Secker ve Warburg tarafından, Mayıs 1945 Londra'da, basılan George Orwell'in (anti-komunist değil) anti-Stalin çizgili daha doğrusu S.S.C.B.'de ki Komunist Parti diktatörlüğüne benzetmelerle karşı çıkan kitabı.
Ciddi bir çalışma olmasına rağmen kitaptaki hayvan çiftliğinde yaşayan Napoleon and Snowball adındaki domuzların Joseph Stalin ve Leon Trotsky (Lev Troçki) gibi benzetme üslubu olduğundan belki o dönemle dalga geçiyor da denilebilir... Bu arada Snowball'u çiftlikten atarak diktatörlüğünü ilan eden Napoleon adlı domuz Stalin, ve çiftlikte hakkında haber alınamayan sürgündeki Snowball'da tabi ki Troçki'dir...
Anti-komunist değildir dememin sebebi de kitapta Snowball'a karşı bir sempati vardır bunun sebebi esasında kitabı yazarken Orwelln İspanya'daki Sivil Savaş sırasında Troçkist gruplardan edindiği tecrübelerle Troçki'ye olan sempatisinden gelir...
Animal Farm tabi ki belli bir hükümete karşı yazılmıştır lakin esas olarak adeletsizlik, zorlma, açlık gibi zülmlerle halkı ezen hükümetlere de karşı yazılmış bir eserdir... Genel bir yaklaşımla Orwell'in sadece Stalin'e değil, Orwellin kitabını, insanları haksız yontemlerle kontrol etmeye calışan her türlü politik, tumturaklı (retorikal-belagata) veya askeri güce
karşı çok güclü saldırı olarak görmek gerekir
Cevap: Bir İngiliz prenses, bir Mısırlı adamla beraber, Belçika yapımı bir İskoç viskisi ile sarhoş olmuş bir Alman şöförün kullandığı, Alman yapımı bir arabadalar.
Japon yapımı motorsiklet kullanan İtalyan bir paparazzi tarafından takip ediliyorlar.
Cezayirli, Faslı ve Senegalli isçilerin alın teriyle inşaa edilmiş bir Fransız köprüsünün altında kaza geçiriyorlar.
Kazadan sonra Amerikali bir doktor, Brezilya yapımı ilaçlarla yaralıları tedavi ediyor.Ve bu mesaji, Taiwan teknolojisini çalan Bill Gates'in
kurdugu teknoloji ile Ingiltere'de oturan bir Türk tarafından size aktarılıyor. :)
(Aşağıda geriside var)
Question: What is the truest definition of Globalization?
Answer: Princess Diana's death.
Question: How come?
Answer: An English princess with an Egyptian boyfriend crashes in a French tunnel, driving a German car with a Dutch engine, driven by a Belgian who was drunk on Scottish whiskey, followed closely by Italian Paparazzi, on Japanese motorcycles, treated by an American doctor, using Brazilian medicines! And this is sent to you by a Turk living in Engaland, using Bill Gates' technology, and you're probably reading this on one of the IBM clones, that use Taiwanese-made chips, and a Korean-made monitor, assembled by Bangladeshi workers in a Singapore plant, transported by lorries driven by Indians, hijacked by Indonesians, unloaded by Sicilian longshoremen, trucked by Mexican illegals, and finally sold to you by Jews.
''Aslında evrim bir anlamda bilimsel bir din haline geldi; hemen hemen bütün bilim adamları bunu kabul etti ve birçoğu onunla uyumlu olması için gözlemlerini eğip bükmeye hazırlar.''
HS Lipson (Professor of Physics, University of Manchester, UK)
Evolution became in a sense a scientific religion; almost all scientists have accepted it and many are prepared to bend their observations to fit in with it.”—*H. Lipson, “A Physicist Looks at Evolution,” Physics Bulletin 31 (1980) , p. 138
German-British researcher Ernst Boris Chain was awarded a Nobel Prize in Medicine for his work with penicillin. Chain says, 'The principle of [divine] purpose... stares the biologist in the face whereverhe looks... The probability for such an event as the origin of DNA molecules to have occurred by sheer chance is just too small to be seriously considered
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri iman, diğeri ise ahlaktır. Ahlak medeniyetin tekniğidir ve ahlaksız bir medeniyet mümkün olmamaktadır. Ahlakî ve dinî prensipleri hiçe sayan bir anlayış elinde bilim büyük felaket ve kötülüklere sebep olabilir. Bugün nükleer savaşlar, global ısınma, ozon tabakasının delinmesi ve bütün bu çevre kirliliği, yani XX. asrın felaketleri, metafizik ve ahlakî prensipleri düstur edinmeyen bilimin neticesidir. Bilim kendi kendini sınırlandıramamaktadır. Sınırlarını din çizmeli ve din ona kılavuzluk etmelidir. Aksi halde insanlığı büyük felaketler beklemektedir.” (Dr. Adnan Aslan, Bilim Yorum Sanal Dergi, www.yeniarayislar.com)
'9 rakam ve bu yeni sembol ile tüm işlemleri yapmak mümkündü' diyen Harezmi sıfırın gerçek kaşifidir
Ahmet El-Faruki: İmam Rabbani (K.S.) Hazretleri, asırların az yetiştirdiği müstesna alimlerden, kamil ve mükemmel mürşidlerden birisidir
Din, dil, astronomi, matematik ve botanik ile ilgili 20 den fazla eseri olan Al Dinawari
Türk denizciliğine en parlak devrini yaşatan Bir çok zafer kazanan Barbaros, Avrupa'da nam salan Barbaros Hayreddin Paşa, alim ve cesur bir komutandı...
Avrupalılardan üç asır önce küçük kan dolaşımını keşfeden müslüman bilgin İbn-i Nefis
Newton’dan önce diferansiyel hesabını keşfeden, cebir ilmini geometriye ilk uygulayan, dünyanın çapını ve iki meridyen arasını doğru olarak hesaplayan müslüman bilgin Sabit Bin Kurra
Piri Reis XVI. yy'da en büyük coğrafya bilgini kabul edilmektedir. Büyük eseri 'Kitab-ı Buhriyye (Denizcilik Kitabı) ', yüzlerce harita ve kroki ile zenginleştirilmiştir.
Cebirin gelişmesinde ve Fibonacci'nin kitablarının oluşmasında da temel rol oynayan hesap makinası lakaplı Ebu Kamil Suca
Uluğ Bey dünyaca ünlü Türk matematikçisi ve astronomi bilgini olan hükümdardır
Tâbiînin büyüklerinden. Zâhid, muhaddis, fakîh ve müfessir Hasan Basri
Hasan Çelebi (Evliya Çelebi) bir kültür hazinesi olarak “Seyahatname” isimli eserini yazan ünlü gezginimiz.
