Daha çok birisine zarar vermek amacıyla yasanın, dinin ve kamu vicdanının doğru bulmadığı gizli yollarla yapılan gözbağcılık da denilen düzenbazlık, aldatma şeklindeki işlerdir.
Müslümanlar cinlerin varlığına inandıkları için sihre inanmaya da yolaçabildiğinden, esasında dinimizin karşı olduğu tütsü, tılsım, muska, cadılık, fala bakmak gibi düzmeceler İslam dinine çok eskiden Yahudilerin, Suriyeliler'in, İranlılar'in, Keldânîler'in, Mısırlılar'ın inanışlarından gelmiş bidatlardır.
Tarihsel olarak batıdan doğuya kadar büyüye ve türlü büyü ile inançlara rastlanması, kavram olarak kabul edilen büyünün çağımızda teknolojinin ve düşücenin ilerlemesiyle ortadan kaltığına inanmak...hele belli kimyasalları, hipnoz gibi psikolojik yolllarla yapılan büyüler esasında bilgilerin yanlışa yani kötüye kullanmasın açısından bilimin ahlakına karşıd ama büyüye bilim dışı demek duygusal bir bakış açısıdır...
Kitab'ımızda esasında ulvi bilgilerin yanlışa yani kötüye kullanılmasında bahsederken, insanların bundan uzak durmasını öğütlemiş, Felak suresiyle de manevi(isterseniz psikolojik deyin) olarak da dua ile korunma vermiştir. Kısacası uydurma da olsa, gerçek de büyü ve büyücülük yapısı açısından İslâm'a terstir.
İng. çılgın, gözü dönmüş kimse, gözüpek, kanun kaçağı
Gitar kutusu anlayışını değiştiren... Robert Rodriguez yönettiği ve yazdığı ve Quentin Tarantino'nın da oynadığı ve ağırlığı olduğu 1995 yapımı film. Film, Salma Hayek'e ün kazandırıp, Antonio Banderas'ın ününe ün katmıştır.
Film esasen Rodreguez'in kendi filmi olan 'El Mariachi' filmini bir daha işlemesidir. Yani film 'El Mariachi 2' diye de bilinir.
Bu yıl, 'Once Upon a Time in Mexico' ile Desperado'nun ikincisi daha doğrusu 'El Mariachi 3' beklenilmektedir.
Tabi 1927'den beri 36'dan fazla Desperado adıyla film vardır. Commondos oyununa benzer bilgisayar oyunuda vardır.
Desperados daha çok 'kanun kaçakları' olarak kullanıldığından Latin Amerikada devrimcilere de bu ad takılmaktadır.
Esasen Kôji Suzuki'nin romanından Hideo Nakata'nın yönettiği Japon filmi olan 1998 yapımı Ringu filminden esinlenerek yapılmıştır. Ringu'nun İkincisi ve üçüncüsü olduğundan, Amerikan verisyonu olan Ring'in ikisi ve üçüncüsü de beklenilmektedir.
Konusu, insanların underground (el altından) elde ettikleri filmin izledikten bir hafta sonra esrarengiz şekilde ölmelerini inceleyen bir gazetecinin hikayesidir. Korkutucu bir hayalet öyküsü...
Ringu'ya paralel yine Kôji Suzuki'nin romanından Hideo Nakata'nın yönettiği ödüller almış Dark Waters'ta batıda gösterime sokulmuştur.
O zamanın politikıcalarının izlediği yanlış politikları yüzünden yaşanan sorunların seçtiği günah keçisi ve İbret olsun diye haksız yere kıyılan canlardan.
ne kadar yanlış trene binsede, bir genç olarak çoğu insanın yapamadığı duyarlılığı gösterdiğine inanıyorum. Yaşanan sorunlara sırtını dönmeyip mücadaleyi seçen yiğit bir Türk genci ama sağ-sol anlaşmazlıklarından dolayı da, sadece sistemin değil hala da ideolojilerin kurbanı olmaya devam ediyor.
Evrim teorisi hala ispatlanmamış, bilimsel gerçekliğe (gözlem, deney, sonuç) dayanmayan sadece gözlemlerden elde edilen GÖRÜŞLERdir.... Darwanistçiler ya da Modern Darwanistçiler ortaya ne kadar kafaları karıştıracak düzeyde yığınca fikirler atsada hala bahsedilen o ünlü 'ara geçiş fosil(ler) ' bulunamamıştır.
Bu arada İslamiyet bir bilim dalı değil, bilim üzerinde gelmiş bir DİNdir. Rüya, uydurulmuş, atmasyon olduğu daha ispatlanmamış. Daha 7. yüzyılda dünyanın yuvarlıklığını, parmak izi, her canlının sudan yaratılışını, yörüngeleri, genetiği vb. keşfedilmiş ya da daha keşfedilmemiş (veya kara delik gibi ispatlanmamış) bir çok olguyu içinde bulunduran Kitab'ıyla hala gerçekliğini ve orjinalliği ilede bütünlüğünü sürdürmektedir. Bugün İslam tarihi ve din bilgisi eksik olan kişiler tarafından umursanmasa da 8. ve 13. yüzyıllar arasındaki İslam Aleminde ki gelişmelerle çağımızda ki ileri bilimin ana temelleri atılmıştır (bkz. İlim)
Bu konuda bir fikir anlayışına varmak, malesef Darwin'in ancak kitabının sonunda karşı çıktığı Tanrının varlığı konusuyla, zorlaşmış... bilimsellikten tamamen uzaklaşıp ideoloji savaşına dönmüştür.
Ama ne din bilimi, ne bilim dini dışlaması yapıları bakımından mümkün değildir. Umarım yüzyılımız da yaşanan bilim yobazlığını farkına varan kişiler, bu konuda daha duyarlı olup, dinlerinde içine düştüğü bu çukardan ilimin bütünlüğü ile kurtulur.
Günümüzde her türlü medyatik yayından, eğitime kadar dünyanın bir çok yerinde evrim teorisi ispatlanmış gibi yayınlanırken acaba teorinin kanun gibi kabul edilmesi bilime ve topluma ne kadar zarar verilebileceği hiç düşünülmüyor mu? Biz insanın tarih boyunca verdiği zararı bile dinlere mal ederken, belli ki bu zararı da sola, sağa mal ediceğiz...
(1. binyılın sonunda Yunanlılar, Fenikelilerden esinlenen bir alfabe kullanır, bu mezopotamya yazı sistemlerinin uğradığı son değişimdir.)
Alfabe yazısı, insanlarla ürünlerin, fikirlerle düşünsel yeniliklerin daima iç içe girdiği Akdeniz çevresinde ve Kenan (Fenike ve Filistin) ülkelerinde ortaya çıktı.
