Cem Nizamoglu Adlı Üyenin Nedir Yazıları - An ...

  • ingilizler

    25.03.2004 - 17:59

    3 Yazı:

    Zemin topraktı. Sadece zenginlerin zemini topraktan başka bir şeyden yapılmıştı. Toprak kadar fakir (dirt poor) tabiri buradan çıkmıştır.

    Zenginlerin ahşaptan yapılmış zeminleri vardı. Bunlar kışın ıslandığı zaman kayganlaşıyordu. Bunu önlemek için yere saman (thresh) seriyorlardı. Kış boyunca saman sermeye devam ediliyordu. Bir zaman geliyordu ki kapı açılınca saman dışarıya taşıyordu. Buna mani olmak üzere kapının altına bir tahta parçası konuyordu ki bunun adı 'thresh hold' (saman tutan; Türkçesi 'eşik') idi.

    Yemek pişirme işlemi her zaman ateşin üzerine asılı durumdaki büyük bir kazanın içinde yapılıyordu. Her gün ateş yakılıyor ve kazana bir şeyler ilave ediliyordu. Çoğu zaman sebze yeniyor, et pek bulunmuyordu. Akşam yahni yenirse artıklar kazanda bırakılıyor, gece boyunca soğuyan yemek ertesi gün tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu. Bazen bu yahni çok uzun süre kazanda kalıyordu. 'Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soğuk, kazandaki bezelye lapası dokuz günlük' (peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in the pot nine days old) tekerlemesinin menşei budur.

    Bazen domuz eti buluyorlar o zaman çok seviniyorlardı. Eve ziyaretçi gelirse domuz etlerini asarak onlara gösteriş yapıyorlardı. Birisinin eve domuz eti getirmesi zenginlik işaretiydi. Bu etten küçük bir parça keserek misafirleriyle oturup paylaşıyorlardı. Buna 'yağ çiğnemek' (chew the fat) adı veriliyordu.

    Orjinali:

    The floor was dirt. Only the wealthy had something other than dirt, hence the saying 'dirt poor.'

    The wealthy had slate floors that would get slippery in the winter when wet, so they spread thresh (straw) on the floor to help keep their footing. As the winter wore on, they kept adding more thresh until when you opened the door it would all start slipping outside. A piece of wood was placed in the entranceway, hence, a 'thresh hold.'

    In those old days, they cooked in the kitchen with a big kettle that always hung over the fire. Every day they lit the fire and added things to the pot.. They ate mostly vegetables and did not get much meat. They would eat the stew for dinner, leaving leftovers in the pot to get cold overnight and then start over the next day. Sometimes the stew had food in it that had been there for quite awhile. Hence the rhyme, 'peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in the pot nine days old.'

    Sometimes they could obtain pork, which made them feel quite special. When visitors came over, they would hang up their bacon to show off. It was a sign of wealth that a man 'could bring home the bacon.' They would cut off a little to share with guests and would all sit around and 'chew the fat.'

  • ingilizler

    25.03.2004 - 17:53

    2. Yazı:

    Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların altında tahta bulunmuyordu. Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduğu için bütün kediler, köpekler ve diğer küçük hayvanlar (fareler, böcekler) çatıda yaşıyordu. Yağmur yağdığı zaman çatı kayganlaşıyor ve bazen hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu. İngilizce'deki 'kedi-köpek yağıyor' (It's raining cats and dogs) deyimi buradan gelmektedir.

    Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek hiçbir şey yoktu. Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yatakların içine düşmesi büyük bir sıkıntı oluşturuyordu. Etrafında yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan İngiliz usulü yataklar buradan gelmektedir.

    Orjinali:

    Houses had thatched roofs-thick straw-piled high, with no wood underneath. It was the only place for animals to get warm, so all the dogs, cats and other small animals (mice, bugs) lived in the roof. When it rained it became slippery and sometimes the animals would slip and fall off the roof-hence the saying 'It's raining cats and dogs.'

    There was nothing to stop things from falling into the house. This posed a real problem in the bedroom where bugs and other droppings could really mess up your nice clean bed. Hence, a bed with big posts and a sheet hung over the top afforded some protection. That's how canopy beds came into existence.

  • ingilizler

    25.03.2004 - 17:51

    Nette dolaşan İngilizlerle ilgili bazı yazılar var; baya ilginç:

    1. Yazı:

    Bir dahaki sefer ellerinizi yıkarken suyun sıcaklığı tam istediğiniz gibi değilse eskiden İngiltere'de bu işlerin nasıl yapıldığımı düşünün. 1500'lerde İngiltere'de işler şöyle yapılıyordu:

    İnsanların çoğu Haziran'da evleniyordu Çünkü senelik banyolarını Mayıs ayında yapıyorlar, Haziran'da hala çok kötü kokmuyorlardı. Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.

    Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu. Evin erkeği temiz suyla yıkanma mtiyazına sahipti. Ondan sonra oğulları ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak ta bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu esnada su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü. İngilizce'deki 'banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın' (Don't throw the baby out with the bath water) deyimi buradan gelmektedir.

    Orjinali:

    Next time you're washing your hands and the water temperature isn't just how you like it, think about how things used to be. Here are some facts about the 1500s.

    Most people got married in June because they took their yearly bath in May and still smelled pretty good by June. However, they were starting to smell, so brides carried a bouquet of flowers to hide the body odor.

    Baths consisted of a big tub filled with hot water. The man of the house hadthe privilege of the nice clean water, then all the other sons and men, then the women and finally the children-last of all the babies. By then the water was so dirty you could actually lose someone in it. Hence the saying, 'Don't throw the baby out with the bath water.'

  • david lynch

    25.03.2004 - 14:32

    Bu adamın filmlerini izleyip manyak olduğunu düşünmemişseniz şaşırırım... İlk İkiz Tepeler (Twin peaks) dizisiyle tanıdım, ama esas Lost Highway ve Blue Velvet'i izleyince daha çok ilgimi çekti...

