3. çağın 2931 yılında doğmuştur.16. ve Arnor'un Dunedain'lı olan son kabile reisidir (chieftain) , 2933`te çocuk yaşta reis olmuştur. Rivendell'de Yarı-Elf olan(Half-Elven) Elrond (3) tarafından büyütülmüştür. 20 yaşında Elrond'un kızı Arwen ile tanışıp, birbirlerine aşık olmuşlardır. Fakat Elrond, Aragorn Arnor'un ve Gondor'un kendisine miras kalan krallığını alıncaya kadar evlenmelerine izin vermemiştir. Bu zamana kadar (2) Aragorn dere tepe dolaşmış ve Özgür Halk'ın hakları için savaşmıştır.
Birden çok isim ile bilinir: Thengel, Elessar ve Strider. Dunedain'nin lordu, Yüzük Savaşı zaferinin ödülü olarak, Valar'lar tarafından, hayatı normal bir ekeğin yaşam süresinin üç katına çıkartılmıştır.
2956 yılında Büyücü (Gri) Gandalf ile tanışarak çok iyi dost ve müttefik olmuşlardır. 3018 yılında Bree'ye gelip Yüzük-taşıyıcısı (Ringbearer) Hobbit olan Frodo Baggins ile tanışmış (1) ve Yüzük Kardeşliği'ne katılıp Gri Gandalf'ın Moria'da Balrog ile çatışmasında kaybolması ile, bu birliğin lideri olmuştur. Hornburg'ta Saruman'nın ordularının takibinde; Dunharrow'lu Ölü Adamların (Dead Men) ordularını komutasını alıp Pelagir donanmasını ele geçirilmesinde; bu yeni müttefik ordunun komutanlığı ile Pelennor savaş alanında Gondorun'un kurtarılmasında ve Mordor'un Kara Kapı'sının (Black Gate) olduğu yerde Mordor'un ordularına karşı Batı Ordularının Komutanı olarak Yüzük Savaşında (25 Şubat - 3 Kasım 3019) büyük roller oynamıştır...
Savaştan sonra (4) Aragorn, Kral Elessar (Elfstone) adını alarak Birleşik Krallık'ın başına geçti ve Arwen ile evlendi. Yüzük Savaşının sona ermesiye geçilen 4. çağ içersinde krallığını batı yakasına kadar genişletmiş ve uzun yıllar krallığına barış ve huzur getirmiştir. Arwen ile evliliğinde bir kaç kızı ve Eldarion adında erkek çocuğu olmuştur. 4. çağın 120 yılında ölerek yerine krallığı uzun süre iyi şekilde yönetecek oğlu geçmiştir.
Notlar:
(1) Aragorn II, Frodo ile tanışmadan önceYüzüklerin Efendisi kitabında (3001-3021) Hobbitton'u, orman muhafızı (Ranger) olarak, arkadaşları ile, gizli şekilde korumuştur.
(2) Hayatı uzatılmadan önce bile diğer insalara göre uzun ömürlü olmasının sebebi uzun hikaye olmasına rağmen özetle anlatmaya çalışayım:
Wrath (Gazap) Savaşı'nın zaferi ile (1. Güneş Çağı 442) Earendil (insan) ve Elwing (elf) 'in ikiz çocukları Elrond ve Elros'a ödül olarak Valar'lar tarfından elf ve insan seçimi verilmiştir. İnsan olmayı seçen Elros için Atlantis gibi ünlü Numenor toprak parçası Valar'lar tarafından denizden yülseltilmiş ve kutsanmıştır lakin Numenor'luların nankörlüğü (1. Güneş Çağı 3319) ile Valar'lar tarafından orasının batırılmasıyla Elros'un kurtulan soyu Dunedian'da devam etmiştir. İşte Aragorn Numenor'lu Elros'un soyundandır. Numenor ise Ölümsüz Topraklar ve Orta Dünya arasında kalan bir toprak parçası olarak orada yaşayanlara uzun hayat gibi ayrılacılıklar verilmiştir, lakin zamanla yaptıkları hatalardan dolayı nesillerin tükenmeye yüz tutmuş ve uzun yaşamları kısalmıştır... yine de son varisleri olan Aragorn gibi normal insanlardan daha uzun yaşamları olmuştur... (hatırladığım kadarıyla Ringwraiths'lerin bir kısmı bu soyun Sauron tarafından kandırılmış krallarıdır)
(3) Yukarda bahsettiğim gibi Aragorn I ve Aragorn II gibi Dunedian'lılar, Elros'un soyundandır. Bu açıdan Aragorn Elros'un ikiz kardeşi olan Elf olmayı seçmiş Elrond'un uzaktan akrabası olur...
(4) Yüzük savaşından sonra Aragorn ve Arwen ile bilgilerin çoğu Yüzüklerin Efendisi (LOTR) kitabının apandislerinden bulunabilinir...
Genel Not: Bahsettiğim çağların genel adı Güneş Çağı'dır, yani Yıldızlar Çağın'ın bitişi ve insanların, ilk güneş ışığı ile, uyanmasıyla başlayan çağlar...
ARAGORN 1: Arnor'un Dunedain'lı kabile reisi (chieftain) . Üçünçü çağın 1974 yılında Dunedain'nin kuzey krallığı Angmar'lı Wıtch-king (Nazgul - Dokuz Ringwraith'in oluşturduğu Blackriders'ın lideri) tarafından yok edilince, bu kaybolmuş krallığın varislerine Dunedain'in kabile reisleri dendi ve sadece 16 tane reis geldi geçti... Beşincisi Aragorn 1 idi. O zamandaki karanlık günler hakkında çok az bilgi kaydedilmiştir. Ancak 8 yıl reislik yaptığı ve 3. Çağın 2357 yılında Eriador'lu kurtlar tarafından katledildiği bilinir...
TERÖRİZME KARŞI MÜCADELE BUSH-ŞARON İKİLİSİNE YÖNELMEK ZORUNDA
Evet, Şaron İsrail-Filistin barışını bombalamak istedi ve bombaladı. Büyük Ortadoğu Projesi'ni daha doğmadan öldürmeyi başardı.
Ama Şaron'un hesabı İsrail'le sınırlı değil. O, bu son provokasyonuyla, Arap ve İslam dünyasını daha da radikalleştirmeye ve terörü bütün dünyaya yaymaya çalıştığını ortaya koydu.
Şaron, bütün Batı'yı kendisiyle kader ortağı haline getirmek istiyor. Bütün ülkeler İsrail kadar terör yatağı olursa, bütün dünya İsrail kadar tehlikeli topraklar haline gelirse istediği saflaşmayı; istediği 'medeniyetler çatışmasını' yaratabileceğini umuyor.
Şimdi bütün mesele, uluslarası toplumun bu korkunç planı durdurup durduramayacağı...
Bush ve Şaron'un el birliğiyle tezgâhladıkları bu planın bozulmasında en büyük sorumluluk Amerikan ve İsrail halklarına düşüyor elbette ki.
Bush yönetimi ABD halkı demek değildir. Ama halklar da bir noktadan sonra, kendi yönetimlerinin dünyaya karşı işlediği suçların sorumluluğunu taşırlar. Bu seçimlerde oy kullanan her Amerikalı, Alman halkının Hitler yüzünden 50 yıldır çektiği ezikliği hesaba katmalıdır. İsraillilerin de artık tarihi mağduriyetlerini istismar ederek, kendilerine karşı çıkan herkesi anti-siyonist korkutmacasıyla püskürttükleri günlerin geride kaldığını anlamaları gerekiyor.
