Birol Tekin Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • şairimsin

    08.08.2010 - 23:36

    DEĞİLİM

  • şu an ne dinliyorum

    21.05.2010 - 07:41

    Kendimi...

  • Sen Aslı'dan da Guzelsin

    08.04.2010 - 08:45

    Siz onu birde Kerem'e sorun)))

  • IKLIĞ (YAYLI KOPUZ)

    08.04.2010 - 08:44

    Yaylı sazlarımızın en eskisi kopuz’dur (yaylı kopuz) .Iklığ adı verilen bir yaylı sazın geçen yüzyıla kadar doğu Türkleri tarafından kullanıldığı söylenmekte Sazın, yarım Hindistan cevizinin kesik yüzüne gerilmiş bir deri ve üst tarafına takılmış bir kol ile alt tarafına takılmış bir ayaktan ibaret olduğu bildiriliyor.Orta Çağda İran ve çevresinde “rebab” ya da “rüd” diye adlandırılan bu çalgı, “kopuz” adıyla en geç XV. yüzyılda Osmanlı müziğinde kullanılmaya başlamıştır. Ancak Anadolu’ya, göçler, gezginler, ozanlar ya da akınlar kanalıyla taşınarak bu tarihten çok daha önce geldiği sanılmaktadır.
    Günümüzde Iklığ Yavuz Top ve Cahit Berkay gibi usta sanatçılar tarafından tekrar kullanılmaya başlamıştır,

  • ARHAVİ

    04.04.2010 - 17:19

    karanlıkta kurşunîi derisi kırmızıya boyanan
    baltabaş gemi
    ingiliz torpitosudur.
    ve dalgaların üstünde sallanarak
    alev alev
    yanan:
    şaban reisin beş tonluk takası.

    kerempe fenerinin yirmi mil açığında,
    gecenin karanlığında,
    dalgalar minare boyundaydılar
    ve başları bembeyaz parçalanıp dağılıyordu.
    rüzgar:
    yıldız - poyraz.
    esirlerini bordasına alıp
    kayboldu ingiliz torpitosu.
    şaban reisin teknesi
    ateşten diregiyle gömüldü suya.

    arheveli ismail
    bu ölen teknedendi.
    ve şimdi
    kerempe fenerinin açığında,
    batan teknenin kayığında
    emanetiyle tek başınadır,
    fakat yalnız değil:
    rüzgârın,
    bulutların
    ve dalgaların kalabalığı,
    ismail'in etrafında hep bir ağızdan konuşuyordu.

    arheveli ismail
    kendi kendine sordu:
    «emanetimizle varabilecek miyiz? »
    kendine cevap verdi:
    «varmamış olmaz.»

    gece, tophane rıhtımında
    kamacı ustası bekir usta ona:
    «evlâdım ismail, » dedi,
    «hiç kimseye değil, » dedi,
    «bu, sana emanettir.»

    ve kerempe fenerinde
    düşman projektörü dolaşınca takanın yelkenlerinde,
    ismail, reisinden izin isteyip,
    «şaban reis, » deyip,
    «emaneti yerine götürmeliyiz, » deyip
    atladı takanın patalyasına,
    açıldı.

    «allah büyük
    ama kayık küçük» demiş yahudi.
    ismail bodoslamadan bir sağnak yedi,
    bir sağnak daha,
    peşinden üç-kardeşler.
    ve denizi bıçak atmak kadar iyi bilmeseydi eğer
    alabora olacaktı.

    rüzgâr tam kerte yıldıza dönüyor.
    ta karşıda bir kırmızı damla ışık görünüyor:
    sıvastopol'a giden bir geminin
    sancak feneri.

    elleri kanayarak
    çekiyor ismail kürekleri.
    ismail rahattır.
    kavgadan
    ve emanetinden başka her şeyin haricinde,
    ismail unsurunun içinde.
    emanet:
    bir ağır makinalı tüfektir.
    ve ismail'in gözü tutmazsa liman reislerini
    ta ankara'ya kadar gidip
    onu kendi eliyle teslim edecektir.

