chad kroeger solisti. ama ne ses ne karizma! Allahım, yok böyle bi adam! what a man!
hele bir hero söyleyişi var, ne içten amanınnnn!
özellikle:
'Someone told me that love would all save us.
But how can that be?
Look what love gave us
A world full of killing, and blood-spilling,
that world never came. ' kısmı.
türkçesi:
'biri aşkın hepimizi kurtaracağını söyledi.
ama bu nasıl olabilir?
aşkın bize verdiğine bak:
asla yaşanmamış kan dökme ve öldürmelerle dolu bir dünya.'
şu hayatta örnek almaya çalıştığım şey bu! hep dirençli bi insan olmak istemişimdir, yatırsalar da yatmamak (benzetme canım sadece) . bu hacıyatmaz güçlükler karşısında pes etmemek adına ibret alınası bişey.
bu işin babası 'la fontaine'dir. o da parasızlıktan başlamış bu işe. ama doğu kültüründe de bol miktarda 'hayvan konuşturması' mevcuttur. bkz. beydeba (kelile ve dimne) bir de tutiname var, papağan hikayeleri falan... eğlenceli şeyler işte.
eurovisionda bir rock grubu...
ilginç ve bi o kadar da olmaması gereken bi durum... rockçılar oturup o yarışmayı izlemiş ve bi de üstelik oy da vermişlerse ben yarışmacıdan öte bir de izleyiciye bakarım... bu bir 'popüler kültür' yarışmasıdır. yoksa rock, yani popülizmin karşısındaki bir tarz, popüler kültürün bir parçası haline geliyorsa bu vahim bir durumdur!
muhalefet bir müzik, muhalefet bir kültür 'popüler' oluyor... bu ne yaman çelişkidir? neye muhalafetsin sen diye sormazlar mı adama?
gelelim grubun tarzına.. valla işin doğrusu ben hiç beğenmedim... 'hard rock' diye bağırıp duruyolar, 'iyi ki bi rockçısınız, ilan etmeniz mi lazım' diyesim geldi, hatta dedim.
rize-sakarya arası bir yolculuk esnasında, şu hayatta ne kadar şanssız olduğumu bana bir kez daha kanıtlamış ulaşım firmasıdır. şöyle ki;
Of'tan sonra bir yerde kaza geçirdik, saat tam iftar vakti idi. kaza geçirdiğine mi üzülürsün, iftar vakti bu olayın olmasına mı yoksa gideceğin yere 2 saat geç varmaya mı...? ha bu noktada sevineceğimiz şey, yaralı ve dahi ölenin olmaması idi, ki en güzelidir. akabinde yanımdaki kızcağızla 'hangimizin şanssızlığından dolayı bu kazanın meydana geldiği'ni tartışırken iddiam bunun benim yüzümden olduğu idi. inatla kendisinin suçlu (!) olduğunu savundu. neyse, biz boş vakitlerimizi böyle gerekli tartışmalarla geçireduralım baktık otobüs hareket etti. sevindik... sonra farzedelim otobüste 50 kişi var, istisnasız 49unun tepesindeki ışık yanıyor, ne görelim? ! sadece benimki yanmıyor. sonuç: şanssızım.
aynı koltuk için 2-3-4 bilet kesmesiyle hayret uyandırır. hatta sizin koltuğunuz (veya diğerininki) sadece bir kişiye daha kesilmişse şanslısınız demektir.
amaaaaa çalışanlarının içtenliği ile de tercih edilesidir. son yolculuğumda muavinin (yada 'host') muhtelif aralıklarla 'hocaanım al kahveni' deyip deyip herkes uyurken üstelik hiç de istemeden neskafe getirmesi gönlümüzü fethetmiştir.
Aydın değil Uşak merkezlidir. bir zamanlar yanlış hatırlamıyorsam uşak egemenle bunun sahibi arasında bi vuruşma olmuştu. şu an Uşakta tek ulaşım firması denebilir.
sloganı 'geleceğe yolculuk'tur.
gülsuyu lokum vb.nin yanısıra keke alternatif poğaça da ikram ederler, bu tavırlarıyla gönüllerde taht kurmuşlardır. ayrıca her otobüsü değil bir kaç otobüsü bu şekilde nostaljik dizayn edilmiştir. diğerleri bildiğiniz düz travegolardır.
