Mustafa Benkli Adlı Üyenin Nedir Yazıları - A ...

  • gaybana

    27.09.2009 - 23:37

    Sanki, Karadenizli'nin indinde, adetâ, insanın başının püskülü belâsıdır *kaybana* ya da *gaybana* yöre farkı telâffuzuyla... Hayatında bulunmasından rahatsız olup da atamadığı, hem onsuz da yatamadığı, bir varlık; mal da, eşya da olabildiği gibi, hatta bir yaramaz hadise de olabilir... Ne onunla yatabilir, ne de onu atabilir..

    *Kaybana* girmiştir 'bi kere' Karadenizli'nin hayatına: ' Kaybana başımın belasıdır der... Der de, gizli de bir muhabbet vardır sanki O'na karşı içinde... Herhalde Karadenizli'nin 'merhametinin imtihanı' olmalıdır bu *gaybana*.... Ben böyle anladım bu *kaybana*yı... Bâki selâm...

  • anneler günü

    14.05.2006 - 12:50

    Anneler günü bana Annem'i hatırlatır...

    Annem ise bana en son bıraktığı hartırasıyla şunları hatırlatır, Hacca yürüdük O duasıyla hepimizi kur'adan çıkardı ve kendi, cesedinden ruhuyla burada ayrılıp, O mübarek Topraklarda bizimle oldu:

    Çok defa gafil olduğumuz hayatın hakikatinden, bir mesele içimize bütün çıplaklığıyla indiğinde hakikat mânâsıyla haberdar olabiliyoruz... Bu cümleden olarak, aslında öyle temenni ettiğimiz için, sanki ölmeyeceklermiş gibi, sevdiklerimizin ölümünü hiç mi hiç düşünmek istemez, düşününce fıttırır derecedeki infialimizle derhal o düşünceyi kafamızın arka planına atar, adeta onları ölümsüzleştiririz... Burda da bir hakikat var, ki, hayatın hakikati, ölüm hak, ölüm bir terhis tezkeresi, ebedi hayata bir yolculuk, o hayata bir yeniden doğuş... Bu noktada ebediliği hakikat makamında idrâk etmiş oluruz, yine de herbirimiz idrak kabiliyetimize göre hayret ve idrak gayreti içinde hakikatin müşahadesiyle başbaşa kalırız...

    Bu gün Anneler Günü vesilesiyle bu hakikat perdesini yeniden aralamış oluyoruz...

    Milletlerin kendilerine has ehemmiyet atfettiklerinden herşeyden üstün tutup dolyısıyla başkalarına benzemeyi, kendilerininkine nakise sayan ve kendisininkini yücelttiği seviyede öbürünü reddeden tutkuları, tabuları vardır... Bunlar umumiyetle ortak kabullerdir... Ama hususî hallerde insanda, geneldeki kabule samimi saygısıyla birlikte, karşılaştığında içinde hissettiği öze haslığıyla da yaşamak ihtiyacı duyduğu şahsa göre değişen hissi haller tecelli eder...

    Bu özel günler meselesi bizde inancımızın bize has mukaddesatımız cihetiyle, bizim inanç ulviyetimize, taklit vehmiyle nakise kabilinden yakıştıramadığımızdan reddettiğimiz meselâ kadınlar günü gibi, anneler gününde de; paylaştığımız ortak şuurla ben de reddederken, gözümün önünde insanlar biribirlerine imânlarını inkâr etmeden, hiç bir şeyi de taklit kastinde olmadan, sırf sevgisi, saygısı cihetiyle, o sevgi ve saygı her nasılsa ihdas edilen bu güne ait muhtelif tezahürlerin karşımıza çıkarmasıyla kendiliğinden, zorlamasız duyulan sevimli bir hal almakta...

    Anam islâmî inançta bir kadın olarak bu günü herhalde inancının kutsiliğine halel getirir endişesiyle kutsamamışsa da, şu andaki müşahadem, yeni nesil, torunları v.s. zamana uyup, hediyelerle v.s. bu günü tesit ettiklerinde bizim tasvipkâr davranmayışımızdan onun da bizimle paylaşır olması, bizdeki hissiyata saygı inceliğinden olsa gerek, çünkü O, hediyeleşenlerin ne kalbini kırar, ne ikaz eder ve gözlerinin sevgi dolu, tasvip dolu o nurlu, tatlı ışığıyla, aynı zerafetle hiç bir tarafa dokundurmamak kaydiyle müşahedesindeki güzelliği seyirde tasvip mânâsında tezahür eden içinin o güzelikteki tablosu nur yüzüne aksederdi...

