancılar içinde Meryem’ dim adeta....! gözlerimin içine sokulan bu bakışlar inkar edilen İsa kadar yücelecek miydi içimde yoksa....? bayılacak gibiydim....

    Gözlerinin bu tonu dayanılacak kadar değildi.... parçalanmıştım.....
    Her şey akıyordu...zaman..ressamın gözleri...düşlerim...derim ve altındaki her şey......
    Fiziğin koyduğu kurallar, geçerliliğini yitirmiş,hepsi akışkan rakamlara dönüşmüşlerdi....
    Dali bu manzaraya şahit olsaydı, bütün tablolarını yakmak isterdi...!
    O’nun düşlerindekiakışkanlık şimdi benim masalım kadar gerçekti.... Dali benim için sapkın bir deliydi....
    Delilikle deha aynı kefedeydi ve delirmek en iyisiydi....! kralın çıplaklığı bir çocuk saflığında dile gelivermişti...Evet..! ben bu gözlerde yok olmak istiyordum...
    Hani izin verse, oracıkta “hicret” edecektim....oysa müşrikler kadar acımasızdı..kendi putlarını yerle yeksan edecek bu ilahi “hicret” kanını dondurmuştu...
    Sanki içini acıtan bütün yaralarıymışım gibi bakıyordu gözlerime....Ansızın çekti gözlerini gözlerimden... gözbebekleri kanıyordu ve O gidiyordu.....!
    Bir enkaz soğukluğundaydım oysa aylardan temmuzdu ve kızılağaç sıcaktan kavruluyordu...
    Kımıldayamadım...!
    Ve şimdi ateşler içinde İbrahim’ dim....!
    ....sessizce yanan....çalı çırpıdan değildi yanışım...
    Öyle sarsak...öyle amansız....öyle levha soğukluğunda söylenen “güle güle” ler kadar tek başına kalmışlığıma idi.... belki tek bir damla yaş, söndürecekti bu ateşi fakat benim ağlamak için nedenlerim yoktu.....

    Salvador Dali –İspanyol Ressam....Sürreal..yani akıl dışı
    Hayatım boyunca hep kıskandım O’nu şimdi en az O’nun kadar akıldışıyım.....

