Cem Nizamoglu Adlı Üyenin Nedir Yazıları - An ...

  • blaise pascal

    06.02.2004 - 17:46

    ''Why does God not show Himself?
     Are you worthy of it?
     Yes.
     You are presumptuous and thereby unworthy.
     No.
     And so, you are unworthy.''
    Blaise Pascal

    “'If there was no obscurity, man would not feel his corruption, and if there was no light, man would have no remedy. Thus it is not only just, but useful to us that God is hidden in part and discovered in part, for to man it is as dangerous to know God without knowing his own misery as it is to know his misery without knowing God.”'
    Blaise Pascal

  • einstein

    06.02.2004 - 17:35

    Geçtiğimiz yüzyılın ve aynı zamanda bilim tarihinin en önemli bilim adamı olarak kabul edilen Albert Einstein evrenin tesadüflerle oluşamayacak kadar harika bir düzeninin olduğu ve bu mükemmelliğin ancak bir Yaratıcı tarafından yaratılmış olabileceği sonucuna varmış büyük bir fizikçidir.

    Einstein, rölativite teorisi ile ışık hızının, kütlesi olan her maddede sınırlayıcı bir hızının olduğunu ve kütle ve enerjinin eşit olduğunu ortaya atmıştır. 1916 yılında, yerçekiminin, zaman-mekan eğrisinin belirleyicisi olduğu yönündeki rölativite teorisinin matematik formülünü tamamlamıştır. Daha sonra da yerçekimi, elektromanyetizm ve atomaltı parçacıkları ile ilgili çeşitli kanunlar belirlemiştir. Rölativite teorisinin yanı sıra Einstein'in kuantum teorisine de büyük katkıları bulunmaktadır.

    Yazılarında Allah'a olan inancından sıkça söz eden Einstein, 'Dinsiz bir toplum topaldır' sözleriyle dinle bilimin ayrılmaz bir bütün olduklarını göstermektedir. Einstein, 'tabiatı araştıran herkesin içinde bir çeşit dini saygı' olduğunu belirtmiş ve şunları söylemiştir: 'Bilimle ciddi şekilde uğraşan herkes tabiat kanunlarında bir ruhun, insanlardan daha üstün bir ruhun olduğuna ikna olur. Bu yüzden bilimle uğraşmak, insanı dine götürür.'

    http://www.harunyahya.org/Makaleler/bilimadamlari2.html.

  • blaise pascal

    06.02.2004 - 17:34

    1623 yılında doğmuş olan Pascal, dünyaca ünlü felsefeci ve matematikçilerdendir. Hidrostatik biliminin öncüsü ve hidrodinamiğin de kurucusu olarak kabul edilir. Matematik alanında, farklı hesaplamalar yapmış, olasılık hesapları konusuna modern bir anlayış getirmiştir.

    Pascal, 1646 ve 1647 yılları arasında atmosferik ve sıvı mekanikleri ile ilgili pek çok çalışma yapmıştır. Atmosferin bir ağırlığı olduğuna göre, yükseliğe göre bir basınç uygulamasının da olması gerektiği sonucunu çıkarmış, hidrostatik üzerine yaptığı çalışmalarda sıvı ve gazların basınç prensiplerini belirlemiştir. Son olarak da şırıngayı ve hidrolik kaldıracı icad etmiş, barometrenin gelişmesini sağlamıştır.

    Pascal, tüm çalışmalarında dine yönelmiş ve dinin güzelliklerini insanlara hatırlatımıştır. Ona göre, bir insan eğer Allah'ın varlığına ve dine inanırsa erdem, üstünlük ve mutluluk onun olacaktır. Eğer insan O'ndan uzaklaşırsa, ahlaksızlık, sefalet, mutsuzluk, karanlık ve umutsuzluk onunla birlikte olacaktır. Pascal, insanların inançlı oldukları sürece dünyada mutluluk elde edeceklerini ve ahirette de cenneti kazancaklarını, çevresindeki inançsız insanların ise, ellerindeki her şeylerini kaybetmiş olarak cehennemle karşılaşacaklarını belirtmiştir.

    http://www.harunyahya.org/Makaleler/bilimadamlari2.html.

