Ahmet Yavaş Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • benim derdim bana yeter

    18.06.2024 - 17:09

    BENİM DERDİM SİZİN DERDİNİZ DEĞİL
    ????¦???????????????????¦?????
    Karın tipilediği, ayazın ıslık çaldığı bu soğuk kış gecesinde dertliyim.
    Benim derdim başka ama.
    Benim derdim herkesin derdi değil.
    Tansiyon, şeker, kolestrol değil,
    Mide, karaciğer, covit, aşı da değil.
    Bir sonraki öğün değil, Fenerin şampiyon olması hiç değil.
    Biraz kalp ağrısı, biraz dertlilerin derdi diyebilirim.
    En hüzünlü şarkılarım benimle.
    En iç yakıcı türkülerimle birlikteyiz..
    Rozeti kalbinden büyük insanları geçiyorum.
    Vatan, millet nutukları atarak seçilip, maroken koltuklara kıçı değince her şeyi unutan siyaset madrabazları ile işim yok.
    Mükellef sofralarda tıkınıp, obezleşen, bencil, vicdansız güçlülerle ve zenginlerle de merhabam olmaz.
    Düşmüşle, düşkünle hemdert, kimsesizlere kimseyim.
    Yokluktan, yoksulluktan odun kömür alamayan, tirtir titreyen herkesleyim.
    Hastane köşelerinde inleyen, derdine derman bekleyen dertlilerin derdinde,
    Sevgisiz, arkasız, kimsesiz kalmış insanların gözyaşlarındayım bugün.
    Yunanistan’a, oradan Avrupa’ya gitmek için dandik botlarla yola çıkan, buz gibi havada denizin ortasında soğukla, dalgalarla boğuşan, karanlığa karışan yitik insanların çığlıklarındayım.
    Herkesin konuştuğu "çalan, çırpan rezalet, siyaset" konusu benim konum değil.
    Elimde sıcak çayım sadece laf ve edebiyatta yapmıyorum.
    İçi boş retoriklerle hamaset.
    Ben, 3-5 nöbetlerinde bıçak gibi kesen ayazın altında nöbet tutan Mehmetlerleyim.
    Tabiata terk edilmiş, donmamak için sığınak arayan aç, çaresiz, köpeklerin derdindeyim.
    Serçelerim, güvercinlerim nevalesiz kaldı.
    Açlıktan, soğuktan donup öldü bazıları.
    Ben kuşlarımın iniltisindeyim.
    Sizin olsun yalan, dolan, riya üstüne kurulu dünyanız.
    Yaşanan acılara kör, koparılan feryatlara sağırsınız.
    Güçlülerin ortaya saçılan pislikleriyle uğraşın siz.
    Bugün
    Benim derdim, sizin derdiniz değil.
    Ahmet Yavas

  • mutluluk

    18.06.2024 - 16:58

    NE GÜZELDİR
    Ne güzeldir;
    İnsan olmak ,insanca davranabilmek...
    Şefkat eli olup uzanabilmek, gözden akan yaşı silebilmek,
    Kanayan yaralara merhem olabilmek ne güzeldir...
    ...Ne güzeldir...
    Güvene mazhar olmak,yalandan riyadan uzak kalabilmek.
    Elindeki ile yetinmek başkalarının elindekini kıskanmadan sevinebilmek
    Ve en içten duygularla daha çok ver Yarab diyebilmek ne güzeldir..
    Ne güzeldir;
    İnsanlara ışık olabilmek..
    Sevilmeden sevebilmek,gelmeyene gidebilmek ne güzeldir...
    Ne güzeldir;
    İncitmekten,kırmaktan,nefretten uzak kalabilmek...
    Titreyen minik yüreklere korkma diyebilmek, sarılabilmek sevgiyle şefkatle..
    Ne güzeldir;
    Dünyanın öbür ucunda,
    Hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşının bile içimizi parçalaması
    Ne güzeldir;
    Kedi ve köpeklere ağlayıp,kuşların yasını tutmak..
    Bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak.
    Yaşamak ne güzeldir Dostlar..
    Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek..alıntı


