(Toplumsal bir yargı) :
İnsanlar arasında nasıl davranacağını, nerde oturup nerde kalkacağını, ne zaman konuşup ne zaman susması gerektiğin bilen, yemek ve temzilik yapmanın yanısıra çocuk yetiştirmektende anlayan :)) kişilere cinsiyeti bayan olmak şartıyla hanımefendi denilir...
Chuang Tzu'nın giysileri kırk yamalı çuval bezindendi. Ayağındaki çarıkları sicimlerle bağlamıştı derme çatma. Bir gün bu haliyle We hükümdarının huzuruna çıktı. Hükümdar sordu: 'Bu ne hal Betim? Bu kadar mı dara düştünüz? '
Chuang Tzu yanıt verdi: 'Bu gördüğünüz fakir düşmektir, dara düşmek değil! İnsan Tao'ya ve Te'ye erişmiş de bunları çevresine yayamıyorsa, asıl odur işte dara düşmek. Kötü giysi, yırtık çarık - fakir düşmektir bunlar, dara düşmek değil. Asıl dara düşmek, dünyaya yanlış günde gelmiş olmaktır! *
Hiç ağaca tırmanan maymunları seyrettiniz mi Hükümdar Hazretleri? Bir maymun kayın ağacına, çama, meşeye, bey defnesine çıktı mı, ağaçların beyi, hükümdarı olur o. En usta okçular bile erişemez ona. Ama çevresinde bodur çalılardan başka şey yoksa korkaklaşır, sağına soluna bakıp titremeye başlar. Kasları, kemiklei zayıflayıp da, eklemleri kalınlaştığından değil, çevresindeki koşullar doğasına ters düştüğünden düşer bu hale. Yeteneklerini kullanamaz olur.
Günümüzde aklını yitirmiş efendilerin ve kafası karışık vezirlerin yönetiminde yaşayıp da, yine de dara düşmeyeyim diyen kişi, olmayacak şeyi istiyor demektir. Bedeninden canlı canlı yüreği sökülen Bigan, uyarıcı örnek olmalı böylelerine! '
Avrupalılar Amerika'ya ayak basmıştır. Kızılderililerle tanışırlar ve ticaret yapmak istediklerini bildirirler. Kızılderililer ticaret denen şeyi bilmemektedir. Avrupalılar yol gösterir:
'Biz size değerli eşyalar vereceğiz, buna karşılık siz de bize kendi değerli eşyalarınızı vereceksiniz. Böylece sizin daha önce hayatınızda hiç görmediğiniz eşyalarınız olacak, biz de evimize sizden aldığımız değerli eşyaları götüreceğiz.'
Beyazlar kıyıdaki küçük ada üzerinde bir pazar yeri açarlar ve kızılderilileri beklemeye başlarlar.
Avladıkları hayvan postlarını getiren kızılderililer karşılığında ayna, tarak gibi beyazların getirdiği gerçekten de daha önce hiç görmedikleri eşyalara sahip olmaktadırlar.
Derken iki sarhoş beyaz pazar yerine gelen bir kızılderiliyi öldürür ve mallarına el koyarlar. Kızılderililer şaşırır. 'Sizler neden arkadaşımızı öldürdünüz? Buna gerek yoktu ki! .. O zaten elindeki eşyaları sizlere vermeye gelmişti...'
Gercekten de böyle bir ticareti anlayamazlar. Pazar yeri lanetlenir..
Bu olaydan sonra hiç bir kızılderili buraya gelmez ve bu bölgeye 'İki büyük sarhoş adam' adı verilir.
Yani kızılderili dilinde 'Man-hot-tan'
Derken bu bölge NewYork ve Amerikan ticaretinin merkezi olur, ve birbirinin aynısı iki büyük gökdelen dikilir... amaç ticarettir...
Neden çok çalışkan olan kişilere inek denir? ?
Çünkü: İnekler görevleri dışında hiçbirşey yapmazlar.. ot yerler ve süt verirler.. onlarda olağan dışı olan hiçbir harekete rastlayamazsınız. bütün davranışları olağan yani beklenen veya tahmin edilen türdendir. Sadece görevini yapan yani ders çalışan kişilere bu nedenle inek deniliyor...
bence mantıklı bir yaklaşım yada benzetme..
Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerimi yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan bir beyaz aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekâsıyla doymak isterdim
kaba solgun kâğıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin.
Ogün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
bozuk paraların insanı, sivilcelerin.
İşte öldüm, işte son kadife çiçekleri
son defneler, baldıranlarla kefenlediler beni
bütün kaçaklar için ince bir merhem oldu benim ölümüm
bütün hoşnutsuzlar yanlarında saklayacak
benim ölümümden yayılan kırpıntıları
boğaz tokluğuna çalışanlar
özenle kilitleyecek göğüslerinde
benim ölmüş olmamı
hiçbir yaprak damarından
hiçbir su özünden atamayacak beni
ortaya benim ölümüm sürülecek
pey akçesi olarak
tanrıların ölümünü bir üstlenen çıkınca
ama neler olup bittiğini hiçbir âyetten
hiçbir vakit anlamayacak şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin.
Şehrin İnsanı kendi türünden milyarlarcasının tam ortasında müthiş bir yalnızlık içinde ölmeye mahkumdur. Ama yinede apaçık olan bu gerçeği görmezlikten gelip kendini dünyanın merkezinde sanmak ve herşeyin kendi etrafında döndüğüne dair garip bir saplantı içinde olmak sadece bu türe mahsus bir hastalıktır. Tedavisi ise henüz bulunamamıştır. Çünkü hastalara teşhis koymaya çalışan hekimlerin büyük çoğnuluğuda bu hastalğın pençesinde kıvranmaktadır (tabiki farkında değildir) .
Şehrin insanı genellikle korkaktır. Bu nedenlede en başta saldıran herzaman kendisi olur.
Şehrin insanı kendini Tanrı olarak görür bu yüzdende kendi rahatı için kendi dışındaki herşeyi yıkmakta sakınca görmez. Şehrin insanı Tanrı olduğuna göre Doğa onun için vardır O'da tabiat üzerine sonsuz tasarruf hakkına sahiptir. Bu yüzden kendi hastalıklarına ilaç bulmak için fareleri ve diğer hayvanları ölümcül deneylerde kullanmakta sakınca görmez.
Kuşlar ve diğer hayvanlar 'Tanrı' nın köleleridir ve onun rahatı için başka bir Tanrı tarafından yaratılmıştır bu yüzden onu öldürmek ve işkence etmek suç sayılmaz.
Şehrin insanı rahatına düşkündür ama yinede herzaman içinde bir huzursuzluk taşır. Bu hiçbir zaman tatmin olamamanın huzursuzluğudur. Şehrin insanı Tanrıdır ve bütün dünyaya sahip olsa bile asla doymayacaktır. Çünkü bu sefer uzaktaki yıldızlar ona pek parlak ve gözalıcı gelecek.
Şehrin insanı ihaneti sever ve hüner olarak kabul eder. Bu yüzden onların en erdemlisi bu sanatı en iyi icra edenleridir. Erdem ise tuzlu suya benzer içtikçe susuzluğunu artırır.
Bu teoriye göre madde olarak düşündüğümüz şey aslında elektriksel sinyaller tarafından beynimizde oluşan algılardan ibarettir. yani aslın dokuduğumu sandığım klavye bir madde deği sadece beynime gönderilen elektirksel sinyallerden dolayı beynimin görme merkezinde böyle bir şekil oluşuyor. yani aslında ben hiçbrişey görmüyorumda gördüğümü sanıyorum...
aynı teori matrix tede öne sürülmüştü. teorinin doğruluğu-yanlışlığı bir kenara kime hizmet ettği(yada ne kazandırdığı) henüz açıklık kazanmış değil
Ve son...
verilen herşeyi geri istemek, yada fırtlatıp atmak yüzüne tüm verilenleri... 'hiçbirşey eskisi gibi olmayacak biliyorum'dan... 'Zaten Dünyaya hükmetmek gibi bir niyetim hiçbir zaman olmadı' ya ne yaşandıysa unut artık...
Şehvetin Teninde bıraktığı o yanık et kokusunu özlemiyor değilim ama geri dönüyorum geri dönmek zorundayım;
Kendimi bulduğum, Kendimi evlatlık edindiğim o cami avlusuna...
Aldatmak...
