Şeytan kelimesi tarihte yazılı olarak ilk olarak Tevrat'ta geçer. Şeytan insanın sınanması için yaratılmış görevli melek olarak tanımlanır. Hristiyan dinin inmesinden sonra Yahudiliğin katı kurallarına karşı, keşişler ''Good God'' (İyi Tanrı) imajını yaymaya çalışırlar. İyilğin(hayrın) Tanrıdan geldiğini ispatladıkça kötünün (şerrin) nereden geldiği konusundaki açıklamalarda zorluklar çekmişleridr. Yetersiz olan bu yorumu tamalamak için '''kötüye'' kaynak ararlar.. Eski Yunan mitolojisindeki '''kötü tanrılardan'' ve heykellerinden örnek alarak kötünün ilk resimlerini cizmeye başlarlar. Senaryo yazılmış, roller bellirlenmiş, dekor ise hazırlanarak Tanrının karşısına şeytan çıkartılmıştır. Böylece iyilikle kötülük arasındaki savaş kutsallaştırılmıştır. Esasında yapılanlar Allah rızasını kazanmak için ruhbanlıktan başka bir şey değildir.
Günümüzde popüler hale gelen şeytana tapınma (satanizm) bir moda haline dönüşür, bir yaşam tarzı olur. Bu tarzın arkasında dinlerin yüzyıllarca süren şeytan ve cadı avcılığı ve dinlerin insan eliyle bozulmaları artı yobazlıklar, zulümler, baskılar yatar. Ruhbanların şeytan hakkında yazdığı ciltlerce kitaplar, uyduralan hadisler, hikayeler vs. Bir böcekten tutun yaşlı adama kadar giden bu tanımlamalar günümüzdeki popüler şeytan tanımını ortaya koyar. Yapılan filmler bile ilk başta kiliseyi yüceltmek için yapılsada sonradan kendi kazdıkları çukurun içine düşerler.
Bu inanışlar malesef dinimize de bidat olarak girmiştir. Ve satanizm dinlerin ve mevkilerde ki uygulamalarda ki bozulmalarla karşı isyan dini haline gelip satanizm adı altında esas şeytancıklara şeytanla karşı gelme yoluna gidilip yine şeytanın kazıdığı kuyuya düşülmüştr. Satanizm için tapınaklar, kitaplar hatta elçileri ve rahipleri oluşturulmuştur. Dinlerde ki ortak gecen bilgi Şeytan'ın, Yaratıcısına isyan etmesidir. Fakat bu isyanın sonucunda ki yorumlar esas çarptırılanlardır. Önemli olan ise şeytanın melek, Lucifer, görevli, cin, gen, uzaylı muzaylı olduğu değildir. Önemli olan Yaratıcısına, kibrinden ve ''cahilliğinden'' dolayı karşı gelip isyan etmesidir. Bu olay, biz yaratılanlara büyük örnek ve ibrettir gerisi senaryodur, hikayedir...
Allah (c.c) hayrı (iyiliği) ve şerri (kötülüğü) yaratandır, şeytan ise cehennemin sahibi değil, tam tersine isyanından dolayı cehennemde yanacak bir varlıktır. Ama düşünün o bile Allah'ı inkar etmemiştir. Yani İnsan, daha da yukarlara çıkabilecekken, ona tapınmakla ya da işlerini yapmakla daha da aşağılara inebilecek durumdadır... Lütfen dikkatli olalım ister kötülük deyin ister şeytan insan yapısı bakımdan hepsine meyillidir.
There was a young lady named bright,
Who traveled much faster than light.
She started one day
in a relative way,
and returned on the previous night.
(parlak isimli genç bir hanım vardı, ışıktan daha hızli hareket ederdi, bir gün izafi bir bicimde başladi, ve bir gece öncesinde geri döndü)
AH Reginald Buller (1874-1944)
'Time present and time past. Are both perhaps present in time future.and time future continued in time past'
(Şimdiki zaman ve geçmis zaman, ikisi de geleceğin şimdiki zamanıdır ve gelecek geçmişin devamı olacaktır)
TS Eliot (1888-1965) .
Philadelphia Experiment, Time Machine, Back To The Future 1; 2; 3, Groundhog Day, Terminator 1; 2; 3, Millennium, - Star Trek (Next Generetion, DS9, Voyager, Enterprise...) : The Voyage Home; Generations; First Contact -, 12 Monkeys, Pleasantville, Stargate, Sleeper, Scrooge, Sengoku jieitai (G.I. Samurai) , Les Visiteurs (Visitors) , Time Bandits, Doctor Who, Flight Of The Navigator, Evil Dead 3: Army of Darkness, Lost In Space, Peggy Sue Got Married, Bill & Ted's: Excellent Adventure; Journey, Frequency, Time Cop, Planet of the Apes, Kate and Leopold, Somewhere In Time, Minority Report, Happy Accidents, The Final Countdown, Donnie Darko, Russian Ark, Tenchi 1; 2, Time After Time, Freejack, Frontier House, Grand Tour: Disaster in Time, Time Rider, Navigator, Retroactive, Devil's Arithmetic, Santo en el Tesoro de Dracula, Thrill Seekers, Leading Ladies, Waxwork 2, Forever Young, Clockstoppers, Roman Scandals, Just Visiting, Time at the Top, Land That Time Forgot, Chinese Odyssey, 13th Floor, Slaughterhouse Five, Austin Powers, Time Traveller, On the Air, Langoliers, Now and Then, Here, Jubilee, Dream of a Warrior, Man of the Century, Crossworlds, Iceman Cometh, Stuck on You, Miss Morison's Ghosts, Quantum Leap, Simpsons, Dungeon of Desire, Nautilus, Dinosaur Valley Girls, Twilight Zone, Johnny Mysto, Tomorrow Man, Power Rangers, Frankenstein Unbound, 1940s House, Time Masters, Unidentified Flying Oddball, Sky Pirates, Journey to the Center of Time, Dark Shadows, Fatally Yours, Time Runner, Running Against Time, Yesterday's Target, Timemaster, Wonderworks, Grizzly Mountain, In the Time of Barbarians, Young Connecticut Yankee in King Arthur's Court, Knight in Camelot, Josh Kirby, Blue Flame, Trancers 5, Stranger in Time, Adventures in Dinosaur City, Swordsman, Time Trackers, Arrival, Future Hunters, Time Flies, Time Stalkers, Sliders, Norman's Awesome Experience, Alien Agenda, Westinghouse Studio One, Beyond the Time Barrier, Phantom Tollbooth, Connecticut Yankee, Spirit of '76, Peut-Etre,
Kouji Morimoto gibi baba manga ustalarının oluşturduğu, kısa hikayelerden oluşan, Animatrix anime filmini izlemenizi tavsiye ederim. Bazı bölümleri hem tarihsel olarak hem de teknik açıdan Matrix filmine ışık tutuyor. Özellikle, Second Renaissance 1 ve 2, Matriculated, Program bölümleri...
Geçmişe ve geleceğe yolculuk konusu çok geniş bir konu. İkisini de zaten ayrı olarak bahsedilmesi gerekir. Bu konular hakkında Einstein'dan tutun belki adlarını sayamıyacağımızdan daha fazla bilim adamı ilgi göstermiş ve teorilerde bulunmuştur. Bu teoriler çoğu romana ve filme konu olmuştur. Bunları bir yerde toplamak çok zaman alır, o yüzden aklıma gelen tarafalrını aktarayım.
Geçmişe yolculukla ilgili bir teoride (sanırsam Einstein'ındı) geçmiş yaşandığı için değiştilemiyeceğinden ancak bir şekilde belli bir tarihe gelinip orada olunabilir ama kimse ne zaman yolcusunu görebilir ne de zaman yolcusu bir şeye dokunabilir, sadece izlenebilecek şekilde olaylara tanık olabilir, çünkü yaşananlar yaşanmıştır, zaman yolcusu o zamana ait olmadığından gelecekten gecmise sedace gölgesi yansır yani siluettir.
Bunun dışında eğer gerçektende geçmişte bedenlebiliyorsak aramızda gelecekten gelmiş insanlar dolaşması lazım, ama şimdiye kadar gerçek bir delil olmadığından:
* belki zaman yolculuğu mümkün değil
* belki zamanımızın jenerasyonu keşfedeceği bir şey olduğundan daha böyle bir olay gerçekleşmedi
* belki keşfedeildi ama zamanın yönünü değiştirmemek için aramızda gizlice dolaşıyorlar.