Bugün dünyanın bütün barışseverlerinin gözlerini dikmiş bu iki halka baktığını; bu ikiliyi iktidardan düşürerek 'yakın tehlike'yi bertaraf etmenin en başta onların boynunun borcu olduğunu söylemeye bile gerek yok.
Ama biz, hepimiz, kendini dünya vatandaşı sayan herkes oturup seyir mi edeceğiz bu dehşet senaryosunu?
Şu dünyanın haline bakın:
11 Eylül'den sonra yapılan her şey, terörizme karşı girişilen sözde 'önleyici savaş'ın dünyanın üstüne benzin boca etmekten başka bir şey olmadığını gösteriyor. Benzinin alev alması için dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir delinin bir kibrit çakması yetiyor. Ve gördük ki öyle deliler her zaman çıkıyor.
Evet, Saddam dünya için tehlikeliydi. Hamas teröre bulaşmış bir örgüttür ve tehlikelidir. El Kaide'nin gözünü kan bürümüş fedaileri dünya barış için büyük tehlikedir.
Ama hukuksuzluğun bütün bunlardan daha büyük bir tehlike olduğunu şu son iki yılda yaşadıklarımız apaçık ortaya koymadı mı?
Eğer bir ülkenin hükümeti oturup kabine toplantısında suikast kararı alıyorsa, yani bu kadar aleni bir biçimde terörist bir devlet haline gelmişse uluslararası kamuoyu denen güç, bu hükümeti gayrı meşru ilan etmek için daha ne bekliyor?
Eğer Birleşmiş Milletler'in, Avrupa Konseyi'nin, Uluslararası Adalet Divanı'nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ve adını bilmediğim daha nice örgütün, karşımızdaki bu devlet terörüne karşı eli kolu bağlı kalıyorsa, biz hangi uluslararası hukuktan sözedeceğiz?
KTTC'yi 'otuz yıldır 'korsan devlet' ilan eden; Saddam'ın yönettiği Irak'a uyguladığı ambargoyla kundaktaki çocukları bile ilaçsız bırakan Birleşmiş Milletler; bakanlar kurulu toplantısında suikast kararı alınan bir ülkeye neden ambargo başlatmıyor? Heideger seçimi kazanınca Avusturya'yla ilişkilerini dondurmaya kalkan Avrupa Birliği neden şimdi suskun? Miloşeviç'i, etnik temizlik yaptı diye yargılayan uygar dünya, etnik temizliğin daniskasını yapan İsrail karşısında neden hâlâ kınamayla yetiniyor?
X x x
Artık Şaron'un ne menen bir kasap olduğunu söylemenin zamanı geçti. Niyetinin Filistin-İsrail barışını dinamitlemek olduğunu söylemek de yetersiz; cesaretini kimden aldığını vurgulamak da... Filistinliler için ağlayıp sızlanmanın ise hiç faydası yok.
Barışın düşmanları ortada. Teröre karşı gerçek 'önleyici savaş'ın baş hedefinin bu ikili olduğu da... Dünya çapında terörizme karşı mücadele öncelikle Bush-Şaron ikilisine yönelmek zorunda. Eğer uluslararası toplumun bir gücü, bir yaptırımı varsa, şimdi dünyayı bu ikiliden kurtarmak için elden gelen her şeyi yapmanın zamanı...
birincisi karışmıyacaktım dediğin konunun başlığını neden açtın? İkincisi insanoğluna nankör diyen insan mı da 2 gramlık beyninle akıl taslıyorsun:
İbrahim Suresi 34. Ayet ''Hem size istediğiniz şeylerin hepsinden verdi; öyle ki, Allah'ın nimetini saysanız onu bitiremezsiniz. Gerçekten insan çok zalim, çok nankördür. ''
Hacc Suresi 66. Ayet ''Size hayat veren O'dur sonra sizi öldürür sonra sizi yine diriltir. Gerçekten insan çok nankördür.''
vb.
şimdi siz hangi hakla dağları taşları yaratmış gibi kadına nankör diyorsunuz,,, Sizn mi veriyorsun onlara nimetlerini... Allahlık taslayıp suç işlediğinizin farkında değil misin? Bu yüzden ağzınızdan çıkanın tüm kadınlara hakeret olduğunu anlamaz mısınız?
kimse kimseye Allah'ın varlığını ispatlamak zorunda değildir.
Gönülden inanmak veya inanmamak seçimdir ve bu hür irade insanda vardır istediğiniz aşağılamada bulunun sonunda gerçeği inkar eden esas cahildir...
Allah'a inanmanın cahillik olduğunu söyleyenler, bu genelleme ile kimleri cahil yaptıklarının farkında değiller galba sonra gelip bilim bilim diye ötmesinler...
yahu kandın nankör diyorsunuz kime ya da neye nankörlük yapıyormuş?
yok tabiattanmış yok yaratılıştanmış, siz mi yaratınız kadınlarıda nankör diyorsunuz? Rızkı veren, yağmur yağdıran, şu bedeva nefes aldığınız havayı solutan kim ki Allah'lık taslıyorsunuz? Haddinizi bilin; ya hayırlı bir şey söyleyin ya da susun...
Kuyruğunu sallayan aç köpekler gibi etraflarında dönmeyi biliyorunuz da hangi yüzle kardeş, bacı, teyze, anne, anneanne, babaanne, hala, arkadaş, yoldaş, eş, dost, sırdaş, sevgili, can dediklerimize utanmadan nasıl nankör diyorsunuz? Yok bunu karıştırmaymış yok o değilmiş, bu bahsettiğiniz kadınlar hangi gezegenden o zaman....
Uydurduklarıza ''yamalar'' örmeye çalışıyorsunuz
Sizin fikirleriniz elmanın içindeki kurt gibi beynininizi kemiriyor, sonra gelip o çürük elmayı burada satmaya çalışıyorsunuz ya, utanın!
erkek mi yarattı kadını da nankör olsun. Nimetleri kim veriyor, o kazandığımızın rızkı nerden ki kendini bilmezin biri mantığını ya da aklını hangi çukara düşürdü de kibirlenip kadınlara nankör diyebiliyor. Nankör varsa o da insandır...
Kaliteli haber programlarıyla Türk televizyonunu yeni sahalara taşıyan değerli bir gazeteci...
Onla büyüdük diyebilirim... En taktir ettiğim yanıysa kibrine yenilmeyip Türkiye'ye yararlı olacak kişiler yetiştirdi, zaten şimdi ki nesil de onun öğrencileri sayılacak habercilerle büyüyor.
'Kader eninde sonunda, şöyle veya böyle günahlarımızın bedelini önümüze koyar. Görünen ya da görünmeyen zaman içinde herkes günahlarının bedelini öder. Ektiğini biçer.
Bunu bilen adam kimseye kızmaz, gücenmez, kimseyi aşağılamaz, kimseyi itham etmez, kimseden nefret etmez, kimseye kin tutmaz. Bunu bilen adam karşılaştığı aksiliklere şaşmaz.