    Dürüst olmak gerekirse bazı filmlerini ilk izlediğimde bir şey anlamadım, sonra Lost Highway hakkında yapılan uzun bir yorumu okuyunca afalladım kaldım... Bir hikayeyi yap-boz ya da bulmaca haline getirip semboller ve flash-back'lerle süsleyen çılgın bir deha...

    Onu ve eserlerini tanımlamak gerekirse mesela anlaşılır bir hikayeyi Velazquez'ın Las Meninas resmine benzetelim, işte Velazquez'ın Las Meninas resmi ne kadar anlaşırlır ve belirginse aynı resmi Picasso'nun yapması gibi David Lynch'in filmleride anlaşılmaz ve karmaşık görülür lakin hikaye yine de ordadır... fakat çoğu kişi abuk subukluk gördüğünden anlam veremez...

    Evet David Lynch bana göre sinema dünyasının Picasso'sudur, çoğu eserine belli bir açıdan bakmazsanız saçmalık sanarsınız...

  • francis ford coppola

    25.03.2004 - 14:12

    Tabi ki Kıyamet (Apocalypse Now) ve Baba (Godfather) seri filmlerini yapan adam... Onun hakkında yorum yapmam için filmleri izlemeniz yeterli... Kızı da maşallah babası gibi hünerli çıktı...

  • akira kurosawa

    25.03.2004 - 14:04

    Hollywood'a ilham olan Japon yönetmen. ''Yedi Samuray (Seven Samurai) '' filminden esinlenerek ''Yedi Silahşörler (The Magnificent Seven) '' filminden ''Bir Böceğin Yaşamı (A Bug's Life) '' filmine kadar yüzlerce film yapılmıştır...

    Akira yönetmenden çok bir ressam ya da şair kadar yetenekli bir sanatkardır, yapıtları Salvador Dali ya da Michelangelo kadar etkileyici ve düşündürücü....

  • feza gürsey

    25.03.2004 - 13:08

    '...Benim gibi, bazı Doğulu meslektaşlarım gibi fizikçiler; üzerinde çalıştıkları, anladıkları ve ilerlettikleri bir konuda bazı olağanüstü kanun ve fikir yapıları ile karşılaşırlarsa, olayların ve mantığın bu nadir mimarisi de bize eski kültürümüzden miras kalan, havasını hala içimize çaktiğimiz bir his, hayal ve müphem düşünce alemini hatırlatıyor, onun ana hatlarıyla uyuşuma giriyorsa, ben derim ki böyle rezonanslar iç dünyamızı beklenmedik biçimde zenginleştirir, hayat görüşümüze bir boyut daha katar, sanat ve bilim toplumlarımız arasında yeni köprüler kurabilir...'


    | | Tümünü Okumak için Buraya Tıklayın (Dikkat PDF dosyasıdır geç açılabilir) |

  • oktay sinanoğlu

    25.03.2004 - 13:02

    Oktay Sinanoğlu (1935-)

    1935'te doğan Sinanoğlu, 1953’te Atatürk tarafından 1928 yılında kurulmuş TED Yenişehir Lisesini burslu olarak okudu ve birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla kimya mühendisliği okumak üzere ABD'ye gitti. 1956’da ABD Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Kimya Mühendisliği'ni birincilikle bitirdi.

    1957’de Massachusetts Institute of Technology'yi (MIT) 8 ayda birincilikle bitirerek Yüksek kimya Mühendisi oldu. 1960’ta Yale Üniversitesinde 'asistant professor' (yardımcı doçent) olarak çalışmaya başladı.

    26 yaşında iken atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı ile 'associate professor' (doçent) oldu ve 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırarak 'full professor' (profesör) ünvanını aldı. Bu ünvan ile modern üniversite tarihinin ve Yale Üniversitesi tarihinin en genç profesörü oldu.

    1964’te ODTÜ'ye danışman profesör oldu. Yale Üniversitesinde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı. Dünyada yeni kurulmaya başlayan Moleküler Biyoloji dalının ilk birkaç profesöründen biri oldu. Amerikan Ulusal bilimler akademisine Üye olarak seçildi. Buraya seçilen ilk ve tek Türk oldu.

    İki defa Nobel' e aday gösterildi. Defalarca Nobel Akademisinin isteği üzerine Nobel'e aday gösterildi. Dünyanın sayısız yerinde sayısız buluşları ve teoremleri ile ilgili sayısız konferans verdi.

    26 yaşından beri devam ettiği Yale Üniversitesinde Moleküler biyoloji ve kimya olmak üzere iki kürsüde profesör ve son 7 senedir görev yaptığı Yıldız Teknik Üniversitesinde ise Kimya dalında olmak üzere bir kürsüde Profesör olarak görevini sürdürmektedir.

    http://www.erkanergen.com/bilim/bilim_adamlari/oktay_sinanoglu.htm

  • feza gürsey

    25.03.2004 - 12:58

    Feza Gürsey (1921-1992)

    ...
    Feza Gürsey, kuramsal fizik alanındaki çalışmalarını atom çekirdeğini oluşturan parçacıklar arasındaki temel etkileşmelerin ve bu parçacıkların iç yapısının incelenmesi üzerinde yoğunlaştırdı. Temel parçacıkların spinlerini inceledi. 1960'ta SU(2) X SU(2) bakışım grubunun lineer olmayan gösterimlerini geliştirdi. 1964'te İtalyan fizikçi Radicati ile birlikte çalışarak, çekirdek kuvvetlerinin, spin ve izospinin yanı sıra Gell-Mann ve Neeman'ın önerdiği SU(3) grubunda etkin olan 'acayiplik'ten de bağımsız olduğunu ifade eden SU(6) bakışım grubunu ortaya attı. 1974-76 arasında M.Günaydın ile birlikte yaptığı çalışmalarda o güne değin fizikte bulunmayacağı sanılan ayrıcalıklı grupların belirleyebileceği bakışımları araştıran Gürsey, kromodinamik ve elektromagnetik etkileşme yapan renkli kuvarklar ile zayıf (süresi 10 saniyeden uzun) ve elektromagnetik etkileşme yapan elektron, müon ve nötrinolar gibi leptonları biraraya toplayan bileşik bir E6 grubunun içerdiği oktonyon cebrinin renk dinamiğiyle ilgisi olduğunu gösterdi. 1976'da da bu grubun bir bileşik grup olabileceğini önerdi. Gürsey'in bu çalışmaları 1968'de TUBİTAK Bilim Ödülü, 1977'de Oppenheimer Ödülü,1979'da Einstein Madalya'sı, 1981'de New York Akademisi'nin Morrison Ödülü, aynı yıl İstanbul Universitesi'nin madalyası ve onur doktorluğu unvanını ve 1987'de Grup kuramı vakfının Wigner madalyasıyla ödüllendirilmiştir. 1992 yılına kadar kaldığı Yale'de işgal ettiği kürsüyü ise Gibbs, Onsager ve Lamb gibi Nobel Ödüllü kişilerle paylaşıyordu. Ancak Gürsey, yine de sık aralıklarla Türkiye'ye dönüyor ve buradaki bilimsel aktivitelerinden vazgeçmemekte direniyordu.
    ...