* ya da yukarda dediğim gibi var ama göremiyoruz...
* Yine de mümkünse, zaman dilimini değiştireceğinden çok tehlikeli sonuçlara yol açabilir. Geleceğe Dönüş filmlerine konu olmuş Zaman Yolculuğu teorisi akla daha yatkındır. Geçmişe yolculuk yapılırsa ve zaman dilimini değiştiricek bir hareket, geleceği değiştirmiş olur. Filmde de bahsettiği gibi A -> B normal zaman dilimi ise B -> A gidilirse B -> A -> C olur.
* Zaman Döngüsüne (time loop) girilir, yani yaşananlar zaten yaşandığından zaman yolculuğu yapan insan yaşadıkları tekrar ve tekrar yaşar. Groundhog Day filminde bu teoriye deyinilmiştir.
Gelecek ise daha yaşanmadığı için zaman yolculuğu gerçekleştirilse bile:
* Zaman boşluğuna düşebilinir
* Zaman bulanımı. yolcu yaşlanıp ölebilir ya da vucudu fizik üsttü bu yolculuğu kaldıramaz...
* Zaman donması... Stephan King'in Geceyarısını Tam Dört Geçe'ye konu olan teoriye göre de, hangi zamandan çıkılmıssa yola o zaman aynı kalır ama insalar canlılar olmaz ve cansız maddelerde işlev göstermez, çünkü ne ölen ölmüştür ne de doğacak doğmuştur ve yakılacak kibrit bile daha yakılmamıştır sadece dekor olarak durur...
* Zaman çökmesi ya da patlaması... Zamanda kısadevre gibi etkisi yaratıp feleketlere yol açabilir.
Esasında geleceğe yolculuk direk olmasa da yine de yapıyoruz. Eskiden günlerce tutucak yürüme ile aşılacak yolları 20 dk. ulaşabiliyoruz, birisine yollacağımız aylarca sürecek olan mektubu saniyede net üzerinden göderebiliyoruz.
Vucudun dondurulması, derin uyku (Yedi Uyuyan ya da Kur'an'daki Eshab-ı Kehf) ışık hızına ulaşılma çalışmaları, lazer teknolijisi, kara delik teorileri, zaman yarıkları, zaman tüneli, zaman delikleri gibi daha saymakla bitmeyecek.
Mi’rac Mucizesi ve zaman yolculuğu - http://www.zaman.com.tr/ailem/dinibilgiler/h1059.htm
Çok derin konular beynim zonklamaya başladı bile:P
Türban başlığından zaman bulan olursa yani herkes bir şey katarsa çok daha kapsamlı olur..
bekledim ama kimse belirtmedi bari eylemlerime devam edeyim:
2. Dünya savaşını konu alan ve Vicente Blasco Ibáñez kitabından esinlenip, çok daha eskiden, 1921'de çekilmiş, Rex Ingram yönnettiği bir yapıt.(Four Horsemen of the Apocalypse)
Herhalde 1921'deki filmin bir daha sahnelenmesi olan yine aynı romandan, aynı adla ve tabi ki 2. Dünya Savaşı ile ilgili 1962'de Vincente Minnelli'nin yönettip, başröllerinde Glenn Ford'un oynadığı film de var.
Sonra aynı adla ama İtalayanlar tarafından çekilmiş, Quattro dell'apocalisse, 1975 yapımı kovboy (western) filmi de var. Yönetmen Lucio Fulci, başrölleri Fabio Testi ve Lynne Frederick paylaşıyor. İtalyanların çektiği İyi, kötü ve çirkin filmine bakılırsa bu film de iyi olabilir.
23 Aralık 1889 yılında, Fransa'nın Arles kentinde birlikte kaldıkları ressam arkadaşı Gauguin'inden gelen telgrafı alan kardeş Theo Van Gogh ilk trene atlayıp hastaneye yetişir. Çünkü Vincent kulağını kesmiş ve bir süredir ilişkide bulunduğu Rachel adında genelevde çalışan kadına götürüp armağan etmiştir. Neden kulağını kesti? Kafalara soru işareti koyan başka birşey Van Gogh'un dermanı bulunamayan ve teşhisi yapılamayan zührevi bir hastalık nedeniyle birçok defa hastaneye kaldırılmış olması. (http://www.dergi.org/182001/0701.htm)
Yukarda dediği gibi ya bilinmeyen bir hastalığın verdiği bir acıyla, ya da suçluluk duygusuyla kestiği kulağını başka yerlerde, resminde kullanmak istediği kırmızı tonu verecek bir karışım yapamayıp kulağını kesip kanıyla kulağını fırça gibi kullandığı da söylenir.
Kırmızıya çalan toprak boyası üstünde gümüşsü, belki biraz mavimsi ya da yeşilli beyazlı bronz rengi yapraklar... Bu renkleri yakalamaya çalışıyorum. Öyle zor, öyle zor ki... Yine de beni cezbediyor. Bu gümüş ve altın renkleri arasındaki karşıtlığı göstermek istiyorum. Belki birgün ayçiçeklerinde yaptığımı yapabilir, tamamen kişisel bir izlenimi resimlerimde verebilirim.'
Vincent van Gogh (1853-1890) zeytin ağaçlarına tutkusunu böyle ifade ediyordu kardeşi Teo’ya yazdığı mektuplarında...
Yaz kış dökülmeyen gümüşsü zarif yapraklarıyla iki bin yıl yaşayabilen zeytin ağaçları pek çok ressamı olduğu gibi van Gogh’u da cezbetmiş olmalı. Sanatçının Paris’te emprestyonist ressamlarla karşılaşmasının ardından aylar boyunca sürekli zeytin ağaçları resmettiği biliniyor. Aralarında Zeytin ağaçları-Güneşli sarı gökyüzü, Zeytin ağaçları-Parlak mavi gökyüzü, Zeytin ağaçları-Turuncu gökyüzü, Zeytin ağaçları-Pembe gökyüzü adlı resimlerin de olduğu, tam 19 zeytin ağacı resmi yaptı van Gogh.
Bu gümüşsü yeşil ağaç resimleri nasıl da hareket doludur. Dalları boğum boğum, kökleri engebeli sarı toprağa gömülü, yaprakları gökyüzüne doğru patlayan zeytin ağaçları...
Umutsuz mücadelelerle dolu bir yaşam
Trajik bir yaşam öyküsü var Vincent van Gogh’un. Hayatı güçlükler, hayal kırıklıkları ve umutsuzluklarla geçen ressamın sağlığında yapıtları ilgi uyandırmadı, yalnızca bir tek resmini satabildi.
Hollanda’lı bir papazın oğlu olan van Gogh, babası tarafından sanat komisyonculuğuna yönlendirildi. Oysa genç Vincent, müzelerde ünlü ressamların tablolarını kopya etmeyi tercih ediyordu.
Bir süre din eğitimi gördükten sonra Borinage maden işçilerinin yanında kendini paralarcasına çalıştı, hıristiyanlığı yaymaya çalıştı. Oysa bu özverileri din büyükleri tarafından takdir görmeyecekti.
Daha sonra kendini tamamen resme adayan sanatçı, yağlı boya yapmaya başlayarak ona dünya resim tarihindeki özel yerini sağlayacak olan eserlerini yaptı.
Paris’te ünlü izlenimci ressamlarla tanışan ressam özellikle Gauguin’le arkadaş oldu. Oysa birlikte resim yapma deneyimi sırasında arkadaşına bıçak çekecek, suçluluk duygularıyla da kendi kulağını kesecekti. Bu süreç onu akıl hastanesine dek sürükleyecek, sonunda kendini vurmasıyla sonuçlanacaktı.
Güçlü anlatımı, kendine özgü renk ve fırça kullanımıyla Vincent van Gogh bugün resim tarihinin en önemli ressamlarından biri.
Take Me On şarkısıyla ünlü olan 1983'te ortaya çıkmış Norveç'li Rock grubu AHa da var ama Aha Aha diye iki defa tekrarlanmadığından başlıkla alakası pek olmayabilir.
Da Da Da (I Don't Love You You Don't Love Me Aha Aha Aha)
What you do and what you don’t
what you will and what you won’t
what you can and what you can’t
This is what you got to know
loved you though it didn’t show
Ich lieb dich nicht du liebst mich nicht
Da da da I don’t love you you don’t love me
I know why you went away
understand you couldn’t stay
wonder where you are today
after all is said and done
it was right for you to run
Uzay Yolu'nun (Star Trek'in) vaz geçilmez teknolojisi. Ve de Sinek (Fly) filminin odak noktası olan icat.
