Babasının kendisine vasiyeti şu sözler olmuş:
'Her daim nefsine sahip ol!
Beline sıkı, yüreğine sıkı ol!
İçki içmeyi zayıfa eziyet etmeyi haram belle!
Her şeyin güzelini sev yavrum!
Duygulu, akıllı, ve de ince yaşa!
Zalime kılınç gibi, mazluma ümit gibi işlesin inceliğin! '
Başka bir ükede olsa, bir insanın dine bakışı olsa olsa kişisel merakın ötesinde bir ilgiden öteye geçmezdi...Ama burası Türkiye. Ve burada Atatürk-din ilişkisi çok önemli. Çünkü bu ülkede, dini hücum edenlerin de dini gündemde tutma, yaşama çabası içine girenlerin de tek referansı Atatürk.
Acaba bu tutum ne denli sağlıklı bir yaklaşım? Bir toplumun inanç şeklini bir modele göre imal etmek, kalıba sokmak...Sonra ne kadar mümkün?
Böyle bir şeyi dayatmak, 'şu kadar inanacaksınız çünkü O bu kadar inanıyordu'; 'Bu şekilde tapınacaksınız çünkü O böyle tapınıyordu' noktasına getirmek kalplere ve beyinlere çelikten korse geçirmektir. Türkiyede bazıları Atatürkün inanç dünyasını bütün bir toplum için korse yapma sevdasında...Bu o kadar tehlikeli ki; Atatürkü sevmek yada düzeni korumak adına yapılan bu yanlış, insanları inançlarıyla onu tercih noktasına getirebilir...bunun sonuncunda ise, kamusal alanda kanun gereği Ataya saygılı, ama iç dünyasında nefret eden ve düzeni değiştirmek isteyen insan tipleri oluşur.
Bu yaklaşımın sağlıksız olduğu o kadar açık ki; diyelim ki Ata ateistti. Bütün bir ülkeyi toptan ateistliğe mi zorlayacaktık? onun yolundan gitmek için? Ve ya tam tersi, çok dindardı, herkesi dindar mı yapacaktık, polis ve asker marifetiyle, sırf Atatürk dindardı diye?
Birileri, 'ama sağlığında O da böyle düşünmüştü, yapmak istemişti' diyebilir. Ben şahsen, Ata'nın, atını senatör yapan Katigula gibi her kaprisine 'lebbeyk' dedirtmek istediğine ihtimal vermiyorum. Laikliğin bir işlevinin de, dinin, kişi yada kurumların subjektif anlayışlarının hakimiyetinden kurtarmak olduğunu düşünüyorum..
Molla kasım Osmanlı tarihindeki tekke-medrese çatışmasında, tasavvuf ehli tarafından oluşturulan, medreseyi temsil eden, işin kışırına takılmış kalmış bir tipleme. İşin özünü kavramadan şeriat adına inançları sorgulyan ulema-yı rusüm.
1914’ün kasım ayında İngiltere ve müttefikleri Osmanlı İmparatorluğuna savaş açtı.Britanya İmparatorluğu, Avustralya ve Yeni Zellanda’nın Anzak birliklerini de savaşa çağırdı. Bunun üzerine kıtanın dört bir yanına gençleri cepheye davet eden afişler asıldı.
1914 yılı sonunda on binlerce anzak gemilere doluşup yola koyuldular.Hiç bilmedikleri bir ülkeye, hiç tanımadıkları yaşıtları ile savaşa gidiyorlardı.İşte o günlerde Osmanlı padişahı ve Halife Sultan Reşat, imparatorluğa savaş açan düşmanlara karşı dünyanın her yanındaki müslümanlara cihat çağrısı yaptı. Bu çağrı okyanuslar aşarak, Avustralya’da yaşayan iki müslüman’a kadar ulaştı ve feci bir katliama yol açtı. 1915 yılının ilk günü bir cuma idi. O gün Afgan kökenli iki Müslüman, Halife’nin çağrısına uyup Avustralya’ya cihat kararı aldılar. Biri 40 yaşlarındaki Gül Badsha Muhammet’ti. Diğeri ise 60 yaşındaki Molla Abdullah... Avustralya’ya İngiliz Hindistan’ının kuzeybatısından yani bugünkü Pakistan’dan yıllar önce göçmüşlerdi. Molla Abdullah ‘helel’ et satan bir kasap dükkanı açmış, Gül Muhammet ise dondurma satıcılığına soyunmuştu. Yaşadıkları yer, Avustralya’nın maden bölgesiydi.