    | | Tümünü Okumak için Buraya Tıklayın |

  • vizontele tuuba

    25.03.2004 - 12:52

    Manchester Filmworks'te gösterilen ve uzun zaman sonra izlediğim ilk Türk filmi.

    Yılmaz Erdoğan fazla abartmadan, fazla incitici olmadan ve fazla uclara gitmeden 12 Eylül'ü bence başarılı bir şekilde sinemaya yansıtmış...

    Hem başarılı bir Türk filminin buralarda gösterimde olmasına sevindim hem de bahaneyle memleket hasreti giderdim...

    Demet Akbag, Siti Ana rolüyle süper ve Tarık Akan maşallah hala formunda....

  • cem uzan

    25.03.2004 - 01:17

    bu adam hakkında ben de çok kötü şeyler söyleyebilirim lakin beğenmesem de ülkemin bir bölümünü yansıtan bir insanken alınması gereken dersleri neden onu söverek kapatayım ki?

    şaka gibi görünsede oturup düşünelim, saçma sapan diyerek çöpe atmadan bir tarafımızı da söküp attığımızı unutmayalım bence...

  • Irkçılık

    22.03.2004 - 23:51

    Kendini kandırmak

  • battani

    21.03.2004 - 00:19

    * Onuncu, yüzyilda, bir bilgin:
    'Beser, ALLAH´in birligini isbata, O´nun emsalsiz büyüklügünü, yüce hikmetini, muazzam kudretini ve eserinin mükemmeliyetini anlamaya yildizlar ilmi sâyesinde muvaffak olur.' diyordu. Bu sözler en büyük Islâm astronomlarindan sayilan ve Laland´in ifadesiyle dünyanin 20 meshûr astronomundan birisi olan Battânî´ye aitti.

    * Paris Islâm Enstitüsü eski professörlerinden Jacques Risler´e göre yeni trigonometrinin gercek mûcidi Battânî´dir.

    * BATI MATEMATIGI MÜSLÜMANLARDAN ÖGRENDI

    * Müslümanlar, gercek mânâsiyla, Yunanlilarda bulunmayan bir saha olan düz ve küresel trigonometrinin de kurucularidir.

    * M.Charles, 'Geometrinde Metodlarin Tarihî Görünümü' adli eserinde, Battânî´den söz ederken, onun sinüs ve kosinüs tabirlerini ilk kullanan kisi oldugunu ifade eder ve bu tabirleri günes saati hesaplamasinda buldugunu, ona uzayan gölge adini verdigini, buna modern geometride 'tanjant' dendigini belirtir.

    * Avrupalilarin astronomi cetvellerini hesaplamak söyle dursun, Müslümanlarinkine es rasatlar yapamadiklari, Battânî, 'Sâbiî Cetvelleri' adiyla söhret bulan yildiz kataloglarini hazirladi. Avrupalilar Kopernik devrine kadar bu cetvelleri kullandi. Sâbiî Cetveli yildizlarin hareketlerini Batlamyus(Ptolemaios, 85-165) ´den daha dogru olarak tesbit ediyordu.

    * Will Durant, 'Iman Cagi' adli eserinde Battânî hakkinda sunlari söyler:
    'Müslüman asrtonomlar tam ilmî anlayis icerisinde calisiyorlardi. Deneyle kesinlesmeyen hicbir seyi kabul etmezlerdi. Onlardan biri olan Ebû-l Fergânî´nin yazdigi astronomi kitabi yedi asir boyunca Avrupa ve Asya´da temel kitap olarak kabul edilirken Battânî ondan da fazla tanindi.Kirkbir yil müddetle yaptigi astronomik gözlemler sümul ve dakiklik bakimindan kusursuzdur. Bugünkü hesaplara dikkati cekecek kadar yaklasan astronomik rakamlar blmustur.'


    | | Tümünü Okumak için Buraya Tıklayın |

  • film replikleri

    19.03.2004 - 18:30

    Tesadüf bugün bu başlıkla ilgili mail geldi arkadaştan, sizlerle de paylaşayım dedim:

    Beni olduğum gibi kabul et. Ancak o zaman birbirimizi keşfedebiliriz...
    Guido
    '8 1/2'

    Bizim neslimiz Büyük Depresyon'u ya da Büyük Savaş'ı yaşamadı. Bizim savaşımız ruhsal bir savaş. Bizim depresyonumuz kendi hayatlarımız...
    Tyler Durden
    'Fight Club - Dövüş Klubü'

    Şeytanla dans edersen şeytan değişmez; seni değiştirir...
    Max California
    '8 mm.'

