Şilili (Marksist-Stalinist) şair Pablo Neruda'nın 1950'de çıkartığı Canto general (Evrensel Şarkı) adlı şiirler dizisi...
Suçlama ile duygudaşlığın egemen olduğu bu ilahi havalı yapıtıyla Neruda, Latin Amerika'yı mitleri ve tarihiyle, doğası ve politik/sosyal durumlarıyla bir bütün olarak yansıtmaya çalıştı. (www.denizce.com/pabloneruda.asp)
Timsahların gecesiydi bu,
Bazı hayvanlar
Kertenkelenin şafağıydı bu.
Dili, gökkuşağı parıltılı
dağdoruğundan
avladı bir mızrak gibi
yemyeşil çimende.
Papaza benzeyen
karınca-yiyen girdi
balta girmemiş ormana melodik adımlarla,
oksijen kadar
hafif Guanaco,
geniş, koyu yamaçlarda
altın çizmeler giyiyordu,
açarken
lama
suçsuz gözlerini
çiy içindeki dünyanın lezzetine,
sabah alacasının
genişliklerinde
maymunlar sonsuz bir
şehvet ipliği ördüler,
değil mi ki
unufak ettiler çiçektozlarının duvarlarını
ve şaşırttılar
Muzo`lu kelebeklerin
mor firarını.
dokunulmaz gece, çamurdan yükselen
sürü sürü domuzburnuyla
kaynaşan;
ve uykuya boğulmuş bataklıklardan
döndü zırhların tok sesi, geriye,
yeryüzünün kaynağına.
Fosfor ışığı ayrılışıyla
dolanıyor yaprakları
jaguar,
puma yokeden ateş gibi
koşturuyor dalların arasında
parıldarken
vahşi ormanın
alkolik gözleri üzerinde.
Porsuklar ırmak boyu toprağını
altüst
ediyor ve havaya kaldırıyorlar yuvaları
ki kırmızı dişlerle saldırmaya
hazırlar
onların çarpıcı güzelliğine.
Ve genişce suyun derininde
dinleniyor,
kutsal çamurla kaplı,
herşeyi yalayıp yutan, sofu,
muazzam boa-yılanı,
dünyanın çapı gibi.
Pablo Neruda
(`Canto General` den, Türkçeye çeviren: İsmail Aksoy)
Bakara, 255. Ayet:
''Allah'dan başka hiç bir tanrı yoktur. O, daima yaşayan, daima duran, bütün varlıkları ayakta tutandır. O'nu ne gaflet basar, ne de uyur. Göklerdeki ve yerdeki herşey O'nundur. O'nun izni olmadan huzurunda şefaat etmek kimin haddine! Onların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun hükümdarlığı, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Her ikisini görüp gözetmek, ona bir ağırlık da vermez. O, çok ulu ve çok büyüktür. ''
Ebû Hanife künyesiyle meşhur Numân b. Sâbit b. Zevta (Zûta) mutlak müctehid ve fıkıhta Hanefi mezhebinin imamı. Ebû Hanife, Kûfe'de hicrî 80 yılında doğdu. Numân ve ailesinin Arap olmadığı kesindir; onun Farisi veya Türk olduğu şeklinde değişik görüşler vardır....
http://www.kuranikerim.com/islam_ansiklopedisi/E/ebu_hanife.htm
www.enfal.de/i-azam.htm
www.geocities.com/ibnurrefik/01ebsat.htm
www.sevde.de/Mezebler/ebu_hanife.htm
http://www.dinibilgiler.org/BirBileneSoralim/BuyukAlimlerinHayati/ImamiAzamEbuHanife.htm
www.damlalar.org/alimler/ebuhanife.html
vb.
Mutluluk Oyunu: Başımıza gelen ya da etrafta olan kötü (negatif, çirkin, fena, berbat, şer) olaylarda iyi (pozitif, güzel, hoş, hayr) yönleri görmek.
Toz pembe gözlüklerle dünyaya bakmak. Hikmet aramak anlamlarını da gelir.
By the last breath of the fourth winds blow
Better raise your ears
The sound of hooves knocks at your door
Lock up your wife and children now
It's time to wield the blade
For now you have got some company
The Horsemen are drawing nearer
On leather steeds they ride
They've come to take your life
On through the dead of night
With the four Horsemen ride
Or choose your fate and die
Oh, yeah yeah
You've been dying since the day you were born
You know it's all been planned
The quartet of deliverance rides
A sinner once, a sinner twice
No need for confession now
'Cause now you have got the fight of your life
The Horsemen are drawing nearer
On leather steeds they ride
They've come to take your life
On through the dead of night
With the four Horsemen ride
Or choose your fate and die
Oh, yeah yeah
Time
Has taken its toll on you
The lines that crack your face
Famine
Your body it has torn through
Withered in every place
Pestilence
For what you have had to endure
And what you have put others through
Death
Deliverance for you for sure
For now there's nothing you can do
Gather round young warriors now
Saddle up your steeds
Killing scores with demon swords
Now is the death of doers of wrong
Swing the judgment hammer down
Safely inside armor blood, guts and sweat
The Horsemen are drawing nearer
On leather steeds they ride
They've come to take your life
On through the dead of night
With the four Horsemen ride
Or choose your fate and die
Oh, yeah yeah
Metallica
Sözler: Hetfield, Mustaine, Ulrich
Albüm: Kill 'em All
Four Horsemen of the Apocalypse bazı resimleri
http://www.metmuseum.org/toah/hd/durr/hob_19.73.209.htm
http://www.geocities.com/Paris/Cafe/3991/horsemen.htm
http://www.revelationillustrated.com/shop/image08.asp
[1] Sonra Kuzu'nun yedi mühürden birini açtığını gördüm. O anda dört yaratıktan birinin, gök gürültüsüne benzer bir sesle, «Gel! »dediğini işittim.