    Yani ressam gidiyordu..... ve ben O’na doğru akıyordum.....öyle “ölmek” gibi gidiyordu....
    Gidenlerden bir tek kendisi kalacakmış gibi “gidiyordu”...!
    Böyle nereye gidiyordu...? ? dizlerimin üstüne çöksem...sarılsam bacaklarına...bölme beni milyonlara ayaklarının altında desem...ateşli bir ateist gibi yok sayma,gözlerine yapmak istediğim hicreti desem....ben sana muhtacım desem...gitme desem....!
    ne desem bilmem ki....?
    Nuh’un kavmiydim... bu gidişe itaatsizlik ettiğim için; kendi denizlerinde helak edecekti beni....tüm kavmin günahı boynumda, boğulacaktım....
    Sanki Kızıldenizi ehlileştiren,suda yarıklar açan Musa idi de, naçar Firavun gibi bu derin dehlizlerde saltanatıma son verecek.....ve secdem kabul görmeyecekti.....
    Öyle DİNSİZ....öyle KİTAPSIZ....öyle cehennemlik..... kavrulacaktım....!
    Bıçak sırtlarında kanıyordum....Ve O zehir zemberek gidiyordu.....
    Bütün telaşımla, siliniyordum ardından.....
    Allah kahretsin..! Bu akışkan,bu kabus dolu masalda sözüm geçmiyordu....
    Kendi kendime yarattığım bu hiçlikte,kendi kendimi nasılda acıtıyordum...
    Kanter içinde biriktirdiğim bütün umutlarımı tüketecek kadar, savurganlaşmıştım....
    Şimdi elimde avucumda nihilist felsefeler kalmıştı.... var olmanın tek yolu ilk önce inkar etmek ve kaybolabilmek miydi kendinde...başkalarında...yada mabetlerde.....
    Yada içinde kaybetmek,bütünleştirmek istemek miydi kendi kendini... başkalarını...mabetleri....
    Kaybetmeyi becerebildiğimizde, Hallac Mansur gibi, darağacından, cansız bedenimize mi takılacaktı gözlerimiz...hakikaten inandıklarımızla bütün olmak istediğimiz için mi yerde yatıyor olacaktık.! .....Başımız bedenimizden ayrı....tüketilişimizden yüzyıllar sonra mı azize ilan edilecektik yoksa Jan Dark gibi... Bazılalarının sahtekar yüzüne savrulurken küllerimiz.....!
    Yada kaybolmayı becerebildiğimizde, ne kadar var olabilecektik....!
    maddeye sıfatlar ekleyip; etken yada edilgen cümleler kurabilecek miydik yeniden....? tutkulu sevişmelerden sonra dalabileceğimiz derin uykularımız olacak mıydı...yada.. sevişebilecek miydik gerçekten tutkuyla...'sen yatalımmı artık? ' dediğinde ben hınzırca 'BİRLİKTE Mİ? ' diyebilecekmiydim..?
    Kaybetmek yada kaybolmak....! hangisi üstündü bir diğerinden.....
    Lanet olası MASAL KAÇKINI EŞKİYA bozguna uğratmıştı beni...! Bildiğim ne varsa ahmakçaydı...sevimsizdi...yapışkandı...Allahın cezası birer yalandı...!
    Şimdi ölmek vaktiydi....! Ama nasıl...? ?
    Atomlarım bastırılamaz isyanlar çıkartmıştı...ve ben bu esaslı isyanlarla başa çıkamıyordum..
    Hangi biyolojik silahlarla bastırılabilecekti ki bu başkaldırış.... hangi matematiksel hesaplarla yaptırımlar uygulanacaktı, yaşamsal sıvılarıma...? Atomlarım mı yoksa, sırrına eremediğim başkası mıydı anlayamıyordum ama biri, kendime rağmen....bu sicim gibi yağan gidişe rağmen, inatla kalmak istiyordu....! ölüm üstünde “bu defa zamansız geldim” yazan bir not bırakıp gitmişti bu et ve kemik yığınından..... Yunus haklı mıydı... kendi içimizde hiç tanımadığımız bir başka “ben” e yataklık mı ediyorduk...iki hipofez bezine sahip fakat aynı anatomiyi kullanan, yabancılar; yada bir kere olsun ortak bir noktada kesişemeyen doğrular mıydık...? “Doğru” muyduk gerçekten...?
    Gözlerimi kapayacaktım bu defa eşkiyaca....
    Bu istikrarlı “ben” e biat edip,egemenliğini tanımak farz olmustu...ehlileştirilmiş bir köpek gibi ram olacaktım beni benden eden içimdeki bu EŞKİYAYA....!
    Bu Masaldan Çıkamıyorum....Kaçamıyorum...Kurtulamıyorum...

  • Kopya Kalp
    Kopya Kalp

    12.02.2009 - 08:38

    Sürgündeki Mavi Düşlerime

    Memet..! ! Memet..! ! bu talan edilmiş çoğrafya
    Senin benim yüreğimin attığı alan
    Karşı kıyı değil bizim MEMLEKET.!
    Bir hayın avuçla atılan tohum
    Sınır taşlarında kazınan leke
    Bir avuç vurguncunun gece nöbetleridir..

    Urfa önlerinde kurşun sıkanlar
    Dağ koyaklarında vurulup vurulup alnından
    Yere düşenler..
    Kızıldere'de Nurhak'larda can verenler
    Bir bahar sabahı dalından koparılıp
    Darağaçlarında boynu koparılanlar
    'Ulusun zulme karşı direniş' hareketidir..

    Yekinir yürürüz yerlerde izi kalır kanlarımızın
    De hele çekmekmi tetiği yoksa?
    Hak bu..! ! Kurban olduğum..
    Takılırken dikenli telleri ayaklarımıza
    Akan körpe iliklerimizden kan bu..

    Dağıtma saçlarını güneş telli çocuklarımızın
    Vurma umudumu dağlarda..
    Dur hele..:! !
    Yağmalama türküler çağırarak kurduğum düşlerimi
    Senin taahkatın kalmadıysa umudu çağır
    Munzur'da... Zilan'da ölen
    Bizim çocuklarımız..
    Ört yüzlerini toprakla
    Kalmasın ortada ölümüz
    Kurban olduğum....! !

    SEVGİLİ MEHMET AKTÜRK'E ARMAĞANDIR..