    rüzgâr bocalıyor.
    belki karayel gösterecek.
    en azdan on beş mil uzaktır en yakın sahil.
    fakat ismail
    ellerine güvenir.
    o eller ekmeği, küreklerin sapını, dümenin yekesini
    ve kemeraltı'nda fotika'nın memesini
    aynı emniyetle tutarlar.

    rüzgâr karayel göstermedi.
    yüz kerte birden atlayıp rüzgâr
    bir anda bütün ipleri bıçakla kesilmiş gibi
    düştü.

    ismail beklemiyordu bunu.
    dalgalar bir müddet daha
    yuvarlandılar teknenin altında
    sonra deniz dümdüz
    ve simsiyah
    durdu.
    ismail şaşırıp bıraktı kürekleri.
    ne korkunçtur düşmek kavganın haricine.
    bir ürperme geldi ismail'in içine.
    ve bir balık gibi ürkerek,
    bir sandal
    bir çift kürek
    ve durgun
    ölü bir deniz şeklinde gördü yalnızlığı.
    ve birdenbire
    öyle kahrolup duydu ki insansızlığı
    yıldı elleri,
    yüklendi küreklere,
    kırıldı kürekler.

    sular tekneyi açığa sürüklüyor.
    artık hiçbir şey mümkün değil.
    kaldı ölü bir denizin ortasında
    kanayan elleri ve emanetiyle ismail.
    ilkönce küfretti.
    sonra, «elham» okumak geldi içinden.
    sonra, güldü,
    eğilip okşadı mübarek emaneti.
    sonra...
    sonra, malûm olmadı insanlara
    arhaveli ismail'in âkıbeti...
    Nazım...

  • ışıl ışıl

    04.04.2010 - 17:16

    Ankara'da parıldayan bir çift göz...

  • keşke

    04.04.2010 - 17:13

    Keşke bizim 'keşke' lerimiz hiç olmasa...

  • ne fayda

    04.04.2010 - 17:11

    Ne Fayda (Enver Gökçe'ye)

    «Telden
    Demirden geçsen
    Mapusu delsen
    Ne fayda! »

    I

    yüreklerimizi gencecik
    çıkarıp verebilseydik
    üşümezdi göğsümüzde
    biber gibi bir uçurum

    II

    tam da yakalamışken doğanın gizini
    bir bir vururken emperyalizmi
    toprak geniş kalçalarında
    neden kalktın soframızdan
    ENVER USTA

    günü akşam etmek sana yakışır mı
    yakışır mı sana upuzun yatmak
    biz yaştakileri ustasız bırakmaz

    adam sen de
    yatarsan yat
    biz dik durdukça
    sen ölsen
    NE FAYDA!

    1982
    Nevzat Çelik

  • türkü hikayeleri

    04.04.2010 - 16:56

    Rus işgali sırasında Bitlis, bir harabe şehir görüntüsü alır. Düşmanın çekilmesinden sonra savaş esnasında Bitlis'ten kaçan bir baba ve oğul, Bitlis'e dönmek üzere yola çıkarak şehre hakim konumdaki Dideban Dağı eteğine varırlar.

    Baba, şehirde canlı kalıp kalmadığını öğrenmek için oğlunu şehre gönderir. Bir süre sonra oğul geri döner ve uzaktan babasına şöyle seslenir:

    'Şehirde yaşama dair hiçbir iz yok; sadece beş tane minare ayakta kalmış.'
    Bunu duyan baba yıkılır, diz çöker ve şöyle bir ağıt yakarak oğlunu yanına çağırır.

    Bitlis'te beş minare, beri gel oğlan beri gel.
    Yüreğim dolu yare, beri gel oğlan beri gel.

    Bu ağıt zamanla türkü ve manilere konu olarak günümüze kadar gelir.

    Türkünün Sözleri

    Bitliste beş minare beri gel oğlan beri gel
    Yüreğim dolu yare beri gel oğlan beri gel
    İsterem yanen gelem beri gel oğlan beri gel
    Cebimde yok on pare beri gel oğlan beri gel

    Tüfeğim dolu saçma beri gel oğlan beri gel
    Kaçma vururum kaçma beri gel oğlan beri gel
    Doksan dokuz yarem var beri gel oğlan beri gel
    Bir yarede sen açma beri gel oğlan beri gell

    Nazmi Zülfikar

  • ölmek

    04.04.2010 - 16:48

    NEDİR ÖLMEK?

