güzellik, estetik ve sanat düşkünü... insana, doğaya, kadına aşık... kalite olan, hayret duygusu uyandıran her güzelliğe bayılan.... yağmur sonrası toprak kokusuna çıldıran... çimenleri henüz biçilmiş bir bahçede, yeni kesilmiş çimen kokusuyla kendinden geçen... sanat, -özellikle geleneksel sanatlar - aşığı... deniz, mavi, kum, martı sesi ve güneş delisi... iflah olmaz bir İSTANBUL sevdalısı -öyleki sırf Güzel İstanbul da yaşayabilmek adına önüne gelen bir çok kariyer ve yaşam fırsatını elinin tersiyle iten - ... biraz 'budala' belki de Prens Mışkin budalalığı aslında bu... -pek sevmese de bu yanını- katıksız bir 'saff' , hemen inanır... biraz çocuk... rahatına düşkün... İri yapılı-1.89 cm, 91 kg- ama yufka yürekli... kırılgan ve hassas... güzel olanın sevgili değil, sevgili olanın güzel (Tolstoy) olduğunu savunan... ' bir kiraz ağacına ve kadın memesine vatanı satarım' (Ahmet Altan) sözünü yazarın/şairin mübalağası olarak gören, ama hiç de yabana atılmayacak beylik bir laf olduğunu dile getirip arkasında durabilen.... 'ânı yaşama'nın öneminin farkında olan...
En iyi değilim, en kötüde En cömert değilim, en cimride En kibirli değilim, en mütevazıda Hiç kimseyi kandırmamış değilim,herkesi aldatmışta Kimseyi yarı yolda bırakmamış değilim,herkesi satmışta Hep iyiliğimden kaybetmiş değilim, kötülük yapa yapa kazanmışta Çok başarılı olduğum günler de oldu, dibe vurduğumda Sevgi dolu değilim, nefret doluda Barışçıyım, biraz da savaşçı Biraz güçlüyüm, biraz zayıf Biraz iyiyim, biraz kötü İyi, kötü İnsanım.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor, derken; Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan; Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Birşey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum.
Kadın Kokmalı Şiir.................... Ressam olmayı bilmeli şair dediğin, kelimelerini rengarenk ustaca boyamalı. İstanbul kalabalığı bir şiirde, hassas fırça darbesiyle kız kulesini göstermeli.... Geceyi anlatacaksa, önce güneşin kızıl saçlarının boyasını akıtmalı suya, karanlığın esintisini üflemeli yüzümüze, can penceresinden gökten ayın şavkını çalmalı, yıldızların simleriyle parıldamalı dizeleri... Güneşi yazıyorsa şair, duvardan süzülmeli ışık hüzmesi, iliğimize işlemeli ısısı... Denizi, gökyüzünü, özgürlüğü yazacaksa, kanatlanıp gelmeli mavilik, martıların çığlıklarını duymalıyız, iyot kokusu sarmalı dört yanı, duvarlar yıkılmalı o an, tel örgüler sökülmeli, kırılmalı paslı kelepçelerin kilidi... Acıyı, hüznü yatıracaksa dizelere, burkulmalı yüreğimiz kan damlayan mısralardan. Sözcüklerle aşkı çizerken kalemi, ilmek ilmek nakşetmeli, kelimelerin üzerine hafifçe tül örtmeli şair... mis gibi kadın kokmalı şiir (alıntı)
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&& Aşk, özlem ve tutkunun ince kirpiklerine iliştirilen bir yüreğin sessiz nakışları... ´Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... ´Üşüme´ diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... ´Özledim´ deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim. Kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna, ağlasaydım doya doya ... Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi üşümesi içimin, kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı biliyorum...´ Ey yüksek uçurumlardan atamadığım kalbim, kanayan ve hiç kapanmayan bir yaraydı bıraktığın ömrüme. Bu yüzden acıyıp dururyor yüreğim, ömrümün susuz kalmış çiçeklerine... Uzlaşmasız kopuyor ilişkiler, parçalanan bulutlar gibi dumanlanıyor gözlerim. Anılar üşüşüyor belleğime, hüzünleniyorum, efkarlanıyorum, üzülüyorum... Ne çok kırıldım, ne çok şey yaşadım hayatın bu kirli sahnesinde. Sancılarla örülmüş bir ömürden geliyorum ey hayat, acılarla örülmüş bir ömürden... Kırgınlıklar kolay iyileşmeyen yaralardır biliyorum... İnsanların çoğu, kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor. Kendisini sevilmeye lâyık görmediği için, sevilmekten korkuyor. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için... madem bunalım takılıyoruz ; adii kırmızı bir şarap , birkaç tütün parçası ve eskimiş ezgilerle biz neden takılmayalım?? ortam da ceryane den sıcak duyguları ve bunun yanında soğuk sözler,,; Umutlar , Yarınlar , düşüncelerr... herkes birşeylerin çabasında ; yanındaki insan uzun zamandır aradığı ezgileri duymaya başlamış , uzaktaki eski aşlklar hayata 4 elle sarılmış ; sen ise kimi zaman iyi kimi zaman da kötü bir hal içindesin..!!! etrafta benim gibi birçok insan var belki de.. ama galiba ben en şanslılarındanım. en azından her gece yıldızlara bakıpta hala onların ışıltısı ile mutlu olabilecek kadar çocuksu ; siyah - beyaz karelerde yaşanan aşk hikayelerine ağlayabilecek kadar duygusal ; zamanın aleyhine işlediğini düşünebilecek kadar da olgunum.... gel gör ki ; bu kadar ruh hali ne birşey kazandırıyor ne de benden birşeyler alıyor...!!! yooo ; haykırış ya da isyan da değil bunlar ,ama artık birşeylerin olması lazım...!!! Belki yeni bir aşk ... belki de yeni bir Aşk..!!!! neden olmasın..??!!!