  • özlem

    18.06.2024 - 16:52

    Özlemek
    ??????SEN BÖYLE GÜZEL GÜLMEYİ KİMDEN ÖĞRENDİN.???????????
    Sıkıcı kış günlerinin ardından biraz rahatlamak, sevdiğim, özlediğim yüzleri görmek üzere ver elini Ankara diyerek Başkent'e geldim. Eş dost ziyaretinden sonra Yenimahalle'de sevdiğim bir arkadaşımı ziyaret ettim... Özlem giderici güzel bir 3 saatten sonra Kızılay’a hareket etmek üzere halk otobüsüne bindim. Etrafı mutlu gözlerle seyrediyordum. ??15 yıl yaşadığım şehrin sokaklarını ne çok özlemişim meğer. Görev yaptığım Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesi'nin önünden geçerken burnumun direği sızladı. Hayalimde acı, tatlı hatıralar canlandı. Bahçesïnde ayak izlerimi arar gibi bakakaldım..??
    Geçmişin tatlı hatıralarını düşlerken Sıhhıye'ye geldiğimizi fark ettim. Otobüsümüz durdu ve yeni yolcular binmeye başladı. Oturduğum yerden tanıdık yüz arar gibi yeni binen yolculara şöyle bir baktım. Birden tanıdık bir çift siyah göz gözlerime takıldı. Yanımdan geçti. Sessizce arkamdaki koltuğa oturdu. Arkamı dönüp nereden tanıdığımı çözmeye çalıştım. Ve çözdüm. Bu 2000 li yıllarda mezun ettiğim çok sevdiğim bir kız öğrencimdi.
    Ona bakmama rağmen o oralı bile olmadı. Belli ki beni tanıyamamıştı. Sınıfta dersime katılan, dürüst seçkin bir çocuktu. Ders aralarında yanıma gelir, hal hatır sorar, tatlı tatlı gülümserdi. Beni tanımadığına bir an için üzüldüm. Oysa ben okuldaki öğretmenler arasında onun bir numarasıydım. ???????
    Ïsrarla Kendisine bakmama rağmen yine umursamadı bile. Telefonunun kulaklığını taktı. Gözlerini kapadı. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle müziğini dinlemeye başladı.Belli ki büyük şehrin yorduğu beynini dinlendirmeye çalışıyordu. Ben ise sessizce onu izliyordum.??
    Sesimi biraz yükselterek " Sen böyle güzel gülmeyi kimden öğrendin...? " diye sordum. Bu, okulda her gördüğümde benim ona sorduğum en sık soruydu. Siyah gözlerini kaldırır, " Annemden öğrendim " derdi.
    Sesimi yükseltince bu sefer ilgilendi, kulağından kulaklığı çıkardı ve edeplice "anlamadım efendim" dedi.??
    "Sen böyle güzel gülmeyi nereden öğrendin " sorusunu tekrarladım.?? Tanımak isteyen gözlerle bana dikkatlice baktı. " Sizi tanıyamadım efendim" dedi kibarca. ??Haklıydı. Aradan 20 yıl geçmişti. Beyazlaşmış saçlarım ve onu örten şapkama buldum tüm kabahati. Güldüm. "Lise yıllarında bu soruyu kim sorardı sana " dedim. Başını öne eğdi. Biraz düşündü. Birden gözleri parladı. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Fısıldayarak, "Sorunuza cevap veriyorum. Bana böyle güzel gülmeyi annem öğretti, öğretmenim." dedi.??Tıkış tıkış otobüsün içinde ellerime, boynuma sarılmak istercesine baktı baktı..Ağlamaklı gözlerle "Sen benim bir numaramdın hocam" dedi .Güldüm, "Sen ise benim on numaramdın" dedim. ????
    Sevgi dolu bakışlarla gözlerimden ayırmadı gözlerini. Birbiriyle uzun bir aradan sonra karşılaşmış iki dost gibi konuştukça konuştuk. Öğretmenliğimin en derin hazzını yaşattı bana. Koca şehirde sevgisiz, susuz bırakılmış bir çiçek gibiydi. Sanki yağmur yağmış, birden canlanmıştı. O anlattı ben güldüm, ben anlattım o güldü...Onun her gülüşünde "sen bu kadar güzel gülmeyi nereden öğrendin" sorusunu sordum hep. Gülerek "annemden öğretmenim" dedi..,??
    Baktım Kızılayı çoktan geçmiş, Tandoğan gelmişiz. "Ayrılık vakti" dedim. Hafifçe omuzuna dokunarak yolunun, bahtınin açık olmasını diledim.. Eğildi elimi öptü. Teşekkür etti..Otobüsten inerken. yüreğimde evladından ayrılan bir babanın hüznü vardı.