[2] Bakınca beyaz bir at gördüm. Bu ata binmiş olanın bir yayı vardı. Kendisine bir taç verildi ve galip gelen biri olarak zafer kazanmaya çıktı.
[3] Kuzu ikinci mührü açınca, ikinci yaratığın «Gel! » dediğini işittim.
[4] O zaman başka bir at, kızıl bir at çıktı ortaya. Ata binmiş olana, dünyadan barışı kaldırma yetkisi verildi. Bunun sonucu olarak insanlar birbirlerini boğazlayacaklar. Atlıya ayrıca büyük bir kılıç verilmişti.
[5] Kuzu üçüncü mührü açınca, üçüncü yaratığın «Gel! » dediğini işittim. Bakınca siyah bir at gördüm. Ata binmiş olanın elinde bir terazi vardı.
[6] Dört yaratığın ortasında sanki bir sesin şöyle dediğini işittim: «Bir ölçek buğday bir dinara[b] ve üç ölçek arpa bir dinara. Ama zeytinyağı ve şaraba zarar verme! »
[7]Kuzu dördüncü mührü açınca, «Gel! » diyen dördüncü yaratığın sesini işittim.
[8] Bakınca soluk renkli bir at gördüm. Ata binmiş olanın adı Ölüm'dü. Ölüler diyarı onun ardınca geliyordu. Bunlara kılıçla, kıtlıkla, vebayla ve yeryüzünün vahşi hayvanlarıyla ölüm saçmak için yeryüzünün dörtte biri üzerinde yetki verildi.
...
Kaynak: Yeni Ahit (İncil, Müjde) , Tanrı'dan Yuhanna'ya gelen Esinleme (Vahiyler, Kehanetler)
Revelation 6
[1] Now I saw when the Lamb opened one of the seven seals, and I heard one of the four living creatures say, as with a voice of thunder, 'Come! '
[2] And I saw, and behold, a white horse, and its rider had a bow; and a crown was given to him, and he went out conquering and to conquer.
[3] When he opened the second seal, I heard the second living creature say, 'Come! '
[4] And out came another horse, bright red; its rider was permitted to take peace from the earth, so that men should slay one another; and he was given a great sword.
[5] When he opened the third seal, I heard the third living creature say, 'Come! ' And I saw, and behold, a black horse, and its rider had a balance in his hand;
[6] and I heard what seemed to be a voice in the midst of the four living creatures saying, 'A quart of wheat for a denarius, and three quarts of barley for a denarius; but do not harm oil and wine! '
[7] When he opened the fourth seal, I heard the voice of the fourth living creature say, 'Come! '
[8] And I saw, and behold, a pale horse, and its rider's name was Death, and Hades followed him; and they were given power over a fourth of the earth, to kill with sword and with famine and with pestilence and by wild beasts of the earth.
...
Yeni Ahit'in yani İncil'in son kitabı (bölümü) olan Revelation (Vahiyler ya da Kehanetler) 'de bahsedilen mahşerin (kıyametin) dört atlısı.
1. Yay taşıyan atlı - beyaz at - Savaş
2. Kılıç taşıyan atlı - kızıl at - Kıtlık
3. Terazi taşıyan atlı - siyah renkli at - Salgın Hastalık
4. Vahşi hayvanlara sahip atlı - soluk renkli at - Ölüm
İlkel bir silah ama SSCB'nin yıkılmasından sonra çoğu Ülkelerin kendine uygun düştüğü yerde kullanmak için geliştirdiği ve her gün yeni yeni türlerini gördüğümüz yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş gibi politikaların sanatı.
Hz. Peygamberin eşlerine üç kişi gelip Hz. Peygamber’in ibadet durumunu sordular. Durum onlara bildirildi. Dediler ki “Biz nerede Peygamber nerede? Allah(c.c.) onun gelmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır”. Onlardan biri şöyle dedi: “Ben daima geceleyin namaz kılarım”. Diğeri; “Gündüz oruç tutarım ve hiç bozmam”. Sonuncusu da; “Ben kadınlardan uzaklaşırım ve asla evlenmem” dedi.
Hemen sonra Hz. Peygamber geliverdi. Buyurdu ki: ”Şöyle, böyle diyenler sizler misiniz? Dikkat ediniz. Allah’a yemin ederim ki ben sizden daha fazla Allah’tan korkan ve O’na daha fazla itaat edenim. Ama benim hem oruç tuttuğum hem de tutmadığım olur, namaz kılarım da, uyurum da ve kadınlarla da evlenirim. Benim şu yolumdan yüz çeviren benden değildir.”
Hadis-i Şerif
Kaynak: Enes bin Malik
_______________________________________
Bu hadis, zahiri (dünyasal) anlamı ile çok açık olmasına karşılık batıni (manevi) anlamı ile bence açıklanması gereken önemli bir husus var.
Allah’a yakınlaşmak ve Peygamberimiz’e uymak derken; aşırıya kaçmadan orta yolu bulmak gerekir. Eğer biz, herşeyde olduğu gibi dinde de orta yolu bulamazsak, aşırıya kaçarız; dine bid’at sokmuş oluruz. Çünkü Peygamberimiz’in yaptıklarının dışında fazlasını yapmak (çağımızda olduğu gibi) dinimize bid’at sokmak demektir ki Peygamberimiz “Benim bu yolumdan ayrılan” derken bunu kastediyor. Peygamberimiz’in yaptığı ibadetlerin zerresini yapmaya çalışırken ya da onu taklit etmeye çalışırken aşırılığa kaçmak; dinden uzaklaşmaktır. Yani Allah’a ulaşalım derken; Allah’ın yolundan çıkıverebiliriz. Ne ile? Yaptıklarımızla.
Kısaca bu Hadis-i Şerif; dinde ortayolu, dinde istikrarı, dinde mantığa dayalı ibadeti öngörüyor, bunu tavsiye ediyor.