    Nedir ölmek insan için
    ebedi bir mutlulukmu
    Yoksa ızdırap...

    Nedir ölmek,
    bütün bir yaşamın
    tatlı bir huzurla anıldığı gece,
    var oluş mu?
    yoksa,
    hiç bir iz bırakmadan yok oluş mu?

    dünya nimetlerinin verdiği haz
    şimdi kanlı bir bıçak mı
    nedir ölmek

    yok olmak mı iyi
    yoksa
    YAŞARKENMİ ÖLMEK...

    07.12.2009

  • çocuk yüzleri

    04.04.2010 - 16:44

    ÇOCUK VE HÜZÜN

    I
    Ne zaman bir çocuk ölse
    gözü evlerinde
    annesinin kavurduğu
    helvada
    kalır

    II
    Yoksul bir çocuk görsem
    yağmur altında üşüyen
    köprü olmak geçer
    hiç değilse
    içimden

    III
    Her akşamüstü oyuncakçı
    camekanından
    çocuk ellerinin
    izlerini
    siler

    SUNAY AKIN

  • nasılsın

    04.04.2010 - 16:38

    Uzun zamandır kendime sormak istiyorum...

  • türkü

    24.03.2010 - 12:48

    Neden Türkü...

    neden söylüyorsun?
    neden türkü söylüyorsun?
    bu ne biçim türkü söylemek? ..

    bunları hiç düşünmedim.
    söyledim sadece.
    ya da cevapları dağarcığımda hazır değildi.
    sormaya güç bulamadım.

    bildiğim birşey varsa;
    dağlar çiçek açar,
    veysel dert açar.
    çelik sert, ateş yakıcı,
    su bazen boğar insanı,
    patron istemese de sömürür...

    siz neden söylemiyorsunuz?

    yaşamak türküdür biraz.
    silahı ve savaşı tanımamış bir çocuk yüreğinin aklığı,
    hamile kadınların yalın, tertemiz korkaklığı türküdür biraz.
    bilmeden savaşa koşan çocuk,
    yüreği ısıtan kurşun,
    sarı gagalarını açlıktan göğe dikmeleri serçe yavrularının,
    asker postallarının çiçek ezmesi türküdür biraz.

    harput’ta dersim’de doğmak,
    karnı tok kuzuların oynayışını görmeden ölmek,
    hayatı özgürce örmeden ölmek,
    siverek’te doğup paris’e gömülmek türküdür biraz.

    kömüre saplanan kazma,
    alınlardan yağan yağmur,
    ter denen kutsal yağmur,
    kapıları döven rüzgâr ve ardında bekleyen,
    dayak benzini analarımız türküdür.

    siz neden söylemiyorsunuz?

    “adın büyüsün diye mi söylüyorsun? ” dedi biri.
    şöhret denilen çirkin kuşu çoktan yakalamışım.
    kurban eder miyim türkülerimi o aptal karanlığa?
    yoksa gördük ki, gürül gürül akan bir dünyadır türkülerimiz.

    sakız dişli kızlarımızın, yağız delikanlılarımızın umududur türkülerimiz.
    yağmur dolu buluttur türkülerimiz.
    sıkar suyunu bulutunun…
    sivas’tan brezilya’nın gecekondularına bereket dağıtır yılmadan.
    haddimi bilemedim, ustalar bağışlasın.
    bağışlayın.

    İlyas SALMAN

  • bağlama

    17.03.2010 - 07:56

    İyi bir Bağlamanın 10 özelliği

    Bir bağlama mı almak istiyorsunuz? Ya da bağlamanızı iyi olup olmadığını merak mı ediyorsunuz?
    Belki yararı olur düşüncesiyle iyi bir bağlamanın bazı özelliklerini belirtmekte yarar var.

