Onlar tıpkı kendisinden kaçılması gereken pis koku gibi ruhları ve amelleriyle murdardırlar. Daima pislik içinde olan kimsenin her tarafı pislikle mülevves olduğu gibi, kâfirler de daima şirk içinde bulunmaları sebebiyle necistirler.
Allah-u Teâlâ onlardan aslâ hoşnut değildir.
Küfrün ve Kâfirin Necâseti:
Küfür necâsettir, pisliktir, murdarlıktır.
Küfür karanlıktır, zulümdür, şiddettir.
Küfür üzüntüdür, sıkıntıdır, perişanlıktır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:
'Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir necis (pislik) tir.' (Tevbe: 28)
Çünkü abdest almaz, gusül etmez.
'Onlar murdardır.' (Tevbe: 95)
Murdardır; murdar yer, haram yer, domuz yer.
'Artık onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardır.' (Tevbe: 95)
Onlardan kaçınmak, uzak durmak ve onlarla olan dostluğu kaldırmak gerekir.
Tıpkı kendisinden kaçınılması gereken pis koku gibidir.
'O murdarlığı aklını kullanmayanlara verir.' (Yunus: 100)
Niçin pis, niçin necis, niçin murdardırlar?
Onlar Allah-u Teâlâ'nın nazargâhı olan kalplerini şirk, küfür ve isyan murdarlığıyla kirletmişlerdir. Rabb'lerinden tertemiz gelen ruhlarını küfür karanlığına itip tanınmaz bir hâle sokmuşlardır.
Şirk mânevi pisliklerin en fenâsıdır. Onlarda mânevî murdarlık vardır. İçleri pis olduğu için onlar pisliğin bizzat kendisidirler. Gözle görülen cismani pisliklerden nasıl sakınmak gerekiyorsa, buluşması daha çabuk, zararı daha fazla olan ruhânî ve ahlâkî pisliklerden de daha öncelikli olarak sakınmak ve uzak durmak gerekir. Dışarıdan görünmese bile içleri kesinlikle pistir, niyetleri ve ruhları habistir.
Allah-u Teâlâ onların necis olduklarını bildirdi ki küfürde inad eden kâfirleri ıslaha çalışmak beyhudedir. Hiçbir öğüdün onlara faydası yoktur, hiçbir şey onları ıslah etmez. Çünkü onlar tıynetlerinde bulunan habâset ve necâset sebebiyle temizlenmeleri mümkün olmayan pisliklerdir.
'Kâfirlere gelince, onları ikaz etsen de etmesen de onlar için birdir, onlar iman etmezler.
Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerine perde inmiştir. Onlar için büyük bir azap vardır.' (Bakara: 6-7)
Onlar tıpkı kendisinden kaçılması gereken pis koku gibi ruhları ve amelleriyle murdardırlar. Daima pislik içinde olan kimsenin her tarafı pislikle mülevves olduğu gibi, kâfirler de daima şirk içinde bulunmaları sebebiyle necistirler. Allah-u Teâlâ onlardan aslâ hoşnut değildir.
İnsanlar arasına atılan kokmuş bir ceset nasıl ki insanları rahatsız ederse, bunlar da inanmış insanları öyle rahatsız ederler. Bütün varlıkları ve bütün hakikatleriyle pistirler. Temiz insanlar onlardan temizlenmek ihtiyacı hissederler.
Allah-u Teâlâ müminlerin kâfirlerle karışık halde bulunmasından hoşlanmaz, aslâ öyle karışık halde bırakmaz. İki grup birbirinden apayrı şekilde kendini belli eder. Allah-u Teâlâ bütün açıklığı ile âleme teşhir eder.
Bakara sûre-i şerif'inin 257. Âyet-i kerime'sinde iman 'Nûr' ile ifade edildiği gibi, aynı Âyet-i kerime'nin devamında imanın zıddı olan küfür de 'Zulümat' ile ifade edilmiştir.