Bir gece ansızın Düşünde başka bir meleği görmek... Kırılmaya hakkın yok biliyorsun. Hiçkimse sonsuz sadakat vaadetmedi sana.. Çıldırmakta olduğunu sanabilirsin ama hiçbirşey onu gayrımeşru kılamaz artık.. Artık aşklar eskisi gibi yaşanmıyor çünkü... Anlamalısın ve kurtarmalısın kendini eski ve iyi insanların dünyasından böylece ölmeye devam edeceksin yoksa....
Aldattım evet...
Artık başka bir tende erimemi ve başka birinin solğuyla hayatta kalmamı yadsıyamazsın ama.. Buna Kim aldatmak dedi hem anlayamıyorum...
ismet özel
07.08.2005 - 11:48İNCEsin
bardaka bir KARANFİLe benzemiyor İNCEliğin
hanımefendi
07.08.2005 - 11:45(Toplumsal bir yargı) :
İnsanlar arasında nasıl davranacağını, nerde oturup nerde kalkacağını, ne zaman konuşup ne zaman susması gerektiğin bilen, yemek ve temzilik yapmanın yanısıra çocuk yetiştirmektende anlayan :)) kişilere cinsiyeti bayan olmak şartıyla hanımefendi denilir...
ölüm
06.08.2005 - 11:48Öldüydü
Gti dedi kendine
Bir daha öl öyle gel
paragraf
05.08.2005 - 17:21DARA DÜŞMEK
Chuang Tzu'nın giysileri kırk yamalı çuval bezindendi. Ayağındaki çarıkları sicimlerle bağlamıştı derme çatma. Bir gün bu haliyle We hükümdarının huzuruna çıktı. Hükümdar sordu: 'Bu ne hal Betim? Bu kadar mı dara düştünüz? '
Chuang Tzu yanıt verdi: 'Bu gördüğünüz fakir düşmektir, dara düşmek değil! İnsan Tao'ya ve Te'ye erişmiş de bunları çevresine yayamıyorsa, asıl odur işte dara düşmek. Kötü giysi, yırtık çarık - fakir düşmektir bunlar, dara düşmek değil. Asıl dara düşmek, dünyaya yanlış günde gelmiş olmaktır! *
Hiç ağaca tırmanan maymunları seyrettiniz mi Hükümdar Hazretleri? Bir maymun kayın ağacına, çama, meşeye, bey defnesine çıktı mı, ağaçların beyi, hükümdarı olur o. En usta okçular bile erişemez ona. Ama çevresinde bodur çalılardan başka şey yoksa korkaklaşır, sağına soluna bakıp titremeye başlar. Kasları, kemiklei zayıflayıp da, eklemleri kalınlaştığından değil, çevresindeki koşullar doğasına ters düştüğünden düşer bu hale. Yeteneklerini kullanamaz olur.
Günümüzde aklını yitirmiş efendilerin ve kafası karışık vezirlerin yönetiminde yaşayıp da, yine de dara düşmeyeyim diyen kişi, olmayacak şeyi istiyor demektir. Bedeninden canlı canlı yüreği sökülen Bigan, uyarıcı örnek olmalı böylelerine! '
Chuang Tzu (Meseller)
Kaydet ya da temizle
05.08.2005 - 16:47belkide saatlerce ısrarla üzerinde 'her ikiside (hem kaydet hem temizle) ' yazan butonu aramışsındır. ve belkide gerçekten bulup tıklamışsındır....
Kaydet ya da temizle
04.08.2005 - 23:37C) hepsi (madem o kadar yeteneklisin hadi bakalım :)
enteresan diyaloglar
04.08.2005 - 23:32mazoşist: vur bana vur bana vur bana! ....
sadist: vurmaaaaammmm :-))))))
BU HARİKAYDI EN ENTERESANI DİYEBİLİRİM...
man hot tan
03.08.2005 - 12:23Man-Hot-Tan`ın Laneti
Avrupalılar Amerika'ya ayak basmıştır. Kızılderililerle tanışırlar ve ticaret yapmak istediklerini bildirirler. Kızılderililer ticaret denen şeyi bilmemektedir. Avrupalılar yol gösterir:
'Biz size değerli eşyalar vereceğiz, buna karşılık siz de bize kendi değerli eşyalarınızı vereceksiniz. Böylece sizin daha önce hayatınızda hiç görmediğiniz eşyalarınız olacak, biz de evimize sizden aldığımız değerli eşyaları götüreceğiz.'