    'Ölüler tek bir şeyi bilirler: Hayatta olmak daha iyidir.'
    Er Joker
    'Full Metal Jacket'

    Frenleri kullanma; arabalar gitmek için yapılmıştır, durmak için değil!
    Michel Poiccard
    'A Bout de Souffle-
    Serseri Aşıklar'

    Yanında duruncaya kadar, hedefimden ne kadar uzakta durduğumdan emin olamamıştım...
    Vincent
    'Gattaca'

    Bilinç, korkunç bir lanettir. Düşünürsün, hissedersin, acı çekersin...
    Craig Schwartz
    'Being John Malkovich -
    John Malkovich Olmak'

    Hayatta yaptıklarımız, sonsuzlukta yankılanır...
    Maximus
    'Gladiator - Gladyatör'

    Konu duygular olduğunda, büyük kahramanlar bile aptalca davranabilirler...
    Sir Te
    'Crouching Tiger Hidden Dragon - Kaplan ve Ejderha'

    O mükemmel değil. Sen de mükemmel değilsin. Asıl soru birbiriniz için mükemmel olup olmadığınız...
    Sean
    'Good Will Hunting - Can Dostum'

    Kim ne derse desin, sözcükler ve düşünceler dünyayı değiştirebilir.
    John Keating
    'Dead Poets Society - Ölü Ozanlar Derneği'

    Bir topluluğu kontrol etmek, bireyi kontrol etmekten kolaydır. Bir topluluğun ortak bir amacı vardır. Bireyin amacı ise her zaman için şaibelidir.
    Dr. Murnau
    'Kafka'

    'Şeytan yalancıdır. Bizim aklımızı karıştırmak için yalan söyler; bize saldırmak içinse yalanları gerçekle karıştırır. Saldırısı psikolojiktir ama güçlüdür. O yüzden onu asla, ama asla dinleme...'
    Peder Merrin
    'The Exorcist - Şeytan'

    Bazen senle hiç tanışmamış olmayı diliyorum. Çünkü tanışmamış olsaydık, geceleri yatarken dünyada senin gibi biri olduğunu bilmeden uyuyabilirdim...
    Lambeau
    'Good Will Hunting - Can Dostum'

    Hiçbir düş sadece bir düş değildir...
    Dr. Bill Harford
    'Eyes Wide Shut - Gözü Tamamen Kapalı'

    Biriyle tanıştığınızda ilk önce farklılıklarınızı görürsünüz ama zaman geçtikçe benzerlikleri farketmeye başlarsınız. Sanırım
    tüm dostluklar böyle başlar.
    Brian Kessler
    'Kalifornia'

    Biz televizyon izleyerek, milyonerler, sinema tanrıları, rock yıldızları olacağımıza inanarak büyüdük, ama olmayacağız. Şimdi
    bunu anlamaya başlıyoruz...
    Tyler Durden
    'Fight Club - Dövüş Klubü'

    'Öldürmek, sigara içmeye benzemez. Onu bırakamazsın.'
    Catherine Tramell
    'Basic Instinct -Temel İçgüdü'

    'İtalya'da 30 yıl boyunca Borjiyalar vardı. Yani savaş kıyım, cinayet... Ama Michelangelo, Leonardo ve Rönesans aynı dönemde var oldular. Oysa İsviçre'de kardeşlik, 500 yıllık demokrasi ve barış vardı. Ama ne yaratabildiler? Sadece guguklu saat! ...
    'Harry Lime
    'Üçüncü Adam'

    George: Senden korkmuyorlar, senin temsil ettiğin şeyden korkuyorlar.
    Billy: Ne temsili be moruk! Onların gözünde saçtan başka birşeyi temsil etmiyoruz.

    George: Yoo hayır. Onların gözünde, sen özgürlüğü temsil ediyorsun.
    Billy: Özgürlüğün ne mahsuru var birader? Bütün mevzu bu.

    George: Evet aynen öyle ama, söylemek başka, olmak başka.
    George-Billy
    'Easy Rider'

    Neden aşkın başladığı anı bilemeyiz de bittiği zamanı mutlaka biliriz?
    Harris K. Telemacher
    'L.A. Story'

    İnsan kalbinin içinde mantık arayan avanaktır.
    Ulyssess Everett McGill
    'O Brother Where Art Thou
    Nerdesin Be Birader'

    'Karım beni içki içtiğim için mi terketti yoksa karım beni terkettiği için mi içmeye başladım hatırlamıyorum...'
    Ben Sanderson
    'Leaving Las Vegas - Elveda Las Vegas'

    Eğer yanıtlarım seni korkutuyorsa, o zaman korkutucu sorular sormaktan vazgeçmelisin...
    Jules Winnfield
    'Pulp Fiction - Ucuz Roman'

    'Zaman en iyi yazardır. Her zaman mükemmel sonu yazar.'
    Calvero
    'Limelight'

    Tanrı'yla konuşmak mı istiyorsun? O zaman beraber gidip onu görelim, yapacak daha iyi bir işim yok...
    Indiana Jones
    'Raiders Of The Lost Ark - Kutsal Hazine Avcıları'

    Bu hayatta önemli olan ne umduğunuz ya da ne hakettiğiniz değil - önemli olan ne aldığınız...
    Frank T. J. Mackey
    'Magnolia - Manolya'

    Üzerinde durduğunuz kaya yuvarlanmaya başlarsa atlayın. Yoksa siz de onunla birlikte yuvarlanıp ezilirsiniz. Sadece aptallar kayanın üzerinde durmaya çalışırlar...
    Kyoami
    'Ran'

    Bu açıklanamaz, ama hissedersin. Hayatın boyunca dünyayla ilgili bazı şeylerin yanlış olduğunu hissetmişsindir. Ne olduğunu bilmezsin, ama o ordadır; beynine saplanmış bir kıymık parçası gibi... Seni deli eder...
    Morpheus
    'The Matrix'

    Ernest Hemingway, 'Dünya güzel bir yer ve de uğruna savaşmaya değer' demiş. Ben cümlenin ikinci yarısına katılıyorum.
    William Sommerset
    'Seven - Yedi'

    Gözlerinizi kapattığınız zaman dünya yok olmuyor öyle değil mi?
    Leonard Shelby
    'Memento - Akıl Defteri'

    Kendimize kim olduğumuzu hatırlatmak için hepimizin aynalara gereksinimi var...
    Leonard Shelby
    'Memento - Akıl Defteri'

    Belki bu dünyada kimse için huzur diye birşey yoktur. Ama biliyorum ki, yaşadığımız sürece kendimize dürüst davranmamız gerekiyor.
    Spartacus
    'Spartacus'