Genç Avustralyalıların yola çıktığı günlerde, onlar da savaş hazırlığına giriştiler. Gül’ün dondurma tezgahının kırmızı kumaşından ay yıldızlı bir Osmanlı bayrağı hazırladılar. Fişekliklerini boyunlarına asıp, bir dua kitapçığını göğüslerine yerleştirdiler ve Broken Hill kasabasının 4 kilometre dışında, savaşa sevk edilen askerleri taşıyan trenin geçeceği yola pusu kurdular. Sabah saat 10.00 da kalkan tren az sonra ufukta belirdi. Trendekilerden bir kısmı uzaktan ay yıldızlı bayrağı gördüler. Sonra da üzerlerine dom dom kurşunu yağmaya başladı. Bunlar 1.Dünya Savaşı’nın Avustralya’daki ilk kurşunlarıydı. Birkaç dakika içinde biri kadın biri erkek 2 sivil ölmüş, 3’ü kadın, biri genç kız, 22 si erkek, biri 14 yaşında bir delikanlı olmak üzere toplam 7 kişi de yaralanmıştı. Üstelik bu insanların hiçbiri savaşa giden askerler değildi. Tren yeni yıl kutlaması için Broken Hill’den Silverton’a pikniğe giden 1.200 sivili taşıyordu. Silah sesleri üzerine tren durdu,saldırganlar kaçmıştı. Olay yerine gelen polis ekipleri iki saldırgan için bir sürek avı başlattılar. Bir süre sonra iki Afganlı kasabanın batı eteklerindeki alçak tepeliklerde kuşatıldı. Çatışma tam üç saat sürdü. Saat 13.00 ‘te Molla Abtullah bir sivilin tüfeğinden ateşlenen kurşunla can verdi. Gül Muhammed ise açılan ateşte yaralandı ve kaldırıldığı Broken Hill hastanesinde öldü.
Olay yerinde yapılan incelemelerde iki saldırganın orada karalayıp bıraktıkları iki not bulundu. Muhammet’in bıraktığı notta: “Bunu yaptık, çünkü sizin halkınız benim ülkemle savaşıyor ' diye yazıyordu.
Osmanlı tebası herkes Türk sanıldığından ve saldırganlar Türk bayrağı taşıdıkları için olay, ertesi günkü gazetelerin manşetine, 2 Türk’ün katliam ateşi’ başlığıyla yerleşti.
Olaydan sonra yükselen milliyetçi duygular, çok sayıda gencin savaşmak üzere orduya katılmasına neden oldu.
Aşağıda destan gibi verilen yazı da bile parmağı var gibi...Eminim yazı sahibine 'onu da yaz, bu da önemli' şeklinde vesveseler verdi ve yazı kimsenin okuyamayacağı bir uzunluğa erişti...Kimin mi işine geldi tabi ki onun...
Aklıma siyasette yüzsüzlük geliyor. Tam kırk yıl millete kendisini sırtında taşıtması geliyor. Türkiyenin ekonomik ve siyasi alanda çöküşe geçişinin baş aktörü geliyor. Hiç iyi bir şey gelmiyor aklıma...Bu kadar vebalin hesabını nasıl verecek merak ediyorum? Allah affetsin bile demek gelmiyor içimden...
Cemil Meriç'in ifadesiyle, 'cumhuriyet, kurulduğu günden beri düşünceyi felce uğratmakla memur. Kurulu düzenin gerçek koruyucusu. Genç dikkatleri eski fetihlere çivileyen sahte bir ilericilik. 1974'te Atatürkçü.'
Burada, kutsal değerlerle alay edenlere tahsis edilmiş müebbed tatil köyü. Bütün masraflar şirketten (Zebani org.AŞ.) Gerçi onlarla dünyanın da cehennemden bir farkı yok ama, Cennet'i hak etmek, onlarla birlikte olmaktan geçiyor...
Tanrı'nın bu topluma bir armağanı(!) Ama yüce Tanrı armağandan kurtulmak için mi armağan etmiş yoksa bu toplumu sevdiği için mi orası biraz karışık...Armağan, feminen tavırlarıyla, eleştiri zannettiği yergi ve aşağılamalarıyla bir başka gezegene armağan edilmeyi hak eden birisi..