  • özlem

    18.06.2024 - 16:52

    Özlemek
    ??????SEN BÖYLE GÜZEL GÜLMEYİ KİMDEN ÖĞRENDİN.???????????
    Sıkıcı kış günlerinin ardından biraz rahatlamak, sevdiğim, özlediğim yüzleri görmek üzere ver elini Ankara diyerek Başkent'e geldim. Eş dost ziyaretinden sonra Yenimahalle'de sevdiğim bir arkadaşımı ziyaret ettim... Özlem giderici güzel bir 3 saatten sonra Kızılay’a hareket etmek üzere halk otobüsüne bindim. Etrafı mutlu gözlerle seyrediyordum. ??15 yıl yaşadığım şehrin sokaklarını ne çok özlemişim meğer. Görev yaptığım Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesi'nin önünden geçerken burnumun direği sızladı. Hayalimde acı, tatlı hatıralar canlandı. Bahçesïnde ayak izlerimi arar gibi bakakaldım..??
    Geçmişin tatlı hatıralarını düşlerken Sıhhıye'ye geldiğimizi fark ettim. Otobüsümüz durdu ve yeni yolcular binmeye başladı. Oturduğum yerden tanıdık yüz arar gibi yeni binen yolculara şöyle bir baktım. Birden tanıdık bir çift siyah göz gözlerime takıldı. Yanımdan geçti. Sessizce arkamdaki koltuğa oturdu. Arkamı dönüp nereden tanıdığımı çözmeye çalıştım. Ve çözdüm. Bu 2000 li yıllarda mezun ettiğim çok sevdiğim bir kız öğrencimdi.
    Ona bakmama rağmen o oralı bile olmadı. Belli ki beni tanıyamamıştı. Sınıfta dersime katılan, dürüst seçkin bir çocuktu. Ders aralarında yanıma gelir, hal hatır sorar, tatlı tatlı gülümserdi. Beni tanımadığına bir an için üzüldüm. Oysa ben okuldaki öğretmenler arasında onun bir numarasıydım. ???????
    Ïsrarla Kendisine bakmama rağmen yine umursamadı bile. Telefonunun kulaklığını taktı. Gözlerini kapadı. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle müziğini dinlemeye başladı.Belli ki büyük şehrin yorduğu beynini dinlendirmeye çalışıyordu. Ben ise sessizce onu izliyordum.??
    Sesimi biraz yükselterek " Sen böyle güzel gülmeyi kimden öğrendin...? " diye sordum. Bu, okulda her gördüğümde benim ona sorduğum en sık soruydu. Siyah gözlerini kaldırır, " Annemden öğrendim " derdi.
    Sesimi yükseltince bu sefer ilgilendi, kulağından kulaklığı çıkardı ve edeplice "anlamadım efendim" dedi.??
    "Sen böyle güzel gülmeyi nereden öğrendin " sorusunu tekrarladım.?? Tanımak isteyen gözlerle bana dikkatlice baktı. " Sizi tanıyamadım efendim" dedi kibarca. ??Haklıydı. Aradan 20 yıl geçmişti. Beyazlaşmış saçlarım ve onu örten şapkama buldum tüm kabahati. Güldüm. "Lise yıllarında bu soruyu kim sorardı sana " dedim. Başını öne eğdi. Biraz düşündü. Birden gözleri parladı. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Fısıldayarak, "Sorunuza cevap veriyorum. Bana böyle güzel gülmeyi annem öğretti, öğretmenim." dedi.??Tıkış tıkış otobüsün içinde ellerime, boynuma sarılmak istercesine baktı baktı..Ağlamaklı gözlerle "Sen benim bir numaramdın hocam" dedi .Güldüm, "Sen ise benim on numaramdın" dedim. ????
    Sevgi dolu bakışlarla gözlerimden ayırmadı gözlerini. Birbiriyle uzun bir aradan sonra karşılaşmış iki dost gibi konuştukça konuştuk. Öğretmenliğimin en derin hazzını yaşattı bana. Koca şehirde sevgisiz, susuz bırakılmış bir çiçek gibiydi. Sanki yağmur yağmış, birden canlanmıştı. O anlattı ben güldüm, ben anlattım o güldü...Onun her gülüşünde "sen bu kadar güzel gülmeyi nereden öğrendin" sorusunu sordum hep. Gülerek "annemden öğretmenim" dedi..,??
    Baktım Kızılayı çoktan geçmiş, Tandoğan gelmişiz. "Ayrılık vakti" dedim. Hafifçe omuzuna dokunarak yolunun, bahtınin açık olmasını diledim.. Eğildi elimi öptü. Teşekkür etti..Otobüsten inerken. yüreğimde evladından ayrılan bir babanın hüznü vardı.