When speaking of Ottoman architecture, the most important person in Turkish history is Mimar Sinan The Architect
Yaklaşık 900 sene önce yaşamış olan en büyük İslam alim ve mutasavvıflarından İmam Gazali...
Harezmi’nin hint hesabı ve bunlarla yapılabilecek işlemleri tanıtmak üzere yazdığı kitabının Salem manastırında bulunan ve 13. yüzyıl başından kaynaklanan İtalyanca bir çevirisinde,metni çoğaltmakla yükümlü yazıcı kendi görüşlerini de eklemeden duramamış:
'Tüm sayılar bir'den çıkmıştır, bir ise sıfır'dan. Sıfır’da büyük bir mabedin saklı olduğunu bilmek gerek: O (Tanrı) ,ne başlangıcı ne de sonu olan sıfır'da simgelenir ve tıpkı sıfır gibine çoğalır, ne de azalır; ne O'na akan, ne de O'ndan kopan bir ırmak vardır. Ve sıfır‘ın tüm sayıları on katı çoğaltması gibi, O da, yalnızca on kat değil, binlerce kat çoğaltır, hatta doğrusu, O her şeyi hiçlikten yaratır, esirger ve yönlendirir
''Dinsiz bilim kör; bilimsiz din topaldır.''
(I cannot conceive of a genuine scientist without that profound faith. The situation maybe expressed by an image; science without religion is lame) Albert Einstein
----------
DİN VE BİLİM ÇATIŞMASI (Yunus Hüdayi)
Günümüzde teknoloji ve din arasındaki ilişkiyi değerlendiren ve kıymet hükümleri takdir eden dünya görüşlerinin tarihi arka planına eğilirsek, şöyle bir manzara ile karşılaşırız:
“Başlangıcında Avrupa'daki bilim, İslam bilim anlayışıyla uygunluk gösteriyordu. Batı biliminin kurucuları Bacon, Copernicus, Galileo, Kepler, Newton, Descartes ya rahiptiler veya inancında sadık birer dindardılar. Newton'un (1642-1727) yerçekimi ve hareket yasalarını ilan ettiği 'Principia' kitabının üçte biri bütünüyle evrenin ve yasalarının teolojik (ilahi) açıklamalarına ayrılmıştı. Bunların ardından gelip de tanrıtanımazlığı prensip edinen yeni bir bilimsel anlayış çağı açan felsefeciler yine onların görüşlerinden esinlenerek materyalizme kapı açmışlardı. Newton, başlangıç şartlarının ve hareket yasalarının belirleyicisi olarak Tanrı’yı kabul etmiş ve imanını kuvvetlendirmişti. Ama aynı evren görüşü ve aynı bilgiler, inanmak istemeyenlere fırsat tanımıştı. Tanrı’sız bir evren düşüncesi, Thales'le başlayan Iyonya'lı bilginlerin oluşturmak istedikleri dünya görüşlerinin temel özelliğiydi. Bu eski Yunan düşüncesi Batı bilim anlayışı olarak yeniden ortaya çıktı.
Hume ve Kant'ın kritiklerinden sonra Batı bilimi, metafiziği bütünüyle reddetti. Bu, Batı bilim anlayışını daha da daralttı. Böylece deneyle ve gözlemle ispatlanamayan olaylar ve olgular bilimin konusunun dışına itildi. Bu da ispatlanamayan, doğrulanamayan şeylerle uğraşmanın anlamsız olduğunu ifade eden pozitivizm anlayışını doğurdu.” (Zeki Eker, Anadolu, 1996)
“Bizim bocalamalarımız sürerken, öte yandan bilim dünyasındaki gelişmeler, Batının ne denli yanlış felsefelerle hayatları öldürdüğünü ortaya çıkarıyordu. Din, bilim ve teknolojiye bakış açısını kökten değişterecek bu gelişmeler bir çok batılı aydın ve bilim adamının kalp gözlerini açmaya başlamıştı.
1800'lü yılların sonunda Batı dünya görüşü değişik türde bilimsel gelişmelere sahne oldu. Boltzmann, termodinamiğin ikinci yasasını keşfetti. Böylece evrenin ezelden beri işleyen bir makine olmasının imkansız olduğu ortaya çıktı. Öte yanda kuantum mekaniği ve Einstein’ın genel rölativite teorisi de evrenin bir başlangıcı ve bir sonu olabileceğini doğruladı. Evrenin bir başlangıcı ve bir sonu olabileceği fikri bir çok bilim adamını yüz yılı aşkın zamandır rahatsız etmektedir. Çünkü bu gibi fikirler bir yaratıcının olduğunu hatıra getirir.
Bediuzzaman'ın, “Aklın nuru medeniyetin fenleridir, vicdanın ışığı din ilimleridir, ikisinin uyuşmasıyla hakikat ortaya çıkar, ayrıldıkları vakit birinden taassup, diğerinden hile ve şüphe doğar” (Münazarat, s. 127) sözünde açıkça ifade edildiği gibi din adına bilimi reddetmek hiç de uygun değildir. Çünkü İslam dünya görüşünün temeli imandır. Bilgisiz iman, Kur’an’da istenen iman değildir. Tutarlı bir dünya görüşüne, sağlam bir imana ulaşmak mevcut bilgilerin mantıklı ve tutarlı yorumuyla mümkündür. Ancak bundan sonra bir kimse, on asırdan bu yana detayları ihmal edilmiş İslam dünya görüşünün günümüzün bilgileriyle daha canlı, daha anlamlı, daha tutarlı olduğunu, gerçek anlamda anlamsızlığın, tutarsızlığın tanrıtanımaz Batılı bilim anlayışında ve dünya görüşünde olduğunu görebilir.” (Zeki Eker, Anadolu, 1996)
XX. yüzyıl, pozitivistlerin tasavvur ettiği gibi hiç olmadı. Din, insanlık tarihinden silinmediği gibi, fert ve toplum için zamanla önemli hale gelmeye de başladı. Aksine bilimsel metodu doğruya ulaşmanın tek yolu ve madde ve enerjiyi kainattaki en temel ve yegane gerçeklik kabul eden bilimsel materyalizm ve tasavvur ettiği bilim anlayışı büyük bir itibar kaybetti. Poper ve Khun gibi bilim felsefecilerinin bilimsel metotları tahlili, bilimin objektif hakikate ulaşmanın aracı olduğu iddiasını ciddi şekilde sarstı. Bu düşünürler, deney, gözlem ve bilimsel akıl yürütmeyle elde edilen verilerin teoriden bağımsız olmadığını söylediler. Feyarebend ise daha da ileri giderek bilimin şiir yazma ve yıldızlarla fala bakmadan farklı bir şey olmadığını iddia ediyordu. Bütün bu gelişmeler çatışmanın din ile bilim arasında değil, bilimi bir ideoloji haline getiren bilimsel materyalizm ile din arasında olduğunu ortaya koydu.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri iman, diğeri ise ahlaktır. Ahlak medeniyetin tekniğidir ve ahlaksız bir medeniyet mümkün olmamaktadır. Ahlakî ve dinî prensipleri hiçe sayan bir anlayış elinde bilim büyük felaket ve kötülüklere sebep olabilir. Bugün nükleer savaşlar, global ısınma, ozon tabakasının delinmesi ve bütün bu çevre kirliliği, yani XX. asrın felaketleri, metafizik ve ahlakî prensipleri düstur edinmeyen bilimin neticesidir. Bilim kendi kendini sınırlandıramamaktadır. Sınırlarını din çizmeli ve din ona kılavuzluk etmelidir. Aksi halde insanlığı büyük felaketler beklemektedir.” (Dr. Adnan Aslan, Bilim Yorum Sanal Dergi, www.yeniarayislar.com)
Demek ki, bizi efsunlayan batının aslında kendisi de efsunlanmış durumdadır. Bugün bilim ve teknik, topyekün yaratıcının sonsuz kudretini haykırmakta, her yeni gelişme, yaratıcının tekvini sıfatlarına işaret etmektedir. Gerçekten iman edecekler için bu sahadaki gelişmeler en dikkat çekici afaki delilleri oluşturmakta, iman etmemek için ortada zahiri bir sebep bırakmamaktadır. Ancak ne diyelimki görecek göz, duyacak kulak gerek!
