^^ _____tıklım tıklım yanlızlık_____ ^^ die bi grubum var sizleride bekleriz.......
işinize gelirse tabiiiiiiiiiiiiiiiii...........
Ruhumu tüm kötülüklerden koruyan bu aydınlığın diğer adı
Bir çift ela gözün çimen yeşiline çalan kıvrımlarında gördüm ilk; bir adamın bir kadını ancak bu kadar sevebileceğini... Gözlerine yansıyan bakışlarımda, bir adamın ancak bu kadar sevilebileceğini gördüğüm gibi... Kimse senin gözlerinle bakmamış bana, ben kimsenin gözlerinde yitip, o gözlerle seyre dalmamışım dünyayı; senden önce... Aşk; aşk olalı böyle bir hal, böyle bir duruş yakalamamış bir çift gözbebeğine cennet bahçelerinin gölgesi gibi inen, her biri yüreğimi tam da orta yerinden vuran kirpiklerde... Kokundan tanıdım seni... Yıllardır arayıp da bulamadığım o koku... Deniz kokusu kadar büyülü, yabani leylak kokusu kadar baştan çıkarıcı, bebek kokusu kadar saf, taze ekmek kokusu gibi sıcacık. Bir yandan da gibi'si olamayacak kadar tanımsız... Başım nasıl dönmez şimdi benim? Önüm sıra alıp gitmek varken bu kokuyu, arkamı dönüp de uzaklaşabilir miyim senden? Sana karışıp, kaybolmak, seninle bir olmak varken... Dudaklarımı yakıyor hasretinin buruk tadı... Ama o hasret ne de güzel acıtıyor biliyor musun... Ne de güzel sızlatıyor ince ince. Senin yarin; sabır eyliyorsa böylesi bir özlemi, bil ki canından çok seviyor seni. Bil ki vaktini saatini bekliyor vuslatların en güzelinin... Uykuların en derininde kıpırdanıyordur şimdi dudakların, kimbilir hangi ben'li rüyanın en tatlı yerinde belli belirsiz mırıldanıyorsundur sevdiğini. Bense uykusuz bir gecenin koynunda dört harf seçmişim alfabeden, ismin diye döndürür dururum dilimde. İsmin, susuzluktan ölsem bile içmeye kıyamadığım bir damla su... Sana kavuşacağım ana dek geçecek tüm saatler, kollarında olacağım zamana takvim dokumuş bütün günler nasıl adınla başlıyorsa, içime çektiğim her nefes de adınla doluyor bedenime... Verir vermez nefesimi, hızla içime çekiyorum yine, ya kaybolursa ismin bu odanın içinde? ! Ya ölürsem; hem de sırf bu yüzden? ... Güneş, ilk ışıklarını nice alemlerin üzerine yaymak, nice karanlıkları aydınlatmak için nazlı nazlı süzülürken ufuktan gökyüzüne doğru, benim güzel gözlü meleğim de salacak bakışlarını dünyamın üzerine ki anlayayım gecemin güne kavuştuğunu... Yaşamımın en büyük müjdesi, en büyük aşkı, duy bu dediklerimi: Her ne geldiyse başıma seni bilene dek; bin beterine razı olurdum yine; ödülün yine 'sen' olacağını bilsem. Ben talihsiz sanırken kendimi, meğerse ne büyük bir sınavdan geçiyormuşum! Meğerse diyetini en başından ödüyormuşum şimdiki mutluluğumun. Çok dua etmişim; bir o kadar da almışım demek ki, sevabım günahımdan çokmuş demek ki. Bilmem ki şimdi nasıl şükretmeli? ... Hem içimdesin; hem dışımdayım. Hem bendesin, hem sendeyim... Ruh ikizim, eşim, aşk metalinden bir ferman yazıyor parmağımda; sen diye sevip okşadığım... Hani bir gece, gül yaprakları arasında bana sunduğun, taktığım gibi parmağıma kazınmış sevda mühürün... Hiç korkmayasın bensiz kalmaktan, hiç korkmayasın ellerimi tutmak isteyip de dokunamamaktan. Öyle bir yazgı ki bu; öyle bir 'bir' olmak ki, bizi ayırmaya kimsenin gücü yetmez, biri ikiye bölmeye kimse cesaret edemez. Şu ömür dedikleri rüyanın içinde sen bulmuşsun ya beni, daha ne isterim ki hayattan? Başka ne için yaşanabilir ki bundan sonra? Sadece senin için; sen diye, seninle... Senin gülüşün, sesin, nefesin, tenin olmadan tutunamam artık hayata, çünkü bana kendini tertemiz aşkından süzüp de getirdin sen; onca pisliğin arasında can çekişirken bu yorgun dünya... 