Sana ilişkin her düşüncem Bir dize olabilseydi koca bir şiirden Hiçbir aşk kitabı Daha büyük olmazdı benim bu kitabımdan Ama şimdilik pek ince bu kitap Çünkü üzerinde pek çalışamıyorum Seninle geçirebileceğim saatleri Şiire harcamaya kıyamıyorum.
Resul HAMZATOV ]] Bu mesajı sil HÜZÜNBAZ YÜZLER 30.7.2009 19:34
Karşılıksız aşkının zehrini taşıyordu bana Kokusu sinmişti inatçı ruhuma, kitalarıma, ellerime... Öyle çok öpüşürdük ki, Ağzının tadıyla yerdim yemeklerimi... Öylesine inanıyordu ki dünyadaki son aşkla beni sevdiğine, Bir gün ansızın korkunç bir özlem duymaya başlamıştım Kim olduğunu bilmediğim birine... Şimdi ağzımda karşılıksız aşkın o aç tadı... Karşımda o... Yine hüzünlü, yine yenik... Ama eşitiz artık, Damarlarımızda karşılıkız aşkın o zehirli kanı...
uyuyorsundur sen şimdi, sanırım hayatım boyunca görmeyeceğim gülümseyerek uyanan birini daha senden başka...
yüzü asık insanlar dolu etrafımızda nereye baksak bi parça öfke neye tutunsak boşa çıkan ellerimiz sırtımızı dönmeye gelmiyo dost bildiklerimize bile...
ve ben diyorum ki bu dünyanın senin gibilerine ihtiyacı var kötüden iyiyi bulup çıkaranlara tek başına gülümsemeyi bencillik sayanlara ekmeğini bölmezse kursağında kalanlara diyorum ya işte senin gibilere...
cenazesini düşündüğünde yüzü gülenlere... sana ihtiyacımız var....
hep burda ol,gözümüzün önünde, sakın kaybolma bir yere, senin gülümseyişinle hayatı sevenler var unutma :)
iyi ki doğmuşsun, anacıının ellerinden de öpüver yerimize :)
canımmmmmmmmmm,bidenem benim... senin yerin hep ayrı biliyosun. ilk geldiğimde, ilk tanıdığım insanlardandın. ve en hası çıktınn.. çok seviyorum seni biliyon zati :) sen bugün vacibimle geçirdiğin günün sarhoşluğundayken ben sana iyiki doğdun diyorummm veee hep böyle mutlu ve umutlu kalmanı umud ediyorum.... gülen yüzün hiç solmasın herşey gönlünce olsun bea...
Kimseler yapamaz senin resmini Kıyıdan açılanın tanyerinden esenin Aramasınlar seni renklerin atlıkarıncasında Dayanmış tahta parmaklığa bir bağ taraçasında iklimler
Bizden en uzak gezegenin kederi Aramasınlar seni uyaklarında ışıkla gölgenin Sen oyunun dışındasın oylumların da yüzeylerinde Bir yerlerde bir sevinç günün birinde fışkırır
Kimseler yapamaz senin resmini Kıyıdan açılanın tan yerinden esenin Sen kendi resmini kendin de yapamazsın Gümüş kanatlı bir balık sıçrıyor enginde
Aynaların içine girip ötelere gitme boşu boşuna geceleri Yitirilmiş erkekler gelir kadınlar koğuşuna geceleri Sen kendi resmini kendin de yapamazsın Bir açılıp bir kapanır kapılar yüreğinde
Her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla Uçak örneğin Uçurtma mesela Altına konabilir biri ötekilerden Kısa olduğu için sallanan bir masanın Veya şiir yazılabilir Süresi ötekilerden kısa bir ömrün üzerine
Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir Senin dışında Güzelliğine benzetme bulmak zor Sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden Bir gülden, bir ilk, bir sonbahardan sor Belki tabiattadır çaresi Senin bir güle bu kadar benzemenin Ve benim bilinci nasırlı bahçıvan çaresizliğim Anlarım bitkiden filan Ama anlayamam Toprağın güneşle konuşmasını Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
Sen bana ışık ver yeter Bende filiz çok Köklerim içimde gizlidir Gelen giden,açan solan, bere budak yok Bir şiir istersin İçinde benzetmeler olan Kusura bakma sevgilim Heybemde sana benzeyecek kadar Güzel bir şey yok
Uzun bir yoldan geldim Tedariksiz,katıksız bir yolcuyum Yaralı yarasız sevdalardan geçtim Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu Her şeyi anlattım Olan olmayan, acıtan sancıtan Bilsem ki sana varmak içindi Bütün mola sancıları Bütün stabilize arkadaşlıklar Daha hızlı koşardım Sever adım gelirdim Gözlerinin mercan maviliğine
Sana bakmak, suya bakmaktır Sana bakmak, bir mucizeyi anlatmaktır Sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır Aşk sorgusunda şahanem Yalnız kelepçeler sanıktır Ne yazsam olmuyor; çünkü bilenler hatırlar Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar, Bahçıvanlar değil,tüccarlardır. Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı Sen teninde cennet kayganlığı iken Sana şiir yazmak ahmaklıktır.
Bir tek söz kalır dişlerimin arasında Ben sana gülüm derim,gülün ömrü uzamaya başlar Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim Ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz Yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz
Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır Her şey olmaya hazır Sana bakmak,suya bakmaktır Gördüğün suretten utanmak Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi Anlatmaktır Sana bakmak,Allah'a inanmaktır.
Yerin seni çektiği kadar ağırsın, Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın, Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün, Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kâr sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. .......... ..........
'Ayrılık Sevdi Bizi, İçim Hüzün Denizi Çekil Git Desemde Gitme Sevdiğim En Güzel Derdim Sensin, Ölüm Seninle Gelsin Bende Git Desemde Gitme'
'Sana Git Dediğim Yalan Yokluğun Bende Kalan Son Sözüm Budur Sakın Sakın Gitme'
Çekil Git Artık Düşlerimden, Bıkıp Usanmadın mı Benden Artık? Gözlerimden, Yüreğimden, İçimden, ...Ve Varolan Her Şeyimden, Git Artık..
Dokunma, Kirletirsin Beyazları, Konuşma, Tüketirsin Satırları, Mehtabı Bırak, Doğan Ayrılık, Çekil Git, Şafak Gelen Aralık...
Kanıyorum Zaten, Uzak Dur Benden, Sebebin Olurum, Yakanın Olurum, Çekil Git Yolumdan, Ölümün Olurum, ...Ve Git Artık, Ne Olursun Git Benden Konuşma, Nefesini Al Benliğimden, Ben Soluğunu Kesmeden, Sus Demeden, Sus Ne Olur, Söylemeden, Git, Bir Daha Allah Aşkına, Hiç Dönmeden...
Yıkıl Git Artık Hayallerimden, Kumdan Evlerin, Yıkıldı Artık, Taşlarımdan, Oyuncaklarımdan, Beynimden, ...Ve Yaşayan, Her Şeyimden, Git Artık Uzanma, Karaya Çalarsın Günlerimi, Söylenme, Devrik Tümcelerim Olursun, Ne Öznesini, Ne Yüklemini Kurtarabilirsin Çekil Git, Bırak, Bütün Düşüncelerimi...
Yaralıyım Zaten, Şöyle Dur Gönlümden, Derdin Olurum, Korun Olurum, Çekil Git, Harın Değil, Külün Olurum, ...Ve Git Artık, Ne Olursun Git, Git Gözlerimden Kal Yerinde Öylece, Ses Etme, Mevsimler Solsun Senelerce, Mümkünse Çıkmasın, O İki Hece, Öldü de, Bitsin Bu İşkence...