    İşte iyi bir bağlamanın 10 özelliği:

    1. Tekne
    İyi bir bağlama için yapan ve çalan ustaların tercih ettiği teknelik ağaçlar Dut, Ardıç, Gül, Maun, Vengi, Kestane gibi sert ve özgül ağırlığı yüksek ağaçlardır.
    Tekne oyma (Tek parça) ise dut ve kestane tercih edilmelidir. Yarma tabir edilen teknelerde damar halkalarının daralıp bittiği yer teknenin tümsek olan arka bitiş noktası olmalıdır. Bunlar daha değerli ve az bulunur teknelerdir.
    Yaprak (dilimler halinde birleştirilmiş) teknelerin yaprakları birbirine iyi alıştırılıp yapıştırılmış olmalı, ve dilimler arasında aşırı renk, damar ve genişlik farkı olmamalıdır.
    Her iki teknede de form düzgün, orantılar (boy, genişlik, derinlik) doğru ve ağaç kesinlikle kuru ve yıllanmış olmalıdır.

    2. Kapak
    Kapak bir bağlamanin ses kalitesini en çok belirleyen,hayati önemdeki bölümüdür.
    Kapak için tercih edilen ağaç genellikle bir tür çam cinsi olan beyaz ladindir. Kanada ladini de denilen koyu renkli kapaklar bir dönem kullanıldıysa da iyi netice alınamamıştir.
    Iyi bir kapak kesinlikle yıllanmış bir kurulukta, damarları düzgün, budaksız ve esnek bir yumuşaklıkta, ve tekneye hafif bir bombeyle oturtulmuş olmalıdır. Maalesef birçok usta sazın sesinin gür çıkması için kapağı gereğinden ince tutmakta bu ise sesin patlamasına ve ileride çökmeye sebep olup sorun yaratmaktadır.
    İyi bir usta kapakta gereken kalınlğı düşürmeden iyi sesi yakalayan ustadır.

    3. Sap
    İyi bir bağlamada sap, damarlarından doğru biçilmiş, kuru, gürgen kelebek gibi sert ağaclardan yapılmış olmalıdır. Sap kalınlığı ve genişliği orantılı ve ele oturur olmalıdır.

    4. Burgular ve Eşikler
    Burgular Pelesenk, Simşir, Gül, Kelebek gibi ağaçlardan yapılabilir.
    Burgu delikleri düzgün, orantılı ve dogru açıyla ve temiz açılmış burgu ve burguluk iyi traşlanıp temizlenmiş olmalıdır. Bazı ustalarca da kullanılan metal gitar burguları ise kanımca geçici bir moda; bağlamaya yakışıp yakışmadığı ise tartışılırdır.
    Üst ve dip eşikler şimşir, abanoz bazen de kemikten olabilir. Orta eşikte (Köprü) ise kelebek tercih edilmelidir.
    Tüm eşikler düzgün bir işçiliğe sahip olmalı gereğinden yüksek veya düşük olmamalıdır. Teller eşığe asla gömülmemeli. Tel aralıkları orantılı, dip eşikteki delikler dar ve düzgün açilmış olmalıdır. Orta eşik (Köprü) yüksekliği yaklaşık 5-7 mm ve eşik kapağa her yerinden tam oturur olmalıdır.
    Burgu ve eşiklerdeki işçilik ve kalite, sazı yapan ustanın, sazın görünmeyen yerler ile genelindeki titizliğinin ve ustalığının ipuçlarını verebilir.

    5. Tesfiye
    Tesfiye sazın perdelerindeki herbir sesin temiz ve cızırtısız çıkması için yapılan işlem ve ayarın adıdır.
    İyi bir tesfiyede teller belirli bir gerginliğe kadar çıkabilmeli sapın esneme (çekme) payı iyi verilmeli, teller sapa mümkün olan en yakın aralığa indirilmeli, sesler temiz, çalım yumuşak, perdeler ayarlı olmalıdır.
    Burada belirtmekte yarar var ki tesfiye, bir ustanın ustalık derecesini gösteren ve maalesef çok az usta tarafından gerektiği gibi yapılan, son derece önemli bir işlemdir.