I don’t know who to trust no surprise
(Everyone feels so far away from me)
Happy thoughts sift through dust and the lies
(Trying not to break but I’m so tired of this deceit)
(Every time I try to make myself get back up on my feet)
(All I ever think about is this)
(All the tiring time between)
(And how trying to put my trust in you just takes so much out of me)
[Chorus]
Take everything from the inside and throw it all away
Cuz I swear for the last time I won’t trust myself with you
Tension is building inside steadily
(Everyone feels so far away from me)
heavy thoughts forcing their way out of me
(Trying not to break but I’m so tired of this deceit)
(Every time I try to make myself get back up on my feet)
(All I ever think about is this)
(All the tiring time between)
(And how trying to put my trust in you just takes so much out of me)
[Chorus]
Take everything from the inside and throw it all away
Cuz I swear for the last time I won’t trust myself with you
I won’t waste myself on you
You
You
Waste myself on you
You
You
I’ll take everything from the inside and throw it all away
Cuz I swear for the last time I won’t trust myself with you
Everything from the inside and just throw it all away
Cuz I swear for the last time I won’t trust myself with you
You
You
i will light the match this mornin', so i won't be alone
watch as she lies silent, for soon light will be gone
i will stand arms outstretched, pretend i'm free to roam
i will make my way, through, one more day in hell...
how much difference does it make
how much difference does it make...
i will hold the candle till it burns up my arm
i'll keep takin' punches until their will grows tired
i will stare the sun down until my eyes go blind
hey i won't change direction, and i won't change my mind
how much difference does it make
how much difference does it make..
how much difference...
i'll swallow poison, until i grow immune
i will scream my lungs out till it fills this room
how much difference
how much difference
how much difference does it make
how much difference does it make...
Ünlü şarkiyatçı Gandz’ın kendisi hakkında “Cebir ilmi bakımından Öklit’ten bir yıl ilerde” dediği, Gerolama Cardano (İtalyan hekim, filozof ve matematikçisi) ’nin ise kendisini dünyanın en büyük 12 dahisi arasında saydığı, meşhur “El Cebir vel Mukabele” adlı eserin sahibi, aynı zamanda astronom olan İslam bilgini
Daha cok bilgi icin:
www.turkmucit.com/bilgin/Harezmi.htm
stu.inonu.edu.tr/~e972638/harezmi.html
members.chello.nl/mceylan1/html/harezmi.html
tebesir.webhostme.com/elharizmi.htm
Offspring, NOFX, Rancid, Bad Religion gibi punk Rock ve ska türleri yapanlar hala iş yapıyorlar. Lakin Sex Pistols, New York Dolls, The Ramones, Stooges, Dead Kennedys, Crass gibi baba punk gruplarının getirdiği kültüre rastlamak zor olsa da etkilerini görmek mümkün... tabi buralarda nesli tükenmeye yüz tutmuş, mohikan stili saçları, çivili giysileri ve kareleri kırmızı bezleriyle punkçı abileri ve ablaları görmek mümkün... Anarşizme ilgi oldukça zati, punka ilginin azalacağını düşünmüyorum...
Şu aralar Good Charlotte adında yeni yetme özenti bir pop punk rock grubu listelere girdi, cliplerini bir daha bir daha izlemekten gına geldi, punk grubundan çok Marlyn Mason'ıa özentilerine benziyorlar.
Punk ölmüş gibi gözükse de müzik endüstrisini çok etkilemiştir. Hele bu aralar piyasasında baya kaşımıza çıkıyor... O yüzden punk müziğinin kolay öleceğine inanmıyorum, şekiller değiştirerek yaşamaya devam ediyor.
Muzik türleri artık uclarda değil cevreye uyum sağlamış şekilde yaşıyor. Zaten globalleşmenin etkisi güçlenmesiyle her şey birbirine karıştı; Punkçı giyenen biri, pop dinliyor; popcu gibi giyenen punk dinliyor bir de popcu ve punkcu gibi giyinenler var.... muzik değil çorba maşşallah :)
Bu arada New Model Army'i unutmayayım :)
Gerçekten de müzik dünyasına geçen çok kaliteli punk grupları var... onların yaşadığı dönemleri bir daha aynı şekilde yaşayamıyacağımızdan belki onlar gibi bir başkaldırı kültürü görülmeyecek ama müzik kalitesi diğer gruplara taşınarak yaşamaya devam edecektir...
İslam tartışması yapmadan siyaset konuşmak imkânsız hale geldi. Türkiye'de epeydir bu böyleydi, 11 Eylül'den bu yana, tüm dünyaya yayıldı. Cidde'de yapılan Ekonomik Forum'da, Tayyip Erdoğan'ın konuşması da önemli bir tartışma konusu, ama bence eski ABD Başkanı Clinton'ın konuşması her şeyi gölgede bıraktı. Bu, her şeyden önce tam bir skandal ve böyleyken tepki toplayacak yerde, alkış alması, bizde olumlu bir hava içinde manşet olması da ayrı bir skandal.