    Şimdi kendi nefsimde de müşahede ettiğim gibi, her nekadar babalar gününü samimiyetle reddettiğim, kabullenemediğim halde, özellikle torunlarımın o güne mahsus davranışlarındaki tezahürler nasıl bende antipati hasıl etmiyorsa, anneme dair de bu noktadan baktığımda, canımızı dahi esirgemeyeceğimiz anamıza, çevrede oluşanları hoş gördüğünü müşahade ettiğimiz bu gibi vesilelerle, batıl da olsa, kastimiz batıl olmadığına göre, biz de hediyelerimizi esirgemeseydik o hediyeleşme saadetini bu güne mahsus olarak da yaşamış ve yaşatmış olurduk diye doğan hissiyatımı dile getirdiğim aşağıdaki yazı benim için her analar gününde hiç bir şey farketmeyecek şekilde devam eden bu güne münhasır klişeleşmiş düşüncemin hissiyatımın ifadesi olacaktır....

    Bu günü Gönül Dostlarımla paylaşıyor, hayattaki analara, çocuklarımıza gönüllerindeki özlemle bayram sevinçleri coşkunluğuyla daha nice yılları idrak tecellisi diliyor, Ebedi aleme irtihal eden analarımıza Rabbimden mağiret, rahmet niyaz ediyorum, kabirleri nur olsun Rabbim kabirde bıktırmasın diyorum... Cümle anaların her günleri gibi bu günleri de mübarek olsun... Bütün sevgi ve saygılar onlara...
    =============================================================
    HÂTIRÂT:

    A N N E M

    Sırrın, sihrin, tılsımın, san`atın keşfettiği en güzel isim ‘ana’; ‘anne’!

    Ah! Anam, annem benim!

    Yine bir merhem hasreti sızısı gibi düştün içime; dinmez bir hasret acısıyla sana kavuşmaya ihtiyacım var. Ancak anaya, babaya duyulacak cinsten bu ihtiyaç kelimesinin engin mânâ tahassürü ile Sana muhtacım; aynen o gani Babam`a olduğu kadar!

    Yaşımın bu seninkine erişmiş döneminde, o sana muhtaç zamanımdaki hasretlik çırpınışlarıyla çırpınan o küçücük çocukluk yüreğimdeki ifadeyle ey Anam! Senin ‘ayak-kıltı’`nda ayaklarını koynuma alıp, yüzüme yastık ederek, göz yaşlarımı saklayıp, ağlamaya; ağlayıp, durulmaya muhtacım.

    Zağgi nere... Mersin nere? Senin o güz döneminde kadere tevekkülünün sabır güzelliğiyle imtihan edildiğin sudan bir sebeple ayağının kırılışındaki iyileştirilmeye merhem azmin ve bizim aczimiz... Bize ders olan, biz seni teskine çabalarken senin bizi teskin eden ruh canlılığın... Daha da iyileşmen için kaderimizin yoğrulduğu Zağgi`yle ruh rabıtasıyla kaderi dimdik gözlerkenki paylaştığımız vuslat ümidi, hasret acısıyla; esas, belki, kendinden bile bir sır gibi sakladığın için kendinin bile bilemediğin, açığa vurmadığın, unuttuğun, unutturduğun isteklerinle sırlı, belki dertli, belki iyilik meleği ruhunla af yüceliğinde volkanlaşan yüreğine konduramadığın, ama, bizim ise nice dertler açtığımızdan emin olduğum kalbinin dinmesi için duyduğum hizmet arzusuyla, her zaman olduğu gibi, yine kendim için, yine kendi kalbimi dindirmek için yanımda Seni bulmaya muhtâcım.

    Dûalarınla ‘kur`a’`mızın çıktığı Hac niyetimizdeki Rabbimin tecellisi ikramiyeni de bize hediye edip, mekânda da aramızdan ayrılıp, bizi cisimlerimizle baş başa bırakarak, Mersin`lerde nasip olan ‘Kabr-i Şerifin’`e çekilip, bu sefer tâ… Kâbe`lerde bizi bulup, o mübarek Mekke-i Mükerreme`deki Mescîd-i Kebîr`in tâvaf güzergâhındaki sâfında, yüzün Hacer-ül Esveld`e müteveccih ‘Tahiyyat’ makamında, bir yandan da bizi temaşa ederken kalbime kadar tesirinin indiği o AllahCC`a teslimiyet sihri ile buğulu mahzûn tatlı gözlerinin bakışlarından ayrılmamak tahassürümdeki vûslât özlemi ile yanımda olmana muhtâcım.