  • özlem

    18.06.2024 - 16:51

    Özlemek
    ??????SEN BÖYLE GÜZEL GÜLMEYİ KİMDEN ÖĞRENDİN.???????????
    Sıkıcı kış günlerinin ardından biraz rahatlamak, sevdiğim, özlediğim yüzleri görmek üzere ver elini Ankara diyerek Başkent'e geldim. Eş dost ziyaretinden sonra Yenimahalle'de sevdiğim bir arkadaşımı ziyaret ettim... Özlem giderici güzel bir 3 saatten sonra Kızılay’a hareket etmek üzere halk otobüsüne bindim. Etrafı mutlu gözlerle seyrediyordum. ??15 yıl yaşadığım şehrin sokaklarını ne çok özlemişim meğer. Görev yaptığım Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesi'nin önünden geçerken burnumun direği sızladı. Hayalimde acı, tatlı hatıralar canlandı. Bahçesïnde ayak izlerimi arar gibi bakakaldım..??
    Geçmişin tatlı hatıralarını düşlerken Sıhhıye'ye geldiğimizi fark ettim. Otobüsümüz durdu ve yeni yolcular binmeye başladı. Oturduğum yerden tanıdık yüz arar gibi yeni binen yolculara şöyle bir baktım. Birden tanıdık bir çift siyah göz gözlerime takıldı. Yanımdan geçti. Sessizce arkamdaki koltuğa oturdu. Arkamı dönüp nereden tanıdığımı çözmeye çalıştım. Ve çözdüm. Bu 2000 li yıllarda mezun ettiğim çok sevdiğim bir kız öğrencimdi.
    Ona bakmama rağmen o oralı bile olmadı. Belli ki beni tanıyamamıştı. Sınıfta dersime katılan, dürüst seçkin bir çocuktu. Ders aralarında yanıma gelir, hal hatır sorar, tatlı tatlı gülümserdi. Beni tanımadığına bir an için üzüldüm. Oysa ben okuldaki öğretmenler arasında onun bir numarasıydım. ???????
    Ïsrarla Kendisine bakmama rağmen yine umursamadı bile. Telefonunun kulaklığını taktı. Gözlerini kapadı. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle müziğini dinlemeye başladı.Belli ki büyük şehrin yorduğu beynini dinlendirmeye çalışıyordu. Ben ise sessizce onu izliyordum.??
    Sesimi biraz yükselterek " Sen böyle güzel gülmeyi kimden öğrendin...? " diye sordum. Bu, okulda her gördüğümde benim ona sorduğum en sık soruydu. Siyah gözlerini kaldırır, " Annemden öğrendim " derdi.
    Sesimi yükseltince bu sefer ilgilendi, kulağından kulaklığı çıkardı ve edeplice "anlamadım efendim" dedi.??
    "Sen böyle güzel gülmeyi nereden öğrendin " sorusunu tekrarladım.?? Tanımak isteyen gözlerle bana dikkatlice baktı. " Sizi tanıyamadım efendim" dedi kibarca. ??Haklıydı. Aradan 20 yıl geçmişti. Beyazlaşmış saçlarım ve onu örten şapkama buldum tüm kabahati. Güldüm. "Lise yıllarında bu soruyu kim sorardı sana " dedim. Başını öne eğdi. Biraz düşündü. Birden gözleri parladı. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Fısıldayarak, "Sorunuza cevap veriyorum. Bana böyle güzel gülmeyi annem öğretti, öğretmenim." dedi.??Tıkış tıkış otobüsün içinde ellerime, boynuma sarılmak istercesine baktı baktı..Ağlamaklı gözlerle "Sen benim bir numaramdın hocam" dedi .Güldüm, "Sen ise benim on numaramdın" dedim. ????
    Sevgi dolu bakışlarla gözlerimden ayırmadı gözlerini. Birbiriyle uzun bir aradan sonra karşılaşmış iki dost gibi konuştukça konuştuk. Öğretmenliğimin en derin hazzını yaşattı bana. Koca şehirde sevgisiz, susuz bırakılmış bir çiçek gibiydi. Sanki yağmur yağmış, birden canlanmıştı. O anlattı ben güldüm, ben anlattım o güldü...Onun her gülüşünde "sen bu kadar güzel gülmeyi nereden öğrendin" sorusunu sordum hep. Gülerek "annemden öğretmenim" dedi..,??
    Baktım Kızılayı çoktan geçmiş, Tandoğan gelmişiz. "Ayrılık vakti" dedim. Hafifçe omuzuna dokunarak yolunun, bahtınin açık olmasını diledim.. Eğildi elimi öptü. Teşekkür etti..Otobüsten inerken. yüreğimde evladından ayrılan bir babanın hüznü vardı.