Önüne çıkan maddi-manevi engellerin kendi günahlarından başka bir şey olmadığını bilir...'
sadece Kuran'ın Kerim kitabının sayfalarında değil inananlar için her yerde olan işaretlerdir... Bir kuşun kanatlarından uçmasına kadar, nefes alışımızdan yer çekimine her şey örnek ve ibret alınacak birer ayettir...
Ve ayet kelimedir, ayetler cümledir... o zaman ilk ayet olan 'OKU! ' emri ne demektir bir düşünün... Namazda nasıl ayetleri okuyorsak düşünmek, incelemek, araştırmak, çalışmak gibi eylemler birer ibadettir ve ilerisi daha da hayırlı ve onurludur...
O zaman kitabın kabına bakıp yanılmamak gibi bir OKUyalım; bakalım vermek istediği mesaj nedir, cümlenin anlamında ne yatıyor. Çünkü dağ alametse zirvesinin ayet olduğunu bilelim...
İsterse hamam böceği olsun, isterse termodinamik formülü her ayette O'nun yüceliğine tanık olunabilir...
HIV bulaşma riskinin olmadığı denmiş... dildeki bir yara olsun ya da ısırmakla kanın akma olasılığının fazla olduğu öpüşme, oral seks gibi cinsel faliyetlerde ''riskin az olduğunun'' söylenmesi bence çok tehlikeli. İster bilerek ısırma olmasın, yanlış veya ani bir harekette insanın refleks olarak dişlerini sıkması kaçınalmazdır... DİKKATİNİZE...
MICHELANGELO di Lodovico Buonarroti Simoni 6 Mart 1475'de Caprese'nın küçük bir köyünde dünyaya geldi ve 18 Şubat 1564 Roma'da vefat etti...
Sanat tarihinin ve barok üslubunun önde gelen isimlerinden. Şair, ressam, mimar ve heykeltraş...
Medici ailesi tarafından keşfedilip desteklenen Michelangelo'nun eserlerini anlamak için barok üslubunu, Tek Tanrılı Dinleri, Rönasans Devrini ve özellikle İslamiyet'in Avrupa'ya ve Rönasans'a etkisini iyi bilmek gerekir...
Hijyenik olmayan pamuklu cocuk bezi ile tahta besik ile buyuduk.
Cocuklar icin guvenli kapaklar, kilitler, elektirik prizleri yoktu ve bisiklete kasksiz binerdik. Gidecegimiz yere yanimizda bir koruyucu ile degil yalniz giderdik hic bir rizikoyu dusunmeden. Otomobil de cocuk koltugu olmadan ve kemer baglamadan tasirdi bizi.
Erkek cocuklarin tornetleri vardi. Onlari bir otomobil edasi ile kullanir, bakar ve parkederlerdi. Sonra karsilarina gecip hayran hayran seyrederlerdi. Butun imalati bize aitti. Cesmeden su icerdik..
Pasta yerdik, ekmek yerdik, sekerli icecekler icerdik ve fazla kilolarimiz yoktu cunku sokakta oynardik. 3-4 arkadas ayni siseden icerdik ve hicbirimiz olmezdik. Oyuncak arabalari haftalarca ugrasip kendimiz yapardik sadece fren yapinca nasil iz kaldigini gorebilmek icin. Problemlerimizi kendimiz cozmeyi ogrendik.
Sabah evden cikip aksam sokak lambalari yanincaya kadar disarida kalabilirdik. Anamiz gece sokaktan bizi ceke ceke,bagira bagira alirdi. Kimse bize ulasamazdi cep telefonlarimiz yoktu. Akillara zarar! Playstationlar, nintendolar, videolar, PC, 98 kanalli kablo yayini, internet, chat odalari yoktu. Arkadaslarimiz vardi sokaga cikar ve bulurduk onlari. Oynadigimiz oyunlarda bazen canimiz yanardi, agactan duserdik, heryerimiz cizilirdi, cesitli kazalar ve yaralar olurdu. Ama asla haklilik haksizlik kavgasi olmazdi. Doktora giderdik kimse de sucluluk duymazdi.
dut agaclarinin tepesinde dolasmayi onu sallamayi ve ortunun uzerinden dut yemeyi bilirmisiniz?
Onceden haber vermeden bisikletle veya yuruyerek bir arkadasimiza gidip zili calardik, iceriye girip saatlerce oynar konusurduk(Dusunebiliyormusunuz habersiz) Eger dogru zamanda gelmediysek iceri giremezdik. O zaman da hayal kirikligini ogrenirdik, herseyin istedigimiz gibi ve istedigimiz zamanda olamayacagini ogrenirdik.
Ogretmenlerin daha cok zamani vardi ve neseliydiler. Herkes koleje gitmezdi, gitmeyenler aptal sayilmazdi. Kuafor de olunabilirdi. Sans-talih-kader-kismet sattiniz mi sokaklarda.
Bagira bagira. Sonra kutudaki gofretleri oturup bir kosede gizlice yediniz mi siz?
Yaptigimiz herseyin arkasinda dururduk ve tutarliydik.
Okulla veya kanunla celiskide oldugumuzda ailemiz bizi dislar mi dusuncesi yoktu.
Sorumluluk sahibiydik ve herseyi basardik.! ! ! ..' Evet biz basardik ve cocuklugumuzu yasadik doya doya...
'Tabiat hiç şüphesiz Allah'ın hiç vazgeçemeyeceğimiz, okunması gereken diğer bir kitabıdır.'
Galileo Galilei
“'Bilim insanı Allah'a götürür.”'
'Doğayı ne kadar çok incelersem, Yaratıcı'nın eserleri karşısında inancım o kadar çok artıyor'
Louis Pasteur
“'Derin bir imana sahip olmayan gerçek bir bilim adamı düşünemiyorum.'”
Albert Einstein
“'Bizler Allah'a muhtaç, aciz kullar olarak, kendi aklımıza göre Allah'ın aklının büyüklüğünü ve yüceliğini görmeli ve O'na teslim olmalıyız.”'
Isaac Newton
'Uzun zamandır rahatsızdım. Ama şimdi, astronomi konusundaki araştırmalarım yoluyla Allah'ın varlığının farkına vardım.'
Johannes Kepler
'Doğa, her şeyde Allah'ın varolduğunu bizlere öğretmektedir.'
Adam Sedgwick
'Allah'ın isteklerini öğrendikten ve itaat ettikten sonra yapacağımız diğer şey, yaptığı işlerin kanıtından yola çıkarak O'nun aklı, gücü ve iyiliği hakkında birşeyler bilmektir. Tabiat kanunlarını bilmek, Allah'ı bilmektir.'
James Prescott Joule
...eşine yazdığı bir mektupta şu şekilde Allah'a dua etmiştir: 'Yeryüzündeki herşeyi kullanımımız altına alabilmek için bizlere Senin eserlerinin üzerinde çalışmayı öğret ve Sana hizmet etmek için aklımızı güçlendir.'
James Clerk Maxwell
'Hangi sahada olursa olsun, bilimle ciddi şekilde ilgilenen herkes, bilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır: İman et. İman, bilim adamlarının vazgeçemeyeceği bir vasıftır.'
Max Planck
''Tabiat hiç şüphesiz Allah'ın hiç vazgeçemeyeceğimiz, okunması gereken diğer bir kitabıdır.''
Galileo Galilei
“'Bilim insanı Allah'a götürür.”'
