İki türlü şarkı vardır, bir sözleri için diğeride melodisi için bestelenen şarkılar.
Sözleri için yapılan şarkılar çoğu kez şiir veya hikayesi olduğundan anlamlı olur. Muziği için yazılan şarkılar ise işte bunların çoğunun anlamı olmaz sadece müzüğün melodisine, nakaratına ya da kafiyesine uyması uydurulur. Mesela, Sezan Aksu ilham geldiğinde, ilk başta ıslık ile şarkıyı oluşturduğundan, şarkı sözleri sonradan girer şarkıya.
Bu esasında ekspresyonist bir çalışma olduğundan şarkı sözlerinin saçma olduğu anlamına gelemez. Yani şarkı ile şarkı sözleri birbirini bütünlediği için şarkı sözlerini müziksiz okumak tabi ki ahengi ortadan kaldırır. Burada dikkati alınması gereken sadece sözler değil şarkının tamamıdır çünkü eğer şarkı melodisi ile bile berbatsa ''istediği kadar sözleri iyi olsun'' diye de bakılabilir.
Won't you come into my room, I wanna show you all my wares.
I just want to see your blood, I just want to stand and stare.
See the blood begin to flow as it falls upon the floor.
Iron Maiden can't be fought, Iron Maiden can't be sought.
Oh Well, wherever, wherever you are,
Iron Maiden's gonna get you, no matter how far.
See the blood flow watching it shed up above my head.
Iron Maiden wants you for dead.
Won't you come into my room, I wanna show you all my wares.
I just want to see your blood, I just want to stand and stare.
See the blood begin to flow as it falls upon the floor.
Iron Maiden can't be fought, Iron Maiden can't be sought.
Avrupa Komisyonu'nun yaptığı bir ankette, Avrupalılar'ın %60'ının Kuzey Kore, İran veya Afganistan'a kıyasla, İsrail'in dünya barışı için daha büyük bir tehdit olduğuna inandıklarını açıkladı.
15 değişik Avrupa ülkesinden yaklaşık 7500 kişi, komisyon tarafından kamuoyu araştırmasına tabi tutulmuştu.
Kendilerine, içinde 15 ülkenin bulundugu bir liste verilmiş, ve hangisinin dünya barışı için bir tehdit unsuru olduğu sorulmuştu.
Katılımcıların %59'u, Israil'in dünya barışı icin Kuzey Kore ve İran'dan daha büyük bir tehdit olduğuna inandıklarını söyledi.
Hem Kuzey Kore hem de İran, Amerika Hükümeti tarafından parya devletler olarak nitelendirilirken, Başkan Bush tarafından da ''Axis of Evil''' (Şeytan Ekseni) inin bir parcası olarak isimlendirilmişlerdir.
1984'te daha Kim Wilde'ları dinlerken ağabeyim kapağında öcü olan bir albüm almıştı. İlk dinlediğimde ne bu gürültü diye kenara attığımın grubun nerden biliyim sonradan hayranı olacağımı…
1976'da Londra'da grubun beyni olan ve eskiden Meyhane'de çalan Rock grubu Smilers'ın üyesi Steve Harris tarafından kuruldu. Zamanın en ağır grublarından sayılan Iron Maiden ismini Direk anlamı olan Demir Bakire'ye ile zamanın Margaret Thatcher'a yönlendirilse de esasında Mısır'dan gelen Avrupa'da karanlık çağlarda kullanan (içinde ucu sivri demirler bulunan fıravuna benzer tabut) işkence aletinden alır… Heavy Metal grupları tazeliğini kaybettiği sırada çıkan grup ne kadar Heavy Metal'in öncüleri olarak bilinse de grub esasında Saxon, Rrunning Wild, Def leppard gibi baba grupların bulunduğu New Wave Of British Heavy Metal, kısaca NWOBHM, yani Yeni İngliz Heavy Metal Akımı (dalgası) nın öncüleridir, tabi artık yeni (new) değil eski (baba) rock (old school) rock grupları katagorisine giriyorlar. Yine de King Diamond bir ropatajında İron Maiden'da kendisi gibi bir Horror Metal türü yaptıkları belirtmesi de kayda değer bir yorumdur.
Grub'un belli dönemleri vardır, yine de seri halde albümleri ve sahne şovları birbirini izlemiştir:
Onlarında babaları sayılan punk gruplarından etkilenen grup önce 1977'de Harris'in öncülüğünde gitarda Dave Murray, vokalde Paul Di'Anno ve davulda Doug Sampson, Stratford'un lokal meyhanesi Cart & Horses Pub'da iki yıl çaldılar. DJ Neal Kay tarafından keşfedilmişlerdir. Zaten şarkıları hazır olan grub kendi isimlerinden oluşan albümü 1980'e çıkardılar. Albümde yine kendi isimleri ''Iron Maiden'' single (singıl) ve ''Prowler'', ''Running Free'', ''Strange World'' gibi singlelarla müzik endüstrisine girmişlerdir.
1979'da gruba, sadece Metal For Muthas 1 toplama albümünde iki parçada çalan Tony Parsons ikinci gitarist olarak katıldı ama albümleri çıkmadan yerine Dennis Stratton. Dvulcu Sampson yerine de, Samson grubundan, Clive Burr katıldı. Bu arada ''Runnıng Free'' single albümü (1980) listelerde yavaş yavaş yükselmeye başlar.. Buarada Dennis Stratton yerine Adrian Smith gelir. Heavy Metal hayranları tarafından çabucak kabul edilen grup:
Pop listelerine bile girip Who'dan sonra Top of Pops'da ağır muzik ile canlı muzik yapan grup olmaları…. ''Phantom Of The Opera'' gibi popüler şarkıları…. Judas Priest 'in ön grubu olarak da konserlere çıkmaları… Sonracığıma, Rod Smallwood güçlü bir menejerle desteklenmesi ve 'Sanctuary' single albümünde (1980) başı kesilmiş Margaret Thatcher'in yanında bulunan ve sonra gruba maskot olan Eddie (Edi) de işin cabası… (sonra ''Women In Uniform'' single albümünde (1980) Eddie ve Thatcher vardır)
1981'de ''Killers'' ve albümde yine ön saflarda Eddie ve ''Twilight Zone'', ''Purgatory'' ve ''Maiden Japan'' single albümleri ile başarı kazanırlar. Esas, gruba Paul Di'Anno yerine Paul Bruce Dickinson katılması ve hemen sonra ''Number Of The Beast'' albümü (1982) ile zirvedeki yerlerini güçlendiren grup… albümde bulunan şarkıları ''Run To The Hills'', ''Number Of The Beast'' single albümleri ile de hit olurlar. Yerinde durumayan grub 1983'de''Flight Of Icarus'' ve ''The Trooper'' singlelarından oluşan ''Piece Of Mind'' ve 1984'e bunu izleyen ''2 Minutes To Midnight' 'Aces High'' singlelarından oluşan ''Powerslave'' ile dünyanın çoğu yerinde hit olmaya devam ederler. Tabi bu başarılarına davulcu Clive Burr yerine Streetwalkers'dan ama esas1981 Fransız Trust Grubundayken ön grub olarak Iron Maiden'a destek de vermiş olan Nicko McBrain katılmasının etkisi var mı bilinmez ama Eddie figurü tüm albüm kapaklarında bulunmakla grubun ana elemanlarından olmuştur ve yerine hep farklı kostümlerle yine Eddieler doldurmuştur.
Murry ile Adrian'ın 'iki gitar bir gitardan üstündür' gibi güçlü akorları, Steve Harris'in 'taramalı tüfek' gibi kullandığı bası ve iyice Harris'ı ve Eddi'yi arka plana atan Dickonson 1985'te Running Free (Live) ve Run To The Hills (Live) singlelarının oluşturuduğu konser albümü ''Live After Death'' konser albümü çıkarırlar. Ama 'Powerslave' ve 'Piece Of Mind' ne kadar başarılı olsa da sanki grubun belli bir formül bulmuşta hep onu satmaya çalışıyorlarmış imajı yaratmaya başlamıştır. Belki bu yüzden belki de yumuşamaya başladıklarından mıdır,1986'da ağır çizgilerinden çıkıp daha melodik olan ''Wasted Years'' ve ''Stranger In A Strange Land'' singlelarından oluşan ''Somewhere In Time
Albümünü'' çıkarırlar. Yerinde ve zamanında çıkartılan ve milyonlar satan bu albüm Iron Maiden ateşine odun olmuştur ama değişim rüzgarlarının da habercesi…
Belki aşırı konser ve yüklü programlarından dolayı bir sene aradan sonra 1988'de ''Somewhere In Time'' çizgesinde'' Can I Play With Madness'', ''The Evil That Men Do'' ''The Clairvoyant '' ve 1989'da ''Infinite Dreams (Live) '' singlelarından oluşan ''7th Son Of A 7th Son '' albümünü çıkarırlar. İşte burndan itabaren hikaye değişir çünkü hayranlarından ikinci kuşak büyümüş, ve birinci kuşak yaşlanmıştır ve çok daha genç kuşak gelmiştir. Belki o zamanı hatırlayanlar bilirler, veletler bile etrafta Iron Maiden t-shirtleriyle dolaşırlardı. Büyük ün kazandıkları bu albümleriyle bir başarı elde ettiklerini söyleyebiriz ama Iron Maiden artık harbi rock grubundan, piyasa grubu olma yoluna girmiştir, bu da esas hayranlarını üzmüştür.
Zaten, gruptan Adrian Smith'in ayrılıp White Spirit, Ian Gillan'da çalmış ve Dickonson'ın da adamı olan Janick Gersi'in girmesi, Dickonson'ın solo albüm ve roman çalışmalarına başlaması ve 1990'da ''Holy Smoke'' ve ''Bring Your Daughter To The Slaughter '' singlelarından oluşan ''No Prayer For The Dying '' gibi şımarık albüm çıkartmaları, değişimin tamamlandığı ispatlamıştır. Şili'de satanist diye yasaklanmaları, Elm Sokağı 5'teki şarkılarının İngiltere'de en kötü şarkı seçilmesi (yine de ilk defa bir numara olmuşlar işte) , singlelarını bir daha bir daha piaysaya sürmeleri ve Dickonson grubtan ayrılacağını söylemesi bile yeni hayranlarıyla at koşturan Maiden'ın hızını durdurmamıştır. İki yıl aradan sonra 1992'de grup ''Fear Of The Dark '' gebe kalmıştır. Albümde bulunan ''Be Quick Or Be Dead'' ve ''From Here To Eternity'' singlelarıyla eskiye dönemeye çabaladıklarını diyemiyeceğim ama bari ciddi bir piyasa çalışması olmuş bir albüm diyebilirim.
Herhalde Dickonson gruptan tam ayrılmadan adını güçlendirmek için grubla konserden konsere koşup yüksek performasyonlarıyla ardarda konser albüm çıkartmaya mı çalıştılar? 1993'te ''Hallowed Be Thy Name'' ve ''Fear Of The Dark '' singlelarındna oluşan iki bölümden oluşan koonser albümü ''Iron Maiden - A Real Live Dead One'' bunlardan biri. Diğer konser albümü ise yine aynı tarihli ''Live At Donnington''.