Tabi şimdilik sadece filmlerde olduğunu kabul etsek de tasavvufta gecen bast-ı zaman ya da parapsikolojide ki ruhun vucudtan çıkıp dolaşması, ya da astaral gezilere ve bir yerdeyken baska bir yerde olabilme olaylarına bakarak esasında ışınlnama olayının teknolojik değil çok önceden ruhani ve meta-fizik olarak önümüze çıktığını görüyoruz.
Teknolojik bir istayonun ya da makinanın ya da bir aletin, insanın moleküllere ayrıp başka bir yerde ki istasyonda yine bir araya getirilmesi mümkün olabilir.. Jules Verne'nin romanlarında ki uzay gemisi ve denizaltı gerçekleşmişse, filmlerde ki ışınlanma olayı neden gerçekleşmesin ki...
Çakmak taşlarının birbirine vurulmasıyla kıvılcım çıkartma ile çakmağın kibritten çok daha önce keşfediğildiği söylenir. Fakat bugünkü kullandığımız gazlı çakmak çok sonradan bulunmuştur.
Bildiğimiz çakmağın ilk modeli ise 'Emniyetli Kibrit (Safety Match) ' olarak 16 Mart 1897 Louise V. Aronson tarafından yağı sülfürle ateşleme düzeni ile icat edildi. Ateşleme sistemleri ile kafayı bozmuş olan Aronson sonraları çok daha değişik çakmaklar üzerine çalışmıştır ve kıvılcım sistemini (Pist-o-Liter) icat eden Dr Carl Auer von Weisbach” gibi Aronson'ın icatlarına katkıda bulunan mucitlerin buluşlarıyla Ranson Şirketi bildiğimiz doldurulabilir ilk gazlı (multi-refillable gas-lighter) 1913'te piyasaya sürmüştür..
Bu konuyla ilgili resimler ve detaylı bilgilerin olduğu İngilizce web sayfası:
https://www.ronson.nl/pages_en/ronsonhistory_en/historytekst_engelstalig_lite.html
Gerçekten rumuzu kadar derin bir kişiliğe sahip. O'nu esas Cemil Meriç ile anmak çok daha güzel olur ama Cemil Meriç başlığına yazılan seviyesiz yazılara üzülüp çoğu yazısını nedir bölümünden çekmişti.
Hakkında yazacağım çok şey var ama, rumuzu olan Banet Suat başlığının anlamını fazla kapatılmasını istemediğinden kısa tutmak gerekirse; antoloji.com'da çok bilgili üyeler var, umarım değerlerini bilip daha çok tohum atılacak verimli bir tarla gibi nediri güzelleştirip önlerini açarız.
Türkiyen'in ilk ska-punk rock grubu desek de özellikle MFÖ gibi eski türk rokçıların ska veya punk rock çalışmaları da olmuştur.
Athena'yı daha çok ''Holigan'' albümüyle tanıdınız ama bir zamanlar Pentegram'ın Türk Metal Muziği gruplarına kapıyı açmasıyla ortaya bir sürü özenti grup çıktı bunların arasında '''One Last Breath''' albüm adıyla Athena'da vardır. Ska değil Speed Metal tarzındaki albümleriyle daha çok muzikleriyle değil tipleriyle ilgi topladılar. O zamanlar gelecek vaad ettiklerini söyleyemesem de Türkiye'de yeni gelişen metal muziği için referans bir albümdü ve zaten şaşırtıcı bir çıkışla yine referans grup olmaya devam ettiler.
Mohikan stili olan punkçı saçlarıyla Gökhan (vokal) ve uzun saçlarıyla (Gökhan'a hiç benzemeyen) ikizi Hakan (gitar) ve yine punkçı görünümleriyle Ozan (bass) ve Turgay (batari) kafadarlarından oluşan grup 1998 yılındaki 'Holigan' başarılı albümünlerinden (uzun süre ardan) sonra 2001'de yine başarılı ''Şimdi Tam Zaman''' adlı albümlerini çıkardılar.
Başarılarının devamı dilerim...
unofficial (resmi olmayan) web sayfaları
http://athenazone.8m.com/tr/index2.htm
Mitolojide Zeus’un kendi kafasının içinden doğurduğu zeka tanrıçası Athena, zeka ve bunun getirmiş olduğu beceriye sahip olanların koruyucusu imiş. Athena üstün zekası ile oluşturduğu el sanatlarında o denli ileri gitmiş ki, tanrıça Hera’nın gelinliğini tek başına yapmış. Dantel, nakış,örgü vb gibi kadın el sanatlarının piriymiş.
İnsanlar arasındaki sınır sorunu ve sınırsızlığın sonuçları-Arakne ve Athena:
http://www.isnet.net.tr/egitim/saglik/Arakne_ve_Athena.asp
Andromeda bugünkü adı Etiyopya olan Afrika kıtasındaki bir ülkenin kralının kızı imiş. Andromeda'nın annesi kraliçe Kassiepeia peri kızlarını kıskandıracak güzellikte imiş. Ancak bu güzelliğinden dolayı o kadar gururlu ve kibirli imiş ki, kendini herkesten güzel bulup, başkalarını küçümsermiş. Denizkızları bu durumu deniz tanrısı Poseidon'a şikayet etmişler. Poseidon da kendi himayesindeki denizkızlarının küçümsenmesi karşısında çok öfkelenerek bu bölgeye denizde yaşayan bir canavar göndermiş. Bu yaratık denizdeki balıkların tümünü yiyerek, insanların gıdasını tükettiği gibi, denizdeki insanları da parçalayarak yiyormuş. Kral bu durumdan kurtulmanın tek çaresinin, öz kızı Andromeda'yı bu canavara yem olarak sunmak olduğunu öğrenmiş. Kral istemeye istemeye kızını denizdeki bir kayaya bağlayarak, onu yaratığa terk etmiş.
Bu esnada Zeus'un, güzel bir prenses olan Danae'den doğan oğlu Perseus kanatlı at (pegasos) üzerinde gezerken, yaratığın kızı yemek üzere olduğunu görmüş. Hemen duruma müdahale ederek,yaratığı öldürmüş. Korku, hayal kırıklığı,ümitsizlik ve çaresizlik içindeki Andromeda'yı kayaya bağlandığı iplerden kurtarmış. Kızını tekrar karşısında gören kral da kızının bu prens ile evlenmesine izin vermiş. Bu esnada Andromeda ile evlenmek isteyen amcası düğüne engel olmak ve onları öldürmek için haydutlar yollamış. Ancak Perseus onları da zararsız hale getirmiş. Dillere destan bir düğünle evlenerek sevgi ve onurları ile yaşamış, barışı korumaya çalışmışlar.
'Çok eski zamanlarda evrenin derinliklerinde bir gezegende...'' diye başlardı, hani: '“'Sen kolları oluştur, sen bacakları, sen de gövdeyi. Ben başını oluşturacağım'' diye... 5 değişik renkteki (sarı, kırmızı, yeşil, mavi, siyah) aslan şeklindeki robotun, sürcülerinin ''Voltran, Voltran, Voltran'' diye üç defa bağırıp, birleşmesiyle oluşan büyük robot... İşte o çizgi film...
:))))))
Biraz ukalalık oldu ama orjinal ismine sadık kalmak için uzun zamandır Voltran diye bildiğimiz çizgi filmi (anime - manga) Voltron diye açtım.
Aslanların temsil ettiği bir sürü sembol var:
Üssü ormanda bulunan yeşil giysiylele, Pidge, yeşil aslanı doğayı temsil edip yaratıcılığı, hayal perestliği sembol ederdi.
Üssü yer altında bulunan kavuniçi giysisiyle, Hunk, sarı aslanı toprağı temsilk edip pratiği, istikrarı, kararlılığı sembol ederdi.
Üssü yanardağda bulunan mavi giysisiyle, Lance, kırmızı aslanı ateşi temsil edip, tutku, ihtirast, macerayı sembol ederdi.
Üssü gölde bulunan siyah giysisiyle, Allura, mavi aslanı suyu temsil edip, inancı, duyarlılığı sembol ederdi.
Liderleri olan ve üssü (hatırladığım kadarıyla) ya dağda ya da kulede bulunan kırmızı giysisiyle, Keith, siyah aslanı havayı (yıldırımı, rüzgarı...) temsil edip, azimliliği, irade gücünü sembol ederdi.