Ya da Bir Sonbahardı, Sarardı de, Düşen Her Bir Yaprakta, Uzaklaştı de, De ki, Gövdeden Dal Kırıldı, Kopan Candı, Yıkıldı de, Deki Öldü, Öldü de... Yaşamaz de, Olsun de, Deki Bitti, Bitti de... Kardı Yağdı, Yağmurdu Aktı, Sonra Toprağa Karıştı, Kurudu de, Soldu de... Ne Bileyim İşte, Kısaca Öldü de...
...Ve Çekil Git Artık, Gölge Etme, Alın Yazısı Gibi Görme, Değilim Birşeyin, Olmadım Hiçbir Şeyin, Çekil Git Artık, Ne Olur Çekil Git, Kötü Söyletme... Yaşamaz de, Olsun de, Deki Bitti, Bitti de... Kardı Yağdı, Yağmurdu Aktı, Kurudu de... Sonra Toprağa Karıştı, Soldu de... Ne Bileyim İşte, Kısaca Öldü de... Ne Dersen de...
MURAT İNCE
kuzum buaralar favori parçam bu bitiyorum bu şiire naşidenin yorumuna bütün biten kaybedilen aşklara astım buraya offffffff yine duygulandım ağlayabilirmiyim be kuzumyaaaaaa:((
Gideyim Gidiyorum diye üzülme Çekmem gözlerimi gecenden...
Hatırlatırım sana kendimi Anlamsız bir rüyanın son hecesinde... Yarın sabah olmasa da Bir sabah kalkacaksın Her sabahtan erken hiç gerek yokken Dudaklarındaki tebessüm güldürecek insanları Hep sevecekler seni Benim seni hep sevdiğim gibi...
Anlamadın di mi? Gittim ama mutluluğu bıraktım kanına! ..
sık sık ve çok gülmek, zeki insanların saygısını kazanmak, ve de çocukların sevgisini, dürüst eleştirmenlerin takdirini kazanmak, sahte dostların ihanetine dayanmak, güzelliği takdir etmek, başkalarındaki en iyiyi bulmak, dünyayı bir parça daha iyi terk etmek, ister sağlıklı bir çocukla ya da bir parça bahçeyle, isterse bir sosyal koşulu iyileştirerek ,siz yaşadığınız için, tek bir canlının bile daha kolay nefes aldığını bilmek,
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın... 'Nereden çıktın bu vakitte' dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; 'Gözünün dilini' bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı... Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin. Kucaklamalı seni güvenli kolları, ...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı... En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz... Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli. Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, 'hak ettim' diyebilmelisin. Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi... Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş... Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş...
* * *
Böyle bir dostum var benim. Pek sık görmesem de hep yanımda olduğunu bildiğim, yalansız riyasız dertleşebildiğim. Kuşağımın en iyisiydi hilafsız... Beraber okuduk, birlikte koştuk son 20 yılın amansız parkurunu... Katılasıya ağladık, doyasıya güldük yol boyu... Ekmeğimizi ve acılarımızı bölüştük. Çocuklar doğurduk, büyükler gömdük. Sonunda yara bere içinde oraya buraya savrulduk. Buluştuk geçenlerde... Bitaptı; kayan bir yıldız kadar ışıltılı, bir o kadar yorgun: '- N'apıyorsun' diye sordum. '- Seyrediyorum' dedi; 'çaresizce, öfkeyle, şaşkınlıkla ama sadece seyrediyorum'. Seyrettiği; kuşağımızın en kötülerinin, pespayelik yarışında ipi ilk göğüsleyenlerin zirveye hak kazanmalarındaki akıl almaz gariplikti. İyiliğin ve ustalığın bu kadar eziyet gördüğü, kötülüğün ve yeteneksizliğin bunca ödüllendirildiği bir başka coğrafya var mıydı acaba? Okuldaki ideallerimizden, gençlik coşkumuzdan söz ettik bir süre; tozlu raftaki bir kitabı yıllar sonra merakla karıştırır gibi... Ülkemizin kaderini değiştirmeye azimliydik mezun olurken; lakin karanlığını boğmaya yemin ettiğimiz ülke, karanlığına boğmuştu bizi... Pazarda görsek tezgahından meyve almayacağımız adamların cenderesinde bir ömür geçirmiş, tünelden çıkış sandığımız ışığın, üstümüze gelen kamyonun farı olduğunu çok geç fark etmiştik. Velhasılı ne sevebilmiş, ne terk edebilmiştik. Krizde geçmişti bütün gençliğimiz; ve şimdi çocuklarımıza tek devredebildiğimiz, çok daha ağırlaşmış bir kriz... '- İşte' diye iç geçirdi kadim dostum, '...bunları seyrediyorum bir kenardan sessizce...'
* * *
İşte en çok da böyle zamanlarda bir dostu olmalı insanın... Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış, cesaretle ihanet arasında gidip gelen bir salıncağın sınavında birbiriyle kaynaşmış iki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri... 'Parkurun bütün zorluğuna rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmayız' diyebilmeli... Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa, ama ümitvar bir yazıyı, yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz: 'Bunu da aşacağız! İmza: Bir dost! ..'
'Önce kapağını açtı kanyağının, bir yudum aldı... Biraz boğazı burkuldu ilk yudumunda. Ayrılığına benzetti tadını... Kanyağı yan taraftaki taşın üzerine koydu, ağzını kapatmıştı.
Oturdu bir kenarı. Paltosunun eteği sıkışmıştı, düzeltti. Oturduğu yerde biraz öne eğildi, sanki nefes alamıyordu. Gözleri ağrıyor gibiydi ve birazda pusluydular bu gece. Midesi ağrıyordu sanki birde. Kalbi çarpıyordu ve ritmi bozuktu. Nefes alamıyordu. Elleri titriyordu hafiften ve ellerini karnına doladı. Eğildi öne, başını denize doğru kaldırdı. Denizde hiç bir şey göremeyeceğini bildiği halde uzun uzun baktı.
Kaç kere daha bu duyguyu yaşayacağını düşündü önce. Oysa yaşamamaya yemin etmişti, izin vermeyecekti.
Berbat bir hayatı vardı ve değişmek istiyordu... O, onu değiştiriyordu... Tamamlıyordu...
Bir an için sızısı tekrar depreşti sanki. Yüreğinden boğazına doğru bir hıçkırıktı sanki gelen, Soğuk bir yutkunuşla geri gitti geldiği yere...
Taşın üzerinden aldı kanyağı, kapağını açıp bir yudum daha içti. Biraz fazla bir yudumdu Ve ne kadar da hissettiklerine benzetmeye çalışsa yaşattığı o burukluğu, Aslında zerresi bile olamıyordu... Tekrar taşın üzerine koydu, Bu sefer kapatmadı kapağını.
Sonra ellerini yine karnına sardı, eğildi ve ayaklarına baktı. Öyle dengesiz bir ritim tutturdu ayaklarıyla, aynen yüreğinin çarpıntısı gibiydi.
Hayatıda hep öyle olmuştu zaten. Ritimsizdi ve onu tanıyana kadar hiç düzelmeyeceğine inanmıştı. Sonra onu benimsemişti. Hayatı güzelleşmişti. İlk defa sonsuza kadar sürecek bir şeylerin hayalini kurmuştu gerçekten. Herşeye rağmen sürebilecek olan.
İlk aklına gelen şey artık sabahları onun sesiyle uyanamayacağıydı. Gerçekten içini en çok acıtan bu oldu. Bir anlık bir sızı sardı bedenini, yüreğinden gelmişti yine.