  • johannes kepler

    06.02.2004 - 17:12

    ... ünlü bilim adamı Kepler'in de çalışmalarını, dini inançlarının yönlendirdiği bilinmektedir. Fizik ve kozmik fon radyasyonu alanında yaptığı çalışmalar nedeniyle 1978 Nobel fizik ödülünü alan Arno Penzias, Johannes Kepler hakkında şöyle bir açıklamada bulunmuştur: '“Bir merkezin etrafında dönme fikri, inançlı biri olan Kepler'e kadar uzanmaktadır. Kepler Kutsal Kitaba inanan bir dindardı. Allah'a inanıyordu... O günden beri, yüzyıllar boyunca müthiş bir mücadele olmuştur. Umutlar hala bilim adamlarında. Kepler ise bu umudu inancından elde etmiştir.'”

    www.arastirma.org

  • einstein

    05.02.2004 - 17:29

    E=mc²

  • sitar

    05.02.2004 - 17:17

    Sitar resmini görmek istiyorsanız:
    http://www.indianmusicalinstruments.com/strings.htm

  • sitar

    05.02.2004 - 17:16

    Bir Türk için saz, bir Yunan için Buzuki, bir kovboy için gitar neyse Hintli için de sitar odur ama öyle mistik bir sesi vardır ki bir sufinin ney çalması gibi insanı kendinden geçirir. Doğu müziğine veya mistik muziklere ilginiz varsa Ravi Shankar'ı dinlemenizi mutlaka tavsiye ederim...

  • en kahraman rıdvan

    05.02.2004 - 14:32

    Gırgır kadar muhteşem bir mizah dergisi okumadım... Hele hele Bülent Arabacıoğlu'nun çizgi romanı olan ''En Kahraman Rıdvan''ın maceraları batıdaki bilim kurgu romanlarına bile taş çıkartıcak düzeydeydi.

    Şimdi ki Timsah, Kötü Kedi Şerafettin gibi karekterlere bakınca en çok özlediğim Rıdvan gibi o zamanlardaki mizahın seviyesi...

  • incil

    05.02.2004 - 13:51

    Kuranımızda semavi kitaplardan İncil, Maide Suresi 46 ve 48 ayetler arasında ''yol gösterici, aydınlatıcı'' olarak geçer. İncil kelimesi, Arapça'ya, Yunanca'dan ''evangelyon'' kelimesinden türeyerek girmiştir. Anlamı ''iyi haber'' veya ''müjde''dir... Hıristiyanlara göre bu 'İncil', beklenen Mesih ile ilgili ''müjde''dir.

    Ruhban sınıfının uydurduğu dediğimiz İncil, 4 kitaptan (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) ve ''Pavlus'un Romalılara mektubu'', ''Elçilerin işleri'' gibi bölümlerden oluşan kitaba ''Yeni Ahit (New Testement) '' ya da ''Yeni Antlaşma'' denir.

    ''Bible'' ise ''Eski Ahit (Old Testement) '' yani ''Tevrat''ın ve ''Yeni Ahitt''en oluşur. Bundan dolayı batı aleminde ister spor olsun ister seks ne zaman belli konular bir araya getirilirse sonuna Bible ismi getirirler... Mesela The Bread Bible (bkz. http://vegetarian.about.com/cs/book/gr/breadbible.htm)

    Başka örenk vermek gerekirse: Fransızca'da kütüphaneye ''bibliothèque'' denir. Bu kelime ''İncil'' anlamına gelen ''Bible'' kelimesinden türemedir. Yani kök itibariyle ''İncilhane'' anlamına gelir. Asıl kitap anlamına gelen kelime ise ''le livre''dir. Ama kütüphane kelimesi bundan değil ''bible''den türetilmiştir.

    vs vs.