Muhteşem bir giriş şarkısı, aşağıda verdiğim sayfada var ama ekleyemeden duramıyacağım:
Clémentine, gözlerini kapadığında
Sen en iyi olanı tahmin edersin.
Clémentine, bizi mavi kabarcığının içine al
Bu çok tehlikeli olsa bile.
Yalnızca 10 yaşında iken
Her zaman daha büyük olmayı isterdik
Bir rüzgar darbesinin uçurduğu bir uçakla gitmek için
Orada ufuğa karşı
Küçük Clémentine gibi davranırız.
Çin gecelerini, okşayan geceleri hayal ederiz.
Ve Hemera size kollarını uzattığında her şey daha iyi olur.
Kötülük kaçar, kötülük uzaklaşır.
Clémentine, sen gece ve gündüz dövüşürsün
Hastalığa meydan okursun
Clémentine, seni terk etmeyeceğiz.
Ve bir gün her şey yoluna girecek.
Dünya gökyüzüyle çok güzel
Bu insana güneşin yanında yaşama isteği verir.
Pervanenin her dönüşünde, çığlıklar atarız, hayran kalırız
Kanatlara sahip olmak ne kadar güzel
Hep birlikte dolaşmaya gidelim
Ve engel olunmadan dünya turu yapalım
Tanışmak istediğimiz o kadar çok arkadaş var ki
Clémentine bize yol gösterecek
Hep birlikte dolaşmaya gidelim
Ve engel olunmadan dünya turu yapalım
Tanışmak istediğimiz o kadar çok arkadaş var ki
Clémentine bize yol gösterecek
....
Clémentine, quand tu fermes les yeux
Tu devines le merveilleux
Clémentine, prend nous dans ta bulle bleue
Tant pis si c'est dangereux
Quand on a seulement 10 ans
Souvent on voudrait bien être plus grand
Pour partir en avion en s'envolant d'un coup de vent
Tout là-bas vers l'horizon
On fait comme la p'tite Clémentine
On rêve de nuits de Chine, de nuits câlines
Et tout va beaucoup mieux quand Hemera vous tend les bras
Le mal fuit, le mal s'en va
Clémentine, tu te bats jour et nuit
Tu défies la maladie
Clémentine, on ne te quitt'ra pas
Et un jour tout s'arrang'ra
La Terre est si belle vue du ciel
Ca donne envie de vivre près du soleil
A chaque tour d'hélice, on pousse des cris, on s'émerveille
Comme c'est bon d'avoir des ailes
Allons ensemble nous promener
Et faire le tour du monde sans nous presser
Il y a tant d'amis qu'on a envie de rencontrer
Clémentine va nous guider
Allons ensemble nous promener
Et faire le tour du monde sans nous presser
Il y a tant d'amis qu'on a envie de rencontrer
Clémentine va nous guider
Hatırlar mısınız bilmem, Fransız yapımı eskiden bir çizgi film vardı. Uçan Kaz, Var Yemez Amca, Voltran, Şirinlerin olduğu zamanlarda... fakat onlardan daha karanlık daha ürkütücü bir yapısı olan çizgi film.
Başlangıç müziğinin ürpertici bir çekiciliği vardı. Neyse fazla uzatmayım. Bu başlık ile ilgili süper bir başlık buldum. Orada her şey ama her şeyi yazıyor. Yine de eklemek gerekirse:
Fransızca Adı: Clémentine: les merveilleux voyages de Clémentine et ses amis
Bölüm Sayısı: 39
Yapım Yılı: 1985
Türkiye'de Yayınlayan: TRT 1, ShowTV (sanırım kısa bir süre)
Yapıt: Fransız ve Japon ortak yapımı
Yapımcı: Antenne 2, Tele-Hachette, Narcisse X 4
Yazar: Bruno-Rene Huchez
Senaryo: Gilles Taurand, Olivier Massart
Dizayn: Pascale Moreaux
Müzik: Paul Koulak
Giriş Şarkısını Seslendiren: Marie Dauphin
Tür: Fantazi, Dram, Korku
Resimleri ve detaylı bilgileriyel tanıtım sayfası:
Banet Suat nedir? Banet Suat rumuzlu kardeşimizi tanıyana kadar pek sormamıştım bu soruyu. Bu konuyla ilgili bir kaç yerde bir şeyler okumuştum ama tam olarak bilmediğimden rumuzun sahibiyle sohbetlerimiz de sordum, ve bana açıklayacı bir e-mail ile anlattı. Artık Peygamberimiz'in pek bilinmeyen yoksa bilinmek istenilmeyen bir tarafımı diyeyim, en iyisi şu e-mail'i size aktarayım:
'''Banet Suat''' Hz. Peygamber döneminde yazılmış bir aşk şiiri..üstelik sahibini ölüm cezasından kurtarmış bir şiir..bu kadarını pek çoğumuz tahmin bile edemez..şiirin ilk mısrası, şairin Suat adlı sevgilisinden bahseder..'Suat bu gün benden ayrıldı.. gönlüm öylesine üzgünki..onun peşinde kurtulması imkansız, ayağı bukağlı bir köle gibi..' Şairi Kab bin Züheyr, bu gün pek çok dindar geçinenin okuyamıyacağı bu şiiri Hz. Peygambere, üstelik mescitte okumuştur..
Kısaca olay şu şekilde cereyan etmiştir. Kab bin Zühyr, şair bir babanın genlerini taşıyan güçlü bir şair..yalnız talihsizdir çünkü Hz. Peygamberin karşı safında yer alır ve Hz. Peygamberi, İslamı küçük düşüren pek çok şiir söyler. Mekke'nin fethi sırasında genel af ilan edildiği halde üç beş istisnadan birisi de Kab'tır. Bulunduğu yerde öldürülsün diye verilir hakkındaki ferman.. Kab kaçar uzaklara gider.. gider ama gitmesine insan içindeki gerçekten nereye ve ne zamana kadar kaçabilir?
Araya aracı koyup Hz. Peygamberden af dilemek ister. Ama nedense kimse aracı olmaya yanaşmaz. En sonunda her aşık gibi o da, kelleyi koltuğa alıp sonucu ne olursa olsun derdini anlatmaya karar verir... ve kılık değiştirip Medine'ye geri gelir.. bir sabah namazı vakti, namazdan sonra öne çıkar ve derki; bir bedevi size şiir okumak istiyor kabul edermisiniz ey Allah'ın Rasülü der.. (hayatında hiç bir şeye 'hayır' dememiş büyük insan buna mı olmaz diyecektir? asla!) buyrun der.. ve Kab içindeki hüznü damla damla döker.. her damla biraz daha yumşatır yüce Nebiyi.. yüce elçi şiiri sonuna kadar dinler ve sen O'musun? der. Kab, 'evet' Allah'ın elçisi değince; mükafaat olarak sırtındaki hırkayı çıkarır ve önüne atar.. şairin hayatı bağışlanmıştır. Aşkın ve şiirin gücü öfkeyi sevgiye dönüştürmüştür.. işte o gün bu gün Suat'ın ayrılığına dayanamayan aşıklar, bekleyenler Hz.Peygambere dert yanar ve önlerine serilecek o güzel hırkanın hayaliyle uykuya dalarlar..
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
satanizm
02.12.2003 - 18:24Şeytan kelimesi tarihte yazılı olarak ilk olarak Tevrat'ta geçer. Şeytan insanın sınanması için yaratılmış görevli melek olarak tanımlanır. Hristiyan dinin inmesinden sonra Yahudiliğin katı kurallarına karşı, keşişler ''Good God'' (İyi Tanrı) imajını yaymaya çalışırlar. İyilğin(hayrın) Tanrıdan geldiğini ispatladıkça kötünün (şerrin) nereden geldiği konusundaki açıklamalarda zorluklar çekmişleridr. Yetersiz olan bu yorumu tamalamak için '''kötüye'' kaynak ararlar.. Eski Yunan mitolojisindeki '''kötü tanrılardan'' ve heykellerinden örnek alarak kötünün ilk resimlerini cizmeye başlarlar. Senaryo yazılmış, roller bellirlenmiş, dekor ise hazırlanarak Tanrının karşısına şeytan çıkartılmıştır. Böylece iyilikle kötülük arasındaki savaş kutsallaştırılmıştır. Esasında yapılanlar Allah rızasını kazanmak için ruhbanlıktan başka bir şey değildir.
