"Bizler Sosyalizm olmadan özgürlüğün ayrıcalık ve adaletsizlik olduğuna, ve özgürlük olmadan Sosyalizmin kölelik ve şiddet olduğuna inanıyoruz." M.Bakunin , MİLLİYETÇİLİK Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci : Eskiden çocuklara “Rabbin kim? Kitabın ne?” suallerinin cevapları öğretilirdi. Çocuk Âdem aleyhisselâmın zürriyetinden, Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden ve İbrahim aleyhisselâmın milletinden olduğunu öğrenirdi. Millet, Arapça bir kelimedir. Aynı dine mensup olanları ifade eder. Kur’an-ı kerimde Hazret-i İbrahim’in milletine uymak emrolunur. Niçin İbrahim milleti? Çünkü zamanında kendisinden başka tevhid inancını taşıyan kimse yoktu
Yukarıdaki alıntı benim çocukluğumda sabah erken babamın bizi uyandırıp yaptığı kısa sohbet sonrası sözlü sınav gibi kısa bir sınavda öğretmek isteğinin ana fikri ni birebir karşılamak ta dır. Elmalı lı M. Hamdi YAZIR ın adını taşıyan RAVZA yayıları yayını sadeleştiren Mustafa KASADAR diye neşr edilmiş kur anı kerim mealinde aldığım bir iki ayeti de yazayım
Sen onların öz milletler(dinlerine )tabi olmadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar.“ Şüphesiz yol Allahın yolu “ de. And olsunki sana vahiy ile gelen bu kadar ilimden sonra -bilfarz- onların hevalarına tabi olacak olsan Allahtan sana ne bir dost bulunur nede bir yadımcı (Bakara 120)
Bundan sonra bakara süresi 130 ve 135 ayetleri nisa süresi 125 ayetinde en am suresi 161 .suresinde hacc suresi 78 ci surede bizatihi ibrahimin dini diye ism edilip tek tanrıcılığın dinini kast ediyor yani tek tanrıya inanlar aynı dindendir. Şeklinde bir imaj çizilmektedir Diğer ayetlerde ise dinin yada milletin allahın olduğu yönünde bir imaj şekillenmekte dir İslamcı geçinen milliyetçilerin türk milliyetçisi mi İbrahim milliyetçisi mi olduğunu anlamakta zorluk duyuyorum. Sanırım başbakan tayip Erdoğan tek millet derken neyi kast ediyor. Muallakta bırakıp kimsenin bunu sorasımı gelmedi ben mi duymadım. ibrahim milliyetçisi olmayan ayet e karşı gelmekmi ? İslamiyette soy sop ile ilgili ayetler vardır. Kişilerin soy ve soplarını inkar etmemeleri gerektiği ve bunu inkarın suç olduğuda belirtiliyor. Ancak soy sop millet olarak tanımlanmıyor. Bu iki kavram islamda farklı fenomenler olarak kabul ediliyor.
Türk milleti demek türk inanç sistemini kabullenip İbrahim i olan inanç sistemini kabul etmemek tir.
Tabi birde bu açıdan bakmak gerekir , bir devlet adamı ve siyasi düşünce sahibi bir partinin dini terimlerdeki gibi bir anlayışa sahip olması tek tanrıcı olmayan insanları dışlaması olurki, iktidarında kendi dininde olmayanların haklarına karşı önyargılı olma onları düşman görme gibi bir olgu oluşturur. Toplumsal bir siyasi akım olamaz. Aslında Başbakan bu emareleri çok gösteriyorda bilimden uzak toplum demokrasi denilen safsataya kapılmış bir kere. Kısacası millet kurana göre tek tanrıya inan herkesi kapsıyor . belki ben böyle anlıyorum dur.
İncil de ise bir bakışta çarpıcı bir ayet gözledim. Eski ahit yaratılış bölümünde üç konuk kısmında 18. Ayette 18 "Kuşkusuz, İbrahim'den büyük ve güçlü bir ulus türeyecek, yeryüzündeki bütün uluslar onun aracılığıyla kutsanacak.
İbrahim güçlü bir kişilik ilahi dinler denilen allah inançlı dinler için bu belli oluyor
(1.Tar. 1:5-23) Nuh Oğullarının Soyu Tufandan sonra kendi oğulları doğan Nuh'un oğulları Sam, Ham ve Yafet'in öyküsü 2 Yafet'in oğulları: Gomer, Magog, Meday, Yâvan, Tuval, Meşek, Tiras.3 Gomer'in oğulları: Aşkenaz, Rifat, Togarma. 4 Yâvan'ın oğulları: Elişa, Tarşiş, Kittim, Rodanim. 5 Kıyılarda yaşayan insanların ataları bunlardır. Ülkelerinde çeşitli dillere, uluslarında çeşitli boylara bölündüler.
Bu ayetlerden incilin ve tevratın millet anlayışı ulus ve kavmiyet yapısı taşıdığını sezinliyorum Hiristiyanlar fıransız devrimi ile meydana getirdikleri kavmiyetçilik ile dinlerine çelişkili bir durum oluşturmuyorlar Tabiki eski ahit Museviler içinde geçerli olduğunda kendi dini ile uyumluluk Museviler içinde geçerlidir
Dinlerin milliyetçiliği kavrama şeklini kısaca incelediğim kadarı ile böyle ifade edebilirim. Birazda sosyolojik ve felsefik açıdan milliyetçilik inceleme sonuçlarını irdeleyelim
Eski çağlardan beri toplumsallaşma insanların birlikte yaşama ve doğaya karşı güç birliği oluşturma üzerine kurulu bir sistem olarak ortaya çıkıyor. İdeal olanı o toplumsal yapıya katılan her kişinin bu toplumsal doku içinde bir iz bırakması ve toplumsal yapıya bilgi birikimi ile katkıda bulunması yapınında idaresi içinde söz hakkı sahibi olması gerekir. Toplumsal yapının dikta eğilimi bu şekilde engellenmesi sağlanır.
Toplumsal yapıda iktidar oluşturulur ise bu demokratik yapı olsa bile kölelerin efendisini seçme anlayışından ileri gitmez .insanın kutsallığı kalkar, yapının kutsallığı oluşurki insan kendine bir efendi yaratmış olur. efendilerin eğemenliğinde köle sistemi yaşanmış olur.
Milliyetçiliğin oluşturduğu topluluklarda zorun hakim olduğu her toplumsal yapı gibi, insanlar üst yönetimin emirlerine amade kölelerden ileri gitmezler. Ve verimliklerini yitirir insanlar. Beynini yalnız idareci olduklarında çalıştırma gereğini duyarlar. Düşünme her otoriter yapı için tehlikedir. Düşününce toplumsal yapıdaki eksiklikleri görünce emirlere itiat edemez korkusu bile ağıdır. Felsefe yasaktır sadece üst yapıya serbest tir.
Bu yapısal etkinlikten dolayı Milliyetçiler toplumun hakim gücü ile beraber ,legal silahlı güçlerle barışık yaşamıştır. Vatansever ve hata bu vatanın tek sahibi gibi davranmışlardır. Milliyetçilik egemen güç için bir araç, egemen güç ise milliyetçiler için bir kalkandır. Bir bütündürler.
Milliyetçiler ile egemen güç arasında ara sıra pasta paylaşımı sırasında çatışmalar olur. ancak bu milliyetçiliğin çıkarcı tarafı ile giderilir. Zaten milliyetçilik devletin kutsiyeti üzerine kuruludur. Ceza aldıklarında bile vatan millet vurgusu yaparlar çünkü daha büyük beklentiler vardır.
Miliyetçilik ve ırk çılık aynı tabana hitap eder bu taban güçsüz toplumlarda bulunmaz bu değişik bir platformda özgürlük savaşı olarak kendini gösterir toplumlar devletleştikçe bundan faydalanmak isteyenler güçlü ve hakim gücün nimetlerinden faydalanmak için ortaya çıkar.halbuki toplüm güçlü ise kendini koruma adı altında milliyetçilik yapma gereksiminin nedenini kimse araştırma gereksinimi duyulmamışmıdır yoksa bu kesimlerin otoriter ve şiddeti içereren baskısından korkulduğu içinmi araştırılmamıştır,bunu çözemedim.
milliyetçi ve ırkçı akımın temsilcileri
bulundukları ülkelerde düzenin sadık askerleri görülürler,bu bir açıdan doğru bir açıdan yanlıştır. Doğru olan bu düşüncedekilere bir maddi menfaat temin edilirse onların yapamadığı bir iş olmaz. Hem düşünsel bazda hemde sosyal bazda çok aşırı realistlikten uzak fikirler de üreterek düşünemeyen beyinlere hitap edebilmede olağan üstü bir başarı sağlarlar. Günlük yaşantımızda milliyetçilik zor kulanmayı düzen desteği ile yaptıkları için aşırı bir başarıyı tüm menfaat gurupları üzarinde de oluşturabilirler. Menfaat gurupları üzerinde ki zora dayalı etki mafya, esrar eroin alış verişi, beyaz kadın ticareti, yapan gurupların tamamı milliyetçi ve ırkçı guruplara ait olmasından anlaşılabilir .Sosyal alanda din-millet kavramını oluşturmalarından anlaşılmalı. Özelikle islam dini ırkçılığı red eder. Ama türk islam sentezi gibi realiteden uzak bir ırkçılık fikri oluşmuştur.sosyal çevrede kendi ırkçılığını milliyetçilik adını vermesi ile şiddete karşı olduklarını dahi idia edebilmekte sendikalara kurum idarecilerinin etkisini ve düzenin menfaat ilişkisini düzenleyici etkisinide kulanarak büyük oranda bir üye sağlaya biliyorlar.bu kesimin bu kadar başarılı olmasının nedeni DÜZENLERİN VERDİĞİ AÇIK VE GİZLİ DESTEKLERİ İLE KAPİTALİZMİN BENİMSEDİĞİ bir olgu olmasından kaynaklanıyor. Bu olayda en çok toplanan kişiler sanunulan ırka ait olmayan ve o ülkede ezilen toplumların bireyleridir. Hakim ırk a ait olanlar ırkçılık yapmazlar oportünist değiller ise ezilmiş toplumlarda milliyetçilik lüksü yokken toplumda oportünist yaşam ortamı oluşursa miliyetçilik başlar düzenin destekçisi olarak her ne kadar görülseler de onlara bir çıkar sağlanırsa hemen bütün uğruna yaptıklarını hiç saya bilme olanağına sahiptirler. Bu açıdan bu düşünceye sahip insanlar gerçekte hiç bir düzenin sadık askeri olamazlar.
milliyetçilik rant ortamının yapısına göre ırkçı lık haline dönüşebilir.ve genelde ırkçılar ve milliyetçiler savundukları gibi göründükleri topluma ait olmayan insanlardır. Toplumda kendi çarklarına çekmek istedikleri insanlar toplumda sayğı görmemiş insanlar veya korkak pısırık kişilerdir. Hakim toplumun miliyetçiliği olduğu için pısırık insanlar için bulunmaz bir ortamdır. Adam yerine konma ortamıdır. Bu kişiler zaman içinde cesur rolü oynar ve hata kabadayılaşırlar. bu milliyetçi guruplarda ve faşizmde otoriter diktatör lük hüküm sürer ve ortamlarda magandalık rolüne soyunurlar
bilimsel olarak avrupa tipi, batı tipi milliyetçilik ve doğu tipi miliyetçilik olmak üzere üçe ayrılır:
batı tipi miliyetçilik
bu milliyetçilik daha çok liberalizm tarafından desteklenen bir milliyetçilik olup kapitalizmin en özgürlükçü alt dalıdır.bu tip milliyetçilikte ırkçılık soyutlanmıştır.daha çok vatan sevgisi üzerine kurulmuş,birlikte yaşama isteğine dayanır.Bu en olumlu miliyetçiliktir.bu milliyetçilikte ülkeler ve toplumlar coğrafya adı ile adlandırılır.Amerika birleşik devletleri gibi.
bu miliyetçilikte alt kimlikler olmasına rağmen ekonomikmen ve siyaseten etkin olan ırk diğer toplumları asimile etme gayreti içindedir.bunu kültüren ve siyaseten başarırken zorlanır,ancak yinede asimile ve özelikle ekonomik açıdan sınıf müdalesini en vahşi bir şekile teşvik eder,bunu düşünen beyinlerde oluşturur. bu tip miliyetçilikte ırkçılık soyutlanmak istenmesine rağmen ırkçılık boyutu seçile bildiği oranda hemen revaşa varır.aynen zencilerin farklı ırktan olması gizlenemediğinden zencilere ve kızılderililere yapılan zülm burda bile engelenememiştir.yeni ırk çılık boyutu abd de asyalılara karşıda yapılmaktadır.
HİÇ BİR MİLİYETÇİLİK IRKÇILIKTAN BAĞIMSIZ DEĞİLDİR.