Allah-u Teâlâ buyurur ki:
'İnkâr edip kâfir olanların dostları ise Tağut'tur. Onları nurdan alıp karanlıklara götürür. İşte onlar cehennemliklerdir, orada ebedî kalacaklardır.' (Bakara: 257)
Bu ilâhî beyandan gerçeği anlayın. İman ne büyük nezâfet, küfür nasıl bir necâsettir!
Hakk'ın yolundan başka bütün yollar hiç şüphe yok ki zulümâtın tâ kendisidir. Küfrün ve şirkin müdafileri kendilerine tutananları küfre kaydırarak Hakk'tan ve hakikatten uzaklaştırırlar, nuru zulmete, imanın nezâfetini küfrün murdarlığına değişirler, sapmışlık içinde bocalar dururlar.
'Onlar insanları Allah'ın yolundan alıkoyarlar, Allah'ın yolunu eğriltmeye çalışırlar. İşte onlar uzak bir dalâlet içindedirler.' (İbrahim: 3)
Küfür ehli birbirinin dostudur, inananların onlardan uzak durması ilâhi bir emirdir.
'Kâfir olanlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat (kargaşalık) olur.' (Enfâl: 73)
Kâfirlerin arasındaki dostluk, kâfirlik bağından ileri gelmektedir. Müminlerin arasındaki dostluk da iman bağından kaynaklanmaktadır. Bunların birisi ışıktır, diğeri ise karanlıktır. Kâfir Allah'ın düşmanıdır, mümin ise dostudur. Öyleyse arayı iyice ayırmak gerekir. Eğer kâfirlerle bağlar koparılmazsa, yeryüzünde çok büyük bir fitne meydana gelir, o da imanın elden gitmesi ve küfrün açığa vurmasıdır.
Allah-u Teâlâ Kâfirûn sûre-i şerif'inde kıyamete kadar gelecek müslümanlara, onların dinlerinden bütünüyle uzak durmalarını emir buyurmuştur.
Birinci Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
'Resul'üm! De ki: Ey kâfirler! ' (Kâfirûn: 1)
'Ey kâfirler! ' hitabı sadece Kureyşliler veya Arabistan'daki kâfir ve müşrik Araplar değil, Muhammed Aleyhisselâm'ın risaletini reddeden bütün yahudiler, hıristiyanlar ve diğer kâfirlerdir.
'Ey kâfirler! ' diye hitap etmek, bu gibi kimselere: 'Ey düşmanlar! ', 'Ey İslâm'a muhalefet edenler! ' diye hitap etmek gibidir.
Allah-u Teâlâ diğer Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurur:
'Âyetlerimizi yalanlayanlar, cehâlet ve küfür karanlığında kalmış bir takım sağırlar ve dilsizlerdir.' (En'âm: 39)
Allah-u Teâlâ iman ehline bir iç temizliği lütfeder. Küfür ehlinin içleri ise büyük bir pislik deryasıdır.
'Şüphesiz ki Allah katında, yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü kâfir olanlardır. Artık onlar iman etmezler.' (Enfâl: 55)
Onların iman etmeleri beklenemez. Görüldüğü üzere onlar hayvandan daha aşağıdırlar.
Hâl böyle iken, bu kadar Âyet-i kerime ortada iken, bu murdarları dâvet edenler nura kir bulaştırmışlardır.
Hakikat ehli nur ile karanlığı âdeta gözü ile görür gibidir. Zira Allah-u Teâlâ insanlara nasıl ki rahmetinin eseri olarak zâhiri elbise nimetleri ihsan etmişse; kişinin durumuna göre, mâneviyatına göre iç âlemine de elbiseler giydirmiştir. Zâhirî elbise dünyada Allah-u Teâlâ'nın mümin-kâfir bütün insanlara bir nimetidir. Bunun gibi her insanın bir de mânevi elbisesi vardır. Küfür ehlinin elbisesi pistir, murdardır, necistir. İçi de kurum gibidir. Ehli bunu ayan-beyan görür. Siz dışı görüyorsunuz, içi göremediğiniz için olmadığını zannediyorsunuz.
