Cem Nizamoglu Adlı Üyenin Nedir Yazıları - An ...

  • allah (c.c)

    23.05.2003 - 19:57

    Güzel Allahım

    Ovaları, dağları, aşıp geçerken.
    Uzak yakın, konaklayıp göçerken.
    Kevser ırmağından, şerbet içerken.
    Doyum olmaz, nimetine Allahım...
    Aşkın, ile tutuşup, yanar iken.
    Badeler içip, içip kanar iken.
    Vücudu şehrim, sana çınlarken.
    Doyum olmaz sevgine Allahım..
    İki gözüm iki çeşme çağlarım,
    Bir sana secde eder bel bağlarım,
    Deli çaylar gibi coşar çağlarım,
    Doyum olmaz senin aşkına Allahım..
    Nail olsam, cemaline nuruna,
    Kanılmaz ki, senin yüce varına,
    Komşular eyle, sadıkların yanına,
    Doyum olmaz, himmetine Allahım..
    Koklar iken, gonca, gonca gülünden,
    Yüzer iken derya, umman gölünden,
    Mevlevim korkmaz, asla ölümden,
    Doyum olmaz, hikmetine Allahım.

    Nuri Uzun (Aşık Mevlevi

  • dağlar

    23.05.2003 - 18:06

    Dağlara çıkam dedim
    Dosta ulaşam dedim
    Dost ben senin derdinden
    Dağlara mekan dedim

    Söz: Hasan Hüseyin

  • inatçı

    23.05.2003 - 17:58

    Küçükken bilim kurgu kitaplarıyla beni büyüleyen Jules Verne'nin İstabulla ilgili romanını olduğunu görünce çok şaşırmıştım. İki ciltten oluşan İnatçı adlı roman küçük yaşta okumak ne kadar zor olsada, ünlü yazarın ülkemde geçtiği romanını okudukça gururlanmıştım. Hele o zamanın İslambol'uyla şimdi ki İstanbul arasında ki dağlarca farkı olduğunu küçük yaşta göstermişti...

    İnatçı Keraban 1. ve 2. cildin netteki tanıtımı:

    Bir Hollandalı, uşağıyla birlikte İstanbul'a gelir. Burada, dostu tütün tüccarı Keraban Ağa ile buluşur, onun Üsküdar'daki konağına yemeğe gideceklerdir. Tam da o gün, Boğaz'dan karşıya geçiş için yeni bir vergi konur. On paralık vergiyi ödememekte kararlı olan Keraban Ağa'nın bu inadı, kendisine yüzlerce altına mal olacak zorlu ve ilginç bir Karadeniz yolculuğunu başlatır... Jules Verne, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu, Türkler ve Karadeniz'le ilgili düşüncelerini serpiştirdiği bu romanında 'Osmanlıların en inatçısını' anlatıyor...

    Jules Verne bu kez Osmanlı topraklarında...

  • inatçı

    23.05.2003 - 17:43

    Direngen, ayak direyici anlamına gelen inatçı deyince akla eşek, katır, keçi geliyor. Hani çekseniz gitmez, itseniz çifteler. Hele ünlü hikayeleri vardır, en bilindik herhalde akla azgın nehrin üzerinden dar bir kütükten karşidan karşıya geçemeye çalışan keçilerin hali gelir.

    Benim favori hikayem, Jules Verne İnatçı romanından bir sahnedir: Keraban Ağa nehire düşer boğulmak üzeridir ki hollandalı kahramanız kurtarmak için elini ver der, İnatçı vermez, inadından boğulmak üzereyken olayı anlayan kahramanımız kolumu al der ver Kerban ağayı kurtarır :)

  • la sagrada familia

    23.05.2003 - 16:47

    La Sagrada Familia, dua ediyoruz,
    fırtına birazdan geçecek
    La Sagrada Familia, aslanlar ve kuzular için
    Rüzgarın bizi nereye sürükleyeceğini kim bilir
    Yalnızca bir aptal söyleyebilir
    Sahile ulaşıp ulaşmayacağımızı kim bilebilir
    Yalnızca bir aptal söyleyebilir.

    Çocukken ve hala hiç sıkılmadan bir daha bir daha dinlediğim şarkıda esasında yapımı bitmemiş bir kiliseden bahsedildiğiniği bilmiyordum. Sonradan öğrendim ki adı Barselona'yı yaratan mimar olarak geçen Gaudi tarafından yapılmış ve Fuat Oburoğlu'nun bir yazısında dediği gibi ‘‘Gaudi'nin yapılarında, biçimler şeker küpleri ya da termit karıncalarının yuvaları gibi büyümekte, çatılar dalgalar ya da yılanlar gibi eğilip bükülmekte, tabak çanak kırıklarından yapılmış mozaiklerle doldurulmaktadır. Buna bir zevksizlik örneği de denebilir ama her nokta ağzına kadar canlılık, yenilik, özgünlük doludur ve gözünü budaktan esirgemeyen bir cesaretle ele alınmıştır’’ muhteşem bir eser. Zaten yetenekli Gaudi'nin kendisi 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında yaşamış ama bir zamana sığdıralamayıp çoğu mimarları etkilemiştir, Salvador Dali tarafından ‘‘Gerçeküstücülüğün babası’’ olarak tanımlanan, ve denildiği kadarıyla sürprizleri, mizahi duygusu olan bir mimar, aynı zamanda ressam ve heykeltıraş; eserleri de bunların hepsini yansıtıyor.