Gözlerini düşündü, gözlerini denize doğru diktiğinde. O muzır bakışlarıda göremeyecekti artık. Gerçi cebinde bir fotoğrafı vardı ama bakmaya korkuyordu ona. Çünkü gerçeğini hiç göremeyecekti artık.
Korkarak elini cebine attı paltosunun. Fotoğrafı çıkardı. Bakmadı. Bu fotoğrafı çizmişdi daha önce onun için. Her çizgisini de ezberlemişti yüzünün aslında. Yine taşıyordu yanında, bakmak için...
Ama bakmadı. Kapalı bir şekilde, oturduğu taşın yanına koydu.
Hafif bir rüzgar esti ve daha sıkı sarıldı kendisine. Çünkü artık sarılabileceği tek kimsede yoktu hayatında. Ürperdi bir an.
Resim uçmasın diye üzerine bir taş koydu küçükçe. Resmi ters koymuştu ve görmediği halde yönünü, uzun uzun baktı yine de.
Başını derin bir nefes alarak önüne çekti ve ellerini başının üzerinde birleştirdi. Nerede hata yapmış olabileceğini düşündü... Acaba onun istediği ne vardı da eksik kalmıştı ona. Yetmemişti...
Daha bir kaç gün önce 'Aşkım' derken hissediyordu sevgisini oysa. Bu kadar güzel der miydi bir insan o kelimeyi? Bu kadar inandırıcı olabilir miydi?
O kadar güzel bir kelime, nasıl bu kadar yalan olabilirdi ki peki?
Önce bir daha o kelimeyi duyamayacağını düşündü; buruldu... Sonra o kelimenin yalan olduğunu düşündü; öldü...
Yoo... Haketmiyordu bunları o, olamazdı. Hep kendi olmuştu ona karşı. İçinden gelenlere engel olmamıştı hiç mesela... Ve sevmişti onu sadece ve değişmişti de. Bu kadar vermişken ne olmuştu ki?
Birden gerildi. Hırsla resmin üzerindeki taşı tuttu... Sıktı... Eli acıyana kadar sıktı... Ağlamak istiyordu, sinirliydi birde.
Resmi yırtmak geldi içinden. Haketmiyordu bunları.
Taşı bıraktı ve kanyağı aldı tekrar. Yudumladı, içi yandı gerçekten. Daha büyük bir yudumdu bu.
Resmi yırtmaya elbette ki kıyamadı...
Sonra parmaklarıyla oynadı taşla, bir ileri bir geri ittirdi resmin üzerinde. Yuvarladı resmin üzerinden. Biraz toz olmuştu resmin arkası, kıyamadı, temizledi. Aldı eline ve cesaretini toplarlayıp, resmin yönünü çevirdi. Dirseklerini dizlerine koydu, ellerini yanaklarında birleştirdi. Resim yan tarafında öyle yatıyordu, başını öylece çevirip uzun uzun ona baktı.
Boğazında bir yumruk vardı. Nefret ediyordu bu duygudan yaa... Ya yemin etmişti, yaşamayacaktı artık bu duyguyu. Bıkmıştı artık... Berbattı.
Gözleri doluyordu.
Kimse için şiir yazmamıştı daha önce, Ona yazdığı şiirlerden birisini taşıyordu hep cebinde... 'Bir damla suya muhtaçtı sevgimiz, lütfedeceğin...'
Çıkardı, baktı... Lütfetmemişti...
Hiç bir sevgilisinin resmini çizmeye değer bulmamıştı oysa birde. Hiç birisini bu kadar benimsememişti... Bu kadar sevmediğini düşündü hiçbirisini.
Bir düşü vardı hep: Kar yağıyordu ve yol ıssızdı. Uzun paltosu, beyaz atkısı ve çiçekli başlığıyla bir kız vardı. İnce ince yağan karın altında, ona sarılmıştı... Yürüyorlardı. Hayatının en mutlu anıydı o an. Seviyordu... Ömür boyu sürecekti...
İşte onu o hayale oturtabilmişti. O paltoda yakışıyordu ona, O beyaz atkı da yakışıyordu, O çiçekli başlıkta... O’ydu O...
Ama ömür boyu sürmeyecekti artık ne yazık...
Oysa tutunabileceği bir daldı o onun için. Sarılabileceğiydi...
Hayat üzerine gelirken tek tesellisiydi her kötü şeye. En sevdiğiydi. 'Sana değer' diyebildiğiydi...
Sadece o olsun istemişti hayatında, İstedikleri boşmuş, Boşunaymış...
Küpeler yapmıştı ona mesela, Hayatında en çok sevdiği gümüş anahtarlığının bir parçasından. Kaderini onun ellerine göndermişti mesela, o yazsın diye defterini...
Hala resme bakıyordu... Gözleri doluydu. Bir an bıraksa kendisini, biliyordu koyuverirdi artık... Ve hiç kimseye söylemezdi bunu ömür boyunca.
Sonra ölümü düşündü... Üzüntüsünden değil... Şimdi değil... Bir gün yaşlanacaktı onunla birlikte Ve onun yanında verecekti son nefesini... Onun gözlerine bakarak. Çok isterdi bunu ve yapacaktı, yanında onun olmasını istediğini biliyordu...
Onsuz öleceği geldi aklına. Düşündüğü buydu...
Ayrılmadan önce, ölümün onları ayıracağından konuşmuşlardı. Kötüydü, içi en az bu kadar acımıştı yine... Ayrılık hep koymuştu ona çünkü. Ondan ayrılmak...
Ama en azından doya doya yaşadıktan sonra olurdu ölüm ve huzurlu olurdu o zaman.
Ama ayrılığın adını da sevgilisi koymuştu... Ölüm değil...
Bir an hangisinin daha acımasız olduğunu düşündü...
Oysa şimdi kanıyordu. Yüreği acıyordu... Ondan ve onunla yaşamayı hayal ettiği bir ömürden mahrumdu.
O karlı yolda yürüyeceği sevgilisi yoktu artık...
Başka hiç kimseyide o hayale konduramayacağını biliyordu. Çünkü hiç kimse o kadar yakışmıyordu o hayale. Hiç kimse o karlı yolda yürürken, Onun gözlerine bakıp, o kadar güzel gülümseyemezdi. Ve hiç kimse o gülümseyişten sonra O kadar masum bir şekilde başını onun göğsüne bu kadar hafif yaslayamazdı. Ve hiç kimse ona bu kadar güzel 'Seni Seviyorum' diyemezdi.
En güzel 'Seni Seviyorum'u da ondan duyduğunu düşündü bir an. Geceydi, çok geçti... Telefonun ucunda o vardı. Hiç kimseyle bu kadar uzun konuşmamıştı da... Uykuluydu ikiside. Sonra sevgilisi bir an dalmıştı... Uyuyordu. Ard arda bir kaç kere 'Seni Seviyorum' demişti... Uykulu uykulu... O kadar kadife bir sesle söylemişti ki; İpek böcekleri ses çıkarsaydı eğer, Ancak bu kadar narin olabilirdi sesleri.
Cemal Süreyya’nın dizesi geldi aklına; 'Benim İpek Böceği Sesli Kadınım'...
Sonra resme bakmaya devam etti...
Mırıldandı: 'Keşke yalnız bunun için sevseydim seni...'
Oysa o, Onu alıştırmaya bile başlamıştı son zamanlarda... Hissetmişti... Nedenini sorgulamak istemedi...
'Niçin alıştırmak istemişti? ' 'Ne yapmıştı, yaşadıkları neydi? ' Bunları sordu ama düşünmedi. Bulacağı cevaplardan korktu... Yalan olmasından herşeyin...