Dickonson gruptan kavgasız gürültüsüz planlanmış şekilde ayrılır, yerine Dickonson'un davetisiyle (hiç şarşırmadım doğrusu) , Wolfsbane grubundan, Blaze Bayley gelirr.1995'te ''Man On The Edge've 'Lord Of The Flies '' singlelarından oluşan ''The X Factor'' albümü çıkarılır. Zaten bu albümden önce gruptan çoktan koptum, eminim o zamanlar gruptan soğuyan tek ben değilimdir… Artık albüme Disneyland'teki korku tüneli gibi şişirilmiş desem yeridir. Albümün kapağındaki delik deşik edilip yamultulmuş Eddie'nin halide, kaderin cilvesi midir nedir bence grubun halini resmeder.1996'da yeni şarkıcılarının daha iyi promosyonu için ''Best Of The Beast'' toplama albümünü çıkarmışlardır.
Kısa aradan sonra Dickonson gruba Adrian Smith ile geri döner, sonra tabir yerindeyse Iron Maiden fabrikası üretime devam etmiş ''Virus'' 1996, ''Virtual XI'' 1998, ''Brave New World'' 2000, (Blaze Bayley'de oluğu) ''Live At Rock In Rio'' 2002, ''Edward The Great'' 2002 toplama albümü, ve en son ''Dance Of Death'' 2003…
Tabi bir tarafan Iron Maiden piyasa grubu diye hardcore (harbi) hayranlarından tepkiler alsalarda milyonlara seslenen grup için bu da başarılı bir dönem olmuştur ama eskinin yüzü olan Eddie'nin kemikleri malesef sızlıyordur. Herşeye rağmen başarlı 23 yıl, dilek olay… İlk albümlerinin plaklarını gururla ailecek saklıyoruz ne de olsa Black Sabbath'tan sonra Metal'e en çok katkıda bulunan baba gruplardan biri…
Maiden [1980]
Killers [1981]
The Number Of The Beast [1982]
Piece Of Mind [1983]
Powerslave [1984]
Live After Death [1985] (Konser)
Somewhere In Time [1986]
7th Son Of A 7th Son [1988]
No Prayer For The Dying [1990]
Fear Of The Dark [1992]
A Real Live Dead One [1993] (Konser)
Live At Donnington [1993] (Konser)
The X Factor [1995]
Best Of The Beast [1996] (Toplama)
Iron Maiden - Virus [1996]
Iron Maiden - Virtual XI [1998]
Brave New World [2000]
Live At Rock In Rio [2002] (Konser)
Edward The Great [2002] (Toplama)
Dance Of Death [2003]
Daha Detaylı tüm albüm listesi:
http://www.darkelucidation.com/iron_maiden_discography.php
Grupta olanların ve gelen geçenlerin doğum tarihleriyle tam listesi:
Bass - Steve Harris (12 Mart 1957)
Vokal - Bruce Dickinson (7 Ağustos 1958
Gitar - Adrian Smith (27 Şubat 1957) .
Gitar - Dave Murray (23 Aralık 1958)
Davul - Nicko McBrain (5 Haziran 1954)
Vokal - Paul Di'Anno (17 Mayıs 1959)
Vokal - Blaze Bayley (1963)
Davul - Doug Sampson
Davul - Clive Burr (8 Mart1957)
Gitar - Tony Parsons
Gitar - Dennis Stratton (9 Kasım 1954)
Gitar - Janick Gersi
Fransızca'da Bureaucratie kelimesinden gelir. Anlamı Kamu Yönetimi'dir.
İsimden de anlışacağı üzere Büro kelimesinden türer. Basitçe anlatmak gerikirse, büroda çalışan (üst sınıftan) bir insanın, sözde, halkın (emekçilerin) arasına girip (karışıp) sorunlarını inceleyip cözüm üretmeye çalışan kişiye de Bürokrat denir. Bu yönetim şekli daha çok sanayi devriminden sonra kapitalist toplumda iki ana sınıf olan işçiler (alt tabaka) ve patronlar (üst tabaka) arasında, sözde, denge kurması için oluşmuştur. Tabi daha çok günlük işlerimizde 'Demokrasi Kirtasiyeciligi' olarak önümüze çıkıp; gözümün kahverengi ve üstünde kaş olduğu gösteren belgeler gibi gereksiz işlemlere kadar gitmesi de esas bürokrasinin 'Büro Diktatörlüğü' anlamına geldiğini gösterir…
Tabi bu yönetim iyi kullanılırsa işleri düzenler ve kolaylaştırır, kötü kullanılırsa halkı felç eder… Mesela gümrükten çok sayıda eşyalar geçirmeye çalışanlar bilir, çoğu kez rüşvet kullanılarak yapılır işler... Bir gün bu iş ortaya çıkartılmasıyla, gümrükçülerin kurallara göre iş yapmaya karar vermesi; rüşvetle bile zor olan gümrük işlemlerinin bu sefer büroktik işlemlerle daha çok zor olduğunu anlaşılmasına yol açıp... yine rüşvete dönülmesi hazin bir hikayedir. Ne de olsa ''benim memurum işini bilir'' denilen anlayış var…
Bürokrasinin ne olduğunu, size, çok çarpıcı bir benzetmeyle anlatayım bir de:
Pamuk Prenses ve Yedi Cüceleri bilirsiniz. Esasında bu çocuk romanı zamanında saman altından bürokrasi propagandası yapılmak için yazılmıştır. Nasıl mı? Mesela inatçı, pasif, çirkin, yalaka ama üretici, çalışkan gibi karakterleriyle; Yedi Cüceler, işçi sınıfını temsil eder. Bürosundan pardon şatosundan uzaklaştırılıp öldürülmek istenilen saf, temiz, güzel olan ve yedi cücelerin (halkın) arasına karışan Pamuk Prenses'de bürokrasiyi temsil eder. Daha durun, olaylardan haberi olmayan saf kralsa devleti, ve üvey anne olan kötü cadı kraliçe kapitalisti temsil eder. Hatta pamuk prensesi öldürmeye çalışan daha doğrusu kraliçenin pis işlerini yapması için gönderilen ama sonra vazgeçen tetikçi ise, güvenlik güçlerini temsil eder. Zehirli Elma'da rüşvetiiiii (bu kadar olmaz yani :) . Göze masum gözüken bu romandaki hikaye, dekorundan tutun karakterleirinin hepsine kadar tamamen bir bürokrasi propandasır. Yani bürokrasi diye geçmeyin, baya savaşımlarla günümüze kadar gelmiştir.
Ünlü bilim dergisi New Scientist’in yayınladığı araştırmalara göre, Allah’a inanan insanlar daha mutlu ve huzurlu oluyor. Yapılan yüzlerce araştırma sonunda, bir dine mensup olanların kendilerini daha rahat mutlu ve huzurlu hissettiklerinin belirlendiğini belirten New Scientist, uzmanların şu yorumunu aktardı: “Allah’a inanmak insanlarda hayatlarının bir amacı olduğu hissini uyandırıyor. Ayrıca bir dine mensup olmak, insana dünyada yalnız olmadığını hissettiriyor.”
Hayr işleri ruhî tatmin yaşatıyor
Vanderbilt Üniversitesinin araştırmasına göre, herhangi bir işi karşılık beklemeden yapan ya da sahip olduğu şeyi başkasıyla paylaşan insanlar ruhî bir tatmin yaşıyorlar. British Columbia Üniversitesi ise, çok büyük beklentileri olanların kolay kolay mutlu olamadığını, ama beklentilerini kısıtlı tutanların mutluluğu daha çabuk yakaladığını belirledi.
Evlilik ve aile ortamı mutluluk getiriyor
Michigan Üniversitesinin 42 ülkeyi kapsayan araştırmasında evlilik hayatının mutlulukta çok önemli bir etken olduğu belirlenirken, Illinois Üniversitesinin araştırmasına göre de, ekonomik şartları yetersiz olanlar bile geniş, samimî ve sıcak bir aile ve arkadaş çevresine sahipse, ortalamanın çok üzerinde bir mutluluk düzeyini yakalayabiliyor
Orucun sayısız maddî ve manevî faydaları vardır. Vücuda şifa verir, cana güç ve kudret kazandırır. İnsanı cismanî rezilliklerden temizler; doğru ve faydalı fertler eğitmede, düzenli ve müreffeh bir toplum kurmada son derece etkilidir. Nefsin ıslahında ve arıtılmasında, insanın tek düze bir yaşamdan sıyrılmasında ve vücudun ihtiyaçlarını teminden başka bir şey düşünmeme hastalığından kurtulmasında çok önemli rolü vardır. Ancak biz orucun sadece bazı faydalarına değineceğiz.
Oruç ve Sıhhat
İnsanı kemale doğru götüren orucun tıbbî ve sıhhî yararları, sayılmayacak kadar çoktur. Hemen hemen herkes tarafından az veya çok bilinen bu yararları tekrarlamaya ve hepsini açıklamaya gerek olmadığından, biz burada bunların bazılarına özetle değinmekle yetineceğiz.
Mide ve sindirim sistemi, insanın en çok çalışan organlarındandır. Günde normal olarak üç defa yemek yenilerek alınan gıdaların sindirimi, ayrımı, gerekli olanların emilmesi ve gereksiz olanların atılması için sindirim sistemi bütün gün boyunca durmadan çalışır. Oruç, bir yandan bu organların çabuk yıpranmasını engelleyerek onların dinlenip yeni güç kazanmalarını sağlarken, diğer yandan sağlık açısından önemli tehlikelere yol açan birikmiş yağların dışarıya atılmasını ve azalmasını sağlar.
Bazı tembel ve gevşek kimselerin tam imanla olmasa da bari sıhhî yararlarını göz önünde bulundurarak oruç farizasını yerine getirmeleri ve onun çeşitli yararlarından faydalanabilmeleri için nakledilen hadislerde apaçık bir şekilde orucun cismî yararlarına da değinilmiştir.
Bu hususla ilgili olarak Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: 'Oruç tutun ki sağlam ve sıhhatli olasınız.'[2]
Yine diğer bir hadiste şöyle buyurmuştur: 'Mide bütün hastalıkların kaynağıdır. Açlık ise, bütün ilaçların başıdır.'[3]
Oruçlu kişinin gün boyunca tuttuğu orucu iftardan sonra aşırı yiyerek telafi etmeye çalışmaması durumunda o sıhhî faydaların daha iyi elde edilebileceği açıktır.