    Bir tarladaki mor renkli çiçeklerin yanından geçip de onları farketmemek Tanrı'yı sinirlendirir.
    Shug
    'The Color Purple - Mor Yıllar'

    Korku, karanlık tarafa giden yoldur. Korku öfkeye; öfke nefrete; nefret ise acıya yol açar...
    Yoda
    'Star Wars: Bölüm 1'

    Keaton bir keresinde 'Tanrı'ya inanmam ama ondan korkarım' demişti. Ben Tanrı'ya inanıyorum ve beni korkutan tek şey Keyser Soze...
    Verbal Kint
    'The Usual Suspects - Olağan Şüpheliler'

    Bize sunulan dünyanın gerçeğini kabulleniriz.
    Christof
    'The Truman Show'

    Her zaman, gerçek bir 'hiçkimse' olmaktansa, sahte bile olsa 'biri' olmanın daha iyi olacağını düşünmüşümdür...
    Tom Ripley
    'The Talented Mr. Ripley - Yetenekli Bay Ripley'

    Doğru ya da yanlış diye birşey yok, sadece popüler fikirler var...
    Jeffrey Goines
    'Twelve Monkeys - 12 Maymun'


    En heybetli düşünceler bile çok sık duyulduğunda gülünç olurlar.
    Pablo Neruda
    'Il Postino - Postacı'

    Bugüne dair iyi bir plan, yarına dair mükemmel bir plandan iyidir...
    Conrad 'Connie' Brean
    'Wag The Dog - Başkanın Adamları'

    23 yaşına geldiğinde olman gereken tek şey kendindir.
    Troy
    'Reality Bites'

    'Bir soru için 64 bin dolar mı? Umarım sana hayatın anlamını soruyorlardır...'
    Mark Van Doren
    'Quiz Show'

    ''Kibir, benim en gözde günahımdır.
    John Milton
    'Şeytanın Avukatı'

    'Her sokak köşesinde, her evde, ölümcül bir günah görüyoruz ve hoşgörüyoruz. Hoşgörüyoruz çünkü sıradan, çünkü olağan. Sabah, öğle ve akşam hoşgörüyoruz. Hayır, artık olmaz. Ben örnek oluyorum ve yaptığım şey şaşırtacak, incelenecek ve izlenecek... Sonsuza dek...'
    John Doe
    (Seven - Yedi)


    'Birşeye gerçekten sahip olmak istiyorsan. Bırak gitsin. Dolaşıp sana geri dönüyorsa, artık sonsuzadek senindir. Aksi halde, başından beri senin değilmiş zaten.'
    Indecent Proposal
    Ahlaksız Teklif

    Tüm umudunuzu kaybetmek özgürlüktür...
    Anlatıcı
    'Fight Club - Dövüş Klubü

  • zheng he

    18.03.2004 - 18:11

    Cheng Ho ve Güneydogu Asyada Hacı Sam Po Bo adlarıyla da bilinir

  • zheng he

    18.03.2004 - 18:07

    İlle bir keşiften söz edeceksek, Amerika'ya Kolomb'dan önce gidenler de var. Fenikeliler, Vikingler, Araplar, Çinliler... Amerika'nın kâşifinin Kolomb olması Batı'nın gücünden kaynaklanır. Hadi bir kehanette bulunalım: Çok değil 100 yıl sonra, Amerika'nın kâşifi değişecektir. Devrimi yapan, yeniyi kuran, Amerika'nın da kâşifi olur.

    Ender Helvacıoğlu

    ...

    Bilim ve Ütopya, elinizdeki sayının kapak dosyasında bu olgulara dikkat çekiyor. Çinli amiral Zheng He'den başlayalım. Coğrafi keşifleri konu alan (okullarımızda okutulan ders kitapları da dahil) yüzlerce kitabın satır aralarında bile Zheng He'den söz edilmiyor. Biz de, bundan iki yıl önce 'binyılın kâşifleri' dosyamızı hazırlarken, Doğulu kâşifleri yansıtmaya özel bir önem vermemize karşın, Zheng He'den habersizdik. Oysa 15. yüzyılın başlarında okyanusların tartışmasız hâkimi Çin'di ve bu engin denizlerde Zheng He, muazzam filosuyla dolaşmakta, hem keşif hem de ticaret yapmaktaydı. Portekizli ve İspanyol maceracılar okyanusa açılacakları birkaç küçük gemi bulabilmek için Avrupalı kral ve kraliçelerin kapılarını aşındırırken (Kolomb, Osmanlı padişahından bile medet ummuş ama reddedilmiştir) ve tayfalarını ancak ölüm mahkûmlarıyla korsanlardan devşirebilirken, Amiral Zheng He, Kolomb veya Gama'nınkilerin en az 5-6 kat büyüklüğündeki, o dönem için teknoloji harikası denebilecek yüzlerce gemisiyle (Yüzen Ejderhalar) ve emrinde (asker, tacir, diplomat) 30 bin kişiyle açık denizlerde seyrediyordu. Bu net bir üstünlüktür; ama Avrupamerkezci tarihçiler tarafından hasır altı edilmiştir. Oysa Avrupalılar bu çapta bir donanmaya, belki 18. yüzyılda bile ulaşamamışlardı (İngilizler'in ve Hollandalılar'ın 18. yüzyıldaki deniz gücünü 15. yüzyıl Çin'inkiyle kıyaslamak gerek) . Uzmanlar, bütün Hint Okyanusu'nda, Güney Çin denizlerinde, Avustralya kıyılarında, tüm Doğu Afrika kıyılarında ve bu arada Afrika'nın en güney ucu Ümit Burnu'nda, Japonya açıklarında, Pasifik adalarında, hatta Güney Amerika'nın güneyinde bile Zheng He ve donanmasının izlerine rastlandığını belirtiyorlar. Eğer bütün bunlar doğruysa -ki sadece Amerika tartışmalıdır-, Batılılar tarafından yazılmış coğrafi keşifler tarihini çöpe atmak gerekir. Ne Vasco de Gama Ümit Burnu'nu dolaşan ilk kişidir, ne Kristof Kolomb Amerika'ya ve de James Cook Avustralya'ya (kıta dışından) ulaşan ilk kişilerdir. Bütün bu 'keşif'lerin altındaki imza en azından Amiral Zheng He ve denizcileridir.