  • incil

    05.02.2004 - 02:24

    Müjde adıyla yayılan ve şu andaki Hiristiyanlik aleminin kabul ettigi İncil:
    http://www.funet.fi/pub/doc/bible/html/turkish/

  • katliam

    04.02.2004 - 21:21

    Katliam terörün en çirkin yüzüdür. Terör başlığında bahsettiğim gibi binlerce maskesi vardır. Tarihler boyunca gelmiş geçmiş, bir şeyler adına, yapılan bir sürü katliam vardır. İnsanlık ayıbı olan kırımlara bakılarak, kişilerin davalarını haklı çıkartması kadar dar bir bakış açısı var mıdır? .

    Mesela bugün Filistinde de İsrail Hükümeti tarafından sistametik katliamlar yapılıyor lakin bu katliamlara karşı çıkan İsrael Shamir gibi yahudilerde vardır. Devletler, hükümetler gibi kurumlar yıkılıp yerine başka yönetimler gelebilir... eğer kurunun yanında yaşda yakmak istemiyorsak bu verdiğim örnekteki gibi katliamlara bakılıp bir ırk hatta bir ülkeye taş atarken dikkatli olunması lazımdır. Hele hele katliam acısıyla katliam yapmayı hak yapanlar kadar sapan bir topluluk görmek bile istemiyorum.

    Din, vatan, savaş ve bir çok isim altında yapılmış insanlık ayıbı çoktur bunlardan herbirini, nefsimiz için, örnek vereceksek kimin elleri temiz kalabilir ki? ''Bu, olsa olsa, hırsızlık yapan öğretmenin, bu hareketini öğretmenliğe maletmek gibi birşey olur. Zimmetine para geçiren hukukçunun, bu hareketi, hukuka mal edilebilir mi? '' Aynen bunun gibi, kuramına yakışmayan eylemleri de, o kuramlardan bilmek, o kadar yanlıştır.

    'Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zarurî neticesi bu!
    deme, bilirim!
    O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim. Ama bu yürek,
    o, bu dilden anlamaz pek. ''

    Tabi ki Nazım'ın dediği gibi gönüller pek analmıyor bu dilden ama insan nefretini yanlış tarlalara ekmemesi gerekir yoksa nifak tohumları büyür ve toplumlar arasındaki uçurum daha da açılır. Bundan dolayı hedefimizi iyi seçelim derim. Yoksa sorunun kökününe inmeden çüzümler aramak, Mevala'nın dediği gibi; önümüze şeker torbası bile konulsa köpek gibi gönlümüz bir ötedeki leşi istmesi gibidir.

    Bu katliam tartışmaları devam eder gider, biri çıkar ''şu katliam bu katliam'' ya da ''ee siz de şu katliamı yapmadınız mı'' der gibilerinden havlayıp birbirimizi ısırarak kuduz köpeklerden ne farkımız kalır?

    ve yine Mevlanın dediği gibi; zindanlarımızın kapısı açıkken içinde oturmayalım derim...

  • imam-ı gazali

    04.02.2004 - 11:45

    Hakkında detaylı bilgi için bkz. www.sevde.de/islam_Ans/G/gazzali.htm

  • halil cibran

    03.02.2004 - 20:20

    Halil Cibran kimdir
    http://goto.bilkent.edu.tr/gunes/Halil%20Cibran/Cibran.htm

    Halil Cibran - Ermiş
    http://www.siir.7p.com/halil-cibran.htm
    http://web.ttnet.net.tr/bzeytinoglu/halil.htm
    http://www.fen.bilkent.edu.tr/~gunes/halil_cibran.htm

    Who is Khalil Gibran
    http://www.library.cornell.edu/colldev/mideast/gibrn.htm

    Kahilil Gibran - The Prophet
    www.columbia.edu/~gm84/gibtable.html
    http://www.library.cornell.edu/colldev/mideast/propht.htm

  • kötülük problemi

    03.02.2004 - 20:01

    Suskunluğu gevezeden,hoşgörüyü hoşgörüsüzden,kibarliği kabadan öğrendim; garibtirki,öğretmenlerime karşi hala nankörüm.