    La Sagrada Familia yani Kutsal Aile adı verdiği Kiliseyi 40 yılını ayırdığı için eserleri araşında ayrı bir yere sahiptir. Daha BİTİRİLMEMİŞ olan bu eser özelliği hala korumaktadır.1866'da yapımına başlanmıştır,1882'de Villar üstlenir yapımını.1883'te 1926'da kadar ise Antoni Gaudi bir tramvayın altında kalana kadar devam eder. Hala yapımı devam ediyor. Sanki hiç bitmeyecek gibi... çünkü bitirilip bitirilmemesi üzerine süren tartışmalar var. Gaudi her şeyi kafasına göre yaptığından geride yapımın bitmesi için yardımcı olacak bir not bile kalmamış ve bu tartışmalarda Gaudi'nin eseri sadık bir şekilde nasıl bitirilir üzerenedir. Fakat bu bitirilip bitirlememesi tartışması bile daha çok turist çekmeye devam ediyor.

    Beni en çok etkiliyen, belki sahilde siz yapmışınızdır, kumu avcunuzdan sızdırarak kuleler yapılır hani aynı onu anımsatan yerleri var... Yapının tasvirini Emel Amutçu herhalde benden daha iyi yapar: Fransa'nın Eyfel Kulesi neyse Barselona'nın Sagrada Familia Kilisesi de o. Bu egzantrik yapı, kentin turistik tur listelerinin en başında yer alıyor. Yüzyılın, mimari kurallara en uymayan, en spontane, en değişken, en dolambaçlı, sonuç olarak en sıradışı eseri. Çan kuleleri bir yandan bizim peri bacalarını ya da deniz kabuklarını çağrıştırıyor, bir yandan sanki ‘‘pasta hamuru’’yla yapılmış izlenimini veriyor. Ünlü Katalan mimar Antoni Gaudi'nin imzasını taşıyan eserde, hiçbir duvar dik inmiyor, hiçbir kolon düz çıkmıyor, kesinlikle tek renk kullanılmıyor, bütün iç ve dış mekanlar birbirine geçiyor. Neresinden baksanız ilk anda ‘‘çelişki’’yi görüyorsunuz. Gaudi'nin diğer eserleriyle birlikte düşündüğünüzde, bazen kendinizi Hansel ve Graetel'in şekerlemeden yapılmış evinin karşısındaymış gibi hissediyorsunuz. Ya da bu kadar ‘‘süs’’ karşısında ‘‘galiba alay ediyor’’ fikrine kapılıyorsunuz.

    Kendiside bitmeyen eser hakkında herhalde söyleyeceklerimde bitmeyecek... En güzel yanı bu eseri ve mimarını tanıdıkça bu şarkı beni etkilemeye devam edecek:

    La Sagrada Familia
    (Lead vocal - John Miles)

    Who knows where the read may lead us, only a fool would say
    Who knows if we'll meet along the way
    Follow the brightest star as far as the brave may dare
    What will we find when we get there

    La Sagrada Familia we pray the storm will soon be over
    La Sagrada Familia for the lion and the lamb

    Who knows where the winds will blow us, only a fool would say
    Who knows if we'll ever reach the shore
    Follow a rising sun with eyes that may only stare
    What kind of fire will burn us there? What kind of fire?
    Only a fool would say

    La Sagrada Falilia the wind has changed the storm is over
    La Sagrada Familia for the lion and the lamb
    La Sagrada Familia we thank the lord the danger's over
    La Sagrada Familia there's peace throughout the land

    Under clear blue skies our voices rise in songs of glory
    And for all those years our eyes and ears were filled with tears

    Who knows where the world may turn us, only a fool would say
    Who knows what the fates may have in store
    Follow the light of truth as far as our eyes can see
    How should we know where that may be? How should we know?

    Then the angry skies, the battle cries, the sounds of glory
    And for all those years our eyes and ears were filled with tears

    Who knows where the road may lead us, only a fool would say
    Who knows wha's been lost along the way
    Look for the promised land in all of the dreams we share
    How will we know when we are there? How will we know?
    Only a fool would say

    La Sagrada Falilia the war is won the battle's over
    La Sagrada Familia for the lion and the lamb
    La Sagrada Familia we thank the lord the danger's over
    La Sagrada Familia behold the mighty hand
    La Sagrada Familia the night is gone the waiting's over
    La Sagrada Familia there's peace throughout the land

    Until the next time
    Until the next time

    La Sagrada Familia

    (The Alan Parsons Project - Gaudi albümünden)

  • nedir ?

    23.05.2003 - 16:08

    22.5.2003 15: 59 itibari ile Bugün en çok tıklananlar:

    01 - sezai karakoç (25)
    02 - cemil meriç (71)
    03 - hilmi yavuz (2)
    04 - kemal tahir (2)
    05 - ismet özel (84)
    06 - ahmed arif (6)
    07 - mahsuni şerif (5)
    08 - filistin (4)
    09 - necip fazıl (206)
    10 - fuzuli (12)
    11 - avarız vakıfları (1)
    12 - alia izzetbegoviç (15)
    13 - edgar allan poe (7)
    14 - beyrut kasabı (2)
    15 - muhammed esed (2)
    16 - nazım hikmet (432)
    17 - aşk (717)
    18 - bediüzzaman (15)
    19 - ölüm (255)
    20 - sex (105)

    bir umuttu yaşatan insanı...