Etrafta çok karşılaştım, bazıları, heycandan mıdır nedir, sosyaliste inat olsun diye, ''ben de kapitalistim'' diye çıkışıyor. Tabi sosyalist sosyalizmi savunduğundan sosyalist deniliyor ya sözde kapitalizmi savunan da kapitalist oluyormuş. Fakat bu arkadaşlara üzücü bir haberim var, kapitalist o anlamda kullanılmaz, kapitalist aşağıda açıklamaya çalıştığım gibi sermayedare, anamalcıya denir.
Üç Kral (Three Kings) filmindeki, Iraklı askerin, Troy adındaki Amerikan Askerine işkence yaptığı sahnesindeki konuşmalar.
(Not: Çevirinin kolay anlaşılması için kendimden aktarmaları parantez içine koydum)
Asker: Birader senin rutben ne?
Troy: Çavuş
Asker: Bölüğün?
Troy: 437 Sivil İlişkiler Bölüğü ABD Ordusu yedek güçleri(nden) .
Asker: Anlat bakalım? Michael Jackson'la olan problem nedir?
Troy: (Anlamadım) Ne demek istiyorsun?
Asker: (Söyle dedim) Michael Jackson'la olan problem nedir? Michael Jackson'la olan problem nedir (dedim sana) ? (Yoksa) sorumu anlamıyor musun?
Troy: Hayır. (Valla) pek emin değilim gerçekten...
Asker: Popun kralı... Mısır'a geldi... Resmini gazete de gördüm; aloo beyaz eldivenli (olan) : (hani) otelimdeyim Ben Micheal Jackson'ım (diyen) : senin ülkenin yüzünü kestirttiği (herif) .
Troy: Sanmıyorum..
Asker: Michael Jackson(yahu) Kahrolası sapık ülekenin kralı (olan)
Troy: Saçmalık. (Ne yaptıysa) Kendisine yaptı.
Asker: Oğlum, sen kör zavallı pisliğin tekisin. O kadar (çok) belli ki.. Zenci bir adam (kalkıyor) derisi beyaz, saçını da dümdüz yapıyor Neden biliyor musun?
Troy: Hayır?
Soldier: What is your rank, bro?
Troy: Sergant first class
Soldier: Your company?
Troy: 437 Civil Affairs company U.S. army reserve.
Soldier: Tell me something, O.K.? What is the problem with Michael Jackson?
Troy: What do you mean?
Soldier: What is the problem with Michael Jackson? What is the problem with Michael Jackson? Do you understand my question?
Troy: No. I'm not sure I do.
Soldier: King of pop... He come to Egypt. I see picture in newspaper. Hello, With a white glove. I'm Michael Jackson in my hotel. Your country makes him cut his face.
Troy: I don't think so.
Soldier: Michael Jackson is king of sick fxxking country.
Troy: Bullsxxt. He did it himself.
Soldier: You are a blind poor shit, my man. It's so obvious. A black man made the skin white and the hair straight. And you know why?
Troy: No.
Soldier: Your sick fxxking country makes the black men hate hisself just like Arab you hate and children you bomb over here.
Çakmak taşlarının birbirine vurulmasıyla kıvılcım çıkartma ile çakmağın kibritten çok daha önce keşfediğildiği söylenir. Fakat bugünkü kullandığımız gazlı çakmak çok sonradan bulunmuştur.
Kibritin ilk versiyonu MS. 577'de Çinlilerin uzun süren askeri bir kuşatma altında yemek pişirmek, ısınmak gibi ihtiyaçlarını gidermek için çamdan elde edilmiş çubukların başına sülfür nufus edilerek, hanımlar tarafından, keşfedilmiştir. İlginçtir 1530'a kadar Avrupa'da hiçbir kibrit çeşidine rastlanılmamıştır, büyük olasılıkla Haçlı seferleri sırasında doğudan öğrendiler.
Bildiğimiz çakmağın ilk modeli ise ''Emniyetli Kibrit (Safety Match) '' olarak 16 Mart 1897 Louise V. Aronson tarafından yağı sülfürle ateşleme düzeni ile icat edildi. Ateşleme sistemleri ile kafayı bozmuş olan Aronson sonraları çok daha değişik çakmaklar üzerine çalışmıştır. (Bundan sonra ki gelişmeleri detaylı bir şekilde Çakmak başlığı altında anlatmaya çalışacağım...)
ülkemin bakkallarında poşet poşet porno dergi satılırken, küfür etmek inşallah demekten daha cazip gelirken kim kime nasıl anlatsın baş örtüsünün giyilmesinin artık sorun veya ilerlemeye bir engel olmadığını.
Yabancı üniversitelerin broşür, kitapçık gibi tanıtım yayınlarında boy boy başı örtülü öğrencilerin raklamı yapılıp beyinler kapışılırken kim kime modernleşemedik, batıdan geri kaldık, onlar gibi aşamadık olayları diyor? Kaçımız buraya yazarken sözlerimizi ölçüyoruz. Neyi başımıza dert ediyoruz, bu korku bu çelişki niye... Esas bunları sorun kendinize.
Ekonomimiz IMF'e bağlıyken, bağımsızlığımız tehlike altındayken, Yunanlılar Karadenizde konsolosluklar açıp halkın hepsi sanki rummuş gibi kendine çekmeye çalışırken, papazlar İstanbulu Vatikan gibi Türkiye'den koparmaya çalışırken halkın giydiği örtü mü sorun oluyor? Hani nerde o çocuklarına zorla baş örtüsü giydirmeye çalışan aileler, esas zorlama nerde? Gerçekten çok üzücü!
Dinde zorlama yoktur, bu ayettir, örtüyü bırakın zorlama ile yedirilen bir hardal tanesi bile varsa zaten dinimize yakışmaz. Zorlama tamamen karakter meselesidir, bunu yapanların etiketi yoktur, dinimizde nefse işkence çektirmek bile yokken malesef dinimiz ülkemizde din eğitimi eksikliğinden ve kendini bilmezlerden dolayı yanlış tanınmıştır.
