Bahane... Çok zamandır hayatın ihmalindeyim Bilmiyorum nedir beni böyle koparan Tutunamadığım sahipsiz bir bahanedeyim Yıllarca biriktirdiğim hayalleri savuran
Artık hayaller kurmuyorum istikbale dair Ölü topraklar üstünden geçtiğimizden beri Mükemmel bir hayat istiyordum olmadı ve sair İkna çabalarından usanıp duruverdim geri
Hep beklenen bir gündü ümitli yarından Özlenen, gözlenen ve gözümüzde tüten Ne inmez bir zembilli rüyaydı semadan Bir sabr-ı imtihan bu gücümüzü tüketen Buğra San
Kimim ben?
Kimim ben ya da neyim? Beynimi meşgul eden bu soru da ne? Tarif edemiyor tahsilimle hasat ettiğim ekinim Ben de benzer miyim etten fani bir beşere
Kontrol, kontrol ve hep kontrol Nereye kadar benim bu teyakkuzum Maverada bana biçilen ne şekil bir rol Yok mu bilen? N’olur bir cevap verin be kuzum.
Salıversem ben de kendimi hani sadece meraktan Akıverse hayatım sonuna kadar başladığı duraktan Doğumlar, ölümler ve yeniden ölüme doğuşlar Nasıl deveran ederdi acep, hiç bilemeyeceğim başlangıçlar
Ne zaman bileceğiz biz kendimizi Körlüğümüz kalıcı mı, hep acıttık birbirimizi Ne zaman üleşeceğiz artan sevgilerimizi Bilinmez bir göl içinde biriktikçe birikti
İşte hala o soru beynimi meşgul eden Ben bir gayesiz görüntü müsveddesi miyim? Belki kırık bir kalemin kâğıttaki gölgesi Belki bir dost sahiline vuran ölü bir kuş sesi
Buğra San
Derdim...
“Ey derdim! Benim senden büyük Rabb’im var.”
Benim derdim büyük derdim Derdi veren bilinmese Azametin büyük derdim Derman veren bilinmese
Gündüz güneş büyük derdim Gece olup bürünmese Ay ışığın küçük derdim Aysız gece yürünmese
Bir ben varım garip derdim Ol gureba yerinmese Nev-i şahsım tek dir derdim Bir tek olan görünmese
Bir sırrım var ketum derdim Sözün edip gülünmese Cesaretim kırık derdim Yılmazlığa gelinmese
Benim derdim büyük derdim Derdi veren bilinmese Azametin büyük derdim Derman veren bilinmese
Buğra San
AHVAL
Elimde, garip bir geçmişin hüzünlü öyküsü Neresinden baksan, acısı içimden geçiyor Anlayamadığım bir dünyanın, girift örgüsü Her gün ruhuma azap veren, bir düğüm seçiyor
Lütfunda bir çabanın göz nuruna gölgem düştü Her galebeyi sahibimden ödül bilemedim Davam, gözü kapalı en gafletinden bir düş tü Derin uykudan uyanıp kendime gelemedim
Hiç göremedim sehvimi, sır verse de aynalar Bütün füyuzat hislerimden, bağsız kalamadım Sinsice bir maraz sonu, yörüngede kaymalar İkrar etsem de sapmanın önünü alamadım
Gelmeyecek sandığım bir son, gelecekmiş meğer Geçti plansız seyahatimin son durakları Bir zaman makinesi, geçmişe götürse değer İsterim yine o güzel uçuran Burakları
Kalmazdım buralarda, müzmin ümidim olmasa Daha bir fidan dikip, meyvesini göreceğim Beklediğim güneş maverada hiç doğmasa İrşat eden kedi gibi, delikte dineceğim
Buğra San 10 Mayıs 2008
GELEMEM!
gelemem... biliyorsun. ne kadar hasret çeksen de. gelemem... görüyorsun. yolumu sen çizsen de.
elimde, üzerine yaş damlası düşmüş mektubun mürekkebi dağılmış sılamla, karşındayım diyemem gurbet, insaf edip beni boşasa bir gün yasaklı duygularımla kapında bitemem
Bahane...