Tıp biliminin gelişmesi sonucu bazı uzman doktorlar yemek ve içmekten perhiz edip oruç tutmanın, tedavi için en iyi metot olduğunu tespit etmişlerdir. Bu konuda bir uzman şöyle demektedir: 'Oruç aracılığıyla tedavi metodu öylesine mucizeler yaratmaktadır ki bu metodun uygulanması hâlinde pratik ve cerrahi tıp alanında birçok metot değişikliği meydana geleceği kesindir. Çünkü oruç tıp bilimine yepyeni ufuklar açmakta ve hastalıklarla mücadele alanında bu bilime çok etkili bir silah kazandırmaktadır. Bu, çok değişik şekillerde kullanılabilen ve çeşitli hastalıkların tedavisini mümkün kılabilecek bir silah olup çeşitli hastalıklara neden olan birçok şeyle mücadele ve birçok hastalığı iyileştirme alanında olumlu sonuçlar vermiş, istenen amaca ulaştırmıştır.'[4]
Orucun tıbbî ve sıhhî yararları üzerine yapılan araştırmalar bu kadarla bitmiyor. Bu konuda daha pek çok ilginç araştırmalar vardır. Bu konuda daha çok bilgi sahibi olmak isteyenler, bu dalda yazılan kitaplara başvurabilirler.
Dar görüşlülerin sanılarının tam tersine sağlıklı kimseler için orucun hiçbir zararı yoktur. Oruç tutamayacak durumdaki hastalar ise, bu emirden muaftırlar. Ayrıca bir hastanın oruç tutması hâlinde hastalığı artacak veya uzun sürecekse, oruç tutmakla günah işlemiş olacağı gibi tuttuğu oruç da Allah katında kabul olmaz. Orucun kendisine zararlı olduğunu bilen birisi oruç tutmamalı, tamamen iyileştikten sonra yediği günler sayısınca kaza etmelidir.
Oruç, sağlığa zararlı olmadığı gibi vücut sağlığı için son derece yararlı bir ibadettir. Kendileri oruç tutmamakla yetinmeyip başkalarının da oruç tutmasını engelleyen ve orucun ülsere yol açtığını sanan bazı mideperestlerin bu iddiaları tamamen geçersiz ve asılsızdır. Bu tür saçma yalanlar, tembel ve midelerinin esiri olan zavallıların tek bahaneleridir. Böyleleri insanoğlunun özelliği olan azim ve iradeden yoksundurlar.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, orucun cismî ve sıhhî faydaları inkâr edilemeyecek kadar açıktır. Ancak orucun en önemli yararları onun sadece sağlık üzerindeki etkileri değildir. Ne yazık ki orucun faydaları üzerinde araştırma yapanlardan bazıları sadece onun bu yönüne dikkat çekmişlerdir. Oysa orucun en önemli yararları onun manevî boyutuyla ilgilidir. İnsanın kendisini hata ve kötülüklerden arındırması ve eğitip yetiştirmesi konusunda orucun manevî etkileri, cismî etkileriyle kıyaslanamayacak kadar de-ğerli ve önemlidir.
Kaldı ki, söz konusu tıbbî yararları bile, İslâm dininin asaletini göstermektedir. Çünkü bu fıtrata dayalı semavî kurallar, bundan on dört asır önce yüce Allah'tan başkası tarafından gerçekleşmesi mümkün olmayan bir kapsam ve derin görüşlülükle zamanın cahil Arap ortamında öylesine tesis edilmiştir ki çağımızın medenî tıp bilginleri kendi dallarında bunca ilerlemiş olmalarına rağmen her geçen gün onun bilim ve hikmetinin ancak küçük bir kısmını an-layabilmekte ve keşfetmektedirler.
yazının devamı:
http://onikiimam.tripod.com/Online%20Books/Ehlibeyt_Fikhinda_Oruc/ramazan.htm#orucun hikmeti ve yararları
Bütün tarihi devirde başka milletlerden, yabancılardan zorla kaçıılıp hürriyetten mahrum hale getirelerek hizmette kullanılan kişi.(Bu statüde bulunan erkeğe 'köle', kadına ise 'câriye' denir.)
İslamiyet köleliği en adil usullerle kaldırmağa çalışmıştır ve Resul-i Ekrem efendimiz insanları kölelikten kurtamayı ibadet olarak ilan etmiştir. Peygamberimizin evlatlığı Zeyd b. Hârise ve müezzini Bilâl-ı Habeşî bunlardan en güzel örneklerindendir.
İnsana kul olmak yani negatif anlamıyla köle kötü anlama gelsede, esas pozitif anlamıyla Allah'a köle olmak çok güzel anlamlara gelir ki ki buna en güzel örnek yine peygamberimizdir...
UFO adlı rock grubunun 1974 çıkartığı ''Phenomenon'' adlı çok güclü bir albümü. Michael Schenker'ın katılıpta çıkartılan bu albümde ''Rock Bottom'' ve belki WASP grubundan da bilirsiniz''Doctor Doctor''' gibi önemli şarkılar vardır.
Too Young To No Way
Crystal Light
Doctor Doctor
Space Child
Rock Bottom
Oh My
Time On My Hands
Built For Comfort
Lipstick Traces
Queen Of The Deep
şarkı sözleri: http://ufo.dave-wood.org/lyrics/phen
Davul - Andy Parker (21 Mart 1952)
Vokal - Phil Mogg (15 Nisan 1948)
Bass - Pete Way (7 Ağustos 1951)
Mick Bolton (? Mayıs 1950))
Progressive Space-Rock denilen ahenkli müzik türü yapan grubun ilk adı Hocus Pocus idi sonra UFO adını aldılar. İngiliz grubu olmasına rağmen ilk başta Almanya ve Japonya'da ünlünen grub Chrysalis Records (muzik şirketi) ile anlaşıp ''Rock Bottom'' ve ''Doctor Doctor'' (bu şarkıyı belki WASP grubundan da bilirsiniz) gibi önemli şarkıların olduğu ''Phenomenon'' adlı çok güclü bir albüm çıkartıktan sonra ünleri iyice yayıldı..
Bu albümden önce ayrılan Mick Bolton yerine önce Pink Fairies'den Larry Wallis, sonra Bernie Marsden (sonra Whitesnake'e katıldı) ve sonunda ünlü Scorpions'dan Almanya'dan Michael Schenker(10 Ocak1955) gelmişti. Tabi Michael Schenker olması albümlerinin başarısını etkilemiş ve daha da grub ilgi görmüştür.
Grubun tarzı sonra biraz daha sertleşip seri halinde olan Flying V. A adlı albümler çıkarttılar. Grub tabi bu arada genişlemeye başladı, önce piyanoya Heavy Metal Kids grubundan Arjantinli Danny Peyronel (gerçek ismi Daniel Augusto) sonra yerine Savoy Brown grubundan Paul Raymond katıldı. Lights Out, Obsession ve Strangers In The Night çalışmaları ünlerine ün katıp bunla kalmayıp 1977 deki muhteşem iki bölümlü konser albümleri ile Amerika'yı feth ettiler.
Michael Schenker Scorpions'e geri dönüp sonra MSG çıkarırken yerine UFO'ya Lone Star grubundan Galli Paul Chapman (9 Haziran 1954) geldi ve bir kaç vasat albüm çıkarttılar ve bu noktadan sonra Schenker zamanlarındaki ünlerine bir daha dönemediler. Pianist Raymond 1980'de MSG'ye katıldı ve yerine Wild Horse grubundan Neil Carter geldi. Sonra 1982 de Pete Way'de gruptan ayrıldı ve Waysted kurdu ama yine grup üyeleri ara ara bir araya gelip çıkışlar yapmaya çalıştılar.1983'teki Elvada İngiltere adlı konser (adı üzerinde) turlarının hüsranla sonuçlanması çok iyi ad yapmış bir grub için kötü bir son oldu.
Yine de 1985 Raymond ve Gray grubu baştan canlandırmaya çalıştılar, Atomik Tommy takma isimli gerçek adı Thomas McClendon olan Japonya doğumlu gitarisçileri ile Misdemeanor adında eski ateşleri söndüren yine başarısız bir albüm çıkardılar. Yenilen pehlivan güreşe doymaz gibilerinden bu sefer yeni gitaristçleri Laurence Archer (9 Kasım 1962) ve davulda Clive Edwards ile High Stakes & Desperate Men adlı albümlerinı çıkardılar.1992 de çıkan bu albüm ne kadar 1974-78'teki deli günlerini yakalamaya çalışssa da malasef zaman aşımına uğradıklarından kısıtlı ve zorlamalı bir başarı elde ettiler.
Sonunda hayranlarının ısrarlarıyla esas UFO oluşturan Mogg, Schenker, Way, Raymond ve Parker bir araya gelip 1995 Walk On Water albümünü çıkardılar ama ve ama ilginçtir sadece Japonya'da yayınlandı. Grub'a en son davulda Aynsley Dunbar (10 Ocak 1946) katıldı ve Covenant, Sharks gibi stüdyo, konser ve toplama albümler çıkardılar. Yıkılmadık hala ayaktayız gibilerinden hala albüm çıkartmaya devam ediyorlar.
Albümleri:
1 UFO 1970
2 UFO 2 Flying One Hour Space Rock 1971
3 UFO Live (recorded live in Japan) 1972
4 Phenomenon 1974
5 Force It 1974
6 No Heavy Petting 1976
7 Lights Out 1977
8 Obsession 1978
9 Strangers In The Night (live) 1978
10 No Place To Run 1979
11 The Wild, The Willing And The Innocent 1981
12 Mechanix 1982
13 Making Contact 1983
14 Misdemeanor 1985
15 Ain't Misbehavin' 1988
16 High Stakes & Dangerous Men 1992
17 BBC Radio 1 Live In Concert (1974-80) 1992
18 Lights Out In Tokyo - Live 1993
19 Walk On Water 1995
20 BBC: In Session And Live In Concert (from 1974/75/77) 1999
21 Covenant (2 CD set; one disc studio recordings, other live) 2000
22. On With The Action: Live At The Roundhouse Theatre 2000
23. Regenerator: Live (1982) 2001
24. Sharks 2002
25. The Best Of UFO 2003
26. Then & Now 2003
Grupta bulunanların tam listesi:
Phil Mogg - Vocal
Michael Schenker - Gitar
Pete Way - Bass
Aynsley Dunbar - Davul
Mick Bolton - Gitar
Paul Chapman - Gitar
Tommy McClendon - Gitar
Laurence Archer - Gitar
Paul Gray - Bass
Danny Peyronel - Keyboards
Paul Raymond - Keyboards
Neil Carter - Keyboards
Andy Parker - Davul
Jim Simpson - Davul
Clive Edwards - Davul
Jon Turteltaub yönetip, John Travolta'nın başrolünde oynadığı 1996 yapımı Phenomenon adlı film de var. Filmin konusu ne kadar UFO'larla ilgisi olsa da esasında drama katogorsine giren çok tatlı fantastik bilim kurgu filmi.
Eskiden doğaüstü olan olmayan ilginç konuları başlık alan Fenomen adında çıkan magazin türünde bir dergi vardı. Ingiltere'de daha çok UFO'larla ilgilenen Phenomenon dergisiyle bir bağlantısı var mı pek bilmiyorum ama işte bu adlı dergiler var. Bu iki dergiyide okuması zevkliydi.