Doğu tipi milliyetçilik
bir ırk ismine dayanır. diğer ırklara bu ırkın alt kimlikleri olduğu dikta edilirken coğrafya isimleri ırk ismi ile anılır.bu tip miliyetçilik tamamıyla asimile edilme esasına dayanır.diğer kültürlerin bir diğer kültürün alt kimliği olması onların geçmişini inkar saymasını istemek olduğunu bilerek yapılır,ve alt kimliklere siyaseten ve kültüren yaşama hakkı tanınmaz.ulus kavramı hakim ırk adı altında olması ile diğerlerini asimile etme çok normal bir davranış görülürken,buna karşı çıkanların hepsi vatan hainliği gibi topluma enjekte edilen bir zehir ile yarğılanırlar.
devlet insan için olan bir olgu değildir. toplum devlet için var olan bir nesne olarak görülür.En büyük faşizm bu dur.Toplum aydınlanması diye kast edilen şey ise bunu kavrama üzerine kurulur.eğitim kurumları evrensellikten uzak ve hakim ırkın kültürünün benimsetilmesi için ders sayısı asimile etmek için en çok kültür ve tarih derslerine ayrılır.Bu toplumlarda hiç bir bilimsel gelişme izlenemez.bütün ilişkiler toplumsal şiddet ile işlenir.
avrupa tipi miliyetçilik
ulusal devletçilik adı altında bir kavmin ana unsur olması referansına dayanan gerici bir milliyetçilik tipi olup gelişmiş avrupa uyğarlığı sayesinde doğu tipi milliyetçiliğe göre daha özgürlükçü bir olgudur.bu miliyetçilikte baskıcı ve otoriter bir asimilasyon görülmez.asimilasyon iki şekilde ortaya çıkar. Üstün avrupa kültürünün etkisi ile doğu halklarının asimilasyonuile kapitalizmen güçlü halkların asimile için uğraşmasına gerek bırakmaz zaten kapitalizm bu işi kendiliğinden yapar.
kapitalizmin oportünist etkisinden faydalanılan kültürlere konton yapısı çerçevesinde dahil olmak üzere tüp idari yapılandırmada yaşam hakkı verilir. kapitalist çıkarlara uygun olmayan kültürler yaşam hakkını pek bulamazlar bu tahlide bütün milliyetçilik türleri ilga edilmeli
Güçlü bir halk lidere ihtiyaç duymaz.
Emiliano Zapata
OSHO
Kendi bireyselliğinin farkında olan her insan, kendi sevgisiyle, kendi işiyle yaşar. Başkalarının ne düşündüğünü umursamaz. İşin ne kadar değerliyse, karşılığında saygı görme ihtimalin o kadar azalır. Eğer işin bir dahi işiyse, o zaman bu hayatta hiç saygı görmeyeceksin. Yaşadığın sürece lanetleneceksin. İki ya da üç yüzyıl geçtikten sonra, heykellerini yapacaklar, kitapların saygı görecek. Çünkü insanlığın, bugünün dahisinin ulaştığı zekaya ulaşması, iki ya da üç yüzyıl sürer. Arada büyük bir fark vardır.
Aptallar tarafından saygı görmek için, onların görüşlerine ve beklentilerine göre davranmalısın. Bu hasta insanlık tarafından saygı görmek için onlardan daha hasta olmalısın. O zaman sana saygı gösterecekler. Ama ne kazanacaksın? Hiçbir şey kazanamayacaksın. Aksine ruhunu kaybedeceksin.
(Osho - Şöhret Oyunu)
Sahip olma isteği beyazlarda bir hastalık olmus. Bu insanlar, zenginlerin bozabileceği ama fakirlerin bozamayacağı birçok kural koymuşlar. Yönetici olan zenginleri güçlendirmek için fakirlerle güçsüzlerden vergiler alıyorlar. Bizim annemizin, toprağın, kendilerinin olduğunu söylüyor, komşularını çitler yaparak kendilerinden uzaklaştırıyorlar; toprağı binalarıyla ve diğer süprüntüleriyle çirkinleştiriyorlar. Bu ulus, baharda yatağından taşarak, yoluna çıkan herşeyi yok eden bir ırmağa benziyor... Oturan Boğa (Siyu Kabilesi)
Aslında, şu ya da bu şekilde, toplumsal iyileşmeyi amaçlayan herhangi bir öneri dışsal isteklerin güçlerinin ve bireyler üzerindeki zor kullanımının artması ya da azalması olarak ifade edilebilir. Eğer artıyorlarsa şeytanidirler, eğer azalıyorlarsa anarşisttirler. Joseph A. Labadie
4 Devletin içindeki zehri temizlemeden o devleti on yıl boyunca yönetmeye kalkarsan, o devletin en tepesine tırmanabilmek için kendi halkına arkanı döner, devletin yardakçılığına soyunursan, o zehir kaçınılmaz olarak senin damarlarına da akar.
Sen de zehirlenirsin.
Zehirlenmiş bir devletin zehirlenmiş bir parçası haline gelirsin.
O zaman başlarsın tehditlere, yalanlara, saptırmalara, iftiralara.
O yönettiğini sandığın devlet senin emrinde halkını bombalar, sen devlete sahip çıkarsın.
Bir özür bile dilemezsin.
Senin başbakanlığını yaptığın devlet bu ülkenin 35 çocuğunu bombalarla parçaladı.
Ya seni kendi yönetimindeki devlet tuzağa düşürdü...
Ya sen bile bile öldürttün.
Hangisi?
Biz senin “tuzağa düşürüldüğünü” düşünüyorduk ama sen bombacılara sahip çıkarak, gerçekleri halkından saklayarak, olayları saptırarak, “tuzağa düşmediğini” anlattın bize.
O zaman öldürülen çocukların hesabını ver.
“Devlet halkını bombalamadı” diye tepineceğine, devlet halkı nasıl bombaladı onu anlat.
O insanların ölüm emrini kim verdi?
Niye verdi? AHMET ALTAN
Özgür ŞİİR VE Türküler Yılın yazısı: KÜRTLERDEN NE İSTİYORSUNUZ?
Yeni yılın ilk saniyelerinde İstanbul’un üstünde havaifişekler patlamaya başlayınca yüzüm kızardı.
Öfke ve utanç duydum.
Bir katliamın kurbanı olan otuz beş insanını daha yeni toprağa vermiş bir toplumun sevinçli kutlamaları doğrusu ya bana ağır geldi.
Sahte bir yastan, kimsenin eğlenmemesinden söz etmiyorum ama “biz bu ölümlere hiç aldırmıyoruz” diye bağıran gösterişli kutlamalar en hafif deyimiyle izansızlık.
Türkiye’nin gerçeğini görmek için çok basit bir soru sormak yeterli:
“Eğer PKK otuz beş sivil Türk’ü yılbaşından iki gün önce bir otobüsün içinde havaya uçursaydı bu kutlamaları aynen böyle yapacak mıydınız?”
Hepimiz biliyoruz ki yapmayacaktınız.
Zaten bütün mesele, Türklerin zihninde kendileri için başka, Kürtler için başka ölçülerin ve değerlerin bulunması değil mi?
Kürt sorunu denen şey bu kadar yalın.
Bu ülkede Türkler için ölçüler başka, Kürtler için ölçüler başka.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Uludere’deki cenaze törenine devletten, Türk vatandaşlardan kimse katılmayınca, “Biz bölündük, burası Kürdistan” derken çok haklıydı bence.
Bu yalnız bırakılan cenazeler, bu gösterişli kutlamalar, bu aldırmazlık, Türklerin zihnindeki bölünmeyi açıkça ortaya koyuyor.
Ne yaşamına, ne ölümüne aldırdığınız bu insanlardan ne istiyorsunuz?
Ne istiyorsunuz Kürtlerden?
Leyla Zana, “Referandum yapalım, özerklik mi, federasyon mu, ayrılık mı ortaya çıksın”deyince, “savaş meydanına gel de al” deyip silahı gösteriyorsunuz.
“Eşit olalım” dediklerinde, “Kürtlerin anadilde eğitim yapması ülkeyi böler” deyip kendi çocuklarınıza tanıdığınız hakları Kürt çocuklarına tanımıyorsunuz.
Eşit olmuyorsunuz, ayrılmıyorsunuz, acılarını paylaşmıyorsunuz.
Nedir istediğiniz?
Ne istediğiniz aslında açıkça görülüyor, siz efendi olmak, Kürtleri de köle yapmak istiyorsunuz.
Kürtler köle olmayacak.
Asla gerçekleştiremeyeceksiniz bunu.
Bu bencilliğiniz, bu kibriniz, bu nobranlığınız, bu hoyratlığınızla öyle nefret tohumları ekiyorsunuz ki Kürtlerin yüreğine, böyle giderseniz bu ülkede savaş hiç bitmeyecek.
Neden anlamıyorsunuz?
Kürtler dağlara isyanını, öfkesini, “bu aşağılamaya” karşı direnişini göstermek için çıkıyor.
Bunun için ölümü, ölmeyi, öldürmeyi göze alıyor.
O insanları öldürüyorsunuz, özür dilemiyorsunuz.
O insanları öldürüyorsunuz, aldırmıyorsunuz.
Türkler öldüğünde ağlıyor, Kürtler öldüğünde havaifişekli kutlamalarda gülüyorsunuz.
Otuz yıldır bu insanlar dağa çıkıyor.
Niye çıktıklarını sanıyorsunuz?
“Kandırıldıklarını” söylüyorsunuz, kandırılmıyorlar, kendi iradeleriyle, öfkeleriyle, Türklere var olduklarını, haysiyet sahibi olduklarını, köleliği kabul etmediklerini göstermek için çıkıyorlar dağlara.
Siz kendinizi değiştireceğinize Kürtleri değiştirmeye, onları bu “ikinci sınıf vatandaşlığa” razı etmeye çalışıyorsunuz, korkutmaya uğraşıyorsunuz.
Korkutamazsınız.
Sen geleceksin anamı, babamı, çocuğumu, kardeşimi öldüreceksin, bir özür bile dilemeyeceksin, benim acıma, üstelik de senin neden olduğun acıma hiç aldırmadan kutlamalar yapacaksın, beni kederimi saklamaya zorlayacaksın, öfkemi dile getirirsem bana “isyankâr, nankör” diyeceksin, beni alıp mahkemelere götüreceksin, tutuklayacaksın, mahkûm edeceksin, “bizi bu kadar da istemiyorsan ayrılalım” dersem bana silahını, ordunu, uçağını, tankını göstereceksin, eşit olmayı reddedeceksin sonra da “niye dağa çıkıyorsun” diye soracaksın.
Niye çıktığını anlamıyor musunuz gerçekten?
Bu yaşananlara bakıp da Kürtlerin dağlara çıkmasını anlamayan biri haysiyetten, gururdan, onurdan nasibini almamış biridir, Kürtlerin dağlara çıkmasını anlamayan biri kendisine böyle davranıldığından sesini çıkarmayacak, sinecek, korkacak, onursuzluğa razı olacak biridir.
Kürtlere saygı göstermeyecekseniz, ayrılın.
Ayrılmak istemiyorsanız Kürtlere saygı gösterin.
Onlar yas tutarken İstanbul’un her yanında havaifişekler patlatarak barışı ve huzuru bulamazsınız.
