Sadece bir kardelen çiçeğiydin benim için Buz gibi havada beyaz örtünün içinden çıkmış Sade bir kardelen çiçeği Siyah düşlerimin arasından Boynu bükülmüş bir hançerle Kalbimi Söküp Koparacak kadar Asi İlk görüşte kalbimi çalacak kadar Masum bir kardelen çiçeği
Gözlerini bile göremeden vuruldum sana Gözlerine ilk baktığım anı ise hiic sorma Karların arasında o güzel denizin ne işi vardı Bilmiyordum amma Artık senden başka hic bir sey sen olmuyordu bana İki kere iki SEN Uğurlu sayım SEN Mecnunun Leylası SEN Ferhatın Şirini SEN Aşkımın adı SEN SEN Kardelen Çiçeği Ölümün adı SEN
Nerden bilebilirdim ölümün adının SEN oldugunu Nerden bilirdim eriyip gideceğini Nerden bilebilirdim Kardelen Çiçeği
Şimdi Seni düşünüyorum Simdi karların arasında BEN seni arıyorum Mecnunun yanında BEN seni soruyorum Denizlere gözlerindir diye dalıyorum Orada bile Seni bulamıyorum
Çarem kalmadı artık Beyaz ÖRTÜNDEN başka Gel artık Ölüm meleğim Ben beyaz örtüne gidiyorum Gel artık deniz Gözlüm Denizinde Boğuluyorum Gel artık Kardelen Çiçeğim! ! ! Seni Seviyorum
Yine yalniz degilim her zamanki gibi Bu Uzakdogu gecesinde yoklugunlayim, Aramizda yirmibesbin kilometre Sen kistasin ben yazdayim Sen bir yarisinda dünyanin Ben öte yarisindayim Yine de birakmiyor ellerimi yoklugun Daha da bir gönlümcesin Varligindan bin kat güzel O yalimsal çiplakligin yalaz yalaz Ve en gizlerden konusurken ellerin Içimden gelmiyor mektup yazmak demeden Sevisiyoruz yirmibesbin kilometreden
Üç noktalar (...) Soru işaretleri (?) Ünlemler (!) Belki de sadece nokta (.) Ardarda virgüller (,) İç içe parantezler (()) Tırnak içinde konuşmalar ('') Açıklama yapmaya izin vermeyen iki noktalar ( :) Nedenleri açıklamaya çalışan noktalı virgüller ( ;) Kesme işaretleri (') Büyük harfler Küçük harfler Şahıslar Haller Kısaltmalar Vs vs vs'ler.....
Yazarken dikkat etmediğim imla kuralları hayatımın en uzun cümlesine gelip yerleşmişler. Bunu seni düşündükçe anladım, senin hayatımın en uzun zamanına gelip yerleşmenle.
İşte o zaman koydum sonunu senin anlamanı istediğim cümlelerimin sonuna üç noktayı... Sana soramadığım soruların sonuna soru işaretlerini? Sevinçlerimin arkasına koyduğum ünlemleri, süprizlerine şaşırıp koymayı ne çok isterdim. Sen konuşmalarının bitimine ise sadece nokta koydun. Kendimi anlatırken virgülleri koydum, Detaylarda parantezleri açtım, Kendimi savunuşlarımda tırnakları. İzin vermediğin açıklamalarımda iki noktayı sevgili yaptım, Nedenleri sorduğumda noktayla virgülü koyamadın üst üste sen. Ben her senin adını andığımda kesme işareti ile ayırdım adından kıskandığım ekleri. SENİ SEVİYORUM yazdım büyük harflerle! Küçük harfe bile razıydım 'bende seni' deseydin? Onlar, bunlar, şunlar ilgilendirmedi hiç beni Sadece ben, sen, bizdik. Senden önce ve senden sonraydı benim eklerim, senin -den halindi en çok sevdiğim Cesaret edemeyip yırtık bir kağıda yazdığım ise sadece sçs idi. Kısaltmak yakışmadı sevgimi ifade etmeye. Ve sana olan herşeyi yine vs vs ile geçiştirdiğim bu yazıda hiç bir noktalama işaretine uymadım sadece sonuna koyabiliyorum noktayı, tıpkı senin söylemek isteyipte söyleyemediklerinde koyduğun nokta gibi...
Bağlanmayacaksın bir şeye öyle körü körüne O olmazsa yaşayamam demeyeceksin Demeyeceksin işte Yaşarsın çünkü Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki Çok sevmeyeceksin mesela O daha az severse kırılırsın
Ve zaten genellikle o daha az sever seni Senin onu sevdiğinden Çok sevmezsen çok acımazsın Çok sahiplenmeyince çok ait de olmazsın Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın. Hem hiçbir şeyin olmazsa kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin. İlle de bir şeyleri sahipleneceksen Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin
Güneşi ayı yıldızları... Mesela kuzey yıldızı senin yıldızın olacak. O benim. diyeceksin. Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin... Mesela gökkuşağı senin olacak İlle de bir şeye ait olacaksan renklere ait olacaksın. Mesela turuncuya yada pembeye. Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden Çok ait olmadan yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutara
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım.. Bir insanı herhangi biri kırabilir ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş Çok acıttığında anladım.. Fakat hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını
Ve gurur kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen beklemez sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım.. Sevgi emekmiş Emek ise vazgeçmeyecek kadar ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...