Beyazlar kıyıdaki küçük ada üzerinde bir pazar yeri açarlar ve kızılderilileri beklemeye başlarlar.
Avladıkları hayvan postlarını getiren kızılderililer karşılığında ayna, tarak gibi beyazların getirdiği gerçekten de daha önce hiç görmedikleri eşyalara sahip olmaktadırlar.
Derken iki sarhoş beyaz pazar yerine gelen bir kızılderiliyi öldürür ve mallarına el koyarlar. Kızılderililer şaşırır. 'Sizler neden arkadaşımızı öldürdünüz? Buna gerek yoktu ki! .. O zaten elindeki eşyaları sizlere vermeye gelmişti...'
Gercekten de böyle bir ticareti anlayamazlar. Pazar yeri lanetlenir..
Bu olaydan sonra hiç bir kızılderili buraya gelmez ve bu bölgeye 'İki büyük sarhoş adam' adı verilir.
Yani kızılderili dilinde 'Man-hot-tan'
Derken bu bölge NewYork ve Amerikan ticaretinin merkezi olur, ve birbirinin aynısı iki büyük gökdelen dikilir... amaç ticarettir...
silebilme yetkisi olan kişi
02.08.2005 - 12:47ve biz hep alttan alırız nedense.. Ama hak etmiş demek adam.. Sizde çalışın sizde kazanın o hakkı.. Anasından yetkili doğmamış herhalde :))
zuhal olcay
31.07.2005 - 11:20Ankarada aşık olmak zor iki gözüm...
ismet özel
30.07.2005 - 11:51Toparlanın, Gitmiyoruz
kariyer
28.07.2005 - 22:55kariyeri bilmem ama bence bu kafayla bol bol çocuk yapabilir :))
safa ve merve
27.07.2005 - 22:44safa dershanesi lisedeyken bir süre gittiğim ama çok uzun zaman dayanamayıp ayrıldığım bir dershane... Acaip ayırım yapıyorlardı..
İnek
27.07.2005 - 22:42Neden çok çalışkan olan kişilere inek denir? ?
Çünkü: İnekler görevleri dışında hiçbirşey yapmazlar.. ot yerler ve süt verirler.. onlarda olağan dışı olan hiçbir harekete rastlayamazsınız. bütün davranışları olağan yani beklenen veya tahmin edilen türdendir. Sadece görevini yapan yani ders çalışan kişilere bu nedenle inek deniliyor...
bence mantıklı bir yaklaşım yada benzetme..
veronika ölmek istiyor
24.07.2005 - 21:14sadece sonu güzel..
Şehrin İnsanı
24.07.2005 - 00:542. Ölüm Cantabile
Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerimi yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan bir beyaz aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekâsıyla doymak isterdim
kaba solgun kâğıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin.
Ogün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
bozuk paraların insanı, sivilcelerin.
İşte öldüm, işte son kadife çiçekleri
son defneler, baldıranlarla kefenlediler beni
bütün kaçaklar için ince bir merhem oldu benim ölümüm
bütün hoşnutsuzlar yanlarında saklayacak
benim ölümümden yayılan kırpıntıları
boğaz tokluğuna çalışanlar
özenle kilitleyecek göğüslerinde
benim ölmüş olmamı
hiçbir yaprak damarından
hiçbir su özünden atamayacak beni
ortaya benim ölümüm sürülecek
pey akçesi olarak
tanrıların ölümünü bir üstlenen çıkınca
ama neler olup bittiğini hiçbir âyetten
hiçbir vakit anlamayacak şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin.
İsmet Özel / Üç Firenk Havası
sahte gülücükler
23.07.2005 - 00:26....
Bazende gülümsedim nazikçe
Dinlemediğim belli olmasın diye
Şehrin İnsanı
20.07.2005 - 23:50Şehrin İnsanı kendi türünden milyarlarcasının tam ortasında müthiş bir yalnızlık içinde ölmeye mahkumdur. Ama yinede apaçık olan bu gerçeği görmezlikten gelip kendini dünyanın merkezinde sanmak ve herşeyin kendi etrafında döndüğüne dair garip bir saplantı içinde olmak sadece bu türe mahsus bir hastalıktır. Tedavisi ise henüz bulunamamıştır. Çünkü hastalara teşhis koymaya çalışan hekimlerin büyük çoğnuluğuda bu hastalğın pençesinde kıvranmaktadır (tabiki farkında değildir) .