Kalktı yerinden. Paltosunu düzeltecek kadar düşünemiyordu artık. Konyak yarımdı şişede, dokunmadı... Kendisine benzetti şişeyi... Kendiside yarımdı artık.
Döndü denize doğru ve baktı biraz... Derin derin nefes aldı... Elleri ceplerindeydi.
Dönüp kaldırıma bir adım attı. Bir adım daha... Bir adım daha...
Yola çıkmıştı... Hep yolları kendi hayatına benzetirdi. Şimdide öyleydi. Karanlıktı ve yolun sonu görünmüyordu. Soğuk bir ayaza vurmuştu hava.
Ne konyağı düşündü, ne de resmi... Belki denize karışmışlardır ikiside... Bilmiyordu...
Cebinden bir anahtarlık çıkardı. Son kez ışığını yakıp içindeki resme baktı. Cebine yeniden koydu. Onu her şeye rağmen saklayacaktı, sözü vardı...
Yürüdü... Yürüdü... Yürüdü...
Üzgündü... Gözleri puslu ve yorgundu... Suskundu...
Durdu bir an...
Sevgilisinin söylediği son şey geldi aklına Nazım’dan: 'Yirminci yüzyılda aşk acısı en fazla bir yıl sürer...'
Oysa o, ömür boyu onsuz kalacaktı... Önemsediği şey bir yıl sonra acısının dinecek ya da dinmeyecek olması değildi... Önemsediği şey artık onun hayatında olmamasıydı, onsuz olmasıydı... Acı dinerdi ama artık o yoktu hayatında... Yarımdı... Eksikti... Anlamsızdı...
Ve o bunun ne demek olduğunu Hiç ama hiç anlamayacaktı...
Artık hangi acıyı yaşarsa yaşasın onun umurunda bile olmayacaktı. Sevincini de paylaşamayacaktı mesela onunla bir sevgili edasıyla. Haykırmak istediği şeyleri kime haykıracaktı?
Ya! daha önce kimseye bu kadar içten 'Seni Seviyorum' dememişti, Kime diyecekti?
İnandığı bir şey vardı: İnsan gerçek aşkı hayatında sadece bir kere yaşar... Ya sonuna kadar gider, Ya da imkansız olur biter... Ama onu sadece ve sadece bir kere yaşayabilirdi... Ve o gittimi, her şeyi de alır götürürdü...
Gerçekten de öyle oldu: İyi olmak istiyordu... Onunla iyiydi...
O gitti, Bitti...
Kımıldayamıyordu yerinden sanki. Bir sınır çizgisindeydi sanki.
Geriye dönüp konyağı bitirmeyi ve resmi yeniden almayı düşündü. Belki yerindedirler hala diye...
Biliyordu, Geri dönmeyecekti artık o...
Onunla birlikte onu iyi yapan herşeyi Şu an bulunduğu çizginin geri tarafında bırakmayı düşündü... Derin bir nefes aldı... Cesaretini topladı... İleri bir adım attı...
Ondan önceki, Onsuz, O basit ve günlük hayatına...
Sadece iyi bir insan olmak istemişti... 'Yirminci yüzyılda aşk acısı en fazla bir yıl sürer...' Gülümsedi acıyla... Öyle işte...'
Günlerimize o ilkel sesleri karışır ya gemileri annelerinden çok seven çocukların bir adam gelir ya devinen bir sancıdır artık gelir eski günlerden ve uzar sanki uzar ırzına geçilmiş bir kahramanlık.
Sinsi gülüşlerimizdir şimdi pis bir suda yıkanan korkulardır katar katar inenler gökyüzünden. Ay sürekli yükselirse içimizde çirkin ama güçlü bir tanrıya taptığımızdandır ondan ki sıkıcıyız bu eski ayaklarla ondan ki ulu bir tiksintiye hazırlanmışız. Kemerlerimizdeki en güzel geyik ölüm.
Ama kim? Ben miyim burda bir esrime mi nedir bu kuşların uçuşunda gördüğüm? Aptalca beklerim o hiç sökmeyecek şafağı. Oysa yüreğimden akan o derin suda kırmızılar öylesine yırtılır ki siner kan, huysuz kemanlar dolar şahdamarıma, yansır kin savaşçıları, gürül gürül ordular utancın köpürttüğü yanaklarımdan. Köz komamış ateşinden bize o adam şimdi gülüşlerimiz yırtıcı, gülüşlerimiz korkunç ağır, kara bir zırh taşıdığımızdan.
05.08.2009 - 14:49
Sana ilişkin her düşüncem
Bir dize olabilseydi koca bir şiirden
Hiçbir aşk kitabı
Daha büyük olmazdı benim bu kitabımdan
Ama şimdilik pek ince bu kitap
Çünkü üzerinde pek çalışamıyorum
Seninle geçirebileceğim saatleri
Şiire harcamaya kıyamıyorum.
Resul HAMZATOV
]] Bu mesajı sil
HÜZÜNBAZ YÜZLER
30.7.2009 19:34
02.08.2009 - 02:45
yerim ben seni :))
07.07.2009 - 17:27
KİM OLDUĞUNU BİLMEDİĞİM BİRİNE
Karşılıksız aşkının zehrini taşıyordu bana
Kokusu sinmişti inatçı ruhuma, kitalarıma, ellerime...
Öyle çok öpüşürdük ki,
Ağzının tadıyla yerdim yemeklerimi...
Öylesine inanıyordu ki dünyadaki son aşkla beni sevdiğine,
Bir gün ansızın korkunç bir özlem duymaya başlamıştım
Kim olduğunu bilmediğim birine...
Şimdi ağzımda karşılıksız aşkın o aç tadı...
Karşımda o...
Yine hüzünlü, yine yenik...
Ama eşitiz artık,
Damarlarımızda karşılıkız aşkın o zehirli kanı...
Cezmi erSöz
04.07.2009 - 17:50
çok yakışıklı bea
hani ağbim diye demiyom =))
13.06.2009 - 08:57
BUGÜN DOĞUMGÜNÜNMÜŞ HEMŞOM...ÖMRÜN ACISIZ,AĞRISIZ GEÇSİN..
13.06.2009 - 01:38
uyuyorsundur sen şimdi,
sanırım hayatım boyunca görmeyeceğim
gülümseyerek uyanan birini daha
senden başka...
yüzü asık insanlar dolu etrafımızda
nereye baksak bi parça öfke
neye tutunsak boşa çıkan ellerimiz
sırtımızı dönmeye gelmiyo
dost bildiklerimize bile...
ve ben diyorum ki
bu dünyanın senin gibilerine ihtiyacı var
kötüden iyiyi bulup çıkaranlara
tek başına gülümsemeyi bencillik sayanlara
ekmeğini bölmezse kursağında kalanlara
diyorum ya işte
senin gibilere...
cenazesini düşündüğünde yüzü gülenlere...
sana ihtiyacımız var....
hep burda ol,gözümüzün önünde,
sakın kaybolma bir yere,
senin gülümseyişinle hayatı sevenler var
unutma :)
iyi ki doğmuşsun,
anacıının ellerinden de öpüver yerimize :)
13.06.2009 - 01:19
canımmmmmmmmmm,bidenem benim...
senin yerin hep ayrı biliyosun.
ilk geldiğimde, ilk tanıdığım insanlardandın.
ve en hası çıktınn..
çok seviyorum seni biliyon zati :)
sen bugün vacibimle geçirdiğin günün sarhoşluğundayken ben sana iyiki doğdun diyorummm veee hep böyle mutlu ve umutlu kalmanı umud ediyorum....
gülen yüzün hiç solmasın
herşey gönlünce olsun bea...
dostları olmalı insanınn................