İstanbul’da patlayan o rengârenk fişekler ülkenin her yanına simsiyah bir acı olarak dökülür, hep birlikte o acıdan payımızı alırız. AHMET ALTAN
ÖZÜR DİLERİM SAÇMALAMAK İSTİYORUM Oluşturulan bu sanal dünyada bir tuhaflıklar yaşanıyor ki bunları anlamakta zorlanırken aslında ben lik olmayan insan ve insanınlığın geleceği ile ilgili kaygılar taşıyorum. Aslında bu oluşturulan sanal dünyada insani değer yarğılarıda değişiyor. İnsanlar yaşadıklarının çok normal olduğunu buna karşı çıkanlarıda saçmalamakla suçluyorlar. Olsun bende saçmalamak istiyorum. En büyük korkum bilim ve dinin sınırlarının ve değerlerinin karıştırılmasıdır. Bu insanlığın geleceği için çok tehlikelidir. Anadolu coğrafyasında dini inançların hepsinin müthiş bir özgürlükleri olmasına rağmen hep biz özgür değiliz yaygarası koparılmıştır. Asıl sorun devletin resmi ideolojisinin din temelli olmayışı idi. Devlet din temelli olmaması bunların birkaç özgürlüğünü ellerinden almıştı. Eğitim ve giyim kuşam gibi başta gelen engellenmiş özgürlüklerdi. ABD nin istekleri doğrultusunda bu engellenen özgürlükler ya verildi eğer verilmeyenler hala varsa oda dincilerin istememesi üzerinedirki, tubitak ulusal uzay çalışmaları ve benzeri devlet kurumlarından tutunda, üniversitelerin hepsi, devletin temel organları tsk, yürütme, yargı, yasama nın tümü dini gelenekçilerin elinde ve gayet kendi düşünce sistemine göre özgürce düzenleyebilmektedir. Hatta öyle ileri bir aşamasıda mevcuttur ki, yalnız başına yaşayamayan sürekli din ile ilişkili yaşayan ırkçılığın dinle birleştirilmesi süreci yaşanıyor ki buda özgürlük (nasıl bir özgürlükse Amerika özgürlüğü) kisvesi altında şekillenecek gibi gözleniyor. Determinist gözlenen düzlemde sonuç budur. Determinist sistemi etkileyecek aperyodik bir gelişme gözlenemezse bunu becerecekler. Bu durumda bende geribildirim sinyalleri oluştu. Bu dinciliğin bilimi eritme durumu ve bunun sonucunda insanlığın geri gitmesi gözlenmeye başlandı. Bu durumda bilimin özgürleşmesi sıkıntısı beni bastı. EY AMERİKA SERMAYENİN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN HARCADIĞIN ÇABANIN MİLYONDA BİRİNİ BİLİM İÇİN YAPMANI DİLİYORUM. Bu dileğim bir manav kadar etkin olamaz manav geribildirim(sonucun başlangıca etkisi) sinyallerini değerlendirip en azından etkide bulunma yetkisi vardır. Pahalı satarsa malını talep azalır zarar etmemek için yine ucuza satacaktır, bunun için sonucu düşünürse baştan manav karmarjından vaz geçebilir. Ben sonucu görünce tek gücüm dilemek bu işi yapabilecekten dilemektir. Tv lerde bir sürü dini ritüelleri içeren proğram yapılmakta ve bu proğramlara prof ünvanlı kişiler katılmakta dinede zarar veren bilimi yok etmek isteyen proğramlar yapılmaktadır. Kıyamet , gezegenler .yıldızlar ,evrenin yapısı,hep şifrelerde aranmakta bilimsel çalışmalar yerine insanların artık bulmaca çözer gibi eline dini kitapları ve hata duaları alıp kendi kendine bir şifre aranması teşvik edilmektedir. ‘Bak ben burda bir şey buldum bu ne ya ne kadar büyük bir rakam. Ustad baksan bu güneşin yaşı nımı gösteriyo ‘ gibi diyaloğların oluşacağı bir toplum oluşturacağız. Kaldı ki sen şifreyi buldun ve bunu ancak bilinen şeylerle karşılaştırsan sana ve insanlığa ne faydası vardır.ve bulduğun şifreleri bilime dayandıramasan bunu başka bir şeye bağlaman ın falcılıktan ne farkı kalır. Bunu bu melmeketin prof ları ULUSAL TV kanalarında yapıyor. Tabi ben bunu yazarken bunu okuyacak çok kişiler ve yürütme ,yargı , yasama daki kişiler bu denizde yetiştikleri için bu yazı ne saçmalıktır diyecekler. Sen azot formunda yaşayan bir varlığa azotun dünya için çoğu yerde zararlı olduğunu anlatamasın o insanlar bilim ile ilgili bilgilerle oluşan bir ortamda yaşamadıkları için bizim yaşam formatımız farklı o insanları suçlamıyorum bunu düşünmelerini bekleyemem. Ancak devlet kendi toplumunun geleceği için bu sürece dur demeli. Ben sadece son zamanlarda olan durumu anlatmaya çalıştım. Süreç 1980 ile gelişen bir süreçtir. Devlet millet sakarya gibi hamasi duygularla yapılanları tek tek ortaya koymadım. Ben sadece olayın geldiği noktayı ve bu noktanın artık daha ileri gitmemesi için saçmaladım Bilim denilince akla aristokrat bilim adamları geliyor ki buda ayrı bir sorun. Bilim insanı her insan gibi saygın ve bilimin verileri bir ilahi kutsiyetin olmadığı veriler olduğu kabul edilen bilimdir kastım. Bilim insanı ile kariyer ayırımının olduğu prof ise her şeyi bilir imajının olmadığı bir bilimdir kastım Bilimin ayrı bir kulvarda dinin ayrı bir kulvarda olduğunu kabul ettiğimiz bir anlayışı istiyoruz. Lise 9. Sınıf fizik ders kitaplarında tanımlandığı gibi doğa olaylarını inançlarının gölgesinde çıkarar araştırmasını yapan bir bilim istiyoruz .BİLİM İNSANI RAHİP OLMASIN CAMİ HOCALARIDA BİLİM İNSANI OLMASIN
fetulahı toplatılan kitaptan alınan paragraflardan tanıyalım:
Nur Cemaatinin önemli isimlerinden olan Yeni Asya gazetesinin sahibi, Mehmet Kutlular devletin İslamcıları kullandığını, İslamcıların da bunu kabul ettiğini Ruşen Çakır’la yaptığı röportajda şöyle itiraf ediyordu: “Derin Devlet denen şeye dayanıyor bunun ucu. 1980’den sonra devletin politikası değişti. Eskiden anarşist ve Marksistler tehlikeliydi, sonra dindarlar oldu. Öyleyse bu dindar gruplarla temas kurmak, onlarla beraber çalışmak gerekecekti. Amaç onları devletle barıştırmaktı. Bu amaçla görevlendirdikleri insanlar cemaatlerin ileri gelenleriyle temas kurdular. Cemaate (Fethullah Gülenciler) daha ziyade istihbarattan olanlar gitti. Bana da geldiler; ‘Yurtdışında Milli Görüş ve Süleymancılar’a karşı birlikte çalışalım’ dediler, ama ben reddettim... Bu ‘derin devlet’ dediğimiz büyük ölçüde bütün İslami gruplarla anlaşma içine girdi. Burada menfaatler karşılıklıdır. Her iki tarafın maksadı ayrıdır. Devlet bu gruplara, ‘Atatürk’e saygılı olun biz de size yardımcı olalım’ demiştir. Bakın bazı İslami gruplara, 12 Eylül’den sonra birden palazlandılar. Acaba kendi güçleriyle mi palazlandılar. Hayır.”5 Bu konuyla ilgili benzer bir tespiti yapanlardan biri de Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet İnsel’di. Taraf Gazetesinden Neşe Düzel’le yaptığı ve AKP hükümetinin demokrasi karnesini değerlendirdiği söyleşide6 İnsel, “Devlet kadroları özellikle mi milliyetçilerle dolduruluyor?” sorusuna, “Doldurulmuştu zaten. Şu anda yönetici ve seçici kadrolar onlar. Zaten bugün Milli Eğitim Bakanlığı’nda Alevilerin Sünni İslam içinde nasıl misyonerce eritilmeye çalışıldığını görüyoruz. İçişleri Bakanlığı’nda da aynı kadrolaşma var. Poliste Fethullah Gülen çevresinin kadrolaşması var. Adalet Bakanlığı’na da kısmen girdiler. Ve askerler, denetim elimizden gidiyor endişesiyle bunları 28 Şubat’ta biraz temizlemeye kalktılar. Çünkü kendi yarattıkları ucubeden korktular” yanıtını veriyordu. Bunun üzerine Neşe Düzel’in, “Derin devletin yarattığı ucube Fethullahçılar mı?” sorusunu da İnsel şöyle yanıtlayacaktı: “Evet. Çok açık bir biçimde 1970’lerde desteklenen ve 1980’lerde güçlenmesi için adımlar atılan bir mekanizma bu. Desteklenenler arasında sadece Fethullahçılar yok. Türk İslam sentezinin başka unsurları ve başka tarikatlar da var. Bu çevreler kendileri için çalışır hale geldikleri için şimdi askerlerle çatışır durumdalar. Bunların hepsi milliyetçidir. Fethullah Gülen milliyetçidir. Komünizmle mücadele derneklerinde yetişmiş ve siyasallaşmış bir kişidir. 1960’ların komünizmle mücadele derneklerinin bir ürünüdür Gülen. Derin devlet, kendi denetimi altında oldukça her şeyi makbul görür. Bir şey onun denetimi dışına çıktığı anda tehdit unsuru haline gelir. Gülen’in altın nesil yetiştireceğiz diye bir iddiası var. Burada inanılmaz bir Müslüman Türk elitizmi söz konusu. Aynı Cizvit papazları gibi… ‘Biz okullarda altın nesil yetiştireceğiz. Sonra bu elit nesille dünyaya hâkim olacağız, dünyayı yöneteceğiz’ düşüncesi bu.”
TÜRBAN VE TÜRKİYE DEKİ TOPLUMUN AVUNDURULUP YÖNLENDİRMESİ Türkiye de devlet kuralları ve devletin genel çalışma ilkeleri ile halkın kültürünün çatışması göz önüne alınmadan halk çatıştırılıyor. Topluma özgürlüklerin ne olması gerektiği öğretilmemiş sistemin eğitimde verdiği değerler ölçüsünde bilgilerle toplum özgürlüğü unutmuştur ve özgürlüğü tanımaz bir nesile sahip olmuşuz . Toplum popüler cümlerle yönlendirilip kendisi için gerekli özgürlüklerin duyduğu kısmı kadarını istemek durumunda kalmıştır. Her ikdidar ve erk kendi kültürü için gerekli özgürlüğü istiyor . Toplum erk lerin karşısında güvenilmez olduğu için erkler kendi istediği dışında özgürlük talep eden kesime ihanetçi olarak bakıyo ve kutuplaşıyo. ANCAK HER ALANDA ÖZGÜRLÜK HER ERK İÇİN TEHLİKELİ OLDUĞU İÇİN UZMANLIKLA HALKA özgürlük kötüdür imajı 30 yıldır aşılandı. Devlet kendisini bağımsız ve her kese ve her guruba eşit mesafede kabul etiği için hizmet veren kamu hiçbir eğilime taraf olmadığı imajını vermek için bir kılık kıyafet uygulaması oluşturmuş ve 80 li yıllarda devletin tarafsız olmadığı toplum tarafından anlaşılmış ve halk kendisi devletin hizmet veren tarafında olup kendi gurubuna hizmet verme isteği doğmuş ve kılık kıyafet sorunuda başlamış oldu çünkü simgelerle kimin hangi guruba ait olduğu anlaşılıyordu. İşte türban ,sakal, bıyık şalvar gibi insan motifleri simge oldu. Bu devletin isteği kamu kurumlarında askeriye hastahane ve okullarda tek tip giysi ile resmi konumlarda kılık kıyafet yönetmeliği ile kendini gösterdi. Devletin ana dayanağı olan devrim ilkeleri bir bir yıkılırken kapitalist düzene daha çok liberalizm ile geçerken laik lik denen muazam bir ilke tanım olarak kimin hesabına nasıl gelse öyle yorumlanması otorite sahibine göre dönem dönem değişiklik gösterirken bir türlü ortak bir tanıma hiç sahip olmadı. Her erk gerçek anlamda laik lik ilkesine inanamadı. Toplum dinsel baskıyı yaşarken hiçbir şekilde devletin otoriteleri yasaları buna göre değişimi oluşturmadılar. Ülkede dinci guruplar otorite ve erk sahibi olunca onlar kendi düşünceleri içinde kılık kıyafet yasalarını oluşturma hakkını kullanma ya yönelmeye başladılar. Bunu yapacaklarda. Çünkü ülkenin rejimi değişiyor bunu kabullenmek gerekir. Bu değişikliği totaliter bir sistemle engeleyemezsiniz. Ancak bu yeni rejim totaliter rejime dönme yolundadır. Refah partisi iktidarda iken meclisteki çalışan bayan memurların etek boylarını kısaltma ile bu işe başlamışlardır. Bu totaliter rejimi oluşturan en önemli öğe ülkenin bütünlüğü uğruna yanlış uygulanan dini yaşamı özelikle kürt lerin yaşadığı bölgelerde hakim kılmak için özelikle hazırlanan yasalardır. İnsanların kendi inançlarını açıklamakta ve düşüncelerini ifade etmekte yasalara karşı gelmek korkusu ile çekinikleşmesi İslamcı düşünce sisteminin hakimiyetini sağlamıştır. Bu bir totaliter rejim getirecektir bize hepimize hayırlı olsun İslamlaşma sadece bu ilke ile değil en önemlisi güç sahiplerinin halka güveninin olmaması dır. Kişiler kendini ifade ederse devlet bölünür diyerek halk özgürlük düşmanı olarak yetiştirildi. Toplum sonuç olarak devletin her birimine mesafeli olmuştur. Kapitalist düzenler kuzu toplum sorunsuz bölgede üretimin artacağı ,bunun için kuzu tipi insan yatiştirmek için fetullah gülen ve diğer