Çok zamandır hayatın ihmalindeyim
Bilmiyorum nedir beni böyle koparan
Tutunamadığım sahipsiz bir bahanedeyim
Yıllarca biriktirdiğim hayalleri savuran
Artık hayaller kurmuyorum istikbale dair
Ölü topraklar üstünden geçtiğimizden beri
Mükemmel bir hayat istiyordum olmadı ve sair
İkna çabalarından usanıp duruverdim geri
Hep beklenen bir gündü ümitli yarından
Özlenen, gözlenen ve gözümüzde tüten
Ne inmez bir zembilli rüyaydı semadan
Bir sabr-ı imtihan bu gücümüzü tüketen
Buğra San
Kimim ben?
Kimim ben ya da neyim?Beynimi meşgul eden bu soru da ne?
Tarif edemiyor tahsilimle hasat ettiğim ekinim
Ben de benzer miyim etten fani bir beşere
Kontrol, kontrol ve hep kontrol
Nereye kadar benim bu teyakkuzum
Maverada bana biçilen ne şekil bir rol
Yok mu bilen? N’olur bir cevap verin be kuzum.
Salıversem ben de kendimi hani sadece meraktan
Akıverse hayatım sonuna kadar başladığı duraktan
Doğumlar, ölümler ve yeniden ölüme doğuşlar
Nasıl deveran ederdi acep, hiç bilemeyeceğim başlangıçlar
Ne zaman bileceğiz biz kendimizi
Körlüğümüz kalıcı mı, hep acıttık birbirimizi
Ne zaman üleşeceğiz artan sevgilerimizi
Bilinmez bir göl içinde biriktikçe birikti
İşte hala o soru beynimi meşgul eden
Ben bir gayesiz görüntü müsveddesi miyim?
Belki kırık bir kalemin kâğıttaki gölgesi
Belki bir dost sahiline vuran ölü bir kuş sesi
Buğra San
Derdim...
“Ey derdim! Benim senden büyük Rabb’im var.”
Benim derdim büyük derdim
Derdi veren bilinmese
Azametin büyük derdim
Derman veren bilinmese
Gündüz güneş büyük derdim
Gece olup bürünmese
Ay ışığın küçük derdim
Aysız gece yürünmese
Bir ben varım garip derdim
Ol gureba yerinmese
Nev-i şahsım tek dir derdim
Bir tek olan görünmese
Bir sırrım var ketum derdim
Sözün edip gülünmese
Cesaretim kırık derdim
Yılmazlığa gelinmese
Benim derdim büyük derdim
Derdi veren bilinmese
Azametin büyük derdim
Derman veren bilinmese
Buğra San
AHVAL
Elimde, garip bir geçmişin hüzünlü öyküsü
Neresinden baksan, acısı içimden geçiyor
Anlayamadığım bir dünyanın, girift örgüsü
Her gün ruhuma azap veren, bir düğüm seçiyor
Lütfunda bir çabanın göz nuruna gölgem düştü
Her galebeyi sahibimden ödül bilemedim
Davam, gözü kapalı en gafletinden bir düş tü
Derin uykudan uyanıp kendime gelemedim
Hiç göremedim sehvimi, sır verse de aynalar
Bütün füyuzat hislerimden, bağsız kalamadım
Sinsice bir maraz sonu, yörüngede kaymalar
İkrar etsem de sapmanın önünü alamadım
Gelmeyecek sandığım bir son, gelecekmiş meğer
Geçti plansız seyahatimin son durakları
Bir zaman makinesi, geçmişe götürse değer
İsterim yine o güzel uçuran Burakları
Kalmazdım buralarda, müzmin ümidim olmasa
Daha bir fidan dikip, meyvesini göreceğim
Beklediğim güneş maverada hiç doğmasa
İrşat eden kedi gibi, delikte dineceğim
Buğra San
10 Mayıs 2008
GELEMEM!
gelemem...
biliyorsun.
ne kadar hasret çeksen de.
gelemem...
görüyorsun.
yolumu sen çizsen de.
elimde,
üzerine yaş damlası düşmüş mektubun
mürekkebi dağılmış sılamla,
karşındayım diyemem
gurbet,
insaf edip beni boşasa bir gün
yasaklı duygularımla
kapında bitemem
gelemem...
biliyorsun...
bir gün…
kendime bile.
Buğra San
1 Mart 2008