    Bugün En Çok Okunanlar:

    1 - sezai karakoç
    2 - cemil meriç
    3 - hilmi yavuz
    4 - kemal tahir
    5 - ismet özel
    6 - ahmed arif
    7 - mahsuni şerif
    8 - filistin
    9 - necip fazıl
    10 - fuzuli

    aldım elime sazımı :)))))))))))))))

  • muhammed esed

    23.05.2003 - 02:20

    Banet Suat rumuzlu arkadaşımızın sayesinde tanıdığım Esed muhteşem bir hazine... Esed'in 'Kur'an Mesajı (Meal-Tesfir) ' değerli kitabı hediye eden Banet'den Esed'i tanımak tabi ki daha yararlı olur, fakat bu başlığın boş kalmasına artık dayamadığımdan umarım çok bilgili olmadığım bir konuda aktarma yaptığım için hoş görün.

    Yine de Kur'an Mesajı (Message of the Quran) Meal-Tesfir kitabını okudukça şimdiden diyebilirim ki The Road to Mecca (Mekke'ye Giden Yol) , Islam at the Crossroads (Yolların Ayrılış Noktasında İslam) kitaplarını en kısa zamanda almaya can atıyorum.

    Nedir bölümünde bizlere değerli düşünürleri tanıtanlardan Allah razı olsun, sayenizde gerçekten her gün daha da öğreniyorum. Belki sırf bu yüzden Antoloji'ye kendimi borçlu hissediyorum.Umarım Cemil Meriç'teki ve diğer mesajlarınız geri dönüp, bilgilerinizi bizle paylaşmaya devam edersiniz.

  • kemal tahir

    23.05.2003 - 02:14

    www.geocities.com/harikasozler/tahir.htm

    Bir milletin edebiyatı o milletin sosyal hayatına, bu hayatın karakterini tayin eden sosyal münasebetlere bağlıdır. Tıptı iç ve dış politikası da aynı suretle sosyal hayatına ve bu hayatı karakterize eden münasebetlere nasıl bağlıysa..

    Neyi niçin aradığını önceden bilemiyorsan, hiçbir yerde, hiçbir şeyi bulamazsın. Yanıldığının ispatını bile..

    Yığını anlamak insanı anlamak değildir. İnsanı anlamayınca yığını anlıyorum sanmak, kendini aldatmaktır.

    www.geocities.com/harikasozler/tahir2.htm

    Bilimde, fende, kısacası bütün insan yaratıcılığının ürünlerinde olduğu gibi, bütün batı sanat eserlerinin yaratılmasında, yeniden anlamlandırılmasında, bütün insanlık gibi, bizim de, Türk insanının da gerçek alın terimiz, gerçek payımız vardır. Bu paya ancak, onları kendi milli kültürümüzle aşarak sahip çıkabiliriz.

    Milletin dili ruhudur, ruhu da dili...

    Bildiğimiz kadar yaşarız.

    www.geocities.com/harikasozler/tahir3.htm

    Aldanmak ehemmiyetsiz bir cezadır. Aldatmak mühim bir azap.

    Eski zaferlerden çok bahsediliyorsa, artık yeni zafer ümitleri kalmamış demektir

    Yalnız kendini düşünmek, cenazesinin köpekler tarafından paralanmasına razı olmaktır.

    www.geocities.com/harikasozler/tahir.htm

  • necip fazıl kısakürek

    23.05.2003 - 01:56

    “Anlamak yok çocuğum, anlar gibi olmak var; akıl için son tavır, saçlarını yolmak var! ” Necip Fazıl...

  • nazım hikmet

    23.05.2003 - 01:53

    Şairin dünyası, en az, bir romancının dünyası kadar büyük olmalı. Bak, bugün bizim şiir piyasasında çok istidatlı delikanlılar var, fakat ekserisinin dünyası daracık, soluğu yok, tıknefes. Ve bu dar dünyalı oluşlarını, tıknefesliklerini örtbas için, sözde kendi iç âlemlerine kulak verdikleri iddiasındalar. Halbuki bir metodoloji bakımından ayrılsa bile, gerçekte iç âlem dış âlem diye bir şey yoktur, şairin iç âlemi gerçekte dış âlemin bir inikâsından [yansımasından] başka bir şey değildir, bundan dolayı da dış dünyası dar olanın, iç dünyası da daracık olur. (Memet Fuat'a Mektuplar, s.70)

  • orhan pamuk

    23.05.2003 - 01:50

    13 yaşımda mı neydim, Beyaz Kale romanı ile tanıştım Orhan Pamuk'la... çok severek okudum, biri çıkıp zaten o yaş grubuna hitap eder deyip yerer belki ama benim için o yaşta kitap okumak o kadar heves verici olmasa da bu kiitap beni sarmıştı ve nedense okudukça dinlendim, tat aldım okumaktan...15 yıl geçmiş aradan. ne kadar değerli yazarlarımız var, keşke yargılarımızdan kurtulup değerlerini bilsek, belki 13 yaşında sağı-solu bilmeyen ben gibi tat alırız okumaktan...

  • kemal tahir

    23.05.2003 - 01:33

    Türkiye'ye çok şey kazandırdığını düşünüyorum, çok değerli bir yazarımız ve düşünürümüz. İçimizden biri, ne gurur verici...