03.06.2009 - 23:42
Kimseler yapamaz senin resmini
Kıyıdan açılanın tanyerinden esenin
Aramasınlar seni renklerin atlıkarıncasında
Dayanmış tahta parmaklığa bir bağ taraçasında iklimler
Bizden en uzak gezegenin kederi
Aramasınlar seni uyaklarında ışıkla gölgenin
Sen oyunun dışındasın oylumların da yüzeylerinde
Bir yerlerde bir sevinç günün birinde fışkırır
Kimseler yapamaz senin resmini
Kıyıdan açılanın tan yerinden esenin
Sen kendi resmini kendin de yapamazsın
Gümüş kanatlı bir balık sıçrıyor enginde
Aynaların içine girip ötelere gitme boşu boşuna geceleri
Yitirilmiş erkekler gelir kadınlar koğuşuna geceleri
Sen kendi resmini kendin de yapamazsın
Bir açılıp bir kapanır kapılar yüreğinde
Senin resmini ben yapacağım...
Nazım Hikmet
26.05.2009 - 09:57
BİR BEYAZ SAYFADA SANA BAKMAK
Her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla
Uçak örneğin
Uçurtma mesela
Altına konabilir biri ötekilerden
Kısa olduğu için sallanan bir masanın
Veya şiir yazılabilir
Süresi ötekilerden kısa bir ömrün üzerine
Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir
Senin dışında
Güzelliğine benzetme bulmak zor
Sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden
Bir gülden, bir ilk, bir sonbahardan sor
Belki tabiattadır çaresi
Senin bir güle bu kadar benzemenin
Ve benim bilinci nasırlı bahçıvan çaresizliğim
Anlarım bitkiden filan
Ama anlayamam
Toprağın güneşle konuşmasını
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
Sen bana ışık ver yeter
Bende filiz çok
Köklerim içimde gizlidir
Gelen giden,açan solan, bere budak yok
Bir şiir istersin
İçinde benzetmeler olan
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar
Güzel bir şey yok
Uzun bir yoldan geldim
Tedariksiz,katıksız bir yolcuyum
Yaralı yarasız sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Her şeyi anlattım
Olan olmayan, acıtan sancıtan
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola sancıları
Bütün stabilize arkadaşlıklar
Daha hızlı koşardım
Sever adım gelirdim
Gözlerinin mercan maviliğine
Sana bakmak, suya bakmaktır
Sana bakmak, bir mucizeyi anlatmaktır
Sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem
Yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam olmuyor; çünkü bilenler hatırlar
Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,
Bahçıvanlar değil,tüccarlardır.
Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
Sen teninde cennet kayganlığı iken
Sana şiir yazmak ahmaklıktır.
Bir tek söz kalır dişlerimin arasında
Ben sana gülüm derim,gülün ömrü uzamaya başlar
Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim
Ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz
Yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz
Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır
Her şey olmaya hazır
Sana bakmak,suya bakmaktır
Gördüğün suretten utanmak
Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi
Anlatmaktır
Sana bakmak,Allah'a inanmaktır.
Yılmaz Erdoğan
17.04.2009 - 19:45
Her Şey Sende Gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
..........
..........
Can Yücel
Üstadı sevdiğini duydum bir yerlerden..
Güneş tadıyla kal abicik..=)
13.04.2009 - 10:23
Çekil Git Desem de Gitme
'Ayrılık Sevdi Bizi, İçim Hüzün Denizi
Çekil Git Desemde Gitme Sevdiğim
En Güzel Derdim Sensin, Ölüm Seninle Gelsin
Bende Git Desemde Gitme'
'Sana Git Dediğim Yalan
Yokluğun Bende Kalan
Son Sözüm Budur Sakın Sakın Gitme'
Çekil Git Artık Düşlerimden,
Bıkıp Usanmadın mı Benden Artık?
Gözlerimden, Yüreğimden, İçimden,
...Ve Varolan Her Şeyimden, Git Artık..
Dokunma, Kirletirsin Beyazları,
Konuşma, Tüketirsin Satırları,
Mehtabı Bırak, Doğan Ayrılık,
Çekil Git, Şafak Gelen Aralık...
Kanıyorum Zaten, Uzak Dur Benden,
Sebebin Olurum, Yakanın Olurum,
Çekil Git Yolumdan, Ölümün Olurum,
...Ve Git Artık, Ne Olursun Git Benden
Konuşma, Nefesini Al Benliğimden,
Ben Soluğunu Kesmeden,
Sus Demeden, Sus Ne Olur, Söylemeden,
Git, Bir Daha Allah Aşkına, Hiç Dönmeden...
Yıkıl Git Artık Hayallerimden,
Kumdan Evlerin, Yıkıldı Artık,
Taşlarımdan, Oyuncaklarımdan, Beynimden,
...Ve Yaşayan, Her Şeyimden, Git Artık
Uzanma, Karaya Çalarsın Günlerimi,
Söylenme, Devrik Tümcelerim Olursun,
Ne Öznesini, Ne Yüklemini Kurtarabilirsin
Çekil Git, Bırak, Bütün Düşüncelerimi...
Yaralıyım Zaten, Şöyle Dur Gönlümden,
Derdin Olurum, Korun Olurum,
Çekil Git, Harın Değil, Külün Olurum,
...Ve Git Artık, Ne Olursun Git, Git Gözlerimden
Kal Yerinde Öylece, Ses Etme,
Mevsimler Solsun Senelerce,
Mümkünse Çıkmasın, O İki Hece,
Öldü de, Bitsin Bu İşkence...
Ya da Bir Sonbahardı, Sarardı de,
Düşen Her Bir Yaprakta, Uzaklaştı de,
De ki, Gövdeden Dal Kırıldı,
Kopan Candı, Yıkıldı de, Deki Öldü, Öldü de...
Yaşamaz de, Olsun de, Deki Bitti, Bitti de...
Kardı Yağdı, Yağmurdu Aktı,
Sonra Toprağa Karıştı, Kurudu de, Soldu de...
Ne Bileyim İşte, Kısaca Öldü de...
...Ve Çekil Git Artık, Gölge Etme,
Alın Yazısı Gibi Görme,
Değilim Birşeyin, Olmadım Hiçbir Şeyin,
Çekil Git Artık, Ne Olur Çekil Git, Kötü Söyletme...
Yaşamaz de, Olsun de, Deki Bitti, Bitti de...
Kardı Yağdı, Yağmurdu Aktı, Kurudu de...
Sonra Toprağa Karıştı, Soldu de...
Ne Bileyim İşte, Kısaca Öldü de...
Ne Dersen de...
MURAT İNCE
kuzum buaralar favori parçam bu bitiyorum bu şiire naşidenin yorumuna bütün biten kaybedilen aşklara astım buraya offffffff yine duygulandım ağlayabilirmiyim be kuzumyaaaaaa:((
12.04.2009 - 14:12
Gideyim
Gidiyorum diye üzülme
Çekmem gözlerimi gecenden...
Hatırlatırım sana kendimi
Anlamsız bir rüyanın son hecesinde...
Yarın sabah olmasa da
Bir sabah kalkacaksın
Her sabahtan erken hiç gerek yokken
Dudaklarındaki tebessüm güldürecek insanları
Hep sevecekler seni
Benim seni hep sevdiğim gibi...
Anlamadın di mi?
Gittim ama mutluluğu bıraktım kanına! ..