Günümüzde popüler hale gelen şeytana tapınma (satanizm) bir moda haline dönüşür, bir yaşam tarzı olur. Bu tarzın arkasında dinlerin yüzyıllarca süren şeytan ve cadı avcılığı ve dinlerin insan eliyle bozulmaları artı yobazlıklar, zulümler, baskılar yatar. Ruhbanların şeytan hakkında yazdığı ciltlerce kitaplar, uyduralan hadisler, hikayeler vs. Bir böcekten tutun yaşlı adama kadar giden bu tanımlamalar günümüzdeki popüler şeytan tanımını ortaya koyar. Yapılan filmler bile ilk başta kiliseyi yüceltmek için yapılsada sonradan kendi kazdıkları çukurun içine düşerler.
Bu inanışlar malesef dinimize de bidat olarak girmiştir. Ve satanizm dinlerin ve mevkilerde ki uygulamalarda ki bozulmalarla karşı isyan dini haline gelip satanizm adı altında esas şeytancıklara şeytanla karşı gelme yoluna gidilip yine şeytanın kazıdığı kuyuya düşülmüştr. Satanizm için tapınaklar, kitaplar hatta elçileri ve rahipleri oluşturulmuştur. Dinlerde ki ortak gecen bilgi Şeytan'ın, Yaratıcısına isyan etmesidir. Fakat bu isyanın sonucunda ki yorumlar esas çarptırılanlardır. Önemli olan ise şeytanın melek, Lucifer, görevli, cin, gen, uzaylı muzaylı olduğu değildir. Önemli olan Yaratıcısına, kibrinden ve ''cahilliğinden'' dolayı karşı gelip isyan etmesidir. Bu olay, biz yaratılanlara büyük örnek ve ibrettir gerisi senaryodur, hikayedir...
Allah (c.c) hayrı (iyiliği) ve şerri (kötülüğü) yaratandır, şeytan ise cehennemin sahibi değil, tam tersine isyanından dolayı cehennemde yanacak bir varlıktır. Ama düşünün o bile Allah'ı inkar etmemiştir. Yani İnsan, daha da yukarlara çıkabilecekken, ona tapınmakla ya da işlerini yapmakla daha da aşağılara inebilecek durumdadır... Lütfen dikkatli olalım ister kötülük deyin ister şeytan insan yapısı bakımdan hepsine meyillidir.
zamanda yolculuk
02.12.2003 - 17:41There was a young lady named bright,
Who traveled much faster than light.
She started one day
in a relative way,
and returned on the previous night.
(parlak isimli genç bir hanım vardı, ışıktan daha hızli hareket ederdi, bir gün izafi bir bicimde başladi, ve bir gece öncesinde geri döndü)
AH Reginald Buller (1874-1944)
'Time present and time past. Are both perhaps present in time future.and time future continued in time past'
(Şimdiki zaman ve geçmis zaman, ikisi de geleceğin şimdiki zamanıdır ve gelecek geçmişin devamı olacaktır)
TS Eliot (1888-1965) .
zamanda yolculuk
02.12.2003 - 16:01Philadelphia Experiment, Time Machine, Back To The Future 1; 2; 3, Groundhog Day, Terminator 1; 2; 3, Millennium, - Star Trek (Next Generetion, DS9, Voyager, Enterprise...) : The Voyage Home; Generations; First Contact -, 12 Monkeys, Pleasantville, Stargate, Sleeper, Scrooge, Sengoku jieitai (G.I. Samurai) , Les Visiteurs (Visitors) , Time Bandits, Doctor Who, Flight Of The Navigator, Evil Dead 3: Army of Darkness, Lost In Space, Peggy Sue Got Married, Bill & Ted's: Excellent Adventure; Journey, Frequency, Time Cop, Planet of the Apes, Kate and Leopold, Somewhere In Time, Minority Report, Happy Accidents, The Final Countdown, Donnie Darko, Russian Ark, Tenchi 1; 2, Time After Time, Freejack, Frontier House, Grand Tour: Disaster in Time, Time Rider, Navigator, Retroactive, Devil's Arithmetic, Santo en el Tesoro de Dracula, Thrill Seekers, Leading Ladies, Waxwork 2, Forever Young, Clockstoppers, Roman Scandals, Just Visiting, Time at the Top, Land That Time Forgot, Chinese Odyssey, 13th Floor, Slaughterhouse Five, Austin Powers, Time Traveller, On the Air, Langoliers, Now and Then, Here, Jubilee, Dream of a Warrior, Man of the Century, Crossworlds, Iceman Cometh, Stuck on You, Miss Morison's Ghosts, Quantum Leap, Simpsons, Dungeon of Desire, Nautilus, Dinosaur Valley Girls, Twilight Zone, Johnny Mysto, Tomorrow Man, Power Rangers, Frankenstein Unbound, 1940s House, Time Masters, Unidentified Flying Oddball, Sky Pirates, Journey to the Center of Time, Dark Shadows, Fatally Yours, Time Runner, Running Against Time, Yesterday's Target, Timemaster, Wonderworks, Grizzly Mountain, In the Time of Barbarians, Young Connecticut Yankee in King Arthur's Court, Knight in Camelot, Josh Kirby, Blue Flame, Trancers 5, Stranger in Time, Adventures in Dinosaur City, Swordsman, Time Trackers, Arrival, Future Hunters, Time Flies, Time Stalkers, Sliders, Norman's Awesome Experience, Alien Agenda, Westinghouse Studio One, Beyond the Time Barrier, Phantom Tollbooth, Connecticut Yankee, Spirit of '76, Peut-Etre,
ve daha nice diziler ve filmler
matrix
02.12.2003 - 15:20Kouji Morimoto gibi baba manga ustalarının oluşturduğu, kısa hikayelerden oluşan, Animatrix anime filmini izlemenizi tavsiye ederim. Bazı bölümleri hem tarihsel olarak hem de teknik açıdan Matrix filmine ışık tutuyor. Özellikle, Second Renaissance 1 ve 2, Matriculated, Program bölümleri...
zamanda yolculuk
02.12.2003 - 14:53Geçmişe ve geleceğe yolculuk konusu çok geniş bir konu. İkisini de zaten ayrı olarak bahsedilmesi gerekir. Bu konular hakkında Einstein'dan tutun belki adlarını sayamıyacağımızdan daha fazla bilim adamı ilgi göstermiş ve teorilerde bulunmuştur. Bu teoriler çoğu romana ve filme konu olmuştur. Bunları bir yerde toplamak çok zaman alır, o yüzden aklıma gelen tarafalrını aktarayım.
Geçmişe yolculukla ilgili bir teoride (sanırsam Einstein'ındı) geçmiş yaşandığı için değiştilemiyeceğinden ancak bir şekilde belli bir tarihe gelinip orada olunabilir ama kimse ne zaman yolcusunu görebilir ne de zaman yolcusu bir şeye dokunabilir, sadece izlenebilecek şekilde olaylara tanık olabilir, çünkü yaşananlar yaşanmıştır, zaman yolcusu o zamana ait olmadığından gelecekten gecmise sedace gölgesi yansır yani siluettir.
Bunun dışında eğer gerçektende geçmişte bedenlebiliyorsak aramızda gelecekten gelmiş insanlar dolaşması lazım, ama şimdiye kadar gerçek bir delil olmadığından:
* belki zaman yolculuğu mümkün değil
* belki zamanımızın jenerasyonu keşfedeceği bir şey olduğundan daha böyle bir olay gerçekleşmedi
* belki keşfedeildi ama zamanın yönünü değiştirmemek için aramızda gizlice dolaşıyorlar.
* ya da yukarda dediğim gibi var ama göremiyoruz...
* Yine de mümkünse, zaman dilimini değiştireceğinden çok tehlikeli sonuçlara yol açabilir. Geleceğe Dönüş filmlerine konu olmuş Zaman Yolculuğu teorisi akla daha yatkındır. Geçmişe yolculuk yapılırsa ve zaman dilimini değiştiricek bir hareket, geleceği değiştirmiş olur. Filmde de bahsettiği gibi A -> B normal zaman dilimi ise B -> A gidilirse B -> A -> C olur.
* Zaman Döngüsüne (time loop) girilir, yani yaşananlar zaten yaşandığından zaman yolculuğu yapan insan yaşadıkları tekrar ve tekrar yaşar. Groundhog Day filminde bu teoriye deyinilmiştir.
Gelecek ise daha yaşanmadığı için zaman yolculuğu gerçekleştirilse bile:
* Zaman boşluğuna düşebilinir
* Zaman bulanımı. yolcu yaşlanıp ölebilir ya da vucudu fizik üsttü bu yolculuğu kaldıramaz...
