Bergu Baran - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

Bizi derinden etkileyen kusurlar ve sorunlar sadece içdünyamızda değil, yaşadığımız çevrede de bir hiçten doğar, hiç gereksiz şeylerden bahsedilince olaylar gereksiz büyür. Bir çocuğun kendi başına oynadığı oyundan aldığı keyfi izleyince, insanın kendi içindeki güzelliği görmesi kadar mutluluk veren bir şey yok diye düşünüyorum ama nedense kendi kendimize yarattığımız kusurları görürüz hep, sanki bu olumsuzlukları düşününce hep tersinin olacağına inandırmışızdır belleğimizi, boşu boşuna bekleriz, bir umut bir beklenti yaratırız seven dünyamızda. Benim duygusallığımda böyle, ne yaparsam yapayım hep tersi gelir düşüncelerime, olumsuz yölnler alır götürür beni buralardan, duygularımı kalem yazmıyorki silgi alıp sileyim, sevgiden yana içimden geçen her damla sanki yüreğime kazınıyor, silemiyorum, unutamıyorum. Sevgiye doyan bir insan olurmu bilmiyorum ama benim için, aldıkça almaya doyamadığım tek şey olurdu herhalde sevmek ve sevilmek. Dışarıdaki kuraklığa inat yüreğimde bir yağmur, yaşananlarda zamanlama kötü ve acımasız. Bazen de bu dünyaya ait olmadığımı düşünüyorum, modernlik ve bu sanallık bana göre değil gibi, küçük küçük kağıtlara şiir yazmayı özledim, konudan konuya atlayarak karşılıklı dost muhabbeti yapmayı özledim, şimdi arkadaşlarınla bir araya gelsen bile bakıyorum herkesin elinde bir telefon, beklediği bir ses yada mesaj, yada işi almış getirmiş onuda bizimle sohbete davet etmiş. Modernlik sadece cihazlarda kalıyor, duyulan hissedilen ve yaşanması gerekenlerse basite alınıyor, ben her şeyi kabullenmiş gibi yaşamaya devam etsemde, etrafıma bakıyorum da, ne deliler deliliğini, ne de çocular çocukluğunu kabul ediyor, akıllılar deliliği, büyüklerde çocuk olmayı özlüyor, bense sevmeyi özlüyorum. İsterdimki her şey benimle birlikte çocuk kalsın, yada bir yanım çocuk kalsın diğer yanım büyüklerle işlerle uğraşsın ama yüreğimin her hücresi sevdalı kalsın, biz asla büyümeyelim sevgim büyüsün. Sevdadan korkamamk için insana deli cesareti lazım, içimizdeki çocuğu büyütürsek korkarız sevdalardan, büyürsek kurtulamayız her şeye mantık arama hastalığından 


 
Gidiş:......
Gecenin derininde kollarındaydı işte...Yine...Ama son kez...Son gecenin hüznüyle sımsıkı sarıldı...Tenini teninde hissetti...Teninden yansıyan duygu silsileriyle ruhu titredi...Son gece miydi gerçekten? En görülesi düşü bitiyor muydu? Acı tüm benliğine yayıldı...

Acaba uyuyor muydu? Koynundaki sevgili varlığının yüzüne bakmaya korktu...Ya uyumuyorsa o da onun gibi? Ya acıyla kavrulan yüzünde yine o en bildik gözyaşları süzülüyorsa? Ona acı veriyor olmak canını daha da yaktı...Canı acıyordu, çünkü onun canını acıtıyordu...Ona haketmediği acılar yüklediğinin farkında olmak, bilmek, ama yine de birşey yapamamak...Onu kahrediyordu...Gittiğinde acıları bir nebze de olsa azalacaktı heralde...En azından onun için gitmeliydi...Gidecekti sabahın ilk ışıklarıyla...Bu gece sondu...Sevgili varlığıyla ilişkisine ötenazi yapacaklardı sonunda...Bu güzelim sevgiyi sadece ruhlarında hissedeceklerdi bundan sonra...