Şehrin İnsanı
19.07.2005 - 21:23Şehrin insanı genellikle korkaktır. Bu nedenlede en başta saldıran herzaman kendisi olur.
Şehrin insanı kendini Tanrı olarak görür bu yüzdende kendi rahatı için kendi dışındaki herşeyi yıkmakta sakınca görmez. Şehrin insanı Tanrı olduğuna göre Doğa onun için vardır O'da tabiat üzerine sonsuz tasarruf hakkına sahiptir. Bu yüzden kendi hastalıklarına ilaç bulmak için fareleri ve diğer hayvanları ölümcül deneylerde kullanmakta sakınca görmez.
Kuşlar ve diğer hayvanlar 'Tanrı' nın köleleridir ve onun rahatı için başka bir Tanrı tarafından yaratılmıştır bu yüzden onu öldürmek ve işkence etmek suç sayılmaz.
Şehrin insanı rahatına düşkündür ama yinede herzaman içinde bir huzursuzluk taşır. Bu hiçbir zaman tatmin olamamanın huzursuzluğudur. Şehrin insanı Tanrıdır ve bütün dünyaya sahip olsa bile asla doymayacaktır. Çünkü bu sefer uzaktaki yıldızlar ona pek parlak ve gözalıcı gelecek.
Şehrin insanı ihaneti sever ve hüner olarak kabul eder. Bu yüzden onların en erdemlisi bu sanatı en iyi icra edenleridir. Erdem ise tuzlu suya benzer içtikçe susuzluğunu artırır.
fight club / Dövüş Kulübü
19.07.2005 - 00:08'Beni çok garip bir dönemimde tanıdın'
Evet oldukça garip :)
maddenin ardındaki sır
17.07.2005 - 22:27Bu teoriye göre madde olarak düşündüğümüz şey aslında elektriksel sinyaller tarafından beynimizde oluşan algılardan ibarettir. yani aslın dokuduğumu sandığım klavye bir madde deği sadece beynime gönderilen elektirksel sinyallerden dolayı beynimin görme merkezinde böyle bir şekil oluşuyor. yani aslında ben hiçbrişey görmüyorumda gördüğümü sanıyorum...
aynı teori matrix tede öne sürülmüştü. teorinin doğruluğu-yanlışlığı bir kenara kime hizmet ettği(yada ne kazandırdığı) henüz açıklık kazanmış değil
Şehrin İnsanı
16.07.2005 - 14:30Şehrin İnsanı, Şehrin İnsanı, şehrin
Ucuz cesaretlerin insanı, Zarif İhanetlerin
ayrılık
27.06.2005 - 23:19Ve son...
verilen herşeyi geri istemek, yada fırtlatıp atmak yüzüne tüm verilenleri... 'hiçbirşey eskisi gibi olmayacak biliyorum'dan... 'Zaten Dünyaya hükmetmek gibi bir niyetim hiçbir zaman olmadı' ya ne yaşandıysa unut artık...
Şehvetin Teninde bıraktığı o yanık et kokusunu özlemiyor değilim ama geri dönüyorum geri dönmek zorundayım;
Kendimi bulduğum, Kendimi evlatlık edindiğim o cami avlusuna...
aldatmak
27.06.2005 - 23:17Aldatmak...
Bir gece ansızın Düşünde başka bir meleği görmek... Kırılmaya hakkın yok biliyorsun. Hiçkimse sonsuz sadakat vaadetmedi sana.. Çıldırmakta olduğunu sanabilirsin ama hiçbirşey onu gayrımeşru kılamaz artık.. Artık aşklar eskisi gibi yaşanmıyor çünkü... Anlamalısın ve kurtarmalısın kendini eski ve iyi insanların dünyasından böylece ölmeye devam edeceksin yoksa....
Aldattım evet...
Artık başka bir tende erimemi ve başka birinin solğuyla hayatta kalmamı yadsıyamazsın ama.. Buna Kim aldatmak dedi hem anlayamıyorum...
Toplam 1359 mesaj bulundu