'neoplan' denen otobüsleri de bünyesinde barındırır; ki bunlar Uşak-İstanbul arasını 4 saate alırlar (maşallah subhanalllah) . çok da medeni bi firmadır, çizgilerini korumalarını diliyoruz mümkün olduğunca...
kanuniyle bir sefere gidiyorlar vakti zamanında. kanuninin otağını kurmak için bir direk dikiyorlar, direği karıncalar sarıyor. kanuni, ebussuud efendiye
'direği sarınca karınca,
zararı var mı karıncayı kırınca? ' şeklinde şairane anlatımla bir soru yolluyor.
gelen cevap:
'süleyman karıncayı kırınca,
ahirette sultandan hakkını alır karınca'
gelelim kızılbaş mevzuundan dolayı bu ulu zata saldıranlara. hayvanın katline bile böylesine karşı çıkan bir alim acaba neden onları öldürün iznini vermiş?
derler ki 'şile bezi, rize bezinin taklididir'. kim der? öğretmenevindeki bi kitapçıkta okumuştum, anonim diyelim.
dokuması hayli zormuş, fiyatlarının yüksekliğinden de bu konuda bir çıkarım yapabiliriz. yalnız bir tipine baktım bir fiyatına, dedim ki ' bu kadar etmez'.
rengi krem gibidir.
'organik giyim' diyerek bir AB projesi yapılmış rize beziyle. hayırlı uğurlu olsun!
karacoğlan abimizin 'bana kara diyen dilber, gözlerin kara değil mi? ' şeklinde ona kara diyen kızı mors ederek başlayan eşsiz eserini pek bi güzel yorumlamış (yani 'cover'lamış) grup.
kalpsizini de tuttuk ayrıca, bırakmıyoruz.
laiklik ilkesiyle falan alakası yok!
eğitim ayrı ibadet ayrıdır tabi.. ama eğitim alan öğrencinin ibadet ihtiyacı da olabilir, normaldir. bir cafeteryanın, spor salonunun olması ne kadar tabiiyse ibadethane de o kadar tabiidir. hoş sınıfın orta yerine konulacak değil, eğitim alanlarından bağımsız olacaktır herhalde. ama ibadethaneler tek bir dine ait olmamalı. çoğulculuk esas alınmalı...
kendini ifade etme, anlaşılma ihtiyacını fazlasıyla yaşayanlar... 'söylediğim aman yanlış anlaşılmasın', 'tam anlaşılayım' gibi kaygılar taşıyanlardır.
belli bi noktadan sonra (o noktayı tarif edemem şimdi) çok sıkıcı oluyor. bırak kardeşim yaz gitsin, gerekirse noktalama işaretlerini de kullanma, ne kasıyon kendini? !
orlando bloom ve slaven bilicten sonra kendisinin hayranıyız.
taş devrinde çıkardı ama taş devrinin haftasonu versiyonunda... bilen bilir, haftaiçi sadece fred, wilma, barney ve betty başrollerdeyken haftasonu çakıl, bambam, kaptan mağara adamı falan gibi ekstralar olurdu. bambamla çakıl, dans öğretirlerdi (bu da benden ekstra olsun) .
konumuzun esas oğlanı kaptan mağara adamı da birilerini kurtarmaya uçardı, elinde sopasıyla, tek bi yerde sesini duyardık, o da uçarken 'kaptan mağara adamı geliyor yol açııııınnn' diye bağırırken... neyse, az ve öz konuşanları severiz.
daidalosla oğlu ikarus, kralın gazabına uğrayıp bir labirente kapatılır, daidalos kaçmak için oğluna ve kendine kanat yapar, kanatlarıı da balmumuyla sırtlarına yapıştırır. amma velakin ikarus uçma özgürlüğüne kendini kaptırıp güneşe yaklaşır ve mumlar erir, egenin serin sularına kapılır, böylece dünya ona 'elveda' der ya da o dünyaya...
mitolojik yönünü bir kenara bırakalım, gerçek hayatta da böyle değil mi? güneşe ulaşmaya çalışan, aydınlığa doğru özgürce, sınır tanımazcasına giden insanların sonu yitip gitmek olmuyor mu? acı, çok acı...