    Elif Eylül AYBAŞOĞLU
    (03.12.2006)

  • Kopya Kalp
    Kopya Kalp

    11.02.2009 - 08:43

    Eyvallah...

    sana düşkünlüğümü azarla
    öl de çıkar sehpaya ipimi çekerim ben
    ölüm senden gelsin
    mitinge gider gibi giderim ben
    infiallerimi bu aşka adadım
    korkma yeryüzünü sarmış köklerim
    yeter ki şurada ol de
    yeniden doğarım ben
    silkinir yeniden gelirim hayata
    kaç EYLÜL olurum bilsen
    yeter ki seni sensiz severim deme
    'ÖL' de eyvallah...


    Elif Eylül Aybaşoğlu

  • Hc
    Hc

    21.01.2009 - 00:40

    Karlı kayın ormanında
    yürüyorum geceleyin.
    Efkârlıyım, efkârlıyım,
    elini ver, nerde elin?

    Ayışığı renginde kar,
    keçe çizmelerim ağır.
    İçimde çalınan ıslık
    beni nereye çağırır?

    Memleket mi, yıldızlar mı,
    gençliğim mi daha uzak?
    Kayınların arasında
    bir pencere, sarı sıcak.

    Ben ordan geçerken biri:
    'Amca, dese, gir içeri.'
    Girip yerden selâmlasam
    hane içindekileri.

    Eski takvim hesabıyle
    bu sabah başadı bahar.
    Geri geldi Memed'ime
    yolladığım oyuncaklar.

    Kurulmamış zembereği
    küskün duruyor kamyonet,
    yüzdüremedi leğende
    beyaz kotrasını Memet.

    Kar tertemiz, kar kabarık,
    yürüyorum yumuşacık.
    Dün gece on bir buçukta
    ölmüş Berut, tanışırdık.

    Bende boz bir halısı var
    bir de kitabı, imzalı.
    Elden ele geçer kitap,
    daha yüz yıl yaşar halı.

    Yedi tepeli şehrimde
    bıraktım gonca gülümü.
    Ne ölümden korkmak ayıp,
    ne de düşünmek ölümü.

    En acayip gücümüzdür,
    kahramanlıktır yaşamak:
    Öleceğimizi bilip,
    öleceğimizi mutlak.

    Memleket mi, daha uzak,
    gençliğim mi, yıldızlar mı?
    Bayramoğlu, Bayramoğlu,
    ölümden öte köy var mı?

    Geceleyin, karlı kayın
    ormanında yürüyorum.
    Karanlıkta etrafımı
    gündüz gibi görüyorum.

    Şimdi şurdan saptım mıydı,
    şose, tirenyolu, ova.
    Yirmi beş kilometreden

    NAZIM HİKMET

  • Sss Sssssenaa
    Sss Sssssenaa

    06.12.2006 - 22:57

    hey onbeşli onbeşli
    tokat yolları taşlı.. :)
    toprağım seni tanımak güsel kib :))

  • Keman Cı
    Keman Cı

    07.06.2006 - 22:31

    yine bana hüsran
    bana yine hasret var..
    yine bana sensiz günler düştü..

    isyana tebessüm... isyana BOŞLUK hatta^^......
    :) :)

  • Nilnil
    Nilnil

    03.05.2006 - 22:12

    iyi ki varsın bana iyiyi,güzeli, doğruyu gösteren bi tane arkadaşım sen herşeyin en iyisini hakediyosun....

  • Nilnil
    Nilnil

    12.04.2006 - 20:47

    HERŞEY SENDE GİZLİ

    Yerin seni çektiği kadar ağırsın
    Kanatların çırpındığı kadar hafif..
    Kalbinin attığı kadar canlısın
    Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
    Sevdiklerin kadar iyisin
    Nefret ettiklerin kadar kötü..
    Ne renk olursa olsun kaşın gözün
    Karşındakinin gördüğüdür rengin..
    Yaşadıklarını kar sayma:
    Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

    Ne kadar yaşarsan yaşa,
    Sevdiğin kadardır ömrün..
    Gülebildiğin kadar mutlusun
    Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
    Sakın bitti sanma her şeyi,

    Sevdiğin kadar sevileceksin.
    Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
    Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
    Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
    Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
    Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
    Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
    Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
    Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
    Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
    Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
    Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

    İşte budur hayat!
    İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
    Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
    Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
    Çiçek sulandığı kadar güzeldir
    Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
    Bebek ağladığı kadar bebektir
    Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
    Sevdiğin kadar sevilirsin...