'İnsan' olan insan sevince, sevdası da 'sevda' oluyormuş demek; görmemişim ki senden önce... Yalanları, yamalı hırsları, küçük hesapları, sinsiliği; sahte aşkları ile kuşatıp her önüne gelene lütufmuşcasına dağıtanlara ibret olsan keşke; yüreğinin saflığıyla, dürüstlüğünle... 'Böylesi de varmış' dedirten yüreğinle, beni gerçek aşkın güzelliğine inandıran yüreğinle... Geçmişin tüm puslu izleri silindi gitti, dün de sensin bugün de. Yarın varsa, senin için var. Görür gibiyim gelecek günleri, bembeyaz; kollarında yaşlanıp giderken saçlarıma düşecek tel tel aklar gibi... Olmazı 'ol' deyişi ile olur kılan yüce tanrım yüzünü bana senin yüzünde göstermiş demek ki... Bu yüzden biliyorum ki, ne geri dönüşü vardır bu yolun, ne de sonu... Tüm kelimeler, senin dünya üzerindeki varlığını bildiğim gün yeni baştan vücut buldular, gerçek anlamlarına o zaman kavuştular. İşte bu yüzden 'sevgilimsin', işte bu yüzden 'seni seviyorum'... İşte bu yüzden ruhumu tüm kötülüklerden koruyan bu aydınlığın diğer adı; 'aşkın sen hali'....
AZERİ GÜZELİ, RİZE'NİN HIRÇIN KIZI, YALOVA'NIN ASİ GÜLÜ, İSTANBUL'UN DELİSİ
...................................CEHENNEM ÇİÇEĞİ.........................................
^^ _____tıklım tıklım yanlızlık_____ ^^ die bi grubum var sizleride bekleriz.......
işinize gelirse tabiiiiiiiiiiiiiiiii...........
Ruhumu tüm kötülüklerden koruyan bu aydınlığın diğer adı
Bir çift ela gözün çimen yeşiline çalan kıvrımlarında gördüm ilk; bir adamın
bir kadını ancak bu kadar sevebileceğini... Gözlerine yansıyan bakışlarımda,
bir adamın ancak bu kadar sevilebileceğini gördüğüm gibi...
Kimse senin gözlerinle bakmamış bana, ben kimsenin gözlerinde yitip, o
gözlerle seyre dalmamışım dünyayı; senden önce... Aşk; aşk olalı böyle bir
hal, böyle bir duruş yakalamamış bir çift gözbebeğine cennet bahçelerinin
gölgesi gibi inen, her biri yüreğimi tam da orta yerinden vuran
kirpiklerde...
Kokundan tanıdım seni... Yıllardır arayıp da bulamadığım o koku... Deniz
kokusu kadar büyülü, yabani leylak kokusu kadar baştan çıkarıcı, bebek
kokusu kadar saf, taze ekmek kokusu gibi sıcacık. Bir yandan da gibi'si
olamayacak kadar tanımsız... Başım nasıl dönmez şimdi benim? Önüm sıra alıp
gitmek varken bu kokuyu, arkamı dönüp de uzaklaşabilir miyim senden? Sana
karışıp, kaybolmak, seninle bir olmak varken...
Dudaklarımı yakıyor hasretinin buruk tadı... Ama o hasret ne de güzel
acıtıyor biliyor musun... Ne de güzel sızlatıyor ince ince. Senin yarin;
sabır eyliyorsa böylesi bir özlemi, bil ki canından çok seviyor seni. Bil ki
vaktini saatini bekliyor vuslatların en güzelinin...
Uykuların en derininde kıpırdanıyordur şimdi dudakların, kimbilir hangi
ben'li rüyanın en tatlı yerinde belli belirsiz mırıldanıyorsundur sevdiğini.