bir de yüksek sadakat abilerimizin bu isimle on numara bi şarkıları var ki yazmadan edemiycem, ayrıca favorimdir, muhtelif aralıklarla dinlerim:
[[ gözlerimiz uçurtmanın kuyruğuna takılınca,
göz göze gelip gülümseriz
o an sen ve ben anlarız ki, özgürüz.
mumdan kanatlı bir adamın
güneşe ulaşması kadar anlamlı bu dünya biliriz.
sen ve ben şaşarız insanlara
'anladım' sananlara...
yapraklar döküldükçe ve rüzgar süpürdükçe o yerleri
anlayamazsınız...
sen ve ben biliriz ki: 'doğmak ölmeye başlamaktır'
ve böyle oldukça söylenecek onca az şey var ki..
sen ve ben hep derizki;
'tutku en büyük yanılgıdır'
ve böyle oldukça söylenecek onca az şey var ki...]]
yanaşma-kaçınma çatışmasına sebep olan şehir (yok, artık büyükşehir. şehir olanına 'adapazarı' mı deniyordu yoksa?) . şöyle ki; muhteşem doğası ve jeopolitik durumuyla yaşamak isteyeceğimiz nadir yerlerden olsa da (ki biz ailecek ayvalığı ve benzerlerini beğenmeyip 'ah benim güzel sakaryam/sapancam' diyenlerdeniz) insanının anlaşılmazlığıyla bir iticilik oluşturmakta... kaldı ki burda yaşayanların kaçı 'gerçek' sakaryalı, o da tartışılır.
ayrıca hiç de yardımsever değiller (istisnalar kaideyi bozmaz) , paylaşma alışkanlıkları yok (cık cık cık) .
trafik konusunda berbatlar... her an her yerde bir kazaya kurban gidebilirsiniz. ama alışılıyor be.
sakaryayı geç de sapanca bir başka yaa...çocukluğum, gençliğim orda geçti ne de olsa (ah o gölü, ah o sazlıkları, ah o dağları, böğürtlenleri, yeşilliği, falanı filanı...) .sapanca sapanca güzel sapanca / seni görmek ister her bahtı kara (farkındaysanız son 4 cümle (parantez içini saymayın) kafiyeli oldu, alt alta yazsam bir kıta olacaktı, zaten son 2si de beyit yine farkındaysanız...) .
bu arada burdan yetkili-yetkisiz, özel-tüzel-genel, büyük-küçük herkese sesleniyorum - antoloji sitesine de bize bu fırsatı verdiği için teşekkür etmek istiyorum-:
' niçin güzelim yeşillikleri villa, site, köşk, resident, ıvır zıvır yapıcaz diye bozuyosunuz! kınıyorum sizi esefle! '
doktor, simyacı, ezoterist ve occultist.
'paracelsus' ismini kendisine kendisi vermiştir. 'para', sanskritçede 'nirvanaya ulaşma-aydınlanma' demek.
tıbbın babalarına (hipokrat, ibn-i sina gibi) karşı çıkar ve onları tıbbın gelişiminin önünde bir engel olarak görür. katoliktir ama katolikliği eleştirmiş, lutheri desteklemiştir. buna ragmen protestan da olmamıştır.
7 element olayını savunur. iatrokimya tezini ortaya atan iinsan evladıdır. midenin kimyasal salgıları oldugunu ilk ortaya koyandır. doğuda 8 yıl kalmış ve bu esnada doğulu alimlerden çok şey öğrenmiştir.
küçük yaşta hadım edilmiş olma ihtimali var. kafatası da kadına benziyormuş ki kendisi kadınlardan nefret de edermiş. kadınları 'aşağılık yaratıklar' olarak görürmüş. yahudi kabbalası eğitiminden gectigi için böyle görmesi normaldir.
kendini filozoftan sayar.
insanı 'mikrokosmos', tabiatı 'makrokosmos' olarak görmüştür (bkz. panteizm) .