    En azından diyoruz, çünkü Zheng He'den de önce bu denizlerde ve kıyılarda seyredenler vardı. Örneğin Viking gemicilerinin 11. yüzyılda Kuzey Amerika'ya ulaştıkları ve bazı yerleşim yerleri kurdukları kesindir. Ama öyle görülüyor ki, Kızıl Erik, oğlu, damadı ve arkadaşları Avrupamerkezciler tarafından adamdan sayılmıyor. Oysa Vikingler de Avrupalıdır. Ama kapitalist gelişimin tarihsel hattının öncesinde (dışında) kalmışlardır ve ataları, zamanında bütün Batı, Orta ve Güney Avrupa'yı korkudan titretmek gibi büyük bir suç işlemiştir. Koskoca Amerika'nın keşfinin onuru, böylesi barbarlara bırakılabilir mi hiç!

    15. yüzyıl başlarında Endülüs Arapları'nın da Atlas Okyanusu'nu epey zorladıkları anlaşılıyor. Demek ki Sis Okyanusu'nun Endülüs-Karayipler kulvarı insanlığın ufku içine girmişti o yüzyılda. Kolomb'un 15. yüzyıl sonundaki yolculuğu kim bilir kaçıncı girişimdi? Kim bilir kaç Mugarrarîn (baştan çıkarılmış anlamına geliyor!) ekibi, büyük olasılıkla yanlarına Portekizli arkadaşlarını da alarak bu büyük maceraya atılmıştı? Afrika'nın batı kıyısında hüküm süren Mali Kralının okyanus macerası ise söylenildiğine göre başarıya ulaşmıştır. Bizim Pirî Reis'in Kitab-ı Bahriye'sinde de Kolomb öncesi Amerika yolculuklarının izlerine rastlandığını söylemeden geçmeyelim.

    İlkçağ'ın tüccar ve denizci halkı Fenikeliler'in, Mısır Firavunu'nun maddi ve manevi finansörlüğüyle, Kızıldeniz'den başlayıp, bütün Afrika'yı dolaşıp, sonunda Cebelitarık Boğazı'ndan geçerek Doğu Akdeniz'deki yurtlarına ulaştıkları inanılmaz yolculuk, Vasco de Gama'nın Ümit Burnu'nun kâşifi olduğu savını komik duruma düşürüyor (Biz Herodotos'un yalancısıyız!) . Hele bu yolculuk sırasında, Fenike gemicileri Batı Afrika açıklarında seyrederken, içlerinden on erkek üç kadının fırtınaya kapılıp kendilerini Brezilya kıyılarında buldukları öyküsünü anlatan ve Brezilya'da bulunan Fenike yazıtı gerçeği yansıtıyorsa, daha 2200 yıl önce Gama ile birlikte Kolomb'un da pabucu dama atılmış demektir. Dahası, Paskalya Adası'nın gizemli yazıtlarının dili çözülür de, bu yazının eski Hint yazısı ile benzerliği, benzerlik olmaktan çıkıp kanıtlanırsa, o zaman 'Pasifik kâşifi' Magellan'a da Antik Hint'ten bir selam yollamak gerekecektir!

    ***

    Özetle, öyle anlaşılıyor ki, Kristof Kolomb Amerika'nın son (!) kâşifidir. Peki 'son' olmasına karşın onu bugün 'ilk' yapan nedir? Neden Zheng He'nin açtığı yoldan dünyanın dört bir yanına Çinli tacirler yayılamadı? Neden Fatih'in oğlu II. Bayezid, kendisine yalvaran Kolomb'a birkaç gemi bahşedip, üstelik yanına Osmanlı levendlerini de katıp Yeni Dünya'ya açılmak istemedi? Uzaydan görülen tek insan yapısı olan Çin Seddi'ni inşa etmiş Ming İmparatoru, hele bir de böylesi bir donanmaya sahipken, dünyanın fethini Portekizli-İspanyol korsanlarına mı bırakacaktı? Koskoca orduları Mehter Marşı'nın ezici nameleri eşliğinde Viyana kapılarına dek götürebilen, Akdeniz'de cirit atan, Bizans'ı yıkıp çağ açan Osmanlı, okyanusa açılacak üç-beş gemiyi mi bulamayacaktı? Olmadı, çünkü ihtiyaçları yoktu. Kolomb'un II. Bayezid'e, 'bana bir gemi verin, size yeni bir dünya bulayım' dediği biliniyor; Bayezid reddediyor. Eski Dünya ile Yeni Dünya'nın çatışmasıdır bu. Çin ve Osmanlı feodallerinin dünyanın yuvarlak olmasına ihtiyaçları yoktu! Pirî Reis'in, bugün bize küçük bir parçası kalmış ünlü haritasını yaptıktan sonra Yavuz Sultan Selim'e sunduğu, Padişah'ın da haritaya bakıp 'dünya bir hükümdara yetmeyecek kadar küçükmüş' dediği söylenir. Bugünden baktığımızda, dünyanın değil ama, o kibirli sözüne karşın Yavuz'un dünyasının küçük olduğu görülüyor.