''Phénomène'' Fransızca'dan dilimize giren bir kelimedir.
Olay, olgu, görüngü yani duyularla algılanabilen her şey demektir..
Halk arasında daha çok nedeni tam bilinmeyen; UFO, hayaletler, reenkarnasyon gibi tanımlanamayan ilginç, doğaüstü, metafiziksel, parapsikolojik olaylar olarak da bilinir.
''Toplumda herkesi kendi çıkarı peşinde koşarken istemeden toplumun da refahını artırır.''
1723-1790 yılları arasında yaşamıştır. İskoçya'da doğmuştur.1959'da ''Moral Duygular Teorisi'' adlı kitabını tamamlamıştır.1776 yılında ''Ulusların Zenginliğinin Doğası ve Nedenleri Üzerine bir Araştırma'' adlı kitabını yayınlamıştır. Smith iktisadi büyüme üzerinde önemle durmuştur.
Smith'e göre büyümenin itici gücü iş bölümüdür. İş bölümü üretim artışına, teknik ilerleme ve sermaye birikimine neden olur. Smith iktisadi sistemin bir düzen içinde işleyeceğine inanmış ve bu nedenle devlet müdahalesinin en az düzeye indirilmesi gerektiğini savunmuştur.
Smith'e göre ''toplumda herkesi kendi çıkarı peşinde koşarken istemeden toplumun da refahını artırır''. Smith dış ticaretin hiçbir sınırlandırma olmaksızın serbest biçimde gerçekleştirilmesi gerektiğini savunmuştur. Uluslararası ticaret ile ilgili olarak ''mutlak maliyetler'' teorisini geliştirmiştir.
Sülayman Hilmi Tunahan,1888'de Silistir'de doğdu. Babası Osman Efendi de dersiam, hafız ve müderristi. İlk tahsillinden sonra İstanbul'a gelen Süleyman Hilmi, Fatih dersiamlarından Ahmet Efendi'den ders aldı. Ciddi bir tahsil yaptı, çağının en yüksek okullarında okudu, din ve hukuk branşlarında diploma aldı. Medreselerin kapatılmasından sonra da İstanbul'un Sültanahmet, Sülamaniye, Yenicami ve Şahzadebaşı gibi büyük camilerinde vaizlik yaptı.
Bir taraftan vaiz olarak irşad hizmetlerine devam ederken, diğer yandan da (ilk kez 1946'da hükümet kararı ile açılmasına izin verilen) Kuran kurslarında ve isteyen Müslüman çocuklarına da evlerinde Kuran öğretmeye başladı. Bu kurslardan mezun olan pek çok talebe Dİyanet İşleri Başbakanlığı'nda müftü, vaiz, imam, müezzin, Kuran kursu öğretmeni olarak vazife aldı.16 Eylül 1959 vefat etmiştir.
Sülayman Hilmi, amelde Hanefi, itikatta Maturidi mezhebindendi. Meşreben Nakşi, ehl-i sünnet ve'l-cemaata son derece de bağlı idi. Öğrencilerine de aynı telkinlerde bulunmuştur. Kendisi İslam dünyasındaki Mısır (Cami-ül-Ezher) ve İstanbul (Darülhilafe medreseleri) ekolünden ikincisine mensuptur. Bu nedenle reformcu, mezhepsiz, Behhabi ve Baasçı cereyanlara karşıdır. Cezay'r Kurtuluş savaşını desteklediği için hakkında davalar açılmıştır.
Tek eseri, okuma-yazma bilen herekesin tek başına Kuran okuyup öğrenmesini sağlayan bu pratik 'Yepyeni Usul ve Tertiple Kuran Harf ve Harekeleri'dir..
Bazı çevre, grup ve kişilerin zihinlerinde, 'Sülaymancılık' denilince Atatürk ve ilkeleri gibi düzene karşı çıkan, din propagandası ile sistemi ele geçirmeye çalışan gerici, yobaz, laiklik düşmanı olan tarikat olarak söz edilmeye çalışılsa da grubun sözcüleri şu savunmayı yaparlar:
'Sülaymancılık diye bir şey yoktur.. Eğer muhakkak isim verilmesi gerikiyorsa, bize Sülayman Efendi'nin öğrencileri, ondan feyz almış kimselerin topluluğu denilebilir.'
Sülaymancılık bir mezhep veya tarikat değildir. Süleyman Efendi'nin öğrencileri itikatta 'Ehl-i sünnet ve'l-cemaat' mezhebine, amelde ise Hanefi mezhebine bağlıdırlar. Tarikat ve ve tasavvufta Nakşilikten feyz alırlar... ve düzene ya da medineyete karşı olmadıklarını söylerler. Amaçları olqrak ise Sülayman Efendi'den örnek alarak halkın din ihitiyacının karşılanmadığı yerlerde hizmet vermek amacı ile organize olmakdır...
Nakşibend, Farsça ''nakış yapan''anlamına gelir. ''Kalbi işlediği, kalbin üzerine süsler yaptığı için'' bu adı alarak kurucusu Buhara'lı (şimdi Kar-ı Ârifan) Muhammed Bahaüddün (1318-1389) isminin başına bu Nakşibend kelimesi eklenmiştir. Abdülhalik Gücdivani tarafından yetiştirildiği kabul edilir.
Prof. Tahsin Yazıcı, hakkında şunları söyler:
''Çok mütavazi bir hayat süren Bahaûddin Nakşibend, haramdan son derece sakınır, hediye getirenlere hediye ile mukabele eder, fakat bu hususlarda Peygamber gibi harekette bulunmanın küstahlık olacağını da söylerdi. Misafire çok saygı gösterir, ona uymak maksadı ile gerekirse orucu (sanırsam bahsedilen nafile oruç) bozmanın bile caiz olacağını söyler, hayvanlara karşı da büyük bir sevgi beslerdi.''
Nakşibend'e izafe edilen veya hiç olmazsa ondan sonra bu ad ile şöhret bulan bu tarikatın izlerine ise, daha önce Gazneliler devrinde (962 - 1183) rastlanmaktadır. Ancak başlangıçta sadece bazı esasları belli olan bu tarikat, gerçek hüviyetini Hoca Yusuf el-Hamidani (ölm 1140) 'dan sonra aldı. Elh-i sünnet akidelerine sıkı sıkıya bağlı olduğu için, halkın, hilafet hususunda icmaı desteklediği için de, Sünni hükümdarların rağbetine ve yardıma mazhar oldu. Yusuf el-Hamadani'nin halifelerinden Ahmed Yesevi tarikatının Maveraünnehir'de, Abdülhalik el-Gücdivani de Harizm ve Horasan'da yayılmasına yardım etti. El-Gücdivani'nin zikr-i hafiyi, Ahmed Yesevi'nin ise zikr-i cebriyi tercih etmesi sebebi ile, tarikat iki kol halinde geliştiği mühitin örf ve inançların tesiri ile de, bir birinden oldukça farklı bir mahşyet aldı. Ancak bir ara zayıflamış olan Gücdivan esasları Bahaüddin Nakşibend tarafından tekrar canladırıldı.
Daha çok Bahaüddin Nakşibend ile büyük bir küvvet kazanan bu tarikatın Orta Asya'nın, Horosan'ın ve havalisinin Sünnileşmesine büyük tesiri oldu.Çok geçmeden de, Ubeydullah Ahrar (1403-1490) 'ın halifesi olup, daha çok Molla İlahi Simavi unvanı ile tanınan Şeyh Abdulllah İlahi Simavi (ölüm 1491) vasıtası ileAnadolu'da, Baki Bil'llah Kabuli (ölüm 1605) tarafından da Hindistan'da geniş ölçüde yayılma imkanı buldu. Hindistan'da müceddiye adı altında gelişerek Hicaz, Irak ve Suriye'ye yayıldı ve son olarak da, Surriye'de Halidiye kolu teşekkül etti. Onlarca kollara ve başka tarkatlara ayırlan nakşilk, Asya'dan Amerika'ya kadar da hala yayılmaktadır...
Günlerden bir gün zengin bir baba oğlunu köye götürdü. Çocuğa insanların ne kadar fakir olabileceklerini göstererek bir ders vermek istiyordu.
Çok fakir bir ailenin kerpiç evinde hafta sonunu geçirdiler.
Şehre döndüklerinde baba oğluna sordu..
'İnsanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü? '
'Evet! '
'Ne öğrendin peki? ' dedi baba... Oğlu yanıt verdi..
' Şunu gördüm... Bizim evde bir köpeğimiz var, onların dört. Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onların sonu olmayan bir deresi. Bizim bahçemizde üç dört ampul var, onların milyonla yıldızı. Biz balkondan sadece ön avluyu görüyoruz. Onların manzarası tüm bir ufuk...'
Babası yutkunurken oğlu sözünü bağladı.
'Teşekkürler, baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için! ...'
Run DMC ile Aerosmith (68'lilerin rock grubu) Walk This Way klibiyle Rock-Rap arasındaki duvar yıkılmıştır. Judgement Night Soundtrack'in de baba rap gruplarıyla, baba rock gruplarının birlikte çalışmasıyla köprüler kurulmuş, rock şarkılarının rap versiyonları ve rap ve rockçıların birlikte birbirini izleyen çalışmalarıyla köprüden çoktan geçilmiş. Hatta Clawfinger gibi metal grubunun rap yapabileceği, İceT gibi rapçininde Body Count'la Metal müzik yapabileceği ortaya konulmuştur. Bunlar yılların gelişimidir. Limb Bizket dördüncü ya da Linking Park gibi gruplar bu gelişmenin 5. generation'ıdır, yani çoktan temeller atılmış ve bu rapçilerle, rockçıları aynı kefeye koymak değil, bahsedilen rock-rap tartışmasının çoktan bitip birbirine karıştığının ispatıdır.
Tabi Türkiye'de daha yeni yeni gelişen Türkçe Rap ile Rock'çılar arasında hala bir uçurum varsa bu müzikten değil geçilmesi gereken bir dönemin getirdiği anlaşmazlıklardanır.
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
saçma şarkı sözleri
17.11.2003 - 19:15İki türlü şarkı vardır, bir sözleri için diğeride melodisi için bestelenen şarkılar.
Sözleri için yapılan şarkılar çoğu kez şiir veya hikayesi olduğundan anlamlı olur. Muziği için yazılan şarkılar ise işte bunların çoğunun anlamı olmaz sadece müzüğün melodisine, nakaratına ya da kafiyesine uyması uydurulur. Mesela, Sezan Aksu ilham geldiğinde, ilk başta ıslık ile şarkıyı oluşturduğundan, şarkı sözleri sonradan girer şarkıya.