    Esas adı İsmail Kemalettin Demir,15 Nisan 1910'da İstanbul'da doğdu. iktisadi konularda yazıp, çevirilerde de bulundu. Her aydınımız gibi mahkemelerden nasibini alan Tahir Varlık gibi çeşitli dergilerde yazılar ve şiirler yayınladı. Devlet Ana ve Yorgun Savaşçı gibi çok önemli eserlerini geri de bırakan yazarımız 21 Nisan 1973 tarihinde İstanbul'da öldü.

    Eserleri,

    Sağır Dere, Esir Şehrin İnsanları, Körduman, Rahmet Yolları Kesti, Yedi Çınar Yaylası, Köyün Kamburu, Esir Şehrin Mahpusu, Kelleci Memet, Yorgun Savaşçı, Bozkırdaki Çekirdek, Devlet Ana, Kurt Kanunu, Büyük Mal, Yol Ayrımı, Namusçular, Karılar Koğuşu, Hür Şehrin insanları 1-2, Damağası, Bir Mülkiyet Kalesi 1-2. Göl İnsanları.

  • filistin

    21.05.2003 - 22:35

    Filistinli Çocuğa Cevap

    Feryadın yürekleri parçaladı
    Feryadın dağları, taşları inletti
    Ey Filistin çiçeği
    Ey savaş gülü...

    Her gün doğan güneş
    Her gece gökyüzünü süsleyen yıldızlar
    Seni görmüyor
    Senin acılarını duymuyor,
    Sana doğmuyor gülüm

    Yıllardır duyduğun tek ses
    Silah sesi
    Âh, figan sesi
    Yıllardır duyduğun tek koku
    Ölüm kokusu,
    Barut kokusu
    Yanmış ceset kokusu
    Ve yıllardır gördüğün tek renk
    Kan rengi
    Kan kırmızısı
    Ey Filistin menekşem
    Ey Filistin gülüm...
    ...
    Şu yaşına geldin
    Bir kez olsun babacığım diyemedin
    Babanı bir kez olsun gülerken göremedin
    El ele yürüyemedin hiç...
    Sarılamadın babana
    Ağlayamadın bile onun dizlerinde gülüm

    Şimdi bütün dünya seni anlıyor mu sanıyorsun
    Bütün insanlık seni duyuyor mu sanıyorsun
    Senin feryadın ulaşıyor mu bütün babalara.
    ...
    Hiç boşuna ümitlenme gülüm
    Hiç boşuna heveslenme...

    Dünya çoktan terketti insanlığını
    İnsanlık çoktan kaybetti idrakini, vicdanını

    Şimdi sen o gür ve ağlamaklı sesinle haykırıyorsun
    İnsanlığa son kez haykırıyorsun
    'Her sabah çocuklarını öpen babalar!
    Çok şey mi istiyorum?
    Çok şey mi istiyorum?
    Utanın...Utanın...Utanın...'
    Diyorsun...

    Utanacak baba nerde,
    Utanacak yüz nerde gülüm?
    Sen, yeni dünyanın insanlarını bilmiyorsun
    Sen hâlâ insanları vicdanlı
    Hâlâ babaları duygulu mu zannediyorsun.

    Onlar duygularını, vicdanlarını
    Onlar dinlerini, imanlarını
    Çoktan gömdüler toprağa
    Onlar, senden önce teslim oldular dünyaya

    Onlar senin gibi haykıramazlar
    Senin gibi feryat edemezler
    Çünkü onlar göbekten bağlılar bir yerlere gülüm
    Göbekten bağlılar...

    Bir tek sen kaldın ey Filistin gülü
    Sen direnişin sembolü
    Sen davanın bayrağı
    Sen mazlumun âhı
    Sen bizim duamızsın gülüm

    Sen ezilmiş değilsin
    Sen solmuş değilsin
    Senin duyguların taptaze
    Senin vicdanın sapasağlam
    Çünkü sen haykırabiliyor
    Çünkü sen başkaldırabiliyorsun

    Gözyaşın hâlâ sıcak
    Gözyaşın hâlâ içten
    Gönlün yüce senin
    Davan yüce senin

    Belki babanı gömdün
    Belki anneni, kardeşini,
    Belki tüm dostlarını gömdün toprağa
    Evin yıkıldı
    Kalbin kırıldı
    Yüzün kan ter içinde
    Ayakların savruldu bir kurşunla
    Rüyalarına bile sağanak sağanak mermi yağdırdılar

    Ama sen yıkılmadın gülüm
    İnsanlık yıkıldı.
    Sen büyüdün,
    Dünya küçüldü.
    Sen haykırdın,
    Dünya sustu, Biz sustuk.
    Sen ağladın,
    Biz ağlayamadık bile gülüm.
    ...
    Artık ağlama,
    Boş yere akıtma gözyaşlarını.
    ...
    Her şeye rağmen suçluyuz
    Boynumuz bükük, mahçûbuz...
    Ancak elimizden gelen bir duadır:
    'Ey Allah’ım, ey Allah’ım, sana yalvarıyoruz,
    durdur bu zulmü, durdur bu zulmü'

    Adem Keven
    11.04.2002

  • abdal

    21.05.2003 - 22:25

    Abdal

    Yürür asfalt ovalarda abdal.
    Vitrinlerin düşen kepenklerinde
    Hep hüzün çeşmeleri: lambalar.