şeyh ,gurup,cemaatlar desteklendi.türkiyede demeokrat olarak tanınan başbakan fetullah ile diyaloğ geliştirdi. Bu fetullahın legalleşmesini sağlayan bir adımdır. Tayyip erdoğanın meclise girmesi chp nin oyları ile oldu. Bu olayların ana özü yeşil sermayenin etkisi unutulmamalı ve kapitalist Amerika nın etkisini unutmamalıyız . Amerika için liberalizmin bu ülkeye yerleşmesini toplum yaşamının etkilenmesini tolumun geleceğinden daha önemlidir. Toplumda bu sorunu çözmek istersek ne yapmalıyız? Önce inanmalıyızki hiçbir otorite tarafsız değildir. Otorite en azından kendi tarafıdır. Bu açıdan devlette tarafsız değilsin demeyi öğrenmeliyiz. Devlette kılık kıyafet diye bir kanunun olamayacağını kabul etmeliyiz. Dinci kesimlerin gerici olduğunu bunların özgürlükçü olamayacağını kabul etmeliyiz. Bunların özgürlük istekleri kendisi için olduğunu unutmamalıyız. Neden ateistlerin ,sosyalistlerin ,mini eteklilerinin içkicilerin sanatçıların vs… konularda özgürlük istekleri hakkında bir çalışması varmıdır. Belediyeler ve diğer iktidar kurumları sanatçıların eserlerine sansür getirmeleri, din derslerinin zorunlu olmasının kaldırılması, Kürtlerin istekleri ana dilde eğitim gibi konudaki düşünceleri bellidir Özelikle ateistler başta olmak üzere bilimsel düşünce sistemine uyan düşüncelerin kendi isteklerini dile getirmesi gerekir. Bunun için seslerini duyurabilecekleri eylemler yapmalıdır. Hayatın her alanında özgürlükler olmadan sadece türban a özgürlüğe karşı durmalıyız. Özelikle ifade özgürlüğü ve her dinin , ateistlerin önündeki engelerin kaldırılması için çaba sarf etmeliyiz. Bütün özgürlükçü düşünebilen kesimler türbanın her ortamda yaşam bulmasını isterken diğer bütün toplumsal ve kişisel özgürlüklerin de yaşama geçmesini istemelidir. Özgürlüğün hiçbir şarta bağlı olmaksızın her kes ve her toplumsal gurup için yaşatılması için çalışmalıdır. Kısılan her özgürlüğün ileride büyük karışıklıklara ve toplum içinde onarılması çok zor olan kırılmalara neden olur. 1980 ihtilali sonucu önlenen özgürlükler günümüzde toplumun dokusunun değişmesine ve toplumun kuzu bir toplum haline gelmesini sağlarken uç noktalardaki siyasi akımlar merkezileşmiş, merkez siyaset yok olmuştur. Bu uç siyasi yapılar özde korunulmaya çalışılan devrim ilkelerine kesinlikle karşı iken iki yüzlü siyasi gündeme oturmuş sanki devrim ilkelerinin en hareretli savunucuları olarak görünürken bütün eylemleri ise devrim ilkelerine karşıttır. İşte türban sorunu bunu en iyi şekilde gösteriyor. Türban yasağını adım adım kaldırmaya çalışmak toplumumuza zarar vermektedir. Ne kadar engellenirse gündemde kalma süresi o kadar uzar. Bu demektirki toplumun bir kesimi için siyasi yönlendirmenin uzatılmasının sağlamaktır. Bu kesim üniversitede baş örtü yasağının kaldırılmasından sonra orta öğretimde yasağın kaldırılmasını isteyecek bunun için bir süre geçecek bu elde edilince ilk öğretim için bu çaba sarf edilecek sonuçta o hakda verilecektir. Neden hepsini birden vermeyelim. Çünkü dinci kesimin iktirdarda kalma süresinin uzatılması olabilir . Zaten seçim yaklaşınca cumhuriyet başsavcısı yine yargının dinci kesime hizmetini yerine getirmeye başladı. Yargı yine dinci kesime karşı imiş imajı yaratılmaya başlandı. Hadi hep beraber dini kuralları topluma sahip olması için bütün oyunları oynayalım. Beni mutlu etmeyen düzen benim düzenimidir. Mevcut düzene kendisinden beslenenler bile karşı iken hem kendine demokrat diyen kesim ile dinci kesim hata faşist kesimde üniter devlet denilen ucube için kürt toplumunun bütün haklarını yok saymaya başlamış. Asimilasyonu süslü kelimelerle açıklamaya çalışmış. Modern diye ucube bir sistem üretmeye çalışmış, bir ulus yaratmaya çalışırken,kuvvetli kültürün her zaman direneceğini hesaba katmamış ,direnç oluşunca özgürlükleri kısmaya başlamış tır. Sonuç ne : düşman kesimler dahası korkak ve kişiliksiz menfaatçı toplum Bütün bunlar özgürlüklerin kısıtlanması ile olurken kişiliksiz toplumsal yapı kendi içinde menfaatçı olan siyasi oluşumlar oluşurken bu oluşumlar kendi menfaatleri için siyasi yapının bütün tabularının kul kölesi olmanın arkasına saklanabilmişler. Zaman içinde düzenin sahipleri olarak kendini tanıtabilmiş.ve ………………………………. ERGENEKON Her özgülük kısıtlaması kısa orta ve uzun vadede sorunlar üretir. Mutlaka en kısa sürede herkes ver her toplum için sınırı kendisinin belirlediği başkasını incitmeyecek sınırlar içinde özgürlük . AHMET AKSOY
İnanmak düşünmekten kolay, ;bu yüzden düşünenden çok inanan var Bir buğday tanesi ölmediği sürece diğer buğdaylar içinde ;;giderek yanlızlaşır,ölünce ;;birden fazla ürün verir. ;;amerika ;;sözü 'Gerçeklikle karşılaştırıldığında, bilimde vardığımız düzey ilkeldir, çocuk oyuncağıdır. Ama sahip olduğumuz en değerli şey odur.' ;; albert einstein 'Sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez.' albert einstein'Ancak başkaları için yaşanan bir hayat, yaşamaya değer bir hayattır.' ;; albert einstein 'Gerçeği aramak onu elde etmekten daha kıymetlidir.' albert einstein 'İnsan savaş gibi inanmadığı bir şey için acı çekeceğine, barış gibi inandığı bir dava uğruna ölse daha iyi değil mi.' ;; albert einstein 'İnsanı ayakta tutan iskelet ve kas sistemi değil, prensipleri ve inançlarıdır.' 'PROPAGANDAYLA ZEHİRLENMEDİKLERİ SÜRECE KİTLELER ASLA SAVAŞ DÜŞKÜNÜ DEĞİLDİRLER.' EİNSTEİN 'Sevdiğiniz insanları düşünüyorsunuz, ama daha derine inin, sonunda sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz, siz bu sevginin ... ...içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz..!' Friedrich Wilhelm Nietzsche
Ah !..En yüksek umutlarını kaybeden soylular tanıdım ben..Şimdi kara çalmaktalar tüm yüksek umutlarına.. Artık küstahça yaşıyorlar,anlık hazlar içinde , ve ertesi güne dair hedefleri yok neredeyse..Ruh , şehvettir..! böyle derlerdi..Bu sırada kırıldı ruhların kanatları ; Şimdi yerlerde sürünüyor ruhları ve kirletiyor... kemirdiği her şeyi.. Bir zamanlar kahraman olmayı düşünüyorlardı.. Şehvet düşkünüler şimdi..Kahraman , artık onlar için bir kasvet ve dehşet..! Fakat sevgim ve umudumla sana yemin ederim terk edip gitme ruhundaki kahramanı..! Kutlu tut en yüksek umutları...
Friedrich Wilhelm Nietzsche
En insani davranış, bir insanın utanılacak duruma düşmesini önlemektir.
Friedrich Wilhelm Nietzsche
SEVGİ SENDE NE KADAR YORULURSA YORULSUN SEVGİN BENDE HAYAT BULUR BEN ONUN YAŞAM KAYNAĞIYIM
bilmenin gururu, değişimle onurlanmazsa kötülükle
sonuçlanır TÜRKİYEDEKİ GÜNDEM: ;; türkiye evrimini yaşıyor, 1940 lı yılarda başlayan kapitalist düzene uyum içerikli emrimin aşamasını yaşıyor.
temel şart lar değişime uğruyor. kapitalizm kökleşiyor.atatürk ilkelerinin kalan izleri değişiyor. faşist kapitalizmden biraz daha güzel liberalizme geçiş yaşanıyor. kapitalizmin ;; istediği kuzu toplum aşamaları yerleşikleşmekte. bu ülkenin işgalci ;; fikri olan kapitalizm bu coğrafyanın yerleşik ve legal sahibi olmaya çalışıyor. ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; tolum yaşamı için zararlı üç ;; olgu tam yerleşikleşiyor siyasi partiler ;; kökleşmiş ve coğrafyanın yapısına uygun yapıya kavuşuyo. partiler kapitalist düzenin ülkülerine uygun hale geliyor. beni kulanın diye kapitalizmin en büyük sahibi olan A.B.D ye yalvaran ;; kişinin başbakan olması ve bu ülkenin verdiği desteği ile türkiyenin temasını değiştirecek güce erişmiştir.ordunun otoriter ;; yapısını daha etkisiz hale getirebiliyo ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; sol partiler ise emek sermaye arasında emeğin aleyhine daha profesyonel bir şekilde faşistleşerek sol kavrama ve tüm ülkeye özgürlükçü solculuğu öcü gösteriyo ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;;sağ partiler hala hazırda kendisine verilen görev gergi daha eylemsiz ve pasif fakat ne yapacağı belli olmayacak şekilde ;; gündelik olaylar ile ;;anlamsız bir çabalama ile sürünüyor. zaten fikir ve ideolojide yok düşman lık politikası içinde rolleri belli değil ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ: ;;varlık ve yokluk içinde olan kendi üyelerinin ihtiyaçlarını bile anlamayan fakat bir şekilde yaşayan işte uyutma için bire bir örgüt ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; MEDYA: en zararlı ülke gerçeği ;; geri zekalılar topluluğu ve çıkar menfaat ve yalanı ile en meşhur adi kesim
sizi bunlar yönlendiriyor ;; ey insan ;;
Korkma, savaş. Kimse sana hayatı Altın tepside sunacak değil,
Nazlanma, En büyük aşk bile Sonsuza kadar kalıcı değil.
Saklanma, Mücadelesini vermediğin Savaşta mağlup olmamak elde değil.
Güvenme, Yalnız kalırsın, Kimse bu dünyada bedelsiz değil.
Susma, Anlatmadığını, anlayacak beyin Daha yaratılmış değil.
Silme, Yüreğinde kalacaksa izi Mertlik bu değil.
Oynama, Tamam, hayat bir oyun olabilir. Ama insanlar senin oyuncağın değil.
Kaçma, Seçtiğin yol, Dilediğine ulaştıracak yol değil.
Sev, Ama değmeli sevmeye, Bir alçak yüreğe aşk lazım değil.
Özgürleş, Kapattığın kapılar zindanındır. Kimse sana zindanında yaren değil.
Unutma, Bir göz sana aşkla baktığında, Unutmak onun defterinden silinmiştir. Senin değil.
Öl, Ama, ona göre yaşa, Hesabı sen kapatacaksın başkası değil. ;;
OTORİTE ;; ;; DEVRİMLERE KARŞIDIR BU DURUMDA ;; OTORİTE EN BÜYÜK AHLAKSIZLIKTIR. AHLAK KAVRAMI İNSANLIĞIN EVRENSEL GEÇERLİLİKLERİDİR. ;; AHMET AKSOY
Sebepsiz sevmektir aşk, Nedeni olmadan bağlanmak birine. Gözlerine baktığında erimektir içten içe. Ellerini tuttuğunda titremektir tüm benliğinle. Hatta sarılamamaktır utançtan, Çünkü utanmaktır sevmek aslında, Sevmek nedir aslen? Ölmek mi uğruna? Yaşamak mı onunla? Sevmek mi ömür boyunca? Yoksa ayrılmak mı gerekince? Nedir insanı başkasına bağlayan? Güzelliği mi? Bilmez kimse bu soruların cevabını.. Kimi sever güzelini, kimi sever özelini...
CAN YUCEL
Yaşam ve Ben
Akıp gidiyordu, Avuçlarımdan zaman… Dönüp baktığımda geçmişe Yaşanmışlıklarım duruyordu, Ödenmiş bedelleriyle… Ve onlardan, Sadece ben kalmıştım geriye
Kâinatın içindeydim ben, Benim içim de ise sonsuz kâinat… İç içe yaşardık, Birbirimizi tamamlayarak, Yaşadığım kadar vardım, Yaşattıklarım kadar da olacağım, Sonrası iki ihtimal, Ya sonsuzlukta bir hiç, Ya da sonsuzluk ben olacağım…
Hürrem Dilekci 04.07.2010 (17:07)
Dön Gel Bir Tanem
Güneşe yıldızlara Sorar seni ararım Yağmura bulutlara Sorar seni ararım
Yorgunum aramaktan Gördüğüme sormaktan Dön gel bir tanem dön gel
Asırlık şu çınara Su içtiğim pınara Havadaki turnaya Sorar seni ararım
Ağaçlar çiçek açtı Ayrılanlar kavuştu Dön gel bir tanem dön gel
Şehirde varoşlara Caddeye sokaklara Mecnun misali sana Sorar seni ararım
Gözlerim yaşla doldu Sen yine de gelmedin Dön gel bir tanem dön gel
Gülabiyi gurbette Ağlattın hasretinle Nerdesin şimdi nerde Sorar seni ararım
Dön gel bir tanem dön gel Nedir ki sana engel Dön gel bir tanem dön gel
'BEYAZLAR GELDİĞİNDE ONLARIN ELİNDE İNCİL, BİZİM ELİMİZDE TOPRAKLARIMIZ VARDI. GÖZLERİMİZİ KAPATARAK DUA ETMEYİ ÖĞRETTİLER. GÖZLERİMİZİ AÇTIĞIMIZDA BİZİM ELİMİZDE İNCİL, ONLARIN ELİNDE TOPRAKLARIMIZ VARDI.'... JOMO KENYATTA
"Bizler Sosyalizm olmadan özgürlüğün ayrıcalık ve adaletsizlik olduğuna, ve özgürlük olmadan Sosyalizmin kölelik ve şiddet olduğuna inanıyoruz."