Ceyhun Yılmaz
03.04.2009 - 12:22
onu kaybeden çok şey kaybeder =))
onu sewenin içi kıpır kıpır olur=))
o benim bestoff tatlımmdır=))
tanıtım yazısı da güzel =))
30.03.2009 - 19:03
=))
Beyaz giyme söz olur
Siyah giyme toz olur
Gel beraber kaçalım
Muradımız tez olur
Salına da salına da gel
Haydi yavrum dön dolaş yine bana gel
Beyaz giyme tanırlar
Seni yolcu sanırlar
Zaten bende talih yok
Seni benden alırlar
Salına da salına da gel
Haydi yavrum dön dolaş yine bana gel
Alçak ceviz dalları
Sıva beyaz kolları
Yar nereden geleyim
Hep sarmışlar yolları
Salına da salına da gel
Haydi yavrum dön dolaş yine bana gel
14.02.2009 - 00:54
DUYDUM Kİ BİZİ BIRAKMAYA
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme...
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mahvediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme! !
Mevlana Celaleddin-i Rumi
05.02.2009 - 15:17
sık sık ve çok gülmek,
zeki insanların saygısını kazanmak,
ve de çocukların sevgisini,
dürüst eleştirmenlerin takdirini kazanmak,
sahte dostların ihanetine dayanmak,
güzelliği takdir etmek,
başkalarındaki en iyiyi bulmak,
dünyayı bir parça daha iyi terk etmek,
ister sağlıklı bir çocukla ya da bir parça bahçeyle,
isterse bir sosyal koşulu iyileştirerek
,siz yaşadığınız için,
tek bir canlının bile daha kolay nefes aldığını bilmek,
işte budur başarmak (Ralp Waldo Emerson....
berdush
03.02.2009 - 04:25
bu aşkın efkârı şarkılarda
yüzün bende solacak
bizi zaman yenecek
ve anılar kalacak
geçtim borandan, kardan yitirdim bahçeleri
ellerini tutmazsam yakarım geceleri!
SEVERSİN SEN ŞİİRLERİ BİLİRİM...YÜREĞİ GÜZEL İNSAN...
18.01.2009 - 11:17
¶¶ø´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´¶¶¶¶
´¶¶¶¶¶¶1´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´¶¶¶¶¶
´¶¶¶¶¶¶¶¶7´´´´´´´´´´´´´´´´´´$¶¶¶¶¶$
´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¢´´´´´´´´´´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶$
´´ø¶¶¶¶¶$¶¶¶¶´´´´´´´´´´´´´¢¶¶¶¶¶¶¶$
´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´´´´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶ø
´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¢´´´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶o
´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶´
´´´´´´´¢¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶´
´´´´´´´´´¶¶¶¶¶$¶¶¶¶¶7´´´o¶¶¶¶¶¶¶¶7´
´´´´´´´´´´´7¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´o¶¶¶¶¶¶¶¶´´
´´´´´´´´´´´´´´o¶¶¶¶¶¶¶¶´´¶¶¶¶¶¶¶´´´
´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´$¶¶¶o¶¶¶¶¶¶´´´´
´´´´´´´´´´´´´´o¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´´´´
´´´´´´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´´´´
´´´´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶7´´´´
´´´´´´´´¶¶¶ø´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´´
´´´´´´´¶¶¶¶´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´
´´´´´´¶¶¶¶¶¶´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´
´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´
´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´
´´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´
´´´´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´
´´´´´´´´´´´7¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´
´´´´´´´´´´´´´´´o¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´´
´´´´´´´´´´´´´´´¶¶¶¶¶¶1¶¶¶¶¶¶¶1´´´´´
15.01.2009 - 17:00
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...
'Nereden çıktın bu vakitte' dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
'Gözünün dilini' bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı...
Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.
Kucaklamalı seni güvenli kolları,
...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...
En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz...
Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.
Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.
Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, 'hak ettim' diyebilmelisin.
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi...
Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş...
Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin.
Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş...
* * *
Böyle bir dostum var benim.
Pek sık görmesem de hep yanımda olduğunu bildiğim, yalansız riyasız dertleşebildiğim.
Kuşağımın en iyisiydi hilafsız...
Beraber okuduk, birlikte koştuk son 20 yılın amansız parkurunu...
Katılasıya ağladık, doyasıya güldük yol boyu... Ekmeğimizi ve acılarımızı bölüştük. Çocuklar doğurduk, büyükler gömdük.
Sonunda yara bere içinde oraya buraya savrulduk.
Buluştuk geçenlerde...
Bitaptı; kayan bir yıldız kadar ışıltılı, bir o kadar yorgun:
'- N'apıyorsun' diye sordum.
'- Seyrediyorum' dedi; 'çaresizce, öfkeyle, şaşkınlıkla ama sadece seyrediyorum'.
Seyrettiği; kuşağımızın en kötülerinin, pespayelik yarışında ipi ilk göğüsleyenlerin zirveye hak kazanmalarındaki akıl almaz gariplikti.
İyiliğin ve ustalığın bu kadar eziyet gördüğü, kötülüğün ve yeteneksizliğin bunca ödüllendirildiği bir başka coğrafya var mıydı acaba?
Okuldaki ideallerimizden, gençlik coşkumuzdan söz ettik bir süre; tozlu raftaki bir kitabı yıllar sonra merakla karıştırır gibi...
Ülkemizin kaderini değiştirmeye azimliydik mezun olurken; lakin karanlığını boğmaya yemin ettiğimiz ülke, karanlığına boğmuştu bizi...
Pazarda görsek tezgahından meyve almayacağımız adamların cenderesinde bir ömür geçirmiş, tünelden çıkış sandığımız ışığın, üstümüze gelen kamyonun farı olduğunu çok geç fark etmiştik.
Velhasılı ne sevebilmiş, ne terk edebilmiştik.
Krizde geçmişti bütün gençliğimiz; ve şimdi çocuklarımıza tek devredebildiğimiz, çok daha ağırlaşmış bir kriz...
'- İşte' diye iç geçirdi kadim dostum, '...bunları seyrediyorum bir kenardan sessizce...'
* * *
İşte en çok da böyle zamanlarda bir dostu olmalı insanın...
Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış, cesaretle ihanet arasında gidip gelen bir salıncağın sınavında birbiriyle kaynaşmış iki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri...
'Parkurun bütün zorluğuna rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmayız' diyebilmeli...
Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa, ama ümitvar bir yazıyı, yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:
'Bunu da aşacağız!
İmza: Bir dost! ..'
Can Dündar.....
09.01.2009 - 09:00
_______________.O. __________
________________.OO.__________
________________.OOO.____________.O. *.*.
________________.OOOO.______-.OOO. *.*..
________________.OOOOO._-.OOOO. *.*..
_______________.OOOOOOOOOOO. *. *. *
__________-.OOOOOOOOOOOOO. *.*..
_____.OOOOOOOO0000000OOOO. *. *. *.
__________-.OOOOOOOOOOOOO. *. *. *..
_______________.OOOOOOOOOOO. *. *. *..
________________.OOOOO._-.OOOO. *. *. *
________________.OOOO.______-.OOO. *.*..
________________.OOO.____________.O. *. *..
________________.OO.__________
________________.O______________________
27.12.2008 - 02:10
'Önce kapağını açtı kanyağının, bir yudum aldı...
Biraz boğazı burkuldu ilk yudumunda.
Ayrılığına benzetti tadını...
Kanyağı yan taraftaki taşın üzerine koydu, ağzını kapatmıştı.
Oturdu bir kenarı.
Paltosunun eteği sıkışmıştı, düzeltti.
Oturduğu yerde biraz öne eğildi, sanki nefes alamıyordu.
Gözleri ağrıyor gibiydi ve birazda pusluydular bu gece.
Midesi ağrıyordu sanki birde.
Kalbi çarpıyordu ve ritmi bozuktu.
Nefes alamıyordu.