* Zaman donması... Stephan King'in Geceyarısını Tam Dört Geçe'ye konu olan teoriye göre de, hangi zamandan çıkılmıssa yola o zaman aynı kalır ama insalar canlılar olmaz ve cansız maddelerde işlev göstermez, çünkü ne ölen ölmüştür ne de doğacak doğmuştur ve yakılacak kibrit bile daha yakılmamıştır sadece dekor olarak durur...
* Zaman çökmesi ya da patlaması... Zamanda kısadevre gibi etkisi yaratıp feleketlere yol açabilir.
Esasında geleceğe yolculuk direk olmasa da yine de yapıyoruz. Eskiden günlerce tutucak yürüme ile aşılacak yolları 20 dk. ulaşabiliyoruz, birisine yollacağımız aylarca sürecek olan mektubu saniyede net üzerinden göderebiliyoruz.
Vucudun dondurulması, derin uyku (Yedi Uyuyan ya da Kur'an'daki Eshab-ı Kehf) ışık hızına ulaşılma çalışmaları, lazer teknolijisi, kara delik teorileri, zaman yarıkları, zaman tüneli, zaman delikleri gibi daha saymakla bitmeyecek.
Mi’rac Mucizesi ve zaman yolculuğu - http://www.zaman.com.tr/ailem/dinibilgiler/h1059.htm
Çok derin konular beynim zonklamaya başladı bile:P
Türban başlığından zaman bulan olursa yani herkes bir şey katarsa çok daha kapsamlı olur..
apokalipsin atlıları
02.12.2003 - 13:15bekledim ama kimse belirtmedi bari eylemlerime devam edeyim:
2. Dünya savaşını konu alan ve Vicente Blasco Ibáñez kitabından esinlenip, çok daha eskiden, 1921'de çekilmiş, Rex Ingram yönnettiği bir yapıt.(Four Horsemen of the Apocalypse)
Herhalde 1921'deki filmin bir daha sahnelenmesi olan yine aynı romandan, aynı adla ve tabi ki 2. Dünya Savaşı ile ilgili 1962'de Vincente Minnelli'nin yönettip, başröllerinde Glenn Ford'un oynadığı film de var.
Sonra aynı adla ama İtalayanlar tarafından çekilmiş, Quattro dell'apocalisse, 1975 yapımı kovboy (western) filmi de var. Yönetmen Lucio Fulci, başrölleri Fabio Testi ve Lynne Frederick paylaşıyor. İtalyanların çektiği İyi, kötü ve çirkin filmine bakılırsa bu film de iyi olabilir.
abdullah çatlı
01.12.2003 - 22:05İnsanın kendi doğruları için şeytanla yatağa yatmasının ibret verici bir öreneği.
vincent van gogh
01.12.2003 - 16:4523 Aralık 1889 yılında, Fransa'nın Arles kentinde birlikte kaldıkları ressam arkadaşı Gauguin'inden gelen telgrafı alan kardeş Theo Van Gogh ilk trene atlayıp hastaneye yetişir. Çünkü Vincent kulağını kesmiş ve bir süredir ilişkide bulunduğu Rachel adında genelevde çalışan kadına götürüp armağan etmiştir. Neden kulağını kesti? Kafalara soru işareti koyan başka birşey Van Gogh'un dermanı bulunamayan ve teşhisi yapılamayan zührevi bir hastalık nedeniyle birçok defa hastaneye kaldırılmış olması. (http://www.dergi.org/182001/0701.htm)
Yukarda dediği gibi ya bilinmeyen bir hastalığın verdiği bir acıyla, ya da suçluluk duygusuyla kestiği kulağını başka yerlerde, resminde kullanmak istediği kırmızı tonu verecek bir karışım yapamayıp kulağını kesip kanıyla kulağını fırça gibi kullandığı da söylenir.
vincent van gogh
01.12.2003 - 16:41Kırmızıya çalan toprak boyası üstünde gümüşsü, belki biraz mavimsi ya da yeşilli beyazlı bronz rengi yapraklar... Bu renkleri yakalamaya çalışıyorum. Öyle zor, öyle zor ki... Yine de beni cezbediyor. Bu gümüş ve altın renkleri arasındaki karşıtlığı göstermek istiyorum. Belki birgün ayçiçeklerinde yaptığımı yapabilir, tamamen kişisel bir izlenimi resimlerimde verebilirim.'
Vincent van Gogh (1853-1890) zeytin ağaçlarına tutkusunu böyle ifade ediyordu kardeşi Teo’ya yazdığı mektuplarında...
Yaz kış dökülmeyen gümüşsü zarif yapraklarıyla iki bin yıl yaşayabilen zeytin ağaçları pek çok ressamı olduğu gibi van Gogh’u da cezbetmiş olmalı. Sanatçının Paris’te emprestyonist ressamlarla karşılaşmasının ardından aylar boyunca sürekli zeytin ağaçları resmettiği biliniyor. Aralarında Zeytin ağaçları-Güneşli sarı gökyüzü, Zeytin ağaçları-Parlak mavi gökyüzü, Zeytin ağaçları-Turuncu gökyüzü, Zeytin ağaçları-Pembe gökyüzü adlı resimlerin de olduğu, tam 19 zeytin ağacı resmi yaptı van Gogh.
Bu gümüşsü yeşil ağaç resimleri nasıl da hareket doludur. Dalları boğum boğum, kökleri engebeli sarı toprağa gömülü, yaprakları gökyüzüne doğru patlayan zeytin ağaçları...
Umutsuz mücadelelerle dolu bir yaşam
Trajik bir yaşam öyküsü var Vincent van Gogh’un. Hayatı güçlükler, hayal kırıklıkları ve umutsuzluklarla geçen ressamın sağlığında yapıtları ilgi uyandırmadı, yalnızca bir tek resmini satabildi.
Hollanda’lı bir papazın oğlu olan van Gogh, babası tarafından sanat komisyonculuğuna yönlendirildi. Oysa genç Vincent, müzelerde ünlü ressamların tablolarını kopya etmeyi tercih ediyordu.
Bir süre din eğitimi gördükten sonra Borinage maden işçilerinin yanında kendini paralarcasına çalıştı, hıristiyanlığı yaymaya çalıştı. Oysa bu özverileri din büyükleri tarafından takdir görmeyecekti.
Daha sonra kendini tamamen resme adayan sanatçı, yağlı boya yapmaya başlayarak ona dünya resim tarihindeki özel yerini sağlayacak olan eserlerini yaptı.
Paris’te ünlü izlenimci ressamlarla tanışan ressam özellikle Gauguin’le arkadaş oldu. Oysa birlikte resim yapma deneyimi sırasında arkadaşına bıçak çekecek, suçluluk duygularıyla da kendi kulağını kesecekti. Bu süreç onu akıl hastanesine dek sürükleyecek, sonunda kendini vurmasıyla sonuçlanacaktı.
Güçlü anlatımı, kendine özgü renk ve fırça kullanımıyla Vincent van Gogh bugün resim tarihinin en önemli ressamlarından biri.
(http://www.komilizeytinyagi.com.tr/bulten04_center.htm.)
http://www.geocities.com/Athens/Rhodes/7661/people5/vincent_van_gogh.html
http://www.yucebilge.com/html/vangogh.html
http://arsiv.hurriyetim.com.tr/agora/01/05/21/sanat_nalan21.html
http://www.burkecik.8m.com/photo5.html
http://www.ozgurpolitika.org/2003/04/02/hab20.html
Tüm Yapıtları (A-Z) :
http://www.vangoghgallery.com/painting/main_az.htm
aha aha
01.12.2003 - 16:30Take Me On şarkısıyla ünlü olan 1983'te ortaya çıkmış Norveç'li Rock grubu AHa da var ama Aha Aha diye iki defa tekrarlanmadığından başlıkla alakası pek olmayabilir.
aha aha
01.12.2003 - 16:27Da Da Da (I Don't Love You You Don't Love Me Aha Aha Aha)
What you do and what you don’t
what you will and what you won’t
what you can and what you can’t
This is what you got to know
loved you though it didn’t show
Ich lieb dich nicht du liebst mich nicht
Da da da I don’t love you you don’t love me
I know why you went away
understand you couldn’t stay
wonder where you are today
after all is said and done
it was right for you to run
Ich lieb dich nicht du liebst mich nicht
Da da da I don’t love you you don’t love me
Grub: Trio
Albüm: Da Da Da
1982
ışınlanmak
01.12.2003 - 16:05''Beam me up Scotty.''