Birinci binyıldan beri alfabe oluşturma yönünde birçok girişim olmuştu: hiyeroglif işaretlerini temel alan yaklaşık 30 işaretllik basit bir yazı kullanan, M.Ö.1800’e doğru, muhtemelen Asya kökenli Sinalı madencilerin girişimi bunlardan birirdir. Mısır’la Kenan dünyasının kaynaştığı, Biblos’ta, hiyerogliften yola çıkılarak benzer şekilde hece değerine veya sessiz harflere dayanan 75 işaretli bir sistem oluşturuldu. Asıl yeniliği ise Ugarit yazıcıları yarattı: Mezopotamya işaretleri gibi kile kazınan çiviyazısı görünümdeki karakterler aslında daha o zamandan gelecekteki alfabe sisteminde yerini alan 30 harften oluşuyordu. Ugarit, yani Kenan dünyasının dini edebiyat metinleri, bu yazıyla bize ulaşmıştır. ”’Ugarit alfabesi’” sadece bu siteyle sınırlı kalırken, ”’eski ”’ olarak adlandırılan Sami alfabesi bugün kullandığımız alfabe sistemlerinin kökenini oluşturdu. İlk kez 11. Yüzyılda, Biblos Kralı Ahiram’ın lahti üzerine kazılı metinde ortaya çıktı; yalnızca sesli harf değerindeki 22 işaretten meydana geliyordu. Bu sistem sırasıyla Aramlar, İbraniler ve Fenikeliler, seferleri sırasında bu sistemi özellikle Batı’ya, Kıbrıs ve Ege’ye taşıdılar. Bu sistemden esinlenerek yola çıkan Yunanlılar kendi alfabelerini yarattılar. Dünyada ilk kez, sessiz ve sesli harflerin yazıya, dökülmesine dayalı ilk gerçek alfabeyi kullananlar, MÖ.11 yüzyılda Yunanlılardır. Etrüskler tarafından yeniden ele alınan ve İtaliklere, daha sonra da Latin halklarına aktarılan bu alfabe, tüm Akdeniz dünyasında kullanılacaktır.
Referans: Muhammed Ali Binmahluf
Not: Tabi bu tarihsel öncelikler, yeni buluşlarla değişebilir.
Tanınmış İsrailli aydın, yazar, çevirmen gazeteci. Filistinli ünlü bir hahamın soyundan gelmektedir. Rus Bilimler Akademisi'nde matematik ve hukuk okudu.1969'da İsrail'e göç etti.1973 Arap-İsrail savaşında paraşütçü ve komando olarak bulundu. Askerliğinden sonra Kudüs İbrani Üniversitesi'nde hukuk öğrenimini bitirdi ancak mesleğe girmedi. Kariyerine gazeteci yazar olarak devam etti. Dünyanın çeşitli ülkelerini dolaştı. Filistin ve İsrailler için 'Tek halk, tek oy, tek devlet' siyasetinin öncülüğünü yapmaktadır.
(meistergs.sitemynet.com/gs/id12.htm)
Kısa süre önce bir kitabının Türkçeye çevrilmesi vesilesiyle ülkemize gelmiş olan İsralli bir gazeteci/yazar/edebiyatçı Israel Shamir. Haham torunu,1973 Arap-İsrail savaşında çarpışmış bir asker. Sivri bir kalemi var. Kaleme aldıklarını bir başkası yazmaya kalksa 'anti-Semitizm' (Yahudi düşmanlığı) ile suçlanması kaçınılmazdı; ancak o, pek çok muhalif ırkdaşı gibi, hırsı aklının ötesinde bir avuç insanın itmesiyle sürüklenilen savaştan duyduğu müthiş rahatsızlığı en sert cümlelerle ifadeden çekimeyecek kadar cesur…
(www.yenisafak.com/arsiv/2003/mart/17/fkoru.html)
Rus kökenli Yahudi entelektüel Israel Shamir
(yarindergisi.com/israel_shamir.html)
Yazılarını dehşetle okuduğum Yahudi asıllı yazar. ABD'nin ve İsrailin, Filistin'de, orta doğuda ve tüm dünyadaki planlarının gerçeklerini yahudi olmasına rağmen halka sunan, az bulunan isimlerden.
iki makalesi:
http://www.yarindergisi.com/ekim02/25.html
www.komplo.com/guncel38.html
diğer makalelerini netten İngilizce oalrak bulabilirsiniz.
İngiltere'dekinin adı Big Brother. Şu anda sanırsam dördüncüsü oynuyor.
İlk olarak herhalde Hollanda'da (Netherlands) çıkan bu yarışma kısa süreli bir şöhretten başka bir şey getirmiyor. Bu konu hakkında Big Brother Curse(Laneti) diye bir belgeselde yarışmacıların programdan sonra yaşadıkları problemleri gösterdiler de, değmez kardeşim değmez demekten başka bir şey gelmiyor aklıma.
Duşların içine bile kamera konulduğunu söylersem herhalde 'Biri bizi gözetliyor' diğer ülkelerdeki verisyonlarına göre kuzu kalır. Esas amaç insanların mahrem durumlarını ekrana yansıtmaktır ki, ahlak açısından tamamen ters olmasına rağmen sözüm ona moderniz ayaklarına kim daha rezil olacak diye yarışıyoruz. Esas soru daha ne kadar ileri gidileceğidir?
14 Şubat Telefonun icadı (1876) Alexsander Graham Bell ve asistanı Thomas Watson denilir ama Telefonun mucidi Bell değil, Italyan Meucci ABD Temsilciler Meclisi'nde yapılan oylama sonucunda, telefonun mucidinin İskoç Graham Bell değil, İtalyan göçmeni Antonio Meucci* olduğu kararı çıkmış.
Thomas Edison, telefonu geliştirmiştir.
Konuyla ilgili bilgileri aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
Amerikan tahminlerine göre kayıplar:
55 000 Amerikalı
200 000 Güney Vietnamlı
7 250 000 Vietkong ve Kuzey Vietnamlı öldü.
Savaşın Maliyeti:
ABD: 300 milyar Dolar (Çatışmalara bağlı üretim kayıpları, borç ödemeleri ve barınma masrafları hesaplanarak)
Demokratik Vietnam Cumhuriyeti: 5,89 milyar dolar (bunun 1,66 milyarını SSCB,670 milyonunu Çin karşıladı) .
Tabi bu maliyetlerin başka verisyonları da vardır. Eninde sonunda göreceğmiz şudur ki uzun dönemli olarak ABD bir koyup beş koparan sömürü sistmine sahip. bugüne kadar yaptığı savaş planlarını zafer ve aynı zamanda yenilgi üzerinedir ki sonunda yine karlı çıkarlar. Vietnam Gerçekleri insanların önüne kendi vatandaşlarının bile uğraşlarıyla gözler önüne sunulsada hala ABD dünyaya Vietnamlar yaşatmaya devam ediyor.
Sözlükte hiyeroglif (Franszca > hiéroglyphe < Yunanca)
Eski Mısırlıların kullandığı, bir resim ile bir kelimenin gösterildiği yazı, resim yazı.
bkz. Yazı
_________________________________
Mısır yazısı, coğu, nesnelerin resmi olduğundan rahatlıkla ayırt edilebilen 700'den fazla işaretten oluşmuştu. Yanda görüldüğü gibi, her bir işaret, gerek özel bir nesneyi, gerekse belli bir sesi temsil ediyordu. Hiyeroglif yazısı soldan sağa ya da aşağıdan yukarıya yazılabilirdi.Hayvanların ya da insanların yüzleri sola dönükse soldan sağa, sağa dönükse sağdan sola okunurdu.
(www.eskimisir.org/dil/)
M.Ö.3. Binyıldan başlayarak Ortadoğu’daki bütün büyük kültürler ya bir yazı sistemi icat etmiş ya da bir başkasından alarak kullanmıştır. Bu yazılardan, Antikçağ dünyasına en yaygın olan ve bugün en iyi bilinen sistemler, Eski mısır’daki hiyeroglif yazısı ile Mezopatamya halklarına özgü çivi yazısıdır. Mısır yazısının kullanımı, Nil Vadisi’nin Sudan’a kadar olan bölümü, Filistin-Fenike kıyıları ve Sina Yarımadası’yla sınırlı kalmıştır. Oysa çivi yazısı ve bu sistemle yazıya geçirilmiş olan Sami (Asur-Babil) dili, bin yıla yakın süre boyunca tarihteki ilk uluslararası iletişim aracı olmuştur.