    Halil Cibran

  • hayal gücü

    03.02.2004 - 19:56

    Dünyayı hayal gücü döndürür (Albert Einstein)
    Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. (Albert Einstein)

    Hayal gücü olan insanlar görülemeyen şeyleri görürler. (Jonathan Swift)

    Hayal gücü, güzelliği, adaleti, mutluluğu yaratır.(Pascal)

    Hayal gücü, ruhun gözüdür. (Joubert)
    Hayali kuvvetli olan ama bilgisi olmayan kimsenin kanatları vardır. Fakat ayakları yoktur. (Joubert)

    Erkeklerin akli,ev kadini arar, ama kalbi ve hayal gücü baska özellikler pesindedir.' (Goethe)
    Hayal gücü ne ilahi bir armağandır.(Goethe)

    İnsanlar, hayal güçleriyle idare edilirler. (Napoleon)

    En büyük işler, büyük hayaller kurma özelliği olan insanlarca başarılmıştır. (William Russell)

    Düşlerinizi kovmayın, çünkü onlar gidince belki siz kalırsınız ama artık yaşamıyorsunuz demektir. (Mark Twain)

    Hiçbir şey, insan hayal gücü kadar hür değildir. (David Humed)

    Gözler az gördüğü, kulaklar az duyduğu ölçüde hayal gücü artar. (Stefan Zweig)

    Hiçbir şey ele geçince hayalde olduğu kadar güzel kalmaz. (N.Richard Nash)

    Büyük şeylerin hayali ile yaşa, hiç olmazsa daha küçük şeyleri yapmak imkanı bulursun. (J.Bernard)

    İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar. (Yahya Kemal)

    Dehanin onda biri hayal gücü, onda dokuzu terdir (Thomas Edison)

    Hayal gücü olan, bu ‘tarih’in başka bir gezegendeki gerçek eski dünya olduğunu varsayar.”

    İnsanın geleceği tahmin gücü hayal gücü ile orantılıdır. “Yürü hür maviliğin bittiği sonsuz hadde kadar, insan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar” diyen şair dünyaya ve yaşama sınırsız bir bakışı vurgulamaktadır. (Prof. Dr. Hüseyin Korkut)

    Bilim adamının hayal gücü bildiği yöntemlerle sınırlıdır (?)

    Ancak yükseklerde dolaşan hayal gücü bazen ters etkilere neden olabilir. (Burc :)

  • 3 mayıs

    03.02.2004 - 19:07

    3 Mayıs 1228 Mevlana, babası Bahaüddin Veled'le birlikte Belh'ten Konya'ya göç etti.

    3 Mayıs 1469 Hükümdar'ın yazarı, devlet adamı ve siyaset filozofu Niccoló Machiavelli, Floransa'da doğdu.

    3 Mayıs 1481 7. Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet Han vefat etti.

    3 Mayıs 1810 Lord Byron, Hero ile Leandros efsanesinin erkek kahramanı Leandros gibi, Çanakkale Boğazı'nı yüzerek geçti. Kraliyet Donanması'ndan Teğmen Ekenhead'le yarışan Byron, dört millik mesafeyi bir saat on dakikada aldı.

    3 Mayıs 1840 Ceza Kanunname-i Hümayunu'nun Fransa'dan mülhem bir biçimde düzenlendi ve kabul edildi. (Bu kanun, 14 Temmuz 1851'de Kanun-u Cedid olarak tadilatla yeniden yürülüğe girdi.)

    3 Mayıs 1845 İngiliz şair Thomas Hood öldü.

    3 Mayıs 1934 Kayseri Uçak ve Motor Fabrikası'nda yapılan Türk yapımı ilk uçak, Kayseri-Eskişehir arasındaki deneme uçuşunu başarıyla gerçekleştirdi.