Denizli'deki İstiklal caddesi, 1976'da 6 değil sadece 4.9 şiddetinde bir depremle, apartmanların birbirine yapışık oluşundan dolayı domino taşları gibi yıkılmasıyla yerlebir olmuştur, yaklışık o depremde 887 bina hasar görmüş sadece 4 kişi canını kaybetmiştir. Ve malasef hala ders alınmamıştır...
Türk astronomu.Semerkant’ta doğdu. Babası Türkistan ve Maveraünnehir emîri Uluğ Beyin doğancıbaşısı Muhammed. Kuşçu adının buradan geldiği söylenir. İlk öğrenimini Semerkant'ta yaptı. Sonra, Bursalı Kadızade Rumî'den ve Uluğ Beyin kendisinden matematik ve astronomi okudu. Semerkant'tan Kirman'a giderek öğrenimini tamamladı. Uluğ Beyin kurduğu rasathaneye müdür oldu (1421) ve onun Zîc (yıldızların yerlerini ve hareketlerini gösteren cetvel) adlı eserine yardım etti. Gürganî tahtında oturan Uluğ Bey, oğlu Abdüllâtif'in ihaneti sonucu öldürülünce (1450) , Semerkant medreselerindeki derslerine son verdi ve Hacca gitmek üzere Tebriz'e geldi (1449) . Tebriz'de Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan kendisine çok itibar etti ve yanında alıkoydu. Bir ara, Osmanlılarla barış konuşmalarını yürütmek üzere elçi olarak Ali Kuşçu'yu Mehmed II'ye (Fatih) yolladı. Ünlü bilgine hayran olan Mehmed II, kendisinden İstanbul'da kalmasını rica etti.
Ali Kuşçu, bu daveti ancak elçilik görevini bitirdikten sonra gerçekleştirebileceğini bildirdi: Tebriz'e döndü, bir süre sonra bütün ailesini alarak İstanbul'a geldi. Osmanlı-Akkoyunlu sınırında Mehmed II'nin emriyle büyük bir törenle karşılanan Ali Kuşçu, Ayasofya medresesine müderris oldu. 1474 yılında öldü.
ESERLERİ
Çalışmaları iki yönde gelişmişti: kelâm ve dilbilgisi, riyaziye ve heyet (matematik ve astronomi) . Kelâm, dilbilgisi ve Nâsırıüddin-i Tusî'nin Tecrid-ül-Kelam (Sözün Tecridi) adlı kitabına ve kadı. Adudüddin'in Risale-i Adüdiye'sine (Adudüddin'in Risalesi) yaptığı yorumlar ve özellikle Unkud-üz-Zevahir fi Nazm-ül-Cevahir (Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım) adlı eserleri önemlidir. Astronomi konusunda ise Farsça yazdığı Riselet-ül fi'l hey'et (Astronomi Risalesi) başta gelir. Eser, bazı ilâvelerle Arapçaya çevrildi. Ali Kuşçu bu nüshaya Risalet-ül-Fethiye (Fetih Risalesi) adını vererek Fatih'e sundu.
Ayrıca Uluğ Beyin Zîc'ine yaptığı yorum, en önemli yazılarındandır. Bunlardan başka Mahbub-ül-Hamail fi keşif-il-mesail (Meselelerin Keşfinde Tılsımların en Makbulü) adlı ansiklopedik bir eseri daha vardır. Çağında İstanbul medreselerinde matematik ve astronomi çok gelişmiştir.
Ayrıca Bkz.
www.bilimtarihi.gen.tr/kimkimdir/ali_kuscu.html
http://matlab.s5.com/alikuscu.htm
www.atominsan.com/ali_kuscu.htm
www.sanalmatematik.com/d/m15.html
www.bilimveteknoloji.com/bilimadamlari/ali/ali.htm
www.sevde.de/Tarihe_san_ver/ALi_KUSCU.htm
www.meteor.gov.tr/2003/geneltanitim/geneltanitim.htm
vb...
İspanyolca müziğin çok tutulduğu ülkelerde sevilen Latin yıldızı şu anda dünyaca bir üne sahip. Türkiye'de de konser vermişti sanırım. 'El Alma Al Aire' adlı albümüyle baya ödül aldı.
Albümleri:
3
Alma Al Aire
Basico
Canta Como
Corazon Partio-Remezclas
Escencial de Alejandro Sanz
Mas
MTV Unplugged
No Es lo Mismo
Quisiera Ser
Si Tu Me Miras
Viviendo de Prisa
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
canto general
30.11.2003 - 20:30Şilili (Marksist-Stalinist) şair Pablo Neruda'nın 1950'de çıkartığı Canto general (Evrensel Şarkı) adlı şiirler dizisi...
Suçlama ile duygudaşlığın egemen olduğu bu ilahi havalı yapıtıyla Neruda, Latin Amerika'yı mitleri ve tarihiyle, doğası ve politik/sosyal durumlarıyla bir bütün olarak yansıtmaya çalıştı. (www.denizce.com/pabloneruda.asp)
Timsahların gecesiydi bu,
Bazı hayvanlar
Kertenkelenin şafağıydı bu.
Dili, gökkuşağı parıltılı
dağdoruğundan
avladı bir mızrak gibi
yemyeşil çimende.
Papaza benzeyen
karınca-yiyen girdi
balta girmemiş ormana melodik adımlarla,
oksijen kadar
hafif Guanaco,
geniş, koyu yamaçlarda
altın çizmeler giyiyordu,
açarken
lama
suçsuz gözlerini
çiy içindeki dünyanın lezzetine,
sabah alacasının
genişliklerinde
maymunlar sonsuz bir
şehvet ipliği ördüler,
değil mi ki
unufak ettiler çiçektozlarının duvarlarını
ve şaşırttılar
Muzo`lu kelebeklerin
mor firarını.
dokunulmaz gece, çamurdan yükselen
sürü sürü domuzburnuyla
kaynaşan;
ve uykuya boğulmuş bataklıklardan
döndü zırhların tok sesi, geriye,
yeryüzünün kaynağına.