    Her sene olduğu gibi bu sene de müşahede ettiğim bu ‘Anneler Günü’`nde yine tezâhür eden; herkes bir şeyler yapmak, bir şeyler yazmak, bir şeyler söylemek, ifade etmek gayretinde, çabasında, davranışında iken, Anne, canım Annem; Sana; o günlerdeki şartlanmış idrâkimdeki ‘Anma Günleri’`ni bâtıl sayan gabiliğimle, belki içten içe tezâhürünü beklediğin ve sihrî bir gizlilikle, belki sırf bizleri mahcup etmemek için hiç belli etmediğin o, kendinden de gizlediğin dolayısıyla bilemediğimiz, artık, bundan sonra da hiç bilemeyeceğimiz o hakkın olan en mâsumâne beklentilerin var idiyse cevap verebilme vazifesini yerine getirmemiş olmanın Altında kaldığım ve ancak şimdi idrak edebildiğim kusurun cezasına talip olarak, belki ferahlamak ümidi ile hîcap ve utancımı haykırmak, suretiyle deşifre olup, İnşallah başka bir sebeple, bilerek Seni kırmamış olabileceğim veya o yüce analık vasfınla senin kırılmamış olman ümidiyle AllahCC`ıma sığınıp, Yüce Rabbimin mağfiretini dilerken, ey mübarek anam; o azîz babamla birlikte Sizin; Dünyaya da nazar eden rûhâniyyetlerinizin aguşunda sinip, dûalarınızla ruhumun durulmasına muhtacım.

    Evet; Anne!

    Yaşadın delikanlı ruhunla hep dimdik;
    Namazdan aştın âhirete mert ve atik!
    Bekleye duralım zamanı, tarife rink;
    İşliyor kader programı dakik, dakik!

    Kabrin nûr, mekânın Cennet, komşun; dûasıyla, şefaâtıyla cümlemizin O`nun yüzü sûyu hürmetine yaratılmış olduğumuz Hazret-i Peygamber-i Zî-Şân EfendimizSAV ve O`nun âl`i, ashâbı, sevdikleri ve sevdirmesiyle sevdiklerimiz ve husûsen, o ganî, civanmertliği ile bizlere ve elinden geldiği herkese siperdâr olan o mübarek Babamız olsun.

    Kabrini ve kalplerimizi; Gani-ûl Mutlak, Rahmanür Rahîm olan Kerîm-i Zül-Celâl, AllahCC`ü Teâlâ Hazretleri nûrlatsın, ferahlatsın; rahmet, mağfiret, şefkat, muhabbet ve hidayetine mazhar kılsın. Âmîn! ...

  • fethullah gülen

    19.01.2006 - 19:18

    FETHULLAH: Allah(CC) 'ın Küşâdı
    -
    Kelime mânasıyla FETHULLAH Allah(CC) 'ın fethi, küşâdı, fatihi demektir..

    Fethullah Gülen (Özel İsim) , bu isimle mârûf bir şahsiyet olarak, bu zâtı ancak, hiç bir kulaktan dolma ve kastı mahsusa taşıyan yanlış tarif ve tasvirlerle ele alma hatasına düşülmediği veya alet olunmadığı takdirde, asrımızın en son teknolojik imkânları o kadar elverişli ki, bu imkânlarla en doğruyu bulmaya muktedir olup; sırf bu yolla kendisini, bizzat kendi eserlerinden tanıma suretiyle, insaf ve izan sahibi kim olursa olsun her vicdan onu, ismi ile müsemma; insanın kalbini fethederek onu Hakk'a inandıran ve doğruları, doğrulukları, kendindeki bu hasletlerle vuzuha kavuşturma itminanıyla içini, yüreğini güldüren, gönlünü ferahlatan marifet dolu ârif ve zârif bir zât, sulh ve sükûn adamı, kendisini insanlığa hizmete adamış, iddiasız, kavgasız bir ruh ve vicdan asaletiyle büründüğü tevâzu nuruyla aydınlık, ümit, sükûnet timsâli necîp ve âli bir şahsiyet görme hakşinâslığına erişir.. İnsanlık için, illâ da asrımızın insanının muhtaç olduğu bir rahmet... Allah(CC) O'ndan razı olsun; O'nun kalbi ve gönlündekilerle; kendisine dost olanlarla, olmayanlar da dahil, bütün insanlığın kalbini ve gönlünü bezesin, tezyîn etsin dilerim.. O'nun sahsına lâyık selâm, muhabbet ve saygılarla, şahsında sizleri de selamlarım... Bu güvenle îman selâmetinde kalın... (19.01.2006 00:36)

Toplam 3 mesaj bulundu