Osman paşanın kitabını okurken iki şey dikkatimi çekti; paşa, yeri geldiğinde askeri teamülleri ve yerleşik kalıpları sorgulayabilen bir yapıya sahip...zaferin önündeki bütün engeller, bunlar yerleşik kurallar da olsa, sorgulanmalı paşaya göre. İkinci husus; paşanın güney-doğuda görev yaptığı esnada, hiç bir yerde yeni bir şey öğrendiğini, yeni bir tecrübe kazandığını belirten bir tespite yer vermemesi...halbu ki askeri tecrübe için doğru kararlar kadar ve hatta ondan daha çok yanlışlar da önemlidir...kitap tarihçiler için ciddi bir malzeme, meraklısı olanlar için de içli bir asker günlüğü.
Kapatmak birilerini rahatlatacaksa kapatalım ya o okullara çocuklarını gönderenlerin ve çocukların içindeki aşkı ne yapacaksınız? Onları da 'vatana ihanetten' asın olsun bitsin....
'Banet Suat' Hz. Peygamber döneminde yazılmış bir aşk şiiri..üstelik sahibini ölüm cezasından kurtarmış bir şiir..bu kadarını pek çoğumuz tahmin bile edemez..şiirin ilk mısraaı, şairin Suat adlı sevgilisinden bahseder..'Suat bu gün benden ayrıldı.. g ...
köroğlu
14.03.2004 - 17:15Babasının kendisine vasiyeti şu sözler olmuş:
'Her daim nefsine sahip ol!
Beline sıkı, yüreğine sıkı ol!
İçki içmeyi zayıfa eziyet etmeyi haram belle!
Her şeyin güzelini sev yavrum!
Duygulu, akıllı, ve de ince yaşa!
Zalime kılınç gibi, mazluma ümit gibi işlesin inceliğin! '
Seyis Yusuf
atatürk ve din
14.03.2004 - 14:38Başka bir ükede olsa, bir insanın dine bakışı olsa olsa kişisel merakın ötesinde bir ilgiden öteye geçmezdi...Ama burası Türkiye. Ve burada Atatürk-din ilişkisi çok önemli. Çünkü bu ülkede, dini hücum edenlerin de dini gündemde tutma, yaşama çabası içine girenlerin de tek referansı Atatürk.
Acaba bu tutum ne denli sağlıklı bir yaklaşım? Bir toplumun inanç şeklini bir modele göre imal etmek, kalıba sokmak...Sonra ne kadar mümkün?
Böyle bir şeyi dayatmak, 'şu kadar inanacaksınız çünkü O bu kadar inanıyordu'; 'Bu şekilde tapınacaksınız çünkü O böyle tapınıyordu' noktasına getirmek kalplere ve beyinlere çelikten korse geçirmektir. Türkiyede bazıları Atatürkün inanç dünyasını bütün bir toplum için korse yapma sevdasında...Bu o kadar tehlikeli ki; Atatürkü sevmek yada düzeni korumak adına yapılan bu yanlış, insanları inançlarıyla onu tercih noktasına getirebilir...bunun sonuncunda ise, kamusal alanda kanun gereği Ataya saygılı, ama iç dünyasında nefret eden ve düzeni değiştirmek isteyen insan tipleri oluşur.
Bu yaklaşımın sağlıksız olduğu o kadar açık ki; diyelim ki Ata ateistti. Bütün bir ülkeyi toptan ateistliğe mi zorlayacaktık? onun yolundan gitmek için? Ve ya tam tersi, çok dindardı, herkesi dindar mı yapacaktık, polis ve asker marifetiyle, sırf Atatürk dindardı diye?
Birileri, 'ama sağlığında O da böyle düşünmüştü, yapmak istemişti' diyebilir. Ben şahsen, Ata'nın, atını senatör yapan Katigula gibi her kaprisine 'lebbeyk' dedirtmek istediğine ihtimal vermiyorum. Laikliğin bir işlevinin de, dinin, kişi yada kurumların subjektif anlayışlarının hakimiyetinden kurtarmak olduğunu düşünüyorum..
molla kasım
13.03.2004 - 12:58Molla kasım Osmanlı tarihindeki tekke-medrese çatışmasında, tasavvuf ehli tarafından oluşturulan, medreseyi temsil eden, işin kışırına takılmış kalmış bir tipleme. İşin özünü kavramadan şeriat adına inançları sorgulyan ulema-yı rusüm.
nurullah ataç
12.03.2004 - 22:55'Bu adamın, adam diye sahneye çıkardığı kim varsa, kendisi gibi haysiyetten mahrumdur.' C.Meriç
nurullah ataç
12.03.2004 - 22:53'Bu adam hiç bir ideolojinin içine girmemiştir, bir mezar kazıcıdır.'