Elamlılar (İran’ın güneybatısı) , Hititler (Anadolu) , Hurriler (Kuzey Suriye) ve Kenanlılar (Filistin ve Fenike’de) , diplomatik ve ticari yazışmalarının yanı sıra edebiyat ve din metinlerinde de Mezopotamya dilini ve yazısını kullandılar. Mısır’da Yeni Krallık dönemi firavunlarının diplomatik yazışmalarını, çivi yazısında ustalaşmış katipler yürütürdü. Aynı dönemde başka yazı sistemleri de ortaya çıktı, fakat bu yazılanların yayılmaları sınırlı kaldı.: Hititler, Mısır’dakinden daha farklı bir hiyeroglif kullanıyorlardı. Girit’e gelince, başlangıçta bir hiyegrolif sistemi kullanıldı, daha sonra, Mykenai uyarlığına da miras kalacak olan yaklaşık 80 işaretli çizgisel bir yazı sistemi (Lineer B) icat edildi.
1. binyılda alfabenin ortaya çıkışı, yazı tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Mısırlılar, yüzyıllardan beri ulusal yazı sistemi içinde sessiz harfleri yazıya geçirebiliyorlardı. MÖ 14. Yüzyılda Ugaritliler,27 sessiz ve 3 sesliden oluşan alfabelerini yazıya geçirmek için sadece 30 işaretlik basit çiviyazısıkullandılar. Fakat bunlardan hiçbiri yaygınlaşmadı. Alfabeye dayalı yazı sistemi ancak 11. Yüzyıldan sonra, Fenike kıyılarında başlayarak genelleşti. Bu önemli yenilikler, toplumsal yapıda büyük değişiklere yol açtı.
Allahü teâlâ, büyüktür. Ona bir şey lazım değildir. Kullarının ibadetlerine de muhtaç olmaktan büyüktür. İbadetlerin, Ona faydası yoktur. Bunu, zihinlerde iyi yerleştirmek için, bu kelime, dört kere söylenir.
2- Eşhedü en la ilahe illallah:
Kibriyası, büyüklüğü ile ve kimsenin ibadetine muhtaç olmadığı halde, ibadet olunmaya Ondan başka kimsenin hakkı olmadığına şehadet eder, elbette inanırım. Hiçbir şey Ona benzemez.
3- Eşhedü enne Muhammeden Resulullah:
Muhammed aleyhisselamın, Onun gönderdiği Peygamberi olduğuna, Onun istediği ibadetlerin yolunu bildiricisi olduğuna ve Allahü teâlâya, ancak Onun bildirdiği, gösterdiği ibadetlerin, yaraşır olduğuna şehadet eder, inanırım.
4 ve 5- Hayye alessalah, hayye alelfelah:
Müminleri, felaha, saadete, kurtuluşa sebep olan namaza çağıran iki kelimedir.
6- Allahü ekber:
Ona layık bir ibadeti kimse yapamaz. Herhangi bir kimsenin ibadetinin Ona layık, yakışır olmasından, çok büyüktür, çok uzaktır.
7- La ilahe illallah:
İbadete, karşısında alçalmaya müstehak olan, hakkı olan ancak Odur. Ona layık bir ibadeti kimse yapamamakla beraber, Ondan başka kimsenin ibadet olunmaya hakkı yoktur.
Medine'ye hicretin birinci yılında birbirlerini 'es-salâh es-salâh (namaza namaza) ' veya 'es-salâtü câmlatün (namaz toplayıcıdır, namaz için toplanın) ' şeklinde namaza davet ederlerdi. Ancak bu şekildeki bir çağrı yeterli olmuyor, uzakta oturanlar bu sesi duymadıkları için namaza yetişemiyorlar ve bu yüzden de İslâm cemâatinin biraraya gelmesinde zorluklar oluyordu. Peygamber efendimiz (s.a.s.) sahâbelerini toplayarak namaza çağırmak için nasıl bir yöntem kullanmak gerektiğini kendileriyle istişâre etti. Sahâbîler birçok teklif getirdiler:
Peygamber efendimiz (s.a.s.) sahâbelerini toplayarak namaza çağırmak için nasıl bir yöntem kullanmak gerektiğini kendileriyle istişâre etti. Sahâbîler birçok teklif getirdiler:
- Çan çalalım ya Resulullah.
- O hıristiyanların adetidir, olmaz.
- Boru çalalım.
- O yahudilerin adetidir, olmaz.
- O zaman ateş yakalım ya Resulullah.
- O da mecusilerin adetidir, bu da olmaz.
Bayrak dikme teklifi de uygun görülmeyince müslümanlar ortak bir karara varamadı ve toplantı sona erdi. Abdullah b. Zeyd de diğer sahâbiler gibi üzüntüyle evine döndü ve yattı. Abdullâh şöyle anlatır:
'Ben de üzüntülü olarak yatmıştım. Uyku ile uyanıklık arasında iken üzerinde yeşil elbisesi olan biri yanıma geldi, bir duvârın üzerinde durdu. Elinde bir çan vardı. Aramızda şu konuşma geçti:
- Onu bana satar mısın?
- Onu ne yapacaksın?
- Namaz için çalarız.
- Ben sana bu konuyla ilgili daha hayırlı bir şey versem olmaz mı?
- Olur, dedim. Hemen kıbleye karşı durdu ve okumaya başladı:
'Allahu Ekber, Allahu Ekber
Allahu Ekber, Allahu Ekber
Eşhedü en Lailahe illallah,
Eşhedü en Lailahe illallah
Eşhedü enne Muhammeden
Resûlullah Eşhedü enne Muhammeden
Rasûlullah Hayyaala's-salâh, Hayyaala's-salâh Hayyaala'l-felâh, Hayyaala'l-felâh Allahu Ekber, Allahu Ekber
La ilahe illallah '
Sabahleyin Abdullah b. Zeyd gece gördüğü rüyayı Resulullah'a anlattı. Aynı gece onunla birlikte birçok sahâbe de benzer rüyalâr gördüklerini anlattılar. Öğretilen ezanda değişiklik yoktu. Hz. Ömer de aynı rüyayı görenler arasındaydı. Hz. Peygamber (s.a.s.) her birini dinledikten sonra Zeyd'e dönerek, 'Gördüğünü Bilâl'e anlat (öğret) ezanı Bilâl okusun; onun sesi seninkinden gürdür' buyurdu. Namaz vakti gelince Bilal Medine'nin en yüksek yerine çıkarak gür sesiyle İslâm'ın ilk ezanını okudu.
Namaz vakitlerini bildirmek için okunan ezanın ne şekilde olduğu Kur'an-ı Kerîm'de bildirilmemiş, ancak Hz. Peygamber (s.a.s.) 'e vahiyle bildirilmiş ve onun kelimeleri bizzat Cebrail (a.s.) tarafından öğretilmiştir. Şu âyet-i kerimeler ezanın Allah'tan geldiğini gösterir:
'Siz namaza çağırdığınız zaman onlar o çağrıyı eğlence ve alay konusu yapıyorlardı' (el-Mâide,5/58) .
The Crow (1994)
Yonetmen: Alex Proyas
Yazan: James O'Barr (Çizgi roman yazarı ve çizeri)
Senaryo: David J. Schow, John Shirley (III)
Oynayanlar:
Brandon Lee.... Eric Draven (The crow)
Ernie Hudson.... Polis Albrecht
Michael Wincott.... Top Dollar
David Patrick Kelly.... T-Bird
Sofia Shinas.... Shelly Webster
Film hakkında söylenecek çok şey var. Hem filmin içinde hem de dışında olan mistik olaylar seyirciyi daha da kendine çekiyor. Aynı adla ünlü çizgi-romandan çok iyi bir şekilde adapte edilmiştir. Çizgi romanın yaratıcısı James O'Barr yanlış bilmiyorsam, sevgilisi bir ara sokakta bir çete (gang) tarafindan saldırıya uğrayarak öldürülmüş. Yaşadığı bunalım, üzüntü ve intikam duygusu sonra The Crow adlı aşk ve intikam üzerine kurulu karanlık (gothic) öykülü çizgi-romana ilham olmuştur. Filmi çizgi-romanıyla ve sadece öyküsüyle değil oyuncuları, film müzikleri, teması, yapılışı, gelişen olaylarla yani her şeyiyle 1994,13. Cuma günü sinemalarla sansasyon yaratir.