Fosfor ışığı ayrılışıyla
dolanıyor yaprakları
jaguar,
puma yokeden ateş gibi
koşturuyor dalların arasında
parıldarken
vahşi ormanın
alkolik gözleri üzerinde.
Porsuklar ırmak boyu toprağını
altüst
ediyor ve havaya kaldırıyorlar yuvaları
ki kırmızı dişlerle saldırmaya
hazırlar
onların çarpıcı güzelliğine.
Ve genişce suyun derininde
dinleniyor,
kutsal çamurla kaplı,
herşeyi yalayıp yutan, sofu,
muazzam boa-yılanı,
dünyanın çapı gibi.
Pablo Neruda
(`Canto General` den, Türkçeye çeviren: İsmail Aksoy)
üç şey
30.11.2003 - 20:15domates, biber, patlıcan
oruç
30.11.2003 - 04:13Oruç tutan terbiyeli olur diye bir kural yok. İnsan kendini terbiye eder, oruç bir reçete gibidir, uyulduğu sürece işler.
allah (c.c)
29.11.2003 - 05:29Bakara, 255. Ayet:
''Allah'dan başka hiç bir tanrı yoktur. O, daima yaşayan, daima duran, bütün varlıkları ayakta tutandır. O'nu ne gaflet basar, ne de uyur. Göklerdeki ve yerdeki herşey O'nundur. O'nun izni olmadan huzurunda şefaat etmek kimin haddine! Onların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun hükümdarlığı, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Her ikisini görüp gözetmek, ona bir ağırlık da vermez. O, çok ulu ve çok büyüktür. ''
ebu hanife
28.11.2003 - 17:04İmam-ı A’zam Ebu Hanife (MS. 700-767)
Ebû Hanife künyesiyle meşhur Numân b. Sâbit b. Zevta (Zûta) mutlak müctehid ve fıkıhta Hanefi mezhebinin imamı. Ebû Hanife, Kûfe'de hicrî 80 yılında doğdu. Numân ve ailesinin Arap olmadığı kesindir; onun Farisi veya Türk olduğu şeklinde değişik görüşler vardır....
http://www.kuranikerim.com/islam_ansiklopedisi/E/ebu_hanife.htm
www.enfal.de/i-azam.htm
www.geocities.com/ibnurrefik/01ebsat.htm
www.sevde.de/Mezebler/ebu_hanife.htm
http://www.dinibilgiler.org/BirBileneSoralim/BuyukAlimlerinHayati/ImamiAzamEbuHanife.htm
www.damlalar.org/alimler/ebuhanife.html
vb.
Hanefî Mezhebi:
http://www.kuranikerim.com/islam_ansiklopedisi/H/hanefi_mezhebi.htm
polyanna
28.11.2003 - 16:23Mutluluk Oyunu: Başımıza gelen ya da etrafta olan kötü (negatif, çirkin, fena, berbat, şer) olaylarda iyi (pozitif, güzel, hoş, hayr) yönleri görmek.
Toz pembe gözlüklerle dünyaya bakmak. Hikmet aramak anlamlarını da gelir.
carl gustav jung
28.11.2003 - 13:18İnsanlık yolundaki gelişmemiz iyilerimizi geliştirmek, kötülerimizin farkına vararak, azaltmaktaki özverili çabalarımız ile mümkündür.
CGJ
Hayatı:
www.isnet.net.tr/egitim/saglik/ Tarih_Kisilik_16_Jung.asp
dört
28.11.2003 - 04:52bkz. apokalipsin atlıları
apokalipsin atlıları
28.11.2003 - 04:51Vicente Blasco Ibanez tarafından yazılan kitabın adı:
Los Cuatro Jinettes del Apocalipsis
http://www.learnlibrary.com/four-horsemen/
apokalipsin atlıları
28.11.2003 - 04:49The Four Horsemen
By the last breath of the fourth winds blow
Better raise your ears
The sound of hooves knocks at your door
Lock up your wife and children now
It's time to wield the blade
For now you have got some company
The Horsemen are drawing nearer
On leather steeds they ride
They've come to take your life
On through the dead of night
With the four Horsemen ride
Or choose your fate and die
Oh, yeah yeah
You've been dying since the day you were born
You know it's all been planned
The quartet of deliverance rides
A sinner once, a sinner twice
No need for confession now
'Cause now you have got the fight of your life
The Horsemen are drawing nearer
On leather steeds they ride
They've come to take your life
On through the dead of night
With the four Horsemen ride
Or choose your fate and die
Oh, yeah yeah
Time
Has taken its toll on you
The lines that crack your face
Famine
Your body it has torn through
Withered in every place
Pestilence
For what you have had to endure
And what you have put others through
Death
Deliverance for you for sure
For now there's nothing you can do
Gather round young warriors now
Saddle up your steeds
Killing scores with demon swords
Now is the death of doers of wrong
Swing the judgment hammer down
Safely inside armor blood, guts and sweat
The Horsemen are drawing nearer
On leather steeds they ride
They've come to take your life
On through the dead of night
With the four Horsemen ride
Or choose your fate and die
Oh, yeah yeah
Metallica
Sözler: Hetfield, Mustaine, Ulrich
Albüm: Kill 'em All
apokalipsin atlıları
28.11.2003 - 04:47Four Horsemen of the Apocalypse bazı resimleri
http://www.metmuseum.org/toah/hd/durr/hob_19.73.209.htm
http://www.geocities.com/Paris/Cafe/3991/horsemen.htm
http://www.revelationillustrated.com/shop/image08.asp
apokalipsin atlıları
28.11.2003 - 04:276. Bölüm (Yedi mühür)
[1] Sonra Kuzu'nun yedi mühürden birini açtığını gördüm. O anda dört yaratıktan birinin, gök gürültüsüne benzer bir sesle, «Gel! »dediğini işittim.