Zaman çok acımasızdı yine...Saatler sabaha doğru dolu dizgin ilerliyordu...Oysa ne çok isterdi her bir saate bir ömür doldurmak...Sevdiğini saati kılmak, saati ömür kılmak...Bir ömür boyu onu sevmek....Yanında durmak....Ama yasaktı...Böylesi güzel bir sevgi yasaklar altında can çekişiyordu...İsyan etti...En çok da saatlere...Yeni doğan güne isyan etti...Onu sevdiğinden koparacak güne...Onu huzurun, sevginin kalmadığı yere götürecek güne...İstemiyordu, eşine gitmek, ona geri dönmek istemiyordu...Eşinden yana aşk,sevgi beklentileri zaten çoktan bitmişti...Ama bari saygı ve anlayış kalsaydı geriye...Huzur kalsaydı...İçinde bir yerlerden nefret köpürüp taştı...Onu sevgisinden, saygısından mahrum bırakan eşine karşı...Ve en sonunda sevgili varlığından ayrılmasına neden olan eşine...O bir sevgi hırsızıydı işte...Zamanında kendi sevgisini çalmıştı ondan, şimdi de sevgili varlığının sevgisini çalıyordu kurnazca...Sinsice...İşi kolaydı bu kez...Ne de olsa ailesi ve toplum eşinin yanındaydı...Çünkü onun en güzel sevgisi yasaktı! Herkes onu suçluyordu eşinden gittiği için...Ama o gitmemişti...Gönderilmişti...Bunu anlatamıyordu kimseye...Kimse dinlemiyordu...Şairin dizeleri çınladı kulağında...’ Kimdi giden kimdi kalan, aslında giden değil kalandır terkeden...Giden de bu yüzden gitmiştir zaten..’ Özdemir Asaf’ın dizelerinde kendini bulmuştu tüm ruh çıplaklığıyla...O hep gidiyordu...Çünkü gönderiliyordu...Önce eşi tarafından, şimdi de sevgili varlığı tarafından...’Git, lütfen git...Güzel bir düş gördük farzet, git...Bitti artık, git...Bitmeliydi...Git...Yalvarırım git...Eşine, çocuklarına git...Yuva yıkanın yuvası olmaz, benden yuvanı al da git...Yuvana git...’ sözlerinin ağırlığı altında ezildi...

Çocukları...Onlar olmasa gitmezdi...Gidemezdi sevgili varlığından...Ama hem onlarsız kalamazdı, hem de sevgili varlığına bu acılı vicdanı yükleyemezdi daha fazla...Eşine olan nefreti daha da arttı...Çocuklarını ondan koparmaya çalışan, göstermeyen eşine karşı...Yuvaya geri döndürmenin yolunu bile bilmeyen, yine en yıkıcı uslübu takınan eşine karşı...Dönüyordu işte...Ama eşine değil...Yanında dursa bile yanında olmayacaktı onun...Çünkü eşi kendi duvarlarını çoktan örmüştü aralarına...Zamanında aşmaya çok çalıştığı duvarlarını...Aşamayıp kaçmıştı sonunda...Şimdi yine aynı duvarları karşısına çıkartamayacaktı eşi...Çünkü artık kendi duvarları vardı yüreğinde, sevgili varlığıyla kuşatılmış, sıcacık, yürek boyu duvarları vardı...Dönüyordu ama bu sadece çocukları içindi...Sevgili varlığını acılardan kurtarmak içindi...Eşi onu geri kazandığını düşünecekti tüm insani bencilliğiyle yine, farketmeyecekti tümden kaybettiğini...Oyuncağını geri almış şımarık
çocuk gibi kaprisli kahkahalar atacaktı yeniden...Ama elindeki sadece oyuncak olacaktı, ruhsuz...O bunu bile anlamayacaktı...

Gün ağarmıştı işte...Gün ışıkları acıyla yansıyordu bugün...Her gün umutla yansıyan güneş, bugün umutsuzluk saçıyordu...O gidiyordu...Sevgili varlığının tenini çekti tenine...Onu taa içinde hissetti...Yüreği yüreğinde çarptı....Uyandırmaya kıyamadı...Uyansa gidemezdi...Uyanmamalıydı...O en öpülesi alnından öptü...Sevgiyle...’Sen benim ruh eşimsin’ dedi...’Sen benim vazgeçilmez sevdam, tek huzurum tek güvenimsin’ dedi..’Elveda aşkım, ben gidiyorum...Seni yüreğimde taşıyarak...’ dedi...Ve acısıyla son bir güç yüklenerek, sevgisini yüreğinin derinine yerleştirerek o kutsal sevgi mabedinden çıktı ve gitti..Gitti...Çünkü gönderildi...