M.Bakunin
,
MİLLİYETÇİLİK
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci : Eskiden çocuklara “Rabbin kim? Kitabın ne?” suallerinin cevapları öğretilirdi. Çocuk Âdem aleyhisselâmın zürriyetinden, Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden ve İbrahim aleyhisselâmın milletinden olduğunu öğrenirdi.
Millet, Arapça bir kelimedir. Aynı dine mensup olanları ifade eder. Kur’an-ı kerimde Hazret-i İbrahim’in milletine uymak emrolunur. Niçin İbrahim milleti? Çünkü zamanında kendisinden başka tevhid inancını taşıyan kimse yoktu
Yukarıdaki alıntı benim çocukluğumda sabah erken babamın bizi uyandırıp yaptığı kısa sohbet sonrası sözlü sınav gibi kısa bir sınavda öğretmek isteğinin ana fikri ni birebir karşılamak ta dır.
Elmalı lı M. Hamdi YAZIR ın adını taşıyan RAVZA yayıları yayını sadeleştiren Mustafa KASADAR diye neşr edilmiş kur anı kerim mealinde aldığım bir iki ayeti de yazayım
Sen onların öz milletler(dinlerine )tabi olmadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar.“ Şüphesiz yol Allahın yolu “ de. And olsunki sana vahiy ile gelen bu kadar ilimden sonra -bilfarz- onların hevalarına tabi olacak olsan Allahtan sana ne bir dost bulunur nede bir yadımcı (Bakara 120)
Bundan sonra bakara süresi 130 ve 135 ayetleri nisa süresi 125 ayetinde en am suresi 161 .suresinde hacc suresi 78 ci surede bizatihi ibrahimin dini diye ism edilip tek tanrıcılığın dinini kast ediyor yani tek tanrıya inanlar aynı dindendir. Şeklinde bir imaj çizilmektedir
Diğer ayetlerde ise dinin yada milletin allahın olduğu yönünde bir imaj şekillenmekte dir
İslamcı geçinen milliyetçilerin türk milliyetçisi mi İbrahim milliyetçisi mi olduğunu anlamakta zorluk duyuyorum. Sanırım başbakan tayip Erdoğan tek millet derken neyi kast ediyor. Muallakta bırakıp kimsenin bunu sorasımı gelmedi ben mi duymadım. ibrahim milliyetçisi olmayan ayet e karşı gelmekmi ?
İslamiyette soy sop ile ilgili ayetler vardır. Kişilerin soy ve soplarını inkar etmemeleri gerektiği ve bunu inkarın suç olduğuda belirtiliyor. Ancak soy sop millet olarak tanımlanmıyor. Bu iki kavram islamda farklı fenomenler olarak kabul ediliyor.
Türk milleti demek türk inanç sistemini kabullenip İbrahim i olan inanç sistemini kabul etmemek tir.
Tabi birde bu açıdan bakmak gerekir , bir devlet adamı ve siyasi düşünce sahibi bir partinin dini terimlerdeki gibi bir anlayışa sahip olması tek tanrıcı olmayan insanları dışlaması olurki, iktidarında kendi dininde olmayanların haklarına karşı önyargılı olma onları düşman görme gibi bir olgu oluşturur. Toplumsal bir siyasi akım olamaz. Aslında Başbakan bu emareleri çok gösteriyorda bilimden uzak toplum demokrasi denilen safsataya kapılmış bir kere.
Kısacası millet kurana göre tek tanrıya inan herkesi kapsıyor . belki ben böyle anlıyorum dur.
İncil de ise bir bakışta çarpıcı bir ayet gözledim. Eski ahit yaratılış bölümünde üç konuk kısmında 18. Ayette
18 "Kuşkusuz, İbrahim'den büyük ve güçlü bir ulus türeyecek, yeryüzündeki bütün uluslar onun aracılığıyla kutsanacak.
İbrahim güçlü bir kişilik ilahi dinler denilen allah inançlı dinler için bu belli oluyor
(1.Tar. 1:5-23) Nuh Oğullarının Soyu
Tufandan sonra kendi oğulları doğan Nuh'un oğulları Sam, Ham ve Yafet'in öyküsü
2 Yafet'in oğulları: Gomer, Magog, Meday, Yâvan, Tuval, Meşek, Tiras.3 Gomer'in oğulları: Aşkenaz, Rifat, Togarma.
4 Yâvan'ın oğulları: Elişa, Tarşiş, Kittim, Rodanim.
5 Kıyılarda yaşayan insanların ataları bunlardır. Ülkelerinde çeşitli dillere, uluslarında çeşitli boylara bölündüler.
Bu ayetlerden incilin ve tevratın millet anlayışı ulus ve kavmiyet yapısı taşıdığını sezinliyorum
Hiristiyanlar fıransız devrimi ile meydana getirdikleri kavmiyetçilik ile dinlerine çelişkili bir durum oluşturmuyorlar
Tabiki eski ahit Museviler içinde geçerli olduğunda kendi dini ile uyumluluk Museviler içinde geçerlidir
Dinlerin milliyetçiliği kavrama şeklini kısaca incelediğim kadarı ile böyle ifade edebilirim. Birazda sosyolojik ve felsefik açıdan milliyetçilik inceleme sonuçlarını irdeleyelim
Eski çağlardan beri toplumsallaşma insanların birlikte yaşama ve doğaya karşı güç birliği oluşturma üzerine kurulu bir sistem olarak ortaya çıkıyor. İdeal olanı o toplumsal yapıya katılan her kişinin bu toplumsal doku içinde bir iz bırakması ve toplumsal yapıya bilgi birikimi ile katkıda bulunması yapınında idaresi içinde söz hakkı sahibi olması gerekir. Toplumsal yapının dikta eğilimi bu şekilde engellenmesi sağlanır.
Toplumsal yapıda iktidar oluşturulur ise bu demokratik yapı olsa bile kölelerin efendisini seçme anlayışından ileri gitmez .insanın kutsallığı kalkar, yapının kutsallığı oluşurki insan kendine bir efendi yaratmış olur. efendilerin eğemenliğinde köle sistemi yaşanmış olur.
Milliyetçiliğin oluşturduğu topluluklarda zorun hakim olduğu her toplumsal yapı gibi, insanlar üst yönetimin emirlerine amade kölelerden ileri gitmezler. Ve verimliklerini yitirir insanlar. Beynini yalnız idareci olduklarında çalıştırma gereğini duyarlar. Düşünme her otoriter yapı için tehlikedir. Düşününce toplumsal yapıdaki eksiklikleri görünce emirlere itiat edemez korkusu bile ağıdır. Felsefe yasaktır sadece üst yapıya serbest tir.
Bu yapısal etkinlikten dolayı
Milliyetçiler toplumun hakim gücü ile beraber ,legal silahlı güçlerle barışık yaşamıştır. Vatansever ve hata bu vatanın tek sahibi gibi davranmışlardır. Milliyetçilik egemen güç için bir araç, egemen güç ise milliyetçiler için bir kalkandır. Bir bütündürler.
Milliyetçiler ile egemen güç arasında ara sıra pasta paylaşımı sırasında çatışmalar olur. ancak bu milliyetçiliğin çıkarcı tarafı ile giderilir. Zaten milliyetçilik devletin kutsiyeti üzerine kuruludur. Ceza aldıklarında bile vatan millet vurgusu yaparlar çünkü daha büyük beklentiler vardır.
Miliyetçilik ve ırk çılık aynı tabana hitap eder bu taban güçsüz toplumlarda bulunmaz bu değişik bir platformda özgürlük savaşı olarak kendini gösterir toplumlar devletleştikçe bundan faydalanmak isteyenler güçlü ve hakim gücün nimetlerinden faydalanmak için ortaya çıkar.halbuki toplüm güçlü ise kendini koruma adı altında milliyetçilik yapma gereksiminin nedenini kimse araştırma gereksinimi duyulmamışmıdır yoksa bu kesimlerin otoriter ve şiddeti içereren baskısından korkulduğu içinmi araştırılmamıştır,bunu çözemedim.
milliyetçi ve ırkçı akımın temsilcileri
bulundukları ülkelerde düzenin sadık askerleri görülürler,bu bir açıdan doğru bir açıdan yanlıştır. Doğru olan bu düşüncedekilere bir maddi menfaat temin edilirse onların yapamadığı bir iş olmaz. Hem düşünsel bazda hemde sosyal bazda çok aşırı realistlikten uzak fikirler de üreterek düşünemeyen beyinlere hitap edebilmede olağan üstü bir başarı sağlarlar. Günlük yaşantımızda milliyetçilik zor kulanmayı düzen desteği ile yaptıkları için aşırı bir başarıyı tüm menfaat gurupları üzarinde de oluşturabilirler. Menfaat gurupları üzerinde ki zora dayalı etki mafya, esrar eroin alış verişi, beyaz kadın ticareti, yapan gurupların tamamı milliyetçi ve ırkçı guruplara ait olmasından anlaşılabilir .Sosyal alanda din-millet kavramını oluşturmalarından anlaşılmalı. Özelikle islam dini ırkçılığı red eder. Ama türk islam sentezi gibi realiteden uzak bir ırkçılık fikri oluşmuştur.sosyal çevrede kendi ırkçılığını milliyetçilik adını vermesi ile şiddete karşı olduklarını dahi idia edebilmekte sendikalara kurum idarecilerinin etkisini ve düzenin menfaat ilişkisini düzenleyici etkisinide kulanarak büyük oranda bir üye sağlaya biliyorlar.bu kesimin bu kadar başarılı olmasının nedeni
DÜZENLERİN VERDİĞİ AÇIK VE GİZLİ DESTEKLERİ İLE KAPİTALİZMİN BENİMSEDİĞİ
bir olgu olmasından kaynaklanıyor. Bu olayda en çok toplanan kişiler sanunulan ırka ait olmayan ve o ülkede ezilen toplumların bireyleridir. Hakim ırk a ait olanlar ırkçılık yapmazlar oportünist değiller ise
ezilmiş toplumlarda milliyetçilik lüksü yokken toplumda oportünist yaşam ortamı oluşursa miliyetçilik başlar
düzenin destekçisi olarak her ne kadar görülseler de onlara bir çıkar sağlanırsa hemen bütün uğruna yaptıklarını hiç saya bilme olanağına sahiptirler. Bu açıdan bu düşünceye sahip insanlar gerçekte hiç bir düzenin sadık askeri olamazlar.
milliyetçilik rant ortamının yapısına göre ırkçı lık haline dönüşebilir.ve genelde ırkçılar ve milliyetçiler savundukları gibi göründükleri topluma ait olmayan insanlardır. Toplumda kendi çarklarına çekmek istedikleri insanlar toplumda sayğı görmemiş insanlar veya korkak pısırık kişilerdir. Hakim toplumun miliyetçiliği olduğu için pısırık insanlar için bulunmaz bir ortamdır. Adam yerine konma ortamıdır. Bu kişiler zaman içinde cesur rolü oynar ve hata kabadayılaşırlar. bu milliyetçi guruplarda ve faşizmde otoriter diktatör lük hüküm sürer ve ortamlarda magandalık rolüne soyunurlar
bilimsel olarak avrupa tipi, batı tipi milliyetçilik ve doğu tipi miliyetçilik olmak üzere üçe ayrılır:
batı tipi miliyetçilik
bu milliyetçilik daha çok liberalizm tarafından desteklenen bir milliyetçilik olup kapitalizmin en özgürlükçü alt dalıdır.bu tip milliyetçilikte ırkçılık soyutlanmıştır.daha çok vatan sevgisi üzerine kurulmuş,birlikte yaşama isteğine dayanır.Bu en olumlu miliyetçiliktir.bu milliyetçilikte ülkeler ve toplumlar coğrafya adı ile adlandırılır.Amerika birleşik devletleri gibi.
bu miliyetçilikte alt kimlikler olmasına rağmen ekonomikmen ve siyaseten etkin olan ırk diğer toplumları asimile etme gayreti içindedir.bunu kültüren ve siyaseten başarırken zorlanır,ancak yinede asimile ve özelikle ekonomik açıdan sınıf müdalesini en vahşi bir şekile teşvik eder,bunu düşünen beyinlerde oluşturur.
bu tip miliyetçilikte ırkçılık soyutlanmak istenmesine rağmen ırkçılık boyutu seçile bildiği oranda hemen revaşa varır.aynen zencilerin farklı ırktan olması gizlenemediğinden zencilere ve kızılderililere yapılan zülm burda bile engelenememiştir.yeni ırk çılık boyutu abd de asyalılara karşıda yapılmaktadır.