    6. Cila
    Bağlama cilası olarak parlak ve koruyucu olması açısından en tercih edileni polyesterdir. Sesi biraz düşürdüğü bilinse de neme, tezene ve tırnak darbelerine karşı koruyucu olması açısından tercih edilir. Polyester, sazın üzerinde ince bir tabaka halinde bulunmalı, kesinlikle kalın olmamalıdır.
    Az da olsa kullanılan kamalak cila ise, sesi daha az etkilese de koruyucu değildir. Ve özellikle amatör müzisyenler için tercih edilmemelidir. Birçok ustanın kullandığı vernik ise pek denenmemiş ve sıra saz tabir edilen düşük kaliteli sazlarda kullanılmaktadır.

    7. Perdeler
    Bağlama boylarına göre perde kalınlıkları değişebilse de en çok tercih edilen 38-40 cm.lik tekne boyuna sahip bağlamalar için uygun perde kalınlığı 0,35-0,40mm çapında olanlardır. Perdeler yerinden çok zor oynayacak şekilde sıkıca ve üstüste gelmeyecek şekilde direkt doğru yerlere bağlanmış olmalıdır.

    8. Desen süs ve filotalar
    Birdönem modaya dönüşmüş olan ve biraz da alıcıyı cezbetmek için yapılan değişik süs ve desenler bu gün, yapan ve çalan iyi ustalar tarfından tercih edilmemektedir. Genel eğilim enstrümana yakışan bir sadelikten yanadır.
    Yine de ille de desen diyenler bilmelidir ki plastik, metal gibi doğal olmayan hiçbir madde bağlamada kullanılmamalıdır. Sap üzerinde hakiki sedef, üst-dip eşik ve kafeste kemik; (isteyen ve fiyat farkını önemsemeyenler için) kullanılabilinir. Ağacın boyanması, kalemle filota (çizgi) çekilmesi ise hiçbir iyi ustanın yapmayacağı bir işlemdir.

    9. Elektirikli ses yükselticiler
    Bağlama satın alan birçok amatör müzisyenin yaptığı bir hata da hiç kullanmayacakları halde eşik altı ve fişmen denilen, yalnızca sahne için gerekli olan aletleri bağlamalarında istemeleri veya bunlara sahip bağlamaları daha tercih edilir sanmalarıdır. Bu aletlerin bağlamanın dogal akustik sesini olumsuz etkilediğini ve fazladan bir maliyet içerdiğini unutmamalıdırlar. Ayrıca elektronik teknik hergün gelişip değişmekte. Bağlamanızdaki bu tür bir alet birsüre sonra eski ve tercih edilmez olabilmektedir.

    10. Ses
    Bağlamadaki ses rengi ve ses gürlüğü tamamen kişisel bir tercihdir. Herkes gürlükten ilk anda etkilense de gür sesli bir bağlama herzaman iyi bir bağlama olmayabilir. Tabii ki belli bir gürlük gereklidir. Ama tınıdaki bağlamaya yakışır ton ve renk, gürlük kadar, hatta daha da önemlidir.
    Bilinmelidir ki bağlama çalan birçok usta için iyi bir ton, yumuşaklık ve denge; yorucu bir gürlükten önce gelir.
    Siparişle kişiye özel yapılan bağlamalarda ses rengi,ton ve gürlügün nasıl olacağı ise yapan usta dahil hiçkimsenin tam olarak önceden kestiremeyeceği birşeydir.

    Son olarak belirtmekte yarar var ki her fiyat ve amatöründen profesyoneline her müzisyen için bağlama üreten bu sektörde yukarıda yazdıklarımız 1. sınıf bir bağlamayı tanımlayan özelliklerdir.
    Her seviyede çalan olduğu gib,i her seviyede yapan da olacaktır.
    Avrupa standartında aynı malzeme ve işciliğe sahip el yapımı bir 1. sınıf kemanın birkaçbin euro olduğu düşünülürse, gerçek 1. sınıf bağlama yapan ustalara fiyat konusunda pek de haksızlık yapmamak gerektiği kolayca anlaşılabilinir.

    Eskiler hep söylerler ki, bir bağlamayı bağlama yapan, onu yapan usta kadar çalan ustadır da. Ve bizce bir müzisyen için, kendini istediği gibi ifade edebildiği bir saz; fiyatı, sesi ve görüntüsü nasıl olursa olsun o kişi için iyi bir sazdır.
    Ve iyi bir bağlamaya sahip olanlar onu artık maddi değerlerle ölçmezler.