    3 Mayıs 1945 Yazar Anne Frank öldü.

    3 Mayıs 1950 Milliyet Gazetecilik şirketi kuruldu. 16 Ocak 1960'ta anonim şirkete dönüştü.

    3 Mayıs 1963 Boğaziçi'nin mehtaplarının, yalılarının ve geçmiş zaman köşklerinin yazarı, 'Türkiye'nin Proust'u' Abdülhak Şinasi Hisar, doğup büyüdüğü İstanbul'da beyin kanamasından öldü.

    3 Mayıs 1975 Gazeteci ve Kontenjan Senatörü Ecvet Güresin öldü.

    3 Mayıs 1986 Çernobil’in radyoaktif bulutları Türkiye’ye de ulaştı.

    3 Mayıs 1998 Avrupa ortak para birimi: Yunanistan, İngiltere, İsveç ve Danimarka dışındaki tüm AB ülkeleri EURO’ya geçtiler.

    3 Mayıs 2002 Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” adlı ünlü eserinden uyarlanan ve 1973 yılında TRT’de yayınlanan dizideki “Yaşar” tiplemesiyle ünlenen tiyatro sanatçısı Mehmet Keskinoğlu, İstanbul’da vefat etti.

    kaynak: www.kronoloji.gen.tr

  • web sitesi

    03.02.2004 - 18:12

    İnternet'e ilk girdimde en az 5000 web sayfası vardı :)
    ''big bang'' gibi başlayan bir patlamayala şimdi yılzdılar kadar çoğalmakta...

  • internet

    03.02.2004 - 18:10

    Sanal evrenin ''Big Bang''i...

  • watt

    03.02.2004 - 18:09

    Günümüzde İslâm ve Hıristiyanlık’ı yazan Montgomery Watt

    lk kullanılabilecek buhar makinesini yapmayı başaran İskoçyalı bir mucit James Watt