  • özlem

    18.06.2024 - 16:50

    ??????SEN BÖYLE GÜZEL GÜLMEYİ KİMDEN ÖĞRENDİN.???????????
    Sıkıcı kış günlerinin ardından biraz rahatlamak, sevdiğim, özlediğim yüzleri görmek üzere ver elini Ankara diyerek Başkent'e geldim. Eş dost ziyaretinden sonra Yenimahalle'de sevdiğim bir arkadaşımı ziyaret ettim... Özlem giderici güzel bir 3 saatten sonra Kızılay’a hareket etmek üzere halk otobüsüne bindim. Etrafı mutlu gözlerle seyrediyordum. ??15 yıl yaşadığım şehrin sokaklarını ne çok özlemişim meğer. Görev yaptığım Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesi'nin önünden geçerken burnumun direği sızladı. Hayalimde acı, tatlı hatıralar canlandı. Bahçesïnde ayak izlerimi arar gibi bakakaldım..??
    Geçmişin tatlı hatıralarını düşlerken Sıhhıye'ye geldiğimizi fark ettim. Otobüsümüz durdu ve yeni yolcular binmeye başladı. Oturduğum yerden tanıdık yüz arar gibi yeni binen yolculara şöyle bir baktım. Birden tanıdık bir çift siyah göz gözlerime takıldı. Yanımdan geçti. Sessizce arkamdaki koltuğa oturdu. Arkamı dönüp nereden tanıdığımı çözmeye çalıştım. Ve çözdüm. Bu 2000 li yıllarda mezun ettiğim çok sevdiğim bir kız öğrencimdi.
    Ona bakmama rağmen o oralı bile olmadı. Belli ki beni tanıyamamıştı. Sınıfta dersime katılan, dürüst seçkin bir çocuktu. Ders aralarında yanıma gelir, hal hatır sorar, tatlı tatlı gülümserdi. Beni tanımadığına bir an için üzüldüm. Oysa ben okuldaki öğretmenler arasında onun bir numarasıydım. ???????
    Ïsrarla Kendisine bakmama rağmen yine umursamadı bile. Telefonunun kulaklığını taktı. Gözlerini kapadı. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle müziğini dinlemeye başladı.Belli ki büyük şehrin yorduğu beynini dinlendirmeye çalışıyordu. Ben ise sessizce onu izliyordum.??
    Sesimi biraz yükselterek " Sen böyle güzel gülmeyi kimden öğrendin...? " diye sordum. Bu, okulda her gördüğümde benim ona sorduğum en sık soruydu. Siyah gözlerini kaldırır, " Annemden öğrendim " derdi.
    Sesimi yükseltince bu sefer ilgilendi, kulağından kulaklığı çıkardı ve edeplice "anlamadım efendim" dedi.??
    "Sen böyle güzel gülmeyi nereden öğrendin " sorusunu tekrarladım.?? Tanımak isteyen gözlerle bana dikkatlice baktı. " Sizi tanıyamadım efendim" dedi kibarca. ??Haklıydı. Aradan 20 yıl geçmişti. Beyazlaşmış saçlarım ve onu örten şapkama buldum tüm kabahati. Güldüm. "Lise yıllarında bu soruyu kim sorardı sana " dedim. Başını öne eğdi. Biraz düşündü. Birden gözleri parladı. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Fısıldayarak, "Sorunuza cevap veriyorum. Bana böyle güzel gülmeyi annem öğretti, öğretmenim." dedi.??Tıkış tıkış otobüsün içinde ellerime, boynuma sarılmak istercesine baktı baktı..Ağlamaklı gözlerle "Sen benim bir numaramdın hocam" dedi .Güldüm, "Sen ise benim on numaramdın" dedim. ????
    Sevgi dolu bakışlarla gözlerimden ayırmadı gözlerini. Birbiriyle uzun bir aradan sonra karşılaşmış iki dost gibi konuştukça konuştuk. Öğretmenliğimin en derin hazzını yaşattı bana. Koca şehirde sevgisiz, susuz bırakılmış bir çiçek gibiydi. Sanki yağmur yağmış, birden canlanmıştı. O anlattı ben güldüm, ben anlattım o güldü...Onun her gülüşünde "sen bu kadar güzel gülmeyi nereden öğrendin" sorusunu sordum hep. Gülerek "annemden öğretmenim" dedi..,??
    Baktım Kızılayı çoktan geçmiş, Tandoğan gelmişiz. "Ayrılık vakti" dedim. Hafifçe omuzuna dokunarak yolunun, bahtınin açık olmasını diledim.. Eğildi elimi öptü. Teşekkür etti..Otobüsten inerken. yüreğimde evladından ayrılan bir babanın hüznü vardı.