    Yüzer gibi önce bir tulum yavaşça
    Yanaşır kıyımıza eski diclelerden
    Ve fırlar ilk bedevi, dalar çadırımıza.
    Nerde bu leylâ, aslı nerde?
    Çıkartmalar, yağma ve leylâ!
    Vurur ferhat dağlarında abdal-
    Bir fener olacak ilerde bir yerde.

    Sığ sularda dönen yorgun gemiler
    Yangın ve tütün içinde arar da
    Görmez geçer sönmüş eski feneri
    Bir ses çınlar karanlıkta: Kayalar!

    Ateşin daha yeni bulunduğu çağlarda
    Yine böyle yanardı lambalar,
    Sonra asfalt ovalarda
    Akan seller ve abdal

    Behçet Necatigil
    ___________________________________

  • küçüklük

    21.05.2003 - 21:52

    Küçüklük göreceli bir kavramdır. Mesala Andre Maurois 'Büyük adam büyük olduğunu; fakat büyüklüğün küçüklük olduğunu bilir.' diyerek alçakgönülülük; 'Vermek büyüklük almak ise küçüklük işaretidir. ' gibi bir başkasının sözünde de insanın değerini azaltacak davranış olarak kullanılır. Esas anlamı küçük olma durumudur. Daha çok çocokluk dönemine tekabül eder.

    Yukarda da belirtiğim gibi ilginçtir ki 'Gönül ululuğu göstermek' anlamına gelen büyüklük göstermekle küçüklük aynı anlamda kullanılmıştır. Burada edebiyataki 'tezat' vardır, yani anlatımda birbirine karşıt iki söz yan yana kullanılmıştır.

  • attila ilhan

    21.05.2003 - 19:09

    Elimden Gelen Bu

    elimden gelen bu ben iki kişiyim
    çoğalmak neyse ne azalmak zor
    birisi seni her an bırakıp gittiğim
    öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
    ağzındaki acı alnındaki çizgiyim
    gözlerine kirli bir bulut getirdim
    hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor

    elimden gelen bu ben iki kişiyim
    birisi kapadığın kapılardan gitmiyor
    yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o
    bir yerin üşüse onun sıcaklığı
    öbürü en içten çağrını ısıtmıyor
    hüneri ne dersen duygu kaçakçılığı
    alıp tutmaksa o basıp gitmekse o
    bakışları kıyısız bir deniz uzaklığı

    elimden gelen bu ben iki kişiyim
    ikisi birbirinden çikmaya uğraşıyor
    bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim
    birisi yeni baştan serüvene başlamış
    öbürü silahında son mermiyi yakıyor
    çoğalmak neyse ne azalmak zor

    Attila İlhan

  • u.s.a

    21.05.2003 - 18:40

    Amerika ne kadar güçlü?

    Irak savaşı başlamadan yürütülen 'Saddam karşıtı Anglosakson propaganda'nın asıl hedefi Baas rejimi değil, Amerika'nın gücünün 'karşı konulamaz' olduğunu tüm zihinlere işlemekti

    25/03/2003 (545 defa okundu)

    Yrd. Doç. Dr. SEDAT LAÇİNER

    Amerika Birleşik Devletleri, Irak'a karşı savaşı başlatırken, asıl savaşın dünya kamuoyuna karşı verildiği ve uzun zamandır devam ettiği anlaşılıyor. Amerikan ve İngiliz kaynaklı haberler, dünya kamuoyunu Saddam Hüseyin'in kötülükleri ve ABD'nin ne kadar güçlü olduğu konusunda sürekli olarak 'bilgilendiriyor'. Buna göre Saddam Hüseyin-ABD karşılaşması 'yamyamlar' ile 'medeni dünya'nın karşılaşması anlamına geliyor.

    Aslında dünya bu tür haberlere 1. Körfez Savaşı nedeniyle oldukça alışık. Hatırlanacağı üzere ilk savaşta da Batı medyası Irak ile ilgili kurmaca haberler ile dolmuştu. Savaştan sonra işkenceye uğradığı, tecavüz edildiği iddia edilen birçok kişinin aslında Irak'ta hiç bulunmadığı ortaya çıktı. Amerikan televizyon kanallarının defalarca gösterdiği petrole bulanmış kuşların, Basra Körfezi'nde değil Fransa açıklarında bu hale geldiği de ispatlandı. Tüm bunlar Saddam Hüseyin rejiminin ne kadar iyi bir rejim olduğunu kanıtlamıyor doğal olarak.

    Hüseyin'in insan hakları ihlalleri ve kendi halkına neler yapabileceğini en iyi bilebilecek kişiler bölge insanları olarak bizleriz. Ancak 'Saddam karşıtı Anglosaxon' kampanyanın asıl hedefi ne Irak ne de Saddam Hüseyin. Bu tür yayınlar sayesinde Irak'ta korku yaratıldığı ve bu sayede savaş için psikolojik avantaj sağlandığı doğrudur.

    Ancak asıl hedefin ABD'nin 'iyiliğin koruyucusu olduğu' ve hiçbir devlet tarafından karşı konulamaz bir güce sahip olduğu imajını yaratmak olduğu söylenebilir.

    'Kudret' araçları

    Bilinçli olarak yayılan haberlere göre ABD ve İngiltere ECHELON sayesinde tüm dünyayı dinlemektedir. Onlardan habersiz yeryüzünde bir e-mail atılması, ya da bir telefon görüşmesinin yapılabilmesi dahi mümkün değildir. Amerikan uzun menzilli füzeleri 1500 kilometre öteden belirlediği hedefleri vurabilir.