'divine man=ebedi insan' terimini literatüre sokmuştur (ki bu doğudan etkilendiğinin kanıtıdır. şöyle ki tasavvufta da 'insan-ı kamil' vardır.) .
kana altın katarak tedavi gibi ilginç fikirleri vardır.
ayrıca 32 kehaneti de var.21.si 'Osmanlı 400 yıl içinde yok olacak 'tır. 1500lü yıllarda yaşadıgı düşünülürse fena bir öngörü sayılmaz.
mezar taşında 'vitam cum morte mutavit-ölümle hayatı takas etti' yazıyormuş.
memurun da aldığı paranın karnesidir. çoğu kez bişey anlamam, daha basit, anlaşılır, sade yapamazlar mı merak ediyorum.
genelde kesilenlere takılır gözüm. o kadar çok ki, her baktığımda da 'vay anasını' derim. istifa etcem bi gün bu kesilenler yüzünden...
unforgiven. 2. versiyonu ayrı bi güzel. en vurucu kısmı da:
'..The door cracks open
But theres no sun shining through...'
bir de herşeyin karşılıklı olduğunun metallica tarafından onaylandığının resmidir (ha onaylasa ne onaylamasa ne, orası ayrı...) :
'...If you can understand the me
Then i can understand the you...'
Nickelback
08.12.2008 - 22:39chad kroeger solisti. ama ne ses ne karizma! Allahım, yok böyle bi adam! what a man!
hele bir hero söyleyişi var, ne içten amanınnnn!
özellikle:
'Someone told me that love would all save us.
But how can that be?
Look what love gave us
A world full of killing, and blood-spilling,
that world never came. ' kısmı.
türkçesi:
'biri aşkın hepimizi kurtaracağını söyledi.
ama bu nasıl olabilir?
aşkın bize verdiğine bak:
asla yaşanmamış kan dökme ve öldürmelerle dolu bir dünya.'
yalan mı?
terminator / yokedici
08.12.2008 - 22:31'terminator:the sarah connor chronicles' ismindeki dizi versiyonu cnbc-e de her pazar 21.00da dönen acayip bi kurgu.
hacıyatmaz
08.12.2008 - 22:26şu hayatta örnek almaya çalıştığım şey bu! hep dirençli bi insan olmak istemişimdir, yatırsalar da yatmamak (benzetme canım sadece) . bu hacıyatmaz güçlükler karşısında pes etmemek adına ibret alınası bişey.
fabl
08.12.2008 - 22:24bu işin babası 'la fontaine'dir. o da parasızlıktan başlamış bu işe. ama doğu kültüründe de bol miktarda 'hayvan konuşturması' mevcuttur. bkz. beydeba (kelile ve dimne) bir de tutiname var, papağan hikayeleri falan... eğlenceli şeyler işte.
lordi
08.12.2008 - 22:10eurovisionda bir rock grubu...
ilginç ve bi o kadar da olmaması gereken bi durum... rockçılar oturup o yarışmayı izlemiş ve bi de üstelik oy da vermişlerse ben yarışmacıdan öte bir de izleyiciye bakarım... bu bir 'popüler kültür' yarışmasıdır. yoksa rock, yani popülizmin karşısındaki bir tarz, popüler kültürün bir parçası haline geliyorsa bu vahim bir durumdur!
muhalefet bir müzik, muhalefet bir kültür 'popüler' oluyor... bu ne yaman çelişkidir? neye muhalafetsin sen diye sormazlar mı adama?
gelelim grubun tarzına.. valla işin doğrusu ben hiç beğenmedim... 'hard rock' diye bağırıp duruyolar, 'iyi ki bi rockçısınız, ilan etmeniz mi lazım' diyesim geldi, hatta dedim.
Taraf Gazetesi
07.12.2008 - 15:22en okunulasıdır.
en çok da tarafın maddi çıkmazdan kurtulması için okuyucular tarafından verilen ilanlar okunmalı. bugünkü taraftan bir kaç örnek:
'şu uzun gecenin gecesi olsam
Taraf'ın yazıişlerinde kalemucu açıcısı olsam.' (kadir şinas)
'paşalar bu işsizlik sorununa ne zaman el koyacaklar' (bir avuç sivil)
gibi.