    Samuel Beckett'a ait kitabin adi

  • beddua

    03.02.2004 - 17:03

    geriye dönüp dolaşıp sahibini bulur

  • beddua

    03.02.2004 - 16:54

    İnsanın kendi nefsi için Allah'ı cellat yerine koyması

  • banet suat

    03.02.2004 - 16:25

    Kaside-i Bürde

    Yurdundan koparılmış gözleri sürmeli yaralı bir ceylân gibi
    Suat'ı alıp götürdüler. Gönlüm öyle kırık ki!
    Gönlüm, azat nedir bilmeyen bir köle örneği ezgin.
    Tan vakti Suat göçtü buralardan. O ne mağrur bakışlardı Rabbim
    ve ne müstağni.
    Suat ki boyu altın ölçüde; önden bakılınca zarif nahif, incecik belli,
    tombul görünüşlü arkadansa, arka çizgileri bile belli.
    Gülerken dişlerinde kar yağar gibi bir kış aydınlığı,
    Öyle beyaz, onları şarapla yıkıyorlar durmadan sanki.
    Vâdi açık. Kuşluktur. Çakıllarda kuş sesli serin sular.
    Kuzey yelleriyle serin sular gibi saf ve ışıklı Suat'ın ağzındaki.
    Süpürürse rüzgâr nasıl üstündeki bulutları, nasıl yıkarsa pırıl pırıl
    geceleri yağmur tepeleri
    Ağzındaki su o yağmur suyu Suat'ın. dişleri o beyaz kum tepeleri.
    Soylulukta en soylu, cömertlikte bir eşi yok bir sevgili iken Suat,
    Ne kendi sözünde durdu, ne de dinledi beni.
    Suat bu, işi gücü bana oyun, naz, vefasızlık, söz verip dönmek.
    Benim kaderim böyle, Onun aşk felsefesi.
    Bulut bir zavallıdır Onun yanında biçimden biçime girmekte,
    Renkten renge girmekte yaya kalır bukalemun, gulyabani.
    Sen ne aptalsın ki yahu sandın Suat durur sözünde.
    Kalburda su durursa, Suat da durur sözünde tabii.
    Suat'tan söz aldım diye böbürlenip durmak ha!
    Hayaller kurdun, umutlandın! Ama umutlar uçucu, aldatıcıdır
    rüyalar gibi.
    Suat'ın vuslat. sözleri geçse yeridir atlatışlar tarihine.
    Bir söz istedin mi kendinden, hemen kesilir meşhur yalancı
    Urkub'un teki.
    Böyle arkandan atıp tutuyorum ya Suat, elbet ayrılık acısından.
    Onun için affet beni, sen yine de sev beni.
    Suat şimdi mutlaka öyle bir yerdedir ki, vakit de akşam;
    Saf kan ve yörük dişi develerdir ancak develerin oraya götüreni.
    Evet, ta ötelerde konaklıyan Suat oymağını tutmak için
    Yüreğe korku veren. dağ gibi rüzgâr tempolu hecin develer gerekli.
    Öyle deve gerek ki, terlerse ırmak aksın kulağının ardından,
    Uçsuz bucaksız çöl yollarını seve seve tepmeli...
    Bir deve ki. bakışı iki hançer ufuklara saplanan.
    Eşi gitmiş; yabani bir aksığın gibi öyle uçsun ki, o dursun, altından
    kaysın ateş çölü ve ateş tepeleri.
    Gerdanı sağlam. ayakları yer sarsan vücudu kıvrım kıvrım ve
    ölçülü biçili.
    Soy sopça en arık damızlık develerden haydi haydi ileri.
    Böğrü enli, boynu uzun ve kalın; çehresi geniş.
    Bir erkek deveyi andırmalı tıpkı; Suat'ı tutar o zaman belki.
    Derisi daha parlak olmalı kabuğundan deniz kaplumbağasının.
    Ve ondan daha sağlam. kızgın güneş altında aç azgın keneler bile
    onu örseleyememeli.
    İlk bakışta dağ gibi korku vermeli görünüşü bakana:
    Boyu yüksek mi yüksek, çevik mi çevik ayakları, tertemiz şeceresi.
    Gürbüz, etine dolgun. bakımdan öyle semizlemiş.olmalı ki,
    Oyluklarından tırmanan salkım salkım keneler derinin cilâsından
    kayıp kayıp düşmeli.
    Yürürken baldırından, et fırlasın etinden, iki ön bacağı ok gibi
    Çıksın dolgun göğsünden. serbest atılışlı çalım çalım üstüne bir
    yaban merkebi örneği.
    gözlerle gerdan arası, başın yular takılan yeri.
    Sert ve katı olmalı bileği taşı gibi.
    Ve upuzun kuyruğu ipek tüylü, sarksın memelerin üstünden.
    Öyle dokunmalı ki memelerin ucunu ürkütmemeli.
    Kapkara iki mızrak bacakları, rüzgâr gibi uçmalı
    Şüpheye düşmelisin ayakları yere değdi mi, değmedi mi.
    Yumru burnundan, kulağından, beyzi çehresinden bu türlü develeri.
    Tanır derhal deveden anlayan yekta bir bilirkişi.
    Ayakları demirdenmişcesine çakılları fırlatır iki yana.
    Deri mahfaza bile takmaksızın aşar kayalıkları bu eşsiz develer ki.
    Çalışkan bir işçi gibi terler coştukça, terledikçe coşar...
    Aşar kuşlar gibi serap derelerini, sahra tepelerini, ateş
    çöllerini...
    Kertenkelenin güneşte yanan sırtı sıcaktan külde pişmiş ekmeğe