    Örneğin Akdeniz'den kalkan bir füze rahatlıkla Bağdat'taki hedefleri yerle bir edebilir. Florida Uzay Üssü ve casus uydular Saddam Hüseyin'i nereye saklansa bulup yok edebilir. Patriotlar karşı füzeleri durdururken gece görüşlü, bilgisayar donanımlı Amerikan askerleri karşısında Iraklı askerlerin hiçbir şansı bulunmamaktadır.

    E-Bomb, Moab vs.

    Yine son günlerde ortaya atılan bir diğer ciddi düzeyde abartılı iddia var: ABD tarafından icat edilmiş olan 'elektronik bomba' (e-bomb) atıldığı ülkedeki tüm elektrikli araç-gereci işlemez hale getirebiliyor.

    Benzeri bir şekilde en son geliştirilen Moab adlı 10 tonluk bomba medya tarafından 'bombaların anası' olarak sunuldu. Bu bomba öylesine etkili bir bomba ki toprağın metrelerce altına dahi işleyebiliyor. ABD'nin ne kadar güçlü olduğu konusundaki manipülasyon bu şekilde devam edip gitmektedir.

    Ancak aynı ABD'nin uzun süre Irak'a saldırı için Türkiye'den çıkacak bir tezkerenin yolunu gözlemesi, kendi ülkesinde kaçırılan birkaç uçağın ABD'nin en önemli sembollerini yerle bir etmesi, bu saldırılar esnasında tüm dünyayı gözleyen ABD Başkanı'nın saatlerce havada mahsur kalması akılları karıştırmaktadır. Elektronik çağın uzay gücü ABD'nin Irak gibi
    'güçsüz' bir ülkeye askeri operasyonu başlatmak için neredeyse altı ay bölgeye yığınak yapması, yüz binlerce askeri bölgeye yığması da akılları karıştırmaktadır. Patates tarlalarını bile uzaydan tespit edebilen, tüm elektronik araç-gereci kapalı olsalar dahi kullanılamaz hale getirebilen ABD'nin, Saddam'ın birkaç kitle imha silahını bulamaması, Irak'ı yarım milyon asker yığmadan etkisiz hale getirememesi de akılları karıştırmaktadır.
    10 yıl gibi uzun bir süre ambargo altında perişan olmuş, teknoloji geliştiremeyen böylesine güçsüz bir Irak karşısında panikleyen, aylarca yığınak yapan ABD'nin karşısında Türkiye ya da İran veya Rusya olsaydı sonuç ne olurdu acaba?

    Bu sorularla ABD'nin gücünü hafife almak istemiyoruz elbette. Irak ile ABD arasında büyük bir güç farkı olduğu da muhakkak. Ancak hiçbir savaş kolay değil ve ABD takdim edildiği kadar güçlü de değil.

    Savaşlar hâlâ insan gücüne dayanıyor ve makineler insanla çalışıyor. Buna rağmen ABD'nin Irak'ı tüm dünyayı korkutmak, belki de sindirmek için kullandığı da söylenebilir. ABD basın-yayın organları yoluyla kendisini dünyaya öylesine hâkim gösteriyor ki Irak üzerinden tüm dünya ülkelerine 'Sakın bana karşı gelmeyin. Gelirseniz de havadan, uzaydan, elektronik dalgalardan ve daha tahmin edemeyeceğiniz ve karşı koyamayacağınız yollardan sizleri cezalandırırım' mesajları vermeye çalışıyor. Diğer bir deyişle Amerika Birleşik Devletleri, aslında sahip olmadığı bir gücü kullanarak tüm dünyaya hâkim olmaya çalışıyor. Bunun yolu ise beyinlerin işgalinden geçiyor. Akıllarda hegemon güce yenilen dünya toplumu, Birleşik Devletler'e karşı gelmenin mümkün olmadığı kanaatine sahip olmaya başlıyor. Başka türlü söylersek, şu an seçilen kurban Irak'ın durumu diğerleri için bir anlamda 'ders oluyor'.

    Somali, Kosova...

    Benzeri örnekler 1. Körfez Savaşı'nda, Somali'de, Kosova'da ve Afganistan'da da görüldü. Televizyon ve gazeteler Amerikan uçaklarının hedeflerini nasıl tam isabet vurduğunu, 'düşman'ın yerini uydulardan nasıl tespit ettiğini defalarca gösterdi. Ancak aynı ABD'nin Afganistan'da hâlâ birkaç şehir dışında kontrol kuramaması, harika silahları ile Taliban militanlarından çok köyleri ve düğün alanlarını bombalaması, Somali'de 'modern çağın harikası helikopterinin' basit bir silahla düşürülmesi ve bilgisayar destekli Amerikan askerlerinin Somali sokaklarında yerlerde sürüklenmesi, Kosova operasyonu esnasında 'e-bombalı ABD'nin Sırp televizyonunu günlerce susturamaması ve esas hedeflerinin büyük bir çoğunluğunu vuramazken çok sayıda Kosovalı sivili bombalaması ABD'nin asıl gücünü ortaya seriyor.