Elleri titriyordu hafiften ve ellerini karnına doladı.
Eğildi öne, başını denize doğru kaldırdı.
Denizde hiç bir şey göremeyeceğini bildiği halde uzun uzun baktı.
Kaç kere daha bu duyguyu yaşayacağını düşündü önce.
Oysa yaşamamaya yemin etmişti, izin vermeyecekti.
Berbat bir hayatı vardı ve değişmek istiyordu...
O, onu değiştiriyordu...
Tamamlıyordu...
Bir an için sızısı tekrar depreşti sanki.
Yüreğinden boğazına doğru bir hıçkırıktı sanki gelen,
Soğuk bir yutkunuşla geri gitti geldiği yere...
Taşın üzerinden aldı kanyağı, kapağını açıp bir yudum daha içti.
Biraz fazla bir yudumdu
Ve ne kadar da hissettiklerine benzetmeye çalışsa yaşattığı o burukluğu,
Aslında zerresi bile olamıyordu...
Tekrar taşın üzerine koydu,
Bu sefer kapatmadı kapağını.
Sonra ellerini yine karnına sardı, eğildi ve ayaklarına baktı.
Öyle dengesiz bir ritim tutturdu ayaklarıyla, aynen yüreğinin çarpıntısı gibiydi.
Hayatıda hep öyle olmuştu zaten.
Ritimsizdi ve onu tanıyana kadar hiç düzelmeyeceğine inanmıştı.
Sonra onu benimsemişti.
Hayatı güzelleşmişti.
İlk defa sonsuza kadar sürecek bir şeylerin hayalini kurmuştu gerçekten.
Herşeye rağmen sürebilecek olan.
İlk aklına gelen şey artık sabahları onun sesiyle uyanamayacağıydı.
Gerçekten içini en çok acıtan bu oldu.
Bir anlık bir sızı sardı bedenini, yüreğinden gelmişti yine.
Gözlerini düşündü, gözlerini denize doğru diktiğinde.
O muzır bakışlarıda göremeyecekti artık.
Gerçi cebinde bir fotoğrafı vardı ama bakmaya korkuyordu ona.
Çünkü gerçeğini hiç göremeyecekti artık.
Korkarak elini cebine attı paltosunun.
Fotoğrafı çıkardı.
Bakmadı.
Bu fotoğrafı çizmişdi daha önce onun için.
Her çizgisini de ezberlemişti yüzünün aslında.
Yine taşıyordu yanında, bakmak için...
Ama bakmadı.
Kapalı bir şekilde, oturduğu taşın yanına koydu.
Hafif bir rüzgar esti ve daha sıkı sarıldı kendisine.
Çünkü artık sarılabileceği tek kimsede yoktu hayatında.
Ürperdi bir an.
Resim uçmasın diye üzerine bir taş koydu küçükçe.
Resmi ters koymuştu ve görmediği halde yönünü, uzun uzun baktı yine de.
Başını derin bir nefes alarak önüne çekti ve ellerini başının üzerinde birleştirdi.
Nerede hata yapmış olabileceğini düşündü...
Acaba onun istediği ne vardı da eksik kalmıştı ona.
Yetmemişti...
Daha bir kaç gün önce 'Aşkım' derken hissediyordu sevgisini oysa.
Bu kadar güzel der miydi bir insan o kelimeyi?
Bu kadar inandırıcı olabilir miydi?
O kadar güzel bir kelime, nasıl bu kadar yalan olabilirdi ki peki?
Önce bir daha o kelimeyi duyamayacağını düşündü; buruldu...
Sonra o kelimenin yalan olduğunu düşündü; öldü...
Yoo...
Haketmiyordu bunları o, olamazdı.
Hep kendi olmuştu ona karşı.
İçinden gelenlere engel olmamıştı hiç mesela...
Ve sevmişti onu sadece ve değişmişti de.
Bu kadar vermişken ne olmuştu ki?
Birden gerildi.
Hırsla resmin üzerindeki taşı tuttu...
Sıktı...
Eli acıyana kadar sıktı...
Ağlamak istiyordu, sinirliydi birde.
Resmi yırtmak geldi içinden.
Haketmiyordu bunları.
Taşı bıraktı ve kanyağı aldı tekrar.
Yudumladı, içi yandı gerçekten.
Daha büyük bir yudumdu bu.
Resmi yırtmaya elbette ki kıyamadı...
Sonra parmaklarıyla oynadı taşla, bir ileri bir geri ittirdi resmin üzerinde.
Yuvarladı resmin üzerinden.
Biraz toz olmuştu resmin arkası, kıyamadı, temizledi.
Aldı eline ve cesaretini toplarlayıp, resmin yönünü çevirdi.
Dirseklerini dizlerine koydu, ellerini yanaklarında birleştirdi.
Resim yan tarafında öyle yatıyordu, başını öylece çevirip uzun uzun ona baktı.
Boğazında bir yumruk vardı.
Nefret ediyordu bu duygudan yaa...
Ya yemin etmişti, yaşamayacaktı artık bu duyguyu.
Bıkmıştı artık...
Berbattı.
Gözleri doluyordu.
Kimse için şiir yazmamıştı daha önce,
Ona yazdığı şiirlerden birisini taşıyordu hep cebinde...
'Bir damla suya muhtaçtı sevgimiz, lütfedeceğin...'
Çıkardı, baktı...
Lütfetmemişti...
Hiç bir sevgilisinin resmini çizmeye değer bulmamıştı oysa birde.
Hiç birisini bu kadar benimsememişti...
Bu kadar sevmediğini düşündü hiçbirisini.
Bir düşü vardı hep:
Kar yağıyordu ve yol ıssızdı.
Uzun paltosu, beyaz atkısı ve çiçekli başlığıyla bir kız vardı.
İnce ince yağan karın altında, ona sarılmıştı...
Yürüyorlardı.
Hayatının en mutlu anıydı o an.
Seviyordu...
Ömür boyu sürecekti...
İşte onu o hayale oturtabilmişti.
O paltoda yakışıyordu ona,
O beyaz atkı da yakışıyordu,
O çiçekli başlıkta...
O’ydu O...
Ama ömür boyu sürmeyecekti artık ne yazık...
Oysa tutunabileceği bir daldı o onun için.
Sarılabileceğiydi...
Hayat üzerine gelirken tek tesellisiydi her kötü şeye.
En sevdiğiydi.
'Sana değer' diyebildiğiydi...
Sadece o olsun istemişti hayatında,
İstedikleri boşmuş,
Boşunaymış...
Küpeler yapmıştı ona mesela,
Hayatında en çok sevdiği gümüş anahtarlığının bir parçasından.
Kaderini onun ellerine göndermişti mesela, o yazsın diye defterini...
Hala resme bakıyordu...
Gözleri doluydu.
Bir an bıraksa kendisini, biliyordu koyuverirdi artık...
Ve hiç kimseye söylemezdi bunu ömür boyunca.
Sonra ölümü düşündü...
Üzüntüsünden değil...
Şimdi değil...
Bir gün yaşlanacaktı onunla birlikte
Ve onun yanında verecekti son nefesini...
Onun gözlerine bakarak.
Çok isterdi bunu ve yapacaktı, yanında onun olmasını istediğini biliyordu...
Onsuz öleceği geldi aklına.
Düşündüğü buydu...
Ayrılmadan önce, ölümün onları ayıracağından konuşmuşlardı.
Kötüydü, içi en az bu kadar acımıştı yine...
Ayrılık hep koymuştu ona çünkü.
Ondan ayrılmak...
Ama en azından doya doya yaşadıktan sonra olurdu ölüm ve huzurlu olurdu o zaman.
