tepeden tırnağa kavga hasret ve ümitten ibaret ben.................................................................................................................................GENÇLİĞE HİTABE Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK20 Ekim 1927TAHİRLE ZÜHRE MESELESİTahir olmak da ayıp değil Zühre olmak dahattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,bütün iş Tahirle Zühre olabilmekteyani yürekte.Meselâ bir barikatta dövüşerekmeselâ kuzey kutbunu keşfe giderkenmeselâ denerken damarlarında bir serumuölmek ayıp olur mu? Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak dahattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.Seversin dünyayı doludizginama o bunun farkında değildirayrılmak istemezsin dünyadanama o senden ayrılacakyani sen elmayı seviyorsun diyeelmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artıkyahut hiç sevmeseydiTahir ne kaybederdi Tahirliğinden? Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak dahattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.NAZIM HİKMETTARANTA-BABU’YA BEŞİNCİ MEKTUPGörmek işitmek duymak düşünmek ve konuşmak koşmak alabildiğine başı dolu başı boş koş- -mak... Hehehey TARANTA-BABU hehehey,yaşamak ne güzel şey anasını sattığımın yaşamak ne güzel şey... Düşün benikollarım, senin üç çocuk doğurmuş geniş kalçalarındayken… Düşün sıcak… Düşün kara bir taşa damlayan çırılçıplak bir su sesini...İstediğin yemişinrengini, etini, adını düşün... Gözdeki tadını düşün kıpkırmızı güneşin yemyeşil otun ve koskocaman masmavi bir çiçek gibi açan ay ışığının… Düşün TARANTA-BABU! İnsanoğlunun yüreği kafası kolu yedi kat yerin altından çekip çıkarıp öyle ateş gözlü çelik allahlar yaratmış ki kara toprağı bir yumrukta serebilir, yılda bir veren nar bin verebilir. Ve dünya öyle büyük, öyle güzel öyle sonsuz ki deniz kıyıları her gece hepimiz yan yana uzanıp yaldızlı kumlara yıldızlı sularıntürküsünü dinleyebiliriz... Yaşamak ne güzel şey TARANTA-BABU yaşamak ne güzel şey… Anlayarak bir usta kitap gibi bir sevda şarkısı gibi duyup bir çocuk gibi şaşarak YAŞAMAK...Yaşamak:birer birer ve hep beraberipekli bir kumaş dokur gibi...Hep bir ağızdansevinçli bir destanokur gibiYAŞAMAK........ .........YAŞAMAK...Ne acayip iştir ki bu ne mene gidiştir ki TARANTA-BABU,bugün bu 'bu inanılmayacak kadar güzel' bu anlatılamayacak kadar sevinçli şey: böyle zor bu kadar dar böyle kanlı bu denli kepaze...NAZIM HİKMETBİR AYRILIŞ HİKAYESİErkek kadına dedi ki:-Seni seviyorum,ama nasıl,avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıpparmaklarımı kanatarakkırasıyaçıldırasıya...Erkek kadına dedi ki:-Seni seviyorum,ama nasıl,kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,yüzde hudutsuz kere yüz...Kadın erkeğe dedi ki:-Baktımdudağımla, yüreğimle, kafamla; severek, korkarak, eğilerek,dudağına, yüreğine, kafana.Şimdi ne söylüyorsamkaranlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..Ve ben artıkbiliyorum:Toprağın -yüzü güneşli bir ana gibi -en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..Fakat neyleyimsaçlarım dolanmışölmekte olan parmaklarınabaşımı kurtarmam kabildeğil! Senyürümelisin,yeni doğan çocuğungözlerine bakarak..Senyürümelisin,beni bırakarak...Kadın sustu.SARILDILARBir kitap düştü yere...Kapandı bir pencere...AYRILDILAR...NAZIM HİKMETCEVİZ AĞACI Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril. Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil Yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var, Yüz bin elle dokunurum sana, Istanbul'a. Yapraklarım gözlerimdir.Şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, Istanbul'u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkındaNAZIM HİKMETGÜNEŞİ İÇENLERİN TÜRKÜSÜ Bu bir türkü:- toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsü! Bu bir örgü:- alev bir saç örgüsü! kıvranıyor; kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor esmer alınlarında bakır ayakları çıplak kahramanların! Ben de gördüm o kahramanları, ben de sardım o örgüyü, ben de onlarla güneşe giden köprüden geçtim! Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. Ben de söyledim o türküyü! Yüreğimiz topraktan aldı hızını; altın yeleli aslanların ağzını yırtarak gerindik! Sıçradık; şimşekli rüzgâra bindik! . Kayalardan kayalarla kopan kartallar çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını. Alev bilekli süvariler kamçılıyor şaha kalkan atlarını! Akın var güneşe akın! Güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! Düşmesin bizimle yola: evinde ağlayanların göz yaşlarını boynunda ağır bir zincir gibi taşıyanlar! Bıraksın peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar! İşte: şu güneşten düşen ateşte milyonlarla kırmızı yürek yanıyor! Sen de çıkar göğsünün kafesinden yüreğini; şu güneşten düşen ateşe fırlat; yüreğini yüreklerimizin yanına at! Akın var güneşe akın! Güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk! Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız, toprak kokuyor bakır sakallarımız! Neş'emiz sıcak! kan kadar sıcak, delikanlıların rüyalarında yanan o «an» kadar sıcak! Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak, ölülerimizin başlarına basarak yükseliyoruz güneşe doğru! Ölenler döğüşerek öldüler; güneşe gömüldüler. Vaktimiz yok onların matemini tutmaya! Akın var güneşe akın! Güneşi zaaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor! Kalın tuğla bacalar kıvranarak ötüyor! Haykırdı en önde giden, emreden! Bu ses! Bu sesin kuvveti, bu kuvvet yaralı aç kurtların gözlerine perde vuran, onları oldukları yerde durduran kuvvet! Emret ki ölelim emret! Güneşi içiyoruz sesinde! Coşuyoruz, coşuyor! .. Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor! Akın var güneşe akın! Güneşi zaaaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! Toprak bakır gök bakır. Haykır güneşi içenlerin türküsünü, Hay-kır Haykıralım! NAZIM HİKMETHOŞGELDİN KADINIM Hoş geldin kadınım benim hoş geldin yorulmuşsundur; nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını ne gül suyum ne gümüş leğenim var, susamışsındır; buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim acıkmışsındır; beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam memleket gibi yoksuldur odam. Hoş geldin kadınım benim hoş geldin ayağını basdın odama kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde ağladın, avuçlarıma döküldü inciler gönlüm gibi zengin hürriyet gibi aydınlık oldu odam... Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.NAZIM HİKMETKADINLARIMIZ Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta, sanki gidenler hiçbir zaman hiçbir menzile erişemeyecekti. Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle Ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti. Ayın altında öküzler başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi ufacık kısacıktılar ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında ve ayakları altından akan toprak, toprak, ve topraktı. Gece aydınlık ve sıcak ve kağnılarda tahta yataklarında oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı. Ve kadınlar birbirlerinden gizleyerek bakıyorlardı ayın altında geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine. Ve kadınlar bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve kara sabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar, bizim kadınlarımız şimdi ayın altında kağnıların ve hartuçların peşinde harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi aynı yürek ferahlığı, aynı yorgun alışkanlık içindeydiler. Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde ince boyunlu çocuklar uyuyordu. Ve ayın altında kağnılar yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.NAZIM HİKMETKARIMA MEKTUP 11-11-1933 Bursa Hapishanesi Bir tanem! Son mektubunda: 'Başım sızlıyor yüreğim sersem! ' diyorsun. 'Seni asarlarsa seni kaybedersem; diyorsun; 'yaşıyamam! ' Yaşarsın karıcığım, kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı. Ölüm bir ipte sallanan bir ölü. Bu ölüme bir türlü razı olmuyor gönlüm. Fakat emin ol ki sevgilim; zavallı bir çingenenin kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli geçirecekse eğer ipi boğazıma, mavi gözlerimde korkuyu görmek için boşuna bakacaklar Nazıma! Ben, alaca karanlığında son sabahımın dostlarımı ve seni göreceğim, ve yalnız yarı kalmış bir şarkının acısını toprağa götüreceğim... Karım benim! İyi yürekli altın renkli, gözleri baldan tatlı arım benim: ne diye yazdım sana istendiğini idamımın, daha dava ilk adımında ve bir şalgam gibi koparmıyorlar kellesini adamın. Haydi bunlara boş ver. Bunlar uzak bir ihtimal. Paran varsa eğer bana fanila bir don al, tuttu bacağımın siyatik ağrısı, Ve unutma ki daima iyi şeyler düşünmeli bir mahpusun karısı.NAZIM HİKMETKARLI KAYIN ORMANINDAKarlı kayın ormanında yürüyorum geceleyin. Efkârlıyım, efkârlıyım, elini ver, nerde elin? Ayışığı renginde kar, keçe çizmelerim ağır. İçimde çalınan ıslık beni nereye çağırır? Memleket mi, yıldızlar mı, gençliğim mi daha uzak? Kayınların arasında bir pencere, sarı sıcak. Ben ordan geçerken biri: 'Amca, dese, gir içeri.' Girip yerden selâmlasam hane içindekileri. Eski takvim hesabıyle bu sabah başadı bahar. Geri geldi Memed'ime yolladığım oyuncaklar. Kurulmamış zembereği küskün duruyor kamyonet, yüzdüremedi leğende beyaz kotrasını Memet. Kar tertemiz, kar kabarık, yürüyorum yumuşacık. Dün gece on bir buçukta ölmüş Berut, tanışırdık. Bende boz bir halısı var bir de kitabı, imzalı. Elden ele geçer kitap, daha yüz yıl yaşar halı. Yedi tepeli şehrimde bıraktım gonca gülümü. Ne ölümden korkmak ayıp, ne de düşünmek ölümü. En acayip gücümüzdür, kahramanlıktır yaşamak: Öleceğimizi bilip, öleceğimizi mutlak. Memleket mi, daha uzak, gençliğim mi, yıldızlar mı? Bayramoğlu, Bayramoğlu, ölümden öte köy var mı? Geceleyin, karlı kayın ormanında yürüyorum. Karanlıkta etrafımı gündüz gibi görüyorum. Şimdi şurdan saptım mıydı, şose, tirenyolu, ova. Yirmi beş kilometredenNAZIM HİKMETNE GÜZEL ŞEY HATIRLAMAK SENİ Ne güzel şey hatırlamak seni:ölüm ve zafer haberleri içinden,hapisteve yaşım kırkı geçmiş iken...Ne güzel şey hatırlamak seni:bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elinve saçlarındavakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...İçimde ikinci bir insan gibidirseni sevmek saadeti...Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,güneşli bir rahatlıkve etin daveti:kıpkızıl çizgilerle bölünmüşsıcak koyu bir karanlık...Ne güzel şey hatırlamak seni,yazamak sana dair,hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,kendisi değiledasındaki dünya...Ne güzel şey hatırlamak seni.Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:bir çekmecebir yüzük,ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.Ve hemenfırlayarak yerimdenpenceremde demirlere yapışarakhürriyetin sütbeyaz maviliğinesana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...Ne güzel şey hatırlamak seni:ölüm ve zafer haberleri içinde,hapisteve yaşım kırkı geçmiş iken...NAZIM HİKMETO MAVİ GÖZLÜ BİR DEVDİ O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev. Bir dev gibi seviyordu dev. Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin, yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin. O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Mini minnacıktı kadın. Rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda. Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, girdi zengin bir cücenin kolunda bahçesinde ebruliiii hanımeli açan eve. Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev, dev gibi sevgilere mezar bile olamaz: bahçesinde ebruliiiii hanımeli açan ev..NAZIM HİKMET24 Eylül 1945En güzel deniz:henüz gidilmemiş olandır.En güzel çocuk:henüz büyümedi.En güzel günlerimiz:henüz yaşamadıklarımız.Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:henüz söylememiş olduğum sözdür...30 Eylül 1945Seni düşünmek güzel şeyümitli şeydünyanın en güzel sesinden en güzelşarkıyı dinlemek gibi bir şey.Fakat artık ümit yetmiyor bana,ben artık şarkı dinlemek değilşarkı söylemek istiyorum...NAZIM HİKMETNİKBİNLİK Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günlergöre- -ceğiz... Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar Işıklı maviliklere süre- -ceğiz...Açtık mıydı hele bir son vitesi, adedi devir. Motorun sesi. Uuuuuuuy! Çocuklar kim bilirne harikuladedir 160 kilometre giderken öpüşmesi... Hani şimdi bize cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır, yalnız cumaları yalnız pazarları.. Hani şimdi biz bir peri masalı dinler gibi seyrederiz ışıklı caddelerde mağazaları, hani bunlar 77 katlı yekpare camdan mağazalardır. Hani şimdi biz haykırırız Cevap: açılır kara kaplı kitap: zindan... Kayış kapar kolumuzu kırılan kemik kan. Hani şimdi bizim soframıza haftada bir et gelir Ve çocuklarımız işten evesapsarı iskelet gelir.. Hani şimdi biz... İnanın: güzel günler göreceğiz çocuklar güneşli günlergöre- -ceğiz Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar ışıklı mavilikleresüre- -ceğiz. NAZIM HİKMETVASİYETYoldaşlar nasip olmazsa görmek o günü,ölürsem kurtuluştan önce yani,alıp götürünAnadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni.Hasan beyin vurdurduğuırgat Osman yatsın yanımdave çavdarın dibinde toprağa çocuklayıpkırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu,tarlalar orta malı, kanallarda su,ne kuraklık, ne candarma korkusu.Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,toprağın altında yatar upuzun,çürür kara dallar gibi ölüler,toprağın altında sağır, kör, dilsiz.Ama bu türküleri söylemişim bendaha onlar düzülmeden,duymuşum yanık benzin kokusunutraktörlerin resmi bile çizilmeden.Benim sessiz komşularıma gelince,şehit Ayşe'yle ırgat Osmançektiler büyük hasreti sağlıklarındabelki de farkında bile olmadan.Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,-öyle gibi de görünüyor-Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün benive de uyarına gelirse,tepemde bir de çınar olursataş maş da istemez hani... NAZIM HİKMETBENCE SEN DE SIMDI HERKES GIBISINGözlerim gözünde aski seçmiyor Onlardan kalbime sevda geçmiyor Ben yordum ruhumu biraz da sen yor Çünkü bence simdi herkes gibisin Yolunu beklerken daha dün gece Kaçiyorum bugün senden gizlice Kalbime baktim da iste iyice Anladim ki sen de herkes gibisin Büsbütün unuttum seni eminim Maziye karisti simdi yeminim Kalbimde senin için yok bile kinim Bence sen de simdi herkes gibisin NAZIM HİKMETHERKES GIBIGönlümle bas basa düsündüm demin; Artik bir sihirsiz nefes gibisin. Simdi tâ içinde bombos kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karisip sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim Kalbimde kalbine yok bile kinim Bence artik sen de herkes gibisin. NAZIM HİKMETÖLÜME DAIRBuyrun, oturun dostlar, hos gelip sefalar getirdiniz. Biliyorum, ben uyurken hücreme pencereden girdiniz. Ne ince boyunlu ilâç sisesini ne kirmizi kutuyu devirdiniz. Yüzünüzde yildizlarin aydinligi basucumda durup el ele verdiniz. Buyrun, oturun dostlar hos gelip sefalar getirdiniz. Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakiliyor? Osman oglu Hâsim. Ne tuhaf sey, hani siz ölmüstünüz kardesim. Istanbul limaninda kömür yüklerken bir Ingiliz silebine, kömür küfesiyle beraber ambarin dibine... Silebin vinci çikartmisti nâsinizi ve paydostan önce yikamisti kipkirmizi kaniniz simsiyah basinizi. Kim bilir nasil yanmistir caniniz... Ayakta durmayin, oturun, ben sizi ölmüs zannediyordum, hücreme pencereden girdiniz. Yüzünüzde yildizlarin aydinligi hos gelip sefalar getirdiniz... Yayalar-köylü Yakup, iki gözüm, merhaba. Siz de ölmediniz miydi? Çocuklara sitmayi ve açligi birakip çok sicak bir yaz günü yapraksiz kabristana gömülmediniz miydi? Demek ölmemissiniz? Ya siz? Muharrir Ahmet Cemil? Gözümle gördüm tabutunuzun topraga indigini. Hem galiba tabut biraz kisaydi boyunuzdan. Onu birakin Ahmet Cemil, vazgeçmemissiniz eski huyunuzdan, o ilâç sisesidir raki sisesi degil. Günde elli kurusu tutabilmek için, yapyalniz dünyayi unutabilmek için ne kadar çok içerdiniz... Ben sizi ölmüs zannediyordum. Basucumda durup el ele verdiniz, buyrun, oturun dostlar, hos gelip sefalar getirdiniz... Bir eski Acem sairi: «Ölüm âdildir» — diyor,— «ayni hasmetle vurur sahi fakiri.» Hâsim, neden sasiyorsunuz? Hiç duymadiniz miydi kardesim, herhangi bir sahin bir gemi ambarinda bir kömür küfesiyle öldügünü? ... Bir eski Acem sairi: «Ölüm âdildir» — diyor. Yakup, ne güzel güldünüz, iki gözüm. Yasarken bir kerre olsun böyle gülmemissinizdir... Fakat bekleyin, bitsin sözüm. Bir eski Acem sairi: «Ölüm âdil...» Siseyi birakin Ahmet Cemil. Bosuna hiddet ediyorsunuz. Biliyorum, ölümün âdil olmasi için hayatin âdil olmasi lâzim, diyorsunuz... Bir eski Acem sairi... Dostlar beni birakip, dostlar, böyle hisimla nereye gidiyorsunuz? NAZIM HİKMETVEDAHosça kalin dostlarim benim hosça kalin! Sizi canimda canimin içinde, kavgami kafamda götürüyorum. Hosça kalin dostlarim benim hosça kalin... Resimlerdeki kuslar gibi dizilip üstüne kumsalin, mendil sallamayin bana. Istemez... Ben dostlarin gözünde kendimi boylu boyumca görüyorum... A dostlar a kavga dostu is kardesi a yoldaslar a..! ! . Tek hecesiz elveda.. Geceler sürecek kapimin sürgüsünü, pencerelerde yillar örecek örgüsünü. Ve ben bir kavga sarkisi gibi haykiracagim mapusane türküsünü. Yine görüsürüz dostlarim benim yine görüsürüz... Beraber günese güler, beraber dövüsürüz... A dostlar a kavga dostu is kardesi a yoldaslar a..! ! . ELVEDA..! ! .NAZIM HİKMETYASAMAYA DAIR1 Yasamak sakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yasayacaksin bir sincap gibi mesela, yani, yasamanin disinda ve ötesinde hiçbir sey