'Takvâ elbisesi ise bunlardan daha hayırlıdır.' (Â'râf: 26)
'İşte birbirine hasım iki zümre! Bunlar Rabb'leri hakkında çekiştiler. Kâfirler için ateşten elbiseler biçilmiştir.' (Hacc: 19)
Nasıl ki bir hayvan Allah'ın adı anılmadan kesildiği zaman murdar oluyorsa, leş oluyorsa domuzdan farkı kalmıyorsa, kâfir de küfretmekle murdar oluyor, pis oluyor.
Allah-u Teâlâ'nın beyanlarını hikâye gibi okumayın!
Allah-u Teâlâ bu küfür ehlinin durumunu bize ayan-beyan duyurmuştur. Görmüyorsan da iman et! Küfür karanlığında kalanlara meyletme, onların yanında şeref ve kudret arayanlar gibi olma!
'Onlar müminleri bırakıp kâfirleri dost edinirler. Onların tarafında bir şeref ve kudret mi arıyorlar? Bilsinler ki şeref ve kudret tamamen Allah'a âittir.' (Nisâ: 139)
Allah-u Teâlâ'nın şeref vermediği kimseler hiçbir şekilde şeref sahibi olamazlar.
Her canlı doğar, büyür ve ölür, bu Allah’ın değişmez kanunudur. Ölüm; bu fâni âlemdeki hayat yolculuğunun sona ermesi ile bekâ âlemine geçilerek ebedî hayatın başlangıç noktasıdır. Ölüm bedenin yok olması ve ruhun yeni bir bedene bürünmesi demektir. Doğmayan, değişiklik geçirmeyen, ölmeyen diri olan yalnız Hazret-i Allah’tır. “Hayy” ve “Kayyum” ancak O’dur. Herkes mutlaka ölümü tadacak, ölümden insanı hiçbir şey kurtaramayacak; ne serveti ne de sevdikleri... Herkes için kesin bir ecel ve belirlenmiş bir âkıbet vardır. Her doğan ölür, her yeni eskir. İnsanların ömür süreleri farklıdır; kimi uzun, kimi de kısadır. Büyük-küçük, genç-ihtiyar hiç kimse belirlenmiş olan vakti gelmeden ölmez, eceli gelmiş ise ölümden kurtulamaz.
“Ecel geldi ise başağrısı bahane.” sözü halk arasında söylene gelmiştir.
Bir asır da yaşasa sonu ölüm. Gideceği yer ve ulaşacağı kara topraktır. Ölüm vakti gelince tehir edilmediği gibi, hiç kimseye de mühlet verilmez. Hazret-i Allah âdildir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Allah, süresi gelip eceli yettiği zaman hiçbir canı aslâ geri bırakmaz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Münafikûn: 11)
İbrahim Aleyhisselâm can alıcı meleğe:
“Günahkârların canını aldığın şekilde seni görmek isterim.” deyince melek: “Dayanamazsın.” dedi.
“Olsun istiyorum.” deyince, kendini o surette gösterdi; siyah yüzlü, tüyleri diken diken, siyah elbiseler giymiş, burnundan ve ağzından ateşler çıkıyordu. İbrahim Aleyhisselâm kendinden geçip düştü, kendine gelince meleği kendi şeklinde gördü ve “Ey can alıcı melek, bir günahkâr senin bu şeklini gördükten sonra bir şey görmese ona yeter! ” dedi.
kafir
06.01.2007 - 03:30Küfür; Necâsettir.
Kâfir; Pistir, Necistir, Murdardır.
Onlar tıpkı kendisinden kaçılması gereken pis koku gibi ruhları ve amelleriyle murdardırlar. Daima pislik içinde olan kimsenin her tarafı pislikle mülevves olduğu gibi, kâfirler de daima şirk içinde bulunmaları sebebiyle necistirler.