Ama ayrılığın adını da sevgilisi koymuştu...
Ölüm değil...
Bir an hangisinin daha acımasız olduğunu düşündü...
Oysa şimdi kanıyordu.
Yüreği acıyordu...
Ondan ve onunla yaşamayı hayal ettiği bir ömürden mahrumdu.
O karlı yolda yürüyeceği sevgilisi yoktu artık...
Başka hiç kimseyide o hayale konduramayacağını biliyordu.
Çünkü hiç kimse o kadar yakışmıyordu o hayale.
Hiç kimse o karlı yolda yürürken,
Onun gözlerine bakıp, o kadar güzel gülümseyemezdi.
Ve hiç kimse o gülümseyişten sonra
O kadar masum bir şekilde başını onun göğsüne bu kadar hafif yaslayamazdı.
Ve hiç kimse ona bu kadar güzel 'Seni Seviyorum' diyemezdi.
En güzel 'Seni Seviyorum'u da ondan duyduğunu düşündü bir an.
Geceydi, çok geçti...
Telefonun ucunda o vardı.
Hiç kimseyle bu kadar uzun konuşmamıştı da...
Uykuluydu ikiside.
Sonra sevgilisi bir an dalmıştı...
Uyuyordu.
Ard arda bir kaç kere 'Seni Seviyorum' demişti...
Uykulu uykulu...
O kadar kadife bir sesle söylemişti ki;
İpek böcekleri ses çıkarsaydı eğer,
Ancak bu kadar narin olabilirdi sesleri.
Cemal Süreyya’nın dizesi geldi aklına;
'Benim İpek Böceği Sesli Kadınım'...
Sonra resme bakmaya devam etti...
Mırıldandı:
'Keşke yalnız bunun için sevseydim seni...'
Kötüydü,
Eve kadar yürümek çok zor olacaktı.
Gitsede uyuyamayacaktı biliyordu.
Uzanacaktı kanepeye,
Gözlerini kapayacaktı.
Düşünecekti onu...
Kabullenmeye çalışacaktı,
Başaramayacaktı...
Oysa o,
Onu alıştırmaya bile başlamıştı son zamanlarda...
Hissetmişti...
Nedenini sorgulamak istemedi...
'Niçin alıştırmak istemişti? '
'Ne yapmıştı, yaşadıkları neydi? '
Bunları sordu ama düşünmedi.
Bulacağı cevaplardan korktu...
Yalan olmasından herşeyin...
Kalktı yerinden.
Paltosunu düzeltecek kadar düşünemiyordu artık.
Konyak yarımdı şişede, dokunmadı...
Kendisine benzetti şişeyi...
Kendiside yarımdı artık.
Döndü denize doğru ve baktı biraz...
Derin derin nefes aldı...
Elleri ceplerindeydi.
Dönüp kaldırıma bir adım attı.
Bir adım daha...
Bir adım daha...
Yola çıkmıştı...
Hep yolları kendi hayatına benzetirdi.
Şimdide öyleydi.
Karanlıktı ve yolun sonu görünmüyordu.
Soğuk bir ayaza vurmuştu hava.
Ne konyağı düşündü, ne de resmi...
Belki denize karışmışlardır ikiside...
Bilmiyordu...
Cebinden bir anahtarlık çıkardı.
Son kez ışığını yakıp içindeki resme baktı.
Cebine yeniden koydu.
Onu her şeye rağmen saklayacaktı, sözü vardı...
Yürüdü...
Yürüdü...
Yürüdü...
Üzgündü...
Gözleri puslu ve yorgundu...
Suskundu...
Durdu bir an...
Sevgilisinin söylediği son şey geldi aklına Nazım’dan:
'Yirminci yüzyılda aşk acısı en fazla bir yıl sürer...'
Oysa o, ömür boyu onsuz kalacaktı...
Önemsediği şey bir yıl sonra acısının dinecek ya da dinmeyecek olması değildi...
Önemsediği şey artık onun hayatında olmamasıydı, onsuz olmasıydı...
Acı dinerdi ama artık o yoktu hayatında...
Yarımdı...
Eksikti...
Anlamsızdı...
Ve o bunun ne demek olduğunu
Hiç ama hiç anlamayacaktı...
Artık hangi acıyı yaşarsa yaşasın onun umurunda bile olmayacaktı.
Sevincini de paylaşamayacaktı mesela onunla bir sevgili edasıyla.
Haykırmak istediği şeyleri kime haykıracaktı?
Ya! daha önce kimseye bu kadar içten 'Seni Seviyorum' dememişti,
Kime diyecekti?
İnandığı bir şey vardı:
İnsan gerçek aşkı hayatında sadece bir kere yaşar...
Ya sonuna kadar gider,
Ya da imkansız olur biter...
Ama onu sadece ve sadece bir kere yaşayabilirdi...
Ve o gittimi, her şeyi de alır götürürdü...
Gerçekten de öyle oldu:
İyi olmak istiyordu...
Onunla iyiydi...
O gitti,
Bitti...
Kımıldayamıyordu yerinden sanki.
Bir sınır çizgisindeydi sanki.
Geriye dönüp konyağı bitirmeyi ve resmi yeniden almayı düşündü.
Belki yerindedirler hala diye...
Biliyordu,
Geri dönmeyecekti artık o...
Onunla birlikte onu iyi yapan herşeyi
Şu an bulunduğu çizginin geri tarafında bırakmayı düşündü...
Derin bir nefes aldı...
Cesaretini topladı...
İleri bir adım attı...
Ondan önceki,
Onsuz,
O basit ve günlük hayatına...
Sadece iyi bir insan olmak istemişti...
'Yirminci yüzyılda aşk acısı en fazla bir yıl sürer...'
Gülümsedi acıyla...
Öyle işte...'
23.12.2008 - 19:31
en best abişimdir kendileri...
turkcellsuperlig tezahüratıyla beni benden almıştır :))
yok böyle bir enerji..hastasıyız ailecek :)
06.12.2008 - 18:42
Gececil Kuşların Ürkmediği Aydınlık
Günlerimize
o ilkel sesleri karışır ya
gemileri annelerinden çok seven çocukların
bir adam gelir ya
devinen bir sancıdır artık
gelir eski günlerden
ve uzar sanki uzar
ırzına geçilmiş bir kahramanlık.
Sinsi gülüşlerimizdir şimdi pis bir suda yıkanan
korkulardır katar katar inenler gökyüzünden.
Ay sürekli yükselirse içimizde
çirkin ama güçlü bir tanrıya taptığımızdandır
ondan ki sıkıcıyız bu eski ayaklarla
ondan ki ulu bir tiksintiye hazırlanmışız.
Kemerlerimizdeki en güzel geyik ölüm.
Ama kim? Ben miyim burda bir esrime mi
nedir bu kuşların uçuşunda gördüğüm?
Aptalca beklerim o hiç sökmeyecek şafağı.
Oysa yüreğimden akan o derin suda
kırmızılar öylesine yırtılır ki
siner kan,
huysuz kemanlar dolar şahdamarıma,
yansır kin savaşçıları, gürül gürül ordular
utancın köpürttüğü yanaklarımdan.
Köz komamış ateşinden bize o adam
şimdi gülüşlerimiz yırtıcı, gülüşlerimiz korkunç
ağır, kara bir zırh taşıdığımızdan.
İsmet Özel
02.12.2008 - 20:06
ne yazsam ki..
şiirden anlamam hiç.
ama dua ederim.evet evet dua..
kime? ediyoruz işte abi bee ;)
(kısa ve öz oldu.ama oldu)
saygılar abi...
Toplam 134 mesaj bulundu