Filmin baş rol oyuncusu Brandon Lee (Eric Draven) film sırasında vucudunda kan torbalarının patlaması için gereğinden fazla miktarda barut konulmasından dolayı ters bir yerinden yaralanıp hastaneye yetiştirilemeden kan kaybından ölmüştür. Silahların içine birsine gerçek kurşun konuldu söylentileri de vardır. Bu açıdan daha çok dikkat çeken sadece ölümü değil, canlandırdığı roldaki karakterinin de ölüp sonra canlanması ve de yapımcılar tarafından bilgisyarla Brandon Lee'nin de canlandırılması çok ilginç tesadüflerdir. Tesadüfler böyle bitmez tabi, çok ünlü olan babası Bruce Lee'de mafyanın arkasında olduğu düşünülen bir suikasta kurban gitmiştir.. İlginç olan Bruce Lee'nin bir filminde de canlandırdığı ünlü aktör karekterin çoğu insan tarafından öldürülme sahnesinde Mafya'nın oyuncuların arasına karışıp gerçek silahla öldürme girşimi ve olayın Brandon Lee'nin ölümüyle benzeşmesi, Brandon Lee ölümünün de bir set-up (oyun) olduğu söylentilerine yol açmıştır. Bruce Lee ve Elvis gibi o da öldü mü ölmedi mi söylentilerinin arasına karışmıştır. Tabi işin arkasında Mafya'dan korunmak için yapması ve Bruce Lee'nin film temalarında ki olayların gelişiminde ki benzerlikler bu söyletileri güçlendirir.
The Cure, NIN, Pantera, RATM gibi ünlü gruplardan oluşan soundtrack kaliteli şarkılarıyla da çok dikkat çekmiş ve filme daha çok hayran kazandırmıştır.90'lıların batı müziğinde ki evrimi iyi yansıtığı ve yeni muzik devriminin temsilcelirinden olduğu söylenip, batı müzik piyasasında ve tar'hinde yerini almıştır.
Filmdeki karekterlerin canladıran oyuncuların muhteşem performansı (hele David Patrick Kelly'nin ölmeden önce Crow'la olan konuşması) , gothic tarzadaki tema ve çekimler 1994 çıkan filmi sinema tarihine kısa süre de sokmuştur. Konu o kadar iyi işlenmiştir ki filmdeki vahşet ve şiddet izleyenlere adalet yerini buldu anlamında kötüleri cezanladırmasi, bir tatmin duygusu verdiğinden daha da ilgi çekmiştir. Esasında erkeğin aşık olduğu kadını koruma duygusunu tema olarak alarak bunu mistikleştirip, kaba kuvetle adletin uygulşanması da işin içine girince, insanların ilkel duygularını yakalayarak filmle kendisini bütünleştirir.
1994 Filmi ve Brandon Lee'yi daha bilmediğim bir zamanda Londra'dayken sanş eseri izledikten sonra bir daha bir daha izleyip hala sıkılmadan izlediğim film. İkincisi ve 3,4 ve dizileri ilgi görmese de bence The Crow kendi başına Highlander filminden sonra ciddi bir şekilde seyirciye haz veren bir filmdir.
Ben de eskiden bir gazetede Vietnam Savaşıyla ilgili çok gerçekçi bir karikatür görmüştüm.
İlk karede (bildiğimiz filmlerdeki giysili) Vietkong'lu asker elinde tüfeği ile elleri havada teslim olmuş ABD'li askerini, Vietnam haritasından dışarı atıyor. İkinci karede ise bu sefer, aynı ABD'li asker, elinde Coca Cola şişesi ile bu sefer elleri havada teslim olmuş, aynı Vietkong'luyu, Vietnam haritasına geri sokuyordu.
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
büyü
25.06.2003 - 18:31Büyü Arapça'da ''Sihir' anlamına gelir.
Daha çok birisine zarar vermek amacıyla yasanın, dinin ve kamu vicdanının doğru bulmadığı gizli yollarla yapılan gözbağcılık da denilen düzenbazlık, aldatma şeklindeki işlerdir.
Müslümanlar cinlerin varlığına inandıkları için sihre inanmaya da yolaçabildiğinden, esasında dinimizin karşı olduğu tütsü, tılsım, muska, cadılık, fala bakmak gibi düzmeceler İslam dinine çok eskiden Yahudilerin, Suriyeliler'in, İranlılar'in, Keldânîler'in, Mısırlılar'ın inanışlarından gelmiş bidatlardır.
Tarihsel olarak batıdan doğuya kadar büyüye ve türlü büyü ile inançlara rastlanması, kavram olarak kabul edilen büyünün çağımızda teknolojinin ve düşücenin ilerlemesiyle ortadan kaltığına inanmak...hele belli kimyasalları, hipnoz gibi psikolojik yolllarla yapılan büyüler esasında bilgilerin yanlışa yani kötüye kullanmasın açısından bilimin ahlakına karşıd ama büyüye bilim dışı demek duygusal bir bakış açısıdır...
Kitab'ımızda esasında ulvi bilgilerin yanlışa yani kötüye kullanılmasında bahsederken, insanların bundan uzak durmasını öğütlemiş, Felak suresiyle de manevi(isterseniz psikolojik deyin) olarak da dua ile korunma vermiştir. Kısacası uydurma da olsa, gerçek de büyü ve büyücülük yapısı açısından İslâm'a terstir.
desperado
25.06.2003 - 15:47İng. çılgın, gözü dönmüş kimse, gözüpek, kanun kaçağı
Gitar kutusu anlayışını değiştiren... Robert Rodriguez yönettiği ve yazdığı ve Quentin Tarantino'nın da oynadığı ve ağırlığı olduğu 1995 yapımı film. Film, Salma Hayek'e ün kazandırıp, Antonio Banderas'ın ününe ün katmıştır.
Film esasen Rodreguez'in kendi filmi olan 'El Mariachi' filmini bir daha işlemesidir. Yani film 'El Mariachi 2' diye de bilinir.
Bu yıl, 'Once Upon a Time in Mexico' ile Desperado'nun ikincisi daha doğrusu 'El Mariachi 3' beklenilmektedir.
Tabi 1927'den beri 36'dan fazla Desperado adıyla film vardır. Commondos oyununa benzer bilgisayar oyunuda vardır.
Desperados daha çok 'kanun kaçakları' olarak kullanıldığından Latin Amerikada devrimcilere de bu ad takılmaktadır.
uzun beyaz bulut gelibolu
25.06.2003 - 15:03Buket Uzuner'in kitabı.
Kitap hakkındaki bilgiler: www.birikinti.com/kitap/gelibolu.htm
gelibolu
25.06.2003 - 15:00Gelibolu Marşı
Yaslı gittim, şen geldim;
Aç koynunu ben geldim.
Bana bir yudum su ver,
Çok uzak yoldan geldim.
Korkma açıl şen yurdum,
Dağlara ordu kurdum;
Açık denizlerine
Süngümle kilit vurdum.