Clinton, 'Hz. Muhammed yaşasaydı, eşinin araba kullanmasına karşı çıkmazdı, Suudi Arabistan ilk otomobil üreten ülke olurdu, otomobil endüstrisinin başına mutlaka eşini getirirdi' demiş. İnsanın her şeyden önce, aklına, estağfurullah demek, sonra da fakir köylünün, 'Zengin olsam soğanın cücüğünü yerdim' demesi geliyor. 'Fukara' akıllı eski ABD Başkanı'nın aklına gelen en büyük iltifat, belli ki, otomobil endüstrisi kurmak, kadınlar adına öngörebileceği en mühim mevki kocasının otomobil fabrikasına müdür olmak. Trajik olan bu fukara akılın dünyayı yönetmeye talip olması, tüm dünyayı kendi aklına uydurmaya çalışması.
Ne yazık ki, bu trajik bir bakış olmakla kalmıyor, tüm dünyaya egemen gücün politikası olarak hepimizi trajik bir durumla karşı karşıya bırakıyor. Kaç kişi farkında emin değilim, ama bu sözler her şey bir yana, son derece rencide edici. Birisi karşınıza çıkıyor ve bir varoluş duruşu olan dininizi size böyle özetliyor, küçük beyniyle, peygamberinizle ilgili önermelerde bulunuyor, sizi peygamberinizi
onun gözünden görmeye davet ediyor, üstelik bunu dininize iltifatta bulunuyormuş gibi takdim ediyor, alkış alıyor.
Suudi Arabistan'daki rejim insanlığın tanık olduğu en ilkel, en insicamsız rejimlerden biri. Öncelikle, kadınlar araba kullanamadığı için değil, Osmanlı'yla bağını koparmak adına, İslam tarih ve medeniyetiyle bağını koparmak durumunda olduğu için, dini muhafazakârlık kisvesinde bir rejimle Batı adına petrol kuyularının bekçiliği ve komisyonculuğunu yapmış olduğu için böyle. Böyle bir rejimin, ABD biletini kesip, yolun sonuna geldiğinde, peygamberini Clinton'ın ağzından dinleyip alkışlamasında şaşacak bir şey yok.
Sadece Suudi Arabistan değil, tüm İslam dünyasının, özellikle Soğuk Savaş yılları boyunca, ABD ile serüvenin bedeli, tüm Ortadoğu, tüm Müslümanlar ve hatta tüm insanlık için çok ağır oldu. Gelinen noktada, ABD eski alışkanlığını sürdürmek ve İslam dünyasına, kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekil vermeye çalışıyor. 'Komünizmle mücadele'de tereddütsüz ABD'nin yanında yer alan Müslümanlara bu kez, ABD'nin yanında, 'radikal
İslam'la mücadele etmek düşüyor. Nereden baksanız zor bir durum.
'Neden zor olsun, Müslümanların tümü radikal mi? ' diyebilirsiniz, tabii ki değil, ama ABD çıkarlarının neyi, ne zaman radikal olarak tarif edecekleri belli değil, asıl mesele bu. Bir kez görevi yüklendikten sonra, tarifi hep onlar yapacaklar ve kendi çıkarları ve akılları uyarınca, dininizin, peygamberinizin ne dediğine onlar karar verecekler. Tıpkı, bir zamanlar
'komünist'in, 'anarşi'nin ne olduğuna, nasıl karar verildiği gibi.
Ne olur, işin içinde din var diye oyuna gelmeyin, bu kadınların araba kullanmasıyla ilgili bir mesele değil. Suudi Arabistan kurulduğundan beri, kadınlar değil araba kullanmak evlerinden burunlarını çıkaramıyorlardı, daha önce kimsenin aklına İslam'ı yorumlamak, kadınların araba kullanmasını
savunmak gelmiyordu. Bugün akıl verenler, şeyhlerin, prenslerin gölgesine selam duruyordu. Sadece bunları düşünseniz, Clinton'ın, ne kadın hakları savunucusu, ne de amatör bir İslam reformisti olmadığını fark edersiniz.
İmam-ı Rabbani olarak bilinir... Asıl ismi Ahmet El-Faruki olan büyük alim, devrinin, yaratıcısını unutmuş devlet adamlarına fikri cihat yaptı. Tüm yetki sahibi kişilere mektup yazdı ve gerçeğin yolu Kur’an ve Sünnet olduğunu, hurafelerle mücadelenin şart olduğunu anlattı. Yazmış olduğu mektuplar bir kitapta toplanıp meşhur “Mektubat” isimli eseri oluşturdu. Bu eserin sahibi alimimiz.
Daha genis detay icin:
http://www.geocities.com/SoHo/Easel/3809/imam_i_rabbani_ks.htm.
http://www.sufism.20m.com/Rabbani.htm
http://yagmur15.tripod.com/sadat/Rabbani.htm.
vb.
İmam-ı Rabbani’nin hayatı
Ekrem Sağıroğlu’nun yeni kitabı İmam'ı Rabbani’nin hayatı Yasin Yayınları tarafından neşredildi. Kitap ikinci bin yılın mücceddidi İmamı Rabbani Ahmed Faruki Serhendi’nin hayatını ve mücadelelerini anlatıyor. Sağıroğlu eserde kuru bir hayat hikâyesi anlatımının ötesinde bir tarz denemiş. Hayatından satırların yanı sıra İmam'ı Rabbani’nin düşünce dünyasına dönük bir çalışma ortaya konmuş. Yazar, eserin birinci bölümünde İmam’ın yetiştiği ortamı, bölgeyi anlatıyor. Özellikle Hindistan bölgesindeki bozuk fırkaları; Sihizm, Hindu milliyetçiliği, mehdilik iddiaları gibi cereyanları ve ahlaki çöküntüleri anlatıyor.
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
animal farm / hayvan çiftliği
02.02.2004 - 21:43Secker ve Warburg tarafından, Mayıs 1945 Londra'da, basılan George Orwell'in (anti-komunist değil) anti-Stalin çizgili daha doğrusu S.S.C.B.'de ki Komunist Parti diktatörlüğüne benzetmelerle karşı çıkan kitabı.
Ciddi bir çalışma olmasına rağmen kitaptaki hayvan çiftliğinde yaşayan Napoleon and Snowball adındaki domuzların Joseph Stalin ve Leon Trotsky (Lev Troçki) gibi benzetme üslubu olduğundan belki o dönemle dalga geçiyor da denilebilir... Bu arada Snowball'u çiftlikten atarak diktatörlüğünü ilan eden Napoleon adlı domuz Stalin, ve çiftlikte hakkında haber alınamayan sürgündeki Snowball'da tabi ki Troçki'dir...
Anti-komunist değildir dememin sebebi de kitapta Snowball'a karşı bir sempati vardır bunun sebebi esasında kitabı yazarken Orwelln İspanya'daki Sivil Savaş sırasında Troçkist gruplardan edindiği tecrübelerle Troçki'ye olan sempatisinden gelir...