Allah-u Teâlâ onlardan aslâ hoşnut değildir.
Küfrün ve Kâfirin Necâseti:
Küfür necâsettir, pisliktir, murdarlıktır.
Küfür karanlıktır, zulümdür, şiddettir.
Küfür üzüntüdür, sıkıntıdır, perişanlıktır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:
'Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir necis (pislik) tir.' (Tevbe: 28)
Çünkü abdest almaz, gusül etmez.
'Onlar murdardır.' (Tevbe: 95)
Murdardır; murdar yer, haram yer, domuz yer.
'Artık onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardır.' (Tevbe: 95)
Onlardan kaçınmak, uzak durmak ve onlarla olan dostluğu kaldırmak gerekir.
Tıpkı kendisinden kaçınılması gereken pis koku gibidir.
'O murdarlığı aklını kullanmayanlara verir.' (Yunus: 100)
Niçin pis, niçin necis, niçin murdardırlar?
Onlar Allah-u Teâlâ'nın nazargâhı olan kalplerini şirk, küfür ve isyan murdarlığıyla kirletmişlerdir. Rabb'lerinden tertemiz gelen ruhlarını küfür karanlığına itip tanınmaz bir hâle sokmuşlardır.
Şirk mânevi pisliklerin en fenâsıdır. Onlarda mânevî murdarlık vardır. İçleri pis olduğu için onlar pisliğin bizzat kendisidirler. Gözle görülen cismani pisliklerden nasıl sakınmak gerekiyorsa, buluşması daha çabuk, zararı daha fazla olan ruhânî ve ahlâkî pisliklerden de daha öncelikli olarak sakınmak ve uzak durmak gerekir. Dışarıdan görünmese bile içleri kesinlikle pistir, niyetleri ve ruhları habistir.
Allah-u Teâlâ onların necis olduklarını bildirdi ki küfürde inad eden kâfirleri ıslaha çalışmak beyhudedir. Hiçbir öğüdün onlara faydası yoktur, hiçbir şey onları ıslah etmez. Çünkü onlar tıynetlerinde bulunan habâset ve necâset sebebiyle temizlenmeleri mümkün olmayan pisliklerdir.
'Kâfirlere gelince, onları ikaz etsen de etmesen de onlar için birdir, onlar iman etmezler.
Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerine perde inmiştir. Onlar için büyük bir azap vardır.' (Bakara: 6-7)
Onlar tıpkı kendisinden kaçılması gereken pis koku gibi ruhları ve amelleriyle murdardırlar. Daima pislik içinde olan kimsenin her tarafı pislikle mülevves olduğu gibi, kâfirler de daima şirk içinde bulunmaları sebebiyle necistirler. Allah-u Teâlâ onlardan aslâ hoşnut değildir.
İnsanlar arasına atılan kokmuş bir ceset nasıl ki insanları rahatsız ederse, bunlar da inanmış insanları öyle rahatsız ederler. Bütün varlıkları ve bütün hakikatleriyle pistirler. Temiz insanlar onlardan temizlenmek ihtiyacı hissederler.
Bir Âyet-i kerime'de de şöyle buyuruluyor:
'Nihayet murdarı temizden ayıracaktır.' (Âl-i imrân: 179)
Allah-u Teâlâ müminlerin kâfirlerle karışık halde bulunmasından hoşlanmaz, aslâ öyle karışık halde bırakmaz. İki grup birbirinden apayrı şekilde kendini belli eder. Allah-u Teâlâ bütün açıklığı ile âleme teşhir eder.
Bakara sûre-i şerif'inin 257. Âyet-i kerime'sinde iman 'Nûr' ile ifade edildiği gibi, aynı Âyet-i kerime'nin devamında imanın zıddı olan küfür de 'Zulümat' ile ifade edilmiştir.