Kurumuş yapraklar dudaklarım gibi Gidiyorum uzaklara Her düşen damla kalıyor ardımda Ağlıyorum son defa... Dalgalar koyu mavi Senden izler silindi Zaman geçti söyle ne değişti sence? Sahip olma hiç ruhuma kaybol benle Kaybol kaybol benle İlk öpüş gibi Sahip olma hiç bana ama kaybol benle Kaybol kaybol benle İlk seviş gibi Kurumuş yapraklar dudaklarım gibi Gidiyorum uzaklara Haklı olmayı mutlu olmaya Tercih ettim son defa... Dalgalar koyu mavi Senden izler silindi Zaman geçti söyle ne değişti sence? ...........
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde ´onca ayrılığın birinci dereceden failidir´ denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller, Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım. Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili, Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer! !
Dört kelebek ateşin gerçek sırrına ulaşmaya karar verirler.. İlk kelebek uzağından geçip gelir ve şöyle der: ; Ateş aydınlatan bir şeydir; Bu da gerçeği anlatmak için eksiktir. İkinci kelebek ateşe iyice yaklaşıp döner ve şöyle der: ; Ateş ısıtan bir şeydir; Bu da gerçeği anlatmak için eksiktir. Üçüncü kelebek ateşe iyice yaklaşır,alevler kanatlarına değer geçer ve döndüğünde, ; İşte ateşin gerçek bilgisi der, ateş yakıcı bir şeydir; Dördüncü kelebek bununla yetinmez.Ateşin çevresinde dolanır,döner,kavrulur ve birden bire ateşin içine dalarak bir an parladıktan sonra,alevlerin içinde görünmez olur... Ateşin gerçek bilgisini anlayan tek kelebektir o... Ancak bunu artık diğerlerine anlatacak durumda değildir..
Anlatmasına da gerek yoktur... Hiç kimse ateşin ne olduğunu başkasının anlatmasından öğrenemez.Ateşe ancak dokunarak öğrenilir,onun ne olduğu...
Hepimiz bu öyküdeki dördüncü kelebek olmayı düşlüyor ama ömrümüzü diğer üç kelebek gibi tamamlıyoruz... Sadece birkaç gün yaşadı kelebekler... Ömrünce gerçek aşkı bulamayan insana inat,ateşin aşk olduğunu bilerek,aşk için yanmayı bilerek...
Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında sevdalanmış onun deli dalgalarına. Hırçın hırçın kayalara vuruşuna, yüreğindeki duruluğa Demiş ki suya Gel sevdalım ol, Hayatıma anlam veren mucizem ol... Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa al demiş; Yüreğim sana armağan... Sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca, kopmamacasına... Zamanla su, buhar olmaya, ateş, kül olmaya başlamış. Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı... Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de yüreğindeki kederi de alıp gitmiş uzak diyarlara su... Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları... Aramış suyu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu Bir gün gelmiş, suya varmış yolu Bakmış o duru gözlerine suyun, biraz kırgın, biraz hırcin Ve o an anlamış; aşkın bazen gitmek olduğunu. Ama gitmenin yitirmek olmadığını.... Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla İşte o zamandan beridir ki: Ateş sudan, su ateşden kaçar olmuş.. Ateşin yüreğini sadece su, Suyun yüreğini Sadece ateş alır olmuş...
Gecenin bir vakti saatin en önemsiz oldugu bir zamanda düstün yine aklima uykusuz ya geceler nasil olsa sen en güzel rüyalarinla sevisirken ben yari uyanik sersemliginde ve sen kurulu düslerin sarhoslugunda seher vaktini bekliyorum gecenin en uykusuz ve sensizligin en karanlik zamaninda ve umursamazcasina ve sanki bana inadina ne gece bitiyor ve nede sensizlik .............
seninle zaman gecirmek cok güzel, antonun bana tanittigi degerli bir kac kisiden birisin ii ki varsin canim :))
Sevdim bütün insanları insan yanlarını Sen de seveceksin Dallarına su yürümüş ağaçlara güleceksin Kar yağsa da yaktığın ateşler üstüne Ateşi yüreğinle körükleyeceksin Kuş sesleri de ertelenebilir güne karşı Çiy de düşebilir anıların üstüne En güzel ezgileri nehir ağzı denizlerde Hep kendi sesinle türküleyeceksin Hüzün ağaçlarının sevinç açtığını Adının sonsuz anlamında göreceksin
Sevdim soluğunu rüzgar kılan insanları Soluğumu soluklarına kattım Bir damla uğruna gökyüzünü omuzladım Bir çocuk ölümleri ağlattı beni Bir de türkülerde kalabalık ihanetler Gülüp geçtim yalan iktidarlar görkemine Aşk adına sesimi sürdüm namlulara En büyük eylemleri söz eyledim Doğduğun gün adına 'imge' dedim
Sen elbette sen olacaksın biliyorum Sesinde yirmibirinci yüzyılı dinliyorum
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun? Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek. Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun? 'Seni seviyorum' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek. Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun? Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek... Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun? Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak. Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun? Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek. Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun? Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak. Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun? Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime. Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun? Nereden bileceksin? Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken... Kıskanmazdım. Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım. Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni.. Ama sen hiç benimle olmadın ki... YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...