Animal Farm tabi ki belli bir hükümete karşı yazılmıştır lakin esas olarak adeletsizlik, zorlma, açlık gibi zülmlerle halkı ezen hükümetlere de karşı yazılmış bir eserdir... Genel bir yaklaşımla Orwell'in sadece Stalin'e değil, Orwellin kitabını, insanları haksız yontemlerle kontrol etmeye calışan her türlü politik, tumturaklı (retorikal-belagata) veya askeri güce
karşı çok güclü saldırı olarak görmek gerekir
müslüman bilginler
02.02.2004 - 13:55Bazı alimlerizin resimleri: http://www.muslimheritage.com/eid2004.gif
globalleşme
02.02.2004 - 13:20Globalleşme Nedir?
Cevap: Prenses Diana'nin ölümü.
Soru: Nasıl yani?
Cevap: Bir İngiliz prenses, bir Mısırlı adamla beraber, Belçika yapımı bir İskoç viskisi ile sarhoş olmuş bir Alman şöförün kullandığı, Alman yapımı bir arabadalar.
Japon yapımı motorsiklet kullanan İtalyan bir paparazzi tarafından takip ediliyorlar.
Cezayirli, Faslı ve Senegalli isçilerin alın teriyle inşaa edilmiş bir Fransız köprüsünün altında kaza geçiriyorlar.
Kazadan sonra Amerikali bir doktor, Brezilya yapımı ilaçlarla yaralıları tedavi ediyor.Ve bu mesaji, Taiwan teknolojisini çalan Bill Gates'in
kurdugu teknoloji ile Ingiltere'de oturan bir Türk tarafından size aktarılıyor. :)
(Aşağıda geriside var)
Question: What is the truest definition of Globalization?
Answer: Princess Diana's death.
Question: How come?
Answer: An English princess with an Egyptian boyfriend crashes in a French tunnel, driving a German car with a Dutch engine, driven by a Belgian who was drunk on Scottish whiskey, followed closely by Italian Paparazzi, on Japanese motorcycles, treated by an American doctor, using Brazilian medicines! And this is sent to you by a Turk living in Engaland, using Bill Gates' technology, and you're probably reading this on one of the IBM clones, that use Taiwanese-made chips, and a Korean-made monitor, assembled by Bangladeshi workers in a Singapore plant, transported by lorries driven by Indians, hijacked by Indonesians, unloaded by Sicilian longshoremen, trucked by Mexican illegals, and finally sold to you by Jews.
That, my friend, is Globalisation
süleyman demirel
30.01.2004 - 18:33Isparta
evrim
27.01.2004 - 20:36''Aslında evrim bir anlamda bilimsel bir din haline geldi; hemen hemen bütün bilim adamları bunu kabul etti ve birçoğu onunla uyumlu olması için gözlemlerini eğip bükmeye hazırlar.''
HS Lipson (Professor of Physics, University of Manchester, UK)
Evolution became in a sense a scientific religion; almost all scientists have accepted it and many are prepared to bend their observations to fit in with it.”—*H. Lipson, “A Physicist Looks at Evolution,” Physics Bulletin 31 (1980) , p. 138
dna
27.01.2004 - 20:01German-British researcher Ernst Boris Chain was awarded a Nobel Prize in Medicine for his work with penicillin. Chain says, 'The principle of [divine] purpose... stares the biologist in the face whereverhe looks... The probability for such an event as the origin of DNA molecules to have occurred by sheer chance is just too small to be seriously considered
dinlerin birleştirilmesi
27.01.2004 - 19:51İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri iman, diğeri ise ahlaktır. Ahlak medeniyetin tekniğidir ve ahlaksız bir medeniyet mümkün olmamaktadır. Ahlakî ve dinî prensipleri hiçe sayan bir anlayış elinde bilim büyük felaket ve kötülüklere sebep olabilir. Bugün nükleer savaşlar, global ısınma, ozon tabakasının delinmesi ve bütün bu çevre kirliliği, yani XX. asrın felaketleri, metafizik ve ahlakî prensipleri düstur edinmeyen bilimin neticesidir. Bilim kendi kendini sınırlandıramamaktadır. Sınırlarını din çizmeli ve din ona kılavuzluk etmelidir. Aksi halde insanlığı büyük felaketler beklemektedir.” (Dr. Adnan Aslan, Bilim Yorum Sanal Dergi, www.yeniarayislar.com)
müslüman bilginler
27.01.2004 - 19:20Daha önceki yazdıka ki isimlere ek olarak:
'9 rakam ve bu yeni sembol ile tüm işlemleri yapmak mümkündü' diyen Harezmi sıfırın gerçek kaşifidir
Ahmet El-Faruki: İmam Rabbani (K.S.) Hazretleri, asırların az yetiştirdiği müstesna alimlerden, kamil ve mükemmel mürşidlerden birisidir
Din, dil, astronomi, matematik ve botanik ile ilgili 20 den fazla eseri olan Al Dinawari
Türk denizciliğine en parlak devrini yaşatan Bir çok zafer kazanan Barbaros, Avrupa'da nam salan Barbaros Hayreddin Paşa, alim ve cesur bir komutandı...
Avrupalılardan üç asır önce küçük kan dolaşımını keşfeden müslüman bilgin İbn-i Nefis
Newton’dan önce diferansiyel hesabını keşfeden, cebir ilmini geometriye ilk uygulayan, dünyanın çapını ve iki meridyen arasını doğru olarak hesaplayan müslüman bilgin Sabit Bin Kurra
Piri Reis XVI. yy'da en büyük coğrafya bilgini kabul edilmektedir. Büyük eseri 'Kitab-ı Buhriyye (Denizcilik Kitabı) ', yüzlerce harita ve kroki ile zenginleştirilmiştir.
Cebirin gelişmesinde ve Fibonacci'nin kitablarının oluşmasında da temel rol oynayan hesap makinası lakaplı Ebu Kamil Suca
Uluğ Bey dünyaca ünlü Türk matematikçisi ve astronomi bilgini olan hükümdardır
Tâbiînin büyüklerinden. Zâhid, muhaddis, fakîh ve müfessir Hasan Basri
Hasan Çelebi (Evliya Çelebi) bir kültür hazinesi olarak “Seyahatname” isimli eserini yazan ünlü gezginimiz.
When speaking of Ottoman architecture, the most important person in Turkish history is Mimar Sinan The Architect
Yaklaşık 900 sene önce yaşamış olan en büyük İslam alim ve mutasavvıflarından İmam Gazali...