HİÇ BİR MİLİYETÇİLİK IRKÇILIKTAN BAĞIMSIZ DEĞİLDİR.
Doğu tipi milliyetçilik
bir ırk ismine dayanır. diğer ırklara bu ırkın alt kimlikleri olduğu dikta edilirken coğrafya isimleri ırk ismi ile anılır.bu tip miliyetçilik tamamıyla asimile edilme esasına dayanır.diğer kültürlerin bir diğer kültürün alt kimliği olması onların geçmişini inkar saymasını istemek olduğunu bilerek yapılır,ve alt kimliklere siyaseten ve kültüren yaşama hakkı tanınmaz.ulus kavramı hakim ırk adı altında olması ile diğerlerini asimile etme çok normal bir davranış görülürken,buna karşı çıkanların hepsi vatan hainliği gibi topluma enjekte edilen bir zehir ile yarğılanırlar.
devlet insan için olan bir olgu değildir. toplum devlet için var olan bir nesne olarak görülür.En büyük faşizm bu dur.Toplum aydınlanması diye kast edilen şey ise bunu kavrama üzerine kurulur.eğitim kurumları evrensellikten uzak ve hakim ırkın kültürünün benimsetilmesi için ders sayısı asimile etmek için en çok kültür ve tarih derslerine ayrılır.Bu toplumlarda hiç bir bilimsel gelişme izlenemez.bütün ilişkiler toplumsal şiddet ile işlenir.
avrupa tipi miliyetçilik
ulusal devletçilik adı altında bir kavmin ana unsur olması referansına dayanan gerici bir milliyetçilik tipi olup gelişmiş avrupa uyğarlığı sayesinde doğu tipi milliyetçiliğe göre daha özgürlükçü bir olgudur.bu miliyetçilikte baskıcı ve otoriter bir asimilasyon görülmez.asimilasyon iki şekilde ortaya çıkar. Üstün avrupa kültürünün etkisi ile doğu halklarının asimilasyonuile kapitalizmen güçlü halkların asimile için uğraşmasına gerek bırakmaz zaten kapitalizm bu işi kendiliğinden yapar.
kapitalizmin oportünist etkisinden faydalanılan kültürlere konton yapısı çerçevesinde dahil olmak üzere tüp idari yapılandırmada yaşam hakkı verilir. kapitalist çıkarlara uygun olmayan kültürler yaşam hakkını pek bulamazlar
bu tahlide bütün milliyetçilik türleri ilga edilmeli
Güçlü bir halk lidere ihtiyaç duymaz.
Emiliano Zapata
OSHO
Kendi bireyselliğinin farkında olan her insan, kendi sevgisiyle, kendi işiyle yaşar. Başkalarının ne düşündüğünü umursamaz. İşin ne kadar değerliyse, karşılığında saygı görme ihtimalin o kadar azalır. Eğer işin bir dahi işiyse, o zaman bu hayatta hiç saygı görmeyeceksin. Yaşadığın sürece lanetleneceksin. İki ya da üç yüzyıl geçtikten sonra, heykellerini yapacaklar, kitapların saygı görecek. Çünkü insanlığın, bugünün dahisinin ulaştığı zekaya ulaşması, iki ya da üç yüzyıl sürer. Arada büyük bir fark vardır.
Aptallar tarafından saygı görmek için, onların görüşlerine ve beklentilerine göre davranmalısın. Bu hasta insanlık tarafından saygı görmek için onlardan daha hasta olmalısın. O zaman sana saygı gösterecekler. Ama ne kazanacaksın? Hiçbir şey kazanamayacaksın. Aksine ruhunu kaybedeceksin.
(Osho - Şöhret Oyunu)
Sahip olma isteği beyazlarda bir hastalık olmus. Bu insanlar, zenginlerin bozabileceği ama fakirlerin bozamayacağı birçok kural koymuşlar. Yönetici olan zenginleri güçlendirmek için fakirlerle güçsüzlerden vergiler alıyorlar. Bizim annemizin, toprağın, kendilerinin olduğunu söylüyor, komşularını çitler yaparak kendilerinden uzaklaştırıyorlar; toprağı binalarıyla ve diğer süprüntüleriyle çirkinleştiriyorlar. Bu ulus, baharda yatağından taşarak, yoluna çıkan herşeyi yok eden bir ırmağa benziyor...
Oturan Boğa (Siyu Kabilesi)
Aslında, şu ya da bu şekilde, toplumsal iyileşmeyi amaçlayan herhangi bir öneri dışsal isteklerin güçlerinin ve bireyler üzerindeki zor kullanımının artması ya da azalması olarak ifade edilebilir. Eğer artıyorlarsa şeytanidirler, eğer azalıyorlarsa anarşisttirler.
Joseph A. Labadie
4
Devletin içindeki zehri temizlemeden o devleti on yıl boyunca yönetmeye kalkarsan, o devletin en tepesine tırmanabilmek için kendi halkına arkanı döner, devletin yardakçılığına soyunursan, o zehir kaçınılmaz olarak senin damarlarına da akar.
Sen de zehirlenirsin.
Zehirlenmiş bir devletin zehirlenmiş bir parçası haline gelirsin.
O zaman başlarsın tehditlere, yalanlara, saptırmalara, iftiralara.
O yönettiğini sandığın devlet senin emrinde halkını bombalar, sen devlete sahip çıkarsın.
Bir özür bile dilemezsin.
Senin başbakanlığını yaptığın devlet bu ülkenin 35 çocuğunu bombalarla parçaladı.
Ya seni kendi yönetimindeki devlet tuzağa düşürdü...
Ya sen bile bile öldürttün.
Hangisi?
Biz senin “tuzağa düşürüldüğünü” düşünüyorduk ama sen bombacılara sahip çıkarak, gerçekleri halkından saklayarak, olayları saptırarak, “tuzağa düşmediğini” anlattın bize.
O zaman öldürülen çocukların hesabını ver.
“Devlet halkını bombalamadı” diye tepineceğine, devlet halkı nasıl bombaladı onu anlat.
O insanların ölüm emrini kim verdi?
Niye verdi?
AHMET ALTAN
Özgür ŞİİR VE Türküler
Yılın yazısı:
KÜRTLERDEN NE İSTİYORSUNUZ?
Yeni yılın ilk saniyelerinde İstanbul’un üstünde havaifişekler patlamaya başlayınca yüzüm kızardı.
Öfke ve utanç duydum.
Bir katliamın kurbanı olan otuz beş insanını daha yeni toprağa vermiş bir toplumun sevinçli kutlamaları doğrusu ya bana ağır geldi.
Sahte bir yastan, kimsenin eğlenmemesinden söz etmiyorum ama “biz bu ölümlere hiç aldırmıyoruz” diye bağıran gösterişli kutlamalar en hafif deyimiyle izansızlık.
Türkiye’nin gerçeğini görmek için çok basit bir soru sormak yeterli:
“Eğer PKK otuz beş sivil Türk’ü yılbaşından iki gün önce bir otobüsün içinde havaya uçursaydı bu kutlamaları aynen böyle yapacak mıydınız?”
Hepimiz biliyoruz ki yapmayacaktınız.
Zaten bütün mesele, Türklerin zihninde kendileri için başka, Kürtler için başka ölçülerin ve değerlerin bulunması değil mi?
Kürt sorunu denen şey bu kadar yalın.
Bu ülkede Türkler için ölçüler başka, Kürtler için ölçüler başka.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Uludere’deki cenaze törenine devletten, Türk vatandaşlardan kimse katılmayınca, “Biz bölündük, burası Kürdistan” derken çok haklıydı bence.
Bu yalnız bırakılan cenazeler, bu gösterişli kutlamalar, bu aldırmazlık, Türklerin zihnindeki bölünmeyi açıkça ortaya koyuyor.
Ne yaşamına, ne ölümüne aldırdığınız bu insanlardan ne istiyorsunuz?
Ne istiyorsunuz Kürtlerden?
Leyla Zana, “Referandum yapalım, özerklik mi, federasyon mu, ayrılık mı ortaya çıksın”deyince, “savaş meydanına gel de al” deyip silahı gösteriyorsunuz.
“Eşit olalım” dediklerinde, “Kürtlerin anadilde eğitim yapması ülkeyi böler” deyip kendi çocuklarınıza tanıdığınız hakları Kürt çocuklarına tanımıyorsunuz.
Eşit olmuyorsunuz, ayrılmıyorsunuz, acılarını paylaşmıyorsunuz.
Nedir istediğiniz?
Ne istediğiniz aslında açıkça görülüyor, siz efendi olmak, Kürtleri de köle yapmak istiyorsunuz.
Kürtler köle olmayacak.
Asla gerçekleştiremeyeceksiniz bunu.
Bu bencilliğiniz, bu kibriniz, bu nobranlığınız, bu hoyratlığınızla öyle nefret tohumları ekiyorsunuz ki Kürtlerin yüreğine, böyle giderseniz bu ülkede savaş hiç bitmeyecek.
Neden anlamıyorsunuz?
Kürtler dağlara isyanını, öfkesini, “bu aşağılamaya” karşı direnişini göstermek için çıkıyor.
Bunun için ölümü, ölmeyi, öldürmeyi göze alıyor.
O insanları öldürüyorsunuz, özür dilemiyorsunuz.
O insanları öldürüyorsunuz, aldırmıyorsunuz.
Türkler öldüğünde ağlıyor, Kürtler öldüğünde havaifişekli kutlamalarda gülüyorsunuz.
Otuz yıldır bu insanlar dağa çıkıyor.
Niye çıktıklarını sanıyorsunuz?
“Kandırıldıklarını” söylüyorsunuz, kandırılmıyorlar, kendi iradeleriyle, öfkeleriyle, Türklere var olduklarını, haysiyet sahibi olduklarını, köleliği kabul etmediklerini göstermek için çıkıyorlar dağlara.
Siz kendinizi değiştireceğinize Kürtleri değiştirmeye, onları bu “ikinci sınıf vatandaşlığa” razı etmeye çalışıyorsunuz, korkutmaya uğraşıyorsunuz.
Korkutamazsınız.
Sen geleceksin anamı, babamı, çocuğumu, kardeşimi öldüreceksin, bir özür bile dilemeyeceksin, benim acıma, üstelik de senin neden olduğun acıma hiç aldırmadan kutlamalar yapacaksın, beni kederimi saklamaya zorlayacaksın, öfkemi dile getirirsem bana “isyankâr, nankör” diyeceksin, beni alıp mahkemelere götüreceksin, tutuklayacaksın, mahkûm edeceksin, “bizi bu kadar da istemiyorsan ayrılalım” dersem bana silahını, ordunu, uçağını, tankını göstereceksin, eşit olmayı reddedeceksin sonra da “niye dağa çıkıyorsun” diye soracaksın.
Niye çıktığını anlamıyor musunuz gerçekten?
Bu yaşananlara bakıp da Kürtlerin dağlara çıkmasını anlamayan biri haysiyetten, gururdan, onurdan nasibini almamış biridir, Kürtlerin dağlara çıkmasını anlamayan biri kendisine böyle davranıldığından sesini çıkarmayacak, sinecek, korkacak, onursuzluğa razı olacak biridir.
Kürtlere saygı göstermeyecekseniz, ayrılın.
Ayrılmak istemiyorsanız Kürtlere saygı gösterin.
Onlar yas tutarken İstanbul’un her yanında havaifişekler patlatarak barışı ve huzuru bulamazsınız.
İstanbul’da patlayan o rengârenk fişekler ülkenin her yanına simsiyah bir acı olarak dökülür, hep birlikte o acıdan payımızı alırız.
AHMET ALTAN
ÖZÜR DİLERİM SAÇMALAMAK İSTİYORUM
Oluşturulan bu sanal dünyada bir tuhaflıklar yaşanıyor ki bunları anlamakta zorlanırken aslında ben lik olmayan insan ve insanınlığın geleceği ile ilgili kaygılar taşıyorum. Aslında bu oluşturulan sanal dünyada insani değer yarğılarıda değişiyor. İnsanlar yaşadıklarının çok normal olduğunu buna karşı çıkanlarıda saçmalamakla suçluyorlar.
Olsun bende saçmalamak istiyorum. En büyük korkum bilim ve dinin sınırlarının ve değerlerinin karıştırılmasıdır. Bu insanlığın geleceği için çok tehlikelidir. Anadolu coğrafyasında dini inançların hepsinin müthiş bir özgürlükleri olmasına rağmen hep biz özgür değiliz yaygarası koparılmıştır. Asıl sorun devletin resmi ideolojisinin din temelli olmayışı idi. Devlet din temelli olmaması bunların birkaç özgürlüğünü ellerinden almıştı. Eğitim ve giyim kuşam gibi başta gelen engellenmiş özgürlüklerdi.