Rize Ses
06.12.2008 - 20:07rize-sakarya arası bir yolculuk esnasında, şu hayatta ne kadar şanssız olduğumu bana bir kez daha kanıtlamış ulaşım firmasıdır. şöyle ki;
Of'tan sonra bir yerde kaza geçirdik, saat tam iftar vakti idi. kaza geçirdiğine mi üzülürsün, iftar vakti bu olayın olmasına mı yoksa gideceğin yere 2 saat geç varmaya mı...? ha bu noktada sevineceğimiz şey, yaralı ve dahi ölenin olmaması idi, ki en güzelidir. akabinde yanımdaki kızcağızla 'hangimizin şanssızlığından dolayı bu kazanın meydana geldiği'ni tartışırken iddiam bunun benim yüzümden olduğu idi. inatla kendisinin suçlu (!) olduğunu savundu. neyse, biz boş vakitlerimizi böyle gerekli tartışmalarla geçireduralım baktık otobüs hareket etti. sevindik... sonra farzedelim otobüste 50 kişi var, istisnasız 49unun tepesindeki ışık yanıyor, ne görelim? ! sadece benimki yanmıyor. sonuç: şanssızım.
aynı koltuk için 2-3-4 bilet kesmesiyle hayret uyandırır. hatta sizin koltuğunuz (veya diğerininki) sadece bir kişiye daha kesilmişse şanslısınız demektir.
amaaaaa çalışanlarının içtenliği ile de tercih edilesidir. son yolculuğumda muavinin (yada 'host') muhtelif aralıklarla 'hocaanım al kahveni' deyip deyip herkes uyurken üstelik hiç de istemeden neskafe getirmesi gönlümüzü fethetmiştir.
anadolu turizm
03.12.2008 - 23:46Aydın değil Uşak merkezlidir. bir zamanlar yanlış hatırlamıyorsam uşak egemenle bunun sahibi arasında bi vuruşma olmuştu. şu an Uşakta tek ulaşım firması denebilir.
sloganı 'geleceğe yolculuk'tur.
gülsuyu lokum vb.nin yanısıra keke alternatif poğaça da ikram ederler, bu tavırlarıyla gönüllerde taht kurmuşlardır. ayrıca her otobüsü değil bir kaç otobüsü bu şekilde nostaljik dizayn edilmiştir. diğerleri bildiğiniz düz travegolardır.
'neoplan' denen otobüsleri de bünyesinde barındırır; ki bunlar Uşak-İstanbul arasını 4 saate alırlar (maşallah subhanalllah) . çok da medeni bi firmadır, çizgilerini korumalarını diliyoruz mümkün olduğunca...
ebussuud efendi
02.12.2008 - 20:19kanuniyle bir sefere gidiyorlar vakti zamanında. kanuninin otağını kurmak için bir direk dikiyorlar, direği karıncalar sarıyor. kanuni, ebussuud efendiye
'direği sarınca karınca,
zararı var mı karıncayı kırınca? ' şeklinde şairane anlatımla bir soru yolluyor.
gelen cevap:
'süleyman karıncayı kırınca,
ahirette sultandan hakkını alır karınca'
gelelim kızılbaş mevzuundan dolayı bu ulu zata saldıranlara. hayvanın katline bile böylesine karşı çıkan bir alim acaba neden onları öldürün iznini vermiş?
Rize Bezi
02.12.2008 - 20:12derler ki 'şile bezi, rize bezinin taklididir'. kim der? öğretmenevindeki bi kitapçıkta okumuştum, anonim diyelim.
dokuması hayli zormuş, fiyatlarının yüksekliğinden de bu konuda bir çıkarım yapabiliriz. yalnız bir tipine baktım bir fiyatına, dedim ki ' bu kadar etmez'.
rengi krem gibidir.
'organik giyim' diyerek bir AB projesi yapılmış rize beziyle. hayırlı uğurlu olsun!
badem
17.10.2008 - 21:57karacoğlan abimizin 'bana kara diyen dilber, gözlerin kara değil mi? ' şeklinde ona kara diyen kızı mors ederek başlayan eşsiz eserini pek bi güzel yorumlamış (yani 'cover'lamış) grup.
kalpsizini de tuttuk ayrıca, bırakmıyoruz.
vadideki zambak
17.10.2008 - 21:53bol ayrıntı, bol tasvir... hikaye güzel ama be balzac daha öz yazamaz mıydın? yoksa sanat dedikleri ayrıntı mıdır?
radical noise
25.08.2008 - 21:05' color of hate '
her okula ibadet hane
22.08.2008 - 00:28laiklik ilkesiyle falan alakası yok!
eğitim ayrı ibadet ayrıdır tabi.. ama eğitim alan öğrencinin ibadet ihtiyacı da olabilir, normaldir. bir cafeteryanın, spor salonunun olması ne kadar tabiiyse ibadethane de o kadar tabiidir. hoş sınıfın orta yerine konulacak değil, eğitim alanlarından bağımsız olacaktır herhalde. ama ibadethaneler tek bir dine ait olmamalı. çoğulculuk esas alınmalı...
