Bayram Çinkil - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı


Bayram Çinkil Merhaba dostlar :
Şair olarak karşınıza çıktığım 2002 yılının o ilk aylarından itibaren içimde size layık olabilmenin heyecanını taşıdım hep. Evet; bu gerçekten de böyle. Kendime meslek olarak seçtiğim polislik gibi ulvi bir görevin temsilcisi olarak ben, bir yandan hareketli bir yaşamla kötülerin izini sürerken, bir yandan da duygularımın yoğunluğuyla içimde ki buhranlarla yarıştım. Peki; kimim ben? ve nasıl şair oldum? 18 mart 1964 yılının soğuk bir kış günü nevruza tam üç gün kala Iğdır ili merkez ilçesinde orta halli bir ailenin altı çocuğundan dördüncüsü olarak dünyaya doğmuşum. Niye doğmuşum, nasıl doğmuşum, doğduğumda da şair miymişim pek bilinmez ama; asi bir ruhla doğduğum kessin. Bilenler bilir 21 mart biz Türkler arasında eskiden beridir nevruz bayramı olarak kutlandığından adımı da Bayram koymuşlar ki çekeceğim dertler kamufle olsun. Peki olmuş mu? Olmamış tabi, olamamış, çok bazı sebeplerden dolayı oldurulamamış. Bu sebepler öyle burada yazılıp çizilecek kadar az değil. Bir kitaba sığar tam ve bende onu ömrüm yeterse eğer bir gün size kitap olarak sunmayı düşünüyorum. Neyse; sözü fazla uzatmadan her şairin başına gelen o bildik çileli yaşam bende de zuhur etmiş olup düşe kalka okuduğum ilk orta ve liseli yıllardan sonra, kazanamadığım birkaç üniversite sınavının ardından bana mecburi istikamet gibi görünen askerlik dönüşü hayatın en gerçek ve acı yükünü omuzlarımda hissettmiştim. İşte buna kendimce bir çare ararken ülkede var olan o bildik terör belası yeniden hortlamış, askerlik görevini yapan her gence polis olabilme imkanı doğmuştu. Bende hem bu ülkeyi seven bir kişi olarak ve hem de insanlara olan sevgimden bir iş bulup da yuva kurma umuduyla girdiyim polislik imtihanlarını kazanarak polis oldum. Oldum ama, pek mutlu olamadım tabi. Can çıkar huy çıkmaz misali her an beni mutsuz edecek bir şeyler buluyor ve kendimi mutsuz ediyordum. Yani daha doğrusu, bulunduğum her ortamda fincancı katırlarını ürküttüğümden pek hoş karşılanmıyor adeta mıknatısın itici kutbunu oynuyordum. Bu hal bende zamanla o kadar arttı ki girdiğim her ortamda bir şeyleri eleştiriyor, bir şeylere kafa tutuyor, onlardan hisse çıkarıyor ve fikirde birliği bir türlü sağlayamıyordum. Yani tabiri caizse hayatın akışına karşı kürek çekiyordum. İşte bunu gören yakın çevrem bana artık şair olarak takılmaya başlamıştı. Tabi önceleri buna aldırmadım pek, bir şaka diye gülüp geçtim. Sonraları baktım ki şaka-maka da değil, adım bayağı-bayağı bir şaire çıkmış. Yani sizin anlayacağınız herkes gider Mersine ben giderim tersine misali olaylar karşısındaki bu tepkimelerden dolayı artık çok daha kızıyor, çabuk sinirleniyor, her şeyi kendime dert ediyor, herkesin derdiyle dertleniyor, başkalarının normal saydığı bir çok şeyi ben günlerce kafamda düşünüyordum. Hele bariz bir haksızlık karşısında adeta isyan ediyor, yıkılıyordum. Sanki artık ben-ben değildim de bir başka ben vardı içimde. İşte; bu isyankar ruhla kaleme aldığım ve birazda liseli yıllardan süzülüp gelen yirmili yaşların hayata bakış açısı olarak ortaya çıkan Ölü Denizin Dalgaları adlı ilk şiir kitabım 2002 yılında yayınlandı. Sonrasında bir yıl arayla biraz daha sosyal içerikli bir kitap olan Zorlama, daha sonra da hayatın ta kendisi diyebileceğim Hayatname’yi siz değerli okuyuculara sundum. Bu arada yazınlarıma deyer vererek bana her türlü desteğini ve imkanı sunan manevi büyüğümüz Profösör doktor Ahmet Nuri YÜKSE’i de burada anmadan edemeyeceğim. Onun önerileriyle Cavidan adlı bir kitabımda Ötüken neşriyattan çıktı. Şimdi ise yine Bilge kültğür Sanat yayınlarından çıkan ve tamamen felsefi bir kitap diyebileceğimiz bayramlıklar adlı kitabımı sizlere sundum.  İşte bütün bunların gururu bana, onu okuyup ve yorumlamanın mutluluğu ise hepimize olsun diyorum. Eh Artık, bunca olandan sonra bana düşen önceleri pek yadırgadığım şairliği artık benimde kabul etmemdi ki bende onu kabul ettim. Sizlere; kısaca yazmaya ve anlatmaya çalıştığım bu hayat hikayemden sonra geçen her günün hepimize yeni bir umut getirmesi dileğiyle en kalbi sevgiler sunarım.


Bayram ÇİNKİL