beklemeden, yani bütün isin gücün yasamak olacak. Yasamayi ciddiye alacaksin, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kollarin bagli arkadan, sirtin duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleginle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmedigin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamisken, hem de en güzel en gerçek seyin yasamak oldugunu bildigin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi, yetmisinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalir diye degil, ölmekten korktugun halde ölüme inanmadigin için, yasamak yani agir bastigindan. 1947 2 Diyelim ki, agir ameliyatlik hastayiz, yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün degilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de gülecegiz anlatilan Bektasi fikrasina, hava yagmurlu mu, diye bakacagiz pencereden, yahut da sabirsizlikla bekleyecegiz en son ajans haberlerini. Diyelim ki, dövüsülmeye deser bir seyler için, diyelim ki, cephedeyiz. Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanip ölmek de mümkün. Tuhaf bir hinçla bilecegiz bunu, fakat yine de çildirasiya merak edecegiz belki yillarca sürecek olan savasin sonunu. Diyelim ki hapisteyiz, yasimiz da elliye yakin, daha da on sekiz sene olsun açilmasina demir kapinin. Yine de disariyla birlikte yasayacagiz, insanlari, hayvanlari, kavgasi ve rüzgariyla yani, duvarin ardindaki disariyla. Yani, nasil ve nerede olursak olalim hiç ölünmeyecekmis gibi yasanacak... 1948 3 Bu dünya soguyacak, yildizlarin arasinda bir yildiz, hem de en ufaciklarindan, mavi kadifede bir yaldiz zerresi yani, yani bu koskocaman dünyamiz. Bu dünya soguyacak günün birinde, hatta bir buz yigini yahut ölü bir bulut gibi de degil, bos bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlikta uçsuz bucaksiz. Simdiden çekilecek acisi bunun, duyulacak mahzunlugu simdiden. Böylesine sevilecek bu dünya 'Yasadim' diyebilmen için...NAZIM HİKMETARKADAŞOlmasın o ta içtenGülen gözlerde yaşBir gün gelip ayrılsak daSeninle arkadaşBir kıvılcım düşer önceBüyür yavaş yavaşBir bakarsın volkan olmuşYanmışsın arkadaşDolduramaz boşluğunuNe ana ne kardaşBu en güzel bu en sıcakDuygudur arkadaşOrtak olmak her sevinceHer derde kedereVe yürümek ömür boyuBeraberce el eleOlmayacak o ta içtenGülen gözlerde yaşBir gun gelir ayrılsak daSeninle arkadaşYILMAZ GÜNEYCANIMCanım, sevdiğim, yüreğimBu duvarlar bizi ayırmaya yetmez bilesinBu kapılar, bu demir parmaklıklar hava inanBazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlüBazen bir serçe kadar güçsüzsem bir nedeni vardırhangi zorluğu yenmemiş insanoğluHele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyiYILMAZ GÜNEY Canim, Sevdigim, Yüregim...Bu duvarlar yetmiyor bizi ayirmaya bilesin...Bu parmakliklar, bu demir kapilar, bu hava, inan...Bazen bir yumrukta yikacak kadar güçlü,Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardir...Hangi zorlugu yenmemis insanoglu.Hele tasiyorsa içinde bu insanca sevgiyi.Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdigim.Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili...Bir gün akip gidecegiz hayata...Duvarlar yikilacak, açilacak bütün kapilar bilesin.Benim yüregim sensin simdi, seni vurur durur...Ve yine damla damla çogaliyorsun içimde.YILMAZ GÜNEYHayat Bize Mutlu Olma Sansi VermediHayat bize mutlu olma sansivermediBiz kendimizden baskaHerkesin üzüntüsünüÜzüntümüz,Acisini acimiz yaptik.