    Döndüğü günler bile kimse durduramaz koşmaktan şu bizim deveyi.
    Bir sıcaklık ki, a yolcular dinlenin! der kervan sahibi
    -Ve taş altına gizlenir siyah çekirgeler, o sabır ateşleri.
    Ama bizim meşhur devemiz gün ortasında koşusunu bitirmez,
    Başlamıştır yolculuğa sanki daha yeni.
    Sıcak artar, değişir yürüyüşü; sıcak arttıkça değişir. Ve ön
    ayaklarının
    Çırpınışlı hızlanışı andırır ölmüş çocuğuna göğüs döven bir anneyi
    ve ona bakıp (anıp kendi ölmüş yavrularını
    da) hıçkıran yırtınan öbür anneleri.
    Evet o yürüyüş, o ayak çırpınışları göğsünü paralayan yaşlı bir
    annenin çırpınışları.
    Akla elveda diyen bir annenin, alır almaz ilk yavrusunun kara
    haberini.
    Göğsü kan içinde kalan. üstü başı yırtılmış,
    Saçları darma dağın çılgın bir annenin haberini.
    Söz taşıyıp öç alan iki yüzlü şiir ve kabile düşmanlarım:
    'Ey Ebi Sülma'nın oğlu sen mahvoldun.' dediler. Suat'ın derdi
    bana yetmezmiş gibi.
    'Ey Ebi Sülma'nın oğlu sen kendini ölmüş bil.' Ben de koştum
    güvendiğim dostlara:
    Kime başvurdumsa ama: 'Biz yokuz bu işte, var git kendin bak
    başının çaresine' demezler mi?
    Ben de onlara dedim: 'Gidin gidin beni yalnız bırakın,
    Neye hükmetmişse o olur, hükmeden o Allah ki.
    Yaşamak dediğiniz nedir bin yıl yaşasa bile
    Eninde sonunda insanoğlu o kanbur tahta kutuya girmiyecek.
    Binmiyecek mi?
    Heber geldi: 'peygamber. seni öyle bir cezaya çarpacak ki! '
    Siz bilirsiniz. hey zavallılar! İşte onun kapısındayım, yüreğimde
    sonsuz bağışlanma ümidi.
    Ondan özür dilemeye geldim, af istemeğe geldim;
    Çünkü O sırrını bilendir, kabul edicisidir mazeretlerin.
    O affedenlerin en affedicisi.
    İçi hidayet öğütü en yüce gerçekler dolu Kur'anı
    Sana armağan eden Allah için ver bana bir savunma mühleti.
    Bakma ve zaten bakmazsın sözlerine beni kıskananların.
    Senin hükmün onlara değil, hakka ayarlı ve ben de bir parça
    suçluyum belki.
    Ama senin makamındayım şimdi. Fillerin bile titrediği makamda.
    Bir makam ki, titrerdi bir fil benim gördüklerimi görse. işitse
    işittiklerimi
    Burada beni ancak Allah buyruğuna bağlı Peygamber affı
    kurtarır:
    Ben de onun öç ve adalet eline uzatıyorum işte sağ elimi.
    Beni ancak o kurtarabilir burda. Yalnız O. Şimdi söz yalnız Onun.
    Ama O 'Sen suçlusun, cezanı çekeceksin' dese önünde eğik
    bulur boynumu adaletin heybeti.
    En heybetli manzara bu olur benim için. Çünkü Asserde,
    İç içe açılan sonsuz aslan yataklarının en içindeki
    Muhteşem yurdunda hüküm süren aslanlar başbuğudur O.
    Bir arslan ki. erkenden ava çıkar, yavrularının besini insanoğlu,
    insan eti.
    Bir arslan ki, savaş alanında kendi düşmanı dengi
    Bırakmadan çarpışmayı, haram sayar kendine savaşı terketmeyi.
    Heybetinden kısılır sesleri yırtıcı çöl arslanlarının,
    Arslanlar arasında bile o dağıtır adaleti.
    Parçalandı silâhları ve elbiseleri, kurda kuşa yem oldu
    Bu vâdide kendi gücüne bileğine güvenen nice kişi.
    Şüphe yok ki, Peygamber, en keskin bir kılıçtır kılıçlarından
    Allahın.
    Sonsuz bir kurtuluşa, nura ve hidayete alıp götüren bizi.
    Ve arkadaşları O'nun, Mekke vâdisinde İslâmı kabul eden
    Kureyşin en ileri gelenleri... Cömertlikte ve yiğitlikte hiç birinin
    yok dengi.
    İlk gûnler, göçmek gerekliydi, hemen göçtüler,. zerre tereddüt
    etmeden.
    Bırakarak yurtlarını, tüten ocaklarını, mal ve mülklerini.
    Yerlerinde kalanlar çarpışamıyacak güçte olanlardı.
    Onlar da, müdafaasız ve silâhsız, çepçevre küfürle çevrili, bugünü
    hazırlamış beklemişlerdi.
    Evet, bunlar, başları dimdik gezen yiğit üstü yiğit,
    Davuda mahsus demir gömlektir zırh diye giydikleri.
    Zırhları pırıl pırıl ve upuzun. Çelikten büklümleri öyle ki,
    Birbirine geçip kaynaşmış bir ayrıkotunun halkaları gibi.
    Mızrakları düşmanı devirse yere, gurur nedir bilmezler,
    Yenilirlerse bilmezler nedir umut kesmek, yok ya yenildikleri!
    Ak soy develer gibidir gidişleri. korunmaları da saldırış.
    Vurulunca göğüslerinden vurulurlar. Onlar ürkmez, onlardan
    ürker dev dalgalı ölüm denizi.