Uzay Yolu'nun (Star Trek'in) vaz geçilmez teknolojisi. Ve de Sinek (Fly) filminin odak noktası olan icat.
Tabi şimdilik sadece filmlerde olduğunu kabul etsek de tasavvufta gecen bast-ı zaman ya da parapsikolojide ki ruhun vucudtan çıkıp dolaşması, ya da astaral gezilere ve bir yerdeyken baska bir yerde olabilme olaylarına bakarak esasında ışınlnama olayının teknolojik değil çok önceden ruhani ve meta-fizik olarak önümüze çıktığını görüyoruz.
Teknolojik bir istayonun ya da makinanın ya da bir aletin, insanın moleküllere ayrıp başka bir yerde ki istasyonda yine bir araya getirilmesi mümkün olabilir.. Jules Verne'nin romanlarında ki uzay gemisi ve denizaltı gerçekleşmişse, filmlerde ki ışınlanma olayı neden gerçekleşmesin ki...
çakmak
01.12.2003 - 15:48Çakmak taşlarının birbirine vurulmasıyla kıvılcım çıkartma ile çakmağın kibritten çok daha önce keşfediğildiği söylenir. Fakat bugünkü kullandığımız gazlı çakmak çok sonradan bulunmuştur.
Bildiğimiz çakmağın ilk modeli ise 'Emniyetli Kibrit (Safety Match) ' olarak 16 Mart 1897 Louise V. Aronson tarafından yağı sülfürle ateşleme düzeni ile icat edildi. Ateşleme sistemleri ile kafayı bozmuş olan Aronson sonraları çok daha değişik çakmaklar üzerine çalışmıştır ve kıvılcım sistemini (Pist-o-Liter) icat eden Dr Carl Auer von Weisbach” gibi Aronson'ın icatlarına katkıda bulunan mucitlerin buluşlarıyla Ranson Şirketi bildiğimiz doldurulabilir ilk gazlı (multi-refillable gas-lighter) 1913'te piyasaya sürmüştür..
Bu konuyla ilgili resimler ve detaylı bilgilerin olduğu İngilizce web sayfası:
https://www.ronson.nl/pages_en/ronsonhistory_en/historytekst_engelstalig_lite.html
banet suat
01.12.2003 - 15:14Gerçekten rumuzu kadar derin bir kişiliğe sahip. O'nu esas Cemil Meriç ile anmak çok daha güzel olur ama Cemil Meriç başlığına yazılan seviyesiz yazılara üzülüp çoğu yazısını nedir bölümünden çekmişti.
Hakkında yazacağım çok şey var ama, rumuzu olan Banet Suat başlığının anlamını fazla kapatılmasını istemediğinden kısa tutmak gerekirse; antoloji.com'da çok bilgili üyeler var, umarım değerlerini bilip daha çok tohum atılacak verimli bir tarla gibi nediri güzelleştirip önlerini açarız.
athena
01.12.2003 - 14:20Türkiyen'in ilk ska-punk rock grubu desek de özellikle MFÖ gibi eski türk rokçıların ska veya punk rock çalışmaları da olmuştur.
Athena'yı daha çok ''Holigan'' albümüyle tanıdınız ama bir zamanlar Pentegram'ın Türk Metal Muziği gruplarına kapıyı açmasıyla ortaya bir sürü özenti grup çıktı bunların arasında '''One Last Breath''' albüm adıyla Athena'da vardır. Ska değil Speed Metal tarzındaki albümleriyle daha çok muzikleriyle değil tipleriyle ilgi topladılar. O zamanlar gelecek vaad ettiklerini söyleyemesem de Türkiye'de yeni gelişen metal muziği için referans bir albümdü ve zaten şaşırtıcı bir çıkışla yine referans grup olmaya devam ettiler.
Mohikan stili olan punkçı saçlarıyla Gökhan (vokal) ve uzun saçlarıyla (Gökhan'a hiç benzemeyen) ikizi Hakan (gitar) ve yine punkçı görünümleriyle Ozan (bass) ve Turgay (batari) kafadarlarından oluşan grup 1998 yılındaki 'Holigan' başarılı albümünlerinden (uzun süre ardan) sonra 2001'de yine başarılı ''Şimdi Tam Zaman''' adlı albümlerini çıkardılar.
Başarılarının devamı dilerim...
unofficial (resmi olmayan) web sayfaları
http://athenazone.8m.com/tr/index2.htm
athena
01.12.2003 - 13:59Mitolojide Zeus’un kendi kafasının içinden doğurduğu zeka tanrıçası Athena, zeka ve bunun getirmiş olduğu beceriye sahip olanların koruyucusu imiş. Athena üstün zekası ile oluşturduğu el sanatlarında o denli ileri gitmiş ki, tanrıça Hera’nın gelinliğini tek başına yapmış. Dantel, nakış,örgü vb gibi kadın el sanatlarının piriymiş.
İnsanlar arasındaki sınır sorunu ve sınırsızlığın sonuçları-Arakne ve Athena:
http://www.isnet.net.tr/egitim/saglik/Arakne_ve_Athena.asp
andromeda
01.12.2003 - 13:58Andromeda bugünkü adı Etiyopya olan Afrika kıtasındaki bir ülkenin kralının kızı imiş. Andromeda'nın annesi kraliçe Kassiepeia peri kızlarını kıskandıracak güzellikte imiş. Ancak bu güzelliğinden dolayı o kadar gururlu ve kibirli imiş ki, kendini herkesten güzel bulup, başkalarını küçümsermiş. Denizkızları bu durumu deniz tanrısı Poseidon'a şikayet etmişler. Poseidon da kendi himayesindeki denizkızlarının küçümsenmesi karşısında çok öfkelenerek bu bölgeye denizde yaşayan bir canavar göndermiş. Bu yaratık denizdeki balıkların tümünü yiyerek, insanların gıdasını tükettiği gibi, denizdeki insanları da parçalayarak yiyormuş. Kral bu durumdan kurtulmanın tek çaresinin, öz kızı Andromeda'yı bu canavara yem olarak sunmak olduğunu öğrenmiş. Kral istemeye istemeye kızını denizdeki bir kayaya bağlayarak, onu yaratığa terk etmiş.
Bu esnada Zeus'un, güzel bir prenses olan Danae'den doğan oğlu Perseus kanatlı at (pegasos) üzerinde gezerken, yaratığın kızı yemek üzere olduğunu görmüş. Hemen duruma müdahale ederek,yaratığı öldürmüş. Korku, hayal kırıklığı,ümitsizlik ve çaresizlik içindeki Andromeda'yı kayaya bağlandığı iplerden kurtarmış. Kızını tekrar karşısında gören kral da kızının bu prens ile evlenmesine izin vermiş. Bu esnada Andromeda ile evlenmek isteyen amcası düğüne engel olmak ve onları öldürmek için haydutlar yollamış. Ancak Perseus onları da zararsız hale getirmiş. Dillere destan bir düğünle evlenerek sevgi ve onurları ile yaşamış, barışı korumaya çalışmışlar.
http://www.isnet.net.tr/egitim/saglik/andromeda_kompleksi.asp
voltran (voltron)
01.12.2003 - 13:50'Çok eski zamanlarda evrenin derinliklerinde bir gezegende...'' diye başlardı, hani: '“'Sen kolları oluştur, sen bacakları, sen de gövdeyi. Ben başını oluşturacağım'' diye... 5 değişik renkteki (sarı, kırmızı, yeşil, mavi, siyah) aslan şeklindeki robotun, sürcülerinin ''Voltran, Voltran, Voltran'' diye üç defa bağırıp, birleşmesiyle oluşan büyük robot... İşte o çizgi film...
:))))))
Biraz ukalalık oldu ama orjinal ismine sadık kalmak için uzun zamandır Voltran diye bildiğimiz çizgi filmi (anime - manga) Voltron diye açtım.
Aslanların temsil ettiği bir sürü sembol var:
Üssü ormanda bulunan yeşil giysiylele, Pidge, yeşil aslanı doğayı temsil edip yaratıcılığı, hayal perestliği sembol ederdi.
Üssü yer altında bulunan kavuniçi giysisiyle, Hunk, sarı aslanı toprağı temsilk edip pratiği, istikrarı, kararlılığı sembol ederdi.
Üssü yanardağda bulunan mavi giysisiyle, Lance, kırmızı aslanı ateşi temsil edip, tutku, ihtirast, macerayı sembol ederdi.