    Dönemin Avrupalıları'nın ise ihtiyaçları vardı. Avrupa'da yeni yeni palazlanmaya başlayan burjuvazinin, dünya kaynaklarına ulaşabilmek için yeni bir yola ihtiyacı vardı. Zenginlikler kaynağı Çin'e ve Hint'e giden yolları, bir başka 'baba' devlet Osmanlı tutmuştu. O halde kendi feodalleri tarafından bile aşağılanan Avrupalı burjuva için, dünyanın yuvarlak olmasından başka çare yoktu. İşte bu yüzden bütün zenginliklerin göbeğinde oturan Çin İmparatorları ve Osmanlı Padişahları değil de, Avrupalı çapulcular kendilerini hırsla okyanuslara vurdular. Böylece, dönemin 'ileri' Asyası değil, 'geri' Avrupası, yeni ve 'daha ileri' bir uygarlığın beşiği olabildi. Bu sürecin dinamiği ise Avrupa'da ortaya çıkıp palazlanmış devrimci bir sınıfın (burjuvazinin) varlığıdır. Kolomb'u, Gama'yı, Magellan'ı, Cook'u -tüm tarihsel gerçeklere karşın- 'ilk' yapan, işte bu dinamiktir. İnsanlığın gelişiminin yasasıdır: 'Geri'lik ve altta kalmışlık uygarlığın motorudur: Eşitsiz gelişim yasası... Devrimciliğinden artık eser kalmamış günümüz Batısı neden şaşkınlıkla 'tarihin sonu', 'ideolojilerin sonu' gibi saçmalıkları üretmeye çabalıyor; çünkü, kusura bakmasınlar, bu yasa bugün de yürürlüktedir.

    15. yüzyıl ilginç bir zaman kesiti; özellikle Çin, Osmanlı ve Avrupa açısından karşılaştırmalı olarak incelenmeye değer. Çin'de soylulara isyan eden ihtilalci bir köylü önderi (Chu Yüan Chang) tarafından kurulan Ming Hanedanı iktidardadır. Moğollar nihayet sürülmüş, bir Çin pazarı (ulusu) ortaya çıkar gibi olmuştur. Bir orta sınıf oluşmaya başlamıştır. O dönemde oluşturulan Amiral Zheng He'nin donanması dünyaya sadece asker değil, tacir de yaymaya başlamıştır. Çin, sanki kapitalizmin eşiğinde gibidir. Osmanlı ise İstanbul'u fethetmiş, Ortaçağ'ın simgesi Bizans'ı yıkmıştır. Aydınlanmanın önü açılmıştır. Osmanlı da, ilerici padişah Fatih Sultan Mehmed'in kişiliğinde, bir eşikte gibidir. Fakat iki bölgede de, bütün bu gelişmeler, kadim feodalizmin gücü (daha doğrusu yeni yeni filizlenen burjuvazinin zayıflığı) yüzünden, yeni bir sosyoekonomik sisteme dönüşemedi. Bu başarılar, feodalizmin başarılarına dönüştü. Çin'de Zheng He'nin donanmasının yakılması ve iki direkliden büyük gemilerin yapımının yasaklanması (cezası idamdı!) ilginçtir. Çin, 15. yüzyılın başlarında, kapitalist bir uygarlığa teğet geçip yeniden güçlü bir kara imparatorluğunda (toprak ekonomisinde) karar kıldı. Osmanlı'da da Fatih sonrasında benzer bir gelişme yaşandı. Bu gelişmeler de tarihsel zorunluluktan kaynaklanır. Çin'de de Osmanlı'da da feodaller henüz çok güçlüydü, daha önemlisi devrimci barutlarını henüz tüketmemişlerdi; toplumun ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar, toplumu geliştirebiliyorlardı. Burjuvazinin ve kapitalizmin günü henüz gelmemişti. Fakat Avrupa'da durum tam tersiydi: Avrupa feodalizmi çürümüştü, güçsüzdü; Avrupa toplumlarının yakıcı ihtiyaçlarını karşılayamıyordu. Dolayısıyla bu ihtiyaçları karşılayabilecek yeni bir sınıfa (devrimci burjuvaziye) gün doğmuştu. Avrupa, dünya feodalizminin zayıf halkasıydı. Avrupa feodalizmde ısrar ederse, ne Çin'le ne de Osmanlı'yla baş edebilirdi. Tek çare vardı: Yeni bir model, yeni bir uygarlık, yeni bir sosyoekonomik düzen: Kapitalizm. Tarih, Çin'de ve Osmanlı'da yüzüne kapanan kapıyı, Avrupa'da açtı. İşte bu yüzden Amerika'nın kâşifi Kristof Kolomb olmuştur.

    Hadi bir kehanette bulunalım: Çok değil 100 yıl sonra Amerika'nın kâşifi değişecektir. Neden mi? Yukarda anlatmaya çalıştıklarımız yüzünden... Devrimi yapan, yeniyi kuran, Amerika'nın da kâşifi olur.

    | | Yazının Tümünü Okumak İçin Buraya Tıklayın |

  • Razi, Ebu Bekir Muhammed İbn Zekeriya El

    18.03.2004 - 12:46

    Tam adı Ebu Bekir Muhammed İbn Zekeriya El Razi'dir. Razi, 864 yılında İran'ın Ray şehrinde doğdu. Yerleşik inançları sorgulayan felsefi düşünceleriyle tanınmış olan Razi, bilimle de ilgilenmiş ve kimya ve tıp gibi alanlarda yapmış olduğu çalışmalarla bilim tarihinde seçkin bir yer edinmiştir.

    Kimya biliminde Cabir'in açmış olduğu yoldan giderek yapısal dönüşüm kuramını benimsemiştir; ancak Cabir gibi Aristotelesçi değildir; maddenin oluşumunu dört unsurun birleşmesiyle değil, atomların birleşmesiyle açıklama eğilimindedir...

    Çalışmaları sırasında yeni kimyevi maddeler, yeni yöntemler ve yeni aletler geliştiren Razi'nin en önemli başarılarından birisi, farklı organik maddeleri damıtmak suretiyle çeşitli yağlar, tuzlar ve boyalar elde etmiş olmasıdır; ayrıca, demir gibi zor eriyen metallerin ergitme işlemleri ile ilgili araştırmalar da yapmıştır...

    Razi'nin kimya alanındaki çalışmalarının yanı sıra, tıp alanındaki çalışmaları da çok önemlidir...

    Razi ilk defa Ortadoğu ülkelerinin çoğunda yaygın olarak görülen çocuk hastalıklarından çiçek ve kızamığın tanılarını vermiş ve bunlar arasındaki farkları belirlemiştir...