[2] Bakınca beyaz bir at gördüm. Bu ata binmiş olanın bir yayı vardı. Kendisine bir taç verildi ve galip gelen biri olarak zafer kazanmaya çıktı.
[3] Kuzu ikinci mührü açınca, ikinci yaratığın «Gel! » dediğini işittim.
[4] O zaman başka bir at, kızıl bir at çıktı ortaya. Ata binmiş olana, dünyadan barışı kaldırma yetkisi verildi. Bunun sonucu olarak insanlar birbirlerini boğazlayacaklar. Atlıya ayrıca büyük bir kılıç verilmişti.
[5] Kuzu üçüncü mührü açınca, üçüncü yaratığın «Gel! » dediğini işittim. Bakınca siyah bir at gördüm. Ata binmiş olanın elinde bir terazi vardı.
[6] Dört yaratığın ortasında sanki bir sesin şöyle dediğini işittim: «Bir ölçek buğday bir dinara[b] ve üç ölçek arpa bir dinara. Ama zeytinyağı ve şaraba zarar verme! »
[7]Kuzu dördüncü mührü açınca, «Gel! » diyen dördüncü yaratığın sesini işittim.
[8] Bakınca soluk renkli bir at gördüm. Ata binmiş olanın adı Ölüm'dü. Ölüler diyarı onun ardınca geliyordu. Bunlara kılıçla, kıtlıkla, vebayla ve yeryüzünün vahşi hayvanlarıyla ölüm saçmak için yeryüzünün dörtte biri üzerinde yetki verildi.
...
Kaynak: Yeni Ahit (İncil, Müjde) , Tanrı'dan Yuhanna'ya gelen Esinleme (Vahiyler, Kehanetler)
Revelation 6
[1] Now I saw when the Lamb opened one of the seven seals, and I heard one of the four living creatures say, as with a voice of thunder, 'Come! '
[2] And I saw, and behold, a white horse, and its rider had a bow; and a crown was given to him, and he went out conquering and to conquer.
[3] When he opened the second seal, I heard the second living creature say, 'Come! '
[4] And out came another horse, bright red; its rider was permitted to take peace from the earth, so that men should slay one another; and he was given a great sword.
[5] When he opened the third seal, I heard the third living creature say, 'Come! ' And I saw, and behold, a black horse, and its rider had a balance in his hand;
[6] and I heard what seemed to be a voice in the midst of the four living creatures saying, 'A quart of wheat for a denarius, and three quarts of barley for a denarius; but do not harm oil and wine! '
[7] When he opened the fourth seal, I heard the voice of the fourth living creature say, 'Come! '
[8] And I saw, and behold, a pale horse, and its rider's name was Death, and Hades followed him; and they were given power over a fourth of the earth, to kill with sword and with famine and with pestilence and by wild beasts of the earth.
...
apokalipsin atlıları
28.11.2003 - 04:27Four Horses of The Apocalypse
Yeni Ahit'in yani İncil'in son kitabı (bölümü) olan Revelation (Vahiyler ya da Kehanetler) 'de bahsedilen mahşerin (kıyametin) dört atlısı.
1. Yay taşıyan atlı - beyaz at - Savaş
2. Kılıç taşıyan atlı - kızıl at - Kıtlık
3. Terazi taşıyan atlı - siyah renkli at - Salgın Hastalık
4. Vahşi hayvanlara sahip atlı - soluk renkli at - Ölüm
terör
28.11.2003 - 03:34terörün bir yüzü vardır ama binlerce de maskesi...
terör
28.11.2003 - 03:34İlkel bir silah ama SSCB'nin yıkılmasından sonra çoğu Ülkelerin kendine uygun düştüğü yerde kullanmak için geliştirdiği ve her gün yeni yeni türlerini gördüğümüz yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş gibi politikaların sanatı.
radikal islam
28.11.2003 - 03:16Hz. Peygamberin eşlerine üç kişi gelip Hz. Peygamber’in ibadet durumunu sordular. Durum onlara bildirildi. Dediler ki “Biz nerede Peygamber nerede? Allah(c.c.) onun gelmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır”. Onlardan biri şöyle dedi: “Ben daima geceleyin namaz kılarım”. Diğeri; “Gündüz oruç tutarım ve hiç bozmam”. Sonuncusu da; “Ben kadınlardan uzaklaşırım ve asla evlenmem” dedi.
Hemen sonra Hz. Peygamber geliverdi. Buyurdu ki: ”Şöyle, böyle diyenler sizler misiniz? Dikkat ediniz. Allah’a yemin ederim ki ben sizden daha fazla Allah’tan korkan ve O’na daha fazla itaat edenim. Ama benim hem oruç tuttuğum hem de tutmadığım olur, namaz kılarım da, uyurum da ve kadınlarla da evlenirim. Benim şu yolumdan yüz çeviren benden değildir.”
Hadis-i Şerif
Kaynak: Enes bin Malik
_______________________________________
Bu hadis, zahiri (dünyasal) anlamı ile çok açık olmasına karşılık batıni (manevi) anlamı ile bence açıklanması gereken önemli bir husus var.
Allah’a yakınlaşmak ve Peygamberimiz’e uymak derken; aşırıya kaçmadan orta yolu bulmak gerekir. Eğer biz, herşeyde olduğu gibi dinde de orta yolu bulamazsak, aşırıya kaçarız; dine bid’at sokmuş oluruz. Çünkü Peygamberimiz’in yaptıklarının dışında fazlasını yapmak (çağımızda olduğu gibi) dinimize bid’at sokmak demektir ki Peygamberimiz “Benim bu yolumdan ayrılan” derken bunu kastediyor. Peygamberimiz’in yaptığı ibadetlerin zerresini yapmaya çalışırken ya da onu taklit etmeye çalışırken aşırılığa kaçmak; dinden uzaklaşmaktır. Yani Allah’a ulaşalım derken; Allah’ın yolundan çıkıverebiliriz. Ne ile? Yaptıklarımızla.