Bu esasında ekspresyonist bir çalışma olduğundan şarkı sözlerinin saçma olduğu anlamına gelemez. Yani şarkı ile şarkı sözleri birbirini bütünlediği için şarkı sözlerini müziksiz okumak tabi ki ahengi ortadan kaldırır. Burada dikkati alınması gereken sadece sözler değil şarkının tamamıdır çünkü eğer şarkı melodisi ile bile berbatsa ''istediği kadar sözleri iyi olsun'' diye de bakılabilir.
karpuz
17.11.2003 - 18:13Allah yapar yapısını, kullar açar kapısını
:)
iron maiden
17.11.2003 - 17:47Şarkı: Iron Maiden
Grup: Iron Maiden
Albüm: Iron MAiden
Söz: Steve Harris
© 1980
Won't you come into my room, I wanna show you all my wares.
I just want to see your blood, I just want to stand and stare.
See the blood begin to flow as it falls upon the floor.
Iron Maiden can't be fought, Iron Maiden can't be sought.
Oh Well, wherever, wherever you are,
Iron Maiden's gonna get you, no matter how far.
See the blood flow watching it shed up above my head.
Iron Maiden wants you for dead.
Won't you come into my room, I wanna show you all my wares.
I just want to see your blood, I just want to stand and stare.
See the blood begin to flow as it falls upon the floor.
Iron Maiden can't be fought, Iron Maiden can't be sought.
israil
17.11.2003 - 17:39Avrupa Komisyonu'nun yaptığı bir ankette, Avrupalılar'ın %60'ının Kuzey Kore, İran veya Afganistan'a kıyasla, İsrail'in dünya barışı için daha büyük bir tehdit olduğuna inandıklarını açıkladı.
15 değişik Avrupa ülkesinden yaklaşık 7500 kişi, komisyon tarafından kamuoyu araştırmasına tabi tutulmuştu.
Kendilerine, içinde 15 ülkenin bulundugu bir liste verilmiş, ve hangisinin dünya barışı için bir tehdit unsuru olduğu sorulmuştu.
Katılımcıların %59'u, Israil'in dünya barışı icin Kuzey Kore ve İran'dan daha büyük bir tehdit olduğuna inandıklarını söyledi.
Hem Kuzey Kore hem de İran, Amerika Hükümeti tarafından parya devletler olarak nitelendirilirken, Başkan Bush tarafından da ''Axis of Evil''' (Şeytan Ekseni) inin bir parcası olarak isimlendirilmişlerdir.
Yazının gerisi (İngilizce) :
http://english.aljazeera.net/NR/exeres/AEBF5DC8-F1C3-4E15-9C29-C092051D4BF6.htm
migren
17.11.2003 - 06:53...daha önceden açılmış bir terim
Yukarıdaki alfabe sırasından M harfine bkz
iron maiden
13.11.2003 - 18:33grubun resmi (official) web sayfası: www.ironmaiden.com
iron maiden
13.11.2003 - 18:271984'te daha Kim Wilde'ları dinlerken ağabeyim kapağında öcü olan bir albüm almıştı. İlk dinlediğimde ne bu gürültü diye kenara attığımın grubun nerden biliyim sonradan hayranı olacağımı…
1976'da Londra'da grubun beyni olan ve eskiden Meyhane'de çalan Rock grubu Smilers'ın üyesi Steve Harris tarafından kuruldu. Zamanın en ağır grublarından sayılan Iron Maiden ismini Direk anlamı olan Demir Bakire'ye ile zamanın Margaret Thatcher'a yönlendirilse de esasında Mısır'dan gelen Avrupa'da karanlık çağlarda kullanan (içinde ucu sivri demirler bulunan fıravuna benzer tabut) işkence aletinden alır… Heavy Metal grupları tazeliğini kaybettiği sırada çıkan grup ne kadar Heavy Metal'in öncüleri olarak bilinse de grub esasında Saxon, Rrunning Wild, Def leppard gibi baba grupların bulunduğu New Wave Of British Heavy Metal, kısaca NWOBHM, yani Yeni İngliz Heavy Metal Akımı (dalgası) nın öncüleridir, tabi artık yeni (new) değil eski (baba) rock (old school) rock grupları katagorisine giriyorlar. Yine de King Diamond bir ropatajında İron Maiden'da kendisi gibi bir Horror Metal türü yaptıkları belirtmesi de kayda değer bir yorumdur.
Grub'un belli dönemleri vardır, yine de seri halde albümleri ve sahne şovları birbirini izlemiştir:
Onlarında babaları sayılan punk gruplarından etkilenen grup önce 1977'de Harris'in öncülüğünde gitarda Dave Murray, vokalde Paul Di'Anno ve davulda Doug Sampson, Stratford'un lokal meyhanesi Cart & Horses Pub'da iki yıl çaldılar. DJ Neal Kay tarafından keşfedilmişlerdir. Zaten şarkıları hazır olan grub kendi isimlerinden oluşan albümü 1980'e çıkardılar. Albümde yine kendi isimleri ''Iron Maiden'' single (singıl) ve ''Prowler'', ''Running Free'', ''Strange World'' gibi singlelarla müzik endüstrisine girmişlerdir.
1979'da gruba, sadece Metal For Muthas 1 toplama albümünde iki parçada çalan Tony Parsons ikinci gitarist olarak katıldı ama albümleri çıkmadan yerine Dennis Stratton. Dvulcu Sampson yerine de, Samson grubundan, Clive Burr katıldı. Bu arada ''Runnıng Free'' single albümü (1980) listelerde yavaş yavaş yükselmeye başlar.. Buarada Dennis Stratton yerine Adrian Smith gelir. Heavy Metal hayranları tarafından çabucak kabul edilen grup:
Pop listelerine bile girip Who'dan sonra Top of Pops'da ağır muzik ile canlı muzik yapan grup olmaları…. ''Phantom Of The Opera'' gibi popüler şarkıları…. Judas Priest 'in ön grubu olarak da konserlere çıkmaları… Sonracığıma, Rod Smallwood güçlü bir menejerle desteklenmesi ve 'Sanctuary' single albümünde (1980) başı kesilmiş Margaret Thatcher'in yanında bulunan ve sonra gruba maskot olan Eddie (Edi) de işin cabası… (sonra ''Women In Uniform'' single albümünde (1980) Eddie ve Thatcher vardır)
1981'de ''Killers'' ve albümde yine ön saflarda Eddie ve ''Twilight Zone'', ''Purgatory'' ve ''Maiden Japan'' single albümleri ile başarı kazanırlar. Esas, gruba Paul Di'Anno yerine Paul Bruce Dickinson katılması ve hemen sonra ''Number Of The Beast'' albümü (1982) ile zirvedeki yerlerini güçlendiren grup… albümde bulunan şarkıları ''Run To The Hills'', ''Number Of The Beast'' single albümleri ile de hit olurlar. Yerinde durumayan grub 1983'de''Flight Of Icarus'' ve ''The Trooper'' singlelarından oluşan ''Piece Of Mind'' ve 1984'e bunu izleyen ''2 Minutes To Midnight' 'Aces High'' singlelarından oluşan ''Powerslave'' ile dünyanın çoğu yerinde hit olmaya devam ederler. Tabi bu başarılarına davulcu Clive Burr yerine Streetwalkers'dan ama esas1981 Fransız Trust Grubundayken ön grub olarak Iron Maiden'a destek de vermiş olan Nicko McBrain katılmasının etkisi var mı bilinmez ama Eddie figurü tüm albüm kapaklarında bulunmakla grubun ana elemanlarından olmuştur ve yerine hep farklı kostümlerle yine Eddieler doldurmuştur.
Murry ile Adrian'ın 'iki gitar bir gitardan üstündür' gibi güçlü akorları, Steve Harris'in 'taramalı tüfek' gibi kullandığı bası ve iyice Harris'ı ve Eddi'yi arka plana atan Dickonson 1985'te Running Free (Live) ve Run To The Hills (Live) singlelarının oluşturuduğu konser albümü ''Live After Death'' konser albümü çıkarırlar. Ama 'Powerslave' ve 'Piece Of Mind' ne kadar başarılı olsa da sanki grubun belli bir formül bulmuşta hep onu satmaya çalışıyorlarmış imajı yaratmaya başlamıştır. Belki bu yüzden belki de yumuşamaya başladıklarından mıdır,1986'da ağır çizgilerinden çıkıp daha melodik olan ''Wasted Years'' ve ''Stranger In A Strange Land'' singlelarından oluşan ''Somewhere In Time
Albümünü'' çıkarırlar. Yerinde ve zamanında çıkartılan ve milyonlar satan bu albüm Iron Maiden ateşine odun olmuştur ama değişim rüzgarlarının da habercesi…
Belki aşırı konser ve yüklü programlarından dolayı bir sene aradan sonra 1988'de ''Somewhere In Time'' çizgesinde'' Can I Play With Madness'', ''The Evil That Men Do'' ''The Clairvoyant '' ve 1989'da ''Infinite Dreams (Live) '' singlelarından oluşan ''7th Son Of A 7th Son '' albümünü çıkarırlar. İşte burndan itabaren hikaye değişir çünkü hayranlarından ikinci kuşak büyümüş, ve birinci kuşak yaşlanmıştır ve çok daha genç kuşak gelmiştir. Belki o zamanı hatırlayanlar bilirler, veletler bile etrafta Iron Maiden t-shirtleriyle dolaşırlardı. Büyük ün kazandıkları bu albümleriyle bir başarı elde ettiklerini söyleyebiriz ama Iron Maiden artık harbi rock grubundan, piyasa grubu olma yoluna girmiştir, bu da esas hayranlarını üzmüştür.
Zaten, gruptan Adrian Smith'in ayrılıp White Spirit, Ian Gillan'da çalmış ve Dickonson'ın da adamı olan Janick Gersi'in girmesi, Dickonson'ın solo albüm ve roman çalışmalarına başlaması ve 1990'da ''Holy Smoke'' ve ''Bring Your Daughter To The Slaughter '' singlelarından oluşan ''No Prayer For The Dying '' gibi şımarık albüm çıkartmaları, değişimin tamamlandığı ispatlamıştır. Şili'de satanist diye yasaklanmaları, Elm Sokağı 5'teki şarkılarının İngiltere'de en kötü şarkı seçilmesi (yine de ilk defa bir numara olmuşlar işte) , singlelarını bir daha bir daha piaysaya sürmeleri ve Dickonson grubtan ayrılacağını söylemesi bile yeni hayranlarıyla at koşturan Maiden'ın hızını durdurmamıştır. İki yıl aradan sonra 1992'de grup ''Fear Of The Dark '' gebe kalmıştır. Albümde bulunan ''Be Quick Or Be Dead'' ve ''From Here To Eternity'' singlelarıyla eskiye dönemeye çabaladıklarını diyemiyeceğim ama bari ciddi bir piyasa çalışması olmuş bir albüm diyebilirim.
Herhalde Dickonson gruptan tam ayrılmadan adını güçlendirmek için grubla konserden konsere koşup yüksek performasyonlarıyla ardarda konser albüm çıkartmaya mı çalıştılar? 1993'te ''Hallowed Be Thy Name'' ve ''Fear Of The Dark '' singlelarındna oluşan iki bölümden oluşan koonser albümü ''Iron Maiden - A Real Live Dead One'' bunlardan biri. Diğer konser albümü ise yine aynı tarihli ''Live At Donnington''.