ABD nin istekleri doğrultusunda bu engellenen özgürlükler ya verildi eğer verilmeyenler hala varsa oda dincilerin istememesi üzerinedirki, tubitak ulusal uzay çalışmaları ve benzeri devlet kurumlarından tutunda, üniversitelerin hepsi, devletin temel organları tsk, yürütme, yargı, yasama nın tümü dini gelenekçilerin elinde ve gayet kendi düşünce sistemine göre özgürce düzenleyebilmektedir. Hatta öyle ileri bir aşamasıda mevcuttur ki, yalnız başına yaşayamayan sürekli din ile ilişkili yaşayan ırkçılığın dinle birleştirilmesi süreci yaşanıyor ki buda özgürlük (nasıl bir özgürlükse Amerika özgürlüğü) kisvesi altında şekillenecek gibi gözleniyor. Determinist gözlenen düzlemde sonuç budur. Determinist sistemi etkileyecek aperyodik bir gelişme gözlenemezse bunu becerecekler.
Bu durumda bende geribildirim sinyalleri oluştu. Bu dinciliğin bilimi eritme durumu ve bunun sonucunda insanlığın geri gitmesi gözlenmeye başlandı. Bu durumda bilimin özgürleşmesi sıkıntısı beni bastı. EY AMERİKA SERMAYENİN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN HARCADIĞIN ÇABANIN MİLYONDA BİRİNİ BİLİM İÇİN YAPMANI DİLİYORUM. Bu dileğim bir manav kadar etkin olamaz manav geribildirim(sonucun başlangıca etkisi) sinyallerini değerlendirip en azından etkide bulunma yetkisi vardır. Pahalı satarsa malını talep azalır zarar etmemek için yine ucuza satacaktır, bunun için sonucu düşünürse baştan manav karmarjından vaz geçebilir. Ben sonucu görünce tek gücüm dilemek bu işi yapabilecekten dilemektir.
Tv lerde bir sürü dini ritüelleri içeren proğram yapılmakta ve bu proğramlara prof ünvanlı kişiler katılmakta dinede zarar veren bilimi yok etmek isteyen proğramlar yapılmaktadır. Kıyamet , gezegenler .yıldızlar ,evrenin yapısı,hep şifrelerde aranmakta bilimsel çalışmalar yerine insanların artık bulmaca çözer gibi eline dini kitapları ve hata duaları alıp kendi kendine bir şifre aranması teşvik edilmektedir.
‘Bak ben burda bir şey buldum bu ne ya ne kadar büyük bir rakam. Ustad baksan bu güneşin yaşı nımı gösteriyo ‘ gibi diyaloğların oluşacağı bir toplum oluşturacağız. Kaldı ki sen şifreyi buldun ve bunu ancak bilinen şeylerle karşılaştırsan sana ve insanlığa ne faydası vardır.ve bulduğun şifreleri bilime dayandıramasan bunu başka bir şeye bağlaman ın falcılıktan ne farkı kalır. Bunu bu melmeketin prof ları ULUSAL TV kanalarında yapıyor.
Tabi ben bunu yazarken bunu okuyacak çok kişiler ve yürütme ,yargı , yasama daki kişiler bu denizde yetiştikleri için bu yazı ne saçmalıktır diyecekler. Sen azot formunda yaşayan bir varlığa azotun dünya için çoğu yerde zararlı olduğunu anlatamasın o insanlar bilim ile ilgili bilgilerle oluşan bir ortamda yaşamadıkları için bizim yaşam formatımız farklı o insanları suçlamıyorum bunu düşünmelerini bekleyemem.
Ancak devlet kendi toplumunun geleceği için bu sürece dur demeli. Ben sadece son zamanlarda olan durumu anlatmaya çalıştım. Süreç 1980 ile gelişen bir süreçtir. Devlet millet sakarya gibi hamasi duygularla yapılanları tek tek ortaya koymadım. Ben sadece olayın geldiği noktayı ve bu noktanın artık daha ileri gitmemesi için saçmaladım
Bilim denilince akla aristokrat bilim adamları geliyor ki buda ayrı bir sorun. Bilim insanı her insan gibi saygın ve bilimin verileri bir ilahi kutsiyetin olmadığı veriler olduğu kabul edilen bilimdir kastım. Bilim insanı ile kariyer ayırımının olduğu prof ise her şeyi bilir imajının olmadığı bir bilimdir kastım
Bilimin ayrı bir kulvarda dinin ayrı bir kulvarda olduğunu kabul ettiğimiz bir anlayışı istiyoruz. Lise 9. Sınıf fizik ders kitaplarında tanımlandığı gibi doğa olaylarını inançlarının gölgesinde çıkarar araştırmasını yapan bir bilim istiyoruz .BİLİM İNSANI RAHİP OLMASIN CAMİ HOCALARIDA BİLİM İNSANI OLMASIN
'BEYAZLAR GELDİĞİNDE ONLARIN ELİNDE İNCİL, BİZİM ELİMİZDE TOPRAKLARIMIZ VARDI. GÖZLERİMİZİ KAPATARAK DUA ETMEYİ ÖĞRETTİLER. GÖZLERİMİZİ AÇTIĞIMIZDA BİZİM ELİMİZDE İNCİL, ONLARIN ELİNDE TOPRAKLARIMIZ VARDI.'... JOMO KENYATTA
fetulahı toplatılan kitaptan alınan paragraflardan tanıyalım:
Nur Cemaatinin önemli isimlerinden olan Yeni Asya gazetesinin sahibi, Mehmet
Kutlular devletin İslamcıları kullandığını, İslamcıların da bunu kabul ettiğini Ruşen
Çakır’la yaptığı röportajda şöyle itiraf ediyordu: “Derin Devlet denen şeye
dayanıyor bunun ucu. 1980’den sonra devletin politikası değişti. Eskiden anarşist
ve Marksistler tehlikeliydi, sonra dindarlar oldu. Öyleyse bu dindar gruplarla
temas kurmak, onlarla beraber çalışmak gerekecekti. Amaç onları devletle
barıştırmaktı. Bu amaçla görevlendirdikleri insanlar cemaatlerin ileri gelenleriyle
temas kurdular. Cemaate (Fethullah Gülenciler) daha ziyade istihbarattan olanlar
gitti. Bana da geldiler; ‘Yurtdışında Milli Görüş ve Süleymancılar’a karşı birlikte
çalışalım’ dediler, ama ben reddettim... Bu ‘derin devlet’ dediğimiz büyük ölçüde
bütün İslami gruplarla anlaşma içine girdi. Burada menfaatler karşılıklıdır. Her iki
tarafın maksadı ayrıdır. Devlet bu gruplara, ‘Atatürk’e saygılı olun biz de size
yardımcı olalım’ demiştir. Bakın bazı İslami gruplara, 12 Eylül’den sonra birden
palazlandılar. Acaba kendi güçleriyle mi palazlandılar. Hayır.”5
Bu konuyla ilgili benzer bir tespiti yapanlardan biri de Galatasaray Üniversitesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet İnsel’di. Taraf Gazetesinden Neşe Düzel’le yaptığı
ve AKP hükümetinin demokrasi karnesini değerlendirdiği söyleşide6 İnsel, “Devlet
kadroları özellikle mi milliyetçilerle dolduruluyor?” sorusuna, “Doldurulmuştu
zaten. Şu anda yönetici ve seçici kadrolar onlar. Zaten bugün Milli Eğitim
Bakanlığı’nda Alevilerin Sünni İslam içinde nasıl misyonerce eritilmeye
çalışıldığını görüyoruz. İçişleri Bakanlığı’nda da aynı kadrolaşma var. Poliste
Fethullah Gülen çevresinin kadrolaşması var. Adalet Bakanlığı’na da kısmen
girdiler. Ve askerler, denetim elimizden gidiyor endişesiyle bunları 28 Şubat’ta
biraz temizlemeye kalktılar. Çünkü kendi yarattıkları ucubeden korktular” yanıtını
veriyordu. Bunun üzerine Neşe Düzel’in, “Derin devletin yarattığı ucube
Fethullahçılar mı?” sorusunu da İnsel şöyle yanıtlayacaktı: “Evet. Çok açık bir
biçimde 1970’lerde desteklenen ve 1980’lerde güçlenmesi için adımlar atılan bir
mekanizma bu. Desteklenenler arasında sadece Fethullahçılar yok. Türk İslam
sentezinin başka unsurları ve başka tarikatlar da var. Bu çevreler kendileri için
çalışır hale geldikleri için şimdi askerlerle çatışır durumdalar. Bunların hepsi
milliyetçidir. Fethullah Gülen milliyetçidir. Komünizmle mücadele derneklerinde
yetişmiş ve siyasallaşmış bir kişidir. 1960’ların komünizmle mücadele
derneklerinin bir ürünüdür Gülen. Derin devlet, kendi denetimi altında oldukça her
şeyi makbul görür. Bir şey onun denetimi dışına çıktığı anda tehdit unsuru haline
gelir. Gülen’in altın nesil yetiştireceğiz diye bir iddiası var. Burada inanılmaz bir
Müslüman Türk elitizmi söz konusu. Aynı Cizvit papazları gibi… ‘Biz okullarda
altın nesil yetiştireceğiz. Sonra bu elit nesille dünyaya hâkim olacağız, dünyayı
yöneteceğiz’ düşüncesi bu.”
TÜRBAN VE TÜRKİYE DEKİ TOPLUMUN AVUNDURULUP YÖNLENDİRMESİ
Türkiye de devlet kuralları ve devletin genel çalışma ilkeleri ile halkın kültürünün çatışması göz önüne alınmadan halk çatıştırılıyor. Topluma özgürlüklerin ne olması gerektiği öğretilmemiş sistemin eğitimde verdiği değerler ölçüsünde bilgilerle toplum özgürlüğü unutmuştur ve özgürlüğü tanımaz bir nesile sahip olmuşuz . Toplum popüler cümlerle yönlendirilip kendisi için gerekli özgürlüklerin duyduğu kısmı kadarını istemek durumunda kalmıştır. Her ikdidar ve erk kendi kültürü için gerekli özgürlüğü istiyor . Toplum erk lerin karşısında güvenilmez olduğu için erkler kendi istediği dışında özgürlük talep eden kesime ihanetçi olarak bakıyo ve kutuplaşıyo. ANCAK HER ALANDA ÖZGÜRLÜK HER ERK İÇİN TEHLİKELİ OLDUĞU İÇİN UZMANLIKLA HALKA özgürlük kötüdür imajı 30 yıldır aşılandı.
Devlet kendisini bağımsız ve her kese ve her guruba eşit mesafede kabul etiği için hizmet veren kamu hiçbir eğilime taraf olmadığı imajını vermek için bir kılık kıyafet uygulaması oluşturmuş ve 80 li yıllarda devletin tarafsız olmadığı toplum tarafından anlaşılmış ve halk kendisi devletin hizmet veren tarafında olup kendi gurubuna hizmet verme isteği doğmuş ve kılık kıyafet sorunuda başlamış oldu çünkü simgelerle kimin hangi guruba ait olduğu anlaşılıyordu. İşte türban ,sakal, bıyık şalvar gibi insan motifleri simge oldu. Bu devletin isteği kamu kurumlarında askeriye hastahane ve okullarda tek tip giysi ile resmi konumlarda kılık kıyafet yönetmeliği ile kendini gösterdi.
Devletin ana dayanağı olan devrim ilkeleri bir bir yıkılırken kapitalist düzene daha çok liberalizm ile geçerken laik lik denen muazam bir ilke tanım olarak kimin hesabına nasıl gelse öyle yorumlanması otorite sahibine göre dönem dönem değişiklik gösterirken bir türlü ortak bir tanıma hiç sahip olmadı. Her erk gerçek anlamda laik lik ilkesine inanamadı. Toplum dinsel baskıyı yaşarken hiçbir şekilde devletin otoriteleri yasaları buna göre değişimi oluşturmadılar.
Ülkede dinci guruplar otorite ve erk sahibi olunca onlar kendi düşünceleri içinde kılık kıyafet yasalarını oluşturma hakkını kullanma ya yönelmeye başladılar. Bunu yapacaklarda. Çünkü ülkenin rejimi değişiyor bunu kabullenmek gerekir. Bu değişikliği totaliter bir sistemle engeleyemezsiniz. Ancak bu yeni rejim totaliter rejime dönme yolundadır. Refah partisi iktidarda iken meclisteki çalışan bayan memurların etek boylarını kısaltma ile bu işe başlamışlardır.
Bu totaliter rejimi oluşturan en önemli öğe ülkenin bütünlüğü uğruna yanlış uygulanan dini yaşamı özelikle kürt lerin yaşadığı bölgelerde hakim kılmak için özelikle hazırlanan yasalardır. İnsanların kendi inançlarını açıklamakta ve düşüncelerini ifade etmekte yasalara karşı gelmek korkusu ile çekinikleşmesi İslamcı düşünce sisteminin hakimiyetini sağlamıştır. Bu bir totaliter rejim getirecektir bize hepimize hayırlı olsun
İslamlaşma sadece bu ilke ile değil en önemlisi güç sahiplerinin halka güveninin olmaması dır. Kişiler kendini ifade ederse devlet bölünür diyerek halk özgürlük düşmanı olarak yetiştirildi. Toplum sonuç olarak devletin her birimine mesafeli olmuştur.