Rüzgârlardan atım var,
Şimşekten kanadım var;
Göğsümde al yazılı
Gazilik beratım var!
Rüzgâr bana at oldu,
Şimşekler kanat oldu;
Eğilin gökler, dedim,
Bulutlar kat kat oldu.
Irmaklar gibi taştım,
Yalçın, kayalar aştım.
Hak'ka şükürler olsun
Geldim, sana ulaştım.
Varsın yansın ocağım,
Kuruldu al sancağım;
Bayrağımın altında
Ben hür yaşayacağım!
Deniz, deniz, Akdeniz,
Suları berrak deniz!
Karşıda yâr ağlıyor
Gideyim bırak deniz!
Açıldı 'Kale' yolu,
Göründü Gelibolu;
Bırak deniz, gideyim,
Orası yasla dolu.
Yürü ey şanlı Gazi!
Kılıcı kanlı Gazi!
Seni Meriç bekliyor
Büyük ünvanlı Gazi!
SAMİH RİFAT
Beste: Leylâ SAZ
gelibolu
25.06.2003 - 14:59www.gelibolu.net
ring
25.06.2003 - 14:46Esasen Kôji Suzuki'nin romanından Hideo Nakata'nın yönettiği Japon filmi olan 1998 yapımı Ringu filminden esinlenerek yapılmıştır. Ringu'nun İkincisi ve üçüncüsü olduğundan, Amerikan verisyonu olan Ring'in ikisi ve üçüncüsü de beklenilmektedir.
Konusu, insanların underground (el altından) elde ettikleri filmin izledikten bir hafta sonra esrarengiz şekilde ölmelerini inceleyen bir gazetecinin hikayesidir. Korkutucu bir hayalet öyküsü...
Ringu'ya paralel yine Kôji Suzuki'nin romanından Hideo Nakata'nın yönettiği ödüller almış Dark Waters'ta batıda gösterime sokulmuştur.
deniz gezmiş
25.06.2003 - 14:31O zamanın politikıcalarının izlediği yanlış politikları yüzünden yaşanan sorunların seçtiği günah keçisi ve İbret olsun diye haksız yere kıyılan canlardan.
ne kadar yanlış trene binsede, bir genç olarak çoğu insanın yapamadığı duyarlılığı gösterdiğine inanıyorum. Yaşanan sorunlara sırtını dönmeyip mücadaleyi seçen yiğit bir Türk genci ama sağ-sol anlaşmazlıklarından dolayı da, sadece sistemin değil hala da ideolojilerin kurbanı olmaya devam ediyor.
evrim teorisi
25.06.2003 - 14:18Evrim teorisi hala ispatlanmamış, bilimsel gerçekliğe (gözlem, deney, sonuç) dayanmayan sadece gözlemlerden elde edilen GÖRÜŞLERdir.... Darwanistçiler ya da Modern Darwanistçiler ortaya ne kadar kafaları karıştıracak düzeyde yığınca fikirler atsada hala bahsedilen o ünlü 'ara geçiş fosil(ler) ' bulunamamıştır.
Bu arada İslamiyet bir bilim dalı değil, bilim üzerinde gelmiş bir DİNdir. Rüya, uydurulmuş, atmasyon olduğu daha ispatlanmamış. Daha 7. yüzyılda dünyanın yuvarlıklığını, parmak izi, her canlının sudan yaratılışını, yörüngeleri, genetiği vb. keşfedilmiş ya da daha keşfedilmemiş (veya kara delik gibi ispatlanmamış) bir çok olguyu içinde bulunduran Kitab'ıyla hala gerçekliğini ve orjinalliği ilede bütünlüğünü sürdürmektedir. Bugün İslam tarihi ve din bilgisi eksik olan kişiler tarafından umursanmasa da 8. ve 13. yüzyıllar arasındaki İslam Aleminde ki gelişmelerle çağımızda ki ileri bilimin ana temelleri atılmıştır (bkz. İlim)
Bu konuda bir fikir anlayışına varmak, malesef Darwin'in ancak kitabının sonunda karşı çıktığı Tanrının varlığı konusuyla, zorlaşmış... bilimsellikten tamamen uzaklaşıp ideoloji savaşına dönmüştür.
Ama ne din bilimi, ne bilim dini dışlaması yapıları bakımından mümkün değildir. Umarım yüzyılımız da yaşanan bilim yobazlığını farkına varan kişiler, bu konuda daha duyarlı olup, dinlerinde içine düştüğü bu çukardan ilimin bütünlüğü ile kurtulur.
Günümüzde her türlü medyatik yayından, eğitime kadar dünyanın bir çok yerinde evrim teorisi ispatlanmış gibi yayınlanırken acaba teorinin kanun gibi kabul edilmesi bilime ve topluma ne kadar zarar verilebileceği hiç düşünülmüyor mu? Biz insanın tarih boyunca verdiği zararı bile dinlere mal ederken, belli ki bu zararı da sola, sağa mal ediceğiz...
alfabe
25.06.2003 - 00:33(1. binyılın sonunda Yunanlılar, Fenikelilerden esinlenen bir alfabe kullanır, bu mezopotamya yazı sistemlerinin uğradığı son değişimdir.)
Alfabe yazısı, insanlarla ürünlerin, fikirlerle düşünsel yeniliklerin daima iç içe girdiği Akdeniz çevresinde ve Kenan (Fenike ve Filistin) ülkelerinde ortaya çıktı.
Birinci binyıldan beri alfabe oluşturma yönünde birçok girişim olmuştu: hiyeroglif işaretlerini temel alan yaklaşık 30 işaretllik basit bir yazı kullanan, M.Ö.1800’e doğru, muhtemelen Asya kökenli Sinalı madencilerin girişimi bunlardan birirdir. Mısır’la Kenan dünyasının kaynaştığı, Biblos’ta, hiyerogliften yola çıkılarak benzer şekilde hece değerine veya sessiz harflere dayanan 75 işaretli bir sistem oluşturuldu. Asıl yeniliği ise Ugarit yazıcıları yarattı: Mezopotamya işaretleri gibi kile kazınan çiviyazısı görünümdeki karakterler aslında daha o zamandan gelecekteki alfabe sisteminde yerini alan 30 harften oluşuyordu. Ugarit, yani Kenan dünyasının dini edebiyat metinleri, bu yazıyla bize ulaşmıştır. ”’Ugarit alfabesi’” sadece bu siteyle sınırlı kalırken, ”’eski ”’ olarak adlandırılan Sami alfabesi bugün kullandığımız alfabe sistemlerinin kökenini oluşturdu. İlk kez 11. Yüzyılda, Biblos Kralı Ahiram’ın lahti üzerine kazılı metinde ortaya çıktı; yalnızca sesli harf değerindeki 22 işaretten meydana geliyordu. Bu sistem sırasıyla Aramlar, İbraniler ve Fenikeliler, seferleri sırasında bu sistemi özellikle Batı’ya, Kıbrıs ve Ege’ye taşıdılar. Bu sistemden esinlenerek yola çıkan Yunanlılar kendi alfabelerini yarattılar. Dünyada ilk kez, sessiz ve sesli harflerin yazıya, dökülmesine dayalı ilk gerçek alfabeyi kullananlar, MÖ.11 yüzyılda Yunanlılardır. Etrüskler tarafından yeniden ele alınan ve İtaliklere, daha sonra da Latin halklarına aktarılan bu alfabe, tüm Akdeniz dünyasında kullanılacaktır.