''Doğayı ne kadar çok incelersem, Yaratıcı'nın eserleri karşısında inancım o kadar çok artıyor''
Louis Pasteur
“'Derin bir imana sahip olmayan gerçek bir bilim adamı düşünemiyorum.'”
Albert Einstein
“'Bizler Allah'a muhtaç, aciz kullar olarak, kendi aklımıza göre Allah'ın aklının büyüklüğünü ve yüceliğini görmeli ve O'na teslim olmalıyız.”'
Isaac Newton
''Uzun zamandır rahatsızdım. Ama şimdi, astronomi konusundaki araştırmalarım yoluyla Allah'ın varlığının farkına vardım.''
Johannes Kepler
''Doğa, her şeyde Allah'ın varolduğunu bizlere öğretmektedir.''
Adam Sedgwick
''Allah'ın isteklerini öğrendikten ve itaat ettikten sonra yapacağımız diğer şey, yaptığı işlerin kanıtından yola çıkarak O'nun aklı, gücü ve iyiliği hakkında birşeyler bilmektir. Tabiat kanunlarını bilmek, Allah'ı bilmektir.''
James Prescott Joule
...eşine yazdığı bir mektupta şu şekilde Allah'a dua etmiştir: ''Yeryüzündeki herşeyi kullanımımız altına alabilmek için bizlere Senin eserlerinin üzerinde çalışmayı öğret ve Sana hizmet etmek için aklımızı güçlendir.''
James Clerk Maxwell
''Hangi sahada olursa olsun, bilimle ciddi şekilde ilgilenen herkes, bilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır: İman et. İman, bilim adamlarının vazgeçemeyeceği bir vasıftır.''
Max Planck
Boşlukta yuvarlanan insanın bir yıldıza attığı merdivenler.
En yüce, en güzel, en ölümsüz taraflarını benliğinden koparıp bir mücerrede armağan eden insan, neden fakirleşsin?
Boş kubbeleri sonsuzluğumuzla doldurmak, sonsuzlaştırmaktır.
Tanrı beşerin en büyük keşfi. Mağarasında meçhul kuvvetlere yalvaran uzak ceddimiz, feza çağının zındığından daha mı az bahtiyardı? Hangi ilmi hakikat bir kabile dininin nass'larından daha sıcak, daha doyurucu? İnanmayanların, inananlara sataşmaları kıskançlıklarındandır. Mü'minlerin saadetini gölgeleyen tek ıstırap, inanmayanlara karşı duyulan merhamet olmalı.
bazı azınlık çamur kafalar Türkiye için sadece ''tek insan tipi'' istiyorlar... muhalefete ya da karşı düşünceye direk düşman diye bakan bir anlayışın Bediüzzaman'ı değerlendirmesi faşist bir hareket olur...
İngiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer bulamamaya başlamıştı. Bunun için mezarları kazıp tabutları çıkarıyor, kemikleri bir 'kemik evi'ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı. Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri olduğu görüldü. Böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıktı. Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana bağladılar. Bir kişi bütün gece boyu mezarlıkta oturup zili dinlerdi. Buna mezarlık nöbeti 'graveyard shift') denirdi. Bazıları zil sayesinde kurtulur ('saved by the bell') bazıları da 'ölü zilci' (dead ringer) olurdu.
Gerçekler bunlar. Kim demiş tarih sıkıcıdır diye..
Orjinali
England is old and small and the local folks started running out of places to bury people. So they would dig up coffins and would take the bones to a 'bone-house' and reuse the grave. When reopening these coffins, 1 out of 25 coffins were found to have scratch marks on the inside and they realized they had beenburying people alive. So they thought they would tie a string on the wrist of the corpse, lead it through the coffin and up through the ground and tie it to a bell. Someone would have to sit out in the graveyard all night (the 'graveyard shift') to listen for the bell; thus, someone could be 'saved by the bell' or was considered a 'dead ringer.'
And that's the truth... (who ever said that History was boring) ?
Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu. Asidi yüksek olan yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe karışmasına sebep oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu. Domatesler buna sık sık sebep olduğu için bunda sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü.
Çoğu insanın kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabakları yoktu. Onun yerine tahta tabaklar kullanıyorlardı. Çoğu zaman bu tabaklar bayat ekmekten yapılıyordu. Ekmekler o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman kullanılabiliyordu. Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı için içinde kurtlar ve küfler oluşuyordu. Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında 'tabak ağzı' (trench mouth) denen hastalık ortaya çıkıyordu.
Ekmek itibara göre bölüşülüyordu. İşçiler yanık olan alt kabuğu, aile orta kısmı, misafirler de üst kabuğu alırdı.
Bira ve viski içmek için kurşun kadehler kullanılıyordu. Bu bileşim insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette tutabiliyordu. Yoldan geçen insanlar bunların öldüğünü sanıp defnetmek için hazırlık yapıyordu. Bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor¸ aile etrafına toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına bakıyordu. Buna 'uyanma' nöbeti deniyordu.
Orjınali:
Those with money had plates made of pewter. Food with a high acid content caused some of the lead to leach onto the food, causing lead poisoning and death. This happened most often with tomatoes, so for the next 400 years or so, tomatoes were considered poisonous.
Most people did not have pewter plates, but had trenchers, a piece of wood with the middle scooped out like a bowl. Often trenchers were made from stale bread which was so old and hard that they could be used for quite some time. Trenchers were never washed and a lot of times worms and mold got into the wood and old bread. After eating off wormy, moldy trenchers, one would get 'trench mouth.'
Bread was divided according to status. Workers got the burnt bottom of the loaf, the family got the middle, and guests got the top, or 'upper crust.'
Lead cups were used to drink ale or whiskey. The combination would sometimes knock them out for a couple of days. Someone walking along the road would take them for dead and prepare them for burial. They were laid out on the kitchen table for a couple of days and the family would gather around and eat and drink and wait and see if they would wake up. Hence the custom of holding a 'wake.'
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
aragorn
21.04.2004 - 18:11ARAGORN 2:
3. çağın 2931 yılında doğmuştur.16. ve Arnor'un Dunedain'lı olan son kabile reisidir (chieftain) , 2933`te çocuk yaşta reis olmuştur. Rivendell'de Yarı-Elf olan(Half-Elven) Elrond (3) tarafından büyütülmüştür. 20 yaşında Elrond'un kızı Arwen ile tanışıp, birbirlerine aşık olmuşlardır. Fakat Elrond, Aragorn Arnor'un ve Gondor'un kendisine miras kalan krallığını alıncaya kadar evlenmelerine izin vermemiştir. Bu zamana kadar (2) Aragorn dere tepe dolaşmış ve Özgür Halk'ın hakları için savaşmıştır.
Birden çok isim ile bilinir: Thengel, Elessar ve Strider. Dunedain'nin lordu, Yüzük Savaşı zaferinin ödülü olarak, Valar'lar tarafından, hayatı normal bir ekeğin yaşam süresinin üç katına çıkartılmıştır.
