KAYBEDİLENLER Bir gün insan “virgül”ü kaybetti, o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti. Bir başka gün “ünlem” işaretini kaybetti. Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor ne de bir şeye seviniyordu.
Bir süre sonra “soru “ işaretini kaybetti ve soramaz oldu. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu. Ne kâinat ne dünya nede kendisi umurundaydı. Birkaç sene sonra “iki nokta” işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini, başkalarına açıklamaktan vazgeçti. Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız “tırnak” işareti kalmıştı. Kendisine has düşüncesi yoktu, yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu. Son “nokta”ya geldiğinde düşünmeyi ve okumayı unutmuş durumdaydı.
Kadın adamı çok seviyordu... Yemyeşil ovalarını verdi adama Yaşam fışkıran. Beni seviyor musun? Evet, dedi adam... Güneşini, ayını verdi kadın Yıldızları taktı bir bir adamın omuzlarına... Beni seviyor musun? Tabi, dedi adam... Kadın çağladı Gürül gürül akan pınarını verdi adama. Beni seviyor musun? Elbette, dedi adam... Kadın bağlandı Yaşam ipini adama verdi. Bir oldular tek oldular adamla. Beni seviyor musun? Biliyorsun, dedi adam... Kadın dağlarını verdi adama Tırmandılar doruklara. Beni seviyor musun? Aşağılara baktı adam zirveden. Başkalarını gördü Sustu adam... Ağladı kadın... Gözyaşını verdi adama Almadı adam... Kadın onurunu verdi adama Şaşırdı adam... Sordu yine usulca kadın Beni mi seviyorsun? Onu da seviyorum seni de, dedi adam... Sustu kadın... Verecek bir şeyi kalmadığında... Senin yüreğine ihtiyacım var, dedi adam Başkasını sevebilmek için... Çıkarıp yüreğini verdi kadın. Korktu adam... Beni sevmiyor musun, dedi adam. Sesi yoktu kadının söyleyemezdi. Gözleri yoktu kadının ağlayamazdı. Kalbi yoktu kadının sevemezdi. Onuru yoktu kadının yaşayamazdı...
KİM BİLİR
Kim bilir hangi kapı açılırda girersin Bir gönülden içeri nerde, nasıl Kimbilir Saadet bahçesinde çiğdemleri derersin Bir bahar sabahında sen muttasıl Kimbilir
Bilinmez belki şifa olacaksın aşıka Damarında kan gibi, dîlde derman Kimbilir Sevip sararken candan, kabul eden maşuka Ebedi mutluluğa yazar ferman Kimbilir
İbrahim Kalkan (şiir için çok teşekkür ederim İbrahim Kalkan Hocam)
Nilüferin aşkı...
Kuru bir yaprak gibi Savruldum yıllar boyu rüzgârlarda Bazen güneş vurdu kavurdu Gün oldu çamurlara bulandım Dağlar gibi sarıp sarlamalanmış Bir göl gibi sakin Saf gönül özledim Çağırdım umudumu İstanbul’un kaldırımlarında Gelmeye mi nazlandı Damarlarımdan kan akmazken Ecelim beni ararken Mecalim de kalmadı artık Çok büyük bir istek mi Bir gölde nilüfer olmak... Suyun içindeki can suyunu bulmak Köklerimle göle Gülümseyen yüzümle İnsanlarlara ait olmak Göl ararken bir coşkun ırmak Nasip dedim ben yine Dedi ben göl olmak istiyorum Ama bana dağlar lazım koruyucu Sonra bir ev yerleşebileceğim Ve elbette içimde büyüteceğim Büyüklü küçüklü nilüferler En büyüğü sen olacaksın Hepimizi sen koruyacaksın Dağları da Beni de Benimle olanları da Tamam, ama dedim ya deli gönlüm İnsanlara aşka dönük yanım Onlar kabul etti Bağlı olduğum gölle beni de Bir göl sindiremedi içine İlk günden beri çekiyor köklerimden... Ah diyorum keşke Yine bir kuru yaprak olsam Ama nafile Nilüfer olduk bir kez Kurutmuyor göl Ama hayallerim özgür ya Gözlerim hala benim ya Bataklığa dönse de göl Ve bir yanım orda olsa da Ben kuruturum tüm dünyayı... (benim için yazılan bir şiirdir şairi bende gizli lütfen kopyeleyip başkalarıyla paylaşmayın 26.07.2006)
Sürekli değişmek, gelişmek isterim, ama Mutlu olamam değişirsem, Salt sizin bencilliğinizi doyurmak için. Hoşnut da olamam eleştirdiğinizde beni Sizin gibi düşünmediğim Ya da görmediğim için sizin gibi... 'Uyumsuz' diyorsunuz bana. Oysa inançlarınıza her karşı çıkışımda, Siz de benimkilere karşı çıkıyorsunuz. Ben aklınızı biçimlendirmeye çalışmıyorum ki... Kendinizi bulma savaşı veriyorsunuz Biliyorum ve anlıyorum sizi; Ama ne yönetmenizi isterim beni, Ne de akıl vermenizi kabul ederim. Çünkü kendimi bulma çabasındayım ben de... Çünkü, ben yanlızca bana benzerim...
HERŞEY SENDE GİZLİ
Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın Bir gün yalan söyleyeceksen eğer Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat! İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir Kuşlar ötebildiği kadar sevimli Bebek ağladığı kadar bebektir Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin...
KAYBEDİLENLER
Bir gün insan “virgül”ü kaybetti, o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı.
Cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti.
Bir başka gün “ünlem” işaretini kaybetti. Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor ne de bir şeye seviniyordu.
Bir süre sonra “soru “ işaretini kaybetti ve soramaz oldu. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu. Ne kâinat ne dünya nede kendisi umurundaydı.
Birkaç sene sonra “iki nokta” işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini, başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız “tırnak” işareti kalmıştı. Kendisine has düşüncesi yoktu, yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.
Son “nokta”ya geldiğinde düşünmeyi ve okumayı unutmuş durumdaydı.
Kadın adamı çok seviyordu...
Yemyeşil ovalarını verdi adama
Yaşam fışkıran.
Beni seviyor musun?
Evet, dedi adam...
Güneşini, ayını verdi kadın
Yıldızları taktı bir bir adamın omuzlarına...
Beni seviyor musun?
Tabi, dedi adam...
Kadın çağladı
Gürül gürül akan pınarını verdi adama.
Beni seviyor musun?
Elbette, dedi adam...
Kadın bağlandı
Yaşam ipini adama verdi.
Bir oldular tek oldular adamla.
Beni seviyor musun?
Biliyorsun, dedi adam...
Kadın dağlarını verdi adama
Tırmandılar doruklara.
Beni seviyor musun?
Aşağılara baktı adam zirveden.
Başkalarını gördü
Sustu adam...
Ağladı kadın...
Gözyaşını verdi adama
Almadı adam...
Kadın onurunu verdi adama
Şaşırdı adam...
Sordu yine usulca kadın
Beni mi seviyorsun?
Onu da seviyorum seni de, dedi adam...
Sustu kadın...
Verecek bir şeyi kalmadığında...
Senin yüreğine ihtiyacım var, dedi adam
Başkasını sevebilmek için...
Çıkarıp yüreğini verdi kadın.
Korktu adam...
Beni sevmiyor musun, dedi adam.
Sesi yoktu kadının söyleyemezdi.
Gözleri yoktu kadının ağlayamazdı.
Kalbi yoktu kadının sevemezdi.
Onuru yoktu kadının yaşayamazdı...
KİM BİLİR
Kim bilir hangi kapı açılırda girersin
Bir gönülden içeri nerde, nasıl Kimbilir
Saadet bahçesinde çiğdemleri derersin
Bir bahar sabahında sen muttasıl Kimbilir
Bilinmez belki şifa olacaksın aşıka
Damarında kan gibi, dîlde derman Kimbilir
Sevip sararken candan, kabul eden maşuka
Ebedi mutluluğa yazar ferman Kimbilir
İbrahim Kalkan
(şiir için çok teşekkür ederim İbrahim Kalkan Hocam)
Nilüferin aşkı...
Kuru bir yaprak gibi
Savruldum yıllar boyu rüzgârlarda
Bazen güneş vurdu kavurdu
Gün oldu çamurlara bulandım
Dağlar gibi sarıp sarlamalanmış
Bir göl gibi sakin
Saf gönül özledim
Çağırdım umudumu
İstanbul’un kaldırımlarında
Gelmeye mi nazlandı
Damarlarımdan kan akmazken
Ecelim beni ararken
Mecalim de kalmadı artık
Çok büyük bir istek mi
Bir gölde nilüfer olmak...
Suyun içindeki can suyunu bulmak
Köklerimle göle
Gülümseyen yüzümle
İnsanlarlara ait olmak
Göl ararken bir coşkun ırmak
Nasip dedim ben yine
Dedi ben göl olmak istiyorum
Ama bana dağlar lazım koruyucu
Sonra bir ev yerleşebileceğim
Ve elbette içimde büyüteceğim
Büyüklü küçüklü nilüferler
En büyüğü sen olacaksın
Hepimizi sen koruyacaksın
Dağları da
Beni de
Benimle olanları da
Tamam, ama dedim ya deli gönlüm
İnsanlara aşka dönük yanım
Onlar kabul etti
Bağlı olduğum gölle beni de
Bir göl sindiremedi içine
İlk günden beri çekiyor köklerimden...
Ah diyorum keşke
Yine bir kuru yaprak olsam
Ama nafile
Nilüfer olduk bir kez
Kurutmuyor göl
Ama hayallerim özgür ya
Gözlerim hala benim ya
Bataklığa dönse de göl
Ve bir yanım orda olsa da
Ben kuruturum tüm dünyayı...
(benim için yazılan bir şiirdir şairi bende gizli lütfen kopyeleyip başkalarıyla paylaşmayın 26.07.2006)
Sürekli değişmek, gelişmek isterim, ama
Mutlu olamam değişirsem,
Salt sizin bencilliğinizi doyurmak için.
Hoşnut da olamam eleştirdiğinizde beni
Sizin gibi düşünmediğim
Ya da görmediğim için sizin gibi...
'Uyumsuz' diyorsunuz bana.
Oysa inançlarınıza her karşı çıkışımda,
Siz de benimkilere karşı çıkıyorsunuz.
Ben aklınızı biçimlendirmeye çalışmıyorum ki...
Kendinizi bulma savaşı veriyorsunuz
Biliyorum ve anlıyorum sizi;
Ama ne yönetmenizi isterim beni,
Ne de akıl vermenizi kabul ederim.
Çünkü kendimi bulma çabasındayım ben de...
Çünkü, ben yanlızca bana benzerim...
HERŞEY SENDE GİZLİ
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
CAN YÜCEL
..