İSTANBUL Evin içinde bir oda, odada İstanbul Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm Çekmeğe başladı, oltada İstanbul Bu ne biçim su, bu nasıl şehir Şişede İstanbul, masada İstanbul Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım Nereye gidersen git, orada İstanbul. Ümit Yaşar Oğuzcan
AŞK Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git. Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek Ki Karakoy köprüsüne yağmur yağarken Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra Sonrası iyilik güzellik.
insana, doğaya, kadına aşık...
kalite olan, hayret duygusu uyandıran her güzelliğe bayılan....
yağmur sonrası toprak kokusuna çıldıran...
çimenleri henüz biçilmiş bir bahçede, yeni kesilmiş çimen kokusuyla kendinden geçen...
sanat, -özellikle geleneksel sanatlar - aşığı...
deniz, mavi, kum, martı sesi ve güneş delisi...
iflah olmaz bir İSTANBUL sevdalısı -öyleki sırf Güzel İstanbul da yaşayabilmek adına önüne gelen bir çok kariyer ve yaşam fırsatını elinin tersiyle iten - ...
biraz 'budala'
belki de Prens Mışkin budalalığı aslında bu...
-pek sevmese de bu yanını- katıksız bir 'saff' , hemen inanır...
biraz çocuk...
rahatına düşkün...
İri yapılı-1.89 cm, 91 kg- ama yufka yürekli...
kırılgan ve hassas...
güzel olanın sevgili değil, sevgili olanın güzel (Tolstoy) olduğunu savunan...
' bir kiraz ağacına ve kadın memesine vatanı satarım' (Ahmet Altan) sözünü yazarın/şairin mübalağası olarak gören, ama hiç de yabana atılmayacak beylik bir laf olduğunu dile getirip arkasında durabilen....
'ânı yaşama'nın öneminin farkında olan...
http://www.youtube.com/watch?v=IZ2jQOw2lvM
http://www.youtube.com/watch?v=uU5incYErxw&feature=related
En iyi değilim, en kötüde
En cömert değilim, en cimride
En kibirli değilim, en mütevazıda
Hiç kimseyi kandırmamış değilim,herkesi aldatmışta
Kimseyi yarı yolda bırakmamış değilim,herkesi satmışta
Hep iyiliğimden kaybetmiş değilim, kötülük yapa yapa kazanmışta
Çok başarılı olduğum günler de oldu, dibe vurduğumda
Sevgi dolu değilim, nefret doluda
Barışçıyım, biraz da savaşçı
Biraz güçlüyüm, biraz zayıf
Biraz iyiyim, biraz kötü
İyi, kötü
İnsanım.
William Shakespeare.
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
"Onu onun seni sevdiği gibi seviyorsan, (ona) sadece duymak istediklerini söylersin."
"İf you love her/him as she/he loves you, then you'll tell her/him what she/he wants to hear." Düşsel
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
İSTANBUL'U DİNLİYORUM
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.
Orhan VELİ
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Kadın Kokmalı Şiir....................
Ressam olmayı bilmeli şair dediğin,
kelimelerini rengarenk ustaca boyamalı.
İstanbul kalabalığı bir şiirde,
hassas fırça darbesiyle kız kulesini göstermeli....