  • özlem

    18.06.2024 - 16:50

    ??????SEN BÖYLE GÜZEL GÜLMEYİ KİMDEN ÖĞRENDİN.???????????
    Sıkıcı kış günlerinin ardından biraz rahatlamak, sevdiğim, özlediğim yüzleri görmek üzere ver elini Ankara diyerek Başkent'e geldim. Eş dost ziyaretinden sonra Yenimahalle'de sevdiğim bir arkadaşımı ziyaret ettim... Özlem giderici güzel bir 3 saatten sonra Kızılay’a hareket etmek üzere halk otobüsüne bindim. Etrafı mutlu gözlerle seyrediyordum. ??15 yıl yaşadığım şehrin sokaklarını ne çok özlemişim meğer. Görev yaptığım Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesi'nin önünden geçerken burnumun direği sızladı. Hayalimde acı, tatlı hatıralar canlandı. Bahçesïnde ayak izlerimi arar gibi bakakaldım..??
    Geçmişin tatlı hatıralarını düşlerken Sıhhıye'ye geldiğimizi fark ettim. Otobüsümüz durdu ve yeni yolcular binmeye başladı. Oturduğum yerden tanıdık yüz arar gibi yeni binen yolculara şöyle bir baktım. Birden tanıdık bir çift siyah göz gözlerime takıldı. Yanımdan geçti. Sessizce arkamdaki koltuğa oturdu. Arkamı dönüp nereden tanıdığımı çözmeye çalıştım. Ve çözdüm. Bu 2000 li yıllarda mezun ettiğim çok sevdiğim bir kız öğrencimdi.
    Ona bakmama rağmen o oralı bile olmadı. Belli ki beni tanıyamamıştı. Sınıfta dersime katılan, dürüst seçkin bir çocuktu. Ders aralarında yanıma gelir, hal hatır sorar, tatlı tatlı gülümserdi. Beni tanımadığına bir an için üzüldüm. Oysa ben okuldaki öğretmenler arasında onun bir numarasıydım. ???????
    Ïsrarla Kendisine bakmama rağmen yine umursamadı bile. Telefonunun kulaklığını taktı. Gözlerini kapadı. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle müziğini dinlemeye başladı.Belli ki büyük şehrin yorduğu beynini dinlendirmeye çalışıyordu. Ben ise sessizce onu izliyordum.??
    Sesimi biraz yükselterek " Sen böyle güzel gülmeyi kimden öğrendin...? " diye sordum. Bu, okulda her gördüğümde benim ona sorduğum en sık soruydu. Siyah gözlerini kaldırır, " Annemden öğrendim " derdi.
    Sesimi yükseltince bu sefer ilgilendi, kulağından kulaklığı çıkardı ve edeplice "anlamadım efendim" dedi.??
    "Sen böyle güzel gülmeyi nereden öğrendin " sorusunu tekrarladım.?? Tanımak isteyen gözlerle bana dikkatlice baktı. " Sizi tanıyamadım efendim" dedi kibarca. ??Haklıydı. Aradan 20 yıl geçmişti. Beyazlaşmış saçlarım ve onu örten şapkama buldum tüm kabahati. Güldüm. "Lise yıllarında bu soruyu kim sorardı sana " dedim. Başını öne eğdi. Biraz düşündü. Birden gözleri parladı. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Fısıldayarak, "Sorunuza cevap veriyorum. Bana böyle güzel gülmeyi annem öğretti, öğretmenim." dedi.??Tıkış tıkış otobüsün içinde ellerime, boynuma sarılmak istercesine baktı baktı..Ağlamaklı gözlerle "Sen benim bir numaramdın hocam" dedi .Güldüm, "Sen ise benim on numaramdın" dedim. ????
    Sevgi dolu bakışlarla gözlerimden ayırmadı gözlerini. Birbiriyle uzun bir aradan sonra karşılaşmış iki dost gibi konuştukça konuştuk. Öğretmenliğimin en derin hazzını yaşattı bana. Koca şehirde sevgisiz, susuz bırakılmış bir çiçek gibiydi. Sanki yağmur yağmış, birden canlanmıştı. O anlattı ben güldüm, ben anlattım o güldü...Onun her gülüşünde "sen bu kadar güzel gülmeyi nereden öğrendin" sorusunu sordum hep. Gülerek "annemden öğretmenim" dedi..,??
    Baktım Kızılayı çoktan geçmiş, Tandoğan gelmişiz. "Ayrılık vakti" dedim. Hafifçe omuzuna dokunarak yolunun, bahtınin açık olmasını diledim.. Eğildi elimi öptü. Teşekkür etti..Otobüsten inerken. yüreğimde evladından ayrılan bir babanın hüznü vardı.