  • bağlama

    08.03.2010 - 08:55

    BAĞLAMA

    Bu mesaj şu anda yayında değildir. 'Bağlama'

    Anadolu da müziği hem felsefi ve kültürel, hem de müzikal açıdan bir çalgı aleti ile anlatmak istesek bu hiç kuşkusuz Bağlama olurdu.
    Anadolu Halk Müziği çalgıları içinde 'Telli-Tezeneli' sazlar sınıfına giren Bağlama, hem bir çok ayrı boyda sazdan oluşan geniş bir ailenin genel adı, hem de bu ailenin bir ferdinin ismidir.
    Bağlama yı tarihsel süreçte incelediğimizde, adı ilk olarak Dede Korkut hikayelerinde gecen Kopuz´a ulaşırız. Yaklaşık 2000 yıllık bir geçmişi olan ve birden çok telli saz türünü kapsayan kopuz, Orta Asya´daki Türk boyları tarafından kullanılmış ve yine onlar eliyle Anadolu´ya gelmiştir.
    Orta Asyalı eski Türk kavimlerine ait inanç sistemi olan Şamanizm´e baktığımızda, bireyin toplum, doğa ve doğaüstü olaylarla ilişkisinde her bakımdan önemli işleve sahip bir ikili göze çarpar: Şaman ve Kopuz.
    Kopuz eşliğinde Şaman tarafından özel ezgi ve sözlerle yönetilen danslı ayinler; şiir, müzik ve dansı da aşan mistik ve dini bir karaktere sahiptir. Müzik, şiir ve dansın; büyü, hekimlik, iyi ve kötü ruhlarla iletişim faaliyetiyle içiçe geçtiği bu ayinlerde şaman ve kopuzun işlevi, bireylerin mistik inançlarına kutsal bir misyonla aracılık etmektir.
    Şamanizm'in dünya görüşü içerisinde merkezde yer alan kopuz kültürü, doğumdan ölüme dek her alanda, hastalıkların tedavisinden savaş meydanlarına kadar her insani etkinlikte söz sahibidir. Bugün elimizde olan bağlamanın atası da, yukarıda kısaca değinilen dünya görüşünün, kendisinde sese dönüştüğü ve yayla çalındığında «Iklığ» adını alan Kopuz'dur.
    Su kabağını oyarak, ince bir deri gerip, sap eklemek ve at kılı teller geçirmek suretiyle kopuzun ilk formunu ortaya çıkartan bir estetik duyuş ve arayış; iletişimin kısıtlı olduğu sözlü kültür geleneği içerisinde, uzun,doğal ve serbest bir değişim ve gelişim sürecinden geçmiş; Anadolu ruh ve kültür potasının şimdiki şeklini verdiği bağlama ile de kültürel ve müzikal açıdan son haline ulaşmıştır.

    Tarihsel süreç içinde ırızva, bozuk, bulgari, dutar gibi isimler taşıyan bağlama ailesi için Anadolu`da bugüne dek gerek tel sayısına: 'ikitelli', 'üç telli'onikitelli' gibi; gerek boy ve akorduna: cura, çöğür, bağlama, bozuk, tambura; gerekse mekansal özelliğine göre: divan sazı, meydan sazı gibi isimlendirmelere rastlanır.
    Bugün ise binlerce yıllık teknik, kültürel ve müzikal birikimi ile bağlama, özellikle Anadolu´da gelişen zengin otantik tavır ve düzen(akort) çeşitliliği, değişik formdaki geniş ailesi, tezene ve el ile çalış tekniği ile çok yönlü bir icra ve ifade birikimine ulaşmıştır.
    Özellikle genç kuşağın her geçen gün artan yoğun ilgisi, ve buna bağlı olarak oluşan yapım atölyeleri, akademik eğitim kurumları, ve usta icracıları ile özellikle son 30 yılda her açıdan son derece hızlı bir gelişim gösteren ulusal sazımız, uluslararası arenada da gitgide daha geniş bir yer edinmektedir.

    BakınTurgut GÜNAY ne kada güzel anlatmış Bağlamanın anadolu ile olan bütünleşmesini.