Bense uykusuz bir gecenin koynunda dört harf seçmişim alfabeden, ismin diye
döndürür dururum dilimde. İsmin, susuzluktan ölsem bile içmeye kıyamadığım
bir damla su...
Sana kavuşacağım ana dek geçecek tüm saatler, kollarında olacağım zamana
takvim dokumuş bütün günler nasıl adınla başlıyorsa, içime çektiğim her
nefes de adınla doluyor bedenime... Verir vermez nefesimi, hızla içime
çekiyorum yine, ya kaybolursa ismin bu odanın içinde? ! Ya ölürsem; hem de
sırf bu yüzden? ...
Güneş, ilk ışıklarını nice alemlerin üzerine yaymak, nice karanlıkları
aydınlatmak için nazlı nazlı süzülürken ufuktan gökyüzüne doğru, benim güzel
gözlü meleğim de salacak bakışlarını dünyamın üzerine ki anlayayım gecemin
güne kavuştuğunu... Yaşamımın en büyük müjdesi, en büyük aşkı, duy bu
dediklerimi: Her ne geldiyse başıma seni bilene dek; bin beterine razı
olurdum yine; ödülün yine 'sen' olacağını bilsem. Ben talihsiz sanırken
kendimi, meğerse ne büyük bir sınavdan geçiyormuşum! Meğerse diyetini en
başından ödüyormuşum şimdiki mutluluğumun. Çok dua etmişim; bir o kadar da
almışım demek ki, sevabım günahımdan çokmuş demek ki. Bilmem ki şimdi nasıl
şükretmeli? ...
Hem içimdesin; hem dışımdayım. Hem bendesin, hem sendeyim... Ruh ikizim,
eşim, aşk metalinden bir ferman yazıyor parmağımda; sen diye sevip
okşadığım... Hani bir gece, gül yaprakları arasında bana sunduğun, taktığım
gibi parmağıma kazınmış sevda mühürün... Hiç korkmayasın bensiz kalmaktan,
hiç korkmayasın ellerimi tutmak isteyip de dokunamamaktan. Öyle bir yazgı ki
bu; öyle bir 'bir' olmak ki, bizi ayırmaya kimsenin gücü yetmez, biri ikiye
bölmeye kimse cesaret edemez.
Şu ömür dedikleri rüyanın içinde sen bulmuşsun ya beni, daha ne isterim ki
hayattan? Başka ne için yaşanabilir ki bundan sonra? Sadece senin için; sen
diye, seninle... Senin gülüşün, sesin, nefesin, tenin olmadan tutunamam
artık hayata, çünkü bana kendini tertemiz aşkından süzüp de getirdin sen;
onca pisliğin arasında can çekişirken bu yorgun dünya... 'İnsan' olan insan
sevince, sevdası da 'sevda' oluyormuş demek; görmemişim ki senden önce...
Yalanları, yamalı hırsları, küçük hesapları, sinsiliği; sahte aşkları ile
kuşatıp her önüne gelene lütufmuşcasına dağıtanlara ibret olsan keşke;
yüreğinin saflığıyla, dürüstlüğünle... 'Böylesi de varmış' dedirten
yüreğinle, beni gerçek aşkın güzelliğine inandıran yüreğinle...
Geçmişin tüm puslu izleri silindi gitti, dün de sensin bugün de. Yarın
varsa, senin için var. Görür gibiyim gelecek günleri, bembeyaz; kollarında
yaşlanıp giderken saçlarıma düşecek tel tel aklar gibi... Olmazı 'ol' deyişi
ile olur kılan yüce tanrım yüzünü bana senin yüzünde göstermiş demek ki...
Bu yüzden biliyorum ki, ne geri dönüşü vardır bu yolun, ne de sonu...
Tüm kelimeler, senin dünya üzerindeki varlığını bildiğim gün yeni baştan
vücut buldular, gerçek anlamlarına o zaman kavuştular. İşte bu yüzden
'sevgilimsin', işte bu yüzden 'seni seviyorum'... İşte bu yüzden ruhumu tüm
kötülüklerden koruyan bu aydınlığın diğer adı; 'aşkın sen hali'....