    Bu yapıttan edinmiş olduğumuz izlenime göre, Razi hastalıkların tedavisinde, ilaçla tedavi yöntemini tercih etmiştir. Böbrek taşlarının ve mesane taşlarının çıkarılması gibi, genellikle cerrahi müdahalenin beklendiği durumlarda bile, ilaçla tedaviyi yeğlediği görülmektedir; hatta bu konu ile ilgili olarak kaleme almış olduğu müstakil bir eserde de aynı şekilde ilaçla tedavi öngörülmüştür.

    | | Tümünü Okumak İçin Buraya Tıklayın |

  • kitap

    17.03.2004 - 22:46

    Hazine

  • çeçenler

    17.03.2004 - 20:56

    Rusya'nin Kizilderillileri...

  • sperm

    17.03.2004 - 20:55

    Zorlu bir yolculugu cagristiriyor cunku rahme 200-300 milyon spermden ancak biri ulasabiliyor...

    Bu konuyla iligili olarak asagidaki web sayfasinda ilginc bilgiler var:
    http://www.harunyahya.org/bilim/hy_insanin_yar_mucizesi/insaninyaratilisi3.html.

  • copernicus (Kopernik)

    17.03.2004 - 17:45

    Kopernik(1473-1543) de bu Islâm âliminin eserleriyle etraflica ilgilenmis ve cok istifadeler etmistir. Onun eserleri 1800 yilinda bile Kahire´li Ibni Yunus (? -1009) ´un eserleriyle birlikte Fransiz Laplace(1749-1827) ´in incelemelerinde yardimci olmustur. Bu Ziyc Dogu´da Ilhânî Ziyc cikincaya kadar kullanilmistir.Battânî´nin astronomideki hizmetlerini yadetmek isteyen Bati, Ay´a onun da ismini verdi. Ay haritalarinda,Bati´da Albategnius olarak söhret buldugundan, Albategnius olarak kaydedilmistir.
    http://www.ikrateam.de/4.html.

  • galileo galilei

    17.03.2004 - 17:37

    GALİLEO GALİLEİ (1564 - 1642)

    Galileo Galilei, teleskop kullanarak gökyüzüne bakan ilk kişidir. Galilei, hem Dünya'nın yuvarlak olduğunu söylemiş, hem de Ay'daki karanlık bölge, kraterler ve tepeleri ilk ortaya çıkaran kişi olmuştur. Bilime yaptığı bu büyük hizmetlerle tarihte önemli bir yeri olan Galilei, duyuları, konuşma yeteneğini ve zekayı insanlara verenin Allah olduğuna ve bunların en iyi şekilde kullanılması gerektiğine inanıyordu. Doğanın bir Yaratıcı tarafından tasarlandığının her haliyle açık olduğunu savunuyordu. 'Tabiat hiç şüphesiz, Allah'ın hiç vazgeçemeyeceğimiz, okunması gereken diğer bir kitabıdır' diyen Galilei, Allah'ın Kitapları ile yarattıkları arasında hiçbir çelişki olamayacağını, çünkü her birini Allah'ın yarattığını söylüyordu.
    (www.mercek.org)

    Galileo Galilei en büyük keşiflerinden birini yaparak Güneşin kendi ekseni etrafında döndüğünü buldu. Bu buluşu ile o güne dek kabul edilen sistemi yıkarak güneş sisteminin merkezinde güneşin olduğunu ve dünya dahil tüm gezegenlerin onun çevresinde döndüklerini iddia etti. Ancak bu o zamanki matematikçilere ve din adamlarına uymuyordu ve bu yüzden Galileo Galilei bir çok sıkıntı çekti. Matematikçi ve din adamları tarafından çok eleştirildi ve daha sonra 1633'te Engizisyon mahkemesine çıkarıldı. Eğer Dünya'nın Güneş etrafında döndüğünü inkar etmezse asılacaktı. Ancak Galileo Galilei asılmadı, çünkü mahkemeye karşı öğretisini diz çökerek yalanladı. Bunun sonucunda asılmaktan kurtuldu. Ancak bir söylentiye göre ayağa kalkerken ayağını yere vurmuş 'ben ne dersem deyim dünya dönüyor' demiş. İddiasını inkar etmesine karşın yinede mahkum edildi. Floransa yakınlarında Arcetri'de bulunan villasına çekilip, Engizisyon'un gözetiminde yaşamasına izin verildi. Burada ölene kadar değişik çalışmalar yapan Galileo 1636'da kör olduktan sonra, 1642'de Arcetri'de öldü.

    | | Tümünü Okumak İçin buraya Tıklayın |

  • copernicus (Kopernik)

    17.03.2004 - 17:20

    Nicolaus Copernicus 1473 yılında Torun'da doğmuştur. Cracow, Bologna, Padua ve Ferrara üniversitelerinde teoloji, hukuk ve tıp öğrenimi görmüş, eğitimini tamamladıktan sonra Frauenburg Katedrali'ne papaz olarak atanmıştır. Ancak Copernicus öncelikle astronomiye ilgi duymuştur; üniversite yıllarında İtalya'nın ünlü astronomlarıyla tanışmış ve onlardan almış olduğu derslerle bu alandaki bilgisini geliştirme olanağı bulmuştur.

    Copernicus, Güneş merkezli gök sisteminin kurucusudur; Güneş'in evrenin merkezinde bulunduğunu ve Yer'in bir gezegen gibi, Güneş'in çevresinde dolandığını savunan bu sistemi, 1543 yılında basılan, Gök Kürelerinin Hareketi adlı ünlü kitabında bütün yönleriyle açıklamıştır. Bu yapıt iki ana bölümden oluşur. Birinci bölümde sistemin ana hatları tanıtılmış ve ikinci bölümde ise ayrıntılara inilmiştir.

    | | Tümünü Okumak İçin Buraya Tıklayın |

  • leonardo da vinci

    17.03.2004 - 17:16

    Filozof, heykeltraş, ressam, mühendis, mucit, bilim adamı! ..Rönesans'ın simgesi haline gelmiş Leonardo da Vinci...Sanatçılığını, yada ressamlığını 'Mona Lisa' ve 'Son Yemek' gibi tablolarıyla somutlaştırmıştır...

    | | Daha Geniş Bilgi için Buraya Tıklayın |

Toplam 2591 mesaj bulundu