    Her sevgi bir düğüm atmış koluna
    Dokundukça inler yarası vardır
    Irak gönüllerin uçurumuna
    Ezgiden bir köprü kurası vardır

    Aslı saçlarını yönüne sermiş
    Altı tel koparıp göğsüne germiş
    Kerem yarasından bir kabuk vermiş
    Sızlaya sızlaya vurası vardır

    Aşık sofrasında bir ayak olur
    Şenlik bırakanda Sümmani alır
    Humarı kan ile karışıp kalır
    Atadan toruna süresi vardır

    Veysel ile yumup iki gözünü
    Görür gerçeklerin gizli yüzünü
    Emrah ile gamda tartar özünü
    Ağır yükü hafif darası vardır

    Ak kuşlukta abdal öğütlemesi
    Kara günde kardaş ağıtlaması
    Kızıl tanda Avşar yiğitlemesi
    Nefesi nidası narası vardır

    Bozok yaylasında çamlarca uzun
    Bir tütün kesilir çektiği hüzün
    Nice ki orda bir sürmeli gözün
    Gönlüne yansımış karası vardır

    Şeker Dağı acı sözden bıkanda
    Etekleri misket misket kokanda
    Ardıçtan kovalar inip çıkanda
    Her kuyu başında sırası vardır

    Söğüt Çarşısında günle erenler
    Zile düzlerinde burçak derenler
    Ankara'da dama bulgur serenler
    Dostudur hal hatır sorası vardır

    Beşparmak’ta gümüş mavzer kesilir
    Çatal yüreğine barut basılır
    Alt teli bir tetik olup kasılır
    Bengide patlamak töresi vardır

    Yol üstü inerken Kelkit bucağı
    Bağrına saplanır bir bağ bıçağı
    Eğin dedikleri gurbet ocağı
    Iraktan el sallar göresi vardır
    Çarşamba’ya yağmur yağar sel alır
    Yama´dan dolanır bayır bel alır
    Çorum’da Dürdane kızdan el alır
    Yanyana halaya giresi vardır

    Muş'un yokuşunu çıkmış yorulmuş
    Narman'da bir güzel görmüş vurulmuş
    Ürgüp'te önüne tuzak kurulmuş
    Göğsünde üç kurşun beresi vardır

    Engeller koymuyor yol sarp o yaya
    Ziganalar sisli Kop kaya kaya
    Bayburt’ta üç günü dönmüş üç aya
    Kaygulanıp tütün sarası vardır
    Fırat hoyrat akmış o hoyrat akmış
    Urfa gibi göz göz Mardin'e bakmış
    Diyarbakır sıcak kibritsiz yakmış
    Harput'un çayında çırası vardır

    Şahin yuvasında baykuş tünerken
    Antep sınırlardan gazi dönerken
    Tokat bir yabancı yüze inerken
    On beşliler ile kurası vardır

    Gence’de topraksız lale örneği
    Tebriz’de bayraksız kale örneği
    Kerkük’te ceylansız bala örneği
    Öksüz tarı tutsak curası vardır
    Nice ki ölüm var er geç kaderde
    Bir içli ağıtla susar son perde
    Karacaoğlan'ın yattığı yerde
    Sonsuza dek nöbet durası vardır

    Turgut Günay

  • arkadaş

    07.03.2010 - 17:16

    Eski Türklerde arka taş olarak söylenmekte idi, ok atmak için arkanı sağlam yere dönmek/yaslamak anlamında kullanılırmış, zaman içinde bu ARKADAŞ olarak değişmiş ve dilimize yerleşmiştir,

    arkadaşlık uyumun ve uygarlığın göstergesidir,

    Ve bir genç şöyle dedi: 'Bize arkadaşlıktan bahset.
    'Ve o cevap verdi: 'Arkadaşınız cevap bulan gereksinimlerinizdir.
    O sevgiyle ektiğiniz ve şükranla biçtiğiniz tarlanızdır. O sizin sofranız ve ocak başınızdır. Çünkü ona açlığınızla gelir ve onda huzuru ararsınız. Arkadaşınız sizinle içinden geldiği gibi konuştuğunda ne 'hayır' demek zor gelir, ne de 'evet' demekten çekinirsiniz. Ve o sessiz kaldığında kalbiniz onun kalbini dinlemek için sessizleşir. Çünkü arkadaşlıkta kelimeler susunca tüm düşünceler, tüm arzular ve beklentiler gürültüsüz bir sevinç içinde doğar ve paylaşılırlar. (iktibas)