Not: Devam Edecektir...
harezmi
27.01.2004 - 18:42Harezmi’nin hint hesabı ve bunlarla yapılabilecek işlemleri tanıtmak üzere yazdığı kitabının Salem manastırında bulunan ve 13. yüzyıl başından kaynaklanan İtalyanca bir çevirisinde,metni çoğaltmakla yükümlü yazıcı kendi görüşlerini de eklemeden duramamış:
'Tüm sayılar bir'den çıkmıştır, bir ise sıfır'dan. Sıfır’da büyük bir mabedin saklı olduğunu bilmek gerek: O (Tanrı) ,ne başlangıcı ne de sonu olan sıfır'da simgelenir ve tıpkı sıfır gibine çoğalır, ne de azalır; ne O'na akan, ne de O'ndan kopan bir ırmak vardır. Ve sıfır‘ın tüm sayıları on katı çoğaltması gibi, O da, yalnızca on kat değil, binlerce kat çoğaltır, hatta doğrusu, O her şeyi hiçlikten yaratır, esirger ve yönlendirir
bilim
27.01.2004 - 18:35''Dinsiz bilim kör; bilimsiz din topaldır.''
(I cannot conceive of a genuine scientist without that profound faith. The situation maybe expressed by an image; science without religion is lame) Albert Einstein
----------
DİN VE BİLİM ÇATIŞMASI (Yunus Hüdayi)
Günümüzde teknoloji ve din arasındaki ilişkiyi değerlendiren ve kıymet hükümleri takdir eden dünya görüşlerinin tarihi arka planına eğilirsek, şöyle bir manzara ile karşılaşırız:
“Başlangıcında Avrupa'daki bilim, İslam bilim anlayışıyla uygunluk gösteriyordu. Batı biliminin kurucuları Bacon, Copernicus, Galileo, Kepler, Newton, Descartes ya rahiptiler veya inancında sadık birer dindardılar. Newton'un (1642-1727) yerçekimi ve hareket yasalarını ilan ettiği 'Principia' kitabının üçte biri bütünüyle evrenin ve yasalarının teolojik (ilahi) açıklamalarına ayrılmıştı. Bunların ardından gelip de tanrıtanımazlığı prensip edinen yeni bir bilimsel anlayış çağı açan felsefeciler yine onların görüşlerinden esinlenerek materyalizme kapı açmışlardı. Newton, başlangıç şartlarının ve hareket yasalarının belirleyicisi olarak Tanrı’yı kabul etmiş ve imanını kuvvetlendirmişti. Ama aynı evren görüşü ve aynı bilgiler, inanmak istemeyenlere fırsat tanımıştı. Tanrı’sız bir evren düşüncesi, Thales'le başlayan Iyonya'lı bilginlerin oluşturmak istedikleri dünya görüşlerinin temel özelliğiydi. Bu eski Yunan düşüncesi Batı bilim anlayışı olarak yeniden ortaya çıktı.
Hume ve Kant'ın kritiklerinden sonra Batı bilimi, metafiziği bütünüyle reddetti. Bu, Batı bilim anlayışını daha da daralttı. Böylece deneyle ve gözlemle ispatlanamayan olaylar ve olgular bilimin konusunun dışına itildi. Bu da ispatlanamayan, doğrulanamayan şeylerle uğraşmanın anlamsız olduğunu ifade eden pozitivizm anlayışını doğurdu.” (Zeki Eker, Anadolu, 1996)
“Bizim bocalamalarımız sürerken, öte yandan bilim dünyasındaki gelişmeler, Batının ne denli yanlış felsefelerle hayatları öldürdüğünü ortaya çıkarıyordu. Din, bilim ve teknolojiye bakış açısını kökten değişterecek bu gelişmeler bir çok batılı aydın ve bilim adamının kalp gözlerini açmaya başlamıştı.
1800'lü yılların sonunda Batı dünya görüşü değişik türde bilimsel gelişmelere sahne oldu. Boltzmann, termodinamiğin ikinci yasasını keşfetti. Böylece evrenin ezelden beri işleyen bir makine olmasının imkansız olduğu ortaya çıktı. Öte yanda kuantum mekaniği ve Einstein’ın genel rölativite teorisi de evrenin bir başlangıcı ve bir sonu olabileceğini doğruladı. Evrenin bir başlangıcı ve bir sonu olabileceği fikri bir çok bilim adamını yüz yılı aşkın zamandır rahatsız etmektedir. Çünkü bu gibi fikirler bir yaratıcının olduğunu hatıra getirir.
Bediuzzaman'ın, “Aklın nuru medeniyetin fenleridir, vicdanın ışığı din ilimleridir, ikisinin uyuşmasıyla hakikat ortaya çıkar, ayrıldıkları vakit birinden taassup, diğerinden hile ve şüphe doğar” (Münazarat, s. 127) sözünde açıkça ifade edildiği gibi din adına bilimi reddetmek hiç de uygun değildir. Çünkü İslam dünya görüşünün temeli imandır. Bilgisiz iman, Kur’an’da istenen iman değildir. Tutarlı bir dünya görüşüne, sağlam bir imana ulaşmak mevcut bilgilerin mantıklı ve tutarlı yorumuyla mümkündür. Ancak bundan sonra bir kimse, on asırdan bu yana detayları ihmal edilmiş İslam dünya görüşünün günümüzün bilgileriyle daha canlı, daha anlamlı, daha tutarlı olduğunu, gerçek anlamda anlamsızlığın, tutarsızlığın tanrıtanımaz Batılı bilim anlayışında ve dünya görüşünde olduğunu görebilir.” (Zeki Eker, Anadolu, 1996)
XX. yüzyıl, pozitivistlerin tasavvur ettiği gibi hiç olmadı. Din, insanlık tarihinden silinmediği gibi, fert ve toplum için zamanla önemli hale gelmeye de başladı. Aksine bilimsel metodu doğruya ulaşmanın tek yolu ve madde ve enerjiyi kainattaki en temel ve yegane gerçeklik kabul eden bilimsel materyalizm ve tasavvur ettiği bilim anlayışı büyük bir itibar kaybetti. Poper ve Khun gibi bilim felsefecilerinin bilimsel metotları tahlili, bilimin objektif hakikate ulaşmanın aracı olduğu iddiasını ciddi şekilde sarstı. Bu düşünürler, deney, gözlem ve bilimsel akıl yürütmeyle elde edilen verilerin teoriden bağımsız olmadığını söylediler. Feyarebend ise daha da ileri giderek bilimin şiir yazma ve yıldızlarla fala bakmadan farklı bir şey olmadığını iddia ediyordu. Bütün bu gelişmeler çatışmanın din ile bilim arasında değil, bilimi bir ideoloji haline getiren bilimsel materyalizm ile din arasında olduğunu ortaya koydu.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri iman, diğeri ise ahlaktır. Ahlak medeniyetin tekniğidir ve ahlaksız bir medeniyet mümkün olmamaktadır. Ahlakî ve dinî prensipleri hiçe sayan bir anlayış elinde bilim büyük felaket ve kötülüklere sebep olabilir. Bugün nükleer savaşlar, global ısınma, ozon tabakasının delinmesi ve bütün bu çevre kirliliği, yani XX. asrın felaketleri, metafizik ve ahlakî prensipleri düstur edinmeyen bilimin neticesidir. Bilim kendi kendini sınırlandıramamaktadır. Sınırlarını din çizmeli ve din ona kılavuzluk etmelidir. Aksi halde insanlığı büyük felaketler beklemektedir.” (Dr. Adnan Aslan, Bilim Yorum Sanal Dergi, www.yeniarayislar.com)
Demek ki, bizi efsunlayan batının aslında kendisi de efsunlanmış durumdadır. Bugün bilim ve teknik, topyekün yaratıcının sonsuz kudretini haykırmakta, her yeni gelişme, yaratıcının tekvini sıfatlarına işaret etmektedir. Gerçekten iman edecekler için bu sahadaki gelişmeler en dikkat çekici afaki delilleri oluşturmakta, iman etmemek için ortada zahiri bir sebep bırakmamaktadır. Ancak ne diyelimki görecek göz, duyacak kulak gerek!