Değişir rüzgarın yönü Solar ansızın yapraklar; Şaşırır yolunu denizde gemi Boşuna bir liman arar; Gülüşü bir yabancının Çalmıştır senden sevdiğini; İçinde biriken zehir Sadece kendini öldürecektir; Ölümdür yaşanan tek başına Aşk iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır Geceler boyu sevişmelerden; Binlerce yıl uzaklardadır Binlerce kez dokunduğun ten; Yazabileceğin şiirler Çoktan yazılıp bitmiştir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir.
Avutamaz olur artık Seni bildiğin şarkılar; Boşanır keder zincirlerinden Sular tersin tersin akar; Bir hançer gibi çeksen de sevgini Onu ancak öldürmeye yarar: Uçarı kuşu sevdanın Alıp başını gitmiştir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece, Tüketilmiş ve düşmüş, gözden. Düşlerinde bir çocuk hıçkırır Gece camlara sürtünürken; Çünkü hiç bir kelebek Tek başına yaşayamaz sevdasını, Severken hiçbir böcek Hiç bir kuş yalnız değildir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir.
Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur... Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan... Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker insanı. İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...
İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...
Birazdan sabah olacak... Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...
Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.
Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu,diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?
Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.
Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.
Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Yapış yapış, vıcık vıcık bir yalnızlık bu. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.
Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başı içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.
Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.
'Yine zamansız yağmurlar' dedim, 'Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları' dedim, 'Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin? ' dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum da.
Neler yazmışım diye merakımdan.
Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.
Her şeye boşver; öylesine sev ki, sevdiğini bile umursama, salt kendin için sev, bencilce yaşa aşkı, bütün maddesiyle...
Yaşamdan elinde kala kala salt yaşadığın sevgiler kalır sonunda, ne şu, ne de bu...
Bütün onlar, aşkı yaşamak için gerekli olan - ne yazık ki gerekli olan- gereklerdir.
Aslolan aşktır yaşamda...
Dolu dolu, dolu dizgin, zilzurna, saniye saniye aşkı yaşayarak sev...
İki yıl, üç yıl sürecek diye umutlanıp enayilik etme... İster sürer, ister sürmez... Sen o anı yaşa yeter ki...
Yitirdiğin zaman; yaşadıklarını kazanmış olacaksın... Sonunda elbet yitireceksin, ama yitireceğini hiç düşünme; çünkü aynı zamanda kazanmışsındır da...
Anılar kazanıyorsun daha ne... İç o zaman, sarhoş ol...
Yüce şeyler düşünme severken, sevgiyi berbat edersin; çünkü sevginin kendisinden daha yüce bir şey olamaz..
Türk gelenekleri, görenekleri öyle... Sakın bu aptallığı yapma...
Severken yirmi yıl sonrasını değil,
yirmi dakika sonrasını bile düşünme, sevinin içine edersin...
An an yaşa, derin derin hem de... Afferin sana...
Çok sevindim. İşe güce boşver. Artık sana ne Surname'yi, ne de başka şeyi soruyorum.
Keyfince yaşa, sev... Sevildikçe sev, sevilmeyince de tastamam boşver ve o zaman o güzelim yalnızlığına sarıl...
O yalnızlık ki, bütün sevgilerden daha güzeldir ve sonunda onun koynuna girmek için kendi kollarımızla kendimizi sararız...
O zaman da hiç üzülmeyeceksin. Çünkü nasıl olsa, sığınacak bir yalnızlığımız var; günün birinde anamız bile bizi bırakır gider ama o yalnızlığımız, biz yaşadıkça bizi hiç bırakmaz...
Bir bir çekilirken teslim bayrakları Ve kaçmalarla uzarken Göçmelerle tozarken Avrupa yolları Durdu bir avuç yiğit Bir tutam kır çiçeği Ölüm dediğiniz de ne ki Gözümüzde hainler kadar küçük Ve zafere inancımız Ölümsüzleşen ölümler kadar büyük Onlar ki bir ayrıkotu tarlasında Bir tutam çiçektiler Binlerce ihanet çirkinliğinde Bir avuç direnci güzellediler Hiç bir şey bitmemişti daha Gülerek girdiler zulüm tufanına Ölerek girdiler Ve en dayanılmazında tufanların Adlarını bile söylemediler
Yüreklerin karartılıp satıldığı Ve aşkların Buruşturulup atıldığı akşamlarda İnanç ki yenilmez kılar insanı O sudan ve demirden sevda Resimlerde renklere sorar yaşamı Günleri şiirlere böler ufuklarda
İşte bizimle güzelleşen her şey Yine bir dostluk Bir aşk sıcaklığında Bitmedi daha sürüyor o kavga Ve sürecek Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.
Aşksız ve paramparçaydı yaşam bir inancın yüceliğinde buldum seni bir kavganın güzelliğinde sevdim. bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları aşk ile sevmek bir güzelliği ve dövüşebilmek o güzellik uğruna. işte yüzünde badem çiçekleri saçlarında gülen toprak ve ilkbahar. sen misin seni sevdiğim o kavga, sen o kavganın güzelliği misin yoksa...