Referans: Muhammed Ali Binmahluf
Not: Tabi bu tarihsel öncelikler, yeni buluşlarla değişebilir.
israel shamir
24.06.2003 - 14:27Tanınmış İsrailli aydın, yazar, çevirmen gazeteci. Filistinli ünlü bir hahamın soyundan gelmektedir. Rus Bilimler Akademisi'nde matematik ve hukuk okudu.1969'da İsrail'e göç etti.1973 Arap-İsrail savaşında paraşütçü ve komando olarak bulundu. Askerliğinden sonra Kudüs İbrani Üniversitesi'nde hukuk öğrenimini bitirdi ancak mesleğe girmedi. Kariyerine gazeteci yazar olarak devam etti. Dünyanın çeşitli ülkelerini dolaştı. Filistin ve İsrailler için 'Tek halk, tek oy, tek devlet' siyasetinin öncülüğünü yapmaktadır.
(meistergs.sitemynet.com/gs/id12.htm)
Kısa süre önce bir kitabının Türkçeye çevrilmesi vesilesiyle ülkemize gelmiş olan İsralli bir gazeteci/yazar/edebiyatçı Israel Shamir. Haham torunu,1973 Arap-İsrail savaşında çarpışmış bir asker. Sivri bir kalemi var. Kaleme aldıklarını bir başkası yazmaya kalksa 'anti-Semitizm' (Yahudi düşmanlığı) ile suçlanması kaçınılmazdı; ancak o, pek çok muhalif ırkdaşı gibi, hırsı aklının ötesinde bir avuç insanın itmesiyle sürüklenilen savaştan duyduğu müthiş rahatsızlığı en sert cümlelerle ifadeden çekimeyecek kadar cesur…
(www.yenisafak.com/arsiv/2003/mart/17/fkoru.html)
Rus kökenli Yahudi entelektüel Israel Shamir
(yarindergisi.com/israel_shamir.html)
Yazılarını dehşetle okuduğum Yahudi asıllı yazar. ABD'nin ve İsrailin, Filistin'de, orta doğuda ve tüm dünyadaki planlarının gerçeklerini yahudi olmasına rağmen halka sunan, az bulunan isimlerden.
iki makalesi:
http://www.yarindergisi.com/ekim02/25.html
www.komplo.com/guncel38.html
diğer makalelerini netten İngilizce oalrak bulabilirsiniz.
biri bizi gözetliyor
24.06.2003 - 13:08İngiltere'dekinin adı Big Brother. Şu anda sanırsam dördüncüsü oynuyor.
İlk olarak herhalde Hollanda'da (Netherlands) çıkan bu yarışma kısa süreli bir şöhretten başka bir şey getirmiyor. Bu konu hakkında Big Brother Curse(Laneti) diye bir belgeselde yarışmacıların programdan sonra yaşadıkları problemleri gösterdiler de, değmez kardeşim değmez demekten başka bir şey gelmiyor aklıma.
Duşların içine bile kamera konulduğunu söylersem herhalde 'Biri bizi gözetliyor' diğer ülkelerdeki verisyonlarına göre kuzu kalır. Esas amaç insanların mahrem durumlarını ekrana yansıtmaktır ki, ahlak açısından tamamen ters olmasına rağmen sözüm ona moderniz ayaklarına kim daha rezil olacak diye yarışıyoruz. Esas soru daha ne kadar ileri gidileceğidir?
Yine Televole gibi halk için sanat anlayışı...
telefon
24.06.2003 - 02:1914 Şubat Telefonun icadı (1876) Alexsander Graham Bell ve asistanı Thomas Watson denilir ama Telefonun mucidi Bell değil, Italyan Meucci ABD Temsilciler Meclisi'nde yapılan oylama sonucunda, telefonun mucidinin İskoç Graham Bell değil, İtalyan göçmeni Antonio Meucci* olduğu kararı çıkmış.
Thomas Edison, telefonu geliştirmiştir.
Konuyla ilgili bilgileri aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
www.maximumbilgi.com/bilim/telefonunicadi.htm
www.maximumbilgi.com/bilim/telefonunicadi.htm
egitim.telekom.gov.tr/Ders.Kitaplari/Santral/santral_temel_kursu/1bolum/1bol_1.htm
* www.btvizyon.com.tr
vietnam
24.06.2003 - 01:53bkz. Kim Phuc
vietnam
24.06.2003 - 01:20Amerikan tahminlerine göre kayıplar:
55 000 Amerikalı
200 000 Güney Vietnamlı
7 250 000 Vietkong ve Kuzey Vietnamlı öldü.
Savaşın Maliyeti:
ABD: 300 milyar Dolar (Çatışmalara bağlı üretim kayıpları, borç ödemeleri ve barınma masrafları hesaplanarak)
Demokratik Vietnam Cumhuriyeti: 5,89 milyar dolar (bunun 1,66 milyarını SSCB,670 milyonunu Çin karşıladı) .
Tabi bu maliyetlerin başka verisyonları da vardır. Eninde sonunda göreceğmiz şudur ki uzun dönemli olarak ABD bir koyup beş koparan sömürü sistmine sahip. bugüne kadar yaptığı savaş planlarını zafer ve aynı zamanda yenilgi üzerinedir ki sonunda yine karlı çıkarlar. Vietnam Gerçekleri insanların önüne kendi vatandaşlarının bile uğraşlarıyla gözler önüne sunulsada hala ABD dünyaya Vietnamlar yaşatmaya devam ediyor.
kemal sunal
24.06.2003 - 00:24bkz. İnek Şaban
kemal sunal
24.06.2003 - 00:241972- Tatlı Dillim / 1973- Oh Olsun, Yalancı Yarim / 1974- Hasret, Mavi Boncuk, Salak Milyoner, Köyden İndim Şehire, Salako / 1975- Hababam Sınıfı, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Hanzo, Şaşkın Damat / 1976- Hababam Sınıfı Uyanıyor, Kapıcılar Kralı, Meraklı Köfteci, Sahte Kabadayı, Süt Kardeşler, Tosun Paşa / 1977- Çöpçüler Kralı, Hababam Sınıfı Tatilde, Sakar Şakir, Şaban Oğlu Şaban / 1978- Avanak Apti, İnek Şaban, İyi Aile Çocuğu, Kibar Feyzo, Köşeyi Dönen Adam, Yüz Numaralı Adam / 1979- Bekçiler Kralı, Dokunmayın Şabanıma, Korkusuz Korkak, Şark Bülbülü, Umudumuz Şaban / 1980- Devlet Kuşu, Gerzek Şaban, Gol Kralı, Zübük / 1981- Davaro, Kanlı Nigar, Üç Kağıtçı / 1982- Doktor Civanım, Yedi Bela Hüsnü / 1983- Çarıklı Milyoner, En Büyük Şaban, Kılıbık, Tokatçı / 1984- Atla Gel Şaban, Orta Direk Şaban, Postacı, Şabaniye / 1985- Gurbetçi Şaban, Katma Değer Şaban, Keriz, Sosyete Şaban, Şaban Pabucu Yarım, Şendul Şaban / 1986- Davacı, Deli Deli Küpeli, Garip, Tarzan Rıfkı, Yoksul / 1987- Japon İşi, Kiracı, Yakışıklı / 1988- Bıçkın, Düttürü Dünya, Öğretmen, Polizei, Uyanık Gazeteci, İnatçı / 1989- Gülen Adam, Talih Kuşu, Zehir Hafiye / 1990- Abuk Sabuk Bir Film, Boynu Bükük Küheylan, Koltuk Belası / 1991- Varyemez / 1999- Propoganda
hiyeroglif
24.06.2003 - 00:20Sözlükte hiyeroglif (Franszca > hiéroglyphe < Yunanca)
Eski Mısırlıların kullandığı, bir resim ile bir kelimenin gösterildiği yazı, resim yazı.
bkz. Yazı
_________________________________
Mısır yazısı, coğu, nesnelerin resmi olduğundan rahatlıkla ayırt edilebilen 700'den fazla işaretten oluşmuştu. Yanda görüldüğü gibi, her bir işaret, gerek özel bir nesneyi, gerekse belli bir sesi temsil ediyordu. Hiyeroglif yazısı soldan sağa ya da aşağıdan yukarıya yazılabilirdi.Hayvanların ya da insanların yüzleri sola dönükse soldan sağa, sağa dönükse sağdan sola okunurdu.