    Sam Amca tüm dünyaya 'oyuncakları'nı gösteriyor, bizleri akıllarımızda sindirmeye çalışıyor. Ancak saklamaya çalıştığı çok büyük bir sır var: Elindekiler sadece oyuncak... Savaşta ve barışta asıl güç ise o oyuncakları kullanacak olan insan.

    Zaaf noktaları

    Şüphesiz ABD dünyanın en önemli silahlı gücü ve ona karşı koyabilmek oldukça zor. Ancak dünya kamuoyuna sunulduğu büyüklükte bir güç değil. Ayrıca ABD'nin bazı özellikleri onu diğer ülkeler ile kıyaslandığında daha zayıf bir hale de sokabiliyor.11 Eylül saldırıları bunu en açık şekliyle ortaya koydu. Amerikan bombaları Irak'ı yerle bir edebilir ve bu ülke de Saddam Hüseyin ya da benzeri bir isim, iktidarını yeniden sürdürme şansı bulabilir. Ancak ABD'ye yapılacak çok daha küçük çaplı saldırılar Amerikan ekonomisini ve yaşam düzenini tahmini güç boyutlarda tahrip edebilir.

    Bu bağlamda ABD'nin yoğun propagandasının iki temel amacının bulunduğu söylenebilir: İlk olarak dünya kamuoyu Amerikan gücü karşısında sindirilmeye çalışılmaktadır. İkinci olarak ise Amerika'nın zayıf yönleri bu şekilde kapatılmaya çalışılmakta ve ulusal onur Irak kullanılarak tamir edilmeye ve zayıf noktalar gözlerden uzak tutulmaya çalışılmaktadır.

    Yrd. Doç. Dr. Sedat Laçiner: Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Ortadoğu Masası Başkanı; Onsekiz Mart Üniversitesi öğretim üyesi

  • a.b.d

    21.05.2003 - 18:37

    500 kişiden biraz fazla çalışanı olan ve bu çalışanların şu suçları işlemiş olduğu bir kurum/şirket düşünün:

    * 29 kişi eşine karşı şiddet kullanmakla suçlanmış,
    * 7 kişi sahtekarlık suçundan tutuklanmış,
    * 19 kişi karşılıksız çek yazmaktan suçlu,
    * 117 kişi doğrudan veya dolaylı olarak en az iki işinde (hileli) iflas etmiş,
    * 3 kişi tecavüzden yatmış,
    * 71 kişi kötü kredi geçmişi sebebiyle kredi kartı alamıyor,
    * 14 kişi uyuşturucu ile ilgili suçlardan tutuklanmış,
    * 8 kişi mağazada hırsızlık yaptığı için tutuklanmış,
    * 21 kişi halen bir davada sanık olarak yargılanıyor,
    * 84 kişi geçen sene içinde sarhoş olarak araç kullanmaktan tutuklandı,

    Bunun hangi kurum / şirket olabileceğini tahmin edebilir misiniz?

    Bu kurum 535 üyeli Amerika Birleşik Devletleri Kongresidir. Hani şu her sene yüzlerce kanun ve karar çıkarıp dünyaya nizam vermeye ve hepimizi adam etmeye çalışan kişilerden oluşan kuruluş.

  • allah (c.c)

    21.05.2003 - 17:40

    'Ey insan! Eğer yalnız O'na abd olsan, bütün mahlukat üstünde bir mevki kazanırsın. Eğer ubudiyetten istinkaf etsen, aciz mahlukata zelil bir abd olursun.'

    'Her kim kendisini Allah’a malederse, bütün eşya onun lehinde olur. Ve kim Allah’a mal olmasa, bütün eşya onun aleyhinde olur. Allah’a mal olmak ise, bütün eşyayı terk ve her şeyin O'ndan olduğunu ve O'na rücu edeceğini bilmekle olur.'

    'Allah’a hakiki abd olan, başkalarına abd olamaz.'

    'Maden her yer misafirhanedir. Eğer misafirhane sahibinin rahmeti yar ise, herkes yardır, her yer yarar. Eğer yar değilse, her yer kalbe bardır ve herkes düşmandır.'

    Bediüzzaman Said Nursi
    Risale-i Nur’dan

  • savaş karşıtları

    21.05.2003 - 17:08

    Şubat ayının başında Finlandiya'da 30 kişi total ret nedeniyle hapse atıldı; bunlardan aşağıda isim ve adresleri bulunan 12'si destek mektupları almak istiyor. Bu kez bildiğimiz kadarıyla aralarında anarşist bulunmuyor.
    2002 yılında devlet 70 total retçiye karşı adli işlem başlattı, ki bu sayı Yehova şahitlerinin (askeri) hizmetten muaf bırakıldığı 1987 yılından bu yana en büyük rakamı oluşturuyor.

  • savaş karşıtları

    21.05.2003 - 17:07

    İngiltere'de askerler savaşı reddediyor
    03-03-2003
    yenidenozgurgundem.com
    İngiltere'de bazı yedek askerlerin, Savunma Bakanlığı'na başvurarak, Irak'a yönelik bir savaşa katılmayı reddettikleri bildirildi

    DİPLOMASİ SERVİSİ - The Sunday Telegraph gazetesinin haberinde, 'ahlaki ve vicdani gerekçeler' ortaya koyarak savaşmayı reddeden askerlerin sayısının şu ana kadar üç olduğu, bu sayının giderek artabileceği kaydedildi.