Dickonson gruptan kavgasız gürültüsüz planlanmış şekilde ayrılır, yerine Dickonson'un davetisiyle (hiç şarşırmadım doğrusu) , Wolfsbane grubundan, Blaze Bayley gelirr.1995'te ''Man On The Edge've 'Lord Of The Flies '' singlelarından oluşan ''The X Factor'' albümü çıkarılır. Zaten bu albümden önce gruptan çoktan koptum, eminim o zamanlar gruptan soğuyan tek ben değilimdir… Artık albüme Disneyland'teki korku tüneli gibi şişirilmiş desem yeridir. Albümün kapağındaki delik deşik edilip yamultulmuş Eddie'nin halide, kaderin cilvesi midir nedir bence grubun halini resmeder.1996'da yeni şarkıcılarının daha iyi promosyonu için ''Best Of The Beast'' toplama albümünü çıkarmışlardır.
Kısa aradan sonra Dickonson gruba Adrian Smith ile geri döner, sonra tabir yerindeyse Iron Maiden fabrikası üretime devam etmiş ''Virus'' 1996, ''Virtual XI'' 1998, ''Brave New World'' 2000, (Blaze Bayley'de oluğu) ''Live At Rock In Rio'' 2002, ''Edward The Great'' 2002 toplama albümü, ve en son ''Dance Of Death'' 2003…
Tabi bir tarafan Iron Maiden piyasa grubu diye hardcore (harbi) hayranlarından tepkiler alsalarda milyonlara seslenen grup için bu da başarılı bir dönem olmuştur ama eskinin yüzü olan Eddie'nin kemikleri malesef sızlıyordur. Herşeye rağmen başarlı 23 yıl, dilek olay… İlk albümlerinin plaklarını gururla ailecek saklıyoruz ne de olsa Black Sabbath'tan sonra Metal'e en çok katkıda bulunan baba gruplardan biri…
iron maiden
13.11.2003 - 18:27Albümleri:
Maiden [1980]
Killers [1981]
The Number Of The Beast [1982]
Piece Of Mind [1983]
Powerslave [1984]
Live After Death [1985] (Konser)
Somewhere In Time [1986]
7th Son Of A 7th Son [1988]
No Prayer For The Dying [1990]
Fear Of The Dark [1992]
A Real Live Dead One [1993] (Konser)
Live At Donnington [1993] (Konser)
The X Factor [1995]
Best Of The Beast [1996] (Toplama)
Iron Maiden - Virus [1996]
Iron Maiden - Virtual XI [1998]
Brave New World [2000]
Live At Rock In Rio [2002] (Konser)
Edward The Great [2002] (Toplama)
Dance Of Death [2003]
Daha Detaylı tüm albüm listesi:
http://www.darkelucidation.com/iron_maiden_discography.php
iron maiden
13.11.2003 - 18:20Grupta olanların ve gelen geçenlerin doğum tarihleriyle tam listesi:
Bass - Steve Harris (12 Mart 1957)
Vokal - Bruce Dickinson (7 Ağustos 1958
Gitar - Adrian Smith (27 Şubat 1957) .
Gitar - Dave Murray (23 Aralık 1958)
Davul - Nicko McBrain (5 Haziran 1954)
Vokal - Paul Di'Anno (17 Mayıs 1959)
Vokal - Blaze Bayley (1963)
Davul - Doug Sampson
Davul - Clive Burr (8 Mart1957)
Gitar - Tony Parsons
Gitar - Dennis Stratton (9 Kasım 1954)
Gitar - Janick Gersi
bürokrasi
13.11.2003 - 14:09Fransızca'da Bureaucratie kelimesinden gelir. Anlamı Kamu Yönetimi'dir.
İsimden de anlışacağı üzere Büro kelimesinden türer. Basitçe anlatmak gerikirse, büroda çalışan (üst sınıftan) bir insanın, sözde, halkın (emekçilerin) arasına girip (karışıp) sorunlarını inceleyip cözüm üretmeye çalışan kişiye de Bürokrat denir. Bu yönetim şekli daha çok sanayi devriminden sonra kapitalist toplumda iki ana sınıf olan işçiler (alt tabaka) ve patronlar (üst tabaka) arasında, sözde, denge kurması için oluşmuştur. Tabi daha çok günlük işlerimizde 'Demokrasi Kirtasiyeciligi' olarak önümüze çıkıp; gözümün kahverengi ve üstünde kaş olduğu gösteren belgeler gibi gereksiz işlemlere kadar gitmesi de esas bürokrasinin 'Büro Diktatörlüğü' anlamına geldiğini gösterir…
Tabi bu yönetim iyi kullanılırsa işleri düzenler ve kolaylaştırır, kötü kullanılırsa halkı felç eder… Mesela gümrükten çok sayıda eşyalar geçirmeye çalışanlar bilir, çoğu kez rüşvet kullanılarak yapılır işler... Bir gün bu iş ortaya çıkartılmasıyla, gümrükçülerin kurallara göre iş yapmaya karar vermesi; rüşvetle bile zor olan gümrük işlemlerinin bu sefer büroktik işlemlerle daha çok zor olduğunu anlaşılmasına yol açıp... yine rüşvete dönülmesi hazin bir hikayedir. Ne de olsa ''benim memurum işini bilir'' denilen anlayış var…
Bürokrasinin ne olduğunu, size, çok çarpıcı bir benzetmeyle anlatayım bir de:
Pamuk Prenses ve Yedi Cüceleri bilirsiniz. Esasında bu çocuk romanı zamanında saman altından bürokrasi propagandası yapılmak için yazılmıştır. Nasıl mı? Mesela inatçı, pasif, çirkin, yalaka ama üretici, çalışkan gibi karakterleriyle; Yedi Cüceler, işçi sınıfını temsil eder. Bürosundan pardon şatosundan uzaklaştırılıp öldürülmek istenilen saf, temiz, güzel olan ve yedi cücelerin (halkın) arasına karışan Pamuk Prenses'de bürokrasiyi temsil eder. Daha durun, olaylardan haberi olmayan saf kralsa devleti, ve üvey anne olan kötü cadı kraliçe kapitalisti temsil eder. Hatta pamuk prensesi öldürmeye çalışan daha doğrusu kraliçenin pis işlerini yapması için gönderilen ama sonra vazgeçen tetikçi ise, güvenlik güçlerini temsil eder. Zehirli Elma'da rüşvetiiiii (bu kadar olmaz yani :) . Göze masum gözüken bu romandaki hikaye, dekorundan tutun karakterleirinin hepsine kadar tamamen bir bürokrasi propandasır. Yani bürokrasi diye geçmeyin, baya savaşımlarla günümüze kadar gelmiştir.
allah (c.c)
12.11.2003 - 18:16Bilime göre de huzur imanda
Ünlü bilim dergisi New Scientist’in yayınladığı araştırmalara göre, Allah’a inanan insanlar daha mutlu ve huzurlu oluyor. Yapılan yüzlerce araştırma sonunda, bir dine mensup olanların kendilerini daha rahat mutlu ve huzurlu hissettiklerinin belirlendiğini belirten New Scientist, uzmanların şu yorumunu aktardı: “Allah’a inanmak insanlarda hayatlarının bir amacı olduğu hissini uyandırıyor. Ayrıca bir dine mensup olmak, insana dünyada yalnız olmadığını hissettiriyor.”
Hayr işleri ruhî tatmin yaşatıyor
Vanderbilt Üniversitesinin araştırmasına göre, herhangi bir işi karşılık beklemeden yapan ya da sahip olduğu şeyi başkasıyla paylaşan insanlar ruhî bir tatmin yaşıyorlar. British Columbia Üniversitesi ise, çok büyük beklentileri olanların kolay kolay mutlu olamadığını, ama beklentilerini kısıtlı tutanların mutluluğu daha çabuk yakaladığını belirledi.
Evlilik ve aile ortamı mutluluk getiriyor
Michigan Üniversitesinin 42 ülkeyi kapsayan araştırmasında evlilik hayatının mutlulukta çok önemli bir etken olduğu belirlenirken, Illinois Üniversitesinin araştırmasına göre de, ekonomik şartları yetersiz olanlar bile geniş, samimî ve sıcak bir aile ve arkadaş çevresine sahipse, ortalamanın çok üzerinde bir mutluluk düzeyini yakalayabiliyor
oruç
12.11.2003 - 18:07Orucun Hikmeti ve Yararları
Orucun sayısız maddî ve manevî faydaları vardır. Vücuda şifa verir, cana güç ve kudret kazandırır. İnsanı cismanî rezilliklerden temizler; doğru ve faydalı fertler eğitmede, düzenli ve müreffeh bir toplum kurmada son derece etkilidir. Nefsin ıslahında ve arıtılmasında, insanın tek düze bir yaşamdan sıyrılmasında ve vücudun ihtiyaçlarını teminden başka bir şey düşünmeme hastalığından kurtulmasında çok önemli rolü vardır. Ancak biz orucun sadece bazı faydalarına değineceğiz.
Oruç ve Sıhhat
İnsanı kemale doğru götüren orucun tıbbî ve sıhhî yararları, sayılmayacak kadar çoktur. Hemen hemen herkes tarafından az veya çok bilinen bu yararları tekrarlamaya ve hepsini açıklamaya gerek olmadığından, biz burada bunların bazılarına özetle değinmekle yetineceğiz.
Mide ve sindirim sistemi, insanın en çok çalışan organlarındandır. Günde normal olarak üç defa yemek yenilerek alınan gıdaların sindirimi, ayrımı, gerekli olanların emilmesi ve gereksiz olanların atılması için sindirim sistemi bütün gün boyunca durmadan çalışır. Oruç, bir yandan bu organların çabuk yıpranmasını engelleyerek onların dinlenip yeni güç kazanmalarını sağlarken, diğer yandan sağlık açısından önemli tehlikelere yol açan birikmiş yağların dışarıya atılmasını ve azalmasını sağlar.
Bazı tembel ve gevşek kimselerin tam imanla olmasa da bari sıhhî yararlarını göz önünde bulundurarak oruç farizasını yerine getirmeleri ve onun çeşitli yararlarından faydalanabilmeleri için nakledilen hadislerde apaçık bir şekilde orucun cismî yararlarına da değinilmiştir.
Bu hususla ilgili olarak Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: 'Oruç tutun ki sağlam ve sıhhatli olasınız.'[2]
Yine diğer bir hadiste şöyle buyurmuştur: 'Mide bütün hastalıkların kaynağıdır. Açlık ise, bütün ilaçların başıdır.'[3]
Oruçlu kişinin gün boyunca tuttuğu orucu iftardan sonra aşırı yiyerek telafi etmeye çalışmaması durumunda o sıhhî faydaların daha iyi elde edilebileceği açıktır.