Çünkü Dünya'nin öbür ucunda,Hiç tanimadigimiz bir insaninGözyasi bile içimizi parçaladi...Kedilere agladikKuslarin yasini tuttuk.Yüregimizin yufkaligiKimi zaman hayat karsisindaBizi zayif yapti.Aslinda ne güzel seydirInsanin insana yanmasiSevgili...Ne güzeldir bilmedigin birininderdine üzülmek ve çare aramak.Ben bütün hayatimda hepÜzüldüm, hep yandim..Yasamak ne güzeldir be sevgiliSevinerek, severek, sevilerek,Düsünerek...ve o vazgeçilmez sancilariniDuyarak hayatinYILMAZ GÜNEYYAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.ATAOL BEHRAMOĞLUBEN SANA MECBURUMBen sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur? Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun Sevmek kimi zaman rezilce korkudur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Birkaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun Belki Haziranda mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin..ATTİLA İLHANSEN BENİM HİÇBİR ŞEYİMSİN Sen benim hiçbir şeyimsinYazdıklarımdan çok daha azHiç kimse misin bilmem ki nesinLüzumundan fazla beyazSen benim hiçbir şeyimsinVarlığın yokluğun anlaşılmazGaliba eski liman üzerindesinNasıl karanlığıma bir yıldız olmakDudaklarınla cama çizdiğinEn fazla sonbahar otellerindeÜniversiteli bir kız uykusu bulmakYalnızlığı öldüresiye çirkinSabaha karşı öldüresiye korkakKulağı çabucak telefon zillerindeSen benim hiçbir şeyimsinHiçbir sevişmek yaşamışlığımHenüz boş bir roman sahifesindeHiç kimse misin bilmem ki nesinNe çok çığlıkların silemediğiZaten yok bir tren penceresindeSen benim hiçbir şeyimsinYabancı bir şarkı gibi yarımYağmurlu bir ağaç gibi ıslakHiç kimse misin bilmem ki nesinUykumun arasında çağırdığımÇocukluk sesimle ağlayarakSen benim hiçbir şeyimsinATTİLA İLHANHOŞÇAKALİşte Gidiyorum,Bir şey demeden,Arkamı dönmeden,Şikayet etmeden,Hiçbir şey almadan,Bir şey vermeden,Yol ayrılmış görmeden… Gidiyorum…Ne küslük var ne pişmanlık kalbimdeYürüyorum sanki senin yanındaSesin uzaklaşır her bir adımdaAyak izin kalmadan… Gidiyorum…Gerdiğin tel kalbimde kırılmadıGönül kuşu şarkıdan yorulmadıBana kimse sen gibi sarılmadıIşıgımız sönmeden… Gidiyorum…KAZIM KOYUNCU ''DENİZ GEZMİŞ'İN ağzında düşmeyen şiir......... ''Delikanlım..'' iyi bak yıldızlara.Onları belki bir daha göremezsin.Belki bir dahayıldızların ışığında kollarınıufuklar gibi açıp geremezsinDelikanlım,sen ki,ya bi köşe başındaKaşından kan sızarak gebereceksinYa da bir devrimci gibi darağacındacan vereceksin.''ayriligin kiyisinda yurumek olumun kiyisinda yurumekten farksiz o ince cizgiyi gecmek ne kadar zor olsada bugun ben o cizgiyi gecmeyi deneyecegim hem ayriligin kiyisinda hem olumun kiyisinda ve sonra ve sonrasi olmayacak
..
-
7. cadde
13.03.2007 - 09:41ankara geliyor aklıma ve ankara kadar sıkıcı bir yer o renkliliğine ve karmaşasına karşılık
-
68 kuşağı
13.03.2007 - 09:2968 kuşağında yaşamak isterdim çünkü bir amaç için neler yapılabileceğini bize çok güzel göstermişler ya biz ne yapıyoruz
Toplam 7 mesaj bulundu
şeytan
bir kalp var
kanatları gökyüzünde dolaşan
ve bir göz
semayı seyre dalan..
bir can var
cananı için çarpışan
ve bir can var
yaren tadında olan..
bir bebek yeşil gözlü
uykulara dalan
ve bir beden
anne hayali kuran..
bir sevda var
köşe başı dolaşan
ve bir adam
çıkmaz ...
Canım, Sevdiğim, Yüreğim
Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin...
Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan...
Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü,
Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır...
Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu.
Hele taşıyorsa içinde bu insanca se ...
Toplam 4 mesaj bulundu