Geceyi anlatacaksa, önce güneşin kızıl saçlarının boyasını akıtmalı suya,
karanlığın esintisini üflemeli yüzümüze,
can penceresinden gökten ayın şavkını çalmalı,
yıldızların simleriyle parıldamalı dizeleri...
Güneşi yazıyorsa şair,
duvardan süzülmeli ışık hüzmesi, iliğimize işlemeli ısısı...
Denizi, gökyüzünü, özgürlüğü yazacaksa,
kanatlanıp gelmeli mavilik,
martıların çığlıklarını duymalıyız,
iyot kokusu sarmalı dört yanı,
duvarlar yıkılmalı o an,
tel örgüler sökülmeli,
kırılmalı paslı kelepçelerin kilidi...
Acıyı, hüznü yatıracaksa dizelere,
burkulmalı yüreğimiz kan damlayan mısralardan.
Sözcüklerle aşkı çizerken kalemi, ilmek ilmek nakşetmeli,
kelimelerin üzerine hafifçe tül örtmeli şair...
mis gibi kadın kokmalı şiir (alıntı)
http://www.youtube.com/watch?v=V06gZkgukPA
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Aşk
Aşk,
gerilla savaşı
zıt kutuplar matematiğine Ordina'ryüs
''İstanbul'u sevmek''
tanısı konulmuş
hastalığıma, yaklaşma
bulaşır virüs.
N. Buyruk
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Aşk, özlem ve tutkunun ince kirpiklerine iliştirilen bir yüreğin sessiz nakışları... ´Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... ´Üşüme´ diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... ´Özledim´ deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim. Kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna, ağlasaydım doya doya ... Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi üşümesi içimin, kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı biliyorum...´ Ey yüksek uçurumlardan atamadığım kalbim, kanayan ve hiç kapanmayan bir yaraydı bıraktığın ömrüme. Bu yüzden acıyıp dururyor yüreğim, ömrümün susuz kalmış çiçeklerine... Uzlaşmasız kopuyor ilişkiler, parçalanan bulutlar gibi dumanlanıyor gözlerim. Anılar üşüşüyor belleğime, hüzünleniyorum, efkarlanıyorum, üzülüyorum... Ne çok kırıldım, ne çok şey yaşadım hayatın bu kirli sahnesinde. Sancılarla örülmüş bir ömürden geliyorum ey hayat, acılarla örülmüş bir ömürden... Kırgınlıklar kolay iyileşmeyen yaralardır biliyorum... İnsanların çoğu, kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor. Kendisini sevilmeye lâyık görmediği için, sevilmekten korkuyor. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için... madem bunalım takılıyoruz ; adii kırmızı bir şarap , birkaç tütün parçası ve eskimiş ezgilerle biz neden takılmayalım?? ortam da ceryane den sıcak duyguları ve bunun yanında soğuk sözler,,; Umutlar , Yarınlar , düşüncelerr... herkes birşeylerin çabasında ; yanındaki insan uzun zamandır aradığı ezgileri duymaya başlamış , uzaktaki eski aşlklar hayata 4 elle sarılmış ; sen ise kimi zaman iyi kimi zaman da kötü bir hal içindesin..!!! etrafta benim gibi birçok insan var belki de.. ama galiba ben en şanslılarındanım. en azından her gece yıldızlara bakıpta hala onların ışıltısı ile mutlu olabilecek kadar çocuksu ; siyah - beyaz karelerde yaşanan aşk hikayelerine ağlayabilecek kadar duygusal ; zamanın aleyhine işlediğini düşünebilecek kadar da olgunum.... gel gör ki ; bu kadar ruh hali ne birşey kazandırıyor ne de benden birşeyler alıyor...!!! yooo ; haykırış ya da isyan da değil bunlar ,ama artık birşeylerin olması lazım...!!! Belki yeni bir aşk ... belki de yeni bir Aşk..!!!! neden olmasın..??!!!
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
İSTANBUL
Evin içinde bir oda, odada İstanbul
Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul
Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı
Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul
Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
Çekmeğe başladı, oltada İstanbul
Bu ne biçim su, bu nasıl şehir
Şişede İstanbul, masada İstanbul
Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık
Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul
İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım
Nereye gidersen git, orada İstanbul.
Ümit Yaşar Oğuzcan
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
AŞK
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karakoy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
CEMAL SÜREYA
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Hepsi Bu...
Ben aşka âşıkken,
Hangi kahraman gelse adı aşk oluveriyor
hepsi bu...
Burçak Durak
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
''Gerçek şu ki, herkes seni incitecek. Yapman gereken tek şey, acı çekmeye değer birini bulmak.'
Bob Marley