zamanda yolculuk
27.01.2004 - 18:23Sinemalara yeni gelen Ben Affleck'in başrollerinde oynadığı 'Paycheck' filmini de, daha önce verdiğim film listesine dahil etmek lazım...
önyargı
27.01.2004 - 18:20''Ön yargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur'``'
Albert Einstein
albert einstein
27.01.2004 - 18:01E=mc²
için içi
27.01.2004 - 14:11From the Inside
I don’t know who to trust no surprise
(Everyone feels so far away from me)
Happy thoughts sift through dust and the lies
(Trying not to break but I’m so tired of this deceit)
(Every time I try to make myself get back up on my feet)
(All I ever think about is this)
(All the tiring time between)
(And how trying to put my trust in you just takes so much out of me)
[Chorus]
Take everything from the inside and throw it all away
Cuz I swear for the last time I won’t trust myself with you
Tension is building inside steadily
(Everyone feels so far away from me)
heavy thoughts forcing their way out of me
(Trying not to break but I’m so tired of this deceit)
(Every time I try to make myself get back up on my feet)
(All I ever think about is this)
(All the tiring time between)
(And how trying to put my trust in you just takes so much out of me)
[Chorus]
Take everything from the inside and throw it all away
Cuz I swear for the last time I won’t trust myself with you
I won’t waste myself on you
You
You
Waste myself on you
You
You
I’ll take everything from the inside and throw it all away
Cuz I swear for the last time I won’t trust myself with you
Everything from the inside and just throw it all away
Cuz I swear for the last time I won’t trust myself with you
You
You
Linkin Park
pearl jam
27.01.2004 - 13:32'Indifference'
i will light the match this mornin', so i won't be alone
watch as she lies silent, for soon light will be gone
i will stand arms outstretched, pretend i'm free to roam
i will make my way, through, one more day in hell...
how much difference does it make
how much difference does it make...
i will hold the candle till it burns up my arm
i'll keep takin' punches until their will grows tired
i will stare the sun down until my eyes go blind
hey i won't change direction, and i won't change my mind
how much difference does it make
how much difference does it make..
how much difference...
i'll swallow poison, until i grow immune
i will scream my lungs out till it fills this room
how much difference
how much difference
how much difference does it make
how much difference does it make...
izmler
27.01.2004 - 00:31''İzm'ler idraklerimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşe'lerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı.''
Cemil Meriç
Recep Tayyip Erdoğan
25.01.2004 - 14:08bkz. Tayyip Erdoğan
harezmi
24.01.2004 - 03:37Harezmi (Harizmi) 780-850
Ünlü şarkiyatçı Gandz’ın kendisi hakkında “Cebir ilmi bakımından Öklit’ten bir yıl ilerde” dediği, Gerolama Cardano (İtalyan hekim, filozof ve matematikçisi) ’nin ise kendisini dünyanın en büyük 12 dahisi arasında saydığı, meşhur “El Cebir vel Mukabele” adlı eserin sahibi, aynı zamanda astronom olan İslam bilgini
Daha cok bilgi icin:
www.turkmucit.com/bilgin/Harezmi.htm
stu.inonu.edu.tr/~e972638/harezmi.html
members.chello.nl/mceylan1/html/harezmi.html
tebesir.webhostme.com/elharizmi.htm
hacker
23.01.2004 - 18:34bkz. crack
punk
23.01.2004 - 18:32Offspring, NOFX, Rancid, Bad Religion gibi punk Rock ve ska türleri yapanlar hala iş yapıyorlar. Lakin Sex Pistols, New York Dolls, The Ramones, Stooges, Dead Kennedys, Crass gibi baba punk gruplarının getirdiği kültüre rastlamak zor olsa da etkilerini görmek mümkün... tabi buralarda nesli tükenmeye yüz tutmuş, mohikan stili saçları, çivili giysileri ve kareleri kırmızı bezleriyle punkçı abileri ve ablaları görmek mümkün... Anarşizme ilgi oldukça zati, punka ilginin azalacağını düşünmüyorum...
Şu aralar Good Charlotte adında yeni yetme özenti bir pop punk rock grubu listelere girdi, cliplerini bir daha bir daha izlemekten gına geldi, punk grubundan çok Marlyn Mason'ıa özentilerine benziyorlar.
Punk ölmüş gibi gözükse de müzik endüstrisini çok etkilemiştir. Hele bu aralar piyasasında baya kaşımıza çıkıyor... O yüzden punk müziğinin kolay öleceğine inanmıyorum, şekiller değiştirerek yaşamaya devam ediyor.
Muzik türleri artık uclarda değil cevreye uyum sağlamış şekilde yaşıyor. Zaten globalleşmenin etkisi güçlenmesiyle her şey birbirine karıştı; Punkçı giyenen biri, pop dinliyor; popcu gibi giyenen punk dinliyor bir de popcu ve punkcu gibi giyinenler var.... muzik değil çorba maşşallah :)
Bu arada New Model Army'i unutmayayım :)
Gerçekten de müzik dünyasına geçen çok kaliteli punk grupları var... onların yaşadığı dönemleri bir daha aynı şekilde yaşayamıyacağımızdan belki onlar gibi bir başkaldırı kültürü görülmeyecek ama müzik kalitesi diğer gruplara taşınarak yaşamaya devam edecektir...
radikal islam
23.01.2004 - 17:27'Hz. Muhammed yaşasaydı'!