    Gazete,1996 yılında çıkarılan, yedek askerlerin görev ve sorumluluklarını düzenleyen yasanın bu şekilde savaşmayı reddeden bir yedek askerin yargılanmasına ve suçlu bulunması halinde hapsedilmesine olanak sağladığını anımsattı.

    Savaşmayı reddeden askerlerden biri, Savunma Bakanlığı'na verdiği dilekçede, 'Bu savaşa hazır değilim. Bundan kaçmak için bütün yolları deneyeceğim ve bu intikam amaçlı savaşın bir parçası olmayacağım' dediğini belirtti.

    Bu savaşın ülkesinin savunulmasıyla hiçbir ilgisinin olmadığını kaydeden bu yedek asker, 'Ben sadece ABD Başkanı daha ucuz petrole ihtiyaç duyuyor diye bu savaşın bir parçası olmam' ifadesini kullandı. Gazete, Savunma Bakanlığı'na dayanarak, yedeklerin yüzde 20'sinin savaşa gitmeyi reddettiklerini, ancak bunların gerekçelerinin çeşitlilik arzettiğini yazdı. Bakanlık sözcüsünün 'Şu anda bu yüzde 20'lik bölümün ne kadarının ahlaki ve vicdani sebepler öne sürdüklerini bilmiyoruz' dediğini kaydeden gazeteye göre, Liberal Demokrat Parti'li bazı milletvekilleri de, seçmenleri olan yedeklerden aynı şikayetleri duyduklarını bildirdiler.

  • savaş karşıtları

    21.05.2003 - 16:58

    Almanya'da konuşlanmış Amerikan askerlerinden altısı, Irak'ta savaşmayı redderek ordudan firar etti. Asker kaçağı sayılan bu askerler şimdi barış eylemcileri tarafından saklanıyor
    ....
    04-04-2003 Özgür Politika

  • savaş karşıtları

    21.05.2003 - 16:57

    ABD’li askerler savaşı sorguladı
    09-04-2003 NTV

    Irak savaşını onaylamayan bir grup ABD’li asker, Amerikan uçakgemisi Kitty Hawk’tan AFP muhabirine konuştu.
    5 bin kişilik personelin görev yaptığı devasa uçakgemisi Kitty Hawk’taki ABD’li askerlerden 5’i, “Ülkemiz niçin başka insanlara nasıl yaşayacaklarını öğretmeye, onlara ne yapmaları, ne yapmamaları grektiğini söylemeye kalkıyor? ” diyerek fikirlerini açıkladılar.

    AFP muhabirinin görüştüğü askerlerden Kevin Parker, “Bu savaş olmamalıydı” dedi ve Beyaz Saray yönetimiyle aynı fikirde olmadığını belirtti.
    Savaş yanlısı arkadaşlarının tersine, “Bütün ülkeler ABD’ye benzemek zorunda değil. Bana sorarsanız, bu savaşın işe yarayacağını düşünmüyorum. Siviller ölüyor, askerler ölüyor, bombalar her şeyi imha ediyor. Atılan taş ürkütülen kurbağaya değmiyor” diye konuştu.

    ‘DİĞER ASKERLER BOYUN EĞİYOR’
    Jason Meeh adlı asker de savaşa karşı olduğunu belirterek, “Arkadaşlarımız çoğunluğa ayak uyduruyorlar ve genel kabul gören fikirlerin dışında bir şeyler söylemeye korkuyorlar” dedi. Meeh, “Bu insanların bildiği tek şey var; kabul etmeseler de kendilerine söylenene boyun eğmek” diye konuştu.
    21 yaşındaki genç adam, “Benim için Amerikalı olmak; fikri hür olmak, genel kabul gören fikirlere şüpheyle bakabilmektir” dedi ve şöyle konuştu: “Bence bu savaşın terörizmle mücadeleyle ilgisi yok. Herhangi birilerinin kurtarılması falan da söz konusu değil.”

    ‘ABD’NİN GÖZÜ IRAK PETROLÜNDE’
    ABD’nin emperyalist niyetleri olduğunu düşünen Meeh ve Parker, “Her şeyden önce Irak’ın petrol zenginlikleri kontrol altına alınmak isteniyor. Sonra işin içinde para var. Dahası bu savaş, terörü yok etmek şöyle dursun onu daha da tırmandıracaktır” diye konuştular.
    Er Meeh, röportajı bitirirken şunları söyledi: “Bu savaş, kültürümüzle Batı uygarlığı ve Ortadoğu kültürü arasındaki uçurumu daha da derinleştirecek.11 Eylül’de o insanlar bize niçin saldırdılar diye sormak gerek. Ben bunu şimdi şimdi anlıyorum.”

  • savaş karşıtları

    21.05.2003 - 16:54

    Nerede bu savaş karşıtları?
    20-05-2003
    gazetem.net-Mehmet Altan
    A & G araştırma şirketinin son kamuoyu yoklamasında, Irak Savaşı’nda Türkiye’nin tutumunu onaylayanların oranı % 41.5 çıktı. Halbuki savaş öncesi yapılan anketlerde bu sonuç % 81 olarak değerlendiriliyordu.
    Ortada garip bir durum var. Eğer savaş karşıtları ilk kamuoyu yoklamalarındaki kadar yüksek oranda seyrediyor olsa, bu ani düşüş ne ile açıklanacak?
    ....
    Dünkü savaş karşıtları, bu duruma geri dönüp bir bakmalı.

Toplam 2591 mesaj bulundu