Hani yolculuklara çıkılır, Uzun yolculuklara, Hani yavaş yavaş akşam iner, Dağlar ovalar seçilmez olur, Ağaçların yollara düşen gölgeleri karartıya dönüşür. Sonra Uzaklarda yanıp sönen ışıklar belirir, Özlemler kabarır, gözler uzaklara savrulur. Ve öyle bir an gelir ki İçimizdeki yangını gizleyemeyiz artık, Her şey film şeridi gibi akar durur.
Hani yolculuklara çıkılır, Uzun yolculuklara, Hani yavaş yavaş akşam iner, Karşı kıyıda, ışıklar bir bir yanar. Sonra, Uzaklardaki sevgiliyi yanımıza alırız, En masum en ürkek halimizle Yüzümüze tatlı bir tebessüm ilişir, Sevgiler kanatlanır, Kokular birbirine karışır, Ve öyle bir an gelir ki İçimizdeki sevinci gizleyemeyiz artık, Her şey mutluluk dalgasında döner durur.
Hani yolculuklara çıkılır Uzun yolculuklara Hani her şey yanımızdan kayıp gider Anılar mahzunlaşır, gözler yollarda gezinir. Sonra Uyku göz kapaklarına iner, Yolculuğa düşlerde devam edilir,
Ağır ağır bir vapur geçer, seviniriz. Çakmak çakmak ışıkları yanar durur. Arkasından köpükler bırakarak.
Soğuk bir rüzgâr eser, ürpeririz, Yüreğimizin sahiline dalgalar vurur Arkasından yağmurlar bırakarak.
Hani yolculuklara çıkılır Uzun yolculuklara Kimselerin bilmediği, bilinmeyen yerlere..
AYDIN AY
Biri beyaz biri kara iki kedi.. Birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak, birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar. Gölgeler akşamüstünü söylüyor. Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi. Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır. Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu, Uzun yolları da göze alabilen bir dostluk Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz? Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz, Omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun, Belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu, Değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? . Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp Kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına, Bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? Karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken Bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz? Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir, Her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların Savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün... Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz, Ya da olanlar olması gerekenler değildir. Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz, Gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...
Hani yolculuklara çıkılır,
Uzun yolculuklara,
Hani yavaş yavaş akşam iner,
Dağlar ovalar seçilmez olur,
Ağaçların yollara düşen gölgeleri karartıya dönüşür.
Sonra
Uzaklarda yanıp sönen ışıklar belirir,
Özlemler kabarır, gözler uzaklara savrulur.
Ve öyle bir an gelir ki
İçimizdeki yangını gizleyemeyiz artık,
Her şey film şeridi gibi akar durur.
Hani yolculuklara çıkılır,
Uzun yolculuklara,
Hani yavaş yavaş akşam iner,
Karşı kıyıda, ışıklar bir bir yanar.
Sonra,
Uzaklardaki sevgiliyi yanımıza alırız,
En masum en ürkek halimizle
Yüzümüze tatlı bir tebessüm ilişir,
Sevgiler kanatlanır, Kokular birbirine karışır,
Ve öyle bir an gelir ki
İçimizdeki sevinci gizleyemeyiz artık,
Her şey mutluluk dalgasında döner durur.
Hani yolculuklara çıkılır
Uzun yolculuklara
Hani her şey yanımızdan kayıp gider
Anılar mahzunlaşır, gözler yollarda gezinir.
Sonra
Uyku göz kapaklarına iner,
Yolculuğa düşlerde devam edilir,
Ağır ağır bir vapur geçer, seviniriz.
Çakmak çakmak ışıkları yanar durur.
Arkasından köpükler bırakarak.
Soğuk bir rüzgâr eser, ürpeririz,
Yüreğimizin sahiline dalgalar vurur
Arkasından yağmurlar bırakarak.
Hani yolculuklara çıkılır
Uzun yolculuklara
Kimselerin bilmediği, bilinmeyen yerlere..
AYDIN AY
Biri beyaz biri kara iki kedi..
Birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak,
birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar.
Gölgeler akşamüstünü söylüyor.
Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.
Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır.
Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu,
Uzun yolları da göze alabilen bir dostluk
Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
Omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
Belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,
Değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? .
Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
Kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,
Bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?
Karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken
Bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir,
Her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir.
Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların
Savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün...
Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,
Ya da olanlar olması gerekenler değildir.
Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
Gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...