Nuray Mert
22/01/2004 (2230 defa okundu)
İslam tartışması yapmadan siyaset konuşmak imkânsız hale geldi. Türkiye'de epeydir bu böyleydi, 11 Eylül'den bu yana, tüm dünyaya yayıldı. Cidde'de yapılan Ekonomik Forum'da, Tayyip Erdoğan'ın konuşması da önemli bir tartışma konusu, ama bence eski ABD Başkanı Clinton'ın konuşması her şeyi gölgede bıraktı. Bu, her şeyden önce tam bir skandal ve böyleyken tepki toplayacak yerde, alkış alması, bizde olumlu bir hava içinde manşet olması da ayrı bir skandal.
Clinton, 'Hz. Muhammed yaşasaydı, eşinin araba kullanmasına karşı çıkmazdı, Suudi Arabistan ilk otomobil üreten ülke olurdu, otomobil endüstrisinin başına mutlaka eşini getirirdi' demiş. İnsanın her şeyden önce, aklına, estağfurullah demek, sonra da fakir köylünün, 'Zengin olsam soğanın cücüğünü yerdim' demesi geliyor. 'Fukara' akıllı eski ABD Başkanı'nın aklına gelen en büyük iltifat, belli ki, otomobil endüstrisi kurmak, kadınlar adına öngörebileceği en mühim mevki kocasının otomobil fabrikasına müdür olmak. Trajik olan bu fukara akılın dünyayı yönetmeye talip olması, tüm dünyayı kendi aklına uydurmaya çalışması.
Ne yazık ki, bu trajik bir bakış olmakla kalmıyor, tüm dünyaya egemen gücün politikası olarak hepimizi trajik bir durumla karşı karşıya bırakıyor. Kaç kişi farkında emin değilim, ama bu sözler her şey bir yana, son derece rencide edici. Birisi karşınıza çıkıyor ve bir varoluş duruşu olan dininizi size böyle özetliyor, küçük beyniyle, peygamberinizle ilgili önermelerde bulunuyor, sizi peygamberinizi
onun gözünden görmeye davet ediyor, üstelik bunu dininize iltifatta bulunuyormuş gibi takdim ediyor, alkış alıyor.
Suudi Arabistan'daki rejim insanlığın tanık olduğu en ilkel, en insicamsız rejimlerden biri. Öncelikle, kadınlar araba kullanamadığı için değil, Osmanlı'yla bağını koparmak adına, İslam tarih ve medeniyetiyle bağını koparmak durumunda olduğu için, dini muhafazakârlık kisvesinde bir rejimle Batı adına petrol kuyularının bekçiliği ve komisyonculuğunu yapmış olduğu için böyle. Böyle bir rejimin, ABD biletini kesip, yolun sonuna geldiğinde, peygamberini Clinton'ın ağzından dinleyip alkışlamasında şaşacak bir şey yok.
Sadece Suudi Arabistan değil, tüm İslam dünyasının, özellikle Soğuk Savaş yılları boyunca, ABD ile serüvenin bedeli, tüm Ortadoğu, tüm Müslümanlar ve hatta tüm insanlık için çok ağır oldu. Gelinen noktada, ABD eski alışkanlığını sürdürmek ve İslam dünyasına, kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekil vermeye çalışıyor. 'Komünizmle mücadele'de tereddütsüz ABD'nin yanında yer alan Müslümanlara bu kez, ABD'nin yanında, 'radikal
İslam'la mücadele etmek düşüyor. Nereden baksanız zor bir durum.
'Neden zor olsun, Müslümanların tümü radikal mi? ' diyebilirsiniz, tabii ki değil, ama ABD çıkarlarının neyi, ne zaman radikal olarak tarif edecekleri belli değil, asıl mesele bu. Bir kez görevi yüklendikten sonra, tarifi hep onlar yapacaklar ve kendi çıkarları ve akılları uyarınca, dininizin, peygamberinizin ne dediğine onlar karar verecekler. Tıpkı, bir zamanlar
'komünist'in, 'anarşi'nin ne olduğuna, nasıl karar verildiği gibi.
Ne olur, işin içinde din var diye oyuna gelmeyin, bu kadınların araba kullanmasıyla ilgili bir mesele değil. Suudi Arabistan kurulduğundan beri, kadınlar değil araba kullanmak evlerinden burunlarını çıkaramıyorlardı, daha önce kimsenin aklına İslam'ı yorumlamak, kadınların araba kullanmasını
savunmak gelmiyordu. Bugün akıl verenler, şeyhlerin, prenslerin gölgesine selam duruyordu. Sadece bunları düşünseniz, Clinton'ın, ne kadın hakları savunucusu, ne de amatör bir İslam reformisti olmadığını fark edersiniz.
öğüt
23.01.2004 - 03:10bkz. Nasihat
carmina burana
23.01.2004 - 03:06Enigma da bu eserin Fortuna bolumunu ''Pure Moods III'' albumunden ''Gravity of Love'' adli sarkisiyla yorumlamislardir (cover etmislerdir)
ahmet el faruki
23.01.2004 - 02:56İmam-ı Rabbani olarak bilinir... Asıl ismi Ahmet El-Faruki olan büyük alim, devrinin, yaratıcısını unutmuş devlet adamlarına fikri cihat yaptı. Tüm yetki sahibi kişilere mektup yazdı ve gerçeğin yolu Kur’an ve Sünnet olduğunu, hurafelerle mücadelenin şart olduğunu anlattı. Yazmış olduğu mektuplar bir kitapta toplanıp meşhur “Mektubat” isimli eseri oluşturdu. Bu eserin sahibi alimimiz.
Daha genis detay icin:
http://www.geocities.com/SoHo/Easel/3809/imam_i_rabbani_ks.htm.
http://www.sufism.20m.com/Rabbani.htm
http://yagmur15.tripod.com/sadat/Rabbani.htm.
vb.
İmam-ı Rabbani’nin hayatı
Ekrem Sağıroğlu’nun yeni kitabı İmam'ı Rabbani’nin hayatı Yasin Yayınları tarafından neşredildi. Kitap ikinci bin yılın mücceddidi İmamı Rabbani Ahmed Faruki Serhendi’nin hayatını ve mücadelelerini anlatıyor. Sağıroğlu eserde kuru bir hayat hikâyesi anlatımının ötesinde bir tarz denemiş. Hayatından satırların yanı sıra İmam'ı Rabbani’nin düşünce dünyasına dönük bir çalışma ortaya konmuş. Yazar, eserin birinci bölümünde İmam’ın yetiştiği ortamı, bölgeyi anlatıyor. Özellikle Hindistan bölgesindeki bozuk fırkaları; Sihizm, Hindu milliyetçiliği, mehdilik iddiaları gibi cereyanları ve ahlaki çöküntüleri anlatıyor.
İmam-ı Rabbani,
Hayatı-Cihadı-Eserleri
Ekrem Sağıroğlu
Yasin Yayınları
Toplam 2591 mesaj bulundu