  • hayat felsefesi

    18.06.2024 - 16:40

    Hayat Felsefem

    "Oldum olası egosu şişkin insanları sevmem.
    Dünyada kendini merkez gören, herkesin o merkez etrafında olmasını bekleyen, burnu boyundan büyük insanları..
    Uzak dururum, insanların güzelliklerini göz ardı edip, hatalarını büyüteç altına alan, o hataları kullanan, orada burada satan insancıklardan...
    Her şeyin safı, rafinesi, katıksızı değerlidir benim için. Gösteriş ve riya çok bayağı gelir bana. Sade insanlar "sadeyağdır" benim için.
    Havadan, gösterişten uzak can insanlar..
    Vakarlı olmayı kibirle karıştıran, ciddiyeti duvar suratlı olmaktan ayırt edemeyen, kendini vazgeçilmez gören ve insanlara tepeden bakan zavallılara acırım.
    Selam vermek ve almak, insanlar arasında köprüler kurmak çok mutlu eder beni. Yürünmemiş yollarda yabani otlar biteceğini bilirim.
    Sevgi vazgeçilmezimdir. Tüm insanlar yaradılışta eşlerim, tüm Müslümanlar dinde kardeşlerimdir.
    Hayatın Yaradanın bana bir emaneti olduğunu düşünürüm.
    Hayatımı, kendimi, kimliğimi, soyumu, milletimi severim. Irkçılık bir tepeden bakmadır insanlığa . Irkçılığı sevmem. Lakin ay yıldızlı bayrağım, İstiklal Marşım, dilim, dinim, tarihim çok önemlidir ve vazgeçilmezimdir.
    Tarihimle kavga edenleri sevmem ve art niyetli bulurum. Koca imparatorluğun küllerinden yeni bir devlet inşa edenleri rahmet, sevgi ve övgüyle anarım.
    En önemli işim kendimi inşa etmeye, tamamlamaya çalışmaktır. Paylaşmayı severim.
    Face, bu nedenle benim emekli olup ayrıldığım okul ve öğretmenlik hayatımdan sonra başlattığım ikinci okul ve öğretmenlik hayatımdır.. Sınıfımdır, okul sıralarımdır.
    Birçok şeyi burada öğreniyorum. Öğretiyor muyum? Onu bilmiyorum.
    Güzel tarafı yeni arkadaşlarım dostlarım oldu şimdi..
    Güzel dostlarım.
    Dostlarımı seviyorum.."


  • hayat felsefesi

    18.06.2024 - 16:40

    Hayat Felsefem"Oldum olası egosu şişkin insanları sevmem.
    Dünyada kendini merkez gören, herkesin o merkez etrafında olmasını bekleyen, burnu boyundan büyük insanları..
    Uzak dururum, insanların güzelliklerini göz ardı edip, hatalarını büyüteç altına alan, o hataları kullanan, orada burada satan insancıklardan...
    Her şeyin safı, rafinesi, katıksızı değerlidir benim için. Gösteriş ve riya çok bayağı gelir bana. Sade insanlar "sadeyağdır" benim için.
    Havadan, gösterişten uzak can insanlar..
    Vakarlı olmayı kibirle karıştıran, ciddiyeti duvar suratlı olmaktan ayırt edemeyen, kendini vazgeçilmez gören ve insanlara tepeden bakan zavallılara acırım.
    Selam vermek ve almak, insanlar arasında köprüler kurmak çok mutlu eder beni. Yürünmemiş yollarda yabani otlar biteceğini bilirim.
