'Sen hür adam; seveceksin denizi her zaman...” demişti Baudelaire. “Ben sizinle sarmaş dolaş olmuşum dalgalar...” demişti Rimboud. “Ben deniz değil miyim? ” diye sormuştu Seferis Sahnede şiirinde... Yurdundan uzak bir Nazım Şiiri vardı ki; öleceksem denizde ölmek isterim, derdi hasretle, hüzünle... Dert yanardı Ritros, “Denize bakmadan yazıyorsam eğer, titrer kalemimin ucu...” diyerek...
Kim inkar edebilir, hepimizin bir balıkçı; hepimizin dalga, fırtına, denizyıldızı olduğunu... Hangimiz sonsuz denizlere baktığımızda denizin kucağında olmayı düşlemedik? Yaralarımıza, “ölü bir albatros olmak” istediğimizi yazmadık mı? Sevgililerimiz, bir görünüp bir kaybolan ve belki de imkansızlığını içinde taşıyan denizkızları değil miydi? Güneş bile, gömülmek için, okyanusları seçmemiş miydi? Ve ben... “Deniz Saçlı Çocuk” olarak anılmadım mı yıllarca? Ve yine Baudelaire’in dediği gibi, deniz: aynamız bizim... Veda etmeden, yepyeni bir merhaba’yla kucaklıyoruz sizi, pencereleri sonsuzluğa açılmış düşlerle... Doğumu aylar süren mavi bir imin yarattığı ürpertici bir haz şu an bu uçuk mavi sayfalarda dolaşmak... Bir hüzün dalgası.. Bir deniz esintisi... Bir medcezir yalnızlığı...
bazen insan donsa bile üşümez.! çünkü yaşamıyordur aslında yaşamda. unutmayın bunu sakın olur mu? biçare bekler yaşamın sonunu hiç renk vermeden..mecburdur çünkü adı yoktur bu beklemenin nedeni,sonu belirsizdir. yaşamı ve saatlerin tükenmesini bekler ama sevgi hep vardır yüreğinde..amacı bellidir ama onun umrunda değildir sonucu..kendince yaşar,karar verir,korkar ama korkusuzmuş gibi atılgandır hep hayatta..nice insan olsada çevresinde,aklında aslında yapayanlızdır..kimse anlayamamıştır onu..hiç kimse var olmanın ağırlığı çöker bazen omuzlarına ama yaslanacak omuz bulamaz asla.!
Delikanlı kıza aşık olmuştu. Kızı kahve içmeye davet etti. Kız tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti ve hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı. 'Ben artık gideyim' demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı. 'Bana biraz tuz getirirmisiniz'dedi.'Kahvemekoymak için.' Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz! Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı.Kız,merakla'Garipbir ağız tadınız var' dedi. Delikanlı anlattı: 'Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındakievimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum.Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.Onları ve evimi öyle özlüyorum ki..' Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının. Kızdinlediklerinden çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı.Evini düşünen,evini arayan, evini sakınan biri.. Ev duyusu olan biri. Kız da konuşmaya başladı. Onun da evi uzaklardaydı.Çocukluğu gibi.. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu.. Tatlı ve sıcak. Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii.. Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü.. 40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti.'Ölümümden sonra aç' diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına.. Söyle diyordu, satırlarında. 'Sevgilim, bir tanem. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? .Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken 'tuz' çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok.. İşte gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da..'Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında bir gün biri, kadına 'tuzlu kahve nasıl bir şey' diye soracak oldu. Gözleri nemlendi kadının. 'çok tatlı! ..' dedi.....AĞLAMAK YOK DEDİM AMA........
Kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni Beyninin icindekileri anlıyabilmek ve Yitirmeden yüzündeki anlık tebessümü Bütün saatleri öyleyce Dondurabilmek için Çıldırasıya paraladım kendimi Lanet olsun. Şimdi saat sensizliğin ertesi Yıldız doğmuş gökyüzü ay aydın Avutulmuş çocuklar çoktan sustu Birben kaldım tenhasında... Gecenin avutulmamıs ben.
Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder; çünkü, her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktır.
'yaşama başladığın anda iki görev; sınırlarını her an daraltmak ve bu sınırları aştığın anlarda da gizlenmeyi başarıp başaramadığını her an sorgulama ...
26.09.2007 - 00:59
ama bu haksızlık...
22.09.2007 - 21:06
saklan bakalım :))))))))))))))))))))))
12.09.2007 - 20:01
ne dememi istersin?