2956 yılında Büyücü (Gri) Gandalf ile tanışarak çok iyi dost ve müttefik olmuşlardır. 3018 yılında Bree'ye gelip Yüzük-taşıyıcısı (Ringbearer) Hobbit olan Frodo Baggins ile tanışmış (1) ve Yüzük Kardeşliği'ne katılıp Gri Gandalf'ın Moria'da Balrog ile çatışmasında kaybolması ile, bu birliğin lideri olmuştur. Hornburg'ta Saruman'nın ordularının takibinde; Dunharrow'lu Ölü Adamların (Dead Men) ordularını komutasını alıp Pelagir donanmasını ele geçirilmesinde; bu yeni müttefik ordunun komutanlığı ile Pelennor savaş alanında Gondorun'un kurtarılmasında ve Mordor'un Kara Kapı'sının (Black Gate) olduğu yerde Mordor'un ordularına karşı Batı Ordularının Komutanı olarak Yüzük Savaşında (25 Şubat - 3 Kasım 3019) büyük roller oynamıştır...
Savaştan sonra (4) Aragorn, Kral Elessar (Elfstone) adını alarak Birleşik Krallık'ın başına geçti ve Arwen ile evlendi. Yüzük Savaşının sona ermesiye geçilen 4. çağ içersinde krallığını batı yakasına kadar genişletmiş ve uzun yıllar krallığına barış ve huzur getirmiştir. Arwen ile evliliğinde bir kaç kızı ve Eldarion adında erkek çocuğu olmuştur. 4. çağın 120 yılında ölerek yerine krallığı uzun süre iyi şekilde yönetecek oğlu geçmiştir.
Notlar:
(1) Aragorn II, Frodo ile tanışmadan önceYüzüklerin Efendisi kitabında (3001-3021) Hobbitton'u, orman muhafızı (Ranger) olarak, arkadaşları ile, gizli şekilde korumuştur.
(2) Hayatı uzatılmadan önce bile diğer insalara göre uzun ömürlü olmasının sebebi uzun hikaye olmasına rağmen özetle anlatmaya çalışayım:
Wrath (Gazap) Savaşı'nın zaferi ile (1. Güneş Çağı 442) Earendil (insan) ve Elwing (elf) 'in ikiz çocukları Elrond ve Elros'a ödül olarak Valar'lar tarfından elf ve insan seçimi verilmiştir. İnsan olmayı seçen Elros için Atlantis gibi ünlü Numenor toprak parçası Valar'lar tarafından denizden yülseltilmiş ve kutsanmıştır lakin Numenor'luların nankörlüğü (1. Güneş Çağı 3319) ile Valar'lar tarafından orasının batırılmasıyla Elros'un kurtulan soyu Dunedian'da devam etmiştir. İşte Aragorn Numenor'lu Elros'un soyundandır. Numenor ise Ölümsüz Topraklar ve Orta Dünya arasında kalan bir toprak parçası olarak orada yaşayanlara uzun hayat gibi ayrılacılıklar verilmiştir, lakin zamanla yaptıkları hatalardan dolayı nesillerin tükenmeye yüz tutmuş ve uzun yaşamları kısalmıştır... yine de son varisleri olan Aragorn gibi normal insanlardan daha uzun yaşamları olmuştur... (hatırladığım kadarıyla Ringwraiths'lerin bir kısmı bu soyun Sauron tarafından kandırılmış krallarıdır)
(3) Yukarda bahsettiğim gibi Aragorn I ve Aragorn II gibi Dunedian'lılar, Elros'un soyundandır. Bu açıdan Aragorn Elros'un ikiz kardeşi olan Elf olmayı seçmiş Elrond'un uzaktan akrabası olur...
(4) Yüzük savaşından sonra Aragorn ve Arwen ile bilgilerin çoğu Yüzüklerin Efendisi (LOTR) kitabının apandislerinden bulunabilinir...
Genel Not: Bahsettiğim çağların genel adı Güneş Çağı'dır, yani Yıldızlar Çağın'ın bitişi ve insanların, ilk güneş ışığı ile, uyanmasıyla başlayan çağlar...
aragorn
21.04.2004 - 18:07ARAGORN 1: Arnor'un Dunedain'lı kabile reisi (chieftain) . Üçünçü çağın 1974 yılında Dunedain'nin kuzey krallığı Angmar'lı Wıtch-king (Nazgul - Dokuz Ringwraith'in oluşturduğu Blackriders'ın lideri) tarafından yok edilince, bu kaybolmuş krallığın varislerine Dunedain'in kabile reisleri dendi ve sadece 16 tane reis geldi geçti... Beşincisi Aragorn 1 idi. O zamandaki karanlık günler hakkında çok az bilgi kaydedilmiştir. Ancak 8 yıl reislik yaptığı ve 3. Çağın 2357 yılında Eriador'lu kurtlar tarafından katledildiği bilinir...
terörizm
21.04.2004 - 18:04TERÖRİZME KARŞI MÜCADELE BUSH-ŞARON İKİLİSİNE YÖNELMEK ZORUNDA
Evet, Şaron İsrail-Filistin barışını bombalamak istedi ve bombaladı. Büyük Ortadoğu Projesi'ni daha doğmadan öldürmeyi başardı.
Ama Şaron'un hesabı İsrail'le sınırlı değil. O, bu son provokasyonuyla, Arap ve İslam dünyasını daha da radikalleştirmeye ve terörü bütün dünyaya yaymaya çalıştığını ortaya koydu.
Şaron, bütün Batı'yı kendisiyle kader ortağı haline getirmek istiyor. Bütün ülkeler İsrail kadar terör yatağı olursa, bütün dünya İsrail kadar tehlikeli topraklar haline gelirse istediği saflaşmayı; istediği 'medeniyetler çatışmasını' yaratabileceğini umuyor.
Şimdi bütün mesele, uluslarası toplumun bu korkunç planı durdurup durduramayacağı...
Bush ve Şaron'un el birliğiyle tezgâhladıkları bu planın bozulmasında en büyük sorumluluk Amerikan ve İsrail halklarına düşüyor elbette ki.
Bush yönetimi ABD halkı demek değildir. Ama halklar da bir noktadan sonra, kendi yönetimlerinin dünyaya karşı işlediği suçların sorumluluğunu taşırlar. Bu seçimlerde oy kullanan her Amerikalı, Alman halkının Hitler yüzünden 50 yıldır çektiği ezikliği hesaba katmalıdır. İsraillilerin de artık tarihi mağduriyetlerini istismar ederek, kendilerine karşı çıkan herkesi anti-siyonist korkutmacasıyla püskürttükleri günlerin geride kaldığını anlamaları gerekiyor.
Bugün dünyanın bütün barışseverlerinin gözlerini dikmiş bu iki halka baktığını; bu ikiliyi iktidardan düşürerek 'yakın tehlike'yi bertaraf etmenin en başta onların boynunun borcu olduğunu söylemeye bile gerek yok.
Ama biz, hepimiz, kendini dünya vatandaşı sayan herkes oturup seyir mi edeceğiz bu dehşet senaryosunu?
Şu dünyanın haline bakın:
11 Eylül'den sonra yapılan her şey, terörizme karşı girişilen sözde 'önleyici savaş'ın dünyanın üstüne benzin boca etmekten başka bir şey olmadığını gösteriyor. Benzinin alev alması için dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir delinin bir kibrit çakması yetiyor. Ve gördük ki öyle deliler her zaman çıkıyor.
Evet, Saddam dünya için tehlikeliydi. Hamas teröre bulaşmış bir örgüttür ve tehlikelidir. El Kaide'nin gözünü kan bürümüş fedaileri dünya barış için büyük tehlikedir.