Üssü gölde bulunan siyah giysisiyle, Allura, mavi aslanı suyu temsil edip, inancı, duyarlılığı sembol ederdi.
Liderleri olan ve üssü (hatırladığım kadarıyla) ya dağda ya da kulede bulunan kırmızı giysisiyle, Keith, siyah aslanı havayı (yıldırımı, rüzgarı...) temsil edip, azimliliği, irade gücünü sembol ederdi.
manga
01.12.2003 - 13:11Türkçe Web Sayfası:
http://www.anime.gen.tr/haberler.html
Bravo dedirtitecek kadar kapsamlı bir bir web sitesi.
clementine
01.12.2003 - 13:08http://www.anime.gen.tr/diger_clementine.html
clementine
01.12.2003 - 13:07Muhteşem bir giriş şarkısı, aşağıda verdiğim sayfada var ama ekleyemeden duramıyacağım:
Clémentine, gözlerini kapadığında
Sen en iyi olanı tahmin edersin.
Clémentine, bizi mavi kabarcığının içine al
Bu çok tehlikeli olsa bile.
Yalnızca 10 yaşında iken
Her zaman daha büyük olmayı isterdik
Bir rüzgar darbesinin uçurduğu bir uçakla gitmek için
Orada ufuğa karşı
Küçük Clémentine gibi davranırız.
Çin gecelerini, okşayan geceleri hayal ederiz.
Ve Hemera size kollarını uzattığında her şey daha iyi olur.
Kötülük kaçar, kötülük uzaklaşır.
Clémentine, sen gece ve gündüz dövüşürsün
Hastalığa meydan okursun
Clémentine, seni terk etmeyeceğiz.
Ve bir gün her şey yoluna girecek.
Dünya gökyüzüyle çok güzel
Bu insana güneşin yanında yaşama isteği verir.
Pervanenin her dönüşünde, çığlıklar atarız, hayran kalırız
Kanatlara sahip olmak ne kadar güzel
Hep birlikte dolaşmaya gidelim
Ve engel olunmadan dünya turu yapalım
Tanışmak istediğimiz o kadar çok arkadaş var ki
Clémentine bize yol gösterecek
Hep birlikte dolaşmaya gidelim
Ve engel olunmadan dünya turu yapalım
Tanışmak istediğimiz o kadar çok arkadaş var ki
Clémentine bize yol gösterecek
....
Clémentine, quand tu fermes les yeux
Tu devines le merveilleux
Clémentine, prend nous dans ta bulle bleue
Tant pis si c'est dangereux
Quand on a seulement 10 ans
Souvent on voudrait bien être plus grand
Pour partir en avion en s'envolant d'un coup de vent
Tout là-bas vers l'horizon
On fait comme la p'tite Clémentine
On rêve de nuits de Chine, de nuits câlines
Et tout va beaucoup mieux quand Hemera vous tend les bras
Le mal fuit, le mal s'en va
Clémentine, tu te bats jour et nuit
Tu défies la maladie
Clémentine, on ne te quitt'ra pas
Et un jour tout s'arrang'ra
La Terre est si belle vue du ciel
Ca donne envie de vivre près du soleil
A chaque tour d'hélice, on pousse des cris, on s'émerveille
Comme c'est bon d'avoir des ailes
Allons ensemble nous promener
Et faire le tour du monde sans nous presser
Il y a tant d'amis qu'on a envie de rencontrer
Clémentine va nous guider
Allons ensemble nous promener
Et faire le tour du monde sans nous presser
Il y a tant d'amis qu'on a envie de rencontrer
Clémentine va nous guider
clementine
01.12.2003 - 13:05Clémentine
Hatırlar mısınız bilmem, Fransız yapımı eskiden bir çizgi film vardı. Uçan Kaz, Var Yemez Amca, Voltran, Şirinlerin olduğu zamanlarda... fakat onlardan daha karanlık daha ürkütücü bir yapısı olan çizgi film.
Başlangıç müziğinin ürpertici bir çekiciliği vardı. Neyse fazla uzatmayım. Bu başlık ile ilgili süper bir başlık buldum. Orada her şey ama her şeyi yazıyor. Yine de eklemek gerekirse:
Fransızca Adı: Clémentine: les merveilleux voyages de Clémentine et ses amis
Bölüm Sayısı: 39
Yapım Yılı: 1985
Türkiye'de Yayınlayan: TRT 1, ShowTV (sanırım kısa bir süre)
Yapıt: Fransız ve Japon ortak yapımı
Yapımcı: Antenne 2, Tele-Hachette, Narcisse X 4
Yazar: Bruno-Rene Huchez
Senaryo: Gilles Taurand, Olivier Massart
Dizayn: Pascale Moreaux
Müzik: Paul Koulak
Giriş Şarkısını Seslendiren: Marie Dauphin
Tür: Fantazi, Dram, Korku
Resimleri ve detaylı bilgileriyel tanıtım sayfası:
http://www.anime.gen.tr/diger_clementine.html
selçuk erdem
01.12.2003 - 12:55Selçuk Erdem'i karikatürleriyle tanıdık, bu başlık altında da öyle tanıtalım:
http://expert.ics.purdue.edu/~acan/fun/SelcukErdem/index.html
banet suat
01.12.2003 - 12:33Banet Suat nedir? Banet Suat rumuzlu kardeşimizi tanıyana kadar pek sormamıştım bu soruyu. Bu konuyla ilgili bir kaç yerde bir şeyler okumuştum ama tam olarak bilmediğimden rumuzun sahibiyle sohbetlerimiz de sordum, ve bana açıklayacı bir e-mail ile anlattı. Artık Peygamberimiz'in pek bilinmeyen yoksa bilinmek istenilmeyen bir tarafımı diyeyim, en iyisi şu e-mail'i size aktarayım:
'''Banet Suat''' Hz. Peygamber döneminde yazılmış bir aşk şiiri..üstelik sahibini ölüm cezasından kurtarmış bir şiir..bu kadarını pek çoğumuz tahmin bile edemez..şiirin ilk mısrası, şairin Suat adlı sevgilisinden bahseder..'Suat bu gün benden ayrıldı.. gönlüm öylesine üzgünki..onun peşinde kurtulması imkansız, ayağı bukağlı bir köle gibi..' Şairi Kab bin Züheyr, bu gün pek çok dindar geçinenin okuyamıyacağı bu şiiri Hz. Peygambere, üstelik mescitte okumuştur..
Kısaca olay şu şekilde cereyan etmiştir. Kab bin Zühyr, şair bir babanın genlerini taşıyan güçlü bir şair..yalnız talihsizdir çünkü Hz. Peygamberin karşı safında yer alır ve Hz. Peygamberi, İslamı küçük düşüren pek çok şiir söyler. Mekke'nin fethi sırasında genel af ilan edildiği halde üç beş istisnadan birisi de Kab'tır. Bulunduğu yerde öldürülsün diye verilir hakkındaki ferman.. Kab kaçar uzaklara gider.. gider ama gitmesine insan içindeki gerçekten nereye ve ne zamana kadar kaçabilir?
Araya aracı koyup Hz. Peygamberden af dilemek ister. Ama nedense kimse aracı olmaya yanaşmaz. En sonunda her aşık gibi o da, kelleyi koltuğa alıp sonucu ne olursa olsun derdini anlatmaya karar verir... ve kılık değiştirip Medine'ye geri gelir.. bir sabah namazı vakti, namazdan sonra öne çıkar ve derki; bir bedevi size şiir okumak istiyor kabul edermisiniz ey Allah'ın Rasülü der.. (hayatında hiç bir şeye 'hayır' dememiş büyük insan buna mı olmaz diyecektir? asla!) buyrun der.. ve Kab içindeki hüznü damla damla döker.. her damla biraz daha yumşatır yüce Nebiyi.. yüce elçi şiiri sonuna kadar dinler ve sen O'musun? der. Kab, 'evet' Allah'ın elçisi değince; mükafaat olarak sırtındaki hırkayı çıkarır ve önüne atar.. şairin hayatı bağışlanmıştır. Aşkın ve şiirin gücü öfkeyi sevgiye dönüştürmüştür.. işte o gün bu gün Suat'ın ayrılığına dayanamayan aşıklar, bekleyenler Hz.Peygambere dert yanar ve önlerine serilecek o güzel hırkanın hayaliyle uykuya dalarlar..
Toplam 2591 mesaj bulundu