  • elektro bağlama

    07.03.2010 - 11:48

    Elektro Bağlama:
    Elektro gitardan esinlenerek ortaya çıkmıştır, geleneksel olarak rağbet görmeyen bir formdur.Genelde uzun saplı 37-40 cm tekne bağlamaya elektronik manyetikler(ses yükselticiler) takılmasıyla oluşmuştur. Şehirleşme çaba ve sürecindeki varoşların bir dönem oldukça yoğun olarak yaşadığı arabesk müzik kültürünün de etkisiyle bir dönemler oldukça revaşta olan elektro bağlama günümüzde (halk müziği bilincinin ve beğenisinin de artması sonucunda) çok daha az rağbet görür olmuştur.

  • kapadokya

    17.02.2010 - 22:34

    güzel atlar diyarı,

    AVANOS = testi ve çanak çömlek diyarı (kör de bilir Avanos2un yolunu, testi bardak kırığından bellidir) kızılırmak kenarında salkım söğütler arasında testi kebabı yemeli :) :)
    ÜRGÜP= şarabın en iyisi Mahsen şarapevinde :) :) ve kalesinden nefis bir görüntü sunar :) :

    ZELVE= 2000 yıllık kiliseleri ve kaya oyma evleri ile sizi büyüleyecek)
    GÖREME= mistik yapısı güleryüzlü insanları ve tatil köyü sakinliğindeki huzur veren ortamı ruhunuza devadır))

    UÇHİSAR= Uçhisar kalesi bölgenin zirvesidir, kale güneyden 40, kuzeyden 101 metrelik görüntüsü ile muhteşem bir panaromik seyir sunar, güzel atlar diyarı ayaklarınızın altındadır...kale dediğimize bakmayın adı öyle fnm, kendisi devasa ir peribacasıdır :) :)
    AŞK VADİSİ= günbatımı ancak bu kadar kızıl ve ancak bu kadar güzel olur, zaman geçmesin dersiniz ama güneşin düşüşünü tutamamak üzer sizi, seyr-ü sefadır,

    ORTAHİSAR= Bölgenin 2. büyük kalesi, yada peribacası :) :)
    MUSTAFAPAŞA=konakları ile anadolu mimarisinin sanat harikalarını gezmelisiniz,

    SOĞANLI = kapadokya bölgesinin en güzel yerlerindendir, pek bilinmez ama kesinlikle gezilmeli, 90 tane civarında kaya oyma kilise olduğunu göreceksiniz, vede elbetteki metrelerce uzunluktaki kaya oyma evler, yada yeraltı kasabaları... :)

    IHLARA= 7 km uzunluğunda dik duvarları olan bir vadi, 400 merdiven ile inilip çıkılıyor, onlarca kilise, yüzlerce kaya oyma ev, ve manastırların bulunduğu muhteşem bir vadi, nisan aylarında içinden akan çayın suları serinlemek için birebirdir :) :)

  • 6 haziran

    17.02.2010 - 22:12

    tercih etmesem de, dünyaya terfi ettiğim gün :) :)

  • 80lerin en iyileri

    17.02.2010 - 22:08

    en kötüsü ise babama aldığım hürriyet gazetesini elimden alıp enseme okkalı bir tokat patlatan jandarma er'i :))

    artık onun komutanlarının komutanı olan Evren paşa yı siz düşünün)))

  • 80lerin en iyileri

    17.02.2010 - 22:06

    florya plajında 2.50 mt derinlikteki gazoz kapağının üzerindeki yazıların bile okunabildiği, deniz-tertemiz günler)))

  • 80lerin en iyileri

    17.02.2010 - 22:05

    arkadaşlarımla bahçesinden erik çalarken beni yakalayan ve bişey demeden serbest bırakan selahattin amca))) yaşıyorsa ömrü uzun ola))

Toplam 23 mesaj bulundu