Bir inancın yüceliğinde buldum seni bir kavganın güzelliğinde sevdim. bin kez budadılar körpe dallarımızı bin kez kırdılar. yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz bin kez korkuya boğdular zamanı bin kez ölümlediler yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz. bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri suyun ayakları olmuştur ayaklarımız ellerimiz, taşın ve toprağın elleri. yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık törenlerle dikilirdik burçlarınıza. türküler söylerdik hep aynı telden aynı sesten, aynı yürekten dağlara biz verirdik morluğunu, henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...
Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne ne tan atışı doğumların sevincine ey bir elinde mezarcılar yaratan, bir elinde ebeler koşturan doğa bu seslenişimiz yalnızca sana yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Saraylar saltanatlar çöker kan susar birgün zulüm biter. menekşelerde açılır üstümüzde leylaklarda güler. bugünlerden geriye, bir yarına gidenler kalır bir de yarınlar için direnenler...
Şiirler doğacak kıvamda yine duygular yeniden yağacak kıvamda. ve yürek, imgelerin en ulaşılmaz doruğunda. ey herşey bitti diyenler korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler. ne kırlarda direnen çiçekler ne kentlerde devleşen öfkeler henüz elveda demediler. bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Sen yürürsün rüzgar yürür Sabahlar sığmaz olur gözlerine Her adımda çözülür bir karanlık Şafaklar çiçek sunar ellerine Gün tutuşur Dağlar aydınlanır Yeniden aydınlanır Yeniden canlanan bu yaşam Türküler dizer saçının tellerine
Sen yürürsün rüzgar yürür Alıp savurur beni saçların En kalabalık alanlara götürür Bir cellat çıkar apansız Bir fidan yeşermeden çürür Ve kana bulanır ırmaklar Baştan başa geçer kentleri Kan temizlenir cellat ölür
Sen yürürsün rüzgar yürür Mahpuslar soluğunla umutlanır Toprak çatlar Gökyüzü bıçak bıçak şimşeklenir Görkemli bir yürüyüş başlar içimde Ve bir tan vakti Kırılır bütün güzellik yasaları Ağaçlar aşk açar bahçelerimde
Sen yürürsün rüzgar yürür Dallar eğilir Yapraklar secde eder yürüyüşüne Sular kabarıp dalgalanır Köpüklü başlarıyla selamlar seni Ve tanrılar kalır önünde Ne beyler ne krallar Seninle yazılır en büyük destan En güzel tarih seninle başlar
Sen yürürsün rüzgar yürür Bir sevinç boylanır dünyada Çocuklar korkusuz büyür Kan boğulur susar Dokunup geçtiğin her kuraklık Yemyeşil bir vadiye dönüşür
Sen yürürsün rüzgar yürür Bizi bu deprem günlerinde İnan ki bir şiirsiz yaşamak Bir de sensiz savaşmak öldürür .............
05.06.2008 - 14:28
kizim sende ne cok sey bekliyon öle:p :)) bilmiyonmu birinci sinif tüketiciyiz iste nerde bende siir yazmak:( :)))
05.06.2008 - 14:25
´´´´´´´´¶¶¶¶´´´´´´´´´´´´´´´´´´
´´´´´´¶¶´´´´¶¶¶¶¶´´¶¶¶¶´¶¶¶¶´´
´´´´´´¶´´´´´´´´´´¶¶¶¶´¶¶´´´´¶´
´´´´´´¶´´´´´´´´´´¶´¶¶¶¶¶¶´´´¶´
´´´´´¶´´´´´´´´´´¶¶¶¶¶´´´¶¶¶¶¶´
´´´´¶´´´´´´´´´´´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶´
´´´¶´´´´´´´´´´´´´´´´´´´¶¶¶¶¶´´
´¶¶¶´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´¶´´
´´´¶´´´´¶¶´´´´´´´´´´´´´´´´´¶´´
´´´¶¶´´´´´´´´´´´´´´´´¶¶´´´´¶´´
´´¶¶¶´´´´´´´´´¶¶¶´´´´¶¶´´´¶¶´´
´´´´´¶¶´´´´´´´´´´´´´´´´´´¶¶¶´´
´´´´´´´¶¶¶´´´´´´´´´´´´´¶¶¶´´´´
´´´¶¶¶¶¶´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´´´´
´´´¶´´´´¶¶¶¶¶´´´´¶¶¶¶´´´¶´´´´´
´´´¶´´´´¶¶¶´¶¶¶¶¶¶¶¶´´´¶¶¶´´´´
´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´¶¶¶¶¶´´´¶¶´´
´´¶´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶¶´´´´´´´¶´´
´¶´´´´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶´´´´´´´´¶´´
´´¶´´´´´´´´¶¶¶¶¶¶¶¶´´´´´´´´¶´´
´´¶¶´´´´´´´¶¶´´´´¶¶´´´´´´¶¶´´´
´´´´¶¶¶¶¶¶¶´´´´´´´´¶¶¶¶¶¶´
:)) siiisstt kimseler duymasin hi hi ex askim:p :))))
03.06.2008 - 22:42
-__________@@@@@@@@_________@@@@@@