Allah-u Teâlâ buyurur ki:
'İnkâr edip kâfir olanların dostları ise Tağut'tur. Onları nurdan alıp karanlıklara götürür. İşte onlar cehennemliklerdir, orada ebedî kalacaklardır.' (Bakara: 257)
Bu ilâhî beyandan gerçeği anlayın. İman ne büyük nezâfet, küfür nasıl bir necâsettir!
Hakk'ın yolundan başka bütün yollar hiç şüphe yok ki zulümâtın tâ kendisidir. Küfrün ve şirkin müdafileri kendilerine tutananları küfre kaydırarak Hakk'tan ve hakikatten uzaklaştırırlar, nuru zulmete, imanın nezâfetini küfrün murdarlığına değişirler, sapmışlık içinde bocalar dururlar.
'Onlar insanları Allah'ın yolundan alıkoyarlar, Allah'ın yolunu eğriltmeye çalışırlar. İşte onlar uzak bir dalâlet içindedirler.' (İbrahim: 3)
Küfür ehli birbirinin dostudur, inananların onlardan uzak durması ilâhi bir emirdir.
'Kâfir olanlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat (kargaşalık) olur.' (Enfâl: 73)
Kâfirlerin arasındaki dostluk, kâfirlik bağından ileri gelmektedir. Müminlerin arasındaki dostluk da iman bağından kaynaklanmaktadır. Bunların birisi ışıktır, diğeri ise karanlıktır. Kâfir Allah'ın düşmanıdır, mümin ise dostudur. Öyleyse arayı iyice ayırmak gerekir. Eğer kâfirlerle bağlar koparılmazsa, yeryüzünde çok büyük bir fitne meydana gelir, o da imanın elden gitmesi ve küfrün açığa vurmasıdır.
Allah-u Teâlâ Kâfirûn sûre-i şerif'inde kıyamete kadar gelecek müslümanlara, onların dinlerinden bütünüyle uzak durmalarını emir buyurmuştur.
Birinci Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
'Resul'üm! De ki: Ey kâfirler! ' (Kâfirûn: 1)
'Ey kâfirler! ' hitabı sadece Kureyşliler veya Arabistan'daki kâfir ve müşrik Araplar değil, Muhammed Aleyhisselâm'ın risaletini reddeden bütün yahudiler, hıristiyanlar ve diğer kâfirlerdir.
'Ey kâfirler! ' diye hitap etmek, bu gibi kimselere: 'Ey düşmanlar! ', 'Ey İslâm'a muhalefet edenler! ' diye hitap etmek gibidir.
Allah-u Teâlâ diğer Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurur:
'Âyetlerimizi yalanlayanlar, cehâlet ve küfür karanlığında kalmış bir takım sağırlar ve dilsizlerdir.' (En'âm: 39)
Allah-u Teâlâ iman ehline bir iç temizliği lütfeder. Küfür ehlinin içleri ise büyük bir pislik deryasıdır.
'Şüphesiz ki Allah katında, yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü kâfir olanlardır. Artık onlar iman etmezler.' (Enfâl: 55)
Onların iman etmeleri beklenemez. Görüldüğü üzere onlar hayvandan daha aşağıdırlar.
Hâl böyle iken, bu kadar Âyet-i kerime ortada iken, bu murdarları dâvet edenler nura kir bulaştırmışlardır.
Hakikat ehli nur ile karanlığı âdeta gözü ile görür gibidir. Zira Allah-u Teâlâ insanlara nasıl ki rahmetinin eseri olarak zâhiri elbise nimetleri ihsan etmişse; kişinin durumuna göre, mâneviyatına göre iç âlemine de elbiseler giydirmiştir. Zâhirî elbise dünyada Allah-u Teâlâ'nın mümin-kâfir bütün insanlara bir nimetidir. Bunun gibi her insanın bir de mânevi elbisesi vardır. Küfür ehlinin elbisesi pistir, murdardır, necistir. İçi de kurum gibidir. Ehli bunu ayan-beyan görür. Siz dışı görüyorsunuz, içi göremediğiniz için olmadığını zannediyorsunuz.