Kısaca bu Hadis-i Şerif; dinde ortayolu, dinde istikrarı, dinde mantığa dayalı ibadeti öngörüyor, bunu tavsiye ediyor.
kapitalist
28.11.2003 - 02:46Etrafta çok karşılaştım, bazıları, heycandan mıdır nedir, sosyaliste inat olsun diye, ''ben de kapitalistim'' diye çıkışıyor. Tabi sosyalist sosyalizmi savunduğundan sosyalist deniliyor ya sözde kapitalizmi savunan da kapitalist oluyormuş. Fakat bu arkadaşlara üzücü bir haberim var, kapitalist o anlamda kullanılmaz, kapitalist aşağıda açıklamaya çalıştığım gibi sermayedare, anamalcıya denir.
michael jackson
27.11.2003 - 23:57Üç Kral (Three Kings) filmindeki, Iraklı askerin, Troy adındaki Amerikan Askerine işkence yaptığı sahnesindeki konuşmalar.
(Not: Çevirinin kolay anlaşılması için kendimden aktarmaları parantez içine koydum)
Asker: Birader senin rutben ne?
Troy: Çavuş
Asker: Bölüğün?
Troy: 437 Sivil İlişkiler Bölüğü ABD Ordusu yedek güçleri(nden) .
Asker: Anlat bakalım? Michael Jackson'la olan problem nedir?
Troy: (Anlamadım) Ne demek istiyorsun?
Asker: (Söyle dedim) Michael Jackson'la olan problem nedir? Michael Jackson'la olan problem nedir (dedim sana) ? (Yoksa) sorumu anlamıyor musun?
Troy: Hayır. (Valla) pek emin değilim gerçekten...
Asker: Popun kralı... Mısır'a geldi... Resmini gazete de gördüm; aloo beyaz eldivenli (olan) : (hani) otelimdeyim Ben Micheal Jackson'ım (diyen) : senin ülkenin yüzünü kestirttiği (herif) .
Troy: Sanmıyorum..
Asker: Michael Jackson(yahu) Kahrolası sapık ülekenin kralı (olan)
Troy: Saçmalık. (Ne yaptıysa) Kendisine yaptı.
Asker: Oğlum, sen kör zavallı pisliğin tekisin. O kadar (çok) belli ki.. Zenci bir adam (kalkıyor) derisi beyaz, saçını da dümdüz yapıyor Neden biliyor musun?
Troy: Hayır?
Asker: (Çünkü) senin sapık kahrolası ülken (nasıl) zencileri kendilerinden nefret ettirdiyse, sevmediğiniz Araplar'a ve bombaladığınız buradaki çocuklara aynısını yaptınız. (kardeşi kardeşe düşman ettiniz)
(Not: İngilizce konuşmalar aynen geçirilmiştir.)
Soldier: What is your rank, bro?
Troy: Sergant first class
Soldier: Your company?
Troy: 437 Civil Affairs company U.S. army reserve.
Soldier: Tell me something, O.K.? What is the problem with Michael Jackson?
Troy: What do you mean?
Soldier: What is the problem with Michael Jackson? What is the problem with Michael Jackson? Do you understand my question?
Troy: No. I'm not sure I do.
Soldier: King of pop... He come to Egypt. I see picture in newspaper. Hello, With a white glove. I'm Michael Jackson in my hotel. Your country makes him cut his face.
Troy: I don't think so.
Soldier: Michael Jackson is king of sick fxxking country.
Troy: Bullsxxt. He did it himself.
Soldier: You are a blind poor shit, my man. It's so obvious. A black man made the skin white and the hair straight. And you know why?
Troy: No.
Soldier: Your sick fxxking country makes the black men hate hisself just like Arab you hate and children you bomb over here.
düş
27.11.2003 - 22:55Ah! Düş olmayan bir şey var mıdır gündüzleyin
Gözlerinde geçmişten gelen bir ışıkla
Çevresine bakan kişi için?
Poe
ateş
27.11.2003 - 22:47Çakmak taşlarının birbirine vurulmasıyla kıvılcım çıkartma ile çakmağın kibritten çok daha önce keşfediğildiği söylenir. Fakat bugünkü kullandığımız gazlı çakmak çok sonradan bulunmuştur.
Kibritin ilk versiyonu MS. 577'de Çinlilerin uzun süren askeri bir kuşatma altında yemek pişirmek, ısınmak gibi ihtiyaçlarını gidermek için çamdan elde edilmiş çubukların başına sülfür nufus edilerek, hanımlar tarafından, keşfedilmiştir. İlginçtir 1530'a kadar Avrupa'da hiçbir kibrit çeşidine rastlanılmamıştır, büyük olasılıkla Haçlı seferleri sırasında doğudan öğrendiler.
Bildiğimiz çakmağın ilk modeli ise ''Emniyetli Kibrit (Safety Match) '' olarak 16 Mart 1897 Louise V. Aronson tarafından yağı sülfürle ateşleme düzeni ile icat edildi. Ateşleme sistemleri ile kafayı bozmuş olan Aronson sonraları çok daha değişik çakmaklar üzerine çalışmıştır. (Bundan sonra ki gelişmeleri detaylı bir şekilde Çakmak başlığı altında anlatmaya çalışacağım...)
türban
27.11.2003 - 19:39ülkemin bakkallarında poşet poşet porno dergi satılırken, küfür etmek inşallah demekten daha cazip gelirken kim kime nasıl anlatsın baş örtüsünün giyilmesinin artık sorun veya ilerlemeye bir engel olmadığını.
Yabancı üniversitelerin broşür, kitapçık gibi tanıtım yayınlarında boy boy başı örtülü öğrencilerin raklamı yapılıp beyinler kapışılırken kim kime modernleşemedik, batıdan geri kaldık, onlar gibi aşamadık olayları diyor? Kaçımız buraya yazarken sözlerimizi ölçüyoruz. Neyi başımıza dert ediyoruz, bu korku bu çelişki niye... Esas bunları sorun kendinize.