Ama hukuksuzluğun bütün bunlardan daha büyük bir tehlike olduğunu şu son iki yılda yaşadıklarımız apaçık ortaya koymadı mı?
Eğer bir ülkenin hükümeti oturup kabine toplantısında suikast kararı alıyorsa, yani bu kadar aleni bir biçimde terörist bir devlet haline gelmişse uluslararası kamuoyu denen güç, bu hükümeti gayrı meşru ilan etmek için daha ne bekliyor?
Eğer Birleşmiş Milletler'in, Avrupa Konseyi'nin, Uluslararası Adalet Divanı'nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ve adını bilmediğim daha nice örgütün, karşımızdaki bu devlet terörüne karşı eli kolu bağlı kalıyorsa, biz hangi uluslararası hukuktan sözedeceğiz?
KTTC'yi 'otuz yıldır 'korsan devlet' ilan eden; Saddam'ın yönettiği Irak'a uyguladığı ambargoyla kundaktaki çocukları bile ilaçsız bırakan Birleşmiş Milletler; bakanlar kurulu toplantısında suikast kararı alınan bir ülkeye neden ambargo başlatmıyor? Heideger seçimi kazanınca Avusturya'yla ilişkilerini dondurmaya kalkan Avrupa Birliği neden şimdi suskun? Miloşeviç'i, etnik temizlik yaptı diye yargılayan uygar dünya, etnik temizliğin daniskasını yapan İsrail karşısında neden hâlâ kınamayla yetiniyor?
X x x
Artık Şaron'un ne menen bir kasap olduğunu söylemenin zamanı geçti. Niyetinin Filistin-İsrail barışını dinamitlemek olduğunu söylemek de yetersiz; cesaretini kimden aldığını vurgulamak da... Filistinliler için ağlayıp sızlanmanın ise hiç faydası yok.
Barışın düşmanları ortada. Teröre karşı gerçek 'önleyici savaş'ın baş hedefinin bu ikili olduğu da... Dünya çapında terörizme karşı mücadele öncelikle Bush-Şaron ikilisine yönelmek zorunda. Eğer uluslararası toplumun bir gücü, bir yaptırımı varsa, şimdi dünyayı bu ikiliden kurtarmak için elden gelen her şeyi yapmanın zamanı...
Çok geç olmadan...
Gülay Göktürk
25.03.2004
Tercüman Gazetesi
yüz büyük türk yalanı
07.04.2004 - 19:10bu sitede tonlarca var
kadın ve nankörlük
07.04.2004 - 17:09birincisi karışmıyacaktım dediğin konunun başlığını neden açtın? İkincisi insanoğluna nankör diyen insan mı da 2 gramlık beyninle akıl taslıyorsun:
İbrahim Suresi 34. Ayet ''Hem size istediğiniz şeylerin hepsinden verdi; öyle ki, Allah'ın nimetini saysanız onu bitiremezsiniz. Gerçekten insan çok zalim, çok nankördür. ''
Hacc Suresi 66. Ayet ''Size hayat veren O'dur sonra sizi öldürür sonra sizi yine diriltir. Gerçekten insan çok nankördür.''
vb.
şimdi siz hangi hakla dağları taşları yaratmış gibi kadına nankör diyorsunuz,,, Sizn mi veriyorsun onlara nimetlerini... Allahlık taslayıp suç işlediğinizin farkında değil misin? Bu yüzden ağzınızdan çıkanın tüm kadınlara hakeret olduğunu anlamaz mısınız?
size tepkim tabi büyük! ! !
allah (c.c)
06.04.2004 - 14:34kimse kimseye Allah'ın varlığını ispatlamak zorunda değildir.
Gönülden inanmak veya inanmamak seçimdir ve bu hür irade insanda vardır istediğiniz aşağılamada bulunun sonunda gerçeği inkar eden esas cahildir...
Allah'a inanmanın cahillik olduğunu söyleyenler, bu genelleme ile kimleri cahil yaptıklarının farkında değiller galba sonra gelip bilim bilim diye ötmesinler...
H
05.04.2004 - 19:19nefes
dumur
05.04.2004 - 18:07hem pozitif hem de negatif anlamda dumur olur insan...
mesela Nedire upuzun bir yazı yazdıktan sonra sayfa hatasından tüm yazdığının kaybolduğunu görünce negatif anlamda dumur olmak var...
ama hiç ummadığınız birisi size yolda çicek verirse pozitif anlamda dumur olabilirsin:P
kadın ve nankörlük
05.04.2004 - 18:01yahu kandın nankör diyorsunuz kime ya da neye nankörlük yapıyormuş?
yok tabiattanmış yok yaratılıştanmış, siz mi yaratınız kadınlarıda nankör diyorsunuz? Rızkı veren, yağmur yağdıran, şu bedeva nefes aldığınız havayı solutan kim ki Allah'lık taslıyorsunuz? Haddinizi bilin; ya hayırlı bir şey söyleyin ya da susun...
Kuyruğunu sallayan aç köpekler gibi etraflarında dönmeyi biliyorunuz da hangi yüzle kardeş, bacı, teyze, anne, anneanne, babaanne, hala, arkadaş, yoldaş, eş, dost, sırdaş, sevgili, can dediklerimize utanmadan nasıl nankör diyorsunuz? Yok bunu karıştırmaymış yok o değilmiş, bu bahsettiğiniz kadınlar hangi gezegenden o zaman....
Uydurduklarıza ''yamalar'' örmeye çalışıyorsunuz
Sizin fikirleriniz elmanın içindeki kurt gibi beynininizi kemiriyor, sonra gelip o çürük elmayı burada satmaya çalışıyorsunuz ya, utanın!
kadın ve nankörlük
01.04.2004 - 16:54erkek mi yarattı kadını da nankör olsun. Nimetleri kim veriyor, o kazandığımızın rızkı nerden ki kendini bilmezin biri mantığını ya da aklını hangi çukara düşürdü de kibirlenip kadınlara nankör diyebiliyor. Nankör varsa o da insandır...
mehmet ali birand
30.03.2004 - 20:14Kaliteli haber programlarıyla Türk televizyonunu yeni sahalara taşıyan değerli bir gazeteci...
Onla büyüdük diyebilirim... En taktir ettiğim yanıysa kibrine yenilmeyip Türkiye'ye yararlı olacak kişiler yetiştirdi, zaten şimdi ki nesil de onun öğrencileri sayılacak habercilerle büyüyor.
kader
30.03.2004 - 18:38Epiktetos yirmi asır önce demiştir ki:
'Kader eninde sonunda, şöyle veya böyle günahlarımızın bedelini önümüze koyar. Görünen ya da görünmeyen zaman içinde herkes günahlarının bedelini öder. Ektiğini biçer.
Bunu bilen adam kimseye kızmaz, gücenmez, kimseyi aşağılamaz, kimseyi itham etmez, kimseden nefret etmez, kimseye kin tutmaz. Bunu bilen adam karşılaştığı aksiliklere şaşmaz.
Önüne çıkan maddi-manevi engellerin kendi günahlarından başka bir şey olmadığını bilir...'
Ayetler
29.03.2004 - 19:24sadece Kuran'ın Kerim kitabının sayfalarında değil inananlar için her yerde olan işaretlerdir... Bir kuşun kanatlarından uçmasına kadar, nefes alışımızdan yer çekimine her şey örnek ve ibret alınacak birer ayettir...