Tıp biliminin gelişmesi sonucu bazı uzman doktorlar yemek ve içmekten perhiz edip oruç tutmanın, tedavi için en iyi metot olduğunu tespit etmişlerdir. Bu konuda bir uzman şöyle demektedir: 'Oruç aracılığıyla tedavi metodu öylesine mucizeler yaratmaktadır ki bu metodun uygulanması hâlinde pratik ve cerrahi tıp alanında birçok metot değişikliği meydana geleceği kesindir. Çünkü oruç tıp bilimine yepyeni ufuklar açmakta ve hastalıklarla mücadele alanında bu bilime çok etkili bir silah kazandırmaktadır. Bu, çok değişik şekillerde kullanılabilen ve çeşitli hastalıkların tedavisini mümkün kılabilecek bir silah olup çeşitli hastalıklara neden olan birçok şeyle mücadele ve birçok hastalığı iyileştirme alanında olumlu sonuçlar vermiş, istenen amaca ulaştırmıştır.'[4]
Orucun tıbbî ve sıhhî yararları üzerine yapılan araştırmalar bu kadarla bitmiyor. Bu konuda daha pek çok ilginç araştırmalar vardır. Bu konuda daha çok bilgi sahibi olmak isteyenler, bu dalda yazılan kitaplara başvurabilirler.
Dar görüşlülerin sanılarının tam tersine sağlıklı kimseler için orucun hiçbir zararı yoktur. Oruç tutamayacak durumdaki hastalar ise, bu emirden muaftırlar. Ayrıca bir hastanın oruç tutması hâlinde hastalığı artacak veya uzun sürecekse, oruç tutmakla günah işlemiş olacağı gibi tuttuğu oruç da Allah katında kabul olmaz. Orucun kendisine zararlı olduğunu bilen birisi oruç tutmamalı, tamamen iyileştikten sonra yediği günler sayısınca kaza etmelidir.
Oruç, sağlığa zararlı olmadığı gibi vücut sağlığı için son derece yararlı bir ibadettir. Kendileri oruç tutmamakla yetinmeyip başkalarının da oruç tutmasını engelleyen ve orucun ülsere yol açtığını sanan bazı mideperestlerin bu iddiaları tamamen geçersiz ve asılsızdır. Bu tür saçma yalanlar, tembel ve midelerinin esiri olan zavallıların tek bahaneleridir. Böyleleri insanoğlunun özelliği olan azim ve iradeden yoksundurlar.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, orucun cismî ve sıhhî faydaları inkâr edilemeyecek kadar açıktır. Ancak orucun en önemli yararları onun sadece sağlık üzerindeki etkileri değildir. Ne yazık ki orucun faydaları üzerinde araştırma yapanlardan bazıları sadece onun bu yönüne dikkat çekmişlerdir. Oysa orucun en önemli yararları onun manevî boyutuyla ilgilidir. İnsanın kendisini hata ve kötülüklerden arındırması ve eğitip yetiştirmesi konusunda orucun manevî etkileri, cismî etkileriyle kıyaslanamayacak kadar de-ğerli ve önemlidir.
Kaldı ki, söz konusu tıbbî yararları bile, İslâm dininin asaletini göstermektedir. Çünkü bu fıtrata dayalı semavî kurallar, bundan on dört asır önce yüce Allah'tan başkası tarafından gerçekleşmesi mümkün olmayan bir kapsam ve derin görüşlülükle zamanın cahil Arap ortamında öylesine tesis edilmiştir ki çağımızın medenî tıp bilginleri kendi dallarında bunca ilerlemiş olmalarına rağmen her geçen gün onun bilim ve hikmetinin ancak küçük bir kısmını an-layabilmekte ve keşfetmektedirler.
yazının devamı:
http://onikiimam.tripod.com/Online%20Books/Ehlibeyt_Fikhinda_Oruc/ramazan.htm#orucun hikmeti ve yararları
matrix
11.11.2003 - 19:04Matrix'i gördük şimdi bakalım esas MEATRİX neymiş?
http://www.bancruelfarms.org/meatrix/
köle
11.11.2003 - 17:47Bütün tarihi devirde başka milletlerden, yabancılardan zorla kaçıılıp hürriyetten mahrum hale getirelerek hizmette kullanılan kişi.(Bu statüde bulunan erkeğe 'köle', kadına ise 'câriye' denir.)
İslamiyet köleliği en adil usullerle kaldırmağa çalışmıştır ve Resul-i Ekrem efendimiz insanları kölelikten kurtamayı ibadet olarak ilan etmiştir. Peygamberimizin evlatlığı Zeyd b. Hârise ve müezzini Bilâl-ı Habeşî bunlardan en güzel örneklerindendir.
İnsana kul olmak yani negatif anlamıyla köle kötü anlama gelsede, esas pozitif anlamıyla Allah'a köle olmak çok güzel anlamlara gelir ki ki buna en güzel örnek yine peygamberimizdir...
fenomen
11.11.2003 - 17:31bkz. ufo
UFO adlı rock grubunun 1974 çıkartığı ''Phenomenon'' adlı çok güclü bir albümü. Michael Schenker'ın katılıpta çıkartılan bu albümde ''Rock Bottom'' ve belki WASP grubundan da bilirsiniz''Doctor Doctor''' gibi önemli şarkılar vardır.
Too Young To No Way
Crystal Light
Doctor Doctor
Space Child
Rock Bottom
Oh My
Time On My Hands
Built For Comfort
Lipstick Traces
Queen Of The Deep
şarkı sözleri: http://ufo.dave-wood.org/lyrics/phen
ufo
11.11.2003 - 16:351969 bir UFO dünyaya indi:
Davul - Andy Parker (21 Mart 1952)
Vokal - Phil Mogg (15 Nisan 1948)
Bass - Pete Way (7 Ağustos 1951)
Mick Bolton (? Mayıs 1950))
Progressive Space-Rock denilen ahenkli müzik türü yapan grubun ilk adı Hocus Pocus idi sonra UFO adını aldılar. İngiliz grubu olmasına rağmen ilk başta Almanya ve Japonya'da ünlünen grub Chrysalis Records (muzik şirketi) ile anlaşıp ''Rock Bottom'' ve ''Doctor Doctor'' (bu şarkıyı belki WASP grubundan da bilirsiniz) gibi önemli şarkıların olduğu ''Phenomenon'' adlı çok güclü bir albüm çıkartıktan sonra ünleri iyice yayıldı..
Bu albümden önce ayrılan Mick Bolton yerine önce Pink Fairies'den Larry Wallis, sonra Bernie Marsden (sonra Whitesnake'e katıldı) ve sonunda ünlü Scorpions'dan Almanya'dan Michael Schenker(10 Ocak1955) gelmişti. Tabi Michael Schenker olması albümlerinin başarısını etkilemiş ve daha da grub ilgi görmüştür.
Grubun tarzı sonra biraz daha sertleşip seri halinde olan Flying V. A adlı albümler çıkarttılar. Grub tabi bu arada genişlemeye başladı, önce piyanoya Heavy Metal Kids grubundan Arjantinli Danny Peyronel (gerçek ismi Daniel Augusto) sonra yerine Savoy Brown grubundan Paul Raymond katıldı. Lights Out, Obsession ve Strangers In The Night çalışmaları ünlerine ün katıp bunla kalmayıp 1977 deki muhteşem iki bölümlü konser albümleri ile Amerika'yı feth ettiler.
Michael Schenker Scorpions'e geri dönüp sonra MSG çıkarırken yerine UFO'ya Lone Star grubundan Galli Paul Chapman (9 Haziran 1954) geldi ve bir kaç vasat albüm çıkarttılar ve bu noktadan sonra Schenker zamanlarındaki ünlerine bir daha dönemediler. Pianist Raymond 1980'de MSG'ye katıldı ve yerine Wild Horse grubundan Neil Carter geldi. Sonra 1982 de Pete Way'de gruptan ayrıldı ve Waysted kurdu ama yine grup üyeleri ara ara bir araya gelip çıkışlar yapmaya çalıştılar.1983'teki Elvada İngiltere adlı konser (adı üzerinde) turlarının hüsranla sonuçlanması çok iyi ad yapmış bir grub için kötü bir son oldu.
Yine de 1985 Raymond ve Gray grubu baştan canlandırmaya çalıştılar, Atomik Tommy takma isimli gerçek adı Thomas McClendon olan Japonya doğumlu gitarisçileri ile Misdemeanor adında eski ateşleri söndüren yine başarısız bir albüm çıkardılar. Yenilen pehlivan güreşe doymaz gibilerinden bu sefer yeni gitaristçleri Laurence Archer (9 Kasım 1962) ve davulda Clive Edwards ile High Stakes & Desperate Men adlı albümlerinı çıkardılar.1992 de çıkan bu albüm ne kadar 1974-78'teki deli günlerini yakalamaya çalışssa da malasef zaman aşımına uğradıklarından kısıtlı ve zorlamalı bir başarı elde ettiler.
Sonunda hayranlarının ısrarlarıyla esas UFO oluşturan Mogg, Schenker, Way, Raymond ve Parker bir araya gelip 1995 Walk On Water albümünü çıkardılar ama ve ama ilginçtir sadece Japonya'da yayınlandı. Grub'a en son davulda Aynsley Dunbar (10 Ocak 1946) katıldı ve Covenant, Sharks gibi stüdyo, konser ve toplama albümler çıkardılar. Yıkılmadık hala ayaktayız gibilerinden hala albüm çıkartmaya devam ediyorlar.
Albümleri:
1 UFO 1970
2 UFO 2 Flying One Hour Space Rock 1971
3 UFO Live (recorded live in Japan) 1972
4 Phenomenon 1974
5 Force It 1974
6 No Heavy Petting 1976
7 Lights Out 1977
8 Obsession 1978
9 Strangers In The Night (live) 1978
10 No Place To Run 1979
11 The Wild, The Willing And The Innocent 1981
12 Mechanix 1982
13 Making Contact 1983
14 Misdemeanor 1985
15 Ain't Misbehavin' 1988
16 High Stakes & Dangerous Men 1992
17 BBC Radio 1 Live In Concert (1974-80) 1992
18 Lights Out In Tokyo - Live 1993
19 Walk On Water 1995
20 BBC: In Session And Live In Concert (from 1974/75/77) 1999
21 Covenant (2 CD set; one disc studio recordings, other live) 2000
22. On With The Action: Live At The Roundhouse Theatre 2000
23. Regenerator: Live (1982) 2001
24. Sharks 2002
25. The Best Of UFO 2003
26. Then & Now 2003
Grupta bulunanların tam listesi:
Phil Mogg - Vocal
Michael Schenker - Gitar
Pete Way - Bass
Aynsley Dunbar - Davul
Mick Bolton - Gitar
Paul Chapman - Gitar
Tommy McClendon - Gitar
Laurence Archer - Gitar
Paul Gray - Bass
Danny Peyronel - Keyboards
Paul Raymond - Keyboards
Neil Carter - Keyboards
Andy Parker - Davul
Jim Simpson - Davul
Clive Edwards - Davul
fenomen
11.11.2003 - 14:26Jon Turteltaub yönetip, John Travolta'nın başrolünde oynadığı 1996 yapımı Phenomenon adlı film de var. Filmin konusu ne kadar UFO'larla ilgisi olsa da esasında drama katogorsine giren çok tatlı fantastik bilim kurgu filmi.
fenomen
11.11.2003 - 14:20Eskiden doğaüstü olan olmayan ilginç konuları başlık alan Fenomen adında çıkan magazin türünde bir dergi vardı. Ingiltere'de daha çok UFO'larla ilgilenen Phenomenon dergisiyle bir bağlantısı var mı pek bilmiyorum ama işte bu adlı dergiler var. Bu iki dergiyide okuması zevkliydi.
fenomen
11.11.2003 - 14:14''Phénomène'' Fransızca'dan dilimize giren bir kelimedir.