(www.eskimisir.org/dil/)
yazı
24.06.2003 - 00:06Yazının Doğuşu
M.Ö.3. Binyıldan başlayarak Ortadoğu’daki bütün büyük kültürler ya bir yazı sistemi icat etmiş ya da bir başkasından alarak kullanmıştır. Bu yazılardan, Antikçağ dünyasına en yaygın olan ve bugün en iyi bilinen sistemler, Eski mısır’daki hiyeroglif yazısı ile Mezopatamya halklarına özgü çivi yazısıdır. Mısır yazısının kullanımı, Nil Vadisi’nin Sudan’a kadar olan bölümü, Filistin-Fenike kıyıları ve Sina Yarımadası’yla sınırlı kalmıştır. Oysa çivi yazısı ve bu sistemle yazıya geçirilmiş olan Sami (Asur-Babil) dili, bin yıla yakın süre boyunca tarihteki ilk uluslararası iletişim aracı olmuştur.
Elamlılar (İran’ın güneybatısı) , Hititler (Anadolu) , Hurriler (Kuzey Suriye) ve Kenanlılar (Filistin ve Fenike’de) , diplomatik ve ticari yazışmalarının yanı sıra edebiyat ve din metinlerinde de Mezopotamya dilini ve yazısını kullandılar. Mısır’da Yeni Krallık dönemi firavunlarının diplomatik yazışmalarını, çivi yazısında ustalaşmış katipler yürütürdü. Aynı dönemde başka yazı sistemleri de ortaya çıktı, fakat bu yazılanların yayılmaları sınırlı kaldı.: Hititler, Mısır’dakinden daha farklı bir hiyeroglif kullanıyorlardı. Girit’e gelince, başlangıçta bir hiyegrolif sistemi kullanıldı, daha sonra, Mykenai uyarlığına da miras kalacak olan yaklaşık 80 işaretli çizgisel bir yazı sistemi (Lineer B) icat edildi.
1. binyılda alfabenin ortaya çıkışı, yazı tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Mısırlılar, yüzyıllardan beri ulusal yazı sistemi içinde sessiz harfleri yazıya geçirebiliyorlardı. MÖ 14. Yüzyılda Ugaritliler,27 sessiz ve 3 sesliden oluşan alfabelerini yazıya geçirmek için sadece 30 işaretlik basit çiviyazısıkullandılar. Fakat bunlardan hiçbiri yaygınlaşmadı. Alfabeye dayalı yazı sistemi ancak 11. Yüzyıldan sonra, Fenike kıyılarında başlayarak genelleşti. Bu önemli yenilikler, toplumsal yapıda büyük değişiklere yol açtı.
Referans: Muhammed Ali Binmahluf
Elif
23.06.2003 - 22:16elifi elifine
Sözlükteki anlamı: Tam, tam olarak, noktası noktasına:
'Saat şimdi elifi elifine dokuzu gösteriyordu.'- H. Taner.
ezan
23.06.2003 - 21:22Ezan kelimelerinin manaları nasıldır?
CEVAP
Ezanın kelimeleri yedidir.
1- Allahü ekber:
Allahü teâlâ, büyüktür. Ona bir şey lazım değildir. Kullarının ibadetlerine de muhtaç olmaktan büyüktür. İbadetlerin, Ona faydası yoktur. Bunu, zihinlerde iyi yerleştirmek için, bu kelime, dört kere söylenir.
2- Eşhedü en la ilahe illallah:
Kibriyası, büyüklüğü ile ve kimsenin ibadetine muhtaç olmadığı halde, ibadet olunmaya Ondan başka kimsenin hakkı olmadığına şehadet eder, elbette inanırım. Hiçbir şey Ona benzemez.
3- Eşhedü enne Muhammeden Resulullah:
Muhammed aleyhisselamın, Onun gönderdiği Peygamberi olduğuna, Onun istediği ibadetlerin yolunu bildiricisi olduğuna ve Allahü teâlâya, ancak Onun bildirdiği, gösterdiği ibadetlerin, yaraşır olduğuna şehadet eder, inanırım.
4 ve 5- Hayye alessalah, hayye alelfelah:
Müminleri, felaha, saadete, kurtuluşa sebep olan namaza çağıran iki kelimedir.
6- Allahü ekber:
Ona layık bir ibadeti kimse yapamaz. Herhangi bir kimsenin ibadetinin Ona layık, yakışır olmasından, çok büyüktür, çok uzaktır.
7- La ilahe illallah:
İbadete, karşısında alçalmaya müstehak olan, hakkı olan ancak Odur. Ona layık bir ibadeti kimse yapamamakla beraber, Ondan başka kimsenin ibadet olunmaya hakkı yoktur.
kaynak: www.dinibilgiler.org/BirBileneSoralim/Namaz/EzanveIkamet.htm
ayrıca bkz: www.geocities.com/SoHo/Easel/3809/ezan.htm
www.ezan.projesi.com
ezan
23.06.2003 - 21:18EZAN-I ŞERİF
Sabah Namazı Ezanı
http://www.dostfm.com/ra/rams/ezan/sabah_ezani.ram
Öğle Namazı Ezanı
http://www.dostfm.com/ra/rams/ezan/ogle_ezani.ram
İkindi Namazı Ezanı
http://www.dostfm.com/ra/rams/ezan/ikindi_ezani.ram
Akşam Namazı Ezanı
http://www.dostfm.com/ra/rams/ezan/aksam_ezani.ram
Yatsı Namazı Ezanı
http://www.dostfm.com/ra/rams/ezan/yatsi_ezani.ram
Ezan Duası
http://www.dostfm.com/ra/rams/ezan/ezan_duasi.ram
(Arapça ve Türkçe)
web sayfalarından dinleyebilirsiniz.
ezan
23.06.2003 - 21:01www.kuranikerim.com/islam_ansiklopedisi/E/ezan.htm:
Medine'ye hicretin birinci yılında birbirlerini 'es-salâh es-salâh (namaza namaza) ' veya 'es-salâtü câmlatün (namaz toplayıcıdır, namaz için toplanın) ' şeklinde namaza davet ederlerdi. Ancak bu şekildeki bir çağrı yeterli olmuyor, uzakta oturanlar bu sesi duymadıkları için namaza yetişemiyorlar ve bu yüzden de İslâm cemâatinin biraraya gelmesinde zorluklar oluyordu. Peygamber efendimiz (s.a.s.) sahâbelerini toplayarak namaza çağırmak için nasıl bir yöntem kullanmak gerektiğini kendileriyle istişâre etti. Sahâbîler birçok teklif getirdiler:
Peygamber efendimiz (s.a.s.) sahâbelerini toplayarak namaza çağırmak için nasıl bir yöntem kullanmak gerektiğini kendileriyle istişâre etti. Sahâbîler birçok teklif getirdiler:
- Çan çalalım ya Resulullah.
- O hıristiyanların adetidir, olmaz.
- Boru çalalım.
- O yahudilerin adetidir, olmaz.
- O zaman ateş yakalım ya Resulullah.
- O da mecusilerin adetidir, bu da olmaz.