Ve ayet kelimedir, ayetler cümledir... o zaman ilk ayet olan 'OKU! ' emri ne demektir bir düşünün... Namazda nasıl ayetleri okuyorsak düşünmek, incelemek, araştırmak, çalışmak gibi eylemler birer ibadettir ve ilerisi daha da hayırlı ve onurludur...
O zaman kitabın kabına bakıp yanılmamak gibi bir OKUyalım; bakalım vermek istediği mesaj nedir, cümlenin anlamında ne yatıyor. Çünkü dağ alametse zirvesinin ayet olduğunu bilelim...
İsterse hamam böceği olsun, isterse termodinamik formülü her ayette O'nun yüceliğine tanık olunabilir...
oral seks
29.03.2004 - 18:58HIV bulaşma riskinin olmadığı denmiş... dildeki bir yara olsun ya da ısırmakla kanın akma olasılığının fazla olduğu öpüşme, oral seks gibi cinsel faliyetlerde ''riskin az olduğunun'' söylenmesi bence çok tehlikeli. İster bilerek ısırma olmasın, yanlış veya ani bir harekette insanın refleks olarak dişlerini sıkması kaçınalmazdır... DİKKATİNİZE...
kadın ve nankörlük
29.03.2004 - 18:31Nankörlük ve Kedi dense hadi biraz anlam veririm ama sanki nankörlüğün daha çok kadınlara ait olduğunu çağrıştıran gereksiz bir başlık.
Davranışlara ve dünya nimetlerine verilen zarara bakarak; nankörlük deyince akla en başta bizler yani ''insanlar'' gelmesi lazım...
michelangelo buonarroti
29.03.2004 - 18:24MICHELANGELO di Lodovico Buonarroti Simoni 6 Mart 1475'de Caprese'nın küçük bir köyünde dünyaya geldi ve 18 Şubat 1564 Roma'da vefat etti...
Sanat tarihinin ve barok üslubunun önde gelen isimlerinden. Şair, ressam, mimar ve heykeltraş...
Medici ailesi tarafından keşfedilip desteklenen Michelangelo'nun eserlerini anlamak için barok üslubunu, Tek Tanrılı Dinleri, Rönasans Devrini ve özellikle İslamiyet'in Avrupa'ya ve Rönasans'a etkisini iyi bilmek gerekir...
çocuklar
26.03.2004 - 16:30Hijyenik olmayan pamuklu cocuk bezi ile tahta besik ile buyuduk.
Cocuklar icin guvenli kapaklar, kilitler, elektirik prizleri yoktu ve bisiklete kasksiz binerdik. Gidecegimiz yere yanimizda bir koruyucu ile degil yalniz giderdik hic bir rizikoyu dusunmeden. Otomobil de cocuk koltugu olmadan ve kemer baglamadan tasirdi bizi.
Erkek cocuklarin tornetleri vardi. Onlari bir otomobil edasi ile kullanir, bakar ve parkederlerdi. Sonra karsilarina gecip hayran hayran seyrederlerdi. Butun imalati bize aitti. Cesmeden su icerdik..
Pasta yerdik, ekmek yerdik, sekerli icecekler icerdik ve fazla kilolarimiz yoktu cunku sokakta oynardik. 3-4 arkadas ayni siseden icerdik ve hicbirimiz olmezdik. Oyuncak arabalari haftalarca ugrasip kendimiz yapardik sadece fren yapinca nasil iz kaldigini gorebilmek icin. Problemlerimizi kendimiz cozmeyi ogrendik.
Sabah evden cikip aksam sokak lambalari yanincaya kadar disarida kalabilirdik. Anamiz gece sokaktan bizi ceke ceke,bagira bagira alirdi. Kimse bize ulasamazdi cep telefonlarimiz yoktu. Akillara zarar! Playstationlar, nintendolar, videolar, PC, 98 kanalli kablo yayini, internet, chat odalari yoktu. Arkadaslarimiz vardi sokaga cikar ve bulurduk onlari. Oynadigimiz oyunlarda bazen canimiz yanardi, agactan duserdik, heryerimiz cizilirdi, cesitli kazalar ve yaralar olurdu. Ama asla haklilik haksizlik kavgasi olmazdi. Doktora giderdik kimse de sucluluk duymazdi.
Hatirlar misiniz kazalari? Dovusurduk, itisirdik mor lekeler olusurdu ama biz cabucak iyilesmesini ogrendik. Agac dallarindan celik comak oynardik birbirimizin gozunu oymazdik. Komsu bahcesindeki kiraz agacina dalardik. Bilirmisiniz 'dalmayi' meyva bahcesine 'dalmayi'
dut agaclarinin tepesinde dolasmayi onu sallamayi ve ortunun uzerinden dut yemeyi bilirmisiniz?
Onceden haber vermeden bisikletle veya yuruyerek bir arkadasimiza gidip zili calardik, iceriye girip saatlerce oynar konusurduk(Dusunebiliyormusunuz habersiz) Eger dogru zamanda gelmediysek iceri giremezdik. O zaman da hayal kirikligini ogrenirdik, herseyin istedigimiz gibi ve istedigimiz zamanda olamayacagini ogrenirdik.
Ogretmenlerin daha cok zamani vardi ve neseliydiler. Herkes koleje gitmezdi, gitmeyenler aptal sayilmazdi. Kuafor de olunabilirdi. Sans-talih-kader-kismet sattiniz mi sokaklarda.
Bagira bagira. Sonra kutudaki gofretleri oturup bir kosede gizlice yediniz mi siz?
Yaptigimiz herseyin arkasinda dururduk ve tutarliydik.
Okulla veya kanunla celiskide oldugumuzda ailemiz bizi dislar mi dusuncesi yoktu.
Sorumluluk sahibiydik ve herseyi basardik.! ! ! ..' Evet biz basardik ve cocuklugumuzu yasadik doya doya...
Evet biz cocuktuk.
CAN DÜNDAR
bilim
25.03.2004 - 19:47'Tabiat hiç şüphesiz Allah'ın hiç vazgeçemeyeceğimiz, okunması gereken diğer bir kitabıdır.'
Galileo Galilei
“'Bilim insanı Allah'a götürür.”'
'Doğayı ne kadar çok incelersem, Yaratıcı'nın eserleri karşısında inancım o kadar çok artıyor'
Louis Pasteur
“'Derin bir imana sahip olmayan gerçek bir bilim adamı düşünemiyorum.'”
Albert Einstein
“'Bizler Allah'a muhtaç, aciz kullar olarak, kendi aklımıza göre Allah'ın aklının büyüklüğünü ve yüceliğini görmeli ve O'na teslim olmalıyız.”'
Isaac Newton
'Uzun zamandır rahatsızdım. Ama şimdi, astronomi konusundaki araştırmalarım yoluyla Allah'ın varlığının farkına vardım.'
Johannes Kepler
'Doğa, her şeyde Allah'ın varolduğunu bizlere öğretmektedir.'
Adam Sedgwick
'Allah'ın isteklerini öğrendikten ve itaat ettikten sonra yapacağımız diğer şey, yaptığı işlerin kanıtından yola çıkarak O'nun aklı, gücü ve iyiliği hakkında birşeyler bilmektir. Tabiat kanunlarını bilmek, Allah'ı bilmektir.'