________@@@________@@_____@@______@@
________@@___________@@__@@________@@
________@@____________@@@__________@@
__________@@______________________@@
____@@@@@@______@@@@@______________@@@
__@@@@@@@@@____@@@@@@@@______________@@
__@@___________@@@@@@@@@@______________@@
_@@____________@@@@@@@@@@@______________@@
_@@_____________@@@@@@@@@@______________@@
_@@@_____________@@@@@@@@______________@@@
__@@@@_____________@@@@@_____________@@@@
____@@@@@@_______________________@@@@@@
_________@@_____________________@@
________@@__________@@@@________@@@
________@@@_______@@___@@_______@@@
_________@@@_____@@______@@_____@@@
__________@@@@@@@_________@@@@@
___________@@@@@___________@@@@
___________________@
____________________@
_____________________@
______________________@
______________________@____@@@
______________@@@@__@__@_____@
_____________@_______@@@___@@
________________@@@____@__@@
_______________________@
______________________@
____________________@
____________________@
___________________@@@___________
26.05.2008 - 18:33
Kardelen Çiçeği
Kardelen Çiçeği ve Sen
Sadece bir kardelen çiçeğiydin benim için
Buz gibi havada beyaz örtünün içinden çıkmış
Sade bir kardelen çiçeği
Siyah düşlerimin arasından
Boynu bükülmüş bir hançerle
Kalbimi Söküp Koparacak kadar Asi
İlk görüşte kalbimi çalacak kadar
Masum bir kardelen çiçeği
Gözlerini bile göremeden vuruldum sana
Gözlerine ilk baktığım anı ise hiic sorma
Karların arasında o güzel denizin ne işi vardı
Bilmiyordum amma
Artık senden başka hic bir sey sen olmuyordu bana
İki kere iki SEN
Uğurlu sayım SEN
Mecnunun Leylası SEN
Ferhatın Şirini SEN
Aşkımın adı SEN
SEN Kardelen Çiçeği
Ölümün adı SEN
Nerden bilebilirdim ölümün adının SEN oldugunu
Nerden bilirdim eriyip gideceğini
Nerden bilebilirdim Kardelen Çiçeği
Şimdi Seni düşünüyorum
Simdi karların arasında BEN seni arıyorum
Mecnunun yanında BEN seni soruyorum
Denizlere gözlerindir diye dalıyorum
Orada bile Seni bulamıyorum
Çarem kalmadı artık
Beyaz ÖRTÜNDEN başka
Gel artık Ölüm meleğim
Ben beyaz örtüne gidiyorum
Gel artık deniz Gözlüm
Denizinde Boğuluyorum
Gel artık Kardelen Çiçeğim! ! !
Seni Seviyorum
Chevro LET
26.05.2008 - 18:32
Yokluğundaki Sen
Yine yalniz degilim her zamanki gibi
Bu Uzakdogu gecesinde yoklugunlayim,
Aramizda yirmibesbin kilometre
Sen kistasin ben yazdayim
Sen bir yarisinda dünyanin
Ben öte yarisindayim
Yine de birakmiyor ellerimi yoklugun
Daha da bir gönlümcesin
Varligindan bin kat güzel
O yalimsal çiplakligin yalaz yalaz
Ve en gizlerden konusurken ellerin
Içimden gelmiyor mektup yazmak demeden
Sevisiyoruz yirmibesbin kilometreden
Aziz Nesin
24.05.2008 - 22:30
Üç noktalar (...)
Soru işaretleri (?)
Ünlemler (!)
Belki de sadece nokta (.)
Ardarda virgüller (,)
İç içe parantezler (())
Tırnak içinde konuşmalar ('')
Açıklama yapmaya izin vermeyen iki noktalar ( :)
Nedenleri açıklamaya çalışan noktalı virgüller ( ;)
Kesme işaretleri (')
Büyük harfler
Küçük harfler
Şahıslar
Haller
Kısaltmalar
Vs vs vs'ler.....
Yazarken dikkat etmediğim imla kuralları hayatımın en uzun cümlesine gelip yerleşmişler.
Bunu seni düşündükçe anladım, senin hayatımın en uzun zamanına gelip yerleşmenle.
İşte o zaman koydum sonunu senin anlamanı istediğim cümlelerimin sonuna üç noktayı...
Sana soramadığım soruların sonuna soru işaretlerini?
Sevinçlerimin arkasına koyduğum ünlemleri, süprizlerine şaşırıp koymayı ne çok isterdim.
Sen konuşmalarının bitimine ise sadece nokta koydun.
Kendimi anlatırken virgülleri koydum,
Detaylarda parantezleri açtım,
Kendimi savunuşlarımda tırnakları.
İzin vermediğin açıklamalarımda iki noktayı sevgili yaptım,
Nedenleri sorduğumda noktayla virgülü koyamadın üst üste sen.
Ben her senin adını andığımda kesme işareti ile ayırdım adından kıskandığım ekleri.
SENİ SEVİYORUM yazdım büyük harflerle!