Olay, olgu, görüngü yani duyularla algılanabilen her şey demektir..
Halk arasında daha çok nedeni tam bilinmeyen; UFO, hayaletler, reenkarnasyon gibi tanımlanamayan ilginç, doğaüstü, metafiziksel, parapsikolojik olaylar olarak da bilinir.
İngilizcesi phenomenon...
adam smith
11.11.2003 - 03:05''Toplumda herkesi kendi çıkarı peşinde koşarken istemeden toplumun da refahını artırır.''
1723-1790 yılları arasında yaşamıştır. İskoçya'da doğmuştur.1959'da ''Moral Duygular Teorisi'' adlı kitabını tamamlamıştır.1776 yılında ''Ulusların Zenginliğinin Doğası ve Nedenleri Üzerine bir Araştırma'' adlı kitabını yayınlamıştır. Smith iktisadi büyüme üzerinde önemle durmuştur.
Smith'e göre büyümenin itici gücü iş bölümüdür. İş bölümü üretim artışına, teknik ilerleme ve sermaye birikimine neden olur. Smith iktisadi sistemin bir düzen içinde işleyeceğine inanmış ve bu nedenle devlet müdahalesinin en az düzeye indirilmesi gerektiğini savunmuştur.
Smith'e göre ''toplumda herkesi kendi çıkarı peşinde koşarken istemeden toplumun da refahını artırır''. Smith dış ticaretin hiçbir sınırlandırma olmaksızın serbest biçimde gerçekleştirilmesi gerektiğini savunmuştur. Uluslararası ticaret ile ilgili olarak ''mutlak maliyetler'' teorisini geliştirmiştir.
süleymancı
11.11.2003 - 02:53Sülayman Hilmi Tunahan,1888'de Silistir'de doğdu. Babası Osman Efendi de dersiam, hafız ve müderristi. İlk tahsillinden sonra İstanbul'a gelen Süleyman Hilmi, Fatih dersiamlarından Ahmet Efendi'den ders aldı. Ciddi bir tahsil yaptı, çağının en yüksek okullarında okudu, din ve hukuk branşlarında diploma aldı. Medreselerin kapatılmasından sonra da İstanbul'un Sültanahmet, Sülamaniye, Yenicami ve Şahzadebaşı gibi büyük camilerinde vaizlik yaptı.
Bir taraftan vaiz olarak irşad hizmetlerine devam ederken, diğer yandan da (ilk kez 1946'da hükümet kararı ile açılmasına izin verilen) Kuran kurslarında ve isteyen Müslüman çocuklarına da evlerinde Kuran öğretmeye başladı. Bu kurslardan mezun olan pek çok talebe Dİyanet İşleri Başbakanlığı'nda müftü, vaiz, imam, müezzin, Kuran kursu öğretmeni olarak vazife aldı.16 Eylül 1959 vefat etmiştir.
Sülayman Hilmi, amelde Hanefi, itikatta Maturidi mezhebindendi. Meşreben Nakşi, ehl-i sünnet ve'l-cemaata son derece de bağlı idi. Öğrencilerine de aynı telkinlerde bulunmuştur. Kendisi İslam dünyasındaki Mısır (Cami-ül-Ezher) ve İstanbul (Darülhilafe medreseleri) ekolünden ikincisine mensuptur. Bu nedenle reformcu, mezhepsiz, Behhabi ve Baasçı cereyanlara karşıdır. Cezay'r Kurtuluş savaşını desteklediği için hakkında davalar açılmıştır.
Tek eseri, okuma-yazma bilen herekesin tek başına Kuran okuyup öğrenmesini sağlayan bu pratik 'Yepyeni Usul ve Tertiple Kuran Harf ve Harekeleri'dir..
Bazı çevre, grup ve kişilerin zihinlerinde, 'Sülaymancılık' denilince Atatürk ve ilkeleri gibi düzene karşı çıkan, din propagandası ile sistemi ele geçirmeye çalışan gerici, yobaz, laiklik düşmanı olan tarikat olarak söz edilmeye çalışılsa da grubun sözcüleri şu savunmayı yaparlar:
'Sülaymancılık diye bir şey yoktur.. Eğer muhakkak isim verilmesi gerikiyorsa, bize Sülayman Efendi'nin öğrencileri, ondan feyz almış kimselerin topluluğu denilebilir.'
Sülaymancılık bir mezhep veya tarikat değildir. Süleyman Efendi'nin öğrencileri itikatta 'Ehl-i sünnet ve'l-cemaat' mezhebine, amelde ise Hanefi mezhebine bağlıdırlar. Tarikat ve ve tasavvufta Nakşilikten feyz alırlar... ve düzene ya da medineyete karşı olmadıklarını söylerler. Amaçları olqrak ise Sülayman Efendi'den örnek alarak halkın din ihitiyacının karşılanmadığı yerlerde hizmet vermek amacı ile organize olmakdır...
nakşibendi
11.11.2003 - 02:14Nakşibend, Farsça ''nakış yapan''anlamına gelir. ''Kalbi işlediği, kalbin üzerine süsler yaptığı için'' bu adı alarak kurucusu Buhara'lı (şimdi Kar-ı Ârifan) Muhammed Bahaüddün (1318-1389) isminin başına bu Nakşibend kelimesi eklenmiştir. Abdülhalik Gücdivani tarafından yetiştirildiği kabul edilir.
Prof. Tahsin Yazıcı, hakkında şunları söyler:
''Çok mütavazi bir hayat süren Bahaûddin Nakşibend, haramdan son derece sakınır, hediye getirenlere hediye ile mukabele eder, fakat bu hususlarda Peygamber gibi harekette bulunmanın küstahlık olacağını da söylerdi. Misafire çok saygı gösterir, ona uymak maksadı ile gerekirse orucu (sanırsam bahsedilen nafile oruç) bozmanın bile caiz olacağını söyler, hayvanlara karşı da büyük bir sevgi beslerdi.''
Nakşibend'e izafe edilen veya hiç olmazsa ondan sonra bu ad ile şöhret bulan bu tarikatın izlerine ise, daha önce Gazneliler devrinde (962 - 1183) rastlanmaktadır. Ancak başlangıçta sadece bazı esasları belli olan bu tarikat, gerçek hüviyetini Hoca Yusuf el-Hamidani (ölm 1140) 'dan sonra aldı. Elh-i sünnet akidelerine sıkı sıkıya bağlı olduğu için, halkın, hilafet hususunda icmaı desteklediği için de, Sünni hükümdarların rağbetine ve yardıma mazhar oldu. Yusuf el-Hamadani'nin halifelerinden Ahmed Yesevi tarikatının Maveraünnehir'de, Abdülhalik el-Gücdivani de Harizm ve Horasan'da yayılmasına yardım etti. El-Gücdivani'nin zikr-i hafiyi, Ahmed Yesevi'nin ise zikr-i cebriyi tercih etmesi sebebi ile, tarikat iki kol halinde geliştiği mühitin örf ve inançların tesiri ile de, bir birinden oldukça farklı bir mahşyet aldı. Ancak bir ara zayıflamış olan Gücdivan esasları Bahaüddin Nakşibend tarafından tekrar canladırıldı.
Daha çok Bahaüddin Nakşibend ile büyük bir küvvet kazanan bu tarikatın Orta Asya'nın, Horosan'ın ve havalisinin Sünnileşmesine büyük tesiri oldu.Çok geçmeden de, Ubeydullah Ahrar (1403-1490) 'ın halifesi olup, daha çok Molla İlahi Simavi unvanı ile tanınan Şeyh Abdulllah İlahi Simavi (ölüm 1491) vasıtası ileAnadolu'da, Baki Bil'llah Kabuli (ölüm 1605) tarafından da Hindistan'da geniş ölçüde yayılma imkanı buldu. Hindistan'da müceddiye adı altında gelişerek Hicaz, Irak ve Suriye'ye yayıldı ve son olarak da, Surriye'de Halidiye kolu teşekkül etti. Onlarca kollara ve başka tarkatlara ayırlan nakşilk, Asya'dan Amerika'ya kadar da hala yayılmaktadır...
fakir
10.11.2003 - 11:40Günlerden bir gün zengin bir baba oğlunu köye götürdü. Çocuğa insanların ne kadar fakir olabileceklerini göstererek bir ders vermek istiyordu.
Çok fakir bir ailenin kerpiç evinde hafta sonunu geçirdiler.
Şehre döndüklerinde baba oğluna sordu..
'İnsanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü? '
'Evet! '
'Ne öğrendin peki? ' dedi baba... Oğlu yanıt verdi..
' Şunu gördüm... Bizim evde bir köpeğimiz var, onların dört. Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onların sonu olmayan bir deresi. Bizim bahçemizde üç dört ampul var, onların milyonla yıldızı. Biz balkondan sadece ön avluyu görüyoruz. Onların manzarası tüm bir ufuk...'
Babası yutkunurken oğlu sözünü bağladı.
'Teşekkürler, baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için! ...'
rock felsefesi
09.11.2003 - 14:34Rock ve Rap
Run DMC ile Aerosmith (68'lilerin rock grubu) Walk This Way klibiyle Rock-Rap arasındaki duvar yıkılmıştır. Judgement Night Soundtrack'in de baba rap gruplarıyla, baba rock gruplarının birlikte çalışmasıyla köprüler kurulmuş, rock şarkılarının rap versiyonları ve rap ve rockçıların birlikte birbirini izleyen çalışmalarıyla köprüden çoktan geçilmiş. Hatta Clawfinger gibi metal grubunun rap yapabileceği, İceT gibi rapçininde Body Count'la Metal müzik yapabileceği ortaya konulmuştur. Bunlar yılların gelişimidir. Limb Bizket dördüncü ya da Linking Park gibi gruplar bu gelişmenin 5. generation'ıdır, yani çoktan temeller atılmış ve bu rapçilerle, rockçıları aynı kefeye koymak değil, bahsedilen rock-rap tartışmasının çoktan bitip birbirine karıştığının ispatıdır.
Tabi Türkiye'de daha yeni yeni gelişen Türkçe Rap ile Rock'çılar arasında hala bir uçurum varsa bu müzikten değil geçilmesi gereken bir dönemin getirdiği anlaşmazlıklardanır.
26.07.2003
Toplam 2591 mesaj bulundu