    CAN YÜCEL

  • Baharat
    Baharat

    08.02.2006 - 07:56

    İşte bir sabah uyandığımda
    Çav Bella Çav Bella Çav Bella Çav Çav Çav
    Elleri bağlanmış buldum yurdumun
    Her yanı işgal altında

    Sen ey partizan beni de götür
    Çav Bella Çav Bella Çav Bella Çav Çav Çav
    Beni de götür dağlarınıza
    Dayanamam tutsaklığa

    Eğer ölürsem ben partizanca
    Çav Bella Çav Bella Çav Bella Çav Çav Çav
    Sen gömmelisin ellerinle beni
    Ellerinle toprağıma

    Güneş açacak çiçek
    Çav Bella Çav Bella Çav Bella Çav Çav Çav
    Gelip geçenler diyecek merhaba
    Merhaba ey kızıl çiçek

    O kızıl çiçek partizanındır
    Çav Bella Çav Bella Çav Bella Çav Çav Çav
    Yiğit yoldaşlardan armağandır bize
    Simgesidir özgürlüğün

  • Baharat
    Baharat

    08.02.2006 - 07:55

    Çav Bella

    Pahalı şarap kokan geceleri terk edeli
    Sigaradan sararmış bıyıklarım var
    Diğerleri duymasın diye sesini
    Ayağımda bitpazarından aldığım
    Kara lastik ayakkabılar
    Bu kaçıncı geçişim aynı sokaktan
    Değişmeyen tek şey
    Çılgın bir geceye çağıran yosmalar

    Kimse ayak basmasın diye
    Duvar gediğine soktuğum
    Arapça yazılı mukaddes/kâğıtlar
    Ne garip sardığım tütün kâğıdındalar
    Yaksam, bir nefes çeksem
    Tutuşacak elifler, lamlar
    Günahtan daha günahkâr sığındığım
    Yalanlar/yalanlar/yalanlar

    İsa, Musa ve Muhammed aşkına
    Bekâret hırsızı ucube şehirde
    Düşecek kuyu yok artık
    Doğacak Yusuf’lar adına
    Kan rengi şarap lekeli urbam
    Ardımda bıraktığım yalan
    Biliyorum ağlamıştır babam
    Neyin peşinde bu kadar insan
    Namus belasına daha ne kadar yatılacak
    Yatmazsam namussuz muyum ulan!
    Yine sövdüm, kahretsin
    Affet beni anam

    Kırptığım sakallar batıyor koynuma
    Ellerimde yorgunluk emaresi
    Gözbebeklerimde büyüme
    Nabızım üç buçuk mu ne
    Teşhisim belliymiş, sorun doktoruma
    Oysa hafızam yerinde
    Yitirdiğim gecelerde unuttuğum çakmaklar
    Nerden de düştü aklıma
    Kimdi o kadınlar
    Neden ateşimi aldılar
    Hayret halen arayıp soruyorlar
    Bilmem ki bende ne unuttular

    Odun ateşinden sıçradı cınga
    Düştü tenime, fırladım acınla
    Ateşe verildi ruhumu sakladığım orman
    Avuçlarımda isyan lekeleri
    Ele verdi dilimdeki pelteksi aksan
    Beni artık buralarda arama
    Görürsen gazetelerde
    Adım yazılmış büyük puntolarla
    Kirli sakallı eşkıya
    Parmaklarımda bazılarınca anlamsız işaret
    O sana
    Çav bella

    Ali Gençay

  • Mehmet Aktürk
    Mehmet Aktürk

    06.02.2006 - 21:58

    Başındaki Yazmayı Da
    Sarıya Mı Boyadın
    Neden Sararıp Soldun Da
    Sevdaya Mı Uğradın


    Tokat’tan Mı Geliyon Da
    Yar Sen Almus’lu Musun
    Ben Sana Varacağım Da
    Söyle Namuslu Musun


    İçliğimin Yakası Da
    Sıra Sıra Nakış Yar
    Gurban Olam Boyuna Da
    O Ne Biçim Bakış Yar


    Yola Yolladım Seni De
    Yollar Yollasın Seni
    Hızır Elinden Tutsun Da
    Bana Yollasın Seni

  • Mehmet Aktürk
    Mehmet Aktürk

    25.01.2006 - 21:57

    benim asyadan avrupaya her ilmi her kıtada dostum ve düşmanlarım var
    dostlarki bir kere olsun kucaklaşmadık ama aynı ekmek ve aynı kavga için ölebiliriz düşmanlarımki kanıma susamışlar kanlarına susamışım
    benim bu dünyadaki en büyük kuvvetim tek OLMAYIŞIMDIR..
    NAZIM HİKMET..