Küçük harfe bile razıydım 'bende seni' deseydin?
Onlar, bunlar, şunlar ilgilendirmedi hiç beni
Sadece ben, sen, bizdik.
Senden önce ve senden sonraydı benim eklerim, senin -den halindi en çok sevdiğim
Cesaret edemeyip yırtık bir kağıda yazdığım ise sadece sçs idi. Kısaltmak yakışmadı sevgimi ifade etmeye.
Ve sana olan herşeyi yine vs vs ile geçiştirdiğim bu yazıda hiç bir noktalama işaretine uymadım sadece sonuna koyabiliyorum noktayı, tıpkı senin söylemek isteyipte söyleyemediklerinde koyduğun nokta gibi...
21.05.2008 - 18:05
baglanmayacaksin öyle körü körüne
Bağlanmayacaksın bir şeye öyle körü körüne
O olmazsa yaşayamam demeyeceksin
Demeyeceksin işte
Yaşarsın çünkü
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki
Çok sevmeyeceksin mesela O daha az severse kırılırsın
Ve zaten genellikle o daha az sever seni
Senin onu sevdiğinden
Çok sevmezsen çok acımazsın
Çok sahiplenmeyince çok ait de olmazsın
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin
Güneşi ayı yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı senin yıldızın olacak.
O benim. diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak
İlle de bir şeye ait olacaksan renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutara
CAN YÜCEL
21.05.2008 - 18:04
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş
Çok acıttığında anladım..
Fakat hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını
Ve gurur kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen beklemez sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi
Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş
Emek ise vazgeçmeyecek kadar ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...
Can YüceL
21.05.2008 - 18:03
amin :))
13.05.2008 - 23:47
Allah sonumu hayır etsin..
10.05.2008 - 14:49
Kurumuş yapraklar dudaklarım gibi
Gidiyorum uzaklara
Her düşen damla kalıyor ardımda
Ağlıyorum son defa...
Dalgalar koyu mavi
Senden izler silindi
Zaman geçti söyle ne değişti sence?
Sahip olma hiç ruhuma kaybol benle
Kaybol kaybol benle
İlk öpüş gibi
Sahip olma hiç bana ama kaybol benle
Kaybol kaybol benle
İlk seviş gibi
Kurumuş yapraklar dudaklarım gibi
Gidiyorum uzaklara
Haklı olmayı mutlu olmaya
Tercih ettim son defa...
Dalgalar koyu mavi
Senden izler silindi
Zaman geçti söyle ne değişti sence?
...........
10.05.2008 - 14:44
Eger
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde ´onca ayrılığın birinci dereceden failidir´ denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer! !
can yücel
10.05.2008 - 14:42
Dört Kelebeğin Öyküsü...
Dört kelebek ateşin gerçek sırrına ulaşmaya karar verirler..
İlk kelebek uzağından geçip gelir ve şöyle der:
; Ateş aydınlatan bir şeydir;
Bu da gerçeği anlatmak için eksiktir.
İkinci kelebek ateşe iyice yaklaşıp döner ve şöyle der:
; Ateş ısıtan bir şeydir;
Bu da gerçeği anlatmak için eksiktir.
Üçüncü kelebek ateşe iyice yaklaşır,alevler kanatlarına değer geçer ve döndüğünde,
; İşte ateşin gerçek bilgisi der, ateş yakıcı bir şeydir;
Dördüncü kelebek bununla yetinmez.Ateşin çevresinde dolanır,döner,kavrulur ve birden bire ateşin içine dalarak bir an parladıktan sonra,alevlerin içinde görünmez olur...
Ateşin gerçek bilgisini anlayan tek kelebektir o... Ancak bunu artık diğerlerine anlatacak durumda değildir..
Anlatmasına da gerek yoktur...
Hiç kimse ateşin ne olduğunu başkasının anlatmasından öğrenemez.Ateşe ancak dokunarak öğrenilir,onun ne olduğu...
Hepimiz bu öyküdeki dördüncü kelebek olmayı düşlüyor ama ömrümüzü diğer üç kelebek gibi tamamlıyoruz...
Sadece birkaç gün yaşadı kelebekler...
Ömrünce gerçek aşkı bulamayan insana inat,ateşin aşk olduğunu bilerek,aşk için yanmayı bilerek...
canim cok güzel bir hikaye :))
10.05.2008 - 14:40
Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında
sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
yüreğindeki duruluğa
Demiş ki suya
Gel sevdalım ol,
Hayatıma anlam veren mucizem ol...
Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa
al demiş;
Yüreğim sana armağan...
Sarılmış ateşle su birbirlerine
sıkıca, kopmamacasına...
Zamanla su, buhar olmaya,
ateş, kül olmaya başlamış.
Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de
yüreğindeki kederi de
alıp gitmiş uzak diyarlara su...
Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...
Aramış suyu diyarlar boyu,
günler boyu, geceler boyu
Bir gün gelmiş, suya varmış yolu
Bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırcin
Ve o an anlamış;
aşkın bazen gitmek olduğunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadığını....
Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla
İşte o zamandan beridir ki:
Ateş sudan,
su ateşden kaçar olmuş..