07.09.2007 - 09:33
'Sen hür adam; seveceksin denizi her zaman...” demişti Baudelaire.
“Ben sizinle sarmaş dolaş olmuşum dalgalar...” demişti Rimboud.
“Ben deniz değil miyim? ” diye sormuştu Seferis Sahnede şiirinde...
Yurdundan uzak bir Nazım Şiiri vardı ki; öleceksem denizde ölmek isterim, derdi hasretle, hüzünle...
Dert yanardı Ritros, “Denize bakmadan yazıyorsam eğer, titrer kalemimin ucu...” diyerek...
Kim inkar edebilir, hepimizin bir balıkçı; hepimizin dalga, fırtına, denizyıldızı olduğunu... Hangimiz sonsuz denizlere baktığımızda denizin kucağında olmayı düşlemedik? Yaralarımıza, “ölü bir albatros olmak” istediğimizi yazmadık mı? Sevgililerimiz, bir görünüp bir kaybolan ve belki de imkansızlığını içinde taşıyan denizkızları değil miydi? Güneş bile, gömülmek için, okyanusları seçmemiş miydi? Ve ben... “Deniz Saçlı Çocuk” olarak anılmadım mı yıllarca?
Ve yine Baudelaire’in dediği gibi, deniz: aynamız bizim...
Veda etmeden, yepyeni bir merhaba’yla kucaklıyoruz sizi, pencereleri sonsuzluğa açılmış düşlerle... Doğumu aylar süren mavi bir imin yarattığı ürpertici bir haz şu an bu uçuk mavi sayfalarda dolaşmak... Bir hüzün dalgası.. Bir deniz esintisi... Bir medcezir yalnızlığı...
04.09.2007 - 03:21
bazen insan donsa bile üşümez.! çünkü yaşamıyordur aslında yaşamda. unutmayın bunu sakın olur mu? biçare bekler yaşamın sonunu hiç renk vermeden..mecburdur çünkü adı yoktur bu beklemenin nedeni,sonu belirsizdir. yaşamı ve saatlerin tükenmesini bekler ama sevgi hep vardır yüreğinde..amacı bellidir ama onun umrunda değildir sonucu..kendince yaşar,karar verir,korkar ama korkusuzmuş gibi atılgandır hep hayatta..nice insan olsada çevresinde,aklında aslında yapayanlızdır..kimse anlayamamıştır onu..hiç kimse var olmanın ağırlığı çöker bazen omuzlarına ama yaslanacak omuz bulamaz asla.!
29.06.2007 - 13:32
Delikanlı kıza aşık olmuştu. Kızı kahve içmeye davet etti. Kız tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti ve hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu.
Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı. 'Ben artık gideyim' demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı. 'Bana biraz tuz getirirmisiniz'dedi.'Kahvemekoymak için.' Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz! Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı.Kız,merakla'Garipbir ağız tadınız var' dedi. Delikanlı anlattı: 'Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındakievimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum.Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.Onları ve evimi öyle özlüyorum ki..' Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının. Kızdinlediklerinden çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı.Evini düşünen,evini arayan, evini sakınan biri.. Ev duyusu olan biri. Kız da konuşmaya başladı. Onun da evi uzaklardaydı.Çocukluğu gibi.. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu..
Tatlı ve sıcak. Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii.. Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar.
Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü.. 40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti.'Ölümümden sonra aç' diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına.. Söyle diyordu, satırlarında. 'Sevgilim, bir tanem. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? .Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken 'tuz' çıktı ağzımdan.
Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok.. İşte gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat..
Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim.
Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da..'Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı.
Lafı açıldığında bir gün biri, kadına 'tuzlu kahve nasıl bir şey' diye soracak oldu. Gözleri nemlendi kadının. 'çok tatlı! ..' dedi.....AĞLAMAK YOK DEDİM AMA........
12.06.2007 - 23:59
Kafamı duvara vurmadan
tanıyabilmek seni
Beyninin icindekileri anlıyabilmek ve
Yitirmeden yüzündeki anlık
tebessümü
Bütün saatleri öyleyce
Dondurabilmek için
Çıldırasıya paraladım kendimi
Lanet olsun.
Şimdi saat sensizliğin ertesi
Yıldız doğmuş gökyüzü ay aydın
Avutulmuş çocuklar çoktan sustu
Birben kaldım tenhasında...
Gecenin avutulmamıs ben.
Toplam 31 mesaj bulundu