James Prescott Joule
...eşine yazdığı bir mektupta şu şekilde Allah'a dua etmiştir: 'Yeryüzündeki herşeyi kullanımımız altına alabilmek için bizlere Senin eserlerinin üzerinde çalışmayı öğret ve Sana hizmet etmek için aklımızı güçlendir.'
James Clerk Maxwell
'Hangi sahada olursa olsun, bilimle ciddi şekilde ilgilenen herkes, bilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır: İman et. İman, bilim adamlarının vazgeçemeyeceği bir vasıftır.'
Max Planck
allah (c.c)
25.03.2004 - 19:46''Tabiat hiç şüphesiz Allah'ın hiç vazgeçemeyeceğimiz, okunması gereken diğer bir kitabıdır.''
Galileo Galilei
“'Bilim insanı Allah'a götürür.”'
''Doğayı ne kadar çok incelersem, Yaratıcı'nın eserleri karşısında inancım o kadar çok artıyor''
Louis Pasteur
“'Derin bir imana sahip olmayan gerçek bir bilim adamı düşünemiyorum.'”
Albert Einstein
“'Bizler Allah'a muhtaç, aciz kullar olarak, kendi aklımıza göre Allah'ın aklının büyüklüğünü ve yüceliğini görmeli ve O'na teslim olmalıyız.”'
Isaac Newton
''Uzun zamandır rahatsızdım. Ama şimdi, astronomi konusundaki araştırmalarım yoluyla Allah'ın varlığının farkına vardım.''
Johannes Kepler
''Doğa, her şeyde Allah'ın varolduğunu bizlere öğretmektedir.''
Adam Sedgwick
''Allah'ın isteklerini öğrendikten ve itaat ettikten sonra yapacağımız diğer şey, yaptığı işlerin kanıtından yola çıkarak O'nun aklı, gücü ve iyiliği hakkında birşeyler bilmektir. Tabiat kanunlarını bilmek, Allah'ı bilmektir.''
James Prescott Joule
...eşine yazdığı bir mektupta şu şekilde Allah'a dua etmiştir: ''Yeryüzündeki herşeyi kullanımımız altına alabilmek için bizlere Senin eserlerinin üzerinde çalışmayı öğret ve Sana hizmet etmek için aklımızı güçlendir.''
James Clerk Maxwell
''Hangi sahada olursa olsun, bilimle ciddi şekilde ilgilenen herkes, bilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır: İman et. İman, bilim adamlarının vazgeçemeyeceği bir vasıftır.''
Max Planck
isyan
25.03.2004 - 19:17en iyi oynadığımız oyun
üç şey
25.03.2004 - 19:16Din, aşk, şiir...
Boşlukta yuvarlanan insanın bir yıldıza attığı merdivenler.
En yüce, en güzel, en ölümsüz taraflarını benliğinden koparıp bir mücerrede armağan eden insan, neden fakirleşsin?
Boş kubbeleri sonsuzluğumuzla doldurmak, sonsuzlaştırmaktır.
Tanrı beşerin en büyük keşfi. Mağarasında meçhul kuvvetlere yalvaran uzak ceddimiz, feza çağının zındığından daha mı az bahtiyardı? Hangi ilmi hakikat bir kabile dininin nass'larından daha sıcak, daha doyurucu? İnanmayanların, inananlara sataşmaları kıskançlıklarındandır. Mü'minlerin saadetini gölgeleyen tek ıstırap, inanmayanlara karşı duyulan merhamet olmalı.
CEMİL MERİÇ
bediüzzaman said nursi
25.03.2004 - 18:16bazı azınlık çamur kafalar Türkiye için sadece ''tek insan tipi'' istiyorlar... muhalefete ya da karşı düşünceye direk düşman diye bakan bir anlayışın Bediüzzaman'ı değerlendirmesi faşist bir hareket olur...
ingilizler
25.03.2004 - 18:025. Yazı
İngiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer bulamamaya başlamıştı. Bunun için mezarları kazıp tabutları çıkarıyor, kemikleri bir 'kemik evi'ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı. Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri olduğu görüldü. Böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıktı. Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana bağladılar. Bir kişi bütün gece boyu mezarlıkta oturup zili dinlerdi. Buna mezarlık nöbeti 'graveyard shift') denirdi. Bazıları zil sayesinde kurtulur ('saved by the bell') bazıları da 'ölü zilci' (dead ringer) olurdu.
Gerçekler bunlar. Kim demiş tarih sıkıcıdır diye..
Orjinali
England is old and small and the local folks started running out of places to bury people. So they would dig up coffins and would take the bones to a 'bone-house' and reuse the grave. When reopening these coffins, 1 out of 25 coffins were found to have scratch marks on the inside and they realized they had beenburying people alive. So they thought they would tie a string on the wrist of the corpse, lead it through the coffin and up through the ground and tie it to a bell. Someone would have to sit out in the graveyard all night (the 'graveyard shift') to listen for the bell; thus, someone could be 'saved by the bell' or was considered a 'dead ringer.'
And that's the truth... (who ever said that History was boring) ?
ingilizler
25.03.2004 - 18:024. Yazı
Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu. Asidi yüksek olan yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe karışmasına sebep oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu. Domatesler buna sık sık sebep olduğu için bunda sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü.
Çoğu insanın kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabakları yoktu. Onun yerine tahta tabaklar kullanıyorlardı. Çoğu zaman bu tabaklar bayat ekmekten yapılıyordu. Ekmekler o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman kullanılabiliyordu. Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı için içinde kurtlar ve küfler oluşuyordu. Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında 'tabak ağzı' (trench mouth) denen hastalık ortaya çıkıyordu.
Ekmek itibara göre bölüşülüyordu. İşçiler yanık olan alt kabuğu, aile orta kısmı, misafirler de üst kabuğu alırdı.
Bira ve viski içmek için kurşun kadehler kullanılıyordu. Bu bileşim insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette tutabiliyordu. Yoldan geçen insanlar bunların öldüğünü sanıp defnetmek için hazırlık yapıyordu. Bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor¸ aile etrafına toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına bakıyordu. Buna 'uyanma' nöbeti deniyordu.
Orjınali:
Those with money had plates made of pewter. Food with a high acid content caused some of the lead to leach onto the food, causing lead poisoning and death. This happened most often with tomatoes, so for the next 400 years or so, tomatoes were considered poisonous.
Most people did not have pewter plates, but had trenchers, a piece of wood with the middle scooped out like a bowl. Often trenchers were made from stale bread which was so old and hard that they could be used for quite some time. Trenchers were never washed and a lot of times worms and mold got into the wood and old bread. After eating off wormy, moldy trenchers, one would get 'trench mouth.'
Bread was divided according to status. Workers got the burnt bottom of the loaf, the family got the middle, and guests got the top, or 'upper crust.'
Lead cups were used to drink ale or whiskey. The combination would sometimes knock them out for a couple of days. Someone walking along the road would take them for dead and prepare them for burial. They were laid out on the kitchen table for a couple of days and the family would gather around and eat and drink and wait and see if they would wake up. Hence the custom of holding a 'wake.'
Toplam 2591 mesaj bulundu
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
...
[Hata Bildir]
© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Cem Nizamoglu Nedire Yazılan Yorumlar Sayfası
11 Şubat 2025 Salı - 13:28:08