Kapitalist düzenler kuzu toplum sorunsuz bölgede üretimin artacağı ,bunun için kuzu tipi insan yatiştirmek için fetullah gülen ve diğer şeyh ,gurup,cemaatlar desteklendi.türkiyede demeokrat olarak tanınan başbakan fetullah ile diyaloğ geliştirdi. Bu fetullahın legalleşmesini sağlayan bir adımdır. Tayyip erdoğanın meclise girmesi chp nin oyları ile oldu.
Bu olayların ana özü yeşil sermayenin etkisi unutulmamalı ve kapitalist Amerika nın etkisini unutmamalıyız . Amerika için liberalizmin bu ülkeye yerleşmesini toplum yaşamının etkilenmesini tolumun geleceğinden daha önemlidir.
Toplumda bu sorunu çözmek istersek ne yapmalıyız? Önce inanmalıyızki hiçbir otorite tarafsız değildir. Otorite en azından kendi tarafıdır. Bu açıdan devlette tarafsız değilsin demeyi öğrenmeliyiz. Devlette kılık kıyafet diye bir kanunun olamayacağını kabul etmeliyiz.
Dinci kesimlerin gerici olduğunu bunların özgürlükçü olamayacağını kabul etmeliyiz. Bunların özgürlük istekleri kendisi için olduğunu unutmamalıyız. Neden ateistlerin ,sosyalistlerin ,mini eteklilerinin içkicilerin sanatçıların vs… konularda özgürlük istekleri hakkında bir çalışması varmıdır. Belediyeler ve diğer iktidar kurumları sanatçıların eserlerine sansür getirmeleri, din derslerinin zorunlu olmasının kaldırılması, Kürtlerin istekleri ana dilde eğitim gibi konudaki düşünceleri bellidir
Özelikle ateistler başta olmak üzere bilimsel düşünce sistemine uyan düşüncelerin kendi isteklerini dile getirmesi gerekir. Bunun için seslerini duyurabilecekleri eylemler yapmalıdır. Hayatın her alanında özgürlükler olmadan sadece türban a özgürlüğe karşı durmalıyız. Özelikle ifade özgürlüğü ve her dinin , ateistlerin önündeki engelerin kaldırılması için çaba sarf etmeliyiz.
Bütün özgürlükçü düşünebilen kesimler türbanın her ortamda yaşam bulmasını isterken diğer bütün toplumsal ve kişisel özgürlüklerin de yaşama geçmesini istemelidir. Özgürlüğün hiçbir şarta bağlı olmaksızın her kes ve her toplumsal gurup için yaşatılması için çalışmalıdır. Kısılan her özgürlüğün ileride büyük karışıklıklara ve toplum içinde onarılması çok zor olan kırılmalara neden olur.
1980 ihtilali sonucu önlenen özgürlükler günümüzde toplumun dokusunun değişmesine ve toplumun kuzu bir toplum haline gelmesini sağlarken uç noktalardaki siyasi akımlar merkezileşmiş, merkez siyaset yok olmuştur. Bu uç siyasi yapılar özde korunulmaya çalışılan devrim ilkelerine kesinlikle karşı iken iki yüzlü siyasi gündeme oturmuş sanki devrim ilkelerinin en hareretli savunucuları olarak görünürken bütün eylemleri ise devrim ilkelerine karşıttır.
İşte türban sorunu bunu en iyi şekilde gösteriyor. Türban yasağını adım adım kaldırmaya çalışmak toplumumuza zarar vermektedir. Ne kadar engellenirse gündemde kalma süresi o kadar uzar. Bu demektirki toplumun bir kesimi için siyasi yönlendirmenin uzatılmasının sağlamaktır. Bu kesim üniversitede baş örtü yasağının kaldırılmasından sonra orta öğretimde yasağın kaldırılmasını isteyecek bunun için bir süre geçecek bu elde edilince ilk öğretim için bu çaba sarf edilecek sonuçta o hakda verilecektir. Neden hepsini birden vermeyelim. Çünkü dinci kesimin iktirdarda kalma süresinin uzatılması olabilir .
Zaten seçim yaklaşınca cumhuriyet başsavcısı yine yargının dinci kesime hizmetini yerine getirmeye başladı. Yargı yine dinci kesime karşı imiş imajı yaratılmaya başlandı. Hadi hep beraber dini kuralları topluma sahip olması için bütün oyunları oynayalım.
Beni mutlu etmeyen düzen benim düzenimidir. Mevcut düzene kendisinden beslenenler bile karşı iken hem kendine demokrat diyen kesim ile dinci kesim hata faşist kesimde üniter devlet denilen ucube için kürt toplumunun bütün haklarını yok saymaya başlamış. Asimilasyonu süslü kelimelerle açıklamaya çalışmış. Modern diye ucube bir sistem üretmeye çalışmış, bir ulus yaratmaya çalışırken,kuvvetli kültürün her zaman direneceğini hesaba katmamış ,direnç oluşunca özgürlükleri kısmaya başlamış tır. Sonuç ne : düşman kesimler dahası korkak ve kişiliksiz menfaatçı toplum
Bütün bunlar özgürlüklerin kısıtlanması ile olurken kişiliksiz toplumsal yapı kendi içinde menfaatçı olan siyasi oluşumlar oluşurken bu oluşumlar kendi menfaatleri için siyasi yapının bütün tabularının kul kölesi olmanın arkasına saklanabilmişler. Zaman içinde düzenin sahipleri olarak kendini tanıtabilmiş.ve ………………………………. ERGENEKON
Her özgülük kısıtlaması kısa orta ve uzun vadede sorunlar üretir. Mutlaka en kısa sürede herkes ver her toplum için sınırı kendisinin belirlediği başkasını incitmeyecek sınırlar içinde özgürlük .
AHMET AKSOY
İnanmak düşünmekten kolay, ;bu yüzden düşünenden çok inanan var Bir buğday tanesi ölmediği sürece diğer buğdaylar içinde ;;giderek yanlızlaşır,ölünce ;;birden fazla ürün verir. ;;amerika ;;sözü 'Gerçeklikle karşılaştırıldığında, bilimde vardığımız düzey ilkeldir, çocuk oyuncağıdır. Ama sahip olduğumuz en değerli şey odur.' ;; albert einstein 'Sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez.' albert einstein'Ancak başkaları için yaşanan bir hayat, yaşamaya değer bir hayattır.' ;; albert einstein 'Gerçeği aramak onu elde etmekten daha kıymetlidir.' albert einstein 'İnsan savaş gibi inanmadığı bir şey için acı çekeceğine, barış gibi inandığı bir dava uğruna ölse daha iyi değil mi.' ;; albert einstein 'İnsanı ayakta tutan iskelet ve kas sistemi değil, prensipleri ve inançlarıdır.' 'PROPAGANDAYLA ZEHİRLENMEDİKLERİ SÜRECE KİTLELER ASLA SAVAŞ DÜŞKÜNÜ DEĞİLDİRLER.' EİNSTEİN 'Sevdiğiniz insanları düşünüyorsunuz, ama daha derine inin, sonunda sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz, siz bu sevginin ... ...içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz..!' Friedrich Wilhelm Nietzsche
Friedrich Wilhelm Nietzsche
bir insanın
utanılacak duruma düşmesini
önlemektir.
Friedrich Wilhelm Nietzsche
bilmenin gururu, değişimle onurlanmazsa kötülükle
sonuçlanır
TÜRKİYEDEKİ GÜNDEM:
;; türkiye evrimini yaşıyor, 1940 lı yılarda başlayan kapitalist düzene uyum içerikli emrimin aşamasını yaşıyor.
temel şart lar değişime uğruyor. kapitalizm kökleşiyor.atatürk ilkelerinin kalan izleri değişiyor. faşist kapitalizmden biraz daha güzel liberalizme geçiş yaşanıyor. kapitalizmin ;; istediği kuzu toplum aşamaları yerleşikleşmekte. bu ülkenin işgalci ;; fikri olan kapitalizm bu coğrafyanın yerleşik ve legal sahibi olmaya çalışıyor.
;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; tolum yaşamı için zararlı üç ;; olgu tam yerleşikleşiyor
siyasi partiler ;; kökleşmiş ve coğrafyanın yapısına uygun yapıya kavuşuyo. partiler kapitalist düzenin ülkülerine uygun hale geliyor. beni kulanın diye kapitalizmin en büyük sahibi olan A.B.D ye yalvaran ;; kişinin başbakan olması ve bu ülkenin verdiği desteği ile türkiyenin temasını değiştirecek güce erişmiştir.ordunun otoriter ;; yapısını daha etkisiz hale getirebiliyo
;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; sol partiler ise emek sermaye arasında emeğin aleyhine daha profesyonel bir şekilde faşistleşerek sol kavrama ve tüm ülkeye özgürlükçü solculuğu öcü gösteriyo ;;
;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;;sağ partiler hala hazırda kendisine verilen görev gergi daha eylemsiz ve pasif fakat ne yapacağı belli olmayacak şekilde ;; gündelik olaylar ile ;;anlamsız bir çabalama ile sürünüyor. zaten fikir ve ideolojide yok düşman lık politikası içinde rolleri belli değil
;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ:
;;varlık ve yokluk içinde olan kendi üyelerinin ihtiyaçlarını bile anlamayan fakat bir şekilde yaşayan işte uyutma için bire bir örgüt
;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; ;; MEDYA:
en zararlı ülke gerçeği ;;
geri zekalılar topluluğu ve çıkar menfaat ve yalanı ile en meşhur adi kesim
sizi bunlar yönlendiriyor ;; ey insan ;;
Kimse sana hayatı
Altın tepside sunacak değil,
Nazlanma,
En büyük aşk bile
Sonsuza kadar kalıcı değil.
Saklanma,
Mücadelesini vermediğin
Savaşta mağlup olmamak elde değil.
Güvenme,
Yalnız kalırsın,
Kimse bu dünyada bedelsiz değil.
Susma,
Anlatmadığını, anlayacak beyin
Daha yaratılmış değil.
Silme,
Yüreğinde kalacaksa izi
Mertlik bu değil.
Oynama,
Tamam, hayat bir oyun olabilir.
Ama insanlar senin oyuncağın değil.
Kaçma,
Seçtiğin yol,
Dilediğine ulaştıracak yol değil.
Sev,
Ama değmeli sevmeye,
Bir alçak yüreğe aşk lazım değil.
Özgürleş,
Kapattığın kapılar zindanındır.
Kimse sana zindanında yaren değil.
Unutma,
Bir göz sana aşkla baktığında,
Unutmak onun defterinden silinmiştir.
Senin değil.
Öl,
Ama, ona göre yaşa,
Hesabı sen kapatacaksın başkası değil. ;;
OTORİTE ;; ;; DEVRİMLERE KARŞIDIR BU DURUMDA ;; OTORİTE EN BÜYÜK AHLAKSIZLIKTIR. AHLAK KAVRAMI İNSANLIĞIN EVRENSEL GEÇERLİLİKLERİDİR. ;; AHMET AKSOY
Sebepsiz sevmektir aşk,
Nedeni olmadan bağlanmak birine.
Gözlerine baktığında erimektir içten içe.
Ellerini tuttuğunda titremektir tüm benliğinle.
Hatta sarılamamaktır utançtan,
Çünkü utanmaktır sevmek aslında,
Sevmek nedir aslen?
Ölmek mi uğruna?
Yaşamak mı onunla?
Sevmek mi ömür boyunca?
Yoksa ayrılmak mı gerekince?
Nedir insanı başkasına bağlayan?
Güzelliği mi? Bilmez kimse bu soruların cevabını..
Kimi sever
CAN YUCEL
Yaşam ve Ben
Akıp gidiyordu,
Avuçlarımdan zaman…
Dönüp baktığımda geçmişe
Yaşanmışlıklarım duruyordu,
Ödenmiş bedelleriyle…
Ve onlardan,
Sadece ben kalmıştım geriye
Kâinatın içindeydim ben,
Benim içim de ise sonsuz kâinat…
İç içe yaşardık,
Birbirimizi tamamlayarak,
Yaşadığım kadar vardım,
Yaşattıklarım kadar da olacağım,
Sonrası iki ihtimal,
Ya sonsuzlukta bir hiç,
Ya da sonsuzluk ben olacağım…
Hürrem Dilekci
04.07.2010 (17:07)
Sorar seni ararım
Yağmura bulutlara
Sorar seni ararım
Yorgunum aramaktan
Gördüğüme sormaktan
Dön gel bir tanem dön gel
Asırlık şu çınara
Su içtiğim pınara
Havadaki turnaya
Sorar seni ararım
Ağaçlar çiçek açtı
Ayrılanlar kavuştu
Dön gel bir tanem dön gel
Şehirde varoşlara
Caddeye sokaklara
Mecnun misali sana
Sorar seni ararım
Gözlerim yaşla doldu
Sen yine de gelmedin
Dön gel bir tanem dön gel
Gülabiyi gurbette
Ağlattın hasretinle
Nerdesin şimdi nerde
Sorar seni ararım
Dön gel bir tanem dön gel
Nedir ki sana engel
Dön gel bir tanem dön gel