Ateşin yüreğini sadece su,
Suyun yüreğini
Sadece ateş alır olmuş...
10.05.2008 - 14:35
Gecenin bir vakti
saatin en önemsiz oldugu bir zamanda
düstün yine aklima
uykusuz ya geceler nasil olsa
sen en güzel rüyalarinla sevisirken
ben yari uyanik sersemliginde
ve sen kurulu düslerin sarhoslugunda
seher vaktini bekliyorum
gecenin en uykusuz
ve sensizligin en karanlik zamaninda
ve umursamazcasina
ve sanki bana inadina
ne gece bitiyor
ve nede sensizlik
.............
seninle zaman gecirmek cok güzel, antonun bana tanittigi degerli bir kac kisiden birisin ii ki varsin canim :))
15.04.2008 - 16:00
Sevdim bütün insanları insan yanlarını
Sen de seveceksin
Dallarına su yürümüş ağaçlara güleceksin
Kar yağsa da yaktığın ateşler üstüne
Ateşi yüreğinle körükleyeceksin
Kuş sesleri de ertelenebilir güne karşı
Çiy de düşebilir anıların üstüne
En güzel ezgileri nehir ağzı denizlerde
Hep kendi sesinle türküleyeceksin
Hüzün ağaçlarının sevinç açtığını
Adının sonsuz anlamında göreceksin
Sevdim soluğunu rüzgar kılan insanları
Soluğumu soluklarına kattım
Bir damla uğruna gökyüzünü omuzladım
Bir çocuk ölümleri ağlattı beni
Bir de türkülerde kalabalık ihanetler
Gülüp geçtim yalan iktidarlar görkemine
Aşk adına sesimi sürdüm namlulara
En büyük eylemleri söz eyledim
Doğduğun gün adına 'imge' dedim
Sen elbette sen olacaksın biliyorum
Sesinde yirmibirinci yüzyılı dinliyorum
:)
11.04.2008 - 13:14
----------
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde
hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
'Seni seviyorum' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek.
Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak.
Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana...
Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte.
Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek...
Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya
anlatmak...
Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.
Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz
duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek.
Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak.
Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde.
Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki.
Olsaydın avuçlarım terlemezdi...
Isırmazdım dilimin ucunu...
Özlemezdim seni yanımdayken...
Kıskanmazdım.
Korkmazdım yollarda yürümekten.
Islanmazdım yağmurlarda...
Yıldızlara aya dert yanmaz,
böyle her şarkıda serhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten
ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize...
Ve her kulaçta
haykırırdım seni..
Ama sen hiç benimle olmadın ki...
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...
CAN YÜCEL
11.04.2008 - 13:14
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR
Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
ATAOL BEHRAMOĞLU
11.04.2008 - 13:13
AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ
Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili.
O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır.
Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur.
Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar.
Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,
anneler ve korkular yoktur.
Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili.
İnsan bir başka ışığa teslim olur...
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil,
içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir.
Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur.
Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın
hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de...
Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının
çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir
sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili,
kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı
hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye.
Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda,
gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri,
o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim.
Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili.
Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer.
Sevdiğimiz insanların çocuklukları da...
Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer.
Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider,
hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır.
Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır...
Bazen denizler, kıyılar çeker insanı.
İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde
yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu.
Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara...
Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...
İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda
umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler,
kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının
korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...
Birazdan sabah olacak...
Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,
anneler ve korkular başlayacak...
Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve
hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...
Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış.
Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını,
cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri
alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...
Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak...
Aşkta yarın yoktur sevgili...
Cezmi erSöz
en cok sevdigim siirleri asiyom canimmmmmm :)
11.04.2008 - 13:12
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.
Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu,diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?
Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.
Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.
Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Yapış yapış, vıcık vıcık bir yalnızlık bu. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.
Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başı içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.
Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.
'Yine zamansız yağmurlar' dedim, 'Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları' dedim, 'Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin? ' dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum da.
Neler yazmışım diye merakımdan.
Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.
Can DÜNDAR
10.04.2008 - 21:00
YAŞA! ...
Her şeye boşver, dolu dolu yaşa.
Madem ki bir aşkın var, ne güzel, tadını çıkar...
Sanki ayıp bir şeymiş de utanıyormuşsun gibi
yazmışsın bana...
Her şeye boşver ve aşkı yaşa... İlle de
büyük aşk olması gerekmez; yaşanan her aşk
büyüktür, yeter ki tadını çıkarmasını bil...
Çok büyük umutlar bağlama, yarını hiç düşünmeden,
günü gününe sev, sevginin tadını çıkar...
Sevgide geleceği düşünürsen aşkı,
bombok edersin. Sakın haaa...
Sonsuz, monsuz diye karşındakinin başını yeme...
Her şeye boşver; öylesine sev ki,
sevdiğini bile umursama, salt kendin için sev,
bencilce yaşa aşkı, bütün maddesiyle...
Yaşamdan elinde kala kala salt yaşadığın
sevgiler kalır sonunda, ne şu, ne de bu...
Bütün onlar, aşkı yaşamak için gerekli olan
- ne yazık ki gerekli olan- gereklerdir.
Aslolan aşktır yaşamda...