Her yazdığına smiley ekleyenler
22.08.2008 - 00:22kendini ifade etme, anlaşılma ihtiyacını fazlasıyla yaşayanlar... 'söylediğim aman yanlış anlaşılmasın', 'tam anlaşılayım' gibi kaygılar taşıyanlardır.
belli bi noktadan sonra (o noktayı tarif edemem şimdi) çok sıkıcı oluyor. bırak kardeşim yaz gitsin, gerekirse noktalama işaretlerini de kullanma, ne kasıyon kendini? !
mağara adamı
19.08.2008 - 23:01orlando bloom ve slaven bilicten sonra kendisinin hayranıyız.
taş devrinde çıkardı ama taş devrinin haftasonu versiyonunda... bilen bilir, haftaiçi sadece fred, wilma, barney ve betty başrollerdeyken haftasonu çakıl, bambam, kaptan mağara adamı falan gibi ekstralar olurdu. bambamla çakıl, dans öğretirlerdi (bu da benden ekstra olsun) .
konumuzun esas oğlanı kaptan mağara adamı da birilerini kurtarmaya uçardı, elinde sopasıyla, tek bi yerde sesini duyardık, o da uçarken 'kaptan mağara adamı geliyor yol açııııınnn' diye bağırırken... neyse, az ve öz konuşanları severiz.
Dimitri Medvedev
19.08.2008 - 22:55putinin adamı. rus halkı tarafından da pek bi desteklenmekte. tipten yana iyi sayılır.
ikarus
19.08.2008 - 22:52daidalosla oğlu ikarus, kralın gazabına uğrayıp bir labirente kapatılır, daidalos kaçmak için oğluna ve kendine kanat yapar, kanatlarıı da balmumuyla sırtlarına yapıştırır. amma velakin ikarus uçma özgürlüğüne kendini kaptırıp güneşe yaklaşır ve mumlar erir, egenin serin sularına kapılır, böylece dünya ona 'elveda' der ya da o dünyaya...
mitolojik yönünü bir kenara bırakalım, gerçek hayatta da böyle değil mi? güneşe ulaşmaya çalışan, aydınlığa doğru özgürce, sınır tanımazcasına giden insanların sonu yitip gitmek olmuyor mu? acı, çok acı...
bir de yüksek sadakat abilerimizin bu isimle on numara bi şarkıları var ki yazmadan edemiycem, ayrıca favorimdir, muhtelif aralıklarla dinlerim:
[[ gözlerimiz uçurtmanın kuyruğuna takılınca,
göz göze gelip gülümseriz
o an sen ve ben anlarız ki, özgürüz.
mumdan kanatlı bir adamın
güneşe ulaşması kadar anlamlı bu dünya biliriz.
sen ve ben şaşarız insanlara
'anladım' sananlara...
yapraklar döküldükçe ve rüzgar süpürdükçe o yerleri
anlayamazsınız...
sen ve ben biliriz ki: 'doğmak ölmeye başlamaktır'
ve böyle oldukça söylenecek onca az şey var ki..
sen ve ben hep derizki;
'tutku en büyük yanılgıdır'
ve böyle oldukça söylenecek onca az şey var ki...]]
di mi amaa?
orlando bloom
18.08.2008 - 23:38hastayız kendisine... severiz, sayarız, öpme şansımız olsa öperdik.
