9 Haziran 1989 tarihinde, dünyanın kirli oksijeninden ilk nefesini almış ve yakıcı havanın etkisiyle ağlayarak Kırıkkale’de gözlerimi açmışım. Ardından esen bir rüzgârla birlikte yeşilin ve mavinin birleştiği, toprağın ciddi anlamda kapkara olduğu, nemden derinizin hücrelerinize yapıştığı bir yer olan Zonguldak'a doğru yol almışız.
İlköğretim ve Lise hayatı bu Karadeniz bölgesinde geçmekle birlikte, gençlerin korkulu rüyası, bitmek tükenmek bilmeyen sınav heyecanı ile birlikte aynı sela kapılmış ve kendimi puslu bir gecenin ardından bilgisayarın başında bulmuşum. Önceki gün ortalıkta fıldır fıldır dolaşan 'sonuçlar yarın açıklanıyor' haberleri ile çalkalanmış ve hafiften heyecan pıtırcıkları dökmeye başlamışım. Aptal kutusunun kardeşi dengesiz kutulu bilgisayarın başındayken öğrendiğim sonuç ile birlikte bu kez de üjbejcilerin mekânı, suyun sek içildiği memlekete Edirne'ye yol almışım. O günden beri, Edirne toprakları içerisinde barınan Trakya Üniversitesi bünyesindeki Makine Mühendisliği bölümünde can çekişe çekişe okumaktayım. Uzun zaman oldu tabi, bizden geçti artık. Son demlerimizi yaşıyoruz üniversite hayatımızın.
Hayatın abur cuburluğundan arta kalan zamanlar, fındıklı çikolata ile sıcak çikolata arasındaki ince çizgi üzerinde geçirilen zaman diliminde üç beş satır karalıyoruz. Genelde sitem, isyankâr, melankolik, depresif, şizofrenik, paronayok ve bilimum abzürtlüklerin bulunduğu, kimi zaman kendi tümlecin içinde kaybolduğu, kimi zamanda nesnesine söven cümleler yığını oluşturmaya çalışıyoruz. Bunları yazarken kimsenin sıfatına karışmayıp sadece 'gizli özne' kullanıyoruz. Yapıyoruz, ediyoruz, halellediyoruz derken, kim bu çoğullar arasındaki 'biz' derseniz.. Açık ve net 'Ben, keyfim bir de kâhyam'.
Biyografiden çok otobiyografiye dönen bu yazının bu kısmına kadar ulaştıysanız, ne mutlu size.Zira ben hâla ulaşamadım.
..