Dolu dolu, dolu dizgin, zilzurna, saniye saniye
aşkı yaşayarak sev...
İki yıl, üç yıl sürecek diye umutlanıp enayilik etme...
İster sürer, ister sürmez... Sen o anı yaşa yeter ki...
Yitirdiğin zaman; yaşadıklarını kazanmış olacaksın...
Sonunda elbet yitireceksin, ama yitireceğini hiç
düşünme; çünkü aynı zamanda kazanmışsındır da...
Anılar kazanıyorsun daha ne...
İç o zaman, sarhoş ol...
Yüce şeyler düşünme severken,
sevgiyi berbat edersin; çünkü sevginin
kendisinden daha yüce bir şey olamaz..
Aferin sana seviyorsan, seviliyorsan...
Sakın kuşkulara kapılma.
Karşındakini didikleme, yiyip bitirme...
Türk gelenekleri, görenekleri öyle...
Sakın bu aptallığı yapma...
Severken yirmi yıl sonrasını değil,
yirmi dakika sonrasını bile düşünme,
sevinin içine edersin...
An an yaşa, derin derin hem de...
Afferin sana...
Çok sevindim. İşe güce boşver.
Artık sana ne Surname'yi,
ne de başka şeyi soruyorum.
Keyfince yaşa, sev... Sevildikçe sev,
sevilmeyince de tastamam boşver ve
o zaman o güzelim yalnızlığına sarıl...
O yalnızlık ki, bütün sevgilerden daha güzeldir
ve sonunda onun koynuna girmek için
kendi kollarımızla kendimizi sararız...
O zaman da hiç üzülmeyeceksin.
Çünkü nasıl olsa, sığınacak bir yalnızlığımız var;
günün birinde anamız bile bizi bırakır gider
ama o yalnızlığımız, biz yaşadıkça bizi hiç bırakmaz...
Severken bunları düşünme, lütfen yarınsız sev!
Hadi, sevgiyle öperim.
Yaşa sen! ...
Aziz NESİN
10.04.2008 - 20:55
Bir bir çekilirken teslim bayrakları
Ve kaçmalarla uzarken
Göçmelerle tozarken Avrupa yolları
Durdu bir avuç yiğit
Bir tutam kır çiçeği
Ölüm dediğiniz de ne ki
Gözümüzde hainler kadar küçük
Ve zafere inancımız
Ölümsüzleşen ölümler kadar büyük
Onlar ki bir ayrıkotu tarlasında
Bir tutam çiçektiler
Binlerce ihanet çirkinliğinde
Bir avuç direnci güzellediler
Hiç bir şey bitmemişti daha
Gülerek girdiler zulüm tufanına
Ölerek girdiler
Ve en dayanılmazında tufanların
Adlarını bile söylemediler
Yüreklerin karartılıp satıldığı
Ve aşkların
Buruşturulup atıldığı akşamlarda
İnanç ki yenilmez kılar insanı
O sudan ve demirden sevda
Resimlerde renklere sorar yaşamı
Günleri şiirlere böler ufuklarda
İşte bizimle güzelleşen her şey
Yine bir dostluk
Bir aşk sıcaklığında
Bitmedi daha sürüyor o kavga
Ve sürecek
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.
:))
10.04.2008 - 20:55
Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa...
Bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...
Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...
Şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
10.04.2008 - 20:11
Sen yürürsün rüzgar yürür
Sabahlar sığmaz olur gözlerine
Her adımda çözülür bir karanlık
Şafaklar çiçek sunar ellerine
Gün tutuşur
Dağlar aydınlanır
Yeniden aydınlanır
Yeniden canlanan bu yaşam
Türküler dizer saçının tellerine
Sen yürürsün rüzgar yürür
Alıp savurur beni saçların
En kalabalık alanlara götürür
Bir cellat çıkar apansız
Bir fidan yeşermeden çürür
Ve kana bulanır ırmaklar
Baştan başa geçer kentleri
Kan temizlenir cellat ölür
Sen yürürsün rüzgar yürür
Mahpuslar soluğunla umutlanır
Toprak çatlar
Gökyüzü bıçak bıçak şimşeklenir
Görkemli bir yürüyüş başlar içimde
Ve bir tan vakti
Kırılır bütün güzellik yasaları
Ağaçlar aşk açar bahçelerimde
Sen yürürsün rüzgar yürür
Dallar eğilir
Yapraklar secde eder yürüyüşüne
Sular kabarıp dalgalanır
Köpüklü başlarıyla selamlar seni
Ve tanrılar kalır önünde
Ne beyler ne krallar
Seninle yazılır en büyük destan
En güzel tarih seninle başlar
Sen yürürsün rüzgar yürür
Bir sevinç boylanır dünyada
Çocuklar korkusuz büyür
Kan boğulur susar
Dokunup geçtiğin her kuraklık
Yemyeşil bir vadiye dönüşür
Sen yürürsün rüzgar yürür
Bizi bu deprem günlerinde
İnan ki bir şiirsiz yaşamak
Bir de sensiz savaşmak öldürür
.............
canimmmmm ii ki varsin sen bitanesinnnnnnnnn :)
Toplam 55 mesaj bulundu