'Takvâ elbisesi ise bunlardan daha hayırlıdır.' (Â'râf: 26)
'İşte birbirine hasım iki zümre! Bunlar Rabb'leri hakkında çekiştiler. Kâfirler için ateşten elbiseler biçilmiştir.' (Hacc: 19)
Nasıl ki bir hayvan Allah'ın adı anılmadan kesildiği zaman murdar oluyorsa, leş oluyorsa domuzdan farkı kalmıyorsa, kâfir de küfretmekle murdar oluyor, pis oluyor.
Allah-u Teâlâ'nın beyanlarını hikâye gibi okumayın!
Allah-u Teâlâ bu küfür ehlinin durumunu bize ayan-beyan duyurmuştur. Görmüyorsan da iman et! Küfür karanlığında kalanlara meyletme, onların yanında şeref ve kudret arayanlar gibi olma!
'Onlar müminleri bırakıp kâfirleri dost edinirler. Onların tarafında bir şeref ve kudret mi arıyorlar? Bilsinler ki şeref ve kudret tamamen Allah'a âittir.' (Nisâ: 139)
Allah-u Teâlâ'nın şeref vermediği kimseler hiçbir şekilde şeref sahibi olamazlar.
ölüm
01.01.2007 - 12:39Her canlı doğar, büyür ve ölür, bu Allah’ın değişmez kanunudur. Ölüm; bu fâni âlemdeki hayat yolculuğunun sona ermesi ile bekâ âlemine geçilerek ebedî hayatın başlangıç noktasıdır. Ölüm bedenin yok olması ve ruhun yeni bir bedene bürünmesi demektir. Doğmayan, değişiklik geçirmeyen, ölmeyen diri olan yalnız Hazret-i Allah’tır. “Hayy” ve “Kayyum” ancak O’dur. Herkes mutlaka ölümü tadacak, ölümden insanı hiçbir şey kurtaramayacak; ne serveti ne de sevdikleri... Herkes için kesin bir ecel ve belirlenmiş bir âkıbet vardır. Her doğan ölür, her yeni eskir. İnsanların ömür süreleri farklıdır; kimi uzun, kimi de kısadır. Büyük-küçük, genç-ihtiyar hiç kimse belirlenmiş olan vakti gelmeden ölmez, eceli gelmiş ise ölümden kurtulamaz.
“Ecel geldi ise başağrısı bahane.” sözü halk arasında söylene gelmiştir.
Bir asır da yaşasa sonu ölüm. Gideceği yer ve ulaşacağı kara topraktır. Ölüm vakti gelince tehir edilmediği gibi, hiç kimseye de mühlet verilmez. Hazret-i Allah âdildir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Allah, süresi gelip eceli yettiği zaman hiçbir canı aslâ geri bırakmaz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Münafikûn: 11)
İbrahim Aleyhisselâm can alıcı meleğe:
“Günahkârların canını aldığın şekilde seni görmek isterim.” deyince melek: “Dayanamazsın.” dedi.
“Olsun istiyorum.” deyince, kendini o surette gösterdi; siyah yüzlü, tüyleri diken diken, siyah elbiseler giymiş, burnundan ve ağzından ateşler çıkıyordu. İbrahim Aleyhisselâm kendinden geçip düştü, kendine gelince meleği kendi şeklinde gördü ve “Ey can alıcı melek, bir günahkâr senin bu şeklini gördükten sonra bir şey görmese ona yeter! ” dedi.
Alıntı: Muhterem Ömer Öngüt
hoşgörü
12.11.2006 - 10:02Hoşgörü, yaratılanın yaratış hikmetini bilmesi, görmesi ve idrak etmesidir.
Toplam 5 mesaj bulundu