Cemil Meriç
nurullah ataç
12.03.2004 - 22:51'Ataç hiç bir değere inanmazdı. Çünkü inanmak sevmek demektir.'
Cemil Meriç
kemal tahir
11.03.2004 - 17:00Meriç'in en iyi dostu, dert ortağı.
necip fazıl kısakürek
11.03.2004 - 13:47Akrebin kıskacında kaderin yoğurduğu adam.
hoşsohbet
11.03.2004 - 13:44Karşısındakinin seviye ve ilgi alanını dikkate alarak konuşan ve kendisini dinlettiren yetenek.
çanakkale şehitleri
11.03.2004 - 13:201914’ün kasım ayında İngiltere ve müttefikleri Osmanlı İmparatorluğuna savaş açtı.Britanya İmparatorluğu, Avustralya ve Yeni Zellanda’nın Anzak birliklerini de savaşa çağırdı. Bunun üzerine kıtanın dört bir yanına gençleri cepheye davet eden afişler asıldı.
1914 yılı sonunda on binlerce anzak gemilere doluşup yola koyuldular.Hiç bilmedikleri bir ülkeye, hiç tanımadıkları yaşıtları ile savaşa gidiyorlardı.İşte o günlerde Osmanlı padişahı ve Halife Sultan Reşat, imparatorluğa savaş açan düşmanlara karşı dünyanın her yanındaki müslümanlara cihat çağrısı yaptı. Bu çağrı okyanuslar aşarak, Avustralya’da yaşayan iki müslüman’a kadar ulaştı ve feci bir katliama yol açtı. 1915 yılının ilk günü bir cuma idi. O gün Afgan kökenli iki Müslüman, Halife’nin çağrısına uyup Avustralya’ya cihat kararı aldılar. Biri 40 yaşlarındaki Gül Badsha Muhammet’ti. Diğeri ise 60 yaşındaki Molla Abdullah... Avustralya’ya İngiliz Hindistan’ının kuzeybatısından yani bugünkü Pakistan’dan yıllar önce göçmüşlerdi. Molla Abdullah ‘helel’ et satan bir kasap dükkanı açmış, Gül Muhammet ise dondurma satıcılığına soyunmuştu. Yaşadıkları yer, Avustralya’nın maden bölgesiydi.
Genç Avustralyalıların yola çıktığı günlerde, onlar da savaş hazırlığına giriştiler. Gül’ün dondurma tezgahının kırmızı kumaşından ay yıldızlı bir Osmanlı bayrağı hazırladılar. Fişekliklerini boyunlarına asıp, bir dua kitapçığını göğüslerine yerleştirdiler ve Broken Hill kasabasının 4 kilometre dışında, savaşa sevk edilen askerleri taşıyan trenin geçeceği yola pusu kurdular. Sabah saat 10.00 da kalkan tren az sonra ufukta belirdi. Trendekilerden bir kısmı uzaktan ay yıldızlı bayrağı gördüler. Sonra da üzerlerine dom dom kurşunu yağmaya başladı. Bunlar 1.Dünya Savaşı’nın Avustralya’daki ilk kurşunlarıydı. Birkaç dakika içinde biri kadın biri erkek 2 sivil ölmüş, 3’ü kadın, biri genç kız, 22 si erkek, biri 14 yaşında bir delikanlı olmak üzere toplam 7 kişi de yaralanmıştı. Üstelik bu insanların hiçbiri savaşa giden askerler değildi. Tren yeni yıl kutlaması için Broken Hill’den Silverton’a pikniğe giden 1.200 sivili taşıyordu. Silah sesleri üzerine tren durdu,saldırganlar kaçmıştı. Olay yerine gelen polis ekipleri iki saldırgan için bir sürek avı başlattılar. Bir süre sonra iki Afganlı kasabanın batı eteklerindeki alçak tepeliklerde kuşatıldı. Çatışma tam üç saat sürdü. Saat 13.00 ‘te Molla Abtullah bir sivilin tüfeğinden ateşlenen kurşunla can verdi. Gül Muhammed ise açılan ateşte yaralandı ve kaldırıldığı Broken Hill hastanesinde öldü.
Olay yerinde yapılan incelemelerde iki saldırganın orada karalayıp bıraktıkları iki not bulundu. Muhammet’in bıraktığı notta: “Bunu yaptık, çünkü sizin halkınız benim ülkemle savaşıyor ' diye yazıyordu.
Osmanlı tebası herkes Türk sanıldığından ve saldırganlar Türk bayrağı taşıdıkları için olay, ertesi günkü gazetelerin manşetine, 2 Türk’ün katliam ateşi’ başlığıyla yerleşti.