    Kab bin Zuhayr

    Ingilizce olarak bir kısmı:

    al-Burda ('Mantle Ode) : Qasidat Banat Su`ad

    Su`ad is gone, and today my heart is love-sick, in thrall to
    her, unrequited, bound with chains;
    And Su`ad, when she came forth in the morn of the departure,
    was but a gazelle with bright black downcast eyes.
    When she smiles, she lays bare a shining row of side-teeth
    that seems to have been bathed once and twice in
    (fragrant) wine -
    Wine mixed with pure cold water from a pebbly hollow
    where the north-wind blows, in a bend of the valley,
    it brims over the white-framed torrents fed by showers
    gusting from a cloud of morn.

    Oh, what a rare mistress were she, if only she were true to
    her promise and would harken good advice!
    But hers is a love in whose blood are mingled paining and
    lying and faithlessness and inconstancy.
    She is not stable in her affection - even as jinn change the
    hues of their garments -
    And she does not hold to her promised word anymore
    than a sieve holds water.
    Let not the wishes she inspired and the promises she made
    beguile thee; lo, these wishes and dreams are a delusion.
    The promises of `Urqub* were a parable to her, and his
    promises were not but lies.
    I desire and hope that she would become a friend; and
    (yet I) do not think that she would bestow such a
    blessing on us.

    Ka'b Ibn Zuhayr
    (Ka'b bin Zuhyr - Kab ibn Zuhair)

  • bediüzzaman said nursi

    03.02.2004 - 14:34

    Cemil Meriç'e göre Bediüzzaman:”Said Nursi,dağ başında vaaz eden bir mürşid. Hor görülenler,her şeyini kaybedenler,mukaddesleri çiğneneler akın akın ona koştu. Nasların yalçın duvarları arkasından geliyordu bu ses; tarihin içinden geliyordu. Kabuğuna çekilmiş yüz binlerce insanı canlandırdı. Bu hayali insanlar,o konuştukça gerçekleşti.

    Ve devamla:”Yakın tarihimizde insana kıran geldi. Bu bünyenin,Bediüzzaman gibi bir tefekkür ve iman abidesine tahammülü yok.”

    Nitekim öyle de oldu; 11-Temmuz-1960 gününü gecesi,türbesi dahi yıkılarak ecdadı ve üstadı Hz. Ali gibi meçhule götürüldü.

    Kaynak:
    http://www.ozbelgeler.com/sayfa7/muceddid.htm

  • 2050

    03.02.2004 - 14:26

    eşeği almadan belini kırma fıkrasını çağrıştırıyor

Toplam 2591 mesaj bulundu