'cennetin krallığı'ndaki performansına da bayıldık yani.
fabrika ayarlarına geri dön
18.08.2008 - 23:37kesinlikle hayattaki en gerekli komutlardan bi tanesi. keşke insan da fabrika ayarlarına geri dönebilse.
sakarya
06.08.2008 - 23:46yanaşma-kaçınma çatışmasına sebep olan şehir (yok, artık büyükşehir. şehir olanına 'adapazarı' mı deniyordu yoksa?) . şöyle ki; muhteşem doğası ve jeopolitik durumuyla yaşamak isteyeceğimiz nadir yerlerden olsa da (ki biz ailecek ayvalığı ve benzerlerini beğenmeyip 'ah benim güzel sakaryam/sapancam' diyenlerdeniz) insanının anlaşılmazlığıyla bir iticilik oluşturmakta... kaldı ki burda yaşayanların kaçı 'gerçek' sakaryalı, o da tartışılır.
ayrıca hiç de yardımsever değiller (istisnalar kaideyi bozmaz) , paylaşma alışkanlıkları yok (cık cık cık) .
trafik konusunda berbatlar... her an her yerde bir kazaya kurban gidebilirsiniz. ama alışılıyor be.
sakaryayı geç de sapanca bir başka yaa...çocukluğum, gençliğim orda geçti ne de olsa (ah o gölü, ah o sazlıkları, ah o dağları, böğürtlenleri, yeşilliği, falanı filanı...) .sapanca sapanca güzel sapanca / seni görmek ister her bahtı kara (farkındaysanız son 4 cümle (parantez içini saymayın) kafiyeli oldu, alt alta yazsam bir kıta olacaktı, zaten son 2si de beyit yine farkındaysanız...) .
bu arada burdan yetkili-yetkisiz, özel-tüzel-genel, büyük-küçük herkese sesleniyorum - antoloji sitesine de bize bu fırsatı verdiği için teşekkür etmek istiyorum-:
' niçin güzelim yeşillikleri villa, site, köşk, resident, ıvır zıvır yapıcaz diye bozuyosunuz! kınıyorum sizi esefle! '
paracelsus
28.07.2008 - 23:39doktor, simyacı, ezoterist ve occultist.
'paracelsus' ismini kendisine kendisi vermiştir. 'para', sanskritçede 'nirvanaya ulaşma-aydınlanma' demek.
tıbbın babalarına (hipokrat, ibn-i sina gibi) karşı çıkar ve onları tıbbın gelişiminin önünde bir engel olarak görür. katoliktir ama katolikliği eleştirmiş, lutheri desteklemiştir. buna ragmen protestan da olmamıştır.
7 element olayını savunur. iatrokimya tezini ortaya atan iinsan evladıdır. midenin kimyasal salgıları oldugunu ilk ortaya koyandır. doğuda 8 yıl kalmış ve bu esnada doğulu alimlerden çok şey öğrenmiştir.
küçük yaşta hadım edilmiş olma ihtimali var. kafatası da kadına benziyormuş ki kendisi kadınlardan nefret de edermiş. kadınları 'aşağılık yaratıklar' olarak görürmüş. yahudi kabbalası eğitiminden gectigi için böyle görmesi normaldir.
kendini filozoftan sayar.
insanı 'mikrokosmos', tabiatı 'makrokosmos' olarak görmüştür (bkz. panteizm) .
'divine man=ebedi insan' terimini literatüre sokmuştur (ki bu doğudan etkilendiğinin kanıtıdır. şöyle ki tasavvufta da 'insan-ı kamil' vardır.) .
kana altın katarak tedavi gibi ilginç fikirleri vardır.
ayrıca 32 kehaneti de var.21.si 'Osmanlı 400 yıl içinde yok olacak 'tır. 1500lü yıllarda yaşadıgı düşünülürse fena bir öngörü sayılmaz.
mezar taşında 'vitam cum morte mutavit-ölümle hayatı takas etti' yazıyormuş.
renkli bir kişilik... tanımak isterdim.
maaş bordrosu
25.07.2008 - 23:30memurun da aldığı paranın karnesidir. çoğu kez bişey anlamam, daha basit, anlaşılır, sade yapamazlar mı merak ediyorum.
genelde kesilenlere takılır gözüm. o kadar çok ki, her baktığımda da 'vay anasını' derim. istifa etcem bi gün bu kesilenler yüzünden...
affedilmeyen
25.07.2008 - 23:24unforgiven. 2. versiyonu ayrı bi güzel. en vurucu kısmı da:
'..The door cracks open
But theres no sun shining through...'
bir de herşeyin karşılıklı olduğunun metallica tarafından onaylandığının resmidir (ha onaylasa ne onaylamasa ne, orası ayrı...) :
'...If you can understand the me
Then i can understand the you...'
Toplam 54 mesaj bulundu