Ekonomimiz IMF'e bağlıyken, bağımsızlığımız tehlike altındayken, Yunanlılar Karadenizde konsolosluklar açıp halkın hepsi sanki rummuş gibi kendine çekmeye çalışırken, papazlar İstanbulu Vatikan gibi Türkiye'den koparmaya çalışırken halkın giydiği örtü mü sorun oluyor? Hani nerde o çocuklarına zorla baş örtüsü giydirmeye çalışan aileler, esas zorlama nerde? Gerçekten çok üzücü!
Dinde zorlama yoktur, bu ayettir, örtüyü bırakın zorlama ile yedirilen bir hardal tanesi bile varsa zaten dinimize yakışmaz. Zorlama tamamen karakter meselesidir, bunu yapanların etiketi yoktur, dinimizde nefse işkence çektirmek bile yokken malesef dinimiz ülkemizde din eğitimi eksikliğinden ve kendini bilmezlerden dolayı yanlış tanınmıştır.
Kral çıplak! Kral çıplak!
istiklal caddesi
27.11.2003 - 19:05Her şehirde kesin bu adla vardır.
Denizli'deki İstiklal caddesi, 1976'da 6 değil sadece 4.9 şiddetinde bir depremle, apartmanların birbirine yapışık oluşundan dolayı domino taşları gibi yıkılmasıyla yerlebir olmuştur, yaklışık o depremde 887 bina hasar görmüş sadece 4 kişi canını kaybetmiştir. Ve malasef hala ders alınmamıştır...
ali kuşçu
26.11.2003 - 19:20Türk astronomu.Semerkant’ta doğdu. Babası Türkistan ve Maveraünnehir emîri Uluğ Beyin doğancıbaşısı Muhammed. Kuşçu adının buradan geldiği söylenir. İlk öğrenimini Semerkant'ta yaptı. Sonra, Bursalı Kadızade Rumî'den ve Uluğ Beyin kendisinden matematik ve astronomi okudu. Semerkant'tan Kirman'a giderek öğrenimini tamamladı. Uluğ Beyin kurduğu rasathaneye müdür oldu (1421) ve onun Zîc (yıldızların yerlerini ve hareketlerini gösteren cetvel) adlı eserine yardım etti. Gürganî tahtında oturan Uluğ Bey, oğlu Abdüllâtif'in ihaneti sonucu öldürülünce (1450) , Semerkant medreselerindeki derslerine son verdi ve Hacca gitmek üzere Tebriz'e geldi (1449) . Tebriz'de Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan kendisine çok itibar etti ve yanında alıkoydu. Bir ara, Osmanlılarla barış konuşmalarını yürütmek üzere elçi olarak Ali Kuşçu'yu Mehmed II'ye (Fatih) yolladı. Ünlü bilgine hayran olan Mehmed II, kendisinden İstanbul'da kalmasını rica etti.
Ali Kuşçu, bu daveti ancak elçilik görevini bitirdikten sonra gerçekleştirebileceğini bildirdi: Tebriz'e döndü, bir süre sonra bütün ailesini alarak İstanbul'a geldi. Osmanlı-Akkoyunlu sınırında Mehmed II'nin emriyle büyük bir törenle karşılanan Ali Kuşçu, Ayasofya medresesine müderris oldu. 1474 yılında öldü.
ESERLERİ
Çalışmaları iki yönde gelişmişti: kelâm ve dilbilgisi, riyaziye ve heyet (matematik ve astronomi) . Kelâm, dilbilgisi ve Nâsırıüddin-i Tusî'nin Tecrid-ül-Kelam (Sözün Tecridi) adlı kitabına ve kadı. Adudüddin'in Risale-i Adüdiye'sine (Adudüddin'in Risalesi) yaptığı yorumlar ve özellikle Unkud-üz-Zevahir fi Nazm-ül-Cevahir (Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım) adlı eserleri önemlidir. Astronomi konusunda ise Farsça yazdığı Riselet-ül fi'l hey'et (Astronomi Risalesi) başta gelir. Eser, bazı ilâvelerle Arapçaya çevrildi. Ali Kuşçu bu nüshaya Risalet-ül-Fethiye (Fetih Risalesi) adını vererek Fatih'e sundu.
Ayrıca Uluğ Beyin Zîc'ine yaptığı yorum, en önemli yazılarındandır. Bunlardan başka Mahbub-ül-Hamail fi keşif-il-mesail (Meselelerin Keşfinde Tılsımların en Makbulü) adlı ansiklopedik bir eseri daha vardır. Çağında İstanbul medreselerinde matematik ve astronomi çok gelişmiştir.
Ayrıca Bkz.
www.bilimtarihi.gen.tr/kimkimdir/ali_kuscu.html
http://matlab.s5.com/alikuscu.htm
www.atominsan.com/ali_kuscu.htm
www.sanalmatematik.com/d/m15.html
www.bilimveteknoloji.com/bilimadamlari/ali/ali.htm
www.sevde.de/Tarihe_san_ver/ALi_KUSCU.htm
www.meteor.gov.tr/2003/geneltanitim/geneltanitim.htm
vb...
alejandro sanz
26.11.2003 - 19:13İspanyolca müziğin çok tutulduğu ülkelerde sevilen Latin yıldızı şu anda dünyaca bir üne sahip. Türkiye'de de konser vermişti sanırım. 'El Alma Al Aire' adlı albümüyle baya ödül aldı.
Albümleri:
3
Alma Al Aire
Basico
Canta Como
Corazon Partio-Remezclas
Escencial de Alejandro Sanz
Mas
MTV Unplugged
No Es lo Mismo
Quisiera Ser
Si Tu Me Miras
Viviendo de Prisa
Orjinal Web Sayfası:
www.alejandrosanz.net
Toplam 2591 mesaj bulundu