Bayrak dikme teklifi de uygun görülmeyince müslümanlar ortak bir karara varamadı ve toplantı sona erdi. Abdullah b. Zeyd de diğer sahâbiler gibi üzüntüyle evine döndü ve yattı. Abdullâh şöyle anlatır:
'Ben de üzüntülü olarak yatmıştım. Uyku ile uyanıklık arasında iken üzerinde yeşil elbisesi olan biri yanıma geldi, bir duvârın üzerinde durdu. Elinde bir çan vardı. Aramızda şu konuşma geçti:
- Onu bana satar mısın?
- Onu ne yapacaksın?
- Namaz için çalarız.
- Ben sana bu konuyla ilgili daha hayırlı bir şey versem olmaz mı?
- Olur, dedim. Hemen kıbleye karşı durdu ve okumaya başladı:
'Allahu Ekber, Allahu Ekber
Allahu Ekber, Allahu Ekber
Eşhedü en Lailahe illallah,
Eşhedü en Lailahe illallah
Eşhedü enne Muhammeden
Resûlullah Eşhedü enne Muhammeden
Rasûlullah Hayyaala's-salâh, Hayyaala's-salâh Hayyaala'l-felâh, Hayyaala'l-felâh Allahu Ekber, Allahu Ekber
La ilahe illallah '
Sabahleyin Abdullah b. Zeyd gece gördüğü rüyayı Resulullah'a anlattı. Aynı gece onunla birlikte birçok sahâbe de benzer rüyalâr gördüklerini anlattılar. Öğretilen ezanda değişiklik yoktu. Hz. Ömer de aynı rüyayı görenler arasındaydı. Hz. Peygamber (s.a.s.) her birini dinledikten sonra Zeyd'e dönerek, 'Gördüğünü Bilâl'e anlat (öğret) ezanı Bilâl okusun; onun sesi seninkinden gürdür' buyurdu. Namaz vakti gelince Bilal Medine'nin en yüksek yerine çıkarak gür sesiyle İslâm'ın ilk ezanını okudu.
Namaz vakitlerini bildirmek için okunan ezanın ne şekilde olduğu Kur'an-ı Kerîm'de bildirilmemiş, ancak Hz. Peygamber (s.a.s.) 'e vahiyle bildirilmiş ve onun kelimeleri bizzat Cebrail (a.s.) tarafından öğretilmiştir. Şu âyet-i kerimeler ezanın Allah'tan geldiğini gösterir:
'Siz namaza çağırdığınız zaman onlar o çağrıyı eğlence ve alay konusu yapıyorlardı' (el-Mâide,5/58) .
crow
23.06.2003 - 16:54The Crow (1994)
Yonetmen: Alex Proyas
Yazan: James O'Barr (Çizgi roman yazarı ve çizeri)
Senaryo: David J. Schow, John Shirley (III)
Oynayanlar:
Brandon Lee.... Eric Draven (The crow)
Ernie Hudson.... Polis Albrecht
Michael Wincott.... Top Dollar
David Patrick Kelly.... T-Bird
Sofia Shinas.... Shelly Webster
Film hakkında söylenecek çok şey var. Hem filmin içinde hem de dışında olan mistik olaylar seyirciyi daha da kendine çekiyor. Aynı adla ünlü çizgi-romandan çok iyi bir şekilde adapte edilmiştir. Çizgi romanın yaratıcısı James O'Barr yanlış bilmiyorsam, sevgilisi bir ara sokakta bir çete (gang) tarafindan saldırıya uğrayarak öldürülmüş. Yaşadığı bunalım, üzüntü ve intikam duygusu sonra The Crow adlı aşk ve intikam üzerine kurulu karanlık (gothic) öykülü çizgi-romana ilham olmuştur. Filmi çizgi-romanıyla ve sadece öyküsüyle değil oyuncuları, film müzikleri, teması, yapılışı, gelişen olaylarla yani her şeyiyle 1994,13. Cuma günü sinemalarla sansasyon yaratir.
Filmin baş rol oyuncusu Brandon Lee (Eric Draven) film sırasında vucudunda kan torbalarının patlaması için gereğinden fazla miktarda barut konulmasından dolayı ters bir yerinden yaralanıp hastaneye yetiştirilemeden kan kaybından ölmüştür. Silahların içine birsine gerçek kurşun konuldu söylentileri de vardır. Bu açıdan daha çok dikkat çeken sadece ölümü değil, canlandırdığı roldaki karakterinin de ölüp sonra canlanması ve de yapımcılar tarafından bilgisyarla Brandon Lee'nin de canlandırılması çok ilginç tesadüflerdir. Tesadüfler böyle bitmez tabi, çok ünlü olan babası Bruce Lee'de mafyanın arkasında olduğu düşünülen bir suikasta kurban gitmiştir.. İlginç olan Bruce Lee'nin bir filminde de canlandırdığı ünlü aktör karekterin çoğu insan tarafından öldürülme sahnesinde Mafya'nın oyuncuların arasına karışıp gerçek silahla öldürme girşimi ve olayın Brandon Lee'nin ölümüyle benzeşmesi, Brandon Lee ölümünün de bir set-up (oyun) olduğu söylentilerine yol açmıştır. Bruce Lee ve Elvis gibi o da öldü mü ölmedi mi söylentilerinin arasına karışmıştır. Tabi işin arkasında Mafya'dan korunmak için yapması ve Bruce Lee'nin film temalarında ki olayların gelişiminde ki benzerlikler bu söyletileri güçlendirir.
The Cure, NIN, Pantera, RATM gibi ünlü gruplardan oluşan soundtrack kaliteli şarkılarıyla da çok dikkat çekmiş ve filme daha çok hayran kazandırmıştır.90'lıların batı müziğinde ki evrimi iyi yansıtığı ve yeni muzik devriminin temsilcelirinden olduğu söylenip, batı müzik piyasasında ve tar'hinde yerini almıştır.
Filmdeki karekterlerin canladıran oyuncuların muhteşem performansı (hele David Patrick Kelly'nin ölmeden önce Crow'la olan konuşması) , gothic tarzadaki tema ve çekimler 1994 çıkan filmi sinema tarihine kısa süre de sokmuştur. Konu o kadar iyi işlenmiştir ki filmdeki vahşet ve şiddet izleyenlere adalet yerini buldu anlamında kötüleri cezanladırmasi, bir tatmin duygusu verdiğinden daha da ilgi çekmiştir. Esasında erkeğin aşık olduğu kadını koruma duygusunu tema olarak alarak bunu mistikleştirip, kaba kuvetle adletin uygulşanması da işin içine girince, insanların ilkel duygularını yakalayarak filmle kendisini bütünleştirir.
1994 Filmi ve Brandon Lee'yi daha bilmediğim bir zamanda Londra'dayken sanş eseri izledikten sonra bir daha bir daha izleyip hala sıkılmadan izlediğim film. İkincisi ve 3,4 ve dizileri ilgi görmese de bence The Crow kendi başına Highlander filminden sonra ciddi bir şekilde seyirciye haz veren bir filmdir.
vietnam
23.06.2003 - 13:49Ben de eskiden bir gazetede Vietnam Savaşıyla ilgili çok gerçekçi bir karikatür görmüştüm.
İlk karede (bildiğimiz filmlerdeki giysili) Vietkong'lu asker elinde tüfeği ile elleri havada teslim olmuş ABD'li askerini, Vietnam haritasından dışarı atıyor. İkinci karede ise bu sefer, aynı ABD'li asker, elinde Coca Cola şişesi ile bu sefer elleri havada teslim olmuş, aynı Vietkong'luyu, Vietnam haritasına geri sokuyordu.
Komik ama acı, acı ama gerçek...
Toplam 2591 mesaj bulundu