    Sevgi vazgeçilmezimdir. Tüm insanlar yaradılışta eşlerim, tüm Müslümanlar dinde kardeşlerimdir.
    Hayatın Yaradanın bana bir emaneti olduğunu düşünürüm.
    Hayatımı, kendimi, kimliğimi, soyumu, milletimi severim. Irkçılık bir tepeden bakmadır insanlığa . Irkçılığı sevmem. Lakin ay yıldızlı bayrağım, İstiklal Marşım, dilim, dinim, tarihim çok önemlidir ve vazgeçilmezimdir.
    Tarihimle kavga edenleri sevmem ve art niyetli bulurum. Koca imparatorluğun küllerinden yeni bir devlet inşa edenleri rahmet, sevgi ve övgüyle anarım.
    En önemli işim kendimi inşa etmeye, tamamlamaya çalışmaktır. Paylaşmayı severim.
    Face, bu nedenle benim emekli olup ayrıldığım okul ve öğretmenlik hayatımdan sonra başlattığım ikinci okul ve öğretmenlik hayatımdır.. Sınıfımdır, okul sıralarımdır.
    Birçok şeyi burada öğreniyorum. Öğretiyor muyum? Onu bilmiyorum.
    Güzel tarafı yeni arkadaşlarım dostlarım oldu şimdi..
    Güzel dostlarım.
    Dostlarımı seviyorum.."


  • pandemi

    15.06.2024 - 20:35

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:35

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:34

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:34

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:33

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:32

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:31

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:31

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:30

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:28

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:28

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:27

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:27

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:26

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

  • pandemi

    15.06.2024 - 20:26

    DOSTLAR..
    Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
    Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık. Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.
    Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik.
    İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.
    Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
    Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
    Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi.
    Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi.
    Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.
    Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
    Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık.
    Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
    Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.

Toplam 137 mesaj bulundu