Olaydan sonra yükselen milliyetçi duygular, çok sayıda gencin savaşmak üzere orduya katılmasına neden oldu.
http://www.gallipolidigger.com/broken%20hill.htm
çanakkale şehitleri
11.03.2004 - 13:06Bizim için yardan geçenler, candan geçenler...
cumhuriyet gazetesi
11.03.2004 - 11:25Okunmaktan çok cepte taşınan gazete, ne de olsa aydın olduğunuzun göstergesi...
şeytan
10.03.2004 - 23:33Aşağıda destan gibi verilen yazı da bile parmağı var gibi...Eminim yazı sahibine 'onu da yaz, bu da önemli' şeklinde vesveseler verdi ve yazı kimsenin okuyamayacağı bir uzunluğa erişti...Kimin mi işine geldi tabi ki onun...
süleyman demirel
10.03.2004 - 22:15Aklıma siyasette yüzsüzlük geliyor. Tam kırk yıl millete kendisini sırtında taşıtması geliyor. Türkiyenin ekonomik ve siyasi alanda çöküşe geçişinin baş aktörü geliyor. Hiç iyi bir şey gelmiyor aklıma...Bu kadar vebalin hesabını nasıl verecek merak ediyorum? Allah affetsin bile demek gelmiyor içimden...
ironi
10.03.2004 - 15:04Ciddi ve ince alay.
cumhuriyet gazetesi
10.03.2004 - 10:45Cemil Meriç'in ifadesiyle, 'cumhuriyet, kurulduğu günden beri düşünceyi felce uğratmakla memur. Kurulu düzenin gerçek koruyucusu. Genç dikkatleri eski fetihlere çivileyen sahte bir ilericilik. 1974'te Atatürkçü.'
cehennem
08.03.2004 - 14:46Burada, kutsal değerlerle alay edenlere tahsis edilmiş müebbed tatil köyü. Bütün masraflar şirketten (Zebani org.AŞ.) Gerçi onlarla dünyanın da cehennemden bir farkı yok ama, Cennet'i hak etmek, onlarla birlikte olmaktan geçiyor...
armağan çağlayan
08.03.2004 - 00:22Tanrı'nın bu topluma bir armağanı(!) Ama yüce Tanrı armağandan kurtulmak için mi armağan etmiş yoksa bu toplumu sevdiği için mi orası biraz karışık...Armağan, feminen tavırlarıyla, eleştiri zannettiği yergi ve aşağılamalarıyla bir başka gezegene armağan edilmeyi hak eden birisi..
cumhuriyet gazetesi
07.03.2004 - 00:12Tekzip:kendi kendini yalanlama demektir, bu arada. Bir gazetenin ne kadar güvenilir(!) olduğunun delilidir.
cumhuriyet gazetesi
05.03.2004 - 17:41Yobazlığın dindarlara özgü olmadığının en iyi ispatı. Soğuk, statikoyu andıran bir sayfa düzeni ve yayın anlayışı var...Tek güzel tarafı; adı.
osman pamukoğlu
05.03.2004 - 11:44Osman paşanın kitabını okurken iki şey dikkatimi çekti; paşa, yeri geldiğinde askeri teamülleri ve yerleşik kalıpları sorgulayabilen bir yapıya sahip...zaferin önündeki bütün engeller, bunlar yerleşik kurallar da olsa, sorgulanmalı paşaya göre. İkinci husus; paşanın güney-doğuda görev yaptığı esnada, hiç bir yerde yeni bir şey öğrendiğini, yeni bir tecrübe kazandığını belirten bir tespite yer vermemesi...halbu ki askeri tecrübe için doğru kararlar kadar ve hatta ondan daha çok yanlışlar da önemlidir...kitap tarihçiler için ciddi bir malzeme, meraklısı olanlar için de içli bir asker günlüğü.
imam hatip liseleri
03.03.2004 - 13:06Keşke öyle olsaydı...
fethullah gülen
03.03.2004 - 10:47En büyük eğitimci, düşmanları için bile hayır dua edecek kadar büyük bir insan...ama onu anlamak hidayet meselesi...
imam hatip liseleri
01.03.2004 - 16:57Kapatmak birilerini rahatlatacaksa kapatalım ya o okullara çocuklarını gönderenlerin ve çocukların içindeki aşkı ne yapacaksınız? Onları da 'vatana ihanetten' asın olsun bitsin....
Toplam 361 mesaj bulundu