  • Mehmet Aktürk
    Mehmet Aktürk

    28.12.2005 - 15:54

    ARALIK OCAK ŞUBAT
    Bir kardan adam yapar seni
    kutuptaki arkadaşım,
    biraz güç de olsa havaya kaldırır
    ve göğe fırlatmayı becerir.

    Güney kutbundan atılan adam
    burada kar olarak düşer,
    onun beynini gezen üzgünlük
    benim burnumun ucuna düşer...


    Ülkü TAMER

  • Mehmet Aktürk
    Mehmet Aktürk

    27.12.2005 - 01:02

    rüyalar görmek isterim seninle
    şu anı da kaçırmadan
    uzaklara gitmek isterim
    seni bırakmadan

    sende olmak isterim
    kendimi unutmadan
    bırakmak isterim seni
    izini kaybetmeden

    ´biz´i öğrenmek isterim seninle
    ´ben´i ve ´sen´i yitirmeden
    veririm kendimi, alırım seni
    teslim olmadan, teslim almadan

    açmak isterim içimi sana
    hiç bir şey saklamadan
    seni görmek isterim
    resmine gerek kalmadan

    isterim seni ve kendimi
    tanımak, yaşamak ve sevmek
    isterim seninle birlikte
    öğrenmek, yaşamak ve sevmek

  • Mehmet Aktürk
    Mehmet Aktürk

    20.12.2005 - 16:05

    CANIM


    Canım, sevdiğim, yüreğim
    Bu duvarlar bizi ayırmaya yetmez bilesin
    Bu kapılar, bu demir parmaklıklar hava inan
    Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü
    Bazen bir serçe kadar güçsüzsem bir nedeni vardır
    hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu
    Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi

  • Mehmet Aktürk
    Mehmet Aktürk

    09.12.2005 - 09:54

    Ben, bir insan,
    ben, Türk şairi komünist Nâzım Hikmet ben,
    tepeden tırnağa iman,
    tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret ben...
    (n. hikmet)

  • Mehmet Aktürk
    Mehmet Aktürk

    05.12.2005 - 19:45

    Ötme bülbül ötme şen değil bağrım
    Dost, senin derdinden ben yana yana
    Tükendi fitilim eridi yağım
    Dost, senin derdinden ben yana yana

    Haydar, Haydar, Haydar ben yana yana
    Ali, Ali, Ali ben yana yana

    Deryadan ayrılmış sellere döndüm
    Ateşi kararmış küllere döndüm
    Vakitsiz açılan güllere döndüm
    Dost senin derdinden ben yana yana

    Haydar, Haydar, Haydar ben yana yana
    Ali, Ali, Ali ben yana yana

    Haberin alırım peyikler ile
    Yaramı sararsın şehitler ile
    Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile
    Dost senin derdinden ben yana yana

    Haydar, Haydar, Haydar ben yana yana
    Ali, Ali, Ali ben yana yana

    Pir Sultan Abdal'ım doldum eksildim
    Yemeden içmeden sudan kesildim
    Halkımı sevdiğim için asıldım
    Dost senin derdinden ben yana yana

    Haydar, Haydar, Haydar ben yana yana
    Ali, Ali, Ali ben yana yana

  • Sevda Sevda
    Sevda Sevda

    11.11.2005 - 21:24

    Çav Bella

    İşte bir sabah uyandığımda
    Çav Bella
    Elleri bağlanmış buldum yurdumu
    Her yanı işgal altında
    Sen ey partizan beni de götür
    Çav Bella
    Beni de götür dağlarınıza
    Dayanamam tutsaklığa

    Eğer ölürsem ben partizanca
    Çav Bella
    Sen gömmelisin ellerinle beni
    Ellerinle toprağıma
    Güneş doğacak açacak çiçek
    Çav Bella
    Gelip geçenler diyecek merhaba
